14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 MART 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA 19 Siz beni tanımazsınız ama benim sizinle tanışıklığım taa küçüklüğüme dayanır... Yanlış hatırlamıyorsam ortaokul sıralarımdı. Ben okulda kompozisyonlarıyla ünlü, edebiyat âşığı bir genç kızdım. Bir gün, o dönem yazılarınızı paylaştığınız bir gazetede makalelerinizden birini okuyordum. Bizim evde ne yazık ki gazeteler ya çaydanlık altlığı ya da sofra bezi olarak kullanılırdı. Bense ucundan köşesinden kurtardığım gazete sayfasının, sizin yazınızı içeren kısmını gizli gizli okuyor, bana çağrıştırdıklarını bir kenara not alıyordum... Asla unutmam o yazınızı, yıllar geçti başlığı hâlâ aklımdadır: ‘Kader Mavisi Keder’... O dönem, okuduğum ve yazdığım için utanmam gerektiği iddiası ile beni suçlayan ailemin zihnimde bıraktığı soru işaretlerini dağıtıp, ruhumda açtığı yaraları bir bir tedavi ettiği için olabilir hafızamdaki yeri... Battaniyemin altında, cılız bir el feneri ışığında gizliden gizliye okuduğum yazılarınız, itiraf etmeliyim ki, sonrasında yine gizli gizli yaptığım üniversite başvurularımda, peşimi bırakmayan ataerkil geçmişimle olan mücadelemde ve kadın olmanın bu denli zor olduğu bir ülkede ayakta kalmam konusunda bana hep yardımcı olmuştur. Bu, Mardin’den İstanbul’a uzayan koskoca bir öyküdür aslında ve o yüzden kısacık bir mail’e sığdırılması da epeyce güçtür... Kırıkkanat, “SayınGökşen Sevdeğer. İsmim gitmediğim için okunmaya değer bulmadı. Bu konuda beni yönlendirirseniz ve hikâyemi dinlemek için on dakika bile olsa bana zaman ayırmayı kabul ederseniz size çok minnettar olurum... Sevgi ve saygılarımla.” göksensevdeger@gmail.com Yukarıdaki mektubun, bir yazarı nasıl duygulandıracağını tahmin edersiniz, sevgili okurlarım. Ama benim içimde ne fırtınalar estirdiğini, vicdanımı nasıl bir sarsıntıya savurduğunu bilemezsiniz… Bir yanda, güzel bir kelebeğin kendisini koruduğu kadar boğan kozasını kırıp kanatlarını açmasını sağlamanın sevinci, öte yanda uçmasını engelleyen pencereleri ona açamamanın çaresiz yeisi… Dağıldım. Gökşen’in salt yerli değil, yabancı ödüllerle dolu özgeçmişini okusanız, siz de ağlarsınız. Üstün nitelikte olmak için çalışan ve başarı kazanan gençlerimizi, hak ettikleri yeri açmayan niteliksiz nicelerin egemen olduğu bu toplumda, “hak edilen” başarıya özendirmenin doğruluğundan emin değilim. Hele kanatlarını açmadıkları, uçmadıkları ve ancak erkek egemenliğine boyun eğdikleri ölçüde yaşamalarına izin verilen genç kızları… Ama bugün eğdirilen incecik boyunların yarın acımasızca kırılacağını bilen bizler, yine de güzel kelebeklerin özgürce kanat çırpması için mücadeleye devam edeceğiz. “Kendisini akıllı sanan kadın, eşitlik ister. Akıllanan ka dın, eşitlikten vazgeçer.” COLETTE Kör Karanlıkta Kelebek Olmak Belki çocukluğunda ve ergenlik döneminde derin izler bıraktığınız bu genç kızı biraz olsun merak edersiniz diye CV’mi ekledim gönderdiğim bu emaile... Vesile olduğunuz güzellikleri ve başarıları, sırf size olan minnetimi ve vefa borcumu düşünerek mütevazılıktan uzak üslubumla yine size sunmak istedim. Fakat üzülerek söylemeliyim ki üniversiteye kadar yakaladığım, sayısız birincilikler, burslar ve ödülleri kapsayan akademik başarım, devamında gelen sosyal ve kültürel etkinliklerdeki liderliğim dışında yapayalnız kaldı. Sektöre yönelik girişimlerimin ‘referans’ adı altında süslenmiş dallı güllü ‘torpiller’ tarafından önü kesildi. Ben, sizden ilk defa yardım istiyorum Mine Hanım... Yazılarınız yeterince ışık oldu yoluma, kendimi keşfetmemi sağladı, bana güç verdi, yaptıklarımın kötü şeyler oldukları için değil bir şeyleri değiştirdiği için insanları rahatsız ettiğini görmemi sağladı. Yine de sizden bir kez daha bana el uzatmanızı istiyorum... Ben, düşüncelerimi, sizin gibi, kitlelerle paylaşmak istiyorum... Okuduklarımı onlar için yorumlamak, eleştirilerimle eleştirilmek ve bu sayede kendimi ve kalemimi yenilemek istiyorum. Yazılı ve görsel medyadan birçok isim, özgeçmişimi, hatırı sayılır bir referans ile yanlarına Mart’ta Kaliforniya’daki Redondo sahilini milyonlarca ölü balık kapladı. Denizin üstünde 20 santimlik bir tabaka oluşturan cesetlerde kimyasal atık izine rastlanmadı ve uzmanlar, ilk kez bu çapta bir toplu ölüme neden olan “şey”i açıklayamadılar. 11 Mart’ta Japonya’nın Sendai kenti, bilinen tarihin en büyük beşinci depremiyle sarsıldı ve 8.9’luk afetin yarattığı tsunami, Japonya’dan saatler sonra pek çok ülkeye ulaştı. “Bir Gün Gece”yi yazmak için depremlere ilişkin özel bir duyarlılık geliştiren bana göre, Redondo sahiline vuran, adeta soykırım ölçeğindeki ölü balık yığınlarıyla iki gün sonra Sendai’yi vuran muazzam deprem arasında bir bağlantı var. Kuzey Pasifik Okyanusu, 6 Mart’tan bu yana 4 ila 5 derecelik depremlerle sarsılıyordu. Toplu balık ölümlerini, Japonya açıklarındaki 8.9’luk deprem öncesi yerkabuğundan denize sızan yüksek oranda radon gazına bağlamak olası. Acaba ölü balık sürüleri, gelecek büyük depremin habercisi miydi? 9 ‘Bir Şehvet Kurbanı’ ya da ‘Bir Yıldız Doğuyor’ Onu günlerdir izliyoruz televizyon ekranlarında. Güldü gülecek mi, yoksa ağladı ağlayacak mı, anlayamadığımız bir ifade var yüzünde. Arada bir uzun, sarı saçlarına gidiyor eli, bir tutamını sağ kulağının arkasına yerleştirirken başını da hafifçe geriye atıyor. Aynı anda yüzünde hafif bir kasılma oluyor. Bir psikolog arkadaşımla konuştum, “Nevrotik bir tepki,” dedi, “bir dışavurum”. Kendi anlatımına göre çok farklı koşullarda, çok farklı kişiler tarafından “tacize” uğramış. Gazete temsilciliklerinde, haber ajanslarında, en son da TBMM’nin bir milletvekili ofisinde! Ona, bir “medyailetişimsiyaset mağduru” diyebiliriz. Birbirinden habersiz onca gözü dönmüş erkek önceden sözleşmişler gibi hep birlikte hayatının içine etmişler kadının. Edindiği onca olumsuz deneyimden sonra kadıncağızın kendini “paranoyak depresif” bir sarmal içinde bulması bana son derece doğal geliyor. Hangi eşikten adımını atacak olsa içini “taciz edilme” korkusu kaplıyor. Öte yandan insanların ağızları durmuyor, her gün yeni bir açıklama geliyor, “Bize de iş başvurusu yaptı, falanca filanca yerlerde tacize uğradığını anlattı” diye. İşverenler korkmuşlar onu işe almaktan; ya bizde de tacize uğrarsa, diye. Onlar da kendi açılarından haklılar, çünkü bir insanın bu kadar çok yerde bu kadar çok tacize uğraması için karşısındakini kendisine ille de tacizde bulunduracak “özel” bir yanı olmalı, diye düşünmüşler. Bu özel yan peşinen bilinmediğinden kimse işe almaya cesaret edememiş kadını. İnsan onu dinledikçe içi burkuluyor, benliğini saç tellerinden ayak tırnağına bir acıma duygusu kaplıyor. Ne var ki o yılmamış, yıkılmamış, ayakta kalmayı başarmış, bir internet sitesine parça başı kategorisinden kapağı atmış. Biriki haber yapmış, ama istediği tadı alamamış. Atlattığı onca badireden sonra bu çok normal; o da daha gerilimli alanlara yelken açmış. Üçbeş başarısız girişimden sonra nihayet eski CHP Genel Başkanı, Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal’dan bir randevu alabilmiş. Görüşme bir papağan kafesi kadar küçük olan milletvekili odasında gerçekleşecek. Odanın duvarları incecik panel, yan panellerin arkasında da, kapının önünde de insanlar var. Tıssss, desen ses dışarı gidiyor. Kısacası bir “taciz” için “şerait namüsait” ki ancak bu kadar olur. Ama bahtsız kadının alınyazısı kara mı kara yazılmış; o bilinemeyen yanı burada da kendini gösteriverince korktuğu başına geliyor. Her “namusu mücessem” kadın gibi kendini dışarı atıyor. Ohhh… Ama gazetecilik virüsü bedenini sarmış bir kez, ille de bir şeyler yapacak. Bu sefer soluğu CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanında alıyor. “Elimde büyük baş bir haber var, bana bir dinleme aygıtı verin bombayı patlatalım” diyor. Sayın Kılıçdaroğlu zarif bir insan, “Kızım, sen manyak mısın?” diye soracağı yerde, kadını kibarca uzaklaştırıyor yanından. Üzerinde de durmuyor. Kadın bu kez de yılmıyor, yıkılmıyor ama hafiften sallanır gibi oluyor. Başlıyor kanal kanal gezmeye, uzatılan her mikrofona konuşmaya. Anlattıkça anlatıyor, dur durak bilmeden. Kadın her soruyu yanıtlıyor, tek bir soru dışında. “Size kim, kimler tacizde bulundu?” Bu soru hep yanıtsız kalıyor. O zaman anlıyoruz ki kadın yalnızca “paranoyak depresif” değil, aynı zamanda kendi yalanlarına kendi inanan, mitomaniden mustarip bir “mitomanyak”. Ne var ki burası Türkiye’dir ve Türkiye’de iktidar yandaşı medya eğer işine yarayacaksa karşısındaki paranoyakmış, mitomanyakmış aldırmaz, ona dört elle sarılır. Ta ki dört elle sarıldığı kişiyi muhalefeti sindirmek, yıldırmak, etkisizleştirmek, itibarsızlaştırmak yolunda dilediğince kullanabilsin. Fakat kadın o kadar çok konuşuyor, konuştukça o kadar çok saçmalıyor ki kimse ona inanmıyor, baştaki acıma duygusu yerini öfkeye bırakıyor. Türk sineması eski Yeşilçam olsa ne müthiş bir film çıkardı bu konudan. Adı da “Bir Şehvet Kurbanı” ya da “Bir Yıldız Doğuyor” olabilirdi. Hangi yanından bakarsanız artık. Fotoğraf: MERVE AKSÖYEK K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Yalova Valisi’nin Direnişi Valilerimizin, “hükümet”leri mi yoksa “devlet”i mi temsil ettikleri yılların tartışması... “Cumhuriyetin valisi” olmalarıysa asrın özlemi... Bu özlemi hakkıyla gideren valilerimiz, tarihimize en saygın “mülki idareciler” olarak geçerlerken; doğrudan hükümetlerin valisi olmayı yeğleyenler ise kim bilir nasıl anılacaklar... Neredeyse kuşaktan kuşağa süregelen bu tartışmada son yılların karakteri de ülke yararını gözeterek hükümet destekli çıkarcılara “hayır” diyebilen valilerin “merkez”e alınmalarında adeta rekor kırılıyor olması... Bu durum görevdeki tüm valilerimizin iktidara boyun eğdikleri anlamına gelmiyor elbette... Ancak genel görünüm, yağmacıları kollayan kimi merkezi buyruklara “hay hay” demeyen; hatta bu onurlu duruşta ısrarlı olanların, ilk kararnamede illeriyle vedalaşmak zorunda dan “merkeze alınma” kararlarına karşı yargıda hakkını ararken, diğer yandan da izin vermediği taş ve maden ocağı işletmecileriyle mahkemelik oldu. Bu davalardan birinde Danıştay 8. Dairesi’nin 2010/7304 sayılı kararı, Bakanlık izinlerini il planlarına dayanarak “ruhsata bağlamayan” Yalova Valiliği’ni haklı buluyor; hükümet destekli yağma kararlarına direnebilecek valiler için de önemli bir hukuksal kazanım oluşturuyordu... ‘Orman depremi’ Danıştay kararı için, “Valilerin alacağı Mahalli Çevre Kurulu Kararı ve Stratejik Plan, hukuki temel kabul edilmiştir. Yerel kurumların ülke genelinde yapılacak orman katliamına karşı kullanabileceği bu yasal yetkinin ilgili bütün kurumlarca göz önünde bulundurulması hayati önem taşımaktadır” diyen Vali Erbay, madencilere sağlanan izinlerin Yalova’da ulaştığı düzeyi şöyle özetliyor: “İlimizdeki hiçbir kamu kurumuna sorulmaksızın verilmiş 67 ‘Maden Arama ve İşletme Ruhsatı’ var. Bu ruhsat alanlarının ilimiz yüz ölKutlamak gerekirken taşocağı çümüne oranı yüzde izni veriliyor... 21.54; orman alanlarına kalmaları… Tıpkı Yalova Valisi oranı ise yüzde 37.15’tir.” Orman İşletme Müdürlüğü’nün Doç. Dr. Yusuf Erbay gibi... raporuna göre MİGEM’in ruhsatlarına Valilik de onay verseydi, meşe, lini savunuyor kayın, kestane, ıhlamur, karaçam, Son birkaç yılda birkaç kez mer fıstıkçamı, kızılçam, gürgen başta keze alınmasına rağmen Yüksek olmak üzere, tam “7 milyon ağaç” Yargı kararıyla görevine dönen Va kesilecek; bu durum, yine Erbay’ın li Erbay’ın Ankara’dakileri en kız ifadesiyle; Yalova’yı yıkan depdıran tutumu, ilin yarısından fazla remden sonra bu kez doğasını yok sını kaplayan ormanları çevre düş eden “orman depremi” olacaktı... manı yatırım kararlarına karşı savunmak... eni ‘otoyol’ için Ormanlarla birlikte ilin ekolojik, Valiliğin ilini savunmasına takıekonomik, kültürel, sosyal ve fizikî değerlerinin korunması, kamu lan “iktidar izinli” maden işletme kurumları ve sivil toplum kuruluş girişimlerinin çoğunluğu, Körfez larının görüşleriyle 2007’de hazır Köprüsü’ne bağlanacak yeni otolanan “Stratejik Plan”, İl Genel yol inşaatına taş ve kum satmayı Meclisi ve Belediye Meclisi’nce amaçlıyor. Mevcut işletmelerin buonaylı “1/25 Bin Ölçekli Çevre na zaten yeteceğini belirten Erbay Düzeni Planı” ile Mahalli Çevre diyor ki; “... Korunması amacıyla özellikle orman alanlarında maKurulu’nca karar altına alınmıştı. Ne var ki Enerji ve Tabii Kay den arama ve işletme ruhsatı venaklar Bakanlığı Maden İşleri Ge rilmemesi; verilmiş olanların işnel Müdürlüğü’nce (MİGEM) or letmeye açılmasının önüne geçilman, tarım ve hatta kırsal yerleşim mesi; yerel işbirliğinin ve bilincin alanlarında, il planlarına ve yasal geliştirilmesiyle birlikte, ruhsat yerel kararlara aykırı çok sayıda kurumlarında doğaya karşı has“Maden Arama ve İşletme Ruh sasiyetin artırılmasıyla mümkün satı” verildi. Dahası, Valiliğin bun olabilir.” Biz de diyoruz ki; “Darısı diğer lara direnmesine rağmen aynı tür ormanlık ve doğa zengini illeriizinlere devam edildi. İşte bu süreçte Vali Erbay bir yan mizin başına...” Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARB SEM H POROY Y UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Tasavvufun tek 1 keler çevresinde tarikatlar biçiminde 2 kurumlaşmasına 3 tepki olarak geli 4 şen tasavvuf anlayışı. 2/ Arka, sırt... 5 Sersem, ahmak. 3/ 6 Tahılın taşını ayık7 lamaya yarayan elek... Sığ sularda 8 ağır yükleri taşı 9 mak için kullanı1 2 3 4 5 6 7 8 9 lan, altı düz tekne. 4/ Bir hastalığı iyi etmek için 1 A R M U D İ Y E kullanılan madde... Fas’ın 2 R A L İ P A R İ plaka imi. 5/ Hindistan’da, 3 M P U L T İ N ölen kocasının yakıldığı 4 U L U S S AM İ ateşe atlayarak ölen ve 5 D İ L C A Ğ S ermiş sayılan kadınlara 6 İ P S A F A R İ verilen ad... Arap erkekY lerinin kefiyelerinin üze 7 Y A T A Ğ A N 8E R İ M R L A rine geçirdikleri kalın İ N İ S İ Y A L çember bağ. 6/ Bir renk... 9 Eldiven ve giysi yapımında kullanılan bir tür yumuşak deri. 7/ Osmanlılar döneminde Roma kentine verilen ad... Doğu Anadolu’da bir göl. 8/ Halk şairi... Yaprakları salata olarak yenen baharlı bir bitki. 9/ Ortaya konan her yeni şeyi dine aykırı sayarak reddeden İslam mezhebi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çelikçomak oyununa ve bu oyunda kullanılan değneğe verilen ad... Yurdumuzun batısında bir körfez. 2/ Madenleri yontmakta kullanılan çelik araç... Alçak enlemlerde esen düzenli rüzgâr. 3/ Her tür organik yağa verilen ad... Ticaret eşyası. 4/ Boya sanayisinde kullanılan zehirli bir madde... Bir soru sözü. 5/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Tarla sınırı. 6/ Duman lekesi... Hindistan’a özgü bir çeşit pide. 7/ Kokmuş hayvan ölüsü... Sonbaharda kuruyup dökülen ağaç yaprağı. 8/ Din adamlarının simgesi sayılan başlık... Oylumlu. 9/ Çirişli bir tür parlak bez... Tatlı bir çörek. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear