25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
O’nu Daha İyi Tanımak aşadığı kadar Atatürk’ü uzaktan yakından çok az görmüşümdür. Hele karşısına geçip onunla yüz yüze konuşmak fırsatına her defası birkaç dakikayı aşmamak üzere ömrümde sadece üç kere kavuşmuşumdur. 1935 yılında tahsilimi bitirerek meslek hayatına atıldıktan sonra Ata’yı daha iyi tanımak isteği yüreğimi yakar dururdu. Babama söylesem de rica etse, acaba bir gezisinde beni de yanına alır mı, yahut dil ve tarih çalışmalarına ara sıra benim de dinleyici olarak katılmama izin verir mi diye düşünürdüm. Yaradılıştan çekingen ve utangaç bir adamımdır; üstelik o sıralarda onun böyle erkenden öleceğini aklıma bile getirmiyordum. Bir türlü babama açılamadım gitti. Atatürk’ü kaybettikten sonra pısırık yaradılışımın acısı bir müddet içimi kanattı. Artık bir daha ele geçemez bir imkânı miskinliğim yüzünden kaçırmıştım. Atatürk’e yaklaşmak, O’nun her an canlı ve asil çizgilerini hafızama mıhlamak; milletime, insanlığa, geçmişe ve geleceğe dair fikirlerini öğrenmek, gerektiği zaman da daha yetkili bir kalemle bunları yarınki nesillere anlatmak ne iyi olacaktı. Fakat zamanla kendimi teselliye çalıştım. Atatürk’ün beni kabul edeceği ne malumdu? Etse bile ciddi düşüncelerini bana açmak lüzumunu duyacak mı idi? O’nun gözünde konuşmaya değer bir adam sayılacağımı nereden biliyordum? Gündelik hayatlarında dâhiler de bizim gibi lâalettayn kimseler değiller mi idi? Atatürk’ten yakalamak istediğim ışıklı çizgileri mutlaka O’nun yüzünde, gözlerinde ve sesinde mi aramalı idim? Şimdi bu tereddütten artık bütün bütün kurtulmuşumdur. Ölümünün on üçüncü yıldönümünde Atatürk’ü her gün biraz daha iyi tanıdığıma, her gün O’na biraz daha yaklaştığıma inanıyorum. Yıllarca beraber yaşamış kadar O’nu bildiğimden şüphem yoktur. Tarihin malı olduğu günden beri Atatürk’ün yepyeni bir hayata atıldığını görmüyor muyuz? Yaşadığı zaman “bu milletten bir fert” olarak savunduğu fikirleri O şimdi “bu milletten bir cevher” olarak gene savunmuyor mu? Milli Mücadele yıllarının geri kafalı softaları bu yeni hayatında ona karşı gene homurdanmıyorlar mı? Ve o bükülmez iradesi ile her güçlüğü daima yenmesini bilmiyor mu? İşte ölmezlik dediğimiz tılsımlı kavram budur. Ve Atatürk’ü yeni nesillerin kalbinde asıl hayatını yaşarken tanımak. O’na her gün biraz daha yaklaşmak. O’nu böylece sevmek, elbette daha az gıbtaya değer bir mutluluk sayılamaz. Atatürk bir doktrin adamı olsa idi, onun kavuştuğu bu kollektif hayat da uzun sürmiyebilirdi. On üç yıldır iyice görüyoruz ki Atatürk herhangi bir doktrinin sembolü değildir. O aklın, cesaretin, ileriliğin ve bize yakışanın sembolüdür. En uygunsuz şartlar altında milletimize mümkün olabilen en parlak zaferleri sağlamış, tasavvur edebileceğimiz en yüksek hayat anlayışını göstermiştir. O, sisteme ve kaidelere bağlı bir filozof gibi değil, ilhamını toplumdan alan geniş ufuklu bir sanatçı gibi çalışmıştır. İkinci hayatındaki ölmezliğinin bir sırrı da buradadır. Eti ile, kemiği ile aramızda geçirdiği yıllar boyunca O’na istediğim gibi yaklaşamadığımdan ötürü artık hiç pişmanlık duymuyorum. Atatürk’ü her gün daha iyi tanımak, O’nu her gün biraz daha içimize sindirmek için o kadar çok sebep var ki... NADİR NADİ 10 KASIM 1951 Y 10 Kasım Öncesi ve Sonrası Atatürk’ün Vefatı (Yayına Hazırlayan: Orhan Erinç Cumhuriyet Kitapları) C MY B C MY B Hatay: 17 A.A. Hatay Millet Meclisi’nin toplantısında Atatürk’ün ölümü dolayısıyla müessir tezahürat yapılmıştır. Celse açıldıktan sonra riyaset mevkiine gelen Devlet Reisi Ekselans Tayfur Sökmen bir nutuk söylemiştir. Devlet Reisi, “Atatürk’ün ölümü ile Türk milletinin ve medeniyet âleminin maruz kaldığı büyük zıya karşısında duyduğumuz elem ve teessürün hudutsuz olduğunu” söylemiş ve sözlerine şu surette devam etmiştir: “Bu teessürü, ancak ve ancak onun büyük eserine devam etmek, koyduğu prensiplerden ayrılmamak şartıyla tadil edebileceğiz (değiştirebileceğiz). Anavatanın bölünmez bir parçası, büyük halaskarın (kurtarıcının) son eseri olan Hatay da onun eserini ve prensiplerini daima takip edecek ve (geleceğini) bu prensiplerin tahakkukunda (gerçekleşmesinde) bulacaktır. Muhterem arkadaşlar, ölen fani Atatürk’tür. Onun dünyayı nura gark eden fikirleri, şaşaasıyla (ışıltılarıyla) gözleri kamaştıran eserleri, büyük ruhu, daima yaşayacaktır. O layemuttur (ölümsüzdür), ebedidir ve biz her zaman onun yüksek ruhundan hız alarak ileriye doğru, daima ileriye daha Hatay Millet Meclisi’nde Atatürk’ün Vefatları Münasebetiyle Tezahürat Yapıldı, Devlet Reisi Bir Nutuk Söyledi dik, daha zinde, daha kuvvetli adımlarla yürüyeceğiz. Onun büyük ruhu daima bize meşale olacaktır. ...Muhterem arkadaşlar, bugün çatısı altında bulunduğumuz müstakil (bağımsız) Hatay devletinin Atatürk’ün büyük dehasıyla nasıl kurulduğunu büyük ölünün aziz hatırasına izafeten (anısına bağlı kalarak) tekrar ediyorum: Türk diyarının ufkunu saran mütareke (Mondros) ve istilanın korkunç kara bulutlarını dağıtmak için Anadolu’ya ayak basan büyük halaskar (kurtarıcı) yer yer milli kurtuluş hareketlerini ihya ve tanzime (hayata geçirmeye ve düzenlemeye) başlarken o zaman Antakya, İskenderun ve havalisi namı (çevresi adı) ile anılan Hatay’da mücadele hareketleri başlamış bulunuyordu. Anayurdun kurtuluş hareketleriyle işbirliği yapmak ve bir program dahilinde çalışmak üzere Gaziantep’e gitmiş olan Hataylıların, Gaziantep’in, Sam köyünden 1336 (1920) senesi nisanında Rumeli ve Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyetleri Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine çektikleri bir telgrafa Atatürk, o zaman Antep Mıntıka Kumandanı bulunan Recep Bey ki halen Askeri Temyiz Mahkemesi azasıdır vasıtasıyla verdikleri cevapta Hatay’ın Misakı Milli’ye (Ulusal Ant’a) dahil bulunduğunu, azami fedakârlık yapılmasını ve Maraş’ta yeni teşkil edilen ikinci kolordu ile münasebet tesis edilmesi (ilişki kurulması) lüzumunu bildirmek suretiyle Hatay’ın kurtuluş temelini atmıştı. 1921 Ankara İtilafnamesi’yle tevsik ve tahkim edilmiş (belgelenmiş ve güçlendirilmiş) bulunan bu temel 1339 (1923) senesi martında Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Adana’ya vuku bulan (yaptığı) tarihi seyahatlerinde kendilerine yapılan istikbal merasiminde (karşılama töreninde) siyah tüllere bürünerek Antakyaİskenderun birliği namına kurtuluş dileyen Hataylı bir kıza, ‘Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz’, hitabesiyle Hatay istikbalinin (geleceğinin) en sağlam ve en büyük teminatını (güvencesini) vermiştir.”... Söz alan Antakya Mebusu ve Reis Vekili Vedii Karabay da bir nutuk söylemiş ve Atatürk’ün aziz hatırasına hürmeten azayı (üyeleri) sükun duruşuna davet etmiştir. Beş dakika ayakta durulmuştur. Bundan sonra söz alan İskenderun Mebusu Hamdi Selçuk bir nutuk söyleyerek demiştir ki: “En büyük insanı, en büyük Türk’ü, en büyük mürşidi (doğru yolu göstereni), en büyük kurtarıcıyı, en aziz ve en müşfik (sevecen) babamızı kaybettik. ...Arkadaşlar, başı gökler kadar yüksek olan bu insan, bize en yakındı. Son iki senesinin başlıca faaliyet mevzuu (çalışma konusu) Hatay ve en çok düşündüğü biz Hataylılar olmuştur. Herhangi bir ülkeden bin kat daha aziz varlığına musallat olan (rahat bırakmayan) hastalığın ıstırabı altında bile bizim halasımızla (kurtuluşumuzla) meşgul olmuştur. En korkunç bir karanlığın enginleri içinde bocaladığımız günlerde, bizi kurtarmak azminin (kararlılığının) kudretiyle hasta halinde ta Mersin’e, yanı başımıza kadar gelerek ufkumuza çevirdiği alev dehasının ışığı ile o karanlık günlerimizi bir ışığa ve esaretten hürriyete o günlerimizi bir bahar sabahı gibi aydınlatmıştı. Öksüzdük. O bize baba oldu. Bizi karanlıktan ışığa ve esaretten hürriyete o kavuşturdu. ‘Hatay’ı kurtarmadan ölürsem gözüm açık gider’ demişti. Hangi ahval ve şerait (durum ve koşullar) içinde olursa olsun dediğini mutlaka yapan bu en büyük kurtarıcı kurtardığı Hatay’ın kurtuluş bayramını gördü.”...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear