Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Üç Yüzler Listesi!
Üç yüz imzalı bir bildiri yayımlanmış... Konu,
Ergenekon davası!..
Bir yıldır yüze yakın insanımız bu davanın
“sanık”ları olarak içerde “yatmakta...”
Bu üç yüz kişi onları mı savunuyor? Neden,
niçin, hangi suçtan yattıklarını bilmeyen insan-
ları mı?
Tam tersi!..
“Ergenekon” adı verilen olay daha da derin-
leştirilsin, “içerde” yatanların daha ne gibi suçlar
işledikleri ortaya çıkarılsın, içeri tıkılmayan başka
aydınlar, başka insanlar varsa, onlar da toplatıl-
sın diye mi?..
Altı yıldır iktidarda olan bir hükümetin yarattığı
nice karışık, kördüğümleştirilmiş sorun varken
onları görmemek, ille de Ergenekon konusunu
işlemek!..
Kendilerine “aydın” diyen bu üç yüz kişi nere-
den, nasıl gelmişler, nasıl yetişmişler, yetiştir-
ilmişler, aydın olmak isteyen gençlere örnek ol-
sunlar diye bilmek gerekmez mi?
Nasıl da bir araya gelebilmişler? Hani “aydın-
lar” bir türlü anlaşamazdı, birleşemezdi!.. Hangi
amaç, hangi yarar için, hangi çıkar uğruna, bun-
ca yetişkin arkadaş bir araya gelebilmiş!
Eleştirmek değil övmek istiyorum, bencillikten
kurtulup toplu bir dayanışma, bir direniş göster-
mek kolay iş değildir!
Bir arkadaş geçen gün soruyordu, “Bu üç yüz
kişi, iki bin beş yüz sayfalık ‘iddianame’yi okuya-
bildiler mi? İçlerinden biri çıkıp ‘ben baştan so-
nuna kadar okudum, notlar aldım, işin püf nok-
talarını anladım, ülkemiz için ne denli önemli
olduğuna inanarak bu bildiriyi imzaladım’ diye-
bilir mi?”
Diyen varsa, çıksın ortaya...
PENCERE
Evrakta Sahtecilikten
Zanlı Cumhurbaşkanı...
Son günlerde bu köşede çıkan “Masal Masal
Matitas” yazısından birkaç satır aktarıyorum:
“... Cumhurbaşkanı Gül ‘evrakta sahtecilik’
suçundan zanlıdır...
Aynı suçtan Erbakan hükümlü...
Gül yargılanırsa ne olacak?..
Erbakan gibi mi olacak?..
Bir devletin cumhurbaşkanı evrakta sahtecilik
suçundan zanlı olabilir mi?..
Soruyu bu köşede kimbilir kaçıncı kez soruyo-
rum, Çankaya’da tısss yok...” (9.8.2008)
Sonunda Çankaya’dan “tısss” çıktı...
Ama nasıl?..
Medyada iktidar yanlısı gazeteler olayı es geç-
tiler; Posta haberi şöyle verdi...
Manşet:
“2 No’lu sanık 1 No’lu sanığı affetti...”
Haber:
“Kapatılan Refah Partisi’ne verilen 1 trilyonluk
Hazine yardımını iade etmeyip sahte belgelerle
harcanmış gibi göstermekten 2 yıl 4 ay hapis ce-
zası alan Erbakan’ı Gül affetti.
Erbakan bu davanın 1 numaralı, Abdullah Gül
ise 2 numaralı sanığıydı. Gül o dönemde Refah
Partisi Genel Başkan Yardımcısı idi.”
Her şeyden önce sormak gerek:
- Kayıp trilyon nerede?..
Kimin cebine girdi?..
Sonra da bu işin raconunu düşünmekte yarar
var; 1 No’lu sanık neden mahpustu?
2 No’lu sanık neden dışarıdaydı?..
Çünkü Erbakan antiamerikan tutumuyla siya-
sette zokayı yemişti; Gül ise RTE ile birlikte Ho-
ca’sına ihanet ederek Bush desteğiyle iktidara
geçmişti...
Gül milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle Ho-
ca’sıyla birlikte yargılanamamış, ardından AKP oy-
larıyla Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuştu..
Peki, şimdi 2 No’lu sanık neden 1 No’lu sanı-
ğı affederek dünyada görülmemiş bir garabete im-
za atıyor?..
Büyük olasılıkla aralarında şöyle bir konuşma
geçmiş olabilir...
Erbakan - Alooo...
Gül - Buyrun hocam, emredin...
Erbakan - Eh, artık bizim işi çözmenin zama-
nı geldi..
Gül - Hocam çok zor, özel bir durum, estek kös-
tek...
Erbakan - Evlat, sabrımı taşırma, konuşurum
ha...
Eğer Türkiye’de devlet diye bir şey varsa zan-
lı kişi cumhurbaşkanı olamaz..
Hem de 1 trilyon uğruna evrakta sahtecilik gi-
bi bir suçu işlemekle zanlı kişi, Cumhurbaşkan-
lığı koltuğunda hiçbir zaman oturamaz...
Bırakın cumhurbaşkanlığını, evinizde, işinizde,
şirketinizde, kurumunuzda sahtecilik zanlısına gö-
rev verip güven duyabilir misiniz?..
Gül hocasını affetti, ama, kendisini affedemez;
yargılanıp aklanmadan temize çıkamaz...
A
n a y a s a
M a h k e -
mesi bek-
lenenden
farklõ bir
karar almadõ. AKP’yi
kapatmayarak ABD, AB
ve ülke büyük sermaye-
sinin beklentilerini boşa
çõkarmadõ. Sisteme bir
bütün olarak baktõğõ-
mõzda karar kesinlikle
sürpriz değildir. Zaten
Cumhuriyet Başsavcõ-
sõ’nõn iddianamesini
Anayasa Mahkemesi’ne
verdiği ilk günden iti-
baren bu sonuç konu-
şulmaya başlanmõştõ.
Kararõn bu yönde ola-
cağõ ta başõndan apaçõk
ortadaydõ. ABD ve AB
bürokratlarõ aba altõn-
dan sopa gösterirken ka-
rarõn ne yönde olmasõ
gerektiğini de belirti-
yorlardõ. Bu karar nasõl
alõndõ, oylama şöyle ol-
du, böyle oldu. Aslõnda
öyle değil şöyle olma-
lõydõ. Bu ve benzeri tar-
tõşmalar detaydõr.
Sonucu değiştirmeye
etkisi yoktur. Ve iktidar
ve egemenler tarafõndan
da pek öyle dikkate alõn-
mayacaktõr. Bu türden
tartõşmalarõn AKP kar-
şõtlarõnõn çenesini yor-
maktan ve yüreklerine
su serpmekten gayrõ bir
yararõ da olmayacaktõr.
Oysa gerçek somut. Bu
karar AKP yönetiminin
ve sonuna kadar taraf-
tarlarõnõn canõnõ sõkma-
dõ. Tam tersine devletin
temel ilkelerinin didik-
lenmesinin fiyatõnõ öğ-
rendiler. Bundan sonra
işleri daha kolay.
Tartõşmalarda ilginç
bir yan daha var. İyim-
ser olmayõ yaşam biçimi
gibi alan bazõlarõ Re-
cep Tayyip ve AKP’nin
Anayasa Mahkeme-
si’nin bu kararõndan son-
ra “daha dikkatli” ha-
reket edeceği gibi bir
inanç içindeler. Bu iyim-
serliklerinin nereden
kaynaklandõğõnõ bilme-
miz tabii ki mümkün
değil. Oysa ben tam ter-
si bir inanç içindeyim.
Recep Tayyip olağan-
üstü bir şey olmazsa
eğer, partisinin artõk ka-
patõlamayacağõndan
emin. Eh olağanüstü bir
şey olma olasõlõğõ da ol-
madõğõna göre, Recep
Tayyip bundan sonraki
davranõşlarõnda bunu ke-
sinlikle dikkate alacak-
tõr. Bu işin bir yanõ. Di-
ğer yanõ, Recep Tay-
yip’in manevra alanõ
öyle sanõldõğõ kadar ge-
niş de değil. Aylardõr
yazõlan “deliğe süpü-
rülme” konusu realite-
dir.
Eski moda olmuş
ABD ve AB’ye eski
başbakanlar gibi bir baş-
bakan gerekmiyor. Yani
artõk eski moda olmuş,
ABD ve AB için yapa-
bileceklerinin en iyisini
yapmõş, görevini bihak-
kõn yerine getirmiş, eh
zaman zaman çekingen
bir şekilde de olsa dirsek
çevirme cesareti göste-
rebilmiş bir başbakan
günümüz koşullarõnda
emperyalistlerin zama-
nõnõ almaktan başka bir
anlam taşõmaz.
Önemli olan tam tes-
limiyettir. Ülkesinin ka-
deri değil, kendi kaderi
Batõ ile, emperyalistlerin
çõkarlarõ ile bütünleşmiş
biri gerekmektedir.
Şu gerçeği göz ardõ
etmemek gerek, Türkiye
tüm kurumlarõyla el de-
ğiştirme süreci yaşõyor.
Tüm kurumlar günün
ihtiyaçlarõna göre yeni-
den düzenleniyor. Em-
peryalizmin dayattõğõ bu
yeniden yapõlanmaya
uygun davrananlar kilit
noktalara yerleşiyor.
Gerçekleşme olasõlõ-
ğõnõn ucu açõk AB sev-
dasõyla insanlar uyutu-
luyor. Bu ve daha başka
birçok nedenle emper-
yalizm halihazõr duru-
mun ve daha da yoğun-
laşan bağõmlõlõk duru-
munun hiçbir şekilde
kesintiye uğramasõnõ is-
temiyor.
ABD olsun, AB ol-
sun Türkiye’deki uzan-
tõlarõna bu yeniden ya-
põlanma sürecinde ol-
dukça iyi rehberlik ya-
põyor.
Alkış tutuyor
Özellikle AB büro-
kratlarõ genel sol vurgu-
larõ elden bõrakmõyor,
demokrasiyi öne çõkarõ-
yor. Kendisinin hiçbir
zaman oy vermeyece-
ğini söylediği bir parti-
nin Türkiye insanõnõn
geleceğini karartmasõna
alkõş tutuyor.
Onlarõn standartlarõ-
na uygun bir “sol” ha-
reket toparlanmaya ça-
lõşõlõyor. Peki bu sol ne-
menem bir sol olacaktõr.
Şunu kesinlikle söyle-
yebiliriz ki, bu sol deni-
lecek şey Recep Tay-
yip’in bir solcu versiyo-
nundan başka bir şey
olmayacaktõr. Daha şim-
diden kollarõ sõvadõlar.
Kendilerine isimler ara-
sõndan isimler araştõrõ-
yorlar. Liberal “sol” ol-
madõ özgürlükçü “sol”,
bu da beğenilmezse ra-
dikal olmayan “sol”. As-
lõnda isim hiç önemli
değil.
Onlarõn aradõklarõ sol-
cu olmayan bir sol. De-
mokrasi sakõzõnõ ABD,
AB markalarõyla çiğne-
mekten öteye geçeme-
yen, solcu eskilerini, dö-
nekleri bir araya topla-
yan, emperyalizmin iş-
birlikçisi, soldan çark
“sol”. 1960’lõ yõllarda
bizim sol literatürü-
müzde bir kavram vardõ,
komprador burjuvazi di-
ye. Kõsaca burjuvazi
içindeki işbirlikçileri,
yabancõ sermayenin
uzantõlarõnõ tanõmlamak
için kullanõrdõk. Güzel
bir kavramdõ. Buradan
çõkarak, toparlanmaya
çabalanan ve emperya-
listler tarafõndan yedeğe
alõnmaya hazõrlanõlan
sola (komprador “sol”)
en yakõşanõ olacaktõr.
Bu isim Recep Tay-
yip’in sol versiyonu ol-
maya hazõrlananlara da
cuk oturacaktõr. Recep
Tayyip’e bak, ‘sol’unu
al.
AKP Kapatõlmadõ Fakat Uyarõldõ (mõ?)
Ulvi OĞUZ
Türkiye tüm kurumlarõyla el değiştirme süreci yaşõyor. Tüm
kurumlar günün ihtiyaçlarõna göre yeniden düzenleniyor.
Emperyalizmin dayattõğõ bu yeniden yapõlanmaya uygun
davrananlar kilit noktalara yerleşiyor.
(Bilginlerin aydõnlatamadõğõ toplumlarõ
başkalarõ aldatõr.
Marquis de Condorcet)
B
u yazõda, yer sorunu nedeniyle ko-
nunun bir bütün olarak ele alõnõp eni-
konu incelenmesi mümkün olama-
yacaktõr. Bu yüzden kendine özgü koşullarõ
ve güncelliğinden dolayõ sadece Kazdağ-
ları örneğine, orada da öneminden dolayõ
kõsaca atık sorununa değinilecektir.
Altõn madenciliğinin görünmeyen ve ne-
dense hiç gündeme getirilmeyen yüzünde
işin ekonomik boyutu, yani çıkarılan al-
tının ne kadarının ülkeye kalacağı hususu
vardõr. Bu üzerinde önemle durulmasõ ge-
reken bir konudur. Çünkü, madenler bir
defa vardır. Bu yadsõnamaz gerçeğin do-
ğal bir sonucu olarak da, madenlerin tüm ge-
lirinin ülkede kalmasõ büyük önem taşõ-
maktadõr. Madencilikte akõllarõn sonradan
başa gelmesi bir işe yaramaz. Burada ya-
põlacak hatanõn telafisi yoktur. Ne yazõk ki
halkõmõz, bu konuda henüz yeteri kadar bi-
linçlenmemiştir. O şimdilik siyanür’ü ve
ağaç kesilmesi’ni handikap olarak görmekte
ve onunla meşgul olmaktadõr. Kendisi için
altõndan bile daha kõymetli olup yaşamsal
bir önem taşõyan su problemini gündemi-
ne bile alamamõştõr. Kaldõ ki, bir bakõma si-
yanürden bile daha önemli olabilen bir de
atık problemi vardõr ki henüz onun boyu-
tunu da kavramõş değildir.
Atık daha büyük sorun
Altõn madenciliğinde ortaya çõkan atõk-
larõn zehirli (yani siyanürlü) olup olmamasõ
veya zamanla siyanürün uçarak etkisiz
hale geleceği iddiasõ, onlarõn çok ciddi bir
problem teşkil ettiği gerçeğini değiştir-
mez.
Sorunun büyüklüğü şuradan ileri gel-
mektedir: Tonda 5 gr. altın olan bir ara-
zide, bu 5 gr. altın alındıktan sonra, ge-
riye 999 kilo 995 gr. kazılmış ve siya-
nürlenmiş toprak kalmaktadır. Bu bir işe
yaramayan atık, bir yerlere yõğõlmak, de-
polanmak zorundadõr. Bu gerçek, çevre açõ-
sõndan düşünüldüğünde siyanürden bile da-
ha büyük bir sorun teşkil eder.
Kazdağları’nda da durum aynõdõr. Şim-
diki safhada herkes, madencilik faaliyeti-
nin başlama anõndaki ağaç kesimlerini
gündeme getirmekte, faaliyet bittikten son-
raki durumu hayal bile edememektedir. İşin
en üzüntü veren tarafõ da, halkõn yanõnda yer
almasõ gereken devlet yetkililerinin, böyle
davranmak yerine, tam tersi bir tutumla, al-
tõn madencilerine (yabancõ şirketlere) des-
tek çõkmalarõ, hatta onlarõ, kendilerinden bi-
le daha şiddetle savunmalarõdõr. Tipik bir
örnek vermek gerekirse, Kazdağları ola-
yõ ilk gündeme geldiğinde yöreye gelen bir
yetkili: “Bu bir arama faaliyeti, işletme
değil ki” diye, olayõ küçültmeye çalõşmõş-
tõ. Halbuki her arama faaliyetini, maden
varlõğõ tespit edildiğinde, bir işletme tale-
bi takip eder. Böyle bir talep karşõsõnda, ara-
ma iznini vermiş olan yetkililer acaba han-
gi gerekçe ile işletme iznini vermemezlik
edebileceklerdir ki?..
Halkın göremediği gerçek
Gene aynõ yetkilinin, halkõn tepkisini
azaltmaya yönelik bir beyanõ daha olmuş-
tu. Arama sondajlarõnõ kastederek: “Bun-
lar bardak çapında delikler. Hepsini
toplasan 1 m2 bile etmez” diye, birbi-
rinden yüzlerce metre uzaklõkta yapõlan son-
dajlarõ, sanki hepsi de 1 m2 lik küçük bir
alan içinde yapõlõyormuş gibi bir intiba ve-
rerek küçültmek istemiş, en azõndan bu işin
bilenlerini de “safın safı insanlar” yerine
koymuştu.
Ben de şimdi sayõn yetkilinin bu düşün-
ce sistemini ödünç alarak, onunkine benzer
bir yorumu atõklar için yapmak istiyorum:
“Varsayalım ki aramalar sonucu Kaz-
dağlarõ’nda 40 ton altın varlığı tespit
edilmiş olsun. Bu altını çıkarmak için ka-
zılması gereken toprak en azından, 8 mil-
yon tondur (yaklaşık 5 milyon m3). Ay-
nen, birbirinden çok uzak sondajların 1
m2’lik küçük bir alan içinde yapılıyor-
muş gibi farzedilmesine benzer olarak,
ben de şimdi, bu 8 milyon atık toprağı-
nı, mesela kalınlığı 5 cm. olacak şekilde
bir yere yaymak istesem, acaba ne ka-
darlık bir alanı kaplar dersiniz? Söyle-
yeyim: Banliyöleri ile birlikte İstanbul’un
bütün meskûn bölgelerini silme örter de
artar bile... Haydi hayali bõrakõp daha
gerçekçi olalõm: Altõn madencisi bu atõğõ ne
yapacaktõr? Onu ormanda bir yere yõğ-
maktan başka bir seçeneği var mõdõr? Böy-
le bir depolama ise, 25 m. yükseklikte ve
25 m. eninde, 8 km. uzunluğunda bir yõ-
ğõn demektir. Halkın, henüz yaşamadõğõ
için, şu anda göremediği gerçek budur.
Ne hazin ve şayan-õ dikkat bir durumdur
ki, halk ne zaman tepki gösterse, karşõla-
rõnda, bu işin asõl kaymağõnõ yiyecek olan
altõn madencilerini (yabancõ şirketleri) de-
ğil de, nedense, bazõ kuruluşlar ile onlarõn
yöneticilerini bulmaktadõr. Bunlar, söz ko-
nusu faaliyetlerini “ülke madenciliğini
geliştirmek ve önünü açmak” iddiasõ ile
sürdürmektedirler. Kulağa hoş gelen, bir de
güzel slogan bulmuşlardõr: “Zengin ma-
denlerin fakir bekçileri olmayalım.”
Ama “bu zengin (!?) madenlerin geliri-
nin aslan payõ kime gidiyormuş, bu faa-
liyet karşılığında nasıl bir doğa tahribatõ
oluyormuş”, gibi hususlar, gene nedense
hiç gündeme getirilmemektedir. Bu sloga-
nõ o kadar ustalõklõ kullanmõşlardõr ki, ba-
kanlara, başbakanlara, hatta cumhur-
başkanlarına bile söyletmeyi ve benim-
setmeyi başarmõşlardõr.. Bu “insanın içini
gıcıklayan” güzel sözün karşõsõnda ne
Bergama durabilmiştir, ne Kışladağ ve ne
de şimdi Kazdağları!..
Getirisi ülkede kalmalı
Bilinmesinde yarar olduğuna inandõğõm
son bir husus daha var: Bu satõrlarõn yaza-
rõ bir maden mühendisi olup, ülkenin yer-
altõ servetlerinin en ekonomik şekilde ve
hiç ziyan edilmeden çõkarõlmasõ ve halkõn
istifadesine sunulmasõndan yanadõr. Bunu
öğütleyip öğreterek yetiştirdiği öğrenci sa-
yõsõ binlerle ifade edilebilir. Dolayõsõyla ma-
denciliğe karşı olması diye bir husus söz
konusu bile olamaz. Ancak bu konuda iki
kõstasõ vardõr:
1- Bir madeni çõkarmakla elde edilecek
fayda, uzun vadede, bu faaliyet dolayõsõy-
la hasõl olacak çeşitli zararlarõn toplamõn-
dan daha fazla olmalõdõr.
2- Asla ikinci bir şansõn olmadõğõ, dola-
yõsõyla kendilerinden ancak bir defa ya-
rarlanılabilen madenlerimizin işletilmesi,
tüm getirisi ülkede kalacak ve halkõn refa-
hõ için kullanõlacak bir zihniyetle ele alõnõp
gerçekleştirilmelidir.
Altõn Madenciliği ve Kazdağlarõ
Prof. Dr. Şinasi ESKİKAYA
SAYFA CUMHURİYET 21 AĞUSTOS 2008 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER