25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 KASIM 2011 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Deprem ve “Cumhuriyet Bayramı” polemikleri araya girmeseydi; “New York Times”ın haberi Türk medyasında bir ihtimal belki daha fazla konuşulur, yer alırdı… Ama bu sadece bir ihtimal… Geçtiğimiz cuma “Herald Tribune” gazetesinin baş sayfasını açıp da orta yerinde bayrak gibi NYT haberini gördüğümde kendi kendime “Vay anasını!” dedim... “Suriyeli isyancıların, isyanı Türkiye’den kontrol ettiğini” belirten haber, gazetenin orta göbeğinde, kocaman 4 sütunluk yer işgal ediyordu… Ertesi gün Türk gazetelerinde, Amerikan basınının önem biçtiği bu habere çok ufak yer ayrıldığını gördüm. Aklıma rahmetli Ufuk Güldemir’in bir sözü geldi... Milliyet’te genel yayın müdürlüğü yaptığı dönemde, ortalığı sallayacak bir konu önüne geldiğinde Ufuk hemen muzır bir bakış fırlatır, “Hımmm!” derdi: “Bakın bu haber çok önemli! Bunu derhal küçültelim!” “Özgür Suriye Ordusu adlı silahlı isyan örgütünün merkezinin Türkiye olduğunu öne süren” habere Türk basınının bu “altın kuralının” işlemiş olması da bir başka ihtimal: Büyük olduğu için muhtemelen küçük görülen bir haber bu. 7 Yani “ucu kaçtı”; görgü kuralları biraz…. çiğnendi dercesine bir cevap… “Linç, hiçbir şekilde kabul edilmez insanlık suçudur!”, “İzlerken, şok oldum”, “Yeni Libya düzeni bu vahşet üzerine kurulamaz!”… filan değil… Sadece “Ölçüyü kaçırdılar!” dedi Obama. Ve bu “Vahşi Batı / Vahşi Doğu” adaletinin, başta Esad olmak üzere! tüm diğer diktatörlere “güçlü mesaj” gönderdiği için duyduğu memnuniyeti de gizlemedi. Obama gibi her fırsatta ağız dolusu “özgürlük” ve “demokrasi” kavramları kullanan dünya liderlerinin bundan böyle “aleni linç sahnelerini” bile mahkum etmeye yanaşmadıkları, aksine kutladıkları bir “1984” dünyasında yaşıyoruz. Bu “1984” dünyasında; “savaşlar” Orwell’in ifade ettiği gibi bundan böyle artık “barış”... Diktatörlükler “demokrasi” (kimileri “ileri demokrasi!”) ve yabancı müdahalelerine maruz kalan ülkelerde “özgürlük” retorikleriyle... lanse ediliyor. Batı tarafından çok başarılı bulunan “Libya modeli” işte böyle bir “1984 modeli”… Modelin yanı başımızdaki Suriye’ye, göründüğü kadarıyla! Türkiye üzerinden uygulanması düşünülüyor. “İki artı iki” dört mü eder, beş mi… İşte şimdi de onu göreceğiz. uygulanıyor? ‘Libya modeli’ mi Olası sonuçları bir yana, başlıbaşına haberin “zamanlaması” çok ilginç… Kaddafi’nin devrilmesinden bu yana tam bir hafta geçmiş… Orada burada “Arap Baharı” ülkelerinde “rejim değişikliği” adına uygulamaya sokulabilecek “silahlı isyan + Batı müdahaleleri” şablonu “Libya modelinden” söz ediliyor… “Libya modeli, Suriye’ye de uygulanabilir mi?” sorusu Batı kançılaryalarında masaya yatırılıyor... Tam böyle bir zamanda, ABD’nin en etkili yayın organında, baş sayfada… İnsanın gözünün içine sokarcasına, bakla gibi puntolarla böyle bir haber çıkıyor. Acaba neden? Kendime bu soruyu sorarken tam, bu defa gene aynı enteresan ve kritik zamanlamayla, Beşşar Esad’ın “Sakın ha! Bana dokunan yanar! Deprem olur!” söyleşisi geldi. Beşşar Esad da isyanın başladığı mart ayından bu yana tesadüfe bakın ki! ilk defa suskunluğunu bozuyor ve Batı basınına konuşuyor… Ve söyleşi bir İngiliz yayın orga Bu da Esad Depremi… nında “The Sunday Telegraph”da çıkıyor… Kaddafi’nin yok edilişiyle belli ki Suriye’deki satranç hamleleri hızlanmış… ‘Savaş barıştır’ coğrafyası Orwell “1984” isimli unutulmaz kitabında; “Savaş barıştır, özgürlük esarettir, cehalet güçtür, iki artı iki beş eder!” der. Emperyalizm ve baskı rejimlerine yapılan en uyarıcı göndermelerden biri olan bu özdeyişi, son yıllarda demokrasi söylemi altında yapılan “Irak müdahalesinde” hatırlatanlar çok oldu. Ancak ünlü İngiliz yazar Orwell’in hedefi on ikiden vuran bu saptaması hiçbir zaman, Arap Baharı sürecin de yaşanan Libya olgusu denli gerçeğe yakınlaşmadı… “1984”ü Orwell, II. Dünya Savaşı ertesinde, “Bir daha asla!” demek adına yazmıştı. Yayılmacı, baskıcı, beyin yıkayıcı emperyalist tehlikelerin her dem var olacağını… o korkunç savaş ertesinde hemen teslim eden yazar, acayip uzak bir tarih gibi görünen kurgusal “1984”te tekrardan hortlayabilecek tehlikeleri, herkesin oh çektiği, rahat nefes aldığı daha o tarihte öngörmüş/öngörebilmişti... 1984; işte 27 yıl gecikmeyle “2011”de gerçek oldu. Geçen gece talk şovcu Jay Leno’nun proramında Obama’yı izledim. Leno, lafı hiç dolandırmadan Obama’ya “Kaddafi’nin ölümünü” sordu. ABD Başkanı bu soruyu sükunetle, “Diktatörlere güçlü bir mesaj oldu!” diyerek yanıtladı. Leno; “İyi de... öldürülüş biçimi yani linç! üzerine ne diyeceksiniz?” diye üsteleyince; Başkan’dan yalnız şu yanıtı aldı: “Kötü şeyler yapmış da olsa, ölüye belli ölçülerde hürmet a certain decorum(!) gerek!” Bayramı Florida’da Kutlamak Uzun yıllardan sonra yurtdışına çıkmak ve 29 Ekim’i ABD’nin Florida eyaletinin Bocaraton kentinde geçirmek mukaddermiş. Ulusal ve dinsel bayramları buradaki Türk Evi’nde kutlamaya alışan Bocaraton’da yaşayan yurttaşların toplantılarına katılacaktım. Ankara hapşırırsa, yurtdışındaki etkinliklerini bir ölçüde büyükelçiliklerimizin desteği ile oluşturmayı alışkanlık haline getiren soydaşlarımızla bayramlaşmanın günü de değişti. 29 Ekim, gün olarak Türk Evi’nde cumartesi akşamları buluşmaları olarak bir araya gelme toplantısı oldu. Ama asıl Cumhuriyet Bayramı kutlaması gelecek haftaya ertelendi. Washington Büyükelçimiz Namık Tan’ın kutlama mesajı okundu. ??? Demek deprem sadece bina yıkmak, insanların ölümüne sebep olmakla kalmıyor. Kişinin belleğini de sarsıyor. Altüst ediyor! 9 yıldır ülkeyi büyük bir çoğunluğa dayanarak tek başına yönetme becerisini elinde tutan AKP iktidarının, çöken kamu binalarının altında kalarak ölüme giden yurttaşlarımızın hesabını vermek yerine en büyük bayramın üstüne de matem örtüsü örtme seçeneği, burada yaşayan kimi soydaş, kimi aynı zamanda yurttaşlarımız tarafından eleştiriliyor. Onların da söylediği gibi elbette o yitirdiğimiz insanlarımızın acısının yanı sıra kaderde ve tasada ortak 74 milyon yurttaş olarak en büyük ulusal bayramın etkinliklerini de paylaşmalı değil miydik? Nitekim buradaki toplantıda İstiklal Marşı’mızdan sonra, Onuncu Yıl, İzmir’in Dağları gibi marşları da dinlemek, çoğu yıllarca önce anavatanlarından ayrılmış olan soydaşlarımızı duygulandırdı. Benden bir konuşma istemişlerdi. Yurtdışında kendi ülkemdeki siyasi iktidarı eleştirmem, İsmet İnönü’den aldığım politika dersleri ile bağdaşmayacağı için sadece ulusal bilinçlerimizdeki ortak duygulara kısaca değinmekle yetindim. İster Demokrat, ister Cumhuriyetçi olsun, her ABD vatandaşının nerede yaşarlarsa yaşasın uluslarına olan bağlılıklarından söz ettim. Burada ev ve mağazalara asılmış ABD bayraklarının yanı sıra İtalyan, İngiliz bayraklarını da bulunduran işyerlerine dikkatleri çektim. Türklerin de neden kendi ayyıldızlı bayrağımıza aynı şekilde yer vermeleri gerektiğini söyledim. ??? Sonra masa dolaşmalarına sıra geldi. O söyleşilerde soydaşlarımız Ankara’nın burada yaşayan Fethullahçılara destek vermesinden dert yandılar. Ve Türkiye’de en büyük bayram kutlamaları etkinliklerinin yasaklanmış olmasını kınadılar. O etkinlikler deyince, zaten yıllar önce terk edilmiş olan cumhuriyet balolarını düzenlemek ya da geçen yıl olduğu gibi halk eğlenceleri yapmak sanılmasın. Ama okul çocuklarımızın, silahlı kuvvetlerimizin oluşturacağı bir geçit töreni ile kasaba ve kentlerimizde bağımsızlık savaşını kanları ile kazanarak, ümmet toplumundan bir ulus devlet oluşturan Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına minnet duygularımızı yinelemeyi engellemenin akla sığan yanı var mı? İktidar, dünyanın neresinde olursa olsun, yasakların karşı tepkiler oluşturacağını aklına getirmemiş olmalı ki bilgisayarıma düşen haberler, Facebook ya da Twitter hesaplarında paylaşılan mesajlarla özellikle dinamik gençlerimizin kendilerinden nasıl söz ettiğinin farkına varmamış. 88’inci 29 Ekim’i, yani aziz Atatürk’ün 10’uncu Yıl Nutku’nda söylediği gibi “en büyük bayramımızı” bu kez bu mesajlarla kutlamış olmanın ayıbı, neden olanların yakalarında bir leke olarak kalacaktır. Van Mimarlar Odası Başkanı Dr. Öztürk’le deprem felaketinin gerçek nedenlerini konuştuk: Yoksulluk ve umarsızlık OKTAY EKİNCİ 23 Ekim’de 7.2 büyüklüğündeki sarsıntıyla yıkılan Van ve çevresindeki ölümcül göçmelerin nedenlerini Mimarlar Odası Van Şubesi Başkanı Dr. Şehabettin Öztürk’le konuştuk. Aynı zamanda Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Öztürk, gerçekçi saptamalarını şöyle özetliyor: “Van ve Erciş’teki betonarme yapıların yıkılmaları yetkililerin imarı önemsememeleri ve genel umarsızlıktan kaynaklanıyor. Ancak can kayıplarının yüksek olduğu köylerdeki asıl neden ise yoksulluk...” Çünkü insanların kendi kendilerine, mümkün olan en ucuz yöntemlerle derme çatma evlerini yaptıklarını anımsatan Öztürk diyor ki; “bunların 45 büyüklükteki depremde bile dayanmaları olanaksız...” Gündüz ve pazar olduğu için can kaybının çok yüksek olmadığı Van depreminin teknik sonuçları açıklanıyor. Ancak hemen tüm raporlarda artık “Türkiye klasiği” haline gelen Can kaybının yüksek olduğu köylerdeki çökmelerin de her yönüyle “yoksulluk” ürünü olduğunu belirten Öztürk, medyada “kerpiç” dense bile hemen hiçbirinin kerpiç yapı tekniğini taşımadıklarını vurgulayarak şu açıklamaları yapıyor: “İçine saman bile katılmamış çamurla inşa edilen toprak damlı köy binalarındaki can kayıpları da harçsız duvarların çatıdaki ağaçları taşıyamamaları yüzünden... Ne yazık ki hayvan dam“denetimsizlik” ve “tekniğine aykırı yapılaşma” öne çıkarken, bunların da temel nedeni olan “yoksulluk” ile “aldırmazlık” açıkça vurgulanmıyor. Mimarlar Odası Başkanı Dr. Şehabettin Öztürk ise 60 bin kaçak yapının bulunduğu Van’da ruhsatlı yapı sayısının 9500 civarında olduğunu, 67 bin bina olan Erciş’te de ruhsatlı olanların sayısının 500’ü bile geçmediğini belirterek şu bilgileri veriyor: “Van’da imar planı yok. 90’larda 200 bin nüfusa göre yapılan plan, nüfus 400 bini geçmesine rağmen yenilenmedi. Bu nedenle HARÇSIZ KÖY EVLERİ larıyla aynı şekilde ve herkesin kendi elleriyle yaptığı bu evler Doğu Anadolu yoksulluğunun bir gerçeği...” Mimarlar Odası Van Şubesi Başkanı’ndan depremin teknik özetini yapmasını istediğimde ise aldığım yanıt çarpıcıydı: “Nasıl yıkılmadığına hayret ettiğim, halkın kendi tekniğiyle yaptığı binlerce yığma bina var; ama bu neden yıkıldı diyebileceğim hemen hiçbir yeni yapı yok...” himize sonuçlandırdı...” İnşaatı en ucuza mal etmek için teknik hizmete para ödenmeyen yapılarda zemin katlar ya büyük açıklıklarla tasarlanmış ya da yapı bittikten sonra kolonların kesilmesiyle oto galerisi, mağaza, süpermarket gibi kullanımlara uygun geniş mekânlar yaratılmış. Öztürk’ün Van’da buna yönelik gösterdiği “çöken betonarme” örnekler arasındaki 6 katlı “Vezirbaş’ın binası” da bodrumunda çatlak bile olmamasına rağmen Renault Servis kullanımlı zemin katındaki kolon azaltmalarından ötürü yerle ‘Yığma’lar yıkılmadılar bir olmuş. Erciş’te de şehir merkezinde ve Van Yolu denen ana arterde kahvehaneler, lokantalar, lokaller için kolon kesmeler yapıldığından, ölümlerin önemli bir bölümü tatil gününü buralarda geçirenlerin tabliyeler altında kalmasıyla gerçekleşmiş... her ruhsatlı yüksek yapı için belediye meclisi o parselde imar planı tadilatı yapıyor. Ne zemin gözetiliyor ne de planlama ilkeleri...” Erciş’teki 500 ruhsatlı yapıdan ise 150’sinde mimarlık hizmetinin ve mimar imzasının bulunmadığını saptayarak geçen yıl belediyeyi mahkemeye verdiklerini söyleyen Öztürk, aldıkları sonucu şöyle özetliyor: “Davayı kazanacağımızı beklerken, belediye birkaç mimara bitmiş binaların inşaat ruhsatlarına imza attırdı; bunun üzerine hâkim ‘yasal eksik giderildi’ diyerek davayı aley Van’da ve Erciş’te ayakta kalan yapıların büyük çoğunluğunun ise ruhsatsız, kaçak bile olsalar, yörede yaygın olan 1970’lerde inşa edilmiş “yığma binalar” olması, deprem bölgesini inceleyen uzmanların da dikkatini çekiyor. Öztürk, vatandaşların tümüyle kendilerinin yaptıkları ve çoğunda sıvaların bile dökülmediği görülen bu yapıları şöyle tanımlıyor: “Bunlar, duvarları briket ya da tuğla ile yığma yöntemle inşa edilmiş; kat tabliyeleri ise betonarme olan, kolonsuz, kirişsiz kaçak yapılar ve binlerce var. Depreme en dayanıklı yapıların bunlar olması ise uzmanları şaşırtırken bilimsel açıklamasının yapılmasında bile zorluk çekiliyor...” ‘Yardımlar Van’a 3 yıl yeter’ Her gün en az 150 TIR’ın Van’a yardım taşıdığını belirten vali yardımcısından ilginç tespit YUSUF ZİYA CANSEVER Deprem vergileri araştırılsın ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, 1999 depremlerinden sonra toplanan vergilerin nerelerde kullanıldığının belirlenmesi için Meclis araştırması açılmasını istedi. TBMM Başkanlığı’na sunulan araştırma önergesinde, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinin ardından, kayıpları gidermek amacıyla bir yasa çıkarıldığı anımsatıldı. VAN Van’da meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki depremin üzerinden 8 gün geçti, ancak ilk şoku atlatan bölge halkı yaralarını sarmaya çalışıyor. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) da dün ölü sayısını 601 olarak açıklarken halen aksaklıkların devam etmesi, depremzedeleri zaman zaman isyan ettiriyor. Kentin 4 ayrı noktasında kurulan çadır kentlerde ise elektrik ve altyapı konusunda yaşanan sıkıntıları yurttaşları canından bezdiriyor. Erciş’te cumhuriyet başsavcılığı, deprem nedeniyle yıkılan binaların sahipleri, müteahhitleri ile ruhsat veren tüm ilgililer ve yapı denetim elemanlarını ‘şüpheli’ sıfatıyla soruşturmaya dahil etti. Başsavcılık ayrıca deprem sonrası yıkılan ve numune alınmayan binalardaki enkaz kaldırma çalışmalarını durdurdu. Van Vali Yardımcısı Atay Uslu, her gün en az 150 TIR yardım geldiğini ve bu yardımların 10 gün daha bu şekilde sürmesi halinde, Van’ın 3 yıllık ihtiyacının karşılanabileceğini söyledi. Havaların soğumaya başladığı 5 bin TL’yi iade etti Van merkez, çevre ilçe ile köylerinde Kızılay tarafından toplam 35 bin çadır dağıtıldı. Çadırlarda şu ana kadar 173 bin kişinin barınmaya başladığını belirten yetkililer, çadırların Van’a gelmeye devam ettiğini söyledi. Çadırların yanı sıra Kızılay tarafından ilk kez Simav’da kurulan “ Mevlana Evleri ”nin Van’da kurulması çalışmalarına da başlandı. Çadırlardan çok daha korunaklı olan Mevlana Evleri’nin her biri 14 metrekareden oluşuyor ve içerisinde 4 kişi barınabiliyor. Kentte hastane, yemekhane ve kafeterya da yer alacak. Toplam 2 bin 164 Mevlana Evi kurulacağı belirtildi. Gaf için sıraya girdiler Devlet kaç kişinin öleceğini bildi, hükümet gaf üstüne gaf yaptı kimsenin kendileri ile ilgilenmediği yönündeki serzeANKARA Devletin çürük nişine ise Çevre ve Şehirciyapılar konusunda denetim görlik Bakanı Erdoğan Bayevini yerine getirmediği ve önraktar, “Ben size burada lem almadığını tescil eden Van cillop gibi köy yapacağım” depremi, hükümet üyeleri açıyanıtını verdi. Depremden sından yaralarını sarmaya çalışan sonraki 24 saatte çadır daafetzedeler ile ilgili üst üste yağıtımında başarısız olduklapılan gaflarla anılmaya aday. rını itiraf eden Başbakan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Recep Tayyip Erdoğan, deprem vergilerinin açıkları kaUlusa Sesleniş konuşmapatmak için kullanıldığını söyler Vanlı çocuklar engellilere yardım için çadır kentte sında, “Böyle büyük ve geken Başbakan Yardımcısı Beşir niş çaplı bir afette, bu tür mavi kapak biriktiriyor. Atalay, Türkiye’nin kendi gücünü aksaklıkların yaşanması test etmek için dışarıdan gelen yardım ile birlikte Erçiş’teki depremzedeleri zi takdir edersiniz ki gayet doğaldır” tekliflerini 3 gün beklettiklerini açıkla yaret ederken götürülen hizmetleri öv dedi. Erdoğan’ın bu değerlendirmesi dı. Atalay, “Öncelikle kendi potansi mek için Diyanet İşleri Başkanı’na akıllara olası İstanbul depreminde yayelimizi görmek amacıyla arama “Biz de mi buraya bir çadır kursak şanacak manzaraları getirdi. kurtarma yardım ekipleri bekletildi” acaba?” dedi. Bakan depremzedelere, Öte yandan Kuzey Irak’ta Mesud dedi. Türkiye depremden 3 gün sonra “Koskocaman sarayda oturuyorsu Barzani liderliğindeki Irak Kürdistan yabancı arama kurtarma ekiplerinin nuz” diyerek depremle sarsılan Vanlı Demokratik Partisi’nin, Türk Kızılayı’na ları bir kez de bu sözleri ile vurdu. Türkiye’ye gelmesine vize verdi. yaptığı belirtilen bir milyon dolarlık baAlaköy’de incelemelerde bulunurken ğışın, depremin yedinci gününde Anİçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez köylülerin çadır ihtiyaçları olduğu ve kara’ya ulaşmadığı öğrenildi. BARKIN ŞIK Koordinasyon yetersiz ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Van ve Erciş’te barınma sorununun en az 23 ay daha süreceğini, özellikle çadır ve battaniye ihtiyaçlarının zamanında deprem bölgesine ulaştırılamadığını ve bunun da izdihama neden olduğunu söyledi. Özgen, bölgede yaptıkları incelemelere ilişkin raporda, köylerdeki hayvan barınma, altyapı sistemleri ve temiz su ihtiyacına da dikkat çekti. Van’a 800 yeni öğretmen ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’nin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından açıklama yapan Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Van depreminde yaşanan aksaklıkların Türkiye’nin eksi hanesine yazılabileceğini belirterek, “birlik ve beraberlik” vurgusu yaptı. “Deprem yasası”nı da savunan Çelik, Van’a 800 öğretmen tayin edileceğini açıkladı. Cemil Metin’e Van’a yardım için gönderdiği battaniyenin arasında eşinin kitabının baskısı için biriktirdiği 5 bin TL’yi unutan depremzede parayı iade etti. Kendi imkânsızlıklarına karşın gönderilen yardım kolisinden çıkan parayı geri gönderen adı açıklanmayan Vanlı depremzedenin teslim ettiği para bugün Metin’e verilecek. AB’den Van’a 10 milyon TL hibe ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Avrupa Birliği (AB), Van’daki deprem felaketi nedeniyle yapılacak geçici konut ünitesi için Kızılay’a 10 milyon TL hibe etti. AB Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı Marc Pierini, müzakerelere atıfla, “Dayanışma başlığını açmış olduk. Bu belki de en meşru başlığı teşkil edecek” dedi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear