23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 ARALIK 2011 PAZAR 14 iyasal anlamda zaten susturulan ülkemizde, AKP’li belediyeler kâh S gürültü, kâh kaldırım işgaliyesi gerekçesiyle sokağın üstüne de kurşun bir kapak indiriyor, yavaş yavaş. Allamesinin cinsi zayıf bir yaratık gibi vesayet altına aldığı, cühelasının düpedüz “nefis tatmin malı” olarak ister sevip ister dövdüğü, bazen de öldürdüğü kadınların, erkeklerin arasına karışmasını yasaklayan zihniyet; elbette sokakta da eşit ve uygar koşullarda yaşamak özgürlüğüne tahammül edemiyor. Gençleri el ele tutuştu, öpüştü, diye linç eden kelle sürüsünün velayet bekçileri, yok sigaraydı, yok alkoldü, eğlenceyi, kahkahayı yasaklıyorlar sokağa… Yavaş yavaş boğulan işte bu Türkiye’de, CHP’li belediyeler birer özgürlük vahası, sokakların faşizmin baskısından kurtarıldığı alanlar. Zaten AKP iktidarının CHP’li belediyelere yönelttiği hışım, rakibi çökertmekten öteye, sokağa tanımayı sürdürdükleri özgürlüğü bitirmeyi amaçlıyor. Oysa tencere henüz patlamadı ve Türkiye üstüne kapanan kurşun kapağı daha atmadıysa, bunu CHP’li ve Mustafa Sarıgül gibi CHP’den dışlansa da sosyal demokrat kalan belediye başkanlarının yarattığı özgürlük vahalarına borçlu, bu iktidar. ??? Demiyorum ki tüm sosyal demokrat belediyeler başarılıdır; başkanları dürüst, zeki ve çevik olurlar… Özgürlük alanlarından söz ediyorum. Üstelik bu belediye başkanları arasında AKP’nin ezici baskısına rağmen, Türkiye’de zor buluşan iki erdemi, dürüstlüğü ve başarıyı bir araya getirenler var: Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın böyle biri. Aydınlık ve çalışkan bir cesur. Cesarete ihtiyacı var, çünkü projelerini hem AKP iktidarına, hem yapılıyor. Her hizmeti adı gibi temiz ve saydam bir yönetimle gerçekleştiriyor, Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın. ??? Melih Gökçek’in fecaat ötesi zevksizliğine kurban giden Ankara’da, simge ilçe Çankaya’nın şansı da CHP’li Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık. ODTÜ mezunu, dört dörtlük bir mimar ve şehir planlamacısı. O da bir cesur. CHP, bence her gün, bir elini bırakıp öteki elini öpmeli Bülent Tanık’ın. Çünkü bir önceki belediye başkanının bıraktığı tortuyu, Tanık’tan başka bir babayiğit temizleyemezdi. Bülent Tanık, saygın, dürüst ve bilgili olmasının yanı sıra, son derece başarılı bir belediye başkanı. Dünyanın neresine koyarsanız koyun, aynı işi yapabilecek uluslararası kalitede bir şehirci. Çankaya’nın CHP’li Belediye Başkanı Bülent Tanık’ın, Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi CEMR’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olduğunu biliyor muydunuz? Gerek Mustafa Akaydın, gerekse Bülent Tanık’ın, yönettikleri belediyelerde kadınlara verdikleri değer ve açtıkları yer, bir rastlantı değil. ??? CHP, böyle insanların arkasında durmalı. Mustafa Akaydın ve Bülent Tanık gibi başkanlarına destek olmalı, onları öne çıkarmalı. Başarıya yatırım yapmalı. Önümüzdeki yerel seçimlerde CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı Bülent Tanık, İstanbul’da Mustafa Sarıgül olmalı. Çünkü sosyal demokrat belediyeler, uygarca yaşamak için son özgürlük alanlarımız bizim! “Umut, dünyanın orta direğidir.” ATASÖZÜ (Afrika) Lİ RECAİ ÖĞÜT A (alirecai@hotmail.c om) ideallerini yitirmemiş bir Türkçe öğretmeni. Çalıştığı okul bu yıl açılmış, çok eksiği var. Telefon bile bağlanmamış henüz. Ama en eksik araç, kitap. Öğrencilerden çoğunun anadili Kürtçe, eğitim dili Türkçe. Ali Recai öğretmen, “Arada kalan zihinlerdeki düğümü ancak kitaplar çözebilir” diyor. Cumhuriyet okurlarından, “Daha umut dolu bir dünya ve okuyan bir kuşak için” kitap gönderilmesini rica ediyor. Okulun adresinden, zaten ihtiyacı da anlayabilirsiniz: OVAKIŞLA YİBO Kurtuluş Mah. Ovakışla Beldesi, Ahlat 13400 BİTLİS Hâlâ Özgürlük Varsa Eğer Pazarlık Bir Yazı Türkiye’ye gelememecesine uzun yıllar yaşadığım Almanya’dan geri döndüğümde bana en çok sorulan sorulardan biri de beni en çok neyin şaşırttığı sorusuydu. İlk anda aklıma bir şey gelmediğinden olacak, “Kâğıt paraların üzerindeki sıfırların bolluğu” der, geçiştirirdim. İlerleyen yıllar içinde beni en çok şaşırtan şeyin telefon görüşmelerinin başındaki gereksiz konuşmalar olduğunun farkına vardım. ??? Ne dediğimi somutlaştırmak için bir örnek vereyim. Diyelim ki bankanızdaki bir işlem sırasında bir kâğıdı imzalamayı unutmuşsunuz. Bankanın bir görevlisi sizi arıyor. Konuşma Almanya’da şöyle geçer: Zırrrrr… Açarsınız; “Kavukçuoğlu, buyurun…” “Ben, falanca bankadan Müller, Bay Kavukçuoğlu, filanca şubemizde son işleminiz sırasında bilgi formunu imzalamayı unutmuşsunuz, arkadaşımızın ihmali, bir vaktiniz olduğunda uğrayıp imzalarsanız seviniriz…” “Tabii uğrarım, teşekkürler.” “Ben teşekkür ederim, iyi günler Bay Kavukçuoğlu.” “İyi günler Bay Müller.” ??? Aynı telefon görüşmesi Türkiye’de ise şöyle geçer: Zırrrrr… Açarsınız; “Alo.” “Alo, kiminle görüşüyorum?” “Ben, falanca bankadan Nevzat, Deniz Bey’le görüşmek istemiştim…” “Benim, buyurun…” “Nasılsınız, Deniz Bey?” “Teşekkür ederim Nevzat Bey, siz nasılsınız?” “Ben de iyiyim, sağ olun. Deniz Bey, sizi merkezden arıyorum, işleminiz sırasında bir evrakı imzalamamışsınız, şubenize bir uğrayıp imzalarsanız…” “Hangi evrakı?” “Sanırım, bilgi formunu…” “Tamam, uğrar, imzalarım. İyi günler.” “İyi günler, Deniz Bey. Teşekkür ederim.” ??? Hiç tanımadığım insanların “nasıl olduğumu” sormalarını, beni de kendilerine aynı soruyu sormak zorunda bırakmalarının ardında yatan “derin anlamı” bugün de anlayabilmiş değilim. Kibarlıktan mı, bilemiyorum, ama her defasında aklıma şu soru takılır; sorana, “Bugün kendimi pek iyi hissetmiyorum, migrenim tuttu” türünden bir karşılık versem tepkisi ne olur? Herhalde, “Geçmiş olsun,” dedikten sonra birtakım önerilerde bulunurdu, “bilmem ne ilacı iyi gelir” türünden. Neyse, Türkiye’de her gün yüz binlerce, belki milyonlarca insanın zamanı bu tür “kibarlık temelli” boş laflarla geçiyor. Öyle ya, onca insanın bu boş laflarla geçen zamanlarını alt alta toplasak günde binlerce, belki de on binlerce saat ediyor. Bunca hengâme arasında pek önemli bir konu değil, ama eğer hayatlarımıza akılcılığı egemen kılmak istiyorsak öncelikle kendimizi boş laflardan kurtarmamız gerektiğini düşünüyorum. ??? Bu konuya neden takıldığımı sorabilirsiniz belki, siz sormadan yanıtlayayım. Geçenlerde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun TBMM konuşmasını izledim TV ekranında, son zamanlarda duyduğum en boş konuşmaydı, “bağımsızlık”, “kendi kararımızı kendimiz veririz” türünden kendisinin bile inanmadığı laflar… Neyse, bir bahaneyle not olarak düşeyim dedim. İyi pazarlar... Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN de kendi partisi içindeki eski/yeni başkan hiziplerine karşı savunmak zorunda, bazen de yitirmek durumunda kalıyor. Ama Mustafa Akaydın, bilimsel “hocalık”tan gelen metodik çalışması ve demokrat kimliğiyle belediye hizmetini “siyasetüstü”ne çıkarmış, Antalya seçmenine yaranacağı işler değil, Antalya halkına yarayacak işler yapıyor! Dünyanın en güzel doğasına kurulup, tüm Türkiye’de olduğu gibi anarşik ve çirkin bir urlaşmayla bindiği dalı kesen, bir numaralı turizm geliri çevreyi de kirleten Antalya, Mustafa Akaydın başkanlığında altyapıya 251.5 milyon liralık yatırım yaptı. Vidanjörlerle foseptik çekilen kente nihayet mahalle mahalle içme suyu ve kanalizasyon ulaştırma çalışması başlatıldı. Dünyanın en büyük beşinci akvaryumu, Antalya Aquarium’un temeli atılmış. Akaydın’ın “hocalığı”, elbette gençliğin eğitimi ve geleceğe yönelik “Güneşev ve Ekolojik Eğitim Merkezi”nde kendisini gösteriyor. Antalya’da artık 516 yaş arası çocuklar Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nde ücretsiz tedavi ediliyor. Akdeniz Sanayi Sitesi’nde çalışıp sokaklarda yatan tamirci çırakların barınak ve eğitim sorunu, Çıraklık Eğitim Merkezi’yle çözülmüş. Kentte üniversite öğrencilerine yeni bir yurt KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘Futbol Cumhuriyeti’ Ulusal gururumuzu inciten siyasi tutumlara karşı yakın yıllara dek en yaygın tepki şöyleydi: “Biz muz cumhuriyeti miyiz?..” Şimdi o ülkeler bağımsızlıklarını savunmada öylesine mesafe aldılar ki aynı tanımlama artık “ayıp” oluyor. Dahası, ülkemizin pazarlanmasında “muz cumhuriyeti” tanımına neden olan politikalar da öylesine destekleniyor ki aynı sözün “kıymeti harbiyesi” de kalmadı... Peki, yine de bazılarımızın ulusal gururunu inciten güncel politikalar karşısında benzer yakıştırmalar için şimdi ne söylenebilir? Şu “şike yasası” gelişmelerini izledikçe düşünüyorum: Hemen hiçbir yasada görülmemiş siyasi ve toplumsal ilgiyle tartışılan yasanın serüvenine bakarak “Futbol Cumhurürlüğe girmesi için hasta yatağından devreye girmiş… Cumhurbaşkanı’nı haklı gören birkaç milletvekilinin ise şimdiden gelecek seçimlerdeki “elenecekler” listesinde yer aldıkları söyleniyor. Geçmişte Çankaya’dan veto yemiş hangi yasa, iktidar ve muhalefet partilerinin kol kola girmeleriyle “virgülüne bile dokunulmadan aynen Cumhurbaşkanı’na iade” konusunda böylesine geniş birlikteliğin nedeni olmuştur? Bir tane anımsayan var mı? Bu “demokratik mucize”nin nedeni elbette ki ne şike, ne de yasası.. İster iktidarda, ister muhalefette olsunlar, partilerimizin temel hedefleri “oy”dur. Milyonların sevdalandırıldığı “seyirlik” futbol, oy nedeniyle yüksek düzeyde siyasi önem taşıyor. Hemen tüm taraftarlar da kulüpleri için düzenbazlık yapan yöneticilerinin ve oyuncuların yüksek cezalar almalarına karşı olduğundan, partilerin “biz de karşıyız” deme yarışına girmeleri “Futbol Cumhuriyeti”nde olağan değil midir? Ya şu “kamuoyu” denince akla ilk gelen “medya”ya ne demeli? Son günlerin manşetlerini, köşe yazılarını, TV söyleşilerini anımsayın. Türkiye haftalarca şike yasasıyla yattı, şike yasasıyla uyandı. Aynı sürede nice yasa ve KHK için çok sayıda uzman ve demokratik kuruluşun açıklamaları aynı medyada kısa haber bile yapılmadı. Tartışmanın alevlendiği 7 Aralık’ta GSFB maçı vardı. GS’nin 31 kazandığı “derby”de SarıKırmızılıların gollerini Arsenal’dan alınan Eboue, Bolton’dan alınan Elmander ve Juventus’tan alınan Mello; SarıLacivertlilerin golünü de Brezilyalı Alex attı... Yine GS’nin 11 Aralık günü Trabzon’u 30 yendiği karşılaşmada da ilk gol Elmander’dendi. Bu bir rastlantı mıdır? Benzer örneklerle doğan görüntü, “tribünlerimiz yabancı sporcuların golleriyle şahlanıyor” değil midir? Bizi elâleme muhtaç etmeyecek futbolcularımız nasıl yetişecek? Önce bunu dert edinmeyen; buna çare aramayan bir siyasetin ve medyanın, şike yasasında militan kesilmesi hüzün vericidir. Demokratik mucize ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN İlk “Milli Mutabakat!..” riyeti”ne döndüğümüzü söylemek, olanı biteni tanımlamanın en çarpıcı yakıştırması değil midir? Düşünsenize, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül göreve gelmesinden bu yana “ilk kez” bir yasayı veto etti. Bugüne dek sayısız tartışmalı yasayı; hatta ülke ve ulus çıkarlarına açıkça aykırılığı uzmanlarca belirtilen düzenlemeleri; dahası anayasaya aykırılığı nedeniyle önceki Cumhurbaşkanı Sezer döneminde birkaç kez geri çevrilmiş yasaları ve üstüne üstlük, TBMM’yi açıkça işlevsiz kılan “demokrasi ayıbı” KHK’leri bile anında onaylayan Cumhurbaşkanı, denebilir ki sadece şike yasasında bu önemli yetkisini anımsayıverdi. Ya şu birbirlerinin gözünü oyan “siyasi partiler”imize ne buyrulur? Hemen her konudaki ters görüşlerle bitmez tükenmez polemiklerin kahramanları olan liderler ile TBMM’deki parti grupları, sadece AKP döneminde değil, neredeyse tüm “parlamenter demokrasi tarihimiz”de görülmemiş Meclis mutabakatını şike yasasında gösterdiler. O kadar ki Başbakan bile ağır ameliyat geçirmesine rağmen, yasanın değişmeden yü HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Tüylü toplar 1 la oynanan, tenise benzer bir 2 spor dalı. 2/ Ku 3 zey Ameri 4 ka’nın beş büyük gölünden 5 biri... Yasadışı 6 işler yapan bir 7 çetenin başı. 3/ Laboratuvarda 8 damıtma işlerin 9 de kullanılan, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 geniş karınlı ve eğri boyunlu cam kap... “O 1 K A R A V A N A yer” anlamında kulla 2 A Y A K S U R A nılan sözcük. 4/ Kıb 3 R A O R AMA K rıs’taki Rum çete ör 4 A K O V A A K I gütü... Telli bir çalgı. 5/ 5 V R A P O R N Daha çok resim yapı6A S A O C A K mında kullanılan senÜ S tetik bir boya. 6/ Uta 7 N U M A R A 8 A R A K K Ü R E nılacak şey, ayıp... A K I N S E T Yüksek oranda alü 9 minyum içeren toprak türü. 7/ Demiryolu... Akdeniz’de, İspanya’ya ait turistik bir ada. 8/ Dünya... “Şimdi, henüz” anlamında kullanılan sözcük. 9/ Muğla yöresinde yetişen günlük ağacından elde edilen ve parfümeri sanayisinde kullanılan hoş kokulu balsam. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Avcı kulübesi... Doğu Anadolu’da bir ırmak. 2/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... İki kişi ya da iki taraf arasında bağlantı kuran ve uzlaşma sağlayan kimse. 3/ Bir topluluk içinde en önemli kimse... Eski Türklerde ölüler için yapılan tören. 4/ Museviliğin simgesi olan yedi kollu şamdana verilen ad... Hollanda’nın plaka imi. 5/ İskambilde bir kâğıt. 6/ Niyobyum elementinin simgesi... Ayvalık’taki Cunda Adası’nın bir başka adı. 7/ Eski Çin felsefesinde evrenin birliğini yapan düzen ilkesi... Yükselme, yücelme. 8/ İç Anadolu Bölgesi’nde bir plato... Bilenmiş bir kesici aracın yüzünde kalan ve bileyi taşıyla giderilen metal çapağı. 9/ Hz. Muhammet’i övmek ve ondan şefaat dilemek amacıyla yazılan kaside... Hatıra. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear