23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 ŞUBAT 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Yine ormanlar “Orman amenajman planları”, orman sayılan alanlarda yapılacak çalışmaların yerini, zamanını, niteliğini ve yoğunluğunu belirleyen belgeler... Orman dostu Doç. Dr. Yücel Çağlar’ın deyimiyle bu planlar “ormancılık uygulamalarının anayasası” sayılıyorlar. AKP işte o anayasayı da değiştirme peşinde. Orman Amenajman Yönetmeliği’nde şubat ayı başında yapılan bir değişiklikle, planların hazırlanması ile ilgili iş ve işlemlerin özel kişi ve kuruluşlar tarafından denetlenebilmesine olanak tanındı. Yeni düzenlemenin anayasa ve yasaya aykırı olduğunu savunan Yücel Çağlar, ormanlara ve ormancılığın üzerinden elini çekmeyen AKP’nin son atağını şöyle değerlendiriyor: “Anayasaya göre; ‘Devlet ormanları kanuna göre devletçe yönetilir ve işletilir.’ İlgili yasaya göre de, ‘Ormanları idare etmek’ Orman Genel Müdürlüğü’nün görevidir. Açıktır ki, gerekli planların hazırlanması ve uygulanması, bu kapsamda planlama sürecinin ve özellikle de bu sürecin denetlenmesi, yönetme ve işletme işlevlerinin ayrılamayacak ve yapılması başkalarına devredilemeyecek bir bileşenidir. Devredilmesi durumunda, ‘devlet ormanı’ sayılan alanların; ‘orman vasfını yitirmiştir’ (2/B) ve/veya ‘orman olarak muhafazasında yarar yoktur’ (2/A) vb. gerekçelerle daraltılabilmesine, ormancılık dışı amaçlarla kullanılabilmesine ve ‘özel orman statüsünde’ orman yetiştirmeleri için özel kişi ve kuruluşlara tahsis edilebilmesine yönelik uygulamalar için; uygun verilerin üretilmesi ve bu doğrultuda plan hedeflerine yer verilebilmesi büyük ölçüde kolaylaşabilecektir.” Ormanların satılması planı hazırlanıyor anlayacağınız... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Afganistan’a Doğru Ne zaman ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in “Afganistan’a Türk askeri gönderilmesi” önerisi ile mart ayında Türkiye’ye geleceği açıklandı, Irak operasyonu başladı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen , ABD’nin Türkiye’den Afganistan’da sıcak çatışmaya girecek birlik isteğinin iki yıllık bir süreci olduğunu anımsattı: “Öneri ilk geldiğinde Genelkurmay Başkanı’nın tavrı çok açık olmuş, ‘Biz yokuz’ demişti. O dönemde ABD’ye getirilen gerekçe, ‘Siz Kuzey Irak’a operasyona bile izin vermiyorsuDanıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, “Petkim’in kamuda kalmasında ‘üstün kamu yararı’ bulunduğuna” karar vermişti. Medyamızın dört köşe yazarına bakarsanız, bu kararda “kamu yararı” yoktu. Hatta Petkim’in satışı ile cari açık arasındaki ilişki nedeniyle bu kurum mutlaka elden çıkarılmalıydı! Petkim’in kamuda kalması için çaba harcayan Petrolİş, işte bu dört köşe yazarına çok hoş bir yanıt verdi: zey Irak’a operasyonlar için verilen müsaade karşılığında ‘Haydi bakalım.. siz de askerlerinizi Kandahar’a gönderin’ diyeceklerdir. Şimdiye değin Türk askerleri Kâbil’de görev yapıyordu ve Afganlılarla geleneksel dostluk ilişkileri açısından hedef olmuyorlardı. Ama Afganistan’da sıcak bölgeye gittiğinizde hedef olursunuz. Türklerle Afganlar arasında düşmanlık çıkar ortaya...” Öymen, diplomatlık deneyimine dayanarak dedi ki: “Amerika ile el sıkıştıktan sonra mutlaka parmaklarınızı saymanız gerek...” jik regülatör görevi yapmaktadırlar. Ülkemizin sorunları, sinsice yürütülen bir propaganda ile örtülmektedir. Bunlara göre; sosyal adalet, kamu yararı kavramları, ilkeleri de serbestleştirilerek ‘muhafazakârliberal’ piyasaya terk edilmelidir. Böylece, Petkim özelleştirildiğinde ‘kamu yararı’ ve ‘cari açık’, vicdanlardan çıkarılarak piyasalaştırılan türban gibi; özgürleşerek gelişecektir.” Demokratik çözüm yolu Gül, operasyonun gölgesinde örtü değişikliğini onadı. Şimdi ne olacak? Emekli Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Güven Dinçer, 1960 öncesi önemli bir sapmanın arifesinde olan Türkiye’nin askeri müdahale ile karşılaştığını anımsatarak, “O zaman Anayasa Mahkemesi gibi bir kuruma sahip olsaydık, büyük bir ihtimalle bu sapma daha başlangıcında önlenebilirdi” dedi ve ekledi: “Son anayasa değişikliği de demokrasiden ve Türkiye’nin kuruluş felsefesinden çok önemli bir sapmadır. Bunun tek demokratik çözüm yolu Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş amacına uygun olarak Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesidir. Çünkü Anayasa Mahkemesi, sapmaları demokratik yollardan önlemek için kurulmuştur. Bu sapmayı Anayasa Mahkemesi düzeltmek zorundadır. Aksi halde, demokratik olmayan yollarla düzeltilme yöntemlerine neden olunabilir.” behicak?yahoo.com.tr “Türban Yalanı!” Khaled Fouad Allam’ı size nasıl tanıtsam? Peyami Safa ile başlayabilirim... İslam üzerine İtalyan basınında en aydınlatıcı yazıları kaleme alan Fouad Allam; “Türk Batılılaşma süreci” üzerinde de uzmanlaşmış ender Arap yazarlardan biri... Benden istediği bir Peyami Safa kitabı ile dost olmuştuk. Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Nâzım Hikmet değil de... Peyami Safa! Cezayir asıllı İslam uzmanı, sosyolog yazarın Peyami Safa tutkusunun nedenini sorduğumda, şu yanıtı aldım: “Doktora tezim Türk modernleşmesi ve Peyami Safa üzerinedir. ‘FatihHarbiye’ kitabını bulamadım... Bana Türkiye’den gönderebilir misin?” Türkiye’yi İslam modernleşmesinde bir “deniz feneri”, örnek ülke olarak gören Fouad Allam’ı; o gün bugün dikkatle okurum. “Türban” üzerine Batı basınında çıkan en analitik yazılardan biri, “Repubblica” gazetesinde gene onun kaleminden çıkmıştı. 22 Şubat 2004 tarihini taşıyan yazısında Allam; “Türbanın Kuran’ın emri olmadığını” söylüyor; “hicap” sözcüğüyle ifade edilen örtünme geleneğinin tarihi süreç içinde şekilleniş biçimi ile bugüne eklemleniş dinamiğini anlatıyor... nuz, Afganistan’ı korumak için bizden nasıl asker istersiniz?’ idi özetle. Şimdi ABD bu argümanı elimizden almak için operasyonlara olanak vermiş olabilir.” Öymen’e göre, bir diyet dayatılabilir: “ABD ile ilişkilerde bedelsiz hiçbir şey olmaz. ABD, sigarasının ateşini bile bedavaya vermez. Ku “Öteki ile hesaplaşma aracı” “La legge del Corano non impone il velo” (Kuran yasası türbanı dayatmaz!) başlığını taşıyan yazı özetle şöyle: “Aksi iddia edilse de; ‘hicap’ hiçbir zaman İslamda bir dogma, yasal zorunluluk ya da dini simge olmamıştır. ‘Hicap’ın Kuran’da fiili bir temeli yoktur. Sözcük itibarıyla çok geniş anlamlar içeren ‘hicap’ın ‘başörtüsü’ anlamındaki spesifik kullanımı; (Harran doğumlu) XIV. yüzyıl İslam fıkıhçısı İbn Taymiyya’nın icadıdır. Köleden (ya da cariyeden) farklı olarak özgür kadına örtünme kuralı bir aidiyet ve kimlik sembolü olarak İbn Taymiyya ile çıkmıştır... İbn Taymiyya; 31. ayetteki genel ilkeyi, ilkesel içeriğinden soyutlayarak ‘maksimalist’ (aşırı) bir yoruma tabi tutar ve bu yoruma ‘normatif’ (kural getiren, yasal ve bağlayıcı) değer yükler. Altı çizilmesi gereken husus, bunun sadece bir ‘yorum’ olmasıdır. Yorumdan, ‘kural’ çıkarılmıştır. (Başörtüsünün) XIV. yüzyılda ‘kurala’ dönüşmesi büyük İslam imparatorluklarının çöküşü ile İslam dünyasında başgösteren krizin sonucu ve dışavurumudur. Ümmet günümüzdeki gibi; o dönemde de boy ölçüşmesi gereken bir “öteki” sorunuyla karşı karşıya kalmış; başörtüsü savunmada kalan ‘Müslüman kimliğin’ ayırt edici özelliği ve bu kimliğin denetimini güçlendirmek hedefiyle ortaya çıkmıştır!.. Günümüz köktendincilerinin İbnTaymiyya’yı referans alması; bir rastlantı değildir. İslam hukuku ve semantik anlamda “hicabın” geçirdiği en tayin edici mutasyon; sömürge döneminden çıkılan XX. yüzyılın ikinci dilimine rastlar. Modernizasyon süreci, İslam toplumlarının geleneksel yapılarını temelinden sarsmış; kadınların sokağa çıkması, eğitim alması ve iş dünyasına katılmasıyla, referanslar değişmiştir. İdeolojik regülatör “Bugün medyayı işgal eden muhafazakâr liberaller, çeşitli biçimlerde elde ettikleri yerlerini, köşelerini, halkın özgürce, rasyonel karar oluşturabilmesi için aydınlatma ve doğru bilgilendirme yönünde kullanmamaktadırlar. Tersine, varlıkları, çıkarlarını sürdürebilmek için toplumsal sorumluluklarını rahatlıkla terk edebilmektedirler. Bunlar, toplumdaki çatışmaları, şiddeti ve karşıtlıkları ‘toplumsal zenginlik’ gibi kavramlarla abartma, giderek büyüyen cari açığı özelleştirmelerle açıklamayı ve aynı zamanda sürekli ‘sağduyuya davet’ ile farklı düşünenleri de pasifleştirme becerisini ustalıkla sürdürmektedirler. Bunlar bir anlamda ideolo ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Karanlığın kapıları ve ‘Türban’ (4) Yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik ve ekonomik sorunlar yok sayılarak, “türban” ülkenin en önemli sorunu gibi gösterilmekte ve sürekli gündemde tutulmaktadır. Bazı çevreler, türbanı, “özgürlük simgesi’’ olarak tanımlayarak, kamuoyunu yanıltmak çabası içindedir. Çok uzun bir süredir Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay, aldıkları kararlarla, kamuoyunu yanıltmaya çalışanlara türbanın, “kadın özgürlüğüne ve Cumhuriyetimizin temel ilkelerine karşı bir dünya görüşünün simgesi haline geldiğini’’ ve “masum bir başörtüsü’’ gibi gösterilmeye çalışıldığını aktarmış ve türbana geçit vermeyerek gerekenlere hukuk dersi de vermiştir. Bu çevreler, Türkiye’nin en yüksek mahkemelerince verilen kararları güvenilir bulmamışlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuşlardır. Türbanı kamusal alanlara sokmak için, 1998 yılında, “iç hukuk yolları’’nın tıkanmış olduğu savıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) Türkiye aleyhinde dava açılmış ve bu kez de kaybedilmiştir. AİHM, “türban davasını” 2005’te karara bağlamıştır. AİHM’nin “türban davası’’ kararı 166 paragraftan oluşmaktadır. AİHM’ye yapılan başvuruda, yükseköğretim kurumlarında “İslami başörtüsü’’ takılmasını yasaklamanın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü’’ başlıklı 9. maddesine ters düştüğü, bu yasaklama ile Türkiye’de insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı, yok edildiği ve uygulanmadığı ileri sürülmektedir. Oysaki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinde; “Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir’’ denilmekte, kötüye kullanılan “din ve inanç özgürlüğünün’’ zorunlu önlemlerle ve yasayla sınırlanabileceği vurgulanmaktadır. Sözü AİHM’nin kararından yaptığımız alıntılara bırakıyoruz. “111.(…) Bu bağlamda, yükseköğrenim kurumları, bir dinin sembol ve törenlerinin tezahürünü değişik dinden öğrenciler arasında huzurlu ortak yaşamı sağlamak ve böylece kamu düzenini ve diğerlerinin haklarını korumak amacıyla böyle bir tezahürün yeri ve şekline sınırlamalar getirerek düzenleyebilir. Öğretmenin başörtüsü takmasının temsil ettiği ‘güçlü dış sembol’ üzerinde durmuş ve cinsiyet eşitliği ilkesiyle bağdaştırılması zor olan dini davranış kuralları kadınlara başörtüsü takma zorunluluğu getirmiş olduğuna göre, bunun bir tür başkalarını dini inancından vazgeçirme etkisi oluşturup oluşturmayacağını sorgulamıştır. Ayrıca, İslami başörtüsü takmanın, demokratik bir toplumda bütün öğretmenlerin öğrencilerine aktarması gereken hoşgörü, başkalarına saygı ve hepsinin ötesinde, eşitlik ve fark gözetmeme mesajı ile kolaylıkla bağdaştırılamayacağını kaydetmiştir. 114. (...) Mahkeme, Türkiye’de kendi dini sembollerini ve dini dogmalar üzerine kurulmuş bir toplum kavramını toplumun tümüne empoze etmeye çalışan aşırı siyasi hareketlerin olduğunu gözden kaçırmamıştır…(...) Laiklik kavramı mahkemeye göre Sözleşme’nin temelini oluşturan değerlerle uyumludur. (…) Bu ilkeye saygı göstermeyen bir davranış, kişinin dinini ifşa etmesi özgürlüğü kapsamında kabul edilmeyecek ve Sözleşme’nin 9. maddesinin korumasından yararlanmayacaktır. 115. (…) Mahkeme, Türkiye’de kendi dini sembollerini ve dini dogmalar üzerine kurulmuş bir toplum kavramını toplumun tümüne empoze etmeye çalışan aşırı siyasi hareketlerin olduğunu gözden kaçırmamıştır. (…)161. Sonuç olarak, söz konusu kısıtlama, başvuranın eğitim hakkına zarar vermemektedir.(...) Böylece, Türkiye’nin “iç hukuk yolları” ile tıkanan,“karanlığın kapıları” , Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “evrensel hukuk yolu” ile de kapatılmış ve kilitlenmiştir. “Hedef, toplumsal cinsiyet duvarı” Bu sosyal dönüşüme tefsirciler, başörtüsü kullanımını dayatmacı ‘neokonservatif’ yorumlarla meşrulaştıran bir (şer’i) hukuk icadıyla karşılık vermiştir. İslami kimlik ve cinsler arası ayrımın ayırt edici sembolüne dönüşen başörtüsünü kamusal alana sokmak; ‘toplumsal cinsiyet duvarı’ çekmek içindir. Kadın erkek eşitliğini güçlendirmesi gereken kamusal alan; böylelikle tam tersine cinsler arası ayrımcılığın altının çizildiği ve vurgulandığı bir alana indirgenmiş olmaktadır... Başörtüsü kullanımı ve uygulamasındaki bu gelgitler ardında, İslam toplumlarında yaygın olan bir ‘mekruh’ ve ‘saflık’ ayrımı da vardır. Başörtüsü bu bağlamda ‘saf’ olanı ‘mekruh’tan ayıran bir sınır olarak da görülebilir... Türban, İslam dünyasında bugün de bir kimlik krizinin ifadesidir. İster ‘dayatma’ ister ‘koşullanma’, ister ‘özgür tercihle’ takılsın; sonuç değişmez. ‘Başörtüsü’ İslamla Batı ve de İslamın kendi iç çekişmeleri ile; (İslami) hukuk ve kültür arasında bugüne dek çözülemeyen tüm çatışmalara yapılan bir göndermedir.” Son yazımda söz ettiğim Suriyeli yazar Adonis de “Türban Yalanı” isimli yazısında, benzer değerlendirmelere dikkat çekiyordu. Arap dünyasının aydınları bugün; “AKP özgürlüğüne”(!) alkış tutan Türk aydınlarından çok daha zengin analizler sunuyor. Nereden nereye? Vaktiyle onlar bize yüzlerini çevirirken; şimdi biz artık onlara bakmak durumundayız.. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Şubat www.mumtazarikan.com T.C. GİRESUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN KAMULAŞTIRMA İLANI ESAS NO: 2008/25 Esas KAMULAŞTIRILAN TAŞINMAZIN BULUNDUĞU YER: GİRESUN MERKEZ MEVKİİ: ÇAYKARA KÖYÜ PAFTA NO: ADA NO: 101 PARSEL NO: 21 VASFI: YÜZÖLÇÜMÜ: MALİKİN ADI VE SOYADI: Tülay İpekçi, Mediha Topçu, İsmail Aktaş, Meliha Aktaş, Memiş Aktaş, Kaya Aktaş. KAMULAŞTIRMA YAPAN İDARENİN ADI: TEDAŞ Genel Müdürlüğü KAMULAŞTIRMANIN VE BELGELERİN ÖZETİ: Giresun Merkez, Çaykara Köyü, 101 Ada, 21 parselde kayıtlı taşınmazın, davacı adına tesciline ve bedelinin tespitine karar verilmesi, talep ve dava edilmiştir. Kamulaştırmayı yapan davacı idare, malikleriyle cinsi ve niteliği yukarıda yazılı taşınmazın, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili için davacı idare tarafından mahkememizin 2008/25 Esas sayısında dava açılmış olup, duruşması 13.03.2008 günü, saat: 09.00’a bırakılmıştır. 2942 Sayılı Kamulaştırma Yasası’nın 10. maddesinin 4. bendi uyarınca ilan olunur. 08/02/2008. (Basın: 8868) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ XIII. yüz1 yılda Moğollardan kaça 2 rak Macaris 3 tan’a sığınan 4 göçebe Türk kabilesi. 2/ 5 “Billur bir 6 Bursa’da za 7 man” 8 (A.H.Tanpı9 nar)... Matem. 3/ Oruç ayı. 4/ Bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 renk... Zeytinyağıyla 1 M E Y D A N İ Y E pişirilen bir tür ye 2 U M A R A R A L mek. 5/ Özel gezinti 3 Ş A Ş A L İ N İ gemisi... Aynı şeyi 4 A G A H A Ş elde etmek için çalı 5 S U M O E H L İ şan kişi ya da grup 6 A K N E V A lardan her biri. 6/ Ha 7 L A L M E Z A T yat arkadaşı... Kılıç, 8 E L E K N A R A bıçak gibi kesici araç 9 P A Ş M A K L I K ların kabı. 7/ “ gerdan üstüne bir de ben gerek” (Karacaoğlan)... Samsun’un bir ilçesi. 8/ Üniversite başkanı... Şaşma belirten bir ünlem. 9/ Bir nota... Yiyecekleri korumak amacıyla kullanılan saydam ve esnek kaplama gereci. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Karaimler” de denilen, Orta Asya kökenli Türk boyu. 2/ Düdenden daha geniş olan çukurluklara verilen ad... Genellikle yakmak için kullanılan iri saman. 3/ Arap abecesinde bir harf... Bir cetvel türü... İlgi eki. 4/ Osmanlı ordusunda ve donanmasında hafif piyade askeri... Sığ sularda ağır yükleri taşımakta kullanılan, altı düz bir tür tekne. 5/ Adak... Kil ve kum karışımı, sarı renkli verimli balçık. 6/ Lokantada, listeden seçilip her birinin ederi ayrıca ödenerek yenilen yemek için kullanılan sözcük. 7/ Arkası düz olan bir tür sandal. 8/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek biçimde kullanma sanatı. 9/ Kredi kartıyla yapılan alışverişlerde, kullanıcıya verilen fiş... Spor karşılaşması. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear