23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul B Edirne B Kocaeli B Çanakkale S İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak PB Sinop Y Samsun Y Trabzon Y Giresun Y Ankara S 10 10 10 12 13 13 12 8 9 8 9 9 5 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S B B B S B B B S S S 4 5 0 19 16 16 13 14 10 11 2 2 1 HABERLERİN DEVAMI Oslo B 1 Belgrad B 9 Helsinki Y 2 Sofya PB 11 Stockholm B 3 Roma B 13 Londra PB 6 Atina B 14 AmsterdamPB 6 Zürih B 7 Brüksel B 5 Moskova B 7 Paris B 6 Aşkabat B 9 Bonn PB 6 Taşkent B 3 Münih Y 9 Baku PB 4 Berlin B 4 Bişkek K 1 BudapeştePB 7 Tiflis PB 3 Madrid PB 11 Kahire Y 17 Viyana PB 8 Şam Y 11 Ülkemizin kuzey kesimleri parçalı ve çok bulutlu; Orta ve Doğu Karadeniz kıyıları ile Sinop ve Ardahan çevreleri yağışlı, diğer yerler az bulutlu geçecek. Yağışlar; genellikle yağmur ve sağanak, Artvin çevrelerinde karla karışık yağmur ve yükseklerinde kar şeklinde olacak. Gece ve sabah saatlerinde iç ve doğu bölgelerimizde buzlanma ve don olayı ile birlikte yer yer sis görülecek. 18 OCAK 2011 SALI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Ocak GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK Başbakan Beyefendi (Helal Şirketlerden Türk Telekom) Arena’da böyle bir protestoyla karşılandığının nedenlerini araştırmak gereğini duydu mu acaba? Hiç sanmam. Başı bulutların üzerinde. Eleştiriye tahammülü yok. Ne medyatik eleştirilere ne demokratik rejimin temel öğesi muhalefet partilerine... Medyayı devlet gücünü kullanarak “bertaraf” etti. Gücü yetse bir hamlede muhalefet partilerini de kafasındaki rejime uyduracak. Demokratik rejime bağlılığını sürekli yineliyor, ama inandırıcı değil. Yapılan açıklamalar, medyada çıkan yorumlar Başbakan’ın iki kez ıslıklanmasındaki nedenleri araştırmıyor... Önüne geleni azarlayan RTE’nin artık tahammül edilmeyecek noktaya ulaşan davranışlarının Arena’da tepkiye dönüştüğünü soran yazan yok! Davranışları ve konuşmaları adeta her şeyi herkesten çok daha iyi bilen üstün bir insan portresi çiziyor. Başbakan’ın, Arena henüz GS’nin malı değil, anlaşma yapılmadı diyen tehdit kokan sözleri manşetlerde ve tabii kulüp başkanı Adnan Polat’ın çaresizlik ifade eden açıklamaları da... Şimdi RTE ile GS arasında olayı tatlıya bağlamaya çalışacak arabulucuların zamanıdır. İki tarafı da tatmin edecek yöntem arayışları başlamıştır bile. Arena olayı kuşkusuz Başbakan’ın işine gelmiştir. Daha önceki bir yığın kepazeliğin örneğin yıkın şu heykeli, içkiye yasak, kamuda da türban, Sultan Süleyman’ın yatak âlemi ve... 188 kişiyi öldüren kanlı Hizbullah çetesine özgürlük gibi olayların üstünü örttüğü için... Olağanüstü olanaklarla donanmış istihbarat servisleri, polis ekipleri olan devlet, salıverilen Hizbullahçıları izlemiyor. Adamlar ellerini kollarını sallayarak yurtdışına kaçıyorlar veya Doğu’da bir yerde saklanıyorlar. Ne medya ne de muhalefet; istihbarat servislerinin, polisin Hizbullahçıları hapishaneden çıkar çıkmaz neden izlemediğini sorguluyor. Acaba Hizbullah neden izlenmedi? Hükümetin bu konuda sorumluluğu yok mu? Hükümetin ihmali olduğu yadsınabilir mi? Seçim öncesi AKP hükümeti aşırı dincilere ödün mü verdi? Bu ve benzeri soruların mutlaka yanıtlanması gerekiyor. Hükümetin Hizbullah olayında sessiz kalışı da dikkat çekici değil mi? Yüzsüzlük almış yürümüş. Bir bakan bir konuda açıklama yapıyor. Başbakan bu açıklamanın tam tersini söylüyor. Ne o bakan istifa etmeyi düşünüyor ne de Başbakan o bakanı istifaya çağırıyor. Üstelik alıyor o bakanı yanına, geziye götürüyor. İsim yazmaya gerek yok. Bakanı bilmeyen kalmadı. Bu türden olaylara RTE hükümetinde rastladık. Fakat hiç değilse o olaylardaki bakanlar, eleştiren ana muhalefet genel başkanına ağır suçlamalar içeren bir açıklama yapmadı. Haddini bildi ve sustu. Ama bu son olaydaki bakan koltuğuna tutkalla yapışmış. Kaldırabilirsen kaldır! Hakareti sineye çeken bakanları olduğu için Başbakan ne kadar iftihar etse azdır! Türkiye nereye mi gidiyor? Hâlâ kuşkusu olanlara işte bir örnek: “Faizsiz finans kuruluşlarının sorumluları kendi belirledikleri kıstaslara göre bir ‘helal şirketler’ listesi yaptı. İMKB yönetimi de bu listeyi ‘benimsedi’ ve ilan etti. Ne amaç ile yapılmış olursa olsun böylece işâleminde tehlikeli bir ayırıma daha kapı açıldı. Helal et, helal gıda, içkili lokanta, içkisiz lokanta derken şimdi de helal şirketler, helal olmayan holdingler ve şirketler ile uğraşacağız... İMKB yönetimi 30 şirketin ve holdingin adını açıkladı: Açık anlatımla bazı faizsiz finans kuruluşları (katılım bankaları) tarafından bir ‘Helal Şirketler’ kanunu yazıldı. Ve bu kanunu uygulamak için bir polis teşkilatı kuruldu. Kanunlar çerçevesinde her şirket bir şeyler üretmeye çalışıyor. Derken birileri bir sabah kalkıyor, geliyor şirketin kapısına ‘bu şirket helal şirket değil’ levhasını asıyor. Gel de üzülme.” (Güngör UrasMilliyet 14.01.2011) Doğrusu hiçbir zaman Tayyip Erdoğan’ın yuhalanmasına üzüleceğimi düşünmezdim. 15 Ocak 2011 günü bunu da yaşayacakmışım. Her şeyden önce, o açılışa Tayyip Erdoğan, Adnan Polat’ın davetlisi olarak gelmişti; Galatasaraylıların konuğu konumundaydı. Galatasaray’ın geleneğinde konuğunu yuhalamak değil, onu en iyi şekilde ağırlamak vardır. Bu bakımdan, tezahürata üzüldüm. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın stadın yapımına olumlu yaklaşımı, bazı engellerin aşılması için ağırlığını koymuş olması da Galatasaraylıların unutmamaları gereken bir olaydı. Bu yüzden de açılış gecesi, tanık olduğum yuhalama olayına içtenlikle üzüldüm. Bunları açıklıkla belirttikten sonra, burada biraz duralım lütfen. İlk önce Adnan Polat Bey’e bir çift sözüm var: Adnan Bey, Başkanlık makamını daha uzun süre koruyacağınızı sanmadığım bu kulübün bir zamanlar Onur Başkanı olan Tevfik Fikret, Abdülhamit’in hafiyelerine Galatasaraylı öğrencileri vermedi. Siz şimdi “yuh” diyenleri tespit edip, hangi hak ve yetkiyle fişleteceksiniz? Adnan Bey, DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Arena Olayı Bunca yaşınızda, statlarda yuh diye protesto etmenin suç olmadığını öğrenemediniz ise daha ne zaman öğreneceksiniz? Adnan Bey, Eğer “yuh!” diyenleri tespit edip stada almayacağınızı söyleyecek yerde Galatasaray Başkanı olarak, tezahürata üzüldüğünüzü, Başbakan’dan özür dilediğinizi söyleseydiniz, ayrıca stadın gerçekleştirilmesine katkısından dolayı Tayyip Erdoğan’a teşekkür etseydiniz, sizin bir Galatasaray Başkanı’na yakışan bu sözlerinize, kendi adıma söyleyeyim, ben içtenlikle katılırdım. Ama orada durmayıp, insanları fişleyip stada sokmamaya kalkmakla, bunların Galatasaraylı olmadığını söylemekle haddinizi aştığınızı bilmeniz gerek. Ben size oy verirken, kimin Galatasaraylı olup kimin olmadığını saptama konusunda da şahsınızı tevkil etmiş değilim, diğer üyelerin de farklı düşündüklerini sanmıyorum. Bir çift sözüm de devletin adamı olması gerekirken, iktidarın adamı olan TOKİ Başkanı’na, Bu stadı siz de Başbakan da babanızın parasıyla yaptırmadınız. Bu stadın kullanım hakkı Galatasaray’a karşılıksız da verilmiyor. Galatasaray’ın, Arena’nın karşılığında neler verdiği biliniyor. Sayın TOKİ Başkanı, haddinizi aştınız. Gelelim Sayın Başbakan’a. O mevkiye yükselen kişiler alkış gibi protestoyu da halkın tepkisi olarak doğal karşılamalıydı. Demokrasinin gereği budur. Rejimin demokrasi olmadığı dönemlerde stat gösterilerine hoşgörü gösterilmiştir. Nitekim Atatürk 1 Kasım 1937’de İsmet İnönü’yü başbakanlıktan alıp, yerine Celal Bayar’ı getirdiğinde, halkın tepkisinden çekinmekteydi. Bir süre sonra Ankara’da İnönü’nün stadyumda halk arasına ilk çıkışında kendisine yapılan sevgi gösterilerini, arayı bozmak isteyen kimileri Atatürk’e yetiştirdiklerinde, o hiç de hoşuna gitmemiş olduğu düşünülebilecek olan bu tepkiye olumsuz bir karşılık vermemiştir. Devri Tayyip’te, Atatürk örneği de gösterilir mi, diyeceksiniz. Doğrusu haklısınız! 15 Ocak günü Arena Stadı’ndaki tezahürat eğer normal bir demokraside olsaydı (ki oralarda böyle şeyler sık sık oluyor) muhatap olanlar, nedenlerine kafa yorarlardı. Eğer Tayyip Bey biraz düşünseydi, yapımına katkıda bulunduğu bir stadın açılışındaki bu tezahüratta, kendisinin ülkeyi sürekli geren, “bir bölen” tavrının ne kadar büyük katkısı olduğunu kolaylıkla görürdü. Daha birkaç gün önce, içki içenleri kastederek söylediği “Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar” yakıştırması da yakışıksız olduğu ölçüde, gerginleştirici ve bölücüydü. Bu arada, Başbakan’a hatırlatmak isteriz ki Tevfik Fikret’in “Hanı Yağma” şiirinde kastettikleri, haram içenler değil, haram yiyenler, ihaleye fesat karıştıranlar, rüşvet yiyenlerdir. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY değiştirelim. Yeni modeller çıktı; zarif, güzel görüntülü, onlardan taktıralım. Hatta dokunmatik olanlar var, elini musluğun altına götürüyorsun su akıyor” diyor. Bir başka kesim, “Musluğun ağzına damıtım cihazı koyalım, suyu arıtsın bize öyle versin” diyor. Bir başkası, “Su deposunun tümünü bana verin, tüm kullanım hakları da benim olsun, bu sorun o gün çözülür” diyor. “Suyla oynamaya gelmez” diyen beriki, “Kaynatın, tertemiz olur” diyor. Birileri de çıkıyor, “musluk suyu ne yaparsan yapın temiz gelmez. Paraya kıyın, içme suyunu şişeyle alın, musluk suyu kullanım için olsun” diyor. Elbette hukuk biliminin uzmanlarının ideal yöntemlerle ilgili görüşleri olacaktır. Sistemdeki sorunların içinde yaşayan bir kişi olarak gördüğüm şu: Yargı mekanizmasının kurgusu yanlış. Göç yolda düzülür sözünün en çok yakıştığı yer yargı. Davalar açıldıktan sonra yolda düzenleniyor. Ergenekon davasının soruşturması, kavuşturması, iddianamesi, delilleri bunun en somut örneği. Birkaç ana boyutuyla konuyu ele alacağım. CMK’nin 170. maddesi bir iddianamede olmazsa olmaz iki gerçek vardır diyor: Birincisi suçdelil bağlantısı, ikincisi suç tarihi. Bu ikisi olmadıkça iddianamenin tamam sayılamayacağını söylüyor. Ergenekon davalarının ikincisinde ağırlıklı olarak 20032004 yılları arasındaki darbe iddiaları var. Ancak suçlamada ilgili görülüp tutuklu ya da tutuksuz yargılanan tüm sanıkların suç işledikleri tarih olarak, sabaha karşı evlerinden alındıkları gün gösterilmiş. Daha önemlisi suçdelil bağlantısı; iddianame eklerinde binlerce sayfalık sözüm ona deliller var. Ancak bunların hangisinin hangi suçun kanıtı olduğu belli değil. Öyle deliller var ki sanığın lehine mi aleyhine mi anlaşılmıyor. Sanık onun lehine olduğunu düşünüyor ama savcı ondan suç üretmiş. Örneğin bana ait klasörlerde “gizli belgeler” listesinde Çukurova Üniversitesi’nden iki öğretim üyesinin “Balbay’ın Dili” başlıklı bilimsel çalışması da var. Benim günlük yazılardaki ve kitaplardaki Türkçe kullanımım bir sempozyumda bildiri olarak sunulmuş. Bana da bir kopya göndermişler. Buraya kadar “Abartma Balbay, araya karışmış” diyebilirsiniz. Sonrası var. Bu çalışma, benim yayımlanmış kitaplarımda kullandığım kimi raporlarla birlikte, yine “Balbay’ın Dili” başlığıyla Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilmiş. Genelkurmay, kayıtlarında böyle bir “gizli belge” bulunmadığını resmi yazıyla iletmiş. Buna karşın hâlâ bana ait olduğu iddia edilen gizli belgeler listesinde yer alıyor. Dava karara bağlandığında o da delil olarak Yargıtay’a gidecek ve incelenecek! Mekanizmanın kurgusu yanlış dediğim şu: Bir soruşturma başlatıldığında olayla ilgili deliler lehte ve aleyhte olacak şekilde titizlikle toplansa, ancak hiç şüpheye yer vermeyecek sağlamlıkta verilere ulaşılırsa dava açılsa, dosyayı sabah eline alan yargıç belki de öğleden sonra karar verebilir. Bugünkü uygulamada her şey yargıcın önüne yığılıyor, ayıklayıp karar vermesi isteniyor. Ergenekon davasında yargıçlar tahliye kararı verirken ilk şu cümleyi kullanıyorlar: “Suç vasfının değişme ihtimali...” Diyelim ki siz bir kişiyi; suikast yapacaktı, hükümeti devirecekti diye tutukladınız. 2 yıl sonra “Sen bu suçu değil de başka suçu işlemiş olabilirsin... Kafamızda böyle bir ihtimal belirdi. Seni serbest bırakıyoruz” diyorsunuz! O kişiye yüklenen suç, “örgütlü suçlar” listesindense tutuklu kalma süresi 10 yılı bulabilir, örgütlü değilse 23 yıl. Arada 78 yıl gibi küçük bir fark var. Daha davayı açarken adaletsizlik başlamış oluyor. Bir de işin içine siyaseti soktunuz mu, hukuklardan hukuk beğen! ankcum@cumhuriyet.com.tr asirmen@cumhuriyet.com.tr Yargıtay’ın iki kez bozduğu 27 sanıklı Etibank davası karara bağlandı Bilgin’e hapis cezası HÜLYA KESKİN Etibank’ın zarara uğratılmasıyla ilgili olarak 27 sanığın yargılandığı davada, bankanın eski sahibi Dinç Bilgi’ne “nitelikli zimmet” suçundan 4 yıl 10 ay 10 gün, oğlu Şevket Önay Bilgin’e de 3 yıl 2 ay 26 gün hapis cezası verildi. Ceza Yargıtay’ca onaylanırsa Dinç Bilgin, 1 yıl 1 ay 6 gün hapis yatacak. İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, Dinç Bilgin ve oğlu Şevket Önay Bilgin ile toplam 13 tutuksuz sanık katıldı. Dinç ve Önay Şevket Bilgin beraat talep etti. Dinç Bilgin’i 4 yıl 10 ay 10 gün, Şevket Önay Bilgin’i de 3 yıl 2 ay 26 gün hapse mahkum eden mahkeme, Dinç Bilgin’e 129 milyon 191 bin 823 TL, Önay Şevket Bilgin’e ise 19 milyon 939 bin 633 TL para cezası verdi. Dinç ve Önay Şevket Bilgin hakkındaki “suç işlemek için örgüt kurma”, “dolandırıcılık” ve “özel evrakta sahtecilik” suçundan açılan dava zaman aşımı nedeniyle ortadan kaldırıldı. Sanıklar İsmail Hakkı Karakaya, 3 yıl 10 ay 20 gün, Mustafa Dinçer, “zimmet” suçundan 2 yıl 1 ay , Şükrü Karahasanoğlu, 3 yıl 11 ay 6 gün hapse mahkum edilirken Zeki Ünal da 4 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. 14 sanık hakkında beraat kararı veren mahkeme; sanıklar Dinç ve Önay Şevket Bilgin’in de ara larında bulunduğu mahkumiyet verilen sanıkların yurtdışına çıkış yasağının sürdürülmesine hükmetti. Mahkeme, 22 Temmuz 2005 tarihli kararında, bankanın zarara uğratılmasına ilişkin Dinç Bilgin’e 14 yıl hapis ve 499 milyon 977 bin TL para cezası, Şevket Önay Bilgin’e ise 9 yıl 4 ay hapis cezası vermişti. Diğer sanıklar Şükrü Karahasanoğlu ile Zeki Ünal 9 yıl 26’şar gün hapis, Mustafa Dinçer ile İsmail Hakkı Karakaya da 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasına mahkum edilmişti. Beraat etmişlerdi Eski bakan Cavit Çağlar “nitelikli dolandırıcılık” tan 3 yıl ceza alırken Mustafa Çağlar 1 yıl 6 ay, özel belgede sahtecilik yaptığı ileri sürülen H. Cengiz Kırgül de 1 yıl 8 aya mahkum edilmişti. Mahkeme, Bilgin ve Çağlar’ın da aralarında bulunduğu 23 sanığın “örgüt kurma, bu örgüte üye olma, yardım etme”den ise beraatlerine hükmetmişti. Ceza Yargıtay’ca onaylanırsa Dinç Bilgin, 1 yıl 1 ay 6 gün hapis yatacak. ESKİ İSTANBUL VALİSİ VE EMNİYET MÜDÜRÜ CERRAH İLE 28 KAMU GÖREVLİSİ Dink ailesinden suç duyurusu İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in ölümüne ilişkin, eski İstanbul Valisi Muammer Güler, Vali Yardımcısı Ergun Güngör, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, eski Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz, muhbir Erhan Tuncel’den bilgi alan polisler Özkan Mumcu, Muhittin Zenit’in de aralarında bulunduğu 28 kamu görevlisi hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Dink ailesi avukatı Fethiye Çetin’in dün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği dilekçede “Şüpheliler aldıkları bilgileri değerlendirmiş olsalardı, ‘uyarı’ ya da yasadan kaynaklanan görevlerini yerine getirerek önlem almış olsalardı Dink’in öldürülmesine engel olacaklardı. Olmadılar. O halde eylemleri ihmal yoluyla insan öldürmedir” denildi. Dilekçede görevlilerin bu tutumlarının aslında dahil oldukları “örgütlenmenin” bir sonucu olduğu vurgulandı. Haberal’ın doktoru örneği Dilekçede, ailesinin, kamu görevlileri hakkında daha önce yaptıkları suç duyurularında, 4483 sayılı yasa gereği, valiliğin soruşturma izni vermediği anımsatıldı. Ergenekon davası sanığı Mehmet Haberal’ın doktorunun tutuklanması örnek gösterilerek, doktorun tutuklanmasında, söz konusu yasanın işletilmediğine dikkat çekildi. ARALARI AÇILDI GENELKURMAY’DAN AKTÜTÜN AÇIKLAMASI ÇEM ŞGEZEK’TE 19 CESET GÖMÜLDÜ SAVI Erdoğan’dan Altan’a hakaret davası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Erdoğan, Taraf gazetesinde yayımlanan ve Ahmet Altan tarafından kaleme alınan “Erdoğan ve Kof Kabadayılık” başlıklı köşe yazısında, “kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu” gerekçesiyle gazete ve Altan aleyhinde 50 bin TL’lik manevi tazminat davası açtı. Alınan bilgiye göre, Erdoğan’ın avukatları Fatih Şahin ve Muammer Cemaloğlu tarafından hazırlanan dava dilekçesinde, Taraf gazetesinin 15 Ocak 2011 tarihli nüshasında, Altan’ın yazdığı köşe yazısında, “Erdoğan’ın şahsiyet haklarına saldırı kastıyla fevkalade ağır hakaretlerde bulunulduğu” savunuldu. ‘Nitelikli yaralama’ya itiraz MERSİN (Cumhuriyet) Mersin’de 16 Ağustos 2010’da Nezir Borak’ı evinin önünde ateşli silahla başından vuran çevik kuvvet polisleri hakkında iddianame hazırlandı. Polisler hakkında ‘nitelikli adam yaralama’ suçlamasıyla dava açıldı. Borak’ın avukatı Bedri Kuran, 23 Şubat’ta görülecek davada suçun niteliğinin değiştirilmesi için itiraz edeceklerini açıkladı. Kuran, şüpheli polisler hakkında ‘adam öldürmeye teşebbüs’ suçundan dava açılmasını beklediklerini ancak “nitelikli yaralama” davası açıldığını belirtti. Cephaneliğe doğrulama ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanlığı, Aktütün’de jandama karargâhının yanındaki depoda, 19 Ekim 2010’da envanter dışı silah ve mühimmat bulunduğunu belirterek “Silahların herhangi bir olayda kullanılıp kullanılmadığı araştırılmakta olup soruşturma devam etmektedir” denildi. Yapılan açıklamada 21. Jandarma Sınır Tugayı 1. Jandarma Sınır Tabur Komutanlığı, Durak 1. Jandarma Sınır Bölüğü Komutanlığı hizmet binası yanındaki depoda, 8 Kalaşnikof tüfek, 3 7.92 mm. İran yapımı mauser, 1 roketatar, 2 kasatura, 26 şarjör, 65 fişek, 55 mausere ait fişek ve 273 dinamit lokumu bulunduğu bildirildi. Toplu mezar iddiası Yurt Haberleri Servisi Bitlis’in Mutki ilçesinde ortaya çıkan toplu mezarın ardından bir iddia da Tunceli’den geldi. Tunceli’nin Çemişgezek ilçesinde 1997 yılında 19 PKK’liye ait bir toplu mezarın daha olduğu iddia edildi. Fırat Haber Ajansı’nda yer alan habere göre, terör örgütü PKK’nin silahlı kanat bölge sorumlularından Perver Dersim 1997’de bir operasyonda 20 kişilik gruptan sadece kendisinin kurtulduğunu anlattı. Dersim, ölen arkadaşlarının traktörle ilçeye götürüldüğünü ve toplu olarak gömüldüğünü öne sürdü. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear