Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2008 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Bir bayram daha geçti ayram tam gece yarısı başladı. Yaklaşık seksen yıldır B sürmekte olan geleneği alışılageldiği gibi sürdürmek, esnetip deforme etmemek için kapılar tam gece yarısı açıldı. Kapı önünde bekleyenler sakince içeriye süzüldüler. Ucuzluk kampanyalarında içeriye önce girebilmek için birbirlerini itip kakanları, hele hele ucuzluk kampanyalarında kapıları, pencereleri indirenleri ne fiziksel ne de davranışları bakımından hatırlatan tarafları vardı. Bir seçkinler topluluğu gibiydiler. Ne de olsa hepsi birer kitapseverdi. Bayram dediğim de zaten indirimli kitap haftasıydı. İlk gece keyiflidir. Öncelikle insan aradığı kitabı tükenmeden edinme fırsatı bulur. Dahası kent merkezinde o saatlerde genellikle bar müdavimleri dolaşır ama yılda bir kez, kitap bayramının başladığı gece caddeler kitap kurtlarının egemenliğine geçer. Bu da az bir şey mi? Sabahı beklemeden geceden kitapçılara akın edenlerin çoğunluğu orta yaşlı kitap tutkunlarıdır. S T O C K H O L M Peşinde oldukları kitabın geç kaldıkları takdirde tükeneceği korkusuyla uykusuzluğu göze alan gençlerin sayısı da az değildir doğrusu. Aslında indirimli kitap haftasının katalogları bu yıl da evlere çoktan gönderilmişti. Üstelik OSMAN İKİZ bazı kitapçılar yüklü miktarda sipariş edenlerin kitaplarını önceden hazırlıyor. Önceden sipariş, kitaba kavuşmanın garantili yolu ama çoğu kimse kitap raflarının arasında dolaşıp kitapları adeta koklayarak, sayfalarını karıştırarak işin keyfini çıkarmak istiyor. İnternet hayatımıza gireli beri kitapçılara gitme gereği bile kalmadı ama o sıra sıra kitap raflarının arasında dolaşmanın, kitap tutkunları arasında ortak bir duyguyu paylaşmanın keyfi de başka doğrusu. Hem gece yarısı kitapçıya gidildiğinde orada bulunanların hepsi sanki aileymiş gibi ortak bir duygu atmosferini de paylaşıyorlar. Alberto Manguel, Kitap Okumanın Tarihi’nde kitabı, kitaplığı, okuma zevkini ve tarihini pek güzel anlatır. Tarih boyunca taşa, tuğlaya, deriye, papirüse, parşömen kâğıdına yazıldığından bu yana yazılanları okumaktan büyük keyif alanlar oldu. Ancak din adamlarının, kralların, sultanların, zenginlerin dışındakiler bu keyiften nasibini alamıyordu. Matbaa sayesinde kitaplar çok sayıda basılınca okuma keyfinde de adalet sağlandı. Hele bu indirimli kitap haftası adaletin biraz daha yaygınlaşması için emsalsiz bir İsveç buluşu. Hem üreticiye hem tüketiciye yararı olan, alanı da satanı da memnun bırakan bir buluş. İndirimli kitap haftası başlangıçta yayınevlerinin ellerinde kalan kitapları tüketmeleri için başlamıştı. 1920’lerde başlayan indirimli kitap haftası o sıralar daha uzun sürmekteydi. Ucuz kitap satışına bir yayınevi başlar, o bitirince diğeri devam ederdi. Geleneğin haftaya dönüşmesi 1930’larda başladı. Başlangıçta her yayınevi kendi kataloğunu çıkarmaktaydı; 1940’larda ise bazı yayınevlerinin ortak katalog çıkarmaya başladıklarını görüyoruz. Refah düzeyinin yükselişiyle kitaba ilginin de arttığı gözlendi. 1950 ve 60’lı yıllarda kitap sevgisi doruğa çıktı. Ucuz kitap haftası da festivale dönüştü. Kitapçıların önünde trompet çalınıyor, gösteriler düzenleniyordu. İndirimli kitap haftası artık herkesçe benimsenmiş bir gelenek olarak yerleştiğinden böyle eğlenceli gösterilere gerek duyulmuyor. Daha çocuk yuvasındayken okuma alışkanlığı edindiğinden herkes ne alacağını biliyor. Kitap haftasından söz edince İstanbul Kitap Fuarı’nı hatırlamamak mümkün değil. Kitapseverlere o yol perişanlığını yaşatmak yerine daha makul bir çözüm bulabilmek için illa ki İsveçli mi olmak gerekiyor acaba? Onur bebeğin yarattığı şok... matör bir karnaval fotoğrafçısının A Ludwigshafen kentinde, yanan Türk evinin önünden geçerken tesadüfen çektiği ve o bütün Almanya ile Türkiye’yi ayağa kaldıran müthiş fotoğrafın yanı sıra amcasının önce öpüp sonra 3. kattan aşağıdaki Türk polisine attığı 8 aylık Onur bebeğin görüntüsü günlerdir gözümün önünden gitmiyor!.. Almanya’da endişe, hüzün ve acılar giderek büyüyor... Münih’ten 350 km. kadar uzaktaki Ludwigshafen kentinde 3 Şubat’ta yaşanan ve ülkede yaşayan Türkleri acılara boğan 5’i çocuk olmak üzere 9 vatandaşımızı kaybettiğimiz olayın yankıları da halen sürmekte... Kısacası hüznün ölçüsü yok bu memlekette... Önce Mölln, ardından Solingen ve şimdi de Ludwigshafen’da yaşanan acılar ırkçı saldırıların ulaştığı boyutları anlamak açısından önemli... Hele hele neoNazilerin kalesi sayılan o kentte, Türk olmaksa hakikaten çok zor. Daha önce 2006 yılında da yakılmak istenen bu eski evin yanış nedeni günlerdir kesinlik kazanamadı. Görgü tanığı olarak 5 çocuğun defalarca dinlenip ifade vermesine karşın yangının nasıl çıktığı ve nasıl olduğu hâlâ sır perdesi altında. Bu satırların yazıldığı ana kadar da yetkililer kesin açıklama yapmaktan kaçınıyorlar. Sonunda elektrik kontağı derlerse de da bir konuşma yapmıştı. Konuşmasında şaşırmayın! Günlerdir Türkler matem Ermenistan Dışişleri Bakanı tutuyorlar buralarda... Almanya’da yaşayan Oskanyan’dan Sarkozy ve Merkel’e dek 2.7 milyon vatandaşımızın canı sıkkın... sitem etmediği devlet adamı bırakmayan Ancak Ludwigshafen’da bu olaylar Erdoğan’a CDU’nun dış ilişkiler yaşanırken Münih’in varoşlarından komisyonu üyesi Elmar Erok’un Hassenbergl semtindeki bir Türk düğün yönelttiği “...Türkiye türban konusunda salonunda, ırkçı parti HPD yanlılarının bir AB’nin siyasi kriterlerine uymuyor...” araya geldiği bir toplantıda katılımcılar şeklindeki soruyu ise Başbakan’ın büyük yabancılara küfrediyorlardı... tepki göstererek “...Müslümana 2 Mart’ta Münih’te yapılacak kimsenin kalkıp dini bu kadar MÜNİH belediye meclisi seçimleri için iyi yaşıyorsun deme hakkı yok!” çok tehlikeli görülen HPD diye cevaplamasına ne dersiniz? adayları için el ele veren Türban olayı, Türkiye’de SPD’liler ve başta Münih haftalardır gündemin en önemli Belediye Başkanı Christian konusu olurken bütün dünya basını Ude olmak üzere hemen ise bizi hayretle ve merakla EROL ÖZKAN herkes kaygılı. Zira bunların izliyor... Alman basınında çıkan, belediye meclisine “Laiklik çatırdıyor mu” türünden girmeleriyle kentte huzur kalmayacağı gibi, manşetlerin hangi birini yazmalı! Canımız bütün dengelerin bozulacağı da kesin!.. sıkkın. Bir taraftan gündem çok dolu ve Evet, ülkede ırkçılık nasıl da tekrar bir kafalar karışık, keyifler yok!.. Münih’te anda hortladı, sormayın. Polis güvenliği ısıtmayan bir şubat güneşinde, can açısından Almanya’nın en kontrollü şehri sıkıntımı dağıtmak için tekrar sokakları olan Münih’te bile yavaş yavaş ırkçı arşınlıyorum... Bir taraftan yanan evde kıpırdanmalar var. Yangın olayının yaşamını yitiren vatandaşların acısı, diğer üzüntüsünün yaşandığı günlerde Münih’te taraftan hortlayan ırkçılık saldırıları ve 2 düzenlenen NATO Güvenlik Mart’ta yapılacak yerel seçimlerin Konferansı’nda ise zirveye konuk olarak afişleri... Güneşin bir görünüp bir katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kaybolduğu ve ince ince yağmurlarla ıslandığım bir akşam alacasında, Marien Meydanı’ndan geçiyorum. Yoksul çalgıcıların “Vivaldi” tınıları, beni alıp bir yerlere götürüyor sanki. Vitrinlerde sıra sıra, Sevgililer Günü’nü anımsatan kocaman öpücük, kalp ve gül fotoğrafları insanı duygusallaştırıyor bir anda... Koşturmacalarla dolu bu hüzünlü günlerde “Sevgililer Günü”nü atlayan benim gibiler ya da o günün “sendromunu yaşayanlar” da vardır muhakkak. Bense cebimde nasılsa kalmış, fi tarihinde Güney Ege’deki bir balıkçı köyünde aşkımla dolaşırken bir bahçeden gizlice kopardığımız minicik limonun kurumuş görüntüsüyle böyle bir günde düşlere dalmadan edemem. Kafada tortulanmış düşlere ne diyeceksiniz peki? Ardından masaya iki kadeh koyup gecikmiş Sevgililer Günü’nü kutlarım kendi kendime!.. Kadehin biri benim, diğeri uzaklardaki sevgili için... Ve sonra masamın üstündeki fotoğraf tomarları içinde, o harıl harıl yanan evin penceresinden can havliyle boşluğa bırakılan ve kurtulan Onur bebeğin her şeyden habersiz gülücükler saçan fotoğrafına takılır gözlerim. Bir tarafta yaşanan tarifsiz acılar, öbür tarafta ise düşler... Hepsi bu! erolozkan66@hotmail.com Masatenisi heyecanı Ç in’de düzenlenen Dünya Masatenisi Takım Şampiyonası, birbirinden çekişmeli karşılaşmalara sahne oldu. Guo Yan’ın oynadığı Çin ekibi, Paoviç Sandra’lı Hırvat ekibini 30 mağlup etti. 1 milyar civarında kişinin masatenisi oynadığı Çin, bu spor dalındaki en başarılı ülkelerden biri. (Fotoğraf: AFP) New Orleans’ta efkâr... ew Orleans’a doğru yola çıkmadan önce kentin Katrina kasırgasından N sonra değiştiği ve eski “tadının” kalmadığı uyarılarıyla karşılaştım. ABD’nin en güzel kentlerinden biri olarak kabul edilen; tarih, mimari, sanat, müzik, doğa ve eşsiz yemekleriyle tanınan bu kent gerçekten de ruhunu bir kasırgada yitirmiş miydi? New Orleans’ın yaşlı kalbi Fransız Mahallesi (French Quarter) olarak bilinen semte gelene kadar kasırganın yerle bir ettiği hayalet sokaklardan geçerken bir an söylenenlerin doğru olduğuna inandım. Ama Mississippi Nehri’ne yaklaştıkça mavi, sarı, kırmızı boncuklar gibi dizilmiş iki katlı süslü ve geniş balkonlu evleri, bu balkonlardan sarkan tropik bitkileri, kışın ortasında yüzünüzü okşayan ılık havayı, minnacık dükkânları ve enfes yemek kokularını fark edince bu yaralı kentin kalbinin hâlâ attığını gördüm. Katrina kasırgası Pontchartrain Gölü’nü taşırarak kenti sular altında bıraktığı zaman New Orleans’ın eski mahallelerinin bulunduğu deniz seviyesinden yüksek bölümleri, az bir hasarla kurtulmayı başarabilmişti. Louisiana eyaletinin en önemli liman kentlerinden biri olan New Orleans 1718’de Fransızlar tarafından kurulmasına karşın 40 yıl İspanya İmparatorluğu’nun yönetiminde kalmış. Vieux Carré (Eski Kare) WASHINGTON ya da Fransız Mahallesi’nin göz alan mimarisi bu döneme ait. Güzel olan o ki; evler ve tarihi binalar ELÇİN bugüne kadar POYRAZLAR korunmuş. Louisiana 1801’de yeniden Fransız kontrolüne geçmiş ama çok geçmeden Napolyon tarafından Amerikalılara satılmış. Liman kenti olmasından ötürü New Orleans pek çok milletten insanın birlikte yaşadığı bir kent haline gelmiş. Gemilerle kölelerin taşındığı Afrika’dan, Avrupa’dan ve Amerika’nın içinden gruplar buraya göç ederken Avrupa ve Afrikalıların karışması sonucu “Creole” denen farklı bir etnik grup da ortaya çıkmış. New Orleans müziğinin gerçek sahnesi sokaklar olmuş... Cazın her türünün dinlenebileceği bu kentte kulağınıza adım başı farklı bir melodi çalınmadan ilerleyemezsiniz. Müziğin geldiği kapalı kapılardan girdiğinizde ise 20. yüzyılın başında cazın ilk adımlarını attığı bir dönemde bulabilirsiniz kendinizi. Ya da ünlü caz müzisyeni Louis Armstrong’un hayaleti doğduğu kent New Orleans’ta gezerken o gece size enfes bir konser verir. Kentin en turistik ve en gürültülü sokağı Bourbon Street renkli ışıklarıyla göz alsa da paralel sokaklar Royal Street ya da Charles Street antikacı dükkânları, sanat galerileriyle daha sakin ama dostane bir seçenek sunar. New Orleans mutfağını tatmadan gitmek olmaz. Bölgenin yerel tatlarından sayılan Creole ve Cajun mutfağında balık ve deniz ürünleri özgün bir biçimde pişmiş olarak gelir önünüze. Katrina kasırgası her ne kadar New Orleans’ın merkezini etkilememiş olsa da bu yörenin halkını derinden sarsmış. Konuştuğum herkes “Ah siz bir de burayı Katrina’dan önce görecektiniz” diye dert yandı. Hatta bazı blues müzisyenleri Katrina için şarkılar bile yazmış. New Orleans bu felaketin ardından yaralarının sarılması için yeni yüzleri bekliyor... Dilinde ise efkârlı bir türkü... Aytmatov yılı ırgızistan’ın dünya edebiyatına kazandırdığı ünlü bir K yazar. Kitapları milyonlarca tiraj yapmış. O, Kırgızistan’ın kahramanlarından birisi. Halen Kırgızistan’ın Benelüks Ülkeleri Büyükelçisi ve Brüksel’de yaşıyor. Fırsat buldukça Kırgızistan’a geliyor, düzenlenen programlara katılıyor. Yanı sıra, diğer ülkelerdeki davetlere iştirak etmeye çalışıyor. Çok yoğun bir kişi. Aytmatov 80 yaşında. Ancak, yaşına aldırmayarak büyük bir enerji ile güzel ülkesine hizmet etmeye, Kırgız kültürünü ve Kırgızistan’ı tanıtmaya büyük gayret sarf ediyor. Hâlâ yazıyor. Aytmatov’un bazı kitapları senaryolaştırılarak filme alınmış. Türk sinemaseverler de Aytmatov’u çok iyi tanıyor. Sadece fimlerinden değil elbette, daha çok kitaplarından... Aytmatov’un kitapları Türkçenin yanı sıra 60 ayrı dile çevrilmiş durumda. Toplam tirajı ise 80 milyon. Bu rakam, Türkiye Cumhuriyeti’nin toplam nüfusundan bile fazla. Dünya edebiyat tarihi için de çok büyük bir rakam. Aytmatov, Kırgızistan’ın yanı sıra, eski SSCB ülkelerinde de oldukça ünlü. Çünkü Aytmatov, SSCB zamanında büyük bir coğrafyada en ünlü yazarlardan birisi durumundaydı. Adı, Puşkin BİŞKEK ve Dostoyevski ile birlikte anılıyor. Eski yıllarda SSCB ülkelerinde okuma alışkanlığının yüksek olması nedeniyle de Cengiz Aytmatov büyük bir üne sahipti. SSCB OSMAN KARAKAŞ coğrafyasındaki ders kitaplarında onun eserlerinden bölümler öğrencilere anlatılıyor, kitaplarının okunması tavsiye ediliyordu. Aytmatov aynı zamanda eski bir gazeteci. Kırgızistan Cumhurbaşkanı Kurmanbek Bakiyev, geçen günlerde Aytmatov için çok önemli bir karara imza attı. 2008 yılı Kırgızistan’da “Aytmatov Yılı” olarak ilan edildi. 80 yaşını dolduran bu çok değerli ulu çınar için önümüzdeki aylarda bazı organizasyonlar yapılacak. Gerçekten isabetli bir karar. Dünya edebiyatına büyük katkılarda bulunmuş ve ancak bin yılda bir çıkabilen böylesine değerli bir insan için organizasyonlar yapmak onur verici. Bu arada, Cumhurbaşkanı Kurmanbek Bakiyev’in de hakkını teslim etmek gerekir. Devrimden sonra Kırgızistan’ın yönetimini üstlenen Bakiyev, karışıklıkların ve istikrarsızlığın kısa sürede üstesinden gelmeyi başardı. Devrimin ilk aylarından itibaren verdiği olumlu mesajlar ve uygulamalar ile iç huzuru tesis etmenin yanı sıra; yabancı yatırımcıların ülkede kalmasını da sağladı. Bununla da yetinmeyen Bakiyev, yeni yatırımcıları ve yabancı sermayeyi ülkeye çekmeyi başardı. Yeni anayasa, erken genel seçim ve reformlar derken başını kaşıyacak zaman bulamayan Cumhurbaşkanı Bakiyev’in kültür konularına da zaman ayırabilmesi takdir edilecek bir davranış. Kırgızistan her geçen gün daha istikrarlı oluyor. Siyasi ve ekonomik olarak daha da güçleniyor. Orta Asya’nın gözdesi Kırgızistan sahip olduğu değerlerle kısa sürede bir “Yıldız Ülke” olmaya aday. Cumhurbaşkanı Bakiyev’i kararından dolayı tebrik etmek gerekiyor. Büyük edebiyatçı Cengiz Aytmatov’un da 80. doğum gününü kutluyor, sağlıklı ve uzun bir ömür diliyoruz. ‘Yabancı festivali’nden ‘sanat festivali’ne Bir kitap okudum hayatım değişti” sözünü “Bir sanatçı tanıdım hayatım değişti”ye uyarlasam hata yapmam sanırım. “Kitap gibi kadın” başka anlamda kullanılır bizde ama “Yarım yüzyıl neredeyse, iyi yaşadım be!” diyerek 49 yıllık yaşamını özetleyen Şahika Tekand birçok sanatseverin yaşamını değiştiriyor, yeni açılımlar, yeni ufuklar aşılıyor. Sanki Oğuz Aral’ın tiyatrodaki versiyonu. 0090 Türkiye Sanat Festivali, Belçika’da tiyatro yapan amatör gruplarla Stüdyo Oyuncuları tiyatro grubunun yönetmeni Şahika Tekand’ı bir araya getirdi. Evridike’nin Çığlığı oyununu izlediğimiz Şahika Tekand gençlere, “Yaptığınız iş çok önemli, inatla doğru bildiğiniz bu yolda ilerleyin, sanat emeğinizin karşılığını verecektir” derken, gençlerin “Türkçeyi iyi kullanmak ve yaptıkları tiyatro çalışmalarını geliştirmek” isteklerine de tüm desteğini sunacağını söyledi. İşte böyle biri Tekand. Sanatında “İlaç prospektüsünden de Shakespeare oyunları kadar değerli bir oyun çıkarılabilir. Çünkü tiyatro harekettir” diyecek kadar “ deneysellik ve yaratıcılık paylaşmaktı. Ama ne sembolü olsa da genç Belçikalılar ne Belçika’da yetenekleri görünce yaşayan Türkler bunu küçümsemeden teşvik eden, görmediler. Bugün çıkış takdir eden ve cesaret veren noktamızın doğruluğunu, bir sanatçı olarak çıkıyor saygın Belçika kültür sanat karşınıza. 822 Şubat tarihleri kurumlarının 0090’ın arasında Anvers’te etkinliklerine kapılarını gerçekleştirilen “0090 açmalarından anlıyoruz. Türkiye Sanat Festivali” Bizlere önyargılı bakan bu uzun süren dirençli bir merkezler, şimdi mücadele Türkiye’den gelen sonunda B R Ü K S E L sanatçıları yeni Avrupa’da keşifleri olarak yaşayan pek çok nitelendiriyorlar” sanatçı, yazar, diyerek uzun akademisyenin mücadelelerini ortak kaderi özetliyor. 0090 olan “yabancı (Türkiye’nin telefon ERDİNÇ UTKU sanatı”, kodu) platformu, “göçmen bilim Türkiye’de bir 0032 adamı” gibi tanımlamaları (Belçika’nın telefon kodu) kırarak “sanat festivali” festivali düzenlemek için olarak anılmayı başardı. adım attı. 0032’de Belçika Önümüzdeki yıldan itibaren sanatı Türkiye’ye bazı etkinliklerini Brüksel’de yansıtılacak. yapacak olan 0090, kültür ile İlk olarak Damagegoods’tan sanat, Doğu ile Batı, görüntü, Meg Stuart 0090’ın ses, hareket ve metin arasında davetlisi olarak 2528 Mart bir önduygu arayışı. tarihlerinde İstanbul’da Türkiye’nin kendine özgü ve “Garajistanbul” ile bu zamana ait olan çalışacak. Stuart, sanatsal titreşimlerini Belçika’ya konuşmaların yanında taşıyor. Festivalin sanat sololar, doğaçlamalar yönetmeni Mesut Arslan, sunacak ve işlikler yapacak. “Başlangıçta 0090’ı Avrupa’da düzenlenen ve yabancıların yaptığı bir iş sadece Türk izleyicilerin olarak değerlendirmek salonları doldurduğu istediler. Ama bizim festivallerle “Türk’ün amacımız çağdaş sanatı Türk’e festivali” diye az dalga geçmedim. Flamanların salonları doldurduğu 0090 ise Belçika’da yaşayan Türklerin katılımını sağlamakta zorlanıyor. İlk kez bu sene Türkçe ve Türklere dönük tanıtım kampanyası yapan 0090 özellikle Hüsnü Şenlendirici’li Taksim Trio ile yaptığı açılışta salonun yarıdan fazlasını Türklerle doldurmayı başardı. Türk sanatının çağdaş yüzünü sunan 0090 festival programında da bazı uyarlamalar yapılmalı. Örneğin bir Sabahat Akkiraz ya da Neşet Ertaş daha farklı bir renk katar programa. Ne “türkü”süz ne de “Türksüz” Türk festivali olmayacağını düşünüyorum. Önceki yıllarda Kardeş Türküler ile türkü festivalde temsil edilmişti, bu yıl da bazı etkinliklerde çok özel uğraşlar sonunda Türkler festivale çekilebildi. Bu yıl festivalde, deneysel çalışmalarla geleneksellik arasında uygun bir denge kurulacağı yolunda da ilk ipuçları verildi. “Yabancı festivali”nden “sanat festivali”ne terfi, yerelden evrensele giden uzun bir yolculuk aslında! erdincutku@binfikir.be CUMHURİYET 10 K