01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kore’den Kosova’ya Mehmetçik!.. Ülkesine yönelik tehditleri “sınır ötesi harekât”la yok etmekte kararlılık gösteren TSK, aynı zamanda dünyada barışın tesisi ve korunması için de uğraş veriyor!.. PENCERE Aydınlık’tan İki Haber... Aydınlık dergisinin son sayısından iki sözcük seçtim: Bismil.. Ve İsviçre.. Merak eden soracaktır: Nereden nereye?.. ? Aydınlık dergisiyle İşçi Partisi’ni bilen biliyor; ama, hele bu saatten sonra bilmeyenin de öğrenmesinde saymakla bitmez yararlar bulunuyor... Önce Bismil’den, daha doğrusu Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Aslanoğlu köyünden söz açalım... Aydınlık dergisinin son sayısında yazdığına göre “Aslanoğlu köylülerinin ağalığa karşı verdikleri toprak mücadelesi zaferle sonuçlandı.” Ne oldu?.. “Diyarbakır 2’nci İdare Mahkemesi, ağanın işgal ettiği Hazine arazilerinin topraksız köylülere verilmesini karar altına aldı.” Bu müjdeyi köylüye İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek vermiş... ? Aydınlık dergisinin son sayısında yalnız Bismil’den değil, İsviçre’den de haber var... Doğu Perinçek bir süre önce İsviçre’de ne demişti: “ Ermeni soykırımı uluslararası bir yalandır.” İsviçre mahkemeleri bu nedenle Perinçek’i cezaya çarptırmışlardı... İsviçre Federal Mahkemesi de 25 26 Aralık 2007 günlerinde toplanarak cezayı onayladı.. Doğu Perinçek demiş ki: “ Bu karar İsviçre için yüz karasıdır, İsviçre’yi utanmaya davet ediyoruz...” ? Bismil.. İsviçre.. Bismil toprak ağalığının geçerli olduğu coğrafya... İsviçre emperyalizmin geçerli olduğu coğrafya... Biri çağdaş ve laik olması gereken Atatürk Türkiyesi’nin sınırları içinde... Öteki uygar Avrupa’nın göbeğinde... Bu çelişkili gerçeği, yaşadığımız dünyanın ‘realitesi’ kapsamında değerlendirmek gerekir; Türkiye’de yaşayanların bilinci, Bismil’den İsviçre’ye yayılan haritayı, artık tüm boyutlarıyla algılayabilecek derinliğe sahip olmalıdır... İsviçre deyince akla ne gelir?.. Çikolata mı?.. Saat mi?.. Kış sporları mı?.. Medeni Kanun mu?.. Yoksa bankaları, ilişilmez tarafsızlığı ve güvenceli konumuyla emperyalizmin statükosundaki paha biçilmez işlevi mi?.. Evet, Anadolu insanı, artık tüm dünyayı sarıp sarmalayan, açıklayıp yargılayan felsefenin mantığında Batı’yı tartabilmelidir... ? Yaşadığımız dünyada Bismil ile İsviçre’nin aynı Aydınlık dergisinde buluşması rastlantı değil... Doğu Perinçek’in İsviçre’de yargılanıp cezalandırılması da hem rastlantı değil, hem alabildiğine uyarıcı... Kişiler sözlerinden ya da fikirlerinden ötürü yalnız Türkiye’de yargılanmıyorlar... İsviçre’de yargılanan da var... Ne dersiniz?.. Durum, düşündürücü değil mi?.. Kıbrıs’ın Encamı KUZEY Kıbrıs Türk Devleti’nin ikinci Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni Cumhurbaşkanı ile resmen görüşmek üzere başkentte. Çankaya’da nelerin nasıl görüşüldüğünü tam bilmiyoruz. Sayın Başbakan’la da. Yalnız, görüşmeler sonunda yapılan ve yapılacak olan açıklamaları beklemeden de, özellikle Türkiye’nin bir önceki devlet ve hükümet başkanlarıyla yapılanlardan çok daha sıcak “fikir teati”lerinin yapıldığını tahmin etmek pek güç olmasa gerek. Çünkü Annan Planı günlerinden beri bunlar arasında bakış açısı ve çözüm yolu açısından pek büyük farklar olmadığını bilmeyen yok. Bu Kıbrıs sorunu açısından asıl farklılık, Türkiye’yi ve Kuzey Kıbrıs’ı yönetenler ile yönettikleri halklar arasındadır. Adanın kuzeyinde 2004 halkoylaması sırasında Annan Planı’na yüzde 65 “evet” oyu çıktığını düşünenler hiç değilse o noktada böyle bir karşıtlık bulunmadığını ileri süreceklerdir. Orada bile tutumlar değişmiş, Kuzey Kıbrıs’ın Türk halkı, nasıl aldatıldığını, oyalandığını ve boş hayallere sürüklendiğini anlamaya başlamıştır. alk yığınlarının anladığını devletin başında bulunan Talat niçin anlamaz? Daha doğrusu, niçin anlamak istemez? Ağır basan, Türkiye’siz de olsa bir an önce AB’ye kapağı atmak mıdır? Türkiye’den kopmak mı? Askerden kurtulmak mı? Kısacası, çözüm konusundaki düşünceleri açıkça belli olan Papadopulos’u birazcık daha yakından tanıdıktan sonra, hâlâ nasıl olup da güneydeki devletle kol kola girip Avrupa’ya girilebileceğine inanılmaktadır? Avrupa halklarının ve politikacılarının Yunanistan’a ve Kıbrıs Rumlarına besledikleri sempati bilinmiyor mu? Halkoylamasına büyük çoğunlukla “evet” demiş olan bir halka verilen sözlerin tutulmadığı ve tam tersine “hayır” diyenlerin ödüllendirildiği nasıl unutulabilir? Yoksa şubatta Güney’de yapılacak cumhurbaşkanı seçimlerinden Papadopulos’un yenik çıkacağı ve yerine geçecek AKEL’ci Hristofias’la daha kolay anlaşılacağı mı umulmaktadır? unu bir kez daha herkese anlatmakta yarar var: Kıbrıs’ın Türkiye için taşıdığı anlam ve önem, Ankara’yı ve Lefkoşa’nın kuzeyini yönetenlerin kişisel hesaplarını ya da ideolojik eğilimlerini kat kat aşar. Bu, yalnız 1974’ten beri gösterilen özverilerin ya da harcanan emeklerin karşılığında oluşmuş bir düşünceden öteye, 75 milyonluk koskoca bir devletin güvenliğini, onurunu ve geleceğini ilgilendiren, asla vazgeçilemeyecek bir ulusal davadır. Prof. Dr. CENGİZ KUDAY ınırların ötesinden başlayarak ülkesine yönelik tehditleri yok etmenin yanında Afganistan’dan Lübnan’a, Kıbrıs’tan Kosova’ya kadar dünyada barışın tesisi ve korunması için görev üstlenen “Mehmetçik”, 2008 yılında da küresel barışa katkıda bulunmaya devam ediyor!.. İmparatorluk sonrası “Cumhuriyet Dönemi”nde “Kore Savaşı”nda dünyanın yeniden tanıdığı “Mehmetçik”, uluslararası alandaki başarılarıyla bizleri gururlandırıyor!.. Mehmetçik, ilk kez “Kore Savaşı” ile üstlendiği dünyada barışı tesis ve koruma sorumluluğunu bu gün de başarıyla yerine getiriyor!.. S H Başlangıç: Kore 1950 yazının 25 Haziran günü Kuzey Kore aniden Güney Kore’ye saldırdığında tüm dünya aynı 11 Eylül saldırısı sonrası gibi bir dehşete kapılmış ve tüm gözler bu bölgeye çevrilmişti. Olayın hemen ardından harekete geçen ABD, Birleşmiş Milletler (BM) örgütünü de harekete geçirerek, savaşı başlatan Kuzey Kore’nin cezalandırılması yolunda önlemler almaya başlamış ve sonuçta BM Ordusu kurulmuştu. Sonunda Kore Sava Ş [email protected] şı kısa zamanda bir BM savaşı haline geldi. 18 Batılı milletin askeri Kore’de Güney Odusu’nun yanında yer aldı. Bugün Afganistan’da Kuzey ittifakının yanında yer alındığı gibi.. O dönemde iktidarda bulunan DP hükümeti, 25 Temmuz’da Kore’ye 4 bin 500 kişilik bir tugay gönderme kararıı almıştı. Türkiye, Amerika’dan sonra Kore’ye kara kuvveti göndermeye karar veren ilk devlet oldu.Türkiye henüz NATO üyesi değildi. Kore’ye asker gönderdikten 3 yıl sonra 1952’de NATO üyesi olacaktı. Denizaşırı bir savaşa asker gönderme gibi önemli bir karar, Meclis’e danışılmadan sadece hükümet tarafından alınmıştı. Adnan Menderes’in başbakanlığını yaptığı hükümet ve Meclis’te büyük çoğunluğa sahip olan DP, muhalefetin görüşünü dikkate almadı. Onlara göre bu bir harp ilanı değildi. Ve Meclis yerine hükümetin kararı yeterliydi. Genelkurmay’ın 3 Ağustos 1950 tarihli emriyle Kore’ye gidecek tugayın teşkiline başlandı.. Hareket günü olan 18 Eylül 1950’ye gelindiğinde 259 subay, 22 sivil ve askeri memur, 395 astsubay, 4414 er olmak üzere 5090 personelden oluşan tugay hazırdı... 24 Eylül’de İs kenderun’dan gemilerle yola çıkıldı. 21 günlük bir deniz yolculuğu sonrasında gemiler binlerce mil yol kat ederek 16 Ekim’de Kore’nin Pusan Limanı’na vardılar. Tugay daha sonra trenlerle Kore’nin bir başka şehri Ta Eyu’ya getirildi. 8 Kasım’da 25’inci Amerikan Tümeninin emrinde Munsun Bölgesi’nde cephede yerini aldı. Tugayın görev devraldığı 1519 Kasım’da cephede dikkate alınacak ciddi bir olay olmadı, 18 Kasım akşamı Tugay Komutanlığı’na 9’uncu Amerikan Kolordusu’nun ihtiyatını oluşturmak üzere Kunuri Bölgesi’ne intikali ve bu intikalin 25 Kasım’da bitirilmesi emri geldi. 23 Kasım günü Türk Tugayı Kunuri mevzilerindeydi. Ancak 26 Kasım akşamı en az 300 bini bulan Kuzey Ordusu gece yürüyüşü ile cepheye yaklaşmış ve daha ilk hamlede 2’nci Güney Kore Kolordusu’nu dağıtarak ilk günün sonunda BM Kuvvetlerinin cephesini yarmayı başarmıştı. Böyle bir taarruzu beklemeyen BM Ordusunda panik başladı. Cepheyi yaran düşman durdurulmalıydı. Hazır kuvvet olarak 9’uncu Amerikan Kolordusu ihtiyatındaki Türk Tugayı ile 8’inci Ordu ihtiyatındaki 1’inci Amerikan Süvari Tümeni ve 38’inci İngiliz Tugayı’ndan başka kuvvet yoktu. Hemen harekete geçebilen yalnızca Türk Tugayı olacaktı. 1’inci Amerikan Süvari Tümeni ile 38’inci İngiliz Tümeni ancak bir gün sonra harekete geçebilecekti. Anlaşılacağı üzere Türk Tugayı en az bir buçuk gün “tek” başınaydı ve sel gibi akan Çin Ordusu üzerine “yalnız” yürüyecekti... Düşmanla ilk temas Bir bilinmezlik içinde yarılan bölgeyi tıkama görevi alan tugay hızla yürüyüşe devam etti. Sonradan anlaşılacaktı ki, bu ani karar ve hızlı uygulama 8’inci Orduyu bir kuşatmadan kurtaracak, dolayısıyla BM Kuvvetlerinin yok olmasını önleyecekti. Çünkü 8’inci Ordu, BM Kuvvetlerinin en büyük ve asli gücünü oluşturmaktaydı. Bütün gün ve geceyi kuzeye doğru yürüyerek geçiren tugay, 27 Kasım sabahı sağ ve solunda dost birlikler olmaksızın yalnız başına yürümekteydi. Sonraki günlerde BM Ordusunun 2627 Kasım günlerinde ne derece güç bir durumda olduğu, birlikler arasında irtibatın bulunmadığı, haberleşmenin düzensiz olduğu, Türk Tugayı’nın ise bu mevkide bir bilinmezlik içinde yalnız başına kaldığı anlaşılacaktı. Kurmayları ile birlikte durumu tartışan Tugay Komutanı, daha ileri gitmenin tehlikeli olacağını düşünerek bu koşullarda zor olmasına rağmen geri istikamete dönerek boğazdan sıyrılmanın daha uygun olacağına karar verdi. Bu karar, tugayı tam bir imhadan kurtarmıştı. 28 Kasım gece 04.00’te başlayan geri yürüyüş sonlandığında,Türk Tugayı tekrar eski bölgesine döndüğünde, “bulunduğunuz yerde kalın ve savunun” mesajını aldı.Tugayın yakınında 9’uncu Amerikan Kolordusu’ndan hiçbir birlik yoktu. Türk Tugayı Kore dağlarında kaderi ile baş başa bırakılmıştı.. savaşa girdiler. Türk Tugayı Kunuri’de muharebeye girişti. Çin birlikleri Türklerin üzerine yüklendiler. Uzun boylu, soluk benizli esmer Türkler geri çekilmediler. Düşmanla çevrildikleri halde ölünceye kadar mücadele verdiler, birçoğu her şeyin bittiği anda süngü ile düşmana saldırdı... Çok kayıp verdiler... Türk Tugayı’nın fazla kayba uğraması yüzünden, Türk halkının üzüntülerini hesaba katan Amerikan hükümeti, sessiz sedasız Türk makamlarından özür dilemek zorunda kaldı, ancak Türkler Amerikalıların ne demek istediğini pek anlayamadılar; oraya vuruşmak için gitmişlerdi ve vuruşmuşlardı!..” Bir kahramanlık öyküsü Kore Savaşları, bu tarihten sonra da inişli çıkışlı şekilde devam etti.Türk askerleri kahramanlık örnekleri sergilediler. Bunlardan biri 22 Nisan’ı 23 Nisan’a bağlayan gece yaşandı. Bulunduğu mevki, üstün düşman kuvvetleri tarafından sarılan birliklerimizden Üsteğmen Gönenç saat, 23.30’da telsizle topçu taburuna şu mesajı geçti: “Dört tarafımız kuşatıldı. Çok şehit verdik. Telsizcimiz de şehit oldu. Koordinatları veriyorum. Bataryalar ateş etsin.” Topçu irtibat subayı Yüzbaşı Refik Soykut’un koordinatların kendisinin bulunduğu yer olduğunu hatırlatması üzerine Mehmet Gönenç ’in yanıtı ilginçti: “Evet öyle, biz düşmana esir olmak istemiyoruz. Bizi onlara teslim etmeyin. Vasiyetimiz şu: Bizleri kendi ateşimizle şehit ediniz. Tekrar koordinatları veriyorum. Bütün bataryalar buraya ateş etsin...” Bu konuşmalar topçu taburunda da dinlenmekteydi. Tabur Komutanı başta olmak üzere herkes şaşkındı. Ne yapacaklardı? Kısa zamanda karar verildi. Vasiyet yerine getirilecekti. Topçu Taburu ateşlerini verilen koordinatlara, yani 9’uncu Bölük üzerine topladı. O geceki muharebede tugayın kaybı ağırdı. Bir gecede 5 subay, 3 astsubay, 58 er şehit, 35 yaralı ve 105 kayıp olmak üzere toplam 206 personel zayi olmuştu. Üsteğmen Mehmet Gönenç ile yanındaki 5 er de şehitler arasındaydı. Şimdi memleketi Bandırma’da, kendi adını taşıyan bir lisede anısı yaşatılmaktadır. 23 Nisan öğle saatlerinde bir Amerikan keşif uçağının verdiği rapora göre 9’uncu Bölükten sağ kalan 60 kişilik bir grup, mevzilerinde ümitsizce hâlâ dövüşmekteydi. Kilometrelerce uzakta, memleketlerinde 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlandığı o mutlu günde, hiçbir ümitleri olmadığı halde direnen ve teslim olmayan bu kahramanların mücadelesi onur vericiydi. Mehmetçik bu gün de aynı yolda yürüyor!.. Yurtta ve dünyada barışın egemen olması için uğraş veriyor!.. Tugayın başarısı 2829 Kasım günleri güçlükler ve acılar içinde süren kanlı savaşın sonunda, 30 Kasım sabahı Türk Tugayı ölüm tuzağı haline gelen Kunuri Boğazını aşıp düzlüğe çıktı. Sonradan anlaşılacaktı ki, tugay muharebeden sıyrılırken 8’inci Orduyu da kurtarmıştı... Ne var ki, Türk Tugayı’nın kayıpları çok ağırdı. 26 Kasım1 Aralık döneminde büyük kısmı 2829 Kasım Kunuri Savaşı’nda olmak üzere; 218 şehit (12 subay,7 astsubay, 199 er) 455 yaralı (5 subay, 10 astsubay, 440 er), 94 kayıp (7 subay, 2 astsubay, 85 er) olmak üzere toplam 767 zayiat verilmişti. Daha sonraları Amerikalı bir harp muhabiri şöyle yazacaktır: “Güney Kore Kolordusu dağılınca 9’uncu Kolordu komutanı kendi yanını korumak üzere Kore’ye yeni gelmiş Türk Tugayı’nı Kunuri yolu ile Tukcon’a sevk etti. Türkler Kore’de ilk defa muharebe ediyorlardı. Ne tarafın aşağı ne tarafın yukarı olduğunu dahi bilmeden CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear