Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2009 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
Savaşõ
durduran
şarkõ
Batõ Almanya Cumhurbaşkanõ
Theodor Heuss, 1957
yõlõnda Ankara ve İstanbul’u
ziyaret ettiğinde neredeyse
benim de elimi sõkacaktõ.
Dolmabahçe’de motordan
indiğinde alandaki karşõlayõcõlar
arasõnda Alman Lisesi
öğrencilerinin de olmasõ doğaldõ.
Ertesi gün liseye geldiğinde onu
daha da yakõndan görmüştük.
Bahçede önümüzden geçerken
tam da önümdeki çocuğun
yanõna sokulmuş, elini sõkmõş ve
onunla Almanca kõsa bir sohbet
etmişti. Yõllar sonra
Stuttgart’taki üç katlõ, parkõ
andõran bir bahçe içindeki
villasõnõn az ötesinde
yaşayacağõmõ o günlerde
düşümde görsem inanmazdõm.
Oturma odasõ, yemek odasõ,
bürosu 1950’li yõllarda Heuss
ailesinin kullandõğõ mobilyalarla
olduğu gibi duruyor. Katlardan
biri eski cumhurbaşkanõnõn
arşivine ayrõlmõş. Yirminci
yüzyõl Almanya’sõnõn politik
tarihi belgeleniyor. Theodor
Heuss’un özel izniyle 1958’de
Almanya’ya gelen Ankara
meslek enstitüsü mezunu 150
kişi bu ülkeye giren ilk Türk
işçileriydi!
Villanõn katlarõndan biri sürekli
değişen sergilere ayrõlmõş. Şu
aylarda sõrada “Lilli Marlene”
var. 1915’te Rus cephesine
gitmeye hazõrlanan asker Hans
Leip’õn yazdõğõ bir şiir Norbert
Schultze’nin 1938’deki bestesi,
ardõndan da Bremerhavenli kadõn
şarkõcõ Bunneberg’in (Lale
Andersen) repertuvarõna
almasõyla ünlenir. Ancak dünya
çapõndaki ününe 1941’de
Belgrad’daki Alman asker
radyosunun her akşam
yayõmlamasõyla kavuşur.
“Kışlanın büyük kapısının
önünde / Büyük kapının
önünde bir fener vardır / İşte
orada
buluşalım /
O fenerin
altında
buluşalım /
Eskiden
olduğu gibi
Lilli
Marlene /
Eskiden
olduğu gibi Lilli Marlene”.
Anavatandan binlerce kilometre
ötede savaşan Alman askerleri
Lale Andersen’in hasret dolu
boğuk sesini dinler, her şeyi
unutur. Belgrad radyosuna on
binlerce mektup yağar. Radyo
her akşamki programõna saat
21.55’te Lilli Marlene ile başlar!
Savaş sürer gider, şarkõ ününe ün
katar. Sadece Hitler’in değil,
karşõ cephedeki “düşman”
askerlerine de savaşõ unutturur
Lilli Marlene. Ünlü yazar John
Steinbeck’in dediği gibi
“Şarkılar siyasete benzemez,
sınırları kolayca aşarlar”.
Birbirlerini boğazlasõn diye
cephelere sürülmüş milyonlarca
gence her şeyi unutturan bu ezgi
bir an için silahlarõ susturur. O,
“savaşı durduran şarkı”dõr!
Theodor Heuss evinden çõkõp,
villalar arasõndan ormana doğru
ilerlerken bir başka ünlünün,
Ferdinand Porsche ailesinin
evinin önünden geçiyoruz.
Hitler’in, “Düşük maliyetli bir
‘halk’ otomobili yap!” emri
üzerine Porsche
“kaplumbağa”yõ yaratmõştõ.
Sonraki yõllarda Alman
Nasyonal Sosyalist partisine ve
SS’ye üye oldu, Hitler’e askeri
araç da üretti. Savaştan sonra
tutuklandõ. Fakat kimse kõlõna
bile dokunamadõ. Hitler ondan
yararlanmõştõ. Savaşõn
ardõndan Batõ Almanya’yõ
kurduranlara da gerekliydi
Porsche! Şimdi önünden
geçtiğimiz villadan vârisleri bir
süre önce taşõndõ. Theodor
Heuss’un komşusu görkemli yapõ
artõk Porsche Konukevi.
Stuttgart’taki fabrika her yõl
rekora koşuyor.
Yeniden inşa ettikleri otomobil
müzesi fütürist bir yapõ. Havada
duran bir gemi mi, yoksa bir
UFO mu? Birkaç gün önce
açõlõşõnõ yaptõlar.
www.ahmet-arpad.de
STUTTGART
AHMET ARPAD
‘Gül bahçesi’nde mahalle baskõsõ
Malmö’nün Rosengård Mahallesi’nde,
İslam Kültür Merkezi’nin
kapatõlmasõndan sonra çõkan olaylarõn
ardõndan başlatõlan geniş çaplõ soruşturma
geçen çarşamba günü sonuçlandõ. Polis,
sosyal büro, okullar genel müdürlüğü ve
çeşitli halk gruplarõyla görüşülerek
hazõrlanan raporu açõklayan, anne ve babasõ
Afrikalõ Müslüman olan Uyum Bakanõ
Niyomka Sabuni, “Rosengård’da, beş
yıldan beri sürdürülen dinci faaliyetler,
demokrasi için bir tehdit haline geldi”
dedi. “Gül bahçesi” anlamõna gelen
Rosengård’la ilgili bütün bulgular, değerli
dostum Kemal Öncü’nün, “Gül
bahçesinde mahalle baskısı” tanõmõnõ
haklõ çõkarõyor.
Karma bir komisyon tarafõndan, bir aylõk
titiz bir çalõşma sonucunda hazõrlanan
raporda ilginç saptamalara yer verildi.
Rapora göre, Rosengård’a sayõlarõ kesin
olarak saptanamayan dinci bir grup, “yüz
yüze denetim” yöntemini uygulayarak
mahallede İslami yaşam tarzõnõ
egemen kõlmaya çalõşõyor.
Müslüman kadõnlar, kocalarõnõn ve
erkek akrabalarõnõn baskõsõyla
türban takmaya zorlanõyor. Gençler,
binalarõn bodrum katlarõndaki
mescitlerde radikal dinci eğitimden
geçirilerek toplum değerlerinden
uzaklaştõrõlõyor. Okullardaki türban
baskõsõ, anaokullarõndaki küçük kõz
çocuklarõna dek uzanõyor. Belediyenin sosyal
demokrat grup başkanõ Ilmar Reepalu,
okullarda da kõz ve erkek çocuklarõn,
ailelerinin baskõlarõyla ayrõ sõralarda
oturmaya zorlandõğõnõ belirterek, “Bu
durumu kabul edemeyiz. İsveç
okullarında, İsveç yaşamını geçerli kılmak
zorundayız” dedi.
Uyum Bakanõ Niyamko Sabuni tarafõndan
açõklanan raporda yer alan çarpõcõ başka bir
değerlendirmeye göre ise Müslüman
kadõnlarõn büyük çoğunluğu, 15-20 yõl önce
Rosengård’a başlarõ açõk olarak geldiler.
Radikal dinci eğilimlerin artõş
göstermesiyle birlikte, bu kadõnlar
da örtünmeye zorlandõlar.
Başlangõçta, küçük kõz ve erkek
çocuklar mahallede birlikte
oynarken zamanla ayrõştõrõlarak
farklõ gruplar haline getirildiler.
Yaklaşõk 25 bin nüfusa sahip
Rosengård’da yaşayanlarõn yüzde
45’ini, 20 yaş sõnõrõnõn altõndaki
gençler oluşturuyor. Radikal eğilimler, daha
çok 18-35 yaş gruplarõ arasõnda yaygõnlõk
kazanõyor. İstatistiklere göre, başka
bölgelerden ve illerden Rosengård’a
gerçekleştirilen göç, 2002-2006 yõllarõ
arasõnda daha da hõzlandõ. Çoğu Ortadoğu
kökenli Müslüman, 9 bin 800 kişi
Rosengård’a göç etti. Aynõ dönemde 10 bin
500 İsveçli de mahalleyi terk etti. Rosengård,
yüzde 85 işsizlik oranõyla İsveç’in, işsizlik
oranõ en yüksek bölgeleri arasõnda yer alõyor.
“Demokrasiye radikal dinci bir tehdit”
başlõğõyla açõklanan hükümet raporu,
muhalefetteki Sosyal Demokrat Parti
tarafõndan da destekleniyor. Malmö
belediyesinin sosyal demokrat grup başkanõ
Ilmar Reepalu öncülüğünde geçen ağustos
ayõnda hazõrlanan raporla ilk kez
“radikal dinci” tehlikeye vurgu yapõlmõş,
çalõşmalarõ sakõncalõ bulunan Rosengård
İslam Kültür Merkezi bir ay kadar önce, bu
rapor doğrultusunda kapatõlmõştõ.
Sosyal Demokrat Parti’nin Rosengård bölge
sorumlusu Andreas Konsantinides,
işsizliğin ve eğitimsizliğin radikal dinci
eğilimleri tetiklediğine vurgu yaparak
“Rosengård’daki insanları bastırarak,
cezalandırarak sorunları çözmek
mümkün değildir. Radikal dinci
eğilimlerin önüne geçebilmek için,
öncelikle Rosengård’ın varoş olmaktan
kurtarılması gerekir. Çözüm, İsveç dilini
iyi öğretmekten, insanlara eğitim ve iş
olanakları sağlamaktan geçer” dedi.
alinergis@yahoo.se
MALMÖ
ALİ HAYDAR
NERGİS
Çek bir kahve,
‘duble duble’ olsun
Kanada’ya gelen
yabancõlarõn
dikkatini çeken şeylerin
başõnda, hemen her yerde
rastlayabileceğiniz Tim
Hortons kahvecisi
geliyor. Alõşveriş
merkezlerinde, benzin
istasyonlarõnda,
üniversitelerde,
hastanelerde mutlaka
karşõnõza çõkõyor.
ABD’nin kuzeydoğu
eyaletleri dõşõnda,
dünyada pek bilinmeyen
Tim Hortons markasõ,
Kanadalõlarõn ortak
buluşma noktasõ. Yapõlan
bütün tüketici
araştõrmalarõnda da,
listenin başõnda hep Tim
Hortons var.
İlki 1964 yõlõnda
Hamilton Ontario’da
açõlan Tim Hortons
kahveci dükkânlarõnõn şu
andaki sayõsõ 2 bin
700’ün üzerinde. Kahveci
dediğime bakmayõn:
Kurulduğu ilk yõllarda
sadece kahve ve donut
satõşõ yapan Tim Hortons,
şu anda çorbadan
sandviçe, yoğurttan
meyve suyuna uzanan
epey zengin bir mönüye
sahip.
Kanadalõlar için
özellikle sabah
kahvesi çok
önemli. Hem
soğuk kõş
günlerinin
etkisi, hem de
Kanadalõlarõn
arabaya olan
düşkünlükleri
nedeniyle,
birçok kahve dükkânõ,
kahvenizi arabanõzdan
inmeden alabileceğiniz
“drive-through” hizmeti
de veriyor. Tim Hortons
“drive through”larõ
geçtiğimiz yõl ülke
çapõnda bir tartõşmaya
neden oldu. Sõrada
bekleyen arabalarõn
gereksiz benzin
tüketimiyle çevreyi
kirlettiği bazõ
araştõrmalara dayanarak
açõklandõ, ama hiçbir şey
Kanadalõlarõ
engelleyemedi. Günün
hemen her saati, ama
özellikle sabahlarõ, o
uzun kuyruklara
rastlayabilirsiniz.
Kanadalõlarõn Tim
Hortons düşkünlüğü o
boyutta ki, geçtiğimiz yõl,
Afganistan’õn Kandahar
şehrinde, Kanadalõ
askerlere hizmet vermek
üzere bir Tim Hortons
bile açõldõ.
Nedir Tim Hortons’u bu
kadar popüler kõlan?
Öncelikle kurucusu. Tim
Horton, 1960’lõ yõllarõn
efsanevi hokey
oyuncularõndan biri.
Bilindiği gibi buz hokeyi,
Kanada’nõn tartõşõlmaz en
önemli sporu. Türkiye’de
futbol neyse Kanada’da
buz hokeyi o.
Horton, 1974 yõlõnda
trajik bir trafik kazasõnda
hayatõnõ kaybedince,
markayla Kanadalõlar
arasõnda duygusal bir bağ
oluşuyor.
İkinci ve en temel nedeni
ise fiyatlarõ. Orta
büyüklükte bir Tim
Hortons kahvesi 1.30
dolar. Starbucks’tan
alacağõnõz aynõ
büyüklükte bir kahveye
yaklaşõk 2 dolar
ödediğinizi düşünürseniz,
fiyat farkõnõ daha iyi
anlõyorsunuz. Yani Tim
Hortons tam bir orta
direk kahvecisi.
Alçakgönüllü Kanada
halkõna, kelimenin tam
anlamõyla yakõşan bir
marka. Kanada’yõ
sosyalist olmakla
suçlayan -bir kõsõm-
Amerikalõlarõn kulaklarõ
çõnlasõn: En
varlõklõsõndan en
yoksuluna kadar
milyonlarca Kanadalõ
Tim Hortons kahvesi
içiyor.
Durum böyle olunca,
kahvenin McDonalds ve
Burger King gibi fast-
food zincirlerinde bile
satõldõğõ
Kanada’da,
Tim Hortons
pazarõn yüzde
60’õna sahip
oluyor,
Starbucks gibi
bir dünya
markasõ ise
yüzde 10’un
altõnda bir
pazar payõyla yetinmek
zorunda kalõyor.
Kanada kültürüne
böylesine derin bir
şekilde yerleşen Tim
Hortons, kendi dilini de
yaratmõş. Örneğin,
kahvenizi “double
double”, yani “duble
duble” isterseniz, bu,
duble şekerli ve duble
kremalõ kahve anlamõna
geliyor. “Double
double” deyimi 2004
yõlõndan bu yana Kanada
Oxford Sözlüğü’nün
bütün baskõlarõnda yer
almaya başladõ.
“Kahraman
bakkallarımız” “Süper
Marketler”e karşõ
savaşõ çoktan kaybetse
de, Türk kahve
üreticilerinin,
pazarlamacõlarõnõn,
girişimcilerinin, dünyanõn
dev markalarõna kafa
tutan Tim Hortons’tan
öğrenecekleri çok şey
olabilir. Modern yaşamõn
gereklerine göre
yaratõlacak geleneksel bir
“Türk Kahve Evi”,
akõllõ bir stratejiyle,
dünyaya neden şu şiparişi
verdirmesin:
Çek bir kahve. “Yandan
Çarklı” olsun!
ugur@gundogmus.com
TORONTO
UĞUR
GÜNDOĞMUŞ
Başta Paris olmak
üzere Fransa’nõn
belli başlõ büyük
kentlerinde tam bir
“Kara perşembe”
bekliyorduk.
Beklenmedik bir “Tatlı perşembe”
yaşadõk. “29 Ocak 2009 Perşembe”si
birinci dereceden bilinen anlamõyla hiç
de Fransa’yõ “Kara”rtmadõ. Tam tersine
o gün Bastille Meydanõ’na koşanlarda,
biriken kalabalõklarda şenliğe, seyran
yerine giden insanlarõn heyecanõ, sevinci
ve bildik bir “aydınlık” vardõ. Hindistan
usulü otobüslerden sarkan yolcular,
çalõşabilen 10 metrodan bir tanesine
sõğamayõp peronlara yõğõlan binlerce
insan veya bomboş garlar, hastane
kapõsõnda bekleşen hastalar, trafik
tõkanõklõklarõ... Hiçbiri olmamõştõ. Sağ
iktidarlarõn dillerine doladõğõ, suiistimal
ettiği grevler yüzünden tüketicilere,
sõradan vatandaşlara “işkence”
mahiyetindeki “kara”basan kâbuslar
yaşattõğõnõ ileri sürdüğü eylem
görüntülerinden eser yoktu. Basõnõn
manşetlerine, gündelik basit
terminolojiye yerleşmiş, “Kara” bir
gün değildi, 29 Ocak. Umutlu,
neşeli, vuruşkan, kararlõ çehreler
Sarkozy ve iktidarõna güneşli bir
günde çok ciddi bir “eylemler
dizisi”nin ilk uyarõsõnõ veriyordu.
Sendikalar bu kez ne diyordu:
“Amacımız ülkeyi bloke etmek değil.”
20 yõlõ aşkõn bir süredir ilk defa tam bir
ortak cephede eyleme giden sendikalarõn
bu kez üç büyük hak istemi vardõ: “1) İş
güvenliği. Keyfi, çalışanlar ve
sendikalara danışmadan işten
çıkartmalara, Hayır! 2) Kamu sektörü
ve hizmetlerini parçalamaya, yok
etmeye, Hayır! 3) Ücretlilerin satın
alma gücü arttırılmalıdır.”
“Tatlı Perşembe”de 197 kente dağõlmõş,
sendikalara göre 2.5, İçişleri Bakanlõğõ’na
göre 1 milyonu aşkõn, ancak her durumda
2 milyonun üstünde gösterici sokaklara
dökülmüştü. İlginç tespit, taşranõn orantõlõ
olarak bu kez Paris’ten katbekat daha
fazla seferber olduğunun, bu da eylemin
popülerlik derecesinin en nesnel
göstergesi olduğundaydõ. Kamuoyu
yoklamalarõnõn da kaydettiği gibi
Fransõzlarõn yüzde 70’inden fazlasõ
eylemcilerle dayanõşma içersindeydi. 2
milyon tepkisini yürüyerek gösteriyorsa,
yaklaşõk 4-5 misli de aslõnda
çalõşmayarak tavrõnõ koyuyordu.
Fransa’da her miting, yürüyüş adeta bir
yaratõcõlõk yarõşmasõdõr. Birbirinden
renkli sloganlar, pankartlar, gösteriler
özgün bir defile hazõrlanmõşcasõna
sergilenir. Bu defa Bastille Meydanõ’yla
Opera Meydanõ arasõndaki yaklaşõk 5
kilometrelik yürüyüş güzergâhõ üzerinde
bütün (sol) siyasi partiler ve/veya siyasi
yanõ ağõr basan Sivil Toplum Örgütleri
kurduklarõ standlarla hem protestoculara
destek verdiler, hem
liderleri boy gösterdi,
hem de kendi
propagandalarõnõ
yaptõlar. Sayõsõz
çõlgõnca veya usluca
eylemden bir örnek
vermek gerekirse 30
yaşlarõnda bir delifişeği
anlatabiliriz. Vücudu
soğuktan morarmamõş olsa, deniz
kõyõsõnda bronzlaşmõş sanabileceğimiz,
iki omuzunda iki mendil büyüklüğünde
pelerin dõşõnda “stringli” iri yapõlõ çõplak
genç bir adam çõktõğõ otobüs durağõnõn
tepesinde gösterdiği poposunun üstüne
“Sarkozy Gördün mü?” diye yazmõştõ.
Az ilerisine yerleştirilmiş kara bir afişte
de “Sarkozy Görmedim Deme!”
yazõyordu. Sarkozy iktidara geldiği 19
ayda Fransa’da kayda değer grev veya
yürüyüş görmemekle övünmek gafletinde
bulunmuş, “Artık Fransa’da bir grev
oldu mu, kimse farkına bile
varmıyor...” demek cüretini göstermişti.
Perşembe günü adõm başõ bu lafõn
hesabõnõ soran pankart ve sloganlarla
karşõlaşõyorduk: “Sarko sen buradan
geçtin mi?”, “Sarko sesimizi
duymuyorsan
kulaklık tak...”,
“Sıkıyorsa
sarayından çık da
gel, kendin gör.”
Yeni ve uzun vadeli
eylemleri tespit etmek için sendikalar
yarõn toplanõp durum değerlendirmesi
yapacaklar ve muhtemelen yeni eylemlere
karar verecekler. Sarkozy’den gelen ilk
tepkiler ise cumhurbaşkanõnõn yaşananlarõ
pek kaale almadõğõnõ gösteriyor. O
kendine has, karşõndakini küçümseyen
tavrõyla, eylemlerin “meşru” olduğunu
ama “pusulası”ndan şaşmayacağõnõ
söylüyor. Önümüzdeki günlerde
sendikalarla başlayacak müzakerelerde
taviz verilmeyeceğini anlatõyor. Halbuki
ünlü sosyolog Michel Wievorka’nõn
dediği gibi, “-Dış görüntü ne olursa
olsun- bir kaygı ve adaletsizlik havası
egemen. Hükümet ve Sarkozy bir yıl
önce kasalarımız tamtakır derken,
bankacılık sistemini kurtarmak için
milyarlar bulup çıkartıyorlar. Mali ve
sanayi gruplara 21’i şimdiden
dağıtılmış 360 milyar Avro vaat
ediliyor. Hoşnutsuzluk adalet, eğitim,
sağlık, araştırma gibi kamu hayatının
belli başlı bütün alanlarına yayılıyor.
Sözüm ona reforme edilmiş veya
edilecek bu sektörlerde işten
çıkarmalar tüm hızıyla sürüyor...
Başkaldırı da kaçınılmaz...”
Perşembe sokaklara tepeden bakõldõğõnda
kap“Kara”ydõ.
Şarkõlar, türküler eşliğinde yõğõnlar
yürüyordu. İçine indiğinizde
ap“Aydınlık” yüz binlerce mücadele
insanõ omuz omuza eşitsizliğe,
yoksulluğa, kapitalizme, liberalizme olan
tepkilerini haykõrõyordu. Günün sloganõ
“Rêve Générale/Genel Rüya” idi.
Herkesin sõrtõnda, göğsünde, afişinin
kenarõnda, bir yerinden bu iki sözcük
görünüyordu. Fransõzca grev kelimesi
“Grève”in “G”sini düşürdünüz mü
geriye “rêve” kalõveriyor. Bir günlük
“Genel Grev” cuma geceyarõsõ sona erdi.
Ama “Tatlı perşembe”nin başlattõğõ
“Genel Rüya” sürüyor. Onu elimizden
alamadõklarõ sürece korksunlar...
Tatlõ perşembe
PARİS
UĞUR HÜKÜM
Suudi Arabistan’da ikincisi düzenlenen Uluslararası
Arap Atı Festivali kapsamında düzenlenen yarışı,
Imperial Baarez (üstte sağda) adlı at kazandı.
Önceki gün başlayan organizasyon, Suudi Kraliyet
Ailesi’nden Prens Halid’in çiftliğinde yapılıyor. Çiftlikte
900’den fazla Arap atı bulunuyor.
Bu yılki festivale 18 ülkeden 400’den fazla at katılıyor.
(Fotoğraflar: AP/ AFP)
Arapatlarınınşampiyonu