23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 KASIM 2011 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 yıla ait olarak tahakkuk Birkaç gün önce Van’daydım. ettirilen Arazi Vergisi borçları Gözlemlerime göre; depremle ve vergi cezaları; gelişen dramatik durumun yaralarını Maliye Bakanlığı’nca sarmak için kesinlikle daha fazlasını zararla mütenasip olmak yapmak gerekiyor. Çadırlardaki zor üzere, kısmen veya tamamen durum, soğukla gelen ısınma terkin olunabilir. Bu hükmün problemi çok üzücü. Ticari yaşamın gecikmeksizin işletilmesi, durması sıkıntının boyutlarını mükelleflerin mevcut vergi ve artırıyor. İşte bu aşamada, cezalarının terkinine ilişkin tespitlerimize göre özellikle vergi düzenlemelerin yapılması kanunları boyutuyla atılabilecek yeni gereklidir. Bu durumda adımlar olduğu görülüyor. bölge insanından vergi alma, Biliyorsunuz; Maliye Bakanlığı’nın aklımıza gelebilecek en son girişimiyle öncelikle bölgede mücbir amortisman oranının tayini konusunda şey olmalıdır. sebep hali ilan edildi. 23 Ekim idareye başvurulması gerekiyor. Van Bölgeye geri dönüşün kesinlikle tarihinden itibaren deprem bölgesinde ilimizde yaşanan bu olağanüstü durum teşvik edilmesi gerekiyor. Bu kapsamda bulunan mükelleflerden vergisel nedeniyle herhangi bir başvuru ilk yapılması gereken, kalıcı konutların ödevlerini yerine getirmeleri yapmaksızın yüzde 100 amortisman bir an önce yapılmasının sağlanmasıdır. beklenmiyor. Ayrıca bu mükelleflerin oranının belirlendiği acil olarak Bu kentsel dönüşüm çalışmalarına katkı deprem tarihinden önce doğmuş vergi duyurulabilir. sağlayan tüm yurttaşlarımızın ve vergi borçlarının ödenmesi de gündem dışı. Yine Vergi Usul Kanunumuzun mükelleflerinin muhakkak teşvik Ancak, mücbir sebep halinin sona mevcut hükmü uyarınca, yangın, yer edilmesi gerekiyor. Mesela kalıcı konut ermesini müteakip yerine getirilmeyen sarsıntısı, yer kayması, su basması, ihtiyacını karşılayan ve bu konuda bu vergisel ödevlerin ifa edilmesi kuraklık, don, haşerat istilası ve bunlara bağışta bulunan vergi mükelleflerine isteniyor. Bu durum “mücbir sebep” benzer afetler yüzünden: yüzde 100’ün de ötesinde vergi indirimi konusunun düzenlendiği Vergi Usul 1. Varlıklarının en az üçte birini imkânı tanınabilir. Kanunu’nda hüküm altına alınmış. Yani, kaybeden mükelleflerin bu afetlerin Daha sonrasında bölgede gelişim anılan kanunda mücbir sebep halinin zarar verdiği gelir kaynakları ile ilgili imkânı olan sektörlerin tespit edilerek, sona ermesini takiben daha önce yerine bulunan vergi borçları ve vergi cezaları; bu sektörlere yoğun teşviklerin getirilmeyen vergisel ödevlerin 2. Mahsullerinin en az üçte birini uygulanması da bir destektir. Bu gerçekleştirilmesi isteniyor. Bize göre kaybeden mükelleflerin, afete maruz teşvikler, düşük faizli kredi, vergi yeni bir düzenleme yapılarak bu arazi için zararın tahakkuk ettiği hasat indirimi, sigorta prim desteği gibi ödevlerin yerine getirilmesinin mücbir ve devşirme zamanına tesadüf eden olabilir. Doğrudan hibe şeklinde sebep hali ortadan kalktıktan sonra da destekler verilerek istenmemesi sağlanabilir. bölgenin gelişimine katkı Bunun dışında sağlanması önemli bir yapılabilecek daha çok şey BAĞKUR’DAN ÖLÜM AYLIĞI ALMA HAKKI çaredir. var. Vergi kanunlarımız doğal BağKur emeklisi eşiyim ve Devletimiz gerçekten afetlerde yapılması küçük bir maaşım var. Ölümcül çok güçlü. Bu gerekenleri zaten belirlemiş hasta durumdaki annemi gücümüzü ve enerjimizi durumda. Mevcut kanuni kaybedersek, merhum SSK’li Sorularınız için bölgenin gelişimi için düzenlemeler çerçevesinde babamın maaşı bana geçer mi? ? malicozum ism seferber etmemiz ilk aklımıza gelenler şunlar: mmo.org.tr adreLutiye Secer gerekiyor. Soğuktan Amortismana tabi sine mail atabilirKendi çalışmalarınızdan dolayı siniz. Tüm sorular korunmak amacıyla kıymetler için fevkalade emekli aylığınız olmadığından eposta ile tek elektrikli ısıtıcı kullanılan amortisman BağKur emeklisi eşinizden ve tek cevaplaçadırlarda çocuklarımız uygulanabileceği nacaktır. merhum SSK’li babanızdan ölüm hayatlarını kaybederken açıklanabilir. Konuya ilişkin aylığı alabilirsiniz. başka hiçbir şeyin yasal düzenlemenin mevcut önemi olmasa gerek! halinde, fevkalade İşsizin maaşı en fazla 670 lira İşsizlerin Türkiye İş Kurumu’ndan aldıkları geçici iş göremezlik ödeneği süresinin düşürüleceği açıklamaları, doğrulanmasa da büyük bir tartışma yarattı. Bu anlamda “işsizlerin hakları neler”i anımsamak taraflar için yararlı olabilir. İşsizlik sigortasından işsiz kalan kişiye işsizlik ödeneği verilirken, bu kişilerin kendilerini geliştirmesine yönelik ek imkânlar da var. Bunun iki örneği; “sağlık güvencesinin devamlılığının sağlanması” ve “yeni bir iş bulmaya yardımcı olunması”dır. Bunlar önemli ancak esas konu tabii ki işsize ödemeler ve koşullarıdır. Bir sigortalının, işsizlik sigortası ödeneğinden yararlanabilmesi için kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalması, son üç yıl içinde 600 gün prim ödemesi ve işsiz kalmadan önceki 120 gün içinde kesintisiz sigorta primi ödenmiş olması gereklidir. Buna göre; 600 gün prim ödemiş olanlara 180 gün, 900 gün prim ödemiş olanlara 240 gün, 1080 gün ve daha fazla prim ödemiş olanlara 300 gün süre ile işsizlik ödeneği verilir. İşsizlik ödeneği son dört aylık hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının yüzde 40’ıdır. Buna göre; asgari ücretli işsiz kalırsa aylık 335 TL alır. İşsizlik ödeneğinin üst sınırı vardır bu da asgari ücretin brüt tutarının yüzde 80’ini yani 670 TL’yi geçemez. İşsizlik ödeneği, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz ve nafaka borçları dışında haciz veya başkasına devirtemlik edilemez. Van İçin Daha Fazlası Yürekli Olmak ve Utanmak!.. Başımı iyice ama iyice yukarı kaldırarak baktım, devasa bir yapıydı... İlk bakışta, “Avrupa’nın en büyük adalet sarayı” sıfatını hak eder gibi görünüyordu... Önündeki geniş düzlükte onlarca kamera, yüzlerce yerli, yabancı gazeteci, kapısında ise inceden inceye aranıp içeriye girmek için uzun kuyruklar oluşturmuş insanlar bekleşiyordu... Ancak içeri girmek yetmiyordu!.. Anayasamıza göre “aleni” olan duruşmaya katılabilmek için ikinci bir kuyruğu, özel güvenlik görevlilerini, polisi aşmam ve sonrasında duruşma salonunda yer bulmam gerekiyordu... Çünkü, Avrupa’nın en büyük Adliye Sarayı’nın en büyük duruşma salonu en fazla 60 kişilikti!.. Üstelik bu salon, OdaTv davasının görüleceği salon da değildi... Çok kalabalık olacağı anlaşılınca, lütfedilmiş, 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonu tahsis edilmişti!.. İlk tepkim şöyle oldu: Demek ki bu da yetmiyor, dünyanın en büyük adalet sarayı lazım!.. ??? Ben şanslıydım... Kavga kıyamet arasında bir yolunu bulup kendimi duruşma salonuna atabildim. 60 kişilik salona, bir sandalyeye üç kişi ve yere çömelme taktiği sayesinde yaklaşık 200 kişi sığıştıktan sonra oyunun pardon duruşmanın ikinci perdesi açıldı... Hâkimin sözlerinden sanıkların duruşma salonuna getirildiğini anladık. Çünkü güvenlik görevlileri ve jandarmanın oluşturduğu etten duvar sayesinde hiçbir şey göremiyorduk!.. Zaten ses düzeni de bozuk olduğu için neler olup bittiğini daha sonra avukatlardan öğrenebilecektik!.. Ancak şu kadarını anlayabilmiştik: Sanık avukatları reddi hâkim talebinde bulundu, hâkim de bu talebin görüşülmesi için davayı 26 Aralık tarihine erteledi!.. İşte bu kadar!.. Ne 9 ay sonra ilk kez hâkim karşısına çıkan sanıklara konuşma izni verildi ne de avukatların talepleri kabul edildi. Sonra duruşma bitti!.. Savcının istediği gibi tahliye talepleri söz konusu bile olmadı. Ben Soner Yalçın’a, Nedim Şener’e, Doğan Yurdakul’a, Barış Terkoğlu’na, Barış Pehlivan’a el sallamaya çalıştım ama önlerine dikilen güvenlik görevlisi kendisine zannedip gülümsedi. Beni bırakın, Nedim’in eşi bile duruşma boyunca eşiyle göz göze gelebilmek için her şeyi denedi ancak bir kez bile başaramadı!.. Salondan çıkmaya çabalarken aynı sandalyeye sığıştığımız İtalyan gazeteciler niçin ikide bir salona girip çıktığımızı anlayamıyorlardı. Biri, “duruşma ne zaman başlayacak” diye sordu... Ben de dilim döndüğünce 1930’ların İtalya’sından örnekler vererek anlatmaya çalıştım.. Anladı mı bilmiyorum ama yüzüme nasıl baktığını anımsıyorum... ??? Neler olduğunu duruşma salonunun dışında öğrenebildik!.. Soner Yalçın’ın şayet duruşmada konuşabilseydi neler söyleyeceğini de avukatının dağıttığı yazılı metinden öğrendik, iyi mi?.. “Bugün, burada sanık sandalyesinde oturan düşüncedir” diye başladığı konuşmasında, gazeteciliğin ne olduğunu, hakikate tutkuyla bağlı olmayı, yürekli olmayı anlatan Soner, sözlerini şöyle bitiriyordu: Biz gazeteciyiz, bu duruşmalarda yakınmayacağız. Cesaretle bu karanlık tertibin üzerine gideceğiz. Biz gazetecilere yakışan budur. Bize yakışan duruşma salonunu haber merkezine çevirmektir. Ben içinde yaşadığım ülkeme ve çağa karşı toplumsal görevimi bir gazeteci olarak yerine getirdim. Şimdi sorumluluk sırası sizde. Her mahkeme kararı, onu verenlerin yalnız hayatları boyunca değil, öldükten sonra da anılır. İyi anılır, kötü anılır ama anılır. Sizleri, tarihin huzurunda sorumluluklarınızla baş başa bırakıyorum. Türkiye’yi utandırmayınız... Dışarı çıktığımda derin bir nefes aldım. O devasa binaya dönüp bir kez daha bakmadım bile. Az önce öğrendiğim, sevgili kardeşim Balbay’ın Silivri’de mahkeme heyetine söylediği “bu işkenceyi artık görün” sözleri aklımda yürüdüm... Sonra Soner’in konuşmasının son iki sözcüğünü düşündüm... Utanıyor muyuz acaba?.. Sevgili Esin Afşar’ı da Yitirdik PERİHAN ERGUN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Mevsimsel gözlemlerimizde genelde ilk ve sonbaharlarda çokça canlar yitirilir. 2011’in sonbaharında da böyle oldu. Geçen haftanın ortasında, değerli sahne ve ses sanatçısı Esin Afşar’ı sonsuzluğa uğurladık. Doğrusu bu benim hiç beklemediğim bir acıydı. Çünkü o hep genç kız görüntüsünde ve hayatı acısıyla tatlısıyla çok seven bir insandı. Kanserin ölümcüllüğüne yazık ki o da kurban gitti. Ama Esin gibi insanların ahirete göçmesiyle yok olmaları düşünülemez. O bizlere armağan ettiği özellikle folklor ürünleriyle sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmalarıyla hep yaşayacak ve Türk kadınının övüncü olacaktır. ??? Dünyaya getirilmek ve yaşamdan koparılmak elimizde olmamakla birlikte, yurduna ve yurttaşlarına övüncül hizmetler sunanların kaybına üzülürken, kişiliklerini yansıtan hizmetlerini, onlara olan borçluluğumuzla elimizden geldiğince yeni kuşakları bilgilendirme sorumluluğunu da duyumsamalıyız. Sanki şu anda bunları düşünürken acısı içime oturan E. Afşar, içinin aydınlığını yansıtan o iri yeşil gözleriyle her zaman olduğu gibi sevecenlikle bana bakıyor. Ruhu şad olsun, ışıklar içinde yatsın. ??? Onun birçok özelliğinin başında Atatürk Cumhuriyetinin ilkelerine bağlılığındaki onurlu ve dik duruşlu yurttaşlığını görüyoruz. 12 Eylül darbecilerine karşı az da olsalar, bu nedenle azımsansalar da yurttaşlık ve karşıtlık bilinciyle imzaladıkları metni Kenan Evren’e sunanların en başında o dimdik duruşuyla E. Afşar da vardı. Yani “Vatan mevzubahisse gerisi teferruattır” diyen Atasının fermanının sürdürücüsüydü. Kişiler ömürleri kısa da olsa getirileriyle kendilerinden sonrakilerin gönüllerinde hep yaşayagelirler. ??? Özetle; sivil toplum kuruluşları içinde ADD, ÇYDD, Sokak Çocuklarını ve Gençleri Koruma, Sigara İçmeyenler, Müzik Dostları ve Beyoğlu’nu Güzelleştirme derneklerinin aktif üyesiydi. ??? Afşar’la ilgili birçok anıyı anımsamakla birlikte ilk aklıma gelenlerden ikisine değinerek hatırasını yâd edeceğim. ??? Biri; AKM’nin, Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nde, (Yazık ki şu anda 2008 Mayısı’nda tamir edileceği söylemiyle çalışmaları durdurularak, ölüme terk edilmiş haldedir.) faaliyette olduğu ve çokça toplantıların yapıldığı bir etkinliğe katılmıştım. Programdan ve konuşmalardan yararlanamayacağımı anlayınca salondan ayrılıp dışarıya çıkmak için merdivenlerdeyken karşımda Esin Afşar’ı gördüm. Geç kalışına üzüldüğünü söyledikten sonra benim niye toplantıdan ayrıldığımı sordu. Durumu açıkladığımda o da katılmaktan vazgeçti ve “gel şurada bir kahve içip söyleşelim” diye beni yandaki pastaneye götürdü. Epey genişçe yeni folklor çalışmalarını anlatarak, bana çok mutluluk verdi... İkincisi de şuydu. Birkaç yıl önce Beşiktaş Belediyesi’nin kültür çalışmaları kapsamında Akatlar Kültür Merkezi’nde “Büyüklere Saygı” adı altında çalışmalar yapıyordu. Bunlardan biri de büyük şair ve yazar, İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde Türkoloji’den hocam Prof. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın anılmasıydı. Değerli hocam mezuniyet tezim olan Namık Kemal’in romanlarında kullandığı teşbih ve istiarelerle üslubu konusundaki çalışmalarım süresince yol göstericiliği sırasında kendisinin de çok önemli bir çalışması olan “19. Yüzyıl Türk Edebiyatı” adlı yapıtında redaktörlüğümü istemişti. Ben de buna içtenlikle ve elimden geldiğince çalıştım. O çalışmalarımdan memnuniyetini mezuniyetimden sonra kendisine asistan olmamı isteyerek göstermiş, bana büyük onurlar vermişti. Buna mutlulukla katıldığım halde ilerde eşim olan o günlerdeki nişanlımın engellemesiyle dilekler oluşmamıştı. Sayın Tanpınar’la çalışmalarımı nereden öğrendiğini bilmediğim anmanın yöneticisi, A. Hamdi Hocam’la ilgili bildiklerimi topluluğa sunmam için beni sahneye çağırdı. Söze girdikten çok kısa süre sonra anlattıklarımı kısaltmamı isteyince üzülerek konuşmamı kestim. İşte tam bu anda ön koltuklardan birinde oturan Esin Afşar, yerinden dimdik ayağa kalkarak yöneticiyi kınadı ve konuşmayı sürdürmemi istediyse de ki salondakilerin de bu istemde bulunmalarına karşın ben kürsüyü terk ettim. Oradan Esin Afşar’la birlikte çıktıktan sonra bana, Hazreti Mevlana ile ilgili çalışmasının muştusunu vererek efkârımı dağıttı. Esin Afşar memleket sorunlarında da hep böyle dik duruşluydu. ??? O öyle sıradan bir sanatçı da değildi. Babasının diplomatlığı nedeniyle İtalya’da doğmuştu, daha kundaktayken Avrupa’nın sanat kalesi sayılan oranın müziği kulaklarına değmişti. Yetişkinliğinde Ankara Devlet Konservatuvarı’nın piyano bölümünü bitirdi. Büyük hocalardan şan dersleri aldı. Bunlara karşın Büyük Usta Ruhi Su ile çalışmalarının hayranlığıyla folk müziğini benimseyerek, Yunus Emre, Karacaoğlan ve öteki halk ozanlarının yanında, Mevlana’nın dizelerinin de seslendiricisi oldu. Halk sanatımıza eşi bulunmaz katkılarınla iyi ki var oldun Esin Afşar ve hep var olacaksın! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Orhan Ke 1 mal’in, sinemaya da aktarılmış bir roma 2 nı. 2/ Yüce, yük 3 sek... Özellikle has 4 tanelerde, ayakkabı 5 üzerine geçirilen plastik gereç. 3/ Os 6 manlılarda akıncı 7 lar ocağının komu 8 tanı... Boru sesi. 4/ Eski dilde yılan... 9 Konuşmada sesin duyguları 1 2 3 4 5 6 7 8 9 belirtecek biçimde çıkma 1 R U S D A Ğ I Ö sı. 5/ Artvin yöresine özgü 2 O R İ ON S Ö Z bir halk oyunu. 6/ İtal3Ş A N D E L D Ü ya’da çıkarılan beyaz mer4A L O M U R T mer... Nazilerin politika5Ş İ P O T E K sında Germen ırkından H A S kimselere yakıştırılan ad. 6 A V D A N 7 N A İ L F A N İ 7/ Bir zaman birimi... “Av8 A L O S A V A T cıüzümü, aronya” gibi 9 E T N İ S İ T E adlar da verilen ve Doğu Karadeniz’de yetişen bir tür yaban mersini. 8/ Eklemek, katmak. 9/ Meyilli... Briçte roberi oluşturan iki bölümden her biri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Aziz Nesin’in günce kitabı. 2/ Muğla’nın bir ilçesi... Divan edebiyatında dört dizeden oluşan şiir türü. 3/ Bilyeli yatak... Lityum elementinin simgesi. 4/ I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunda kullanılmış bir tür başlık. 5/ Eski Yunan kentlerinde pazaryeri... İşaret. 6/ Kükürtle demir bileşimlerinden biri... Sayıları göstermek için kullanılan işaretlerden her biri. 7/ Bir renk... “Gösteriş, fiyaka, caka” anlamında argo sözcük. 8/ Yapısına girdiği sözcüğe “kendi kendine” anlamı katan ¦yabancı önek... Kalın bükülmüş sicim. 9/ “Melali anlamayan nesle değiliz” (Ahmet Haşim)... Göklerin en yüksek katı. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear