23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS 2008 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR Doç. Dr. HÜNER TUNCER Protokol ‘Teferruat’ mı?.. “Protokol”, diplomaside, Dışişleri Bakanı Sayın Ali Ba- bacan’ın dile getirdiği gibi, bir “teferruat” (ayrıntı) değil, dip- lomasinin temel direklerinden biridir. Geçen yüzyıllarda “pro- tokol” ve “öndegelme” (bir devlet nezdindeki diplomasi tem- silcilerinin sırası) sorunları o denli önem taşıyordu ki, bu ne- denle devletler arasında çatışmaların yaşanması, diplomatlar arasında düelloların yapılması olağan sayılıyordu. Günümüz diplomasisinde de “protokol” sorunu öne- minden hiçbir şey yitirmemiştir. Her devletin, kendine öz- gü koşulları göz önüne alarak saptadığı protokol kuralla- rı bulunmaktadır. Bu devleti ziyarete gelen yabancı dev- let adamlarının da, bu protokol kurallarına uymaları bek- lenir. Aksi takdirde, söz konusu devletler arasındaki ilişki- ler zedelenir. 14 Ağustos’ta ülkemize resmi bir ziyarette bulunacak olan İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın, devletimizin sap- tamış olduğu ve uygulayageldiği protokol kuralları çerçe- vesinde, ülkemizin kurtarıcısı ve kurucusu Büyük Atatürk’ün yattığı Anıtkabir’i ziyaret etmesi beklenir. Ancak İran Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin saptamış olduğu bu protokol kuralına uymayarak Anıtkabir’i ziyaret etmeme ve bu nedenle de Türkiye ile İran arasında yürü- tülecek olan diplomatik görüşmelerin, başkent Anka- ra’da değil de İstanbul’da yapılması isteğini belirtmiştir. Türk kamuoyu olarak, bizlerin devletimizden ve hükü- metimizden beklediğimiz davranış biçimi, İran Cumhur- başkanı’nın bu isteğinin reddi doğrultusundadır. Ancak, Dışişleri Bakanı Sayın Babacan, bizleri büyük bir düş kı- rıklığına uğratarak, İran Devlet Başkanı’nın Türkiye Cum- huriyeti Devleti’nin protokol kurallarını hiçe saymasını iti- razsız kabullenmiş ve hatta ülkemize resmi ziyarette bu- lunan devlet adamlarının Anıtkabir’i ziyaret edip etme- melerinin bir “ayrıntı” olduğu savını ileri sürmüştür. Oysa, böyle bir açıklamada bulunmazdan önce, başında bu- lunduğu bakanlığın protokol genel müdürlüğüne da- nışmış ve bu birimde görev yapan deneyimli diplomatla- rın önerilerini göz önüne almış olsaydı, böyle vahim bir ha- tada bulunmamış olurdu! Diplomasiyi Dışişleri Bakanlığı’nın bürokratlarının görüşleri ve önerileri doğrultusunda yü- rütmek yerine, bu alanda hiçbir deneyimi olmayan ken- di özel danışmanları aracılığıyla yürütmeyi yeğleyen AKP hükümeti, bu kez de Dışişleri Bakanlığı’nı devre dışı bı- rakma yolunu benimsemiştir. İran Cumhurbaşkanı’nın Anıtkabir’i ziyaret etmemesi, öte- ki devletlerin tutumlarını da olumsuz biçimde etkileyebi- lecektir. Bir yandan yabancı devletler iktidarda bulunan AKP hükümetinin Atatürk’e gerekli saygıyı göstermediği ve değer vermediği kanısına kapılacak; öte yandan da ül- kemize resmi ziyarette bulunan her devlet başkanı, ken- di protokol kurallarını kendisinin saptaması yolunu be- nimseyecektir. Kendilerine özgüveni ve inancı olan hükümetler, Atatürk Türkiyesi’nde olduğu gibi, dış politikalarını ve diplomasi- lerini, diğer devletlerin istekleri doğrultusunda değil ken- di ulusal çıkarlarının doğrultusunda yürütürler. Bizler, şimdi iktidardaki AKP hükümetinden böyle bir onurlu ta- vır sergilemesini bekliyor ve İran Cumhurbaşkanı’nın is- teklerine boyun eğmek yerine; Atatürkümüze yakışır bir bi- çimde, laik Cumhuriyetimizin ilkeleri doğrultusunda dav- ranmasını ümit ediyoruz! Sevr ve Bitmeyen Emperyalist Hayaller H epimiz biliriz ki; tarihte emperyalizmin hazmede- mediği, kendi ekonomik, siyasal ve moral hege- monyasõ açõsõndan mevzi ve prestij kaybõ olarak gördüğü bazõ olaylar, gelişmeler vardõr. Bu gelişme- leri o tarihsel dönemdeki güç dengele- rinin zorunlu gereği olarak kabul etmek zorunda kalsa da, bu durum aslõnda em- peryalizm için bitmiş bir hesaplaşma an- lamõna gelmez; yalnõzca bu hesaplaşma ertelenmiştir. Emperyalizm kendi dün- ya egemenliğine yapõlan bu meydan okumalarõ asla unutmaz, bu meydan okumaya haddini bildirmek, rövanşõ ibret verici bir biçimde alabilmek için kirli hesaplarõnõ zihninin bir kenarõnda saklar ve günü geldiği zaman yeniden or- taya çõkarõr. Sovyetler Birliği ile, Castro Kübasõ ile, İran ve Irak ile ve daha niceleri eklene- bilecek örneklerle zaman zaman uzlaş- mõş gibi gözükse de emperyalizmin hep bitmeyen bir hesabõnõn olmasõ, bu anlamda hiç şaşõrtõcõ değildir. Türk bağımsızlık savaşı Emperyalist dünyanõn hiç ama hiç haz- medemediği en önemli meydan oku- malarõn başõnda da hiç kuşku yok ki, Mustafa Kemal’in önderliğinde ger- çekleştirilen Türk Ulusal Kurtuluş Sa- vaşõ gelir. Türk Bağõmsõzlõk Savaşõ öy- le etkili bir meydan okumadõr ki, ka- zandõğõ büyük başarõ ile yalnõzca ger- çekleştirildiği Anadolu topraklarõnda emperyalizmin çõkarlarõna çomak sok- makla kalmamõş, emperyalizmin güvenli arka bahçeleri olarak gördüğü ülkeler- de de halkõn ulusal bir bilinç kazanarak büyük devletlerin karõn tokluğuna ame- lesi, kölesi olmaya karşõ mücadelesini alevleyen bir fitil işlevi görmüştür. Düşününüz ki, bir Dünya Savaşõ’nõ ka- zanmõş olmanõn güveni ve fütursuzluğu içerisinde emperyalist güçler, kendi çõ- karlarõ ekseninde her türlü düzenleme- yi yapabilmek için önlerinde hiçbir en- gel kalmadõğõnõ düşünüyorlar. Artõk Osmanlõ’yõ da, Ortadoğu’yu, Balkanlar’õ da ellerine bir cetvel alarak kendi dünya hegemonyalarõnõn ifadesi olacak şekilde bölüp paylaşacaklar, bu coğrafyanõn bir kõsmõnõ doğrudan de- netimlerine alõrlarken, bir bölümünü de kendi işbirlikçisi ve taşeronu olan ya da olmaya heveslenen güçlere bu çõkar bekçiliği görevinin karşõlõğõ olarak lü- tufta bulunacaklardõ. Mevcut Osmanlõ yönetiminin ise bu emperyalist güçlerin ellerinde basit bir oyuncak haline dönüşmüş bulunduğu için, ne yazõk ki bu güçlerin gözünde hiç- bir kõymeti harbiyesi yoktu. Osmanlõ’nõn işbirlikçi ve teslimiyetçi yönetimine görüş sormak bir yana, bilgi vermek ge- reğini bile duymuyorlardõ. İşgalci güçler İşte böyle bir manzara vardõ. Ve bu ge- nel manzara içinde Dünya Savaşõ’nõn ga- libi işgalci güçler Osmanlõ’yõ tümüyle ta- rihten silmeyi hedefleyen; Balkanlar’õ, Ege’si, doğusu batõsõ, güneyi kuzeyi ile Anadolu’nun büyük bölümünü Türk toprağõ olmaktan çõkarmayõ amaçlayan Sevr’i hazõrlõyorlar ve Türk varlõğõnõn yok oluşunu hedefleyen bu planõ dikensiz gül bahçesi rahatlõğõ içinde de uygulaya- caklarõnõ düşünüyorlardõ. Ama Türk hal- kõnõn özgürlük ve bağõmsõzlõk isteğinin Mustafa Kemal’in büyük önderlik yete- neğiyle birleşmesi, inançla iradenin do- ruğu olan büyük bağõmsõzlõk savaşõmõ- zõn başlamasõna ve başarõya ulaşmasõna, emperyalizmin paylaşõm heveslerinin ise acõ bir tat olarak kursaklarõnda kal- masõna yol açacaktõ. Emperyalizm açõsõndan Sevr, kendi gücünü ve planlarõnõ Türk halkõna tar- tõşmasõz biçimde kabul ettirme niyeti idi. Kurtuluş Savaşõ ve Lozan ise, emper- yalizmin yõkõldõ, tükendi sanõlan bir halkõn, Türk halkõnõn, efsanevi direni- şine teslim olmak zorunda kaldõklarõ ta- rihsel başarõlar oldu. Ne var ki, emperyalizm bunu asla unutmadõ. Sevr, emperyalizmin kirli ve kanlõ düşüydü. Sevr emperyalizmin Balkanlar, Anadolu ve Ortadoğu’da kurmak istediği tam ve kesin hege- monyanõn en net, en açõk tarihsel belgesi ve ifadesiydi. Ve emperyalizm bu düşünden hiçbir zaman vazgeçmedi. Dünya’daki, böl- gedeki ve ülkedeki güç dengelerinin bu planõ yeniden canlandõrmaya uygun ol- duğu bir konjonktürde bu planõ yeniden devreye sokabilmek için sinsice ve sa- bõrla bekledi. Ermeni sorunu Son 20 yõldõr uygun bulduğu her or- tamda Sevr’i parça parça yeniden ma- saya taşõmaya başladõ. Güneydoğu so- runu, Kõbrõs sorunu, Ermeni sorunu, ye- relleşme ve federasyonlaşma tartõşma- larõ, Türk ordusunun güçsüzleştirilme- si ve tümüyle denetim altõna alõnmasõ vb. vb.. hepsi ama hepsi Türkiye’ye Sevr’de biçilen kötü ve kişiliksiz geleceğin un- surlarõydõ ve bugün yeniden ülkemize dayatõlmaktadõr. Bir farkla, o zaman içeride kendileri- ne teslim olmuş, kendi kişisel ikbal ve yaşamlarõ için ülkenin geleceğini ve ya- şamõnõ emperyalizme ipotek etmiş kuk- lalarõnõ önemsememiş, onlara bu plan- da önemli bir rol vermemişlerdi. Bunun büyük bir hata olduğu sonucuna varmõş olmalõlar ki, bu sefer ki Sevr dayatma- sõnda bu tür güçlere sahnenin en önün- de ve önemli bir rol vermektedirler. Lozan’ın rövanşı Dõşarõdaki ve içerideki Sevr’ciler bu- gün Türkiye’yi bağõmsõz, demokratik, la- ik bir cumhuriyet rejimi olmaktan çõ- kararak, küçülterek ve etkisizleştirerek küresel emperyalizmin bölgedeki plan- larõnõ yeniden vizyona sokmak istiyor- lar… Lozan’õn rövanşõnõ almaya çalõ- şõyorlar… Demek ki “Bağımsızlık benim ka- rakterimdir” diyen bir ulusun, büyük bir inanç ve irade ile verdiği o tarihsel dersten yeterince öğrenemediler; ve bu dersi yeniden almaya gereksinimleri var. Prof. Dr. Muzaffer ERYILMAZ Çankaya Belediye Başkanõ İç Anadolu Belediyeler Birliği Başkanõ Emperyalizm, son 20 yõldõr uygun bulduğu her ortamda Sevr’i parça parça yeniden masaya taşõmaya başladõ. Güneydoğu sorunu, Kõbrõs sorunu, Ermeni sorunu, yerelleşme ve federasyonlaşma tartõşmalarõ, Türk ordusunun güçsüzleştirilmesi ve tümüyle denetim altõna alõnmasõ vb. vb.. hepsi ama hepsi Türkiye’ye Sevr’de biçilen kötü ve kişiliksiz geleceğin unsurlarõydõ ve bugün yeniden ülkemize dayatõlmaktadõr.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear