25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 MART 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 17 TBMM’deki Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasası ‘doğa ve kültür’ ilişkisini yadsıyor Kültür yoksunu doğa yasası 1 ‘YKY Ş R YILLIĞI 2010’A 12 ŞA RDEN KINAMA Hoşça Kal Anka Kuşu… “Şekerim, rahat bırakmıyorlar ki! Tamam yeter artık, yaşlandım, diyorum… Yok olmaz, gel şunu da yap, gel bunu da yap…” Haberi aldığımdan beri, Şirin Devrim’le konuşuyorum. Sesi çın çın kulaklarımda… Söylediği şeylerin önemini arttırmak için sesini değiştirirdi. Sanki sahnedeymiş gibi söylerdi… Sanki oynuyormuş gibi… “Yaşlanmak mı! O da ne demek, siz hiç yaşlanmayacaksınız,” dedim mi, bayılırdı… “Siz Anka Kuşu’sunuz, her daim küllerinizden yeniden doğarsınız…” … Keyfine diyecek olmazdı bu sözleri duyduğunda… Yaşamöyküsünü yazdığı “Şirin” kitabının son bölümüne “Anka Kuşu” başlığını koyduğunda ise ben sonsuz mutlu olmuştum. 45 yıllık arkadaşımdı Şirin Devrim. Tiyatro oyuncusu, tiyatro yönetmeni, tiyatro eğitimcisi… Şakir Paşa ailesinin şanslılarındandı. Genlerin avantajına, aile çevresinin birikimi, Yale Üniversitesi eğitimi, Muhsin Ertuğrul’un ileri görüşlülüğü ve çalışkanlığı eklendi. Genç yaşta başarılı bir oyuncu olarak kendini kanıtladı… Ben onun sahnedeki rolleri kadar yaşamda oynadığı rolleri de çok sevdim. Kişiliğine o nedenle hayran oldum. Onu bildim bileli, yanlış bulduğu her şeye karşı çıkıyor, bunları protesto ediyordu. İnsanlığa, kendisine ya da dünyanın öbür ucunda bir başkasına yapılan haksızlığa dayanamıyor ve derhal tepkisini dışa vuruyordu. Çoğu kimse gibi homurdanmak, şikâyet etmek, eleştirmek ve susup oturmak yerine, “Ben ne yapabilirim” diye kolları sıvayıp eyleme geçiyordu... 1965’te Adalet Partisi iktidara gelince, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun başındaki büyük hoca, Muhsin Ertuğrul, tiyatrodan ayrılmak zorunda kalmıştı. Ve Şirin Devrim, üç arkadaşıyla (Ayla Algan, Beklan Algan, Mücap Ofluoğlu’yla) birlikte çok sevdiği tiyatrosundan gözünü kırpmadan istifa etmişti. “Kurucusunun tiyatrodan ayrılmasına sebep olan bir belediye için çalışamam” diyerek, ağlaya ağlaya tiyatrodan ayrılmış, kendini, bilinmeyene, boşluğa atmıştı. Bu tutumu sadece tiyatroya ilişkin değildi… Birkaç yıl önceydi: İtalya, ABD ve İngiltere’de yayımlanan gazetelerin birinci sayfasında onun fotoğrafı vardı: Başında çiçekler ve tavus kuşu tüyleriyle süslü çok şık bir şapka, gözünde kocaman güneş gözlükleri, arkasında vizon bir palto, elinde kocaman bir pankart tutmuş, fotoğraftan bana bakıyordu. Pankartın üzerinde “NO WAR Please!” (Savaşa Hayır Lütfen!) yazılıydı. New York’ta Birleşmiş Milletler binasının önünde çekilmiş fotoğraf… Kar kış demeden, elinde pankartı orada nöbet tutuyordu… Bir başka kez yine “Silahlarını kuşanıp” BM’nin önünde Bosna ve Filistin için eylem yapıyordu. “İsrail, Ramallah’tan Dışarı” pankartıyla İsrail Konsolosluğu’nu basıyordu. “Silahları” dediğim, artık New York polisinin yakından tanıdığı o ünlü tüylü şapkası, vizon kürkü (“Bu kılıkla daha çok ilgi çekiyorum” diyordu) ve en koyu kırmızı rujuyla yazdığı pankartlar... Tepkileri yalnız dünyadaki yanlış politikalara değil. Marmara depreminden sonra, kendi yazdığı tek kişilik oyunu sahneleyip oynayan ve Amerika’daki temsillerden topladığı büyük parayı depremzedelere yollayan yine oydu... Yaşadığı New York’ta otobüsün tarife saatlerine uymaması üzerine belediyeye dava açan da o… İstanbul’da tarihi bir mekâna Rumeli Hisarı’na reklam panosu asıldı diye İstanbul Belediyesi’ni topa tutan da o… Onunla nice öykü, nice serüven paylaştım. Aşklarını dinledim, gözyaşlarına ya da coşkusuna tanıklık ettim… Kimi zaman küçük bir kız çocuğu gibi annesi Fahrelnissa Zeid’den nasıl korktuğunu, çekindiğini gördüm… Kâh teyzesi Aliye Berger’le kâh Füreya ile afacanlıklarını paylaştım… Yıllar sonra Şehir Tiyatroları’na dönüp Sarah Bernhardt rolünde onu izleyince önünde bir kez daha saygıyla eğildim. Hayata bağlılığını, kendi ayakları üzerinde durabilmek için verdiği amansız mücadeleyi, iyi günde, kötü günde hayata sımsıkı sarılışını, hayata asılışını hep hayranlıkla izledim. Hoşça kal benim sevgili Anka Kuşum… BU son kanatlanman… Seni çok özleyeceğim… Çevre ve Orman Bakanlığı’nca düzenlenerek hükümetin TBMM’ye ilettiği “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı”nın Meclis komisyonlarındaki görüşmeleri tamamlanmak üzere. Hazirandaki genel seçimlerden önce yasalaşması hedeflenen tasarı için TBMM Çevre Komisyonu’nda, ilgili meslek odaları davet edilerek yapılan son toplantıda bazı eleştiriler “haklı!” bulunsa da genel yaklaşımdaki “ısrar” sürüyor. Tasarı son şekliyle yasalaştığı takdirde ülkenin doğal zenginlikleri, “bakanlıkların temsilcileri”nden oluşan; yani siyasi iktidarın sözünden çık(a)mayacak bürokratların atandığı, akademik içerikten ve bilimsel özerlikten yoksun ‘sözde koruma kurulları’na teslim edilecek. Buna karşın tasarıda belli ki “göstermelik” yer verilen “bilim kurulu” ise karar verme yetkisinden yoksun, sadece “danışman”lık görevini yapacağından, doğayı korumada bilimin değil, siyasi beklentilerin hedefleri esas olacak. Özellikle “doğal sit” kavramının “tümüyle kaldırıldı”ğı tasarıda Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın “tabiat”la ilgili yetkileri alınırken, ilgili genel müdürlüğün adı ve işlevi bile sadece “kültür varlıklarının korunması”yla sınırlandırılıyor... buna koşut olarak doğayı tahrip eden yatırımlara “üstün kamu yararı” gerekçesiyle olanak sağlanması ise asıl amacın “tabiatı kullanmak” olduğunu kanıtlıyor. ‘Yıllık yanlı ve önyargılı’ 1 Çamlıca’dan en güzel stanbul manzarası, aynı tepenin doğal sit kararı sayesinde seyrediliyor... 2 Karadeniz yaylalarındaki doğal sitler, çevreyle bütünleşen yerleşim kültürünü de koruyor... sitlerin, tabiat değerlerinin ve tüm “doğal karakterli kültürel kimlik zenginlikleri”mizin korunmasındaki gerekliliği TBMM Çevre Komisyonu’na bir an önce anımsatmaları, kimlikli geleceğimiz açısından acil ve yüksek önem taşıyor. 2 Neyi amaçlamalıydı? Tasarının gündeme gelmesindeki nedenler arasında özellikle orman alanlarındaki kimi “doğayı tahrip eden” kullanım kararlarına karşı, bu gibi “korunma”sı gereken bölgelerin Koruma Kurullarınca “doğal sit” ilan edilmesinin payı olduğu biliniyor. Benzer şekilde, son yıllarda hemen tüm akarsularımızdaki HES salgınına karşı da vadilerin ve su zenginliğimizin yaşatılması için sit ilanlarının çoğalmaya başlamasının, tasarının “hızlandırılması”nda etkili olduğu siyasilerce de gizlenmiyor... Hele iktidarın “bilimle inatlaşma”sındaki doruğa çıkan örnek olan 3. köprüye ait tüm yeni yolların da aynı zamanda İstanbul’un en geniş “doğal sit”lerinden geçmesi, bu kavrama beslenen husumeti anlaşılır kılmıyor mu? Oysa adı ve “yazılı amacı” tabiatı ve biyolojik çeşitliliği korumak olan bir düzenlemede asıl yapılması gereken, söz konusu doğa düşmanı yatırımlara “daha kolay” izin vermeyi değil, doğanın korunması önlemlerinin daha güçlü alınmasını hedeflemek olmalıydı… ne var ki yakında TBMM Genel Kurulu’na sunulması beklenen tasarı, meslek odalarının haklı uyarısıyla “tabiatı yatırımlara açmayı hızlandırma” amacını açıkça dışavuruyor.. Bakalım ne zaman ülke gündemindeki “gerçekleri perdeleyici” siyasi polemiklerin yerini bu gibi “yaşamsal sorun”lar alacak.. Doğamızın üzerindeki bu “kültür yoksunu” tehlikeyi genel seçimler öncesinde bile göremeyen “kamuoyu” önderlerimizin, yazın gölgesinde serinleyecekleri bir çınar için bile “koruma makamı” bulamayacaklarını bilmem ki nasıl anlatsak... Doğal sit düşmanlığı Tasarı, iptal edilecek doğal sitleri yeni tanımlamalarla Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlayarak insan yaşamındaki “kültür ve doğa birlikteliği”ne yönelik evrensel koruma ilkesini yok sayıyor. Düzenlemede bu hüküm, ormanlar, deltalar, yaban hayatı koruma bölgeleri, lagünler, kuşların ve deniz canlılarının yumurtlama ve üreme yerleri vb. “insandan bile korunması gereken” ekolojik alanlarla sınırlı “tutulmadı”ğından, “yerleşim bölgelerindeki kentsel ve kırsal doğal sit” karakteri taşıyan yerlerin koruma kararı da geçersiz kılınabilecek.. Örneğin İstanbul’daki Boğaziçi, Adalar, Çamlıca, Dragos vb. kentsel yaşamın parçası olarak doğal sit kimliğinin önem kazandığı alanlardan İzmir’de İnciraltı ile Çeşme Yarımadası’ndaki doğal sitlere, Anadolu’da çok sayıda kentin “geleneksel yayla yaşamı”yla bütünleşen doğal sitlerinden Karadeniz yaylalarındaki yine insan yaşamı ve kırsal yerleşim karakterli sitlere; hatta Bursa’nın yaslandığı Uludağ etekleri ile Kayseri’nin Erciyes yamaçlarındakilere kadar, insanın “doğayla uyumlu ve doğal çevreyi gözeten yaşama kültürü”nün kuşaktan kuşağa gelişmesini öngören sayısız kentsel ve kırsal doğa koruma alanının “kültürelgeleneksel dokusu ve mirası”yla “birlikte” yaşatılmalarının önemi göz ardı ediliyor. Dahası, koruma yasasından “tabiat” sözcüğü kaldırıldığından, yine kentlerimiz ve köylerimizdeki “geleneksel koruma dokuları”nın parçaları olan “ulu çınar”lar, “çınaraltı” mekânları ve ağaçlık alanlar bile artık “kentsel ve kırsal miras” olarak tescil edilemeyecek; edilenler de geçersiz sayılabilecekler! Bu nedenle öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yetkilileri olmak üzere, meslek odalarının, akademik dünyamızın ve tüm ilgili kurumların bu “yaşamsal tehlike”ye karşı itirazlarını yükseltmeleri gerekiyor. Öncelikle kentsel ve kırsal alanlarımızdaki “doku” ve “yerleşim karakterleri”yle iç içe geçmiş doğal Kültür Servisi Günümüz Türk şiirinin önde gelen 12 şairi, Yapı Kredi Yayınları’nın, “kitaplık” dergisinin şubat sayısında okurlarına armağan ettiği “YKY Şiir Yıllığı 2010” ile ilgili bir açıklama yaparak yıllığı hazırlayan Bâki Asiltürk’ün yaklaşımını kınadı. Sina Akyol, Adnan Azar, Metin Cengiz, Ali Cengizkan, Seyhan Erözçelik, Turgay Fişekçi, küçük İskender, Turgay Kantürk, Yücel Kayıran, Mustafa Köz, Yücelay Sal ve Hakan Savlı’nın imzalarının bulunduğu açıklamada şöyle denildi: “Bir seçki olması yönüyle bu yıllığın da az çok öznellik taşıması doğaldır. Ancak bu öznellikte kendi ideolojik rengini de gösteren yazar, siyasal ve kişisel yakınlık duyduğu şairleri de seçkisinde çoğaltmış ve tarafsız olmayı başaramamıştır. Yakınlık duymadığı şairlerin, yazı başlıklarını bile, kendince değiştirmektedir” denildi. “Türkiye şiiri, hiç kimsenin küçük hesaplarına, önyargılarına, ham beğenilerine bırakılamayacak denli köklü ve çok renklidir. Son yıllarda bu ‘renk curnatası’ özellikle şairlerin hazırladığı yıllıklarda bulanmaktadır” diye başlayan açıklama da, Asiltürk’ün bu tavrının “80 Kuşağı Türk Şiirinin Poetikası” adlı kitabında da çok belirgin olduğu belirtildi. Açıklamada, Asiltürk’ün, sayısız çalışma ve çeviriye imza atmış Mehmet H. Doğan’ı, yalnızca “80’li yılların eleştirmeni” biçiminde niteleyerek artık aramızda bulunmayan bu yazardan söz ederken “keşke bu kuş, biraz daha kartal bakışlı olabilseydi” deme cüretini gösterebildiği vurgulandı. 12 şair, yaptıkları açıklamada, “Beş yıldır, adı geçen yıllığı hazırlayan Bâki Asiltürk (Bâki Ayhan T.), Türk şiirine mal olmuş bazı şairleri yıllığına almayarak kendince bu şairleri cezalandırdığını düşünmektedir” diyerek şunu ileri sürdü: “Ayrıca takma adlarla yazdığı yazılarda kendisiyle tartışan, kitaplarını ya da yıllıklarını eleştiren yazarları yazınsal olmayan bir dille karalamakta, edebiyatı kendi kişisel ve ideolojik önyargılarının aracı kılmaktadır.” 12 şair, son olarak, Asiltürk’ün ne biçimde olursa olsun adlarını anmasını, şiirlerini kitaplarında işlemesini, yıllıklarda kullanmasını istemediklerini vurguladılar. Resmimizin ustaları Artium’da Kültür Servisi Artium Sanatevi, 13 Mart Pazar günü saat 14.00’te The Ritz Carlton Oteli’nde düzenleyeceği 77. Müzayede’sinde, Türk resim sanatının ustalarından bir seçkiyi satışa çıkarmaya hazırlanıyor. Müzayedenin başyapıtı ise Fahrelnissa Zeid’in “Amman Türk Sefiresi’nin Portresi” isimli tablosu. 200.000 TL’den satışa çıkacak tablodan rekor bekleniyor. Müzayedede, Nurullah Berk’in “Hamam” isimli tablosu 120.000 TL’den, Eşref f Üren’in portresini yapan OrÜren’in yaptığı bir peyzajın üzerine Eşre den satışa çıkacak. Bedri han Peker’in bu çalışması ise 60.000 TL’ağı müzayedenin sergisi 12 alac Rahmi Eyüboğlu’ndan 13 yapıtın yer lebilir. t’a kadar Beyoğlu Artium Modern’de görü Mar Fahrelnissa Zeid STANBUL F LM FEST VAL 30 YAŞINDA yılKültür Servisi Bu 30. yaşını kutlayan ek’siz ‘Em nci yıl iki Uluslararası İstanbul Film Festivali dün düzenlenen basın toplantısıyla hem yeni yaşını kutladı hem de 2011 programını açıkladı. 2 17 Nisan tarihleri arasında yapılacak olan festivalde bu yıl 21 bölümde 230 film gösterilecek. 30. yıla özel retrospektif bölümlerin yanı sıra ocak ve şubatta dünya prömiyerlerini yapan yepyeni filmler den, belgesellerden çocuk filmlerine kadar geniş bir film listesi izleyicilerle buluşacak. Açılışta konuşan İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı sinemaseverlerin Emek Sineması’na kavuşacağını ümit ettiğini belirterek, “Hem festival hem de sinemaseverler için büyük anlam taşıyan Emek Sineması’nın kapılarını kapalı görmek bize üzüntü veriyor. Bu konuya duyarlı tüm kurum ve kişilerin sürece dahil edilmesini sağla mak için çabalarımızı sürdürüyoruz” dedi. Sinema Onur ödülleri bu yıl yönetmen Yusuf Kurçenli, görüntü yönetmeni Ertunç Şenkay, tiyatro ve sinema oyuncuları Zeki Alasya ve Metin Akpınar’a verilecek. 30. yılın şerefine “30: 20 Yönetmenden 30 Yıl” isimli kitapla fotoğrafçı Muhsin Akgün tarafından 20 yönetmenin çeşitli sinemalarda çekilen fotoğrafları ise 19 Mart Cumartesi gününden itibaren Festival bitimine kadar Atlas Pasajı’nda sergilenecek. BURSA TÜYAP K TAP FUARI’NDA BUGÜN Açıkoturum: “Dizilerde Yıpratılan Türkçe” Yer: Çekirge Salonu Saat: 14.3015.45 Yöneten: Sevgi Özel Konuşmacılar: Mavisel Yener, Hakan Akdoğan Düzenleyenler: Dil Derneği, Cumhuriyet Kitapları, Akkılıç Kütüphanesi NG L ZCE Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Business Administration’da master yapmış, ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH İş İngilizcesi (Business English), İngilizce iş görüşmelerine (Interviews) hazırlık Gramer ve kişiye özel konuşma dersleri Kadıköy / stanbul TEL: 0532 701 80 41 (0216) 418 94 51 C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear