25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Aşil’in Topuğu Dünya tarihinde halkıyla, meclisi ve hükümetiyle ve de evlere şenlik aydın türleriyle böyle bir görünmeyen işgali destekleyen başka topluluk yoktur sanırım yeryüzünde... u anda Türkiye milletler arası hukukun, milletler arası siyasi ahlakın ve teamülün geçerli olmadığı sinsi bir politika tuzağı ile karşı karşıya bulunuyor, dünya tarihinde devletlerin kendi öz yurtları, tıpkı mirastaki saklı pay (mahfuz hisse) gibi işgalciler tarafından, savaş sonrası sahibine terk edilir. Bu, yazılı olmayan bir hukuk kuralı ve devlet haysiyeti geleneğidir, İran’la Osmanlı devleti arasında birçok savaşlar olmuştur. Fakat ne dünya egemenliğini kendisine küçük gören Yavuz Sultan Selim ve ne de kendisinden başkasını devlet saymayan Dördüncü Murat gibi tehlikeli bir padişah İran’ı işgal ve ilhak etmeyi aklına getirmiştir. Bugünkü Türkİran sınırı, zaman zaman Bağdat’ın el değiştirmesi dışında, hep aynı kalmıştır. Almanlar Paris’i iki defa işgal etti. Savaş sonrası, birinde yenerek (1870), diğerinde yenilerek (İkinci Dünya Savaşı) Paris’i boşalttı. Aralarında tek anlaşmazlık konusu olan Alsace Lorraine yenenin elinde kaldı. Oysa biz Almanlarla müttefik olarak katıldığımız Birinci Dünya Savaşı sonunda hem vatanımızı hem bağımsızlığımızı kaybettik. Üstelik yenenler, mütareke şartlarını kale almayarak Anadolu’yu sahipsiz bir toprakmış gibi dört bir yandan işgal ettiler. Karşımıza tarihin çöplüğünden birtakım rakipler ve ortaklar çıkardılar. Bu, Anadolu’da, millet olarak değil devlet olarak bulunduğumuz önyargısının bize dayatılmasıydı. Hilal ve haç savaşlarının hıncını taşıyan bu Kutsal Golü Beklerken OSMANLI’NIN son yüzyılı boyunca orduda iki türlü asker vardı: Alaylılarla mektepliler. Okul yüzü görmeden çekirdekten yetişip yüksek rütbelere tırmanmaya uğraşanlar ile düzenli eğitim kurumlarından geçip komuta mevkilerine gelmeye çalışanlar. Başkaldırmalar ve kopukluklar bu iki “tür” arasındaki ayrışmadan doğar, ordu bundan ötürü zayıflamaktan kurtulamazdı. Şimdi SarıKırmızı “camia” içinde de zaman zaman buna benzer bir ayrışmadan söz edildiği oluyor. Oysa, aynı adı taşıyan lisede okumuş ya da okumakta olanlar ile futbol takımını tuttukları için Galatasaraylı olanlar arasında böylesine bir alaylımektepli kapışması pek olmaz. Herhalde, lisedeki öğretimin her görüşe açıklık ve hoşgörülü akılcılık üzerine kurulmuş olması sayesinde. Dolayısıyla, iki “tür” arasında tam bir kopukluktan söz edilemez. aha doğrusu, edilemezdi. Ta ki, “alaylı” Hakan Şükür, geçen gün “Kutlu Doğum Haftası” vesilesiyle demeç vererek yarın oynanacak olan Fenerbahçe maçının kutsal önemini vurgulayıncaya kadar. “Mektepliler”, bunun üzerine “Galatasaray, Fethullah’ın tarikat evi değildir” diye haykırdılar ve bu tepkilerini “Laikliğin ve Atatürkçülüğün kalesini yıktırmayız; Atatürk’ü Galatasaray Lisesi’ne geldiği D ne pişman etmeyiz” diye vurgulamaktan geri kalmadılar. Böylece, Pennsylvania’daki Hoca ile Anıtkabir’deki Kurtarıcı da yeşil sahaya inmiş oldu. Tevfik Fikret tutkunu Mustafa Kemal Galatasaray’a gelmeden edemezdi. Belki de “Batı‘ya açılan ilk pencere” olarak bilinen yerde kendi zihnindeki “Batı”nın, Avrupa hayranlığından ya da alafrangalık özentisinden çok öteye, “muasır medeniyet seviyesi” üstünde evrensel anlam taşıyan bir ulusal hedef olduğunu en iyi anlatabileceği yerin orası olduğunu düşünmüştü. Öte yandan, kale çizgileri civarından hiç ayrılmayan ve kafasına, önüne ardına, sağına soluna yağdırılacak top bolluğu bakımından sıkıntı çekmeyen becerikli bir santrforun da herhalde “inayeti rabbaniye”ye sığınma gereksinimi olmamalıydı. Fatih Hoca, yıllar yılı Türkiye’nin bütün futbolcularını her durumda Hakan’a top ortalamakla görevlendirmemiş miydi? e var ki, bir türlü yenemediğimiz alaturkalığımız hepimizi zaman zaman her şeyi birbirine katmaya, kutsalla sportifi, oyunlu kavgayı, alkışla küfrü, dinle siyaseti, aşkla cinayeti, güzellikle çirkinliği birbirine karıştırmaya kolayca itiyor. Ama öte yandan, demokratik devletle laik hukuk devletini bir türlü yan yana getiremeyip mahkemelik olanlarımız da var. Ş Cahit TANYOL acımasız işgalci tutum bir siyasi skandal ve tarihin utanç belgesi olarak Sevr’de önümüze sürülünce vatanımızı kurtarmak için yeniden silaha sarılmak zorunda kaldık. Çözülüp dağılan asker kışlasına döndü. Dağdaki eşkıya vatan savunması için düze indi. Ve Mustafa Kemal adlı efsane adam Samsun’dan karaya çıktı: “Ya istiklal ya ölüm!” dedi. Bu sözler Anadolu’nun köy ve kasabalarında yankılana yankılana dolaştı: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!” anlamına çevrilerek toprağa sindi ve şehit kefenlerinden başka insan kalmamış kışlalarda çağrı oldu ve halk ordulaştı. Osmanlı‘nın “hasta adam”ı yerine bağımsız, haysiyetli, saygın bir devlet kuruldu Anadolu’da. Bu efsane adam Misaki Milli sınırlarımızı “Yurtta barış cihanda barış“ meşalesiyle aydınlattı. Şimdi tehlikeli bir savaş havzası olan Ortadoğu ve Balkanlar’da huzur ve güven rüzgârlarının estiği uluslar topluluğunun baş mimarı oldu. Ülkeye çağdaş uygarlığa ulaşmanın yollarını açan devrimleri yaşama geçirdi. 6 oku bir partinin simgesi değil, halkta inanç, devlette hedef olarak orduya ve gençliğe emanet etti, dünyamızdan ayrıldı. Güvendiği dağlara kar yağdı. Şimdi onun anıtmezarı, bir “Ağlama duvarı“ gibi, şefaat dilenciliğimize hizmet veriyor. Kimin aklına gelirdi günün birinde bunların suç sayıldığı bir demokrasiye ülkenin teslim olacağı ve devletin, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren bir müstevliye at uşaklığı yapacağı. N mumtazsoysal@gmail.com ... Kimin aklına gelirdi haysiyetli ve saygın Mustafa Kemal devletinin, “Ferman sizden, icraat bizden” patentli kadroların eline düşeceği? OIan oldu, ölen öldü... “Su uyur düşman uyumazmış...” Biz de uyuduk gaflet uykusunda. Uyandık düşman kuyusunda. Yeniden, milli mücadelenin kanlı gömleği üzerine yazılmış Sevr maskeli bir Büyük Ortadoğu Projesi sürüldü önümüze. Anayasanın içine çöreklenmiş siyasi partiler ise ABD’ye şirin görünmek için, Mustafa Kemal’in çarpı işareti vurulmuş resmine dönüp bakmadılar bile... Ama, onun kurmuş olduğu Misakı Milli devletini parçalamak isteyenler, Homeros destanlarında, topuğundan başka bir yerinden öldürülemeyen Aşil’in (Akhilleus) topuğunu aramaya başladılar. Anadolu’nun ruhu ile özdeşleşmiş efsane adam Mustafa Kemal çıktı yine karşılarına. Ona rakip bir güç bulmadıkça Sevr’i diriltmenin mümkün olamayacağını biliyorlardı. CIA labovatuvarında özel olarak yapılmış, elinde çıngırak, boynunda “alışırlar” levhası yazılı bir yaratığı, devletsiz iktidar modelini uygulamak için ülkeye saldılar. Bu, sömürgeciliğin aşağılık yeni bir politikası idi. Önce devletin şahdamarı kurumlarını çürütmekle işe girişildi. O günden beri bu devletsiz iktidar modeli, Sayın Sezer hariç, Çankaya’da bir gelenek haline geldi. Mustafa Kemal’in bağımsız devlet bilinci yerleştirdiği Çankaya’nın dokunulmazlığı; “Asiyabı devleti bir har de (eşek) olsa döndürür” anlayışındaki bir adamın keyfi iradesine terk edildi. AB yöneticilerinin Türkiye Cumhuriyeti Başsavcısı’na, hiçbir sömürge ülkesinde düşünmeye dahi cesaret edemeyecekleri küstah ve tehditkâr saldırısının nedeni, hukuk devleti ya da adaletin üstünlüğü gibi soylu endişeler değil, askeri darbe yaygarası koparma firsatı bulamamanın düş kırıklığı olsa gerek... Peki, AKP’li milletvekillerinin partileri hakkında açılan bir davada yargıya baskı yapılması amacıyla AB kapılarında dolaşmalarına ne demeli? Bunlar da Aşil’in Topuğu’nun gönüllü casusları... Elbette böyle müttefikler olursa Türkiye’nin, savaş külfeti olmaksızın, halkın dikkatinden uzak, sessiz sedasız parçalanması, bizi de ithal düşman aramak zahmetinden kurtarır... Geriye, altımızdan toprağın kaydığına aldırış etmeden, deve güreşi seyreder gibi, böyük böyük(!) anayasa ulemasının meydan düellosuna ‘yuuh!..’ perdesinden alkışhan olmak kalır. Dünya tarihinde halkıyla, meclisi ve hükümetiyle ve de evlere şenlik aydın türleriyle böyle bir görünmeyen işgali destekleyen başka topluluk yoktur sanırım yeryüzünde.. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear