25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 12 CUMHURİYET 17 EKİM 2011 PAZARTESİ Bir senaryo Genel başkanlık yarışı O hiç vazgeçmedi zaten. erteleniyor, ama CHP’de kurultay CHP’nin falına bakanlar, genel başkan adayları ilişkin bir senaryo: “Ekonomisi dışa bağımlı, cari açığı ile sürekli oynanan, ordusu NATO üzerinden baskı altına alınan, medyası satın alınmış bir Türkiye’nin emperyal bir güç olarak ilan edilmesi, ancak diğer büyük süper güçleri güldürür. İsrail ile ters düşen Türkiye’nin yeniden öne çıkarılarak İsrail için artan tepkileri karşılar bir pozisyonda olması da bir çeşit diplomatik oyun olarak görünmektedir. Ülkede işsizlik ve yoksulluk giderek artarken Batı’nın çıkarları doğrultusunda Türkiye sürekli olarak bölgesel güç olmaya doğru yönlendirilmektedir. Rejim farkı ile mezhep ayrılıkları kışkırtılarak Türkiye, İran’a savaşa doğru yönlendirilirken, ‘Rusya çökecek’ ya da ‘Rusya’daki Çeçen’den Prof.Dr. Anıl önümüzdeki döneme bölgesinden hem İran’a hem de Rusya’ya savaş açılarak Kafkasya üzerinden Batılı petrol şirketlerinin Hazar havzasına girmeleri sağlanacak ve böylece genişletilmiş Büyük Ortadoğu haritasının içine Kuzey Afrika’dan sonra bütün Hazar bölgesi de dahil edilecektir. Türkiye, merkez ülke olarak bu planda her şeyi ile kullanılacak, ama savaş sonrasında ne Türk milleti ne de Türk devleti diye bir şey ortada kalmayacaktır. Savaş sonrasında ABD, İsrail ve küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda bir Büyük Ortadoğu Federasyonu kurularak merkezi bölge ülkeleri, Batı hegemonyasının tam anlamıyla denetimi altına alınacak ve kesinlikle Doğu ülkelerinin merkezi coğrafyaya girmelerine izin verilmeyecektir.” Deneyimli genç Arınç’ın oğlu BülentMücahit Arınç, Bilkent Üniversitesi’ni bitirir bitirmez TOBB’da siyasi danışman olarak çalışmaya başlamıştı. Ardından Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na bağlı Türkiye Petrolleri Uluslararası Limited Şirketi Başkanı Mithat Cansız’ın danışmanı oldu. Mücahit Arınç’ın maaşı, bin dolarlarla ifade ediliyormuş. Alacak tabii, helal olsun. Başka nereden bulacağız bu kadar deneyimli, iyi yetişmiş, işbilir, konusuna hâkim, uzmanlığı su götürmez gencimizi. giderek artıyormuş. Kulislerde kimlerin adı geçmiyor ki... Umut Oran’dan tutun Hurşit Güneş’e; Süheyl Batum’dan tutun Emine Ülker Tarhan’a kadar. Deniz Baykal, derseniz. fincanı evirip çevirdikten sonra diyorlar ki: “Medyadaki kimi köşelerdeki parlatmalara bakılırsa, üç vakte kadar Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül çıkarılacak.” Frankfurt Kitap Fuarı’ndan Beş gündür Frankfurt’ta, kitap fuarındaydım. Dün döndüm. Bana mı öyle geliyor, yoksa gerçekten mi öyle, dünyanın en büyük kitap etkinliği olan bu fuar görkeminden sanki her yıl bir parça daha yitiriyor. Uluslararası katılımcı sayısında gözle görülür bir azalma var. Birçok yayıncı, dağıtımcı, kitabevi, telif ajansı gibi sektör profesyonelleri biraz da küresel ekonomik sıkıntıların etkisiyle işlerini Frankfurt’a gelerek görmek yerine interneti tercih ediyorlar. Katılımcı sayısının geçmiş yıllarda 10 binin üzerindeyken bu yıl 7 bin 600’e inmesi bunun bir göstergesi. Frankfurt’ta oteller fuar dönemlerinde ateş pahası oluyor. Taksi ücretleri sürekli artıyor. Yeme içme deseniz o da öyle; özellikle küçük ölçekli yayınevleri bu harcamalardan kaçınıyorlar. Yine de Frankfurt Kitap Fuarı daha uzun yıllar “dünyanın en büyüğü” olarak kalacak. Fuarın bu yılki “onur konuğu” İzlanda idi. Grönland’ın güneydoğusu ile Norveç ve Britanya adaları arasında kalan yaklaşık 320 bin nüfuslu bu ada ülkesinde 30 yayınevi var. 1944 yılında Danimarka’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden bu küçük ülke henüz dünyaca tanınmış bir yazar çıkaramamış. Fakat İzlandalılar okumaya da, yazmaya da meraklı insanlar. Çoğu başkent Reykjavik’te oturan ve birbirleriyle akraba çok sayıda yazarları var. Frankfurt’a 40 yazarları geldi, bayağı iyi bir sayı. Bu soğuk fakat sevimli ülkeyi küçümsediğimden değil, Frankfurt Kitap Fuarı yönetimi son yıllarda “onur konuğu” olarak belirleyecek ülke bulmakta zorlanıyor. Türkiye bu yıl da fuarda başarıyla temsil edildi. Kültür Bakanlığı bünyesinde faaliyete geçen TEDA çeviri projesinin birçok yazarımızın yurtdışında tanınıp aranıyor olmasında önemli bir rolü oldu. 1997 yılında Yaşar Kemal’in Alman Yayıncılar Birliği’nin Barış Ödülü’nü, Orhan Pamuk’un da 2006 yılında Nobel Ödülü’nü alması Türk edebiyatının dışarıya açılmasında yarar sağladı. Bugün Avrupa’nın hemen her ülkesinin kitabevlerinde birçok yazarımızın kitaplarına rastlayabiliyorsunuz. 1997 yılında Yaşar Kemal’in aldığı Barış Ödülü bu yıl Cezayirli yazar Boualem Sansal’a verildi. Sansal, birçok meslektaşının tersine ülkesindeki baskı rejiminden yılarak yurtdışına gitmeyip muhalefetini yurdunda sürdürmeyi yeğleyen bir aydın. 1996 yılında yayımladığı “Barbarların Andı” romanıyla rejimin tepkisini çekince Sanayi ve Dönüşüm Bakanlığı’ndaki genel müdürlük görevinden alındı. Sonrasında kendini yazmaya verdi. İkinci romanı 2033 yılında “Gizli Günlük ve Siyaset” adıyla yayımlandı. 2006 yılında “Posta Kutusu: Cezayir. Yurttaşlarıma Öfkeli ve Umut Dolu Bir Mektup”, 2008’de de “Almanların Köyü” adlı kitapları basıldı. Sansal’ın yapıtları birçok uluslararası ödüle layık görüldü. Bildiğim kadarıyla Türkçeye çevrilmiş bir kitabı bulunmuyor. Ben üç gündür akşamları İzlanda öyküleri okuyorum. Küçük bir ada ülkesinde yaşıyor olmak yazarlarının betimleme gücünü arttırmış. Yoksa gez gör hep aynı yerler, hep aynı insanlar… Öykülerde bu nedenle masal tadı var, düşlere bolca yer verilmiş. Hoşuma gitti. Fuar süresince TÜYAP ekibi iyi iş çıkardı. Çeşitli ülkelerin yayınevleriyle ilişkiler kuruldu. Büyük olasılıkla İstanbul Kitap Fuarı’nda gelecek yıl Polonya, İskoçya gibi ülkelerden yeni yayınevleri ağırlayacağız. Ama önümüzde daha koca bir 30. Yıl Fuarı var. Hele onu başarıyla bir geçelim… Okey olduğunu açıklayan Muhammed Çakmak, milletvekili olamadı. Kendisini meclis CHP’ye girdiği günün hemen ertesinde bildik cemaate saygılı grup danışmanı yaptılar. Çakmak’a danışmak isteyen CHP’li yöneticiler, onu TBMM’ye yakın bir kahvede okey oynarken buluyorlar. Türklere ve Müslümanlara baskı yapılıyor’ türü yayınlar ile de Rusya’ya karşı açıkça hedef gösterilmektedir. Türkiye’nin 2050 yılında ABD’den daha güçlü olacağı iddiaları, açıkça İran ve Rusya savaşlarının Türkiye’nin üzerine ihale edilmesi anlamına gelmektedir. Uzaktaki ABD’nin Rusya ve İran gibi iki büyük dev ülke ile savaşması mümkün olamayacağı için, Türkiye’nin Doğu Anadolu Ankara’nın CHP’li Levent Gök, yıldönümünde başkent oluşunun Meclis kürsüsündeydi: Tartışılması gereken konu yapıyorum’ diye aldattığını ama hâlâ Ankara’da bir metre bile ray döşenemediğini ibretle izleyebiliyor musunuz? En sıradan yağmurda bile sele teslim olan, ana caddelerinde insanların yüzerek canını zor kurtardığı, dalgıçların caddelerine dalış yaptığı dünyada başka bir başkent hatırlıyor musunuz? Türk halkının paralarıyla Somali’de açlık ve yoksulluk üzerinden reklam yapmaya çalışırken hemen yanı başınızda her gün yatağa aç giden on binlerce Ankaralının ıstırabını niçin hissetmiyorsunuz? Meclis tatildeyken kanun hükmündeki kararnamelerle Meclis’in de içinin boşaltıldığının, Millî Eğitim Bakanlığı’nın görevleri arasından Atatürk milliyetçiliğine, laik, sosyal “Ankaralıların Türkiye’de en pahalı suyu, en pahalı elektriği, en pahalı doğalgazı kullandığını biliyor musunuz? Ankara’nın dış ilçelerinin nüfuslarının on yılda, iktidarınız döneminde yarıya düştüğünü, köylerinin içinin boşaldığını, çiftçiliğin ve hayvancılığın yok edildiğini görebiliyor musunuz? Türkiye’nin en borçlu büyükşehir belediye başkanının Ankaralıları yirmi yıldır ‘metro hukuk devletine bağlı vatandaş yetiştirme ilkesinin çıkartıldığının farkında mısınız?” İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bu konuşmaya nasıl mı yanıt verdi? Şöyle: “Ankara’da suyun, gazın pahalı oluşu, her yerden pahalı oluşu, bugünün, başkent oluşun tartışması olmamalı. Bu, belediye meclisinde, il genel meclisinde tartışılacak bir konudur. TBMM’de tartışacağımız konu, Ankara’nın başkent oluşu ve bu başkentin ne anlama geldiğinin ifadesi olmalıdır.” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Çocuk Hakları ve ‘Geleceği Çalınmış Çocuklar’ Birleşmiş Milletler Örgütü, 1954 yılında oybirliği ile ekim ayının ilk pazartesi gününü, Dünya Çocuk Günü olarak kabul etti. Her yılın ekim ayının ilk pazartesi günü, bütün ülkelerde “Dünya Çocuk Günü” olarak kutlanmakta. “Dünya Çocuk Günü”, Birleşmiş Milletler Örgütü’ne üye bütün ülkelerde aynı günde, radyo, gazete ve televizyonlarda günün önemi anlatılarak, çocukların bakım ve korunmasının gerekliliği üzerinde durularak “coşku” ile kutlanır. Dünya Çocuk Günü’nde Önce, Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Evrensel Bildirisi gündeme getirilir. Ardından, Birleşmiş Milletler’in “çocuk haklarının korunması, savunulması, çocukların temel gereksinimi olan en başta gıda, sağlık ve eğitim olmak üzere, bütün gereksinimlerinin eksiksiz bir biçimde sağlanması” için “kaleme alınan” Çocuk Haklarına Dair Sözleşme gündeme gelir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ile Çoçuk Hakları Dair Sözleşme bir olup dünyanın çocuklarına, “masallar dünyasının” kapılarını açar. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi “masalına” göre “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.” Çocuk Hakları Sözleşmesi masalına göre: Dünya üzerinde yaşayan, “on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.” Devlet, “her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu” kabul eder. Devlet, “çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı” gösterir. Devlet, “görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun, kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özeni” göstererek tanır. Devlet, “çocuğun dernek kurma ve barış içinde toplanma özgürlüklerine ilişkin” haklarını kabul eder. “Törelerin ve sokakların” acımasız dünyasında yaşayan ve sayıları giderek artan milyonlarca çocuk ise Birleşmiş Milletler’in çocuklar için “kaleme aldığı” masallar dünyasından habersiz, “çalınmış geleceklerini” arayıp durur. “2006 yılında, yaklaşık 250 bin çocuk silahlı çatışmalara sokuldu ya da bu amaçla silahlı gruplara dahil edildi. (…) Türkiye’de bazı kültürel anlayışların benimsediği töre kavramlarından ötürü, çocuklar töre kurbanı olmaktadır. Ayrıca ailelerin çocukları arasında kızerkek ayrımı yapması, çocuk hakları ihlallerine verilebilecek örneklerden birisidir. Kız çocukların okutulmaması, onların başlık parası adı verilen ücret karşılığında evlendirilmesi, çocuk hakları ihlallerine çarpıcı bir örnektir.” (Çocuk HaklarıVikipedi) “Küçük yaştaki kızlar seçilmeleri için sıraya diziliyor, tanımadıkları kişilerle para karşılığı evlendiriliyor. (…) İç Anadolu kentlerinde evlenemeyen veya dul kalan erkekler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden çocuk yaştaki kız çocuklarını eş olarak ‘satın alıyor’. Kız çocukları, 1000 ile 5 bin lira arasında ‘satılıyor’. Bu yolla binlerce kız çocuğu evlendiriliyor. (...)” (Cumhuriyet 16 Ağustos 2011) “Türkiye’de kızların yüzde 31.7’si küçük yaşta evlendiriliyor. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’ne göre ise Türkiye’de 5 milyondan fazla çocuk gelin bulunuyor. (…)” (Cumhuriyet, 25 Eylül 2011) HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Antalya’nın 1 Alanya ilçesinde arkeolojik bir ma 2 ğara. 2/ Avuç içi... 3 Tanınmamak için 4 yüze geçirilen örtü. 3/ İnce bir zincirle 5 boyna takılan de 6 ğerli takı. 4/ Şarkı, 7 türkü... Trabzon’un bir ilçesi. 5/ 8 Rütbesiz asker... 9 Çıkar yol, çare. 6/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Parola... Askerlikte silah altına alınması bir 1 S E D R E B E K İ sene sonraya kalan erler 2 E V İ N A R I K için kullanılan sözcük. 3 M İ M E L İ Z A 7/ Kokulu bir çörek cin 4 A Y P L A K si... Kuzey Avrupa ülke 5 H E B A N A A T leri ile Ortadoğu’yu bir6 A P İ S P O birine bağlayan otoyolun 7HOD A N T İ N simgesi. 8/ Kemiklerin G E K O içindeki yağlı madde... 8 A N I Z Japon lirik dramı. 9/ Ça 9 K A Ç İ K O R O Z nakkale Savaşları’nın önemli çarpışmalarına sahne olan iki koyun ortak adı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Isparta’nın Eğirdir ilçesinde bir mağara. 2/ Değerli madenlerin saflık derecesi... Dinlenmek için çalışmaya ara verme. 3/ Judo ve karatedeki en üst derecelere verilen ad... “Biz kimseye tutmayız / Kamu âlem birdir bize” (Yunus Emre). 4/ Vurmalı bir çalgı. 5/ Bayındırlık... Aldatma işi, hile. 6/ Bir cins ince ve sık dokunmuş patiska... Sodyum elementinin simgesi. 7/ Deniz yoluyla gümrüklere gelen mallara değer biçen kimse. 8/ Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek biçimde kullanma sanatı. 9/ Halk dilinde tortuya verilen ad... Bir yolun yokuş olan bölümü. C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear