29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 EK M 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA 13 Cevat Yurdakul’un katledilişinin üzerinden 32 yıl geçti. Şimdi görmediği iki torunu var. Ailesi kırgın Tahammülsüz toplum yarattılar Necip Yurdakul, “Cevat Ağabeyimin öldürülmesinin üzerinden 32 yıl geçti. Ne değişti? Hiçbir şey... Ondan sonra kimler kimler öldürüldü. Biz Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Metin Göktepe, Musa Anter gibi pek çok insanı katletmiş bir toplumuz. Bu insanlardan ne istediler?” diye isyan ediyor. SELDA GÜNEYSU Niyet Var mı? Medyaya bakılırsa yeni anayasa konusunda genel bir uzlaşma söz konusu. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, yeni bir anayasanın gerekliliğinin altı çiziliyor. Cumhurbaşkanı’na göre yeni anayasa “ideolojisiz olmalıymış”. Bu, hangi anlama geliyor? Her anayasa kurucu felsefeyi, toplumsal bir uzlaşmayı, bireydevlet ilişkisini tanımladığına göre, ideolojiktir. Aslında Cumhurbaşkanı, “ideolojisiz bir anayasa” derken ideolojik davranıyor. Bizim anayasamızın ideolojisinin temelini, esas olarak değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek, hemen hemen herkesin bildiği başlangıç ilkeleri oluşturuyor. O halde istenen ne? “Bugünkünden daha ileri demokrasi” talebi derseniz, orada bir dakika durmak gerek. Mevcut “ileri demokrasiyi” açılan birçok davada, hak taleplerine gösterilen tavırlarda doya doya yaşıyoruz! Birçok gazeteci, “terör örgütü üyesi” oldukları gerekçesiyle hapislerde, yargılanıyor. Parasız eğitim isteyen, bunun için pankart açan genç bir kız, 17 aydır cezaevinde tutuluyor. Zaten neredeyse her hak istemi ve özgürlük talebi “örgüt üyeliği” suçlamasıyla bastırılıyor. Zeytinburnu Sanayi Sitesi’nde yıkıma karşı çıkan bir göstericiye polis amiri, “Gelir seni karının koynundan alırım” diyebiliyor. Mahkemenin durdurma kararına rağmen, Tortum’da HES inşaatını sürdürmek isteyenlere karşı çıkanlar, jandarma copuyla pataklanıyor. Bu gösteride yer alan üç kişi tutuklanıyor... Niyet, yukarıda sıraladığımız sorunları ve diğerlerini çözmek olsa, yasal düzenlemeler yetecek. Bu ve benzer nedenlerle iktidarın yargı üstündeki belirleyiciliğini ve bunun sonuçlarını geçen referandumda gören çevreler, yeni bir anayasanın gerekliliğine kuşkuyla bakıyor. Öyle ya, hani yargı bağımsız ve yansız olacaktı, hani daha ileri demokratik adımlar atılacaktı? Tam tersini yaşamıyor muyuz? Kitap yazan, haber yapan “terör zanlısı gazetecilerin” ve seçilmiş milletvekillerinin hapisten çıkarılması için... Hak taleplerinde cop, biber gazı kullanılmaması için... On binlerce insanın telefonlarının dinlenmemesi için... Özel mahkemelerde, özel yargılamalar yapılmaması için... Basın özgürlüğü ve gazetecilerin arşivlerinin, köşe yazılarının, kitaplarının, haberlerin bile iddianamelerde terör suçu sayılmaması için yasal düzenlemeler yeterli... Ayrıca iddianamelerde özel yaşamları teşhir eden, eş dost, arkadaş sohbetlerini ortaya döken iletişim kayıtları var ki, bunları ortalığa dökmek, mevcut yasalara göre suç zaten. Ayrıca, anayasa ve mevcut yasalarla ilgili “yorum” sorunları da var. Mustafa Balbay, son duruşmada anayasanın 14. maddesine dayanılarak tahliyesinin kabul edilmediğini vurguladı, ardından da sordu: “14. maddede ‘devlete karşı suçlar’ denmektedir. Ama bize yöneltilen iddia, ‘hükümete karşı suçlar’dır. Lütfen ayrım yapın. İçtihat oluşturuyorsunuz.” İçtihat oluşturuyor mu oluşturmuyor mu, alın size yasalarla ilgili yorum sorununa ilişkin bir inceleme... “Hukuk” deniyorsa, dikkate alınması gereken hukuksal bir saptama var bu arada. Ege ve Marmara bölgeleri baro başkanları toplantısının sonuç bildirgesinde, özel soruşturma ve yargılama usullerinin, savunma hakkını ve adil yargılanma hakkını yok ettiği belirtildi. Bu durumun bireyi, devlet karşısında çaresiz bıraktığı vurgulandı. Özel yetkili savcılık ve mahkemelerin kaldırılması istendi... Cumhurbaşkanı bile, Meclis açılış konuşmasında uzun tutukluluklar sorununu bir kez daha kabul etti. “Yargının adaletli davranmadığı yönünde bir kanaat oluşursa, toplumun vicdanında kapanması zor yaralar açılır” sözleriyle de en azından bu konuda da kaygı ve kuşkular olduğunu gösterdi. O halde... İvedilikle yasal düzenlemeler gerekiyor. Tabii niyet varsa! ANKARA Öldürüldüğü zaman Adana Emniyet Müdürü idi Cevat Yurdakul. Pek çok faili meçhul cinayeti aydınlatmıştı. O dönemin büyük yolsuzluğu olarak görülen “margarin yolsuzluğunu” ortaya çıkarmıştı. 28 Eylül 1979 sabahı, makam aracında kurşunlanarak katledildi. Ailesi, Yurdakul’un ölümünün üzerinden 32 yıl geçse de “yüreklerinde yanan ateşin hiç sönmediğini” söylüyor. Yurdakul’un amcasının oğlu Necip Yurdakul, “O her zaman önce halkı için barış istedi. Bugün iki torunu var, göremedi. Oysa torunları ona ‘dede’ demek isterdi” diyor. Yurdakul, o günleri anlattı: Yurdakul kimdir? Adana’ya ne zaman tayin oldu? NECİP YURDAKUL Amca çocuklarıyız. Kardeşten öte... Cevat Ağabeyim, ilköğrenimini Ordu’daki köyümüzde tamamladıktan sonra, polis koleji sınavını kazanarak yatılı okumak üzere Ankara’ya geldi. Okulda “ Fransa’ya gönderildi Cevat Ağabeyim öldürüldükten sonra devlet namus sözü vermişti. Devletin bize bu şekilde sözler vermesini istemiyoruz. Bu olayların son bulmasını ve aydınlatılmasını istiyoruz. Ağabeyimin iki torunu var şimdi. Onlara kolları iki yana açık “dede” demek isterlerdi, ama diyemiyor. ” ki başarıları nedeniyle de bir süre sonra Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından Fransa’ya, eğitime gönderildi. Fransa’dan döndükten sonra da Ankara’da, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün polis eğitim merkezinde “eğitimci” olarak görev yaptı. Sonra Hatay’a Emniyet Müdürü olarak atandı. Bu 12 Eylül darbesinden önceki dönemdi. 12 Eylül öncesinde ülkede birtakım olaylar yaşanıyordu. İstanbul, Ankara, Adana gibi büyük iller başta olmak üzere, 16 ilde sıkıyönetim ilan edilmişti. “Ülkenin yüz karası” dediğimiz Maraş Katliamı yaşanmıştı. Bülent Ecevit, o dönemin iktidarıydı. Maraş Katliamı’nın davası da Adana Sıkıyönetim Mahkemesi’nde sürüyordu. Ecevit, Adana’da asayişi sağlamak için Cevat Ağabeyimi, Adana’ya emniyet müdürü olarak atadı. İlk işi de kim olursa olsun, nereden gelirse gelsin terör olaylarını durdurmaktı. Ülkede margarin sıkıntısı yaşanıyordu. Cevat Ağabeyim bu dönemde Adana’daki margarin fabrikalarına baskınlar düzenledi. Bu baskınlarda fabrikaların depolarından tonlarca margarin çıkarıldı. Çeteler çökertildi. Bu da tabii bazı çevreleri rahatsız etti ve öldürüldü. Öldürüldüğü haberi size nasıl ulaştı? NECİP YURDAKUL Ağustos ayı gibi ben Karadeniz’e gelmiştim. Cevat Ağabeyim de gelmişti. Fındık toplayacaktık. Faili meçhul pek çok cinayetleri aydınlatmıştı. Bu da bazı çevrelerin hoşuna gitmiyordu. Memlekette birlikteyken telgraf emriyle acilen Adana’ya çağrıldı. 28 Eylül sabahı da katledildi. O sıra İstanbul’da, okula gitmek üzereydim. Radyodan, ağabeyimin öldürüldüğü haberini aldım. Bu, ailemiz için kâbus günlerin başlangıcı oldu. Yurdakul’un katilleri kimlerdi? NEC P YURDAKUL Mahkeme tutanaklarından öğrendiğimiz kadarıyla, Yurdakul, “solcuları koruduğu ve ülkücüleri hedef aldığı” için öldürülmüş. O hiçbir şekilde, hiçbir insana ayrım yapmazdı. Yine bize verilen bilgilere göre, katillerinin Halil İbrahim Altınışık, Kadir Akgöllü, Mustafa Gülnar ve Yücel İrik olduğu söyleniyor. Bu isimler önemli değil ki? Biz, tetiği çekenleri değil, bu tetiği kimlerin çektirdiğini merak ediyoruz. Bakın, tahammülsüz bir toplum yaratıldı. Bütün sorunumuz bu. Farklılıklara tahammülümüz olmadığı için de toplum aydınlanmıyor, faili meçhul cinayetler de öyle bir köşede bekliyor. Asıl sorun bu... Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Sn. Erdoğan: Lütfen Önyargısız Okuyun! Sn. Erdoğan, size bu açık mektubu uğradığım bıçaklı saldırının, dünkü ilk duruşmasından sonra yazıyorum. Yanlış anlamayın, hedefim o konuyu açıp hükümetin o saldırıyla ilgilenmemesi konusunda sitem etmek de değil, hiç anlaşamadığımız siyasi konular da değil. Ne Ergenekon, ne AB, ne Gazze, ne öğretmen atamaları... Hatta “İnsanlık Anıtı” veya sanattan da söz etmeyeceğim! Yaşama siyahbeyaz kadar farklı baktığımızı biliyoruz. Herhalde konuların yüzde 80’inde anlaşamıyoruz. Size bugün sıkışık gündemde hiçbir zaman ilk sıraya yükselemeyen, hapishanelerde tutuklu ve hükümlülerin yaşam koşulları ve sağlık sorunları konusunda yazıyorum. Hedefim bu hassas konu üzerinden polemik başlatmak değil, bazı bildiğiniz gerçekleri hatırlatmak. Sn. Başbakan, siz ülkenin ve tüm vatandaşlarınızın geleceği kadar, hapishanelerde yaşayan on binlerce insanın yaşamından sorumlusunuz. Bir banka ne kadar reklam yaparsa yapsın, gişe memurunun tutumu kadar puan alır. Bir hükümet de, döneminde istediği kadar yatırım veya gökdelen yapılsın, ancak sokaklarındaki evsizler ve hapishanelerdeki insanlarının yaşam koşulları kadar vardır. Bunu kimse değiştiremez. Bir çağdaş ülkenin demokratik seviyesi, ancak bu verilerle belli olur. “İleri demokrasi” dediğiniz ve üzerinde hiç anlaşamadığımız konuları rafa kaldırıyorum. Ama bu konu hakkında hiç kimsenin farklı bir görüşü olamaz. Şu anda çocukları, babaları, kardeşleri hapiste ağır sağlık koşullarında ölümle pençeleşen binlerce insan, siyasi görüşleri ne olursa olsun, hükümetin gözünün içine bakıyorlar. Devlet tüm vatandaşlarına, belki en ileri ülkelerin sağlık hizmetlerini en üst seviyede veremeyebilir, ama hapishanelerde yaşayan tüm vatandaşlarının tırnak batmasından ağır kansere kadar, her sağlık durumundan sorumludur. Vicdan sahibi ve vatandaşlarına saygılı bir devletin namusu, hücrelerde yaşayan insanların, ülkenin en zengin, en forslu, en ünlü kişilerinin aldığı tıbbi desteği alabilmesini sağlamaktır. Siz bir hapishane deneyimi geçirdiğiniz için bu vatandaşların yaşadığı ağır şartları iyi bilirsiniz. Lütfen bu mahkumlarla ve aileleriyle empati kurun. Sn. Erdoğan, hapishanelerde “yaşama tutunmaya” çalışan bu insanlar sizin yakınlarınız da olabilirdi. Yürütmenin başı, “hapishane misafirleri”nin her biriyle eşit mesafede olmaya mecburdur. Onlar basına göre “Ergenekoncu, şeriatçı, PKK’li, faşist, dolandırıcı veya hırsız” olabilirler. Ama sonuçta her biri özgürlükleri ellerinden alınmış vatandaşlarınızdır. Onların rahatsızlıklarının ileri ağır safhalara geçmesini bekleyemez kimse. Şikâyetleri en hızlı şekilde tıbbi müdahale olarak karşılığını bulmalıdır. Örneğin Sn. Fatih Hilmioğlu’nun kanser olduğu konuşuluyorsa, lütfen onun durumunu takip ettirin. Kimsenin hastalığının ilerlemesi beklenemez. Yarın hastalansa, beni öldürmeye çalışan şahıs için de aynı talebi size iletirim. Uygarlık bunu gerektirir. Sn. Erdoğan, sık sık dini referansları siyasi söylemin içinde kendi üslubunuzda kullanıyorsunuz. Dünyada her din, insanların yaşam haklarına sahip çıkar. Her canlıda Tanrı’dan bir parça görür. Bu zor durumu yaşayan insanlar ise somut olarak bu dünyada hükümete sığınmak durumundadırlar. Ama onların her biri dini görüşleri ile siyasi fikirlerini ayırabilen gururlu insanlardır. Zaten sizden dini veya insani merhamet değil, vatandaşlık haklarını talep etmektedirler. AB ile görüşmelerimiz sürüyor mu, siz daha iyi bilirsiniz! Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ezbere bilmesek de bazı temel maddeleri hatırlayabiliriz: 2. madde, insanların güvenliğini ve canını garanti altına alır. 3. madde, insanlık dışı ve aşağılayıcı davranışları engeller. İnsanlığımız adına ne acıdır ki kendi yasaları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza atmış ileri ülkeler bile, hapishanelerindeki mahkumların tüm yaşam şartlarından sorumlu olmalarına rağmen AİHM tarafından ağır cezalar alabilmektedirler: Mahkumlar, muayene veya kemoterapiyi kelepçe vurulmuş olarak görmek gibi, aşağılayıcı davranışlara maruz kalabilmektedirler. Şartları Türkiye’den çok daha iyi olsa dahi, bu tespitler acı gerçektir. Yani Batı da bu ayıplardan tamamen kurtulmuş değildir. Şaşırtın dünyayı ve Türkiye’yi Sn. Başbakan. Oy hesapsız, rövanş duygusu yaşamadan bu ayıplardan kurtarın ülkeyi. Siyasi görüşleri bir kenara kaldırarak... Siyasi düşmanlarınızın da yaşam haklarına sahip çıkın. Bu konular siyasi polemikleri açık ara sollar! Saygılarımla… HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com BULMACA BULUT BEBEK NURAY Ç FTÇ bulutbebek@hotmail.com SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlı devleti 1 nin Galata sarraflarından aldığı borç 2 karşılığında ödediği 3 faiz. 2/ Düdenden 4 daha geniş olan çukurluklara verilen 5 ad... Kayak. 3/ Os 6 manlı devletinde 7 vergi ve haraç vermeyen Müslüman 8 ahali... Tuzağa dü 9 şürülen şey. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Üye... Müslümanların bir çocuğun doğumundan ye 1 H A N İ B A N A di gün sonra kestikleri 2 E R O T O F O B İ kurban. 5/ 18. yüzyılda 3 L A T İ F E A L Fransa’da moda olan bir 4 A F N A R E K E bezeme biçemi. 6/ İsrail’in 5 T A K A İ T Ü plaka imi... Kürk hayvan6 İ T A A S İ S T larının göbek kısmından B U T L A alınan parçalarla yapılan 7 Y E O S kürk. 7/ Bolu ilinde bir 8 E M A R E A N A K ON D A göl... Siper, hendek. 8/ 9 Birkaç renkli iplikten yapılmış dokuma... Kars’ın doğusundaki ünlü eskiçağ kenti. 9/ Tıp dilinde “felçli” anlamında kullanılan sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Arap abecesiyle yazılan ve ancak büyüteçle okunabilen çok küçük yazılara verilen ad... Bir haber ajansının simgesi. 2/ Muşmulaya benzer bir yemiş... Çocuğun eğitim ve öğretimiyle ilgili erkek bakıcı. 3/ “Karadır kaşların benzer kömüre/Yârdan ayrılması ömüre” (Türkü)... Hava basıncı birimi. 4/ Bir göz rengi... Asma kütüğü. 5/ Kabaca dokunmuş, dayanıklı bir tür yün kumaş... Hizmet hayvanlarının ayağına çakılan demir. 6/ Ödenmesi gereken bir paranın, alacağa sayılarak bir bölümünün ödenmesi. 7/ Notada durak işareti... Yapma, etme... Satrançta bir taş. 8/ Kulağı tırmalayan seslerin art arda sıralanması ya da yinelenmesi. 9/ Yeteneği ve saygınlığıyla ünlü kadın şarkıcılara verilen ad... “Yaşadım/ ağaçları şahidimdir” (B.R.Eyüboğlu). C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear