24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 AĞUSTOS 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Güdüm Erhan Kürkçü: “ABD’nin istediği ılımlı değil güdümlü İslam ve bunu da güdümlü Müslümanları kullanarak yapmaya çabalıyor!” Ya ğ m u r E k i m Uçak korsanlarının ElKaide bağlantısı varmış... “Kim kefil olmuş!” RTE kükredi; “Tanımıyorsan, çık vatandaşlıktan” dedi ve “Abdullah Gül, benim cumhurbaşkanım olmayacak” diyen Hürriyet yazarı Bekir Coşkun’a haddini bildirmiş oldu. Hatta yol da gösterdi, gittiği yerde kimi isterse onu cumhurbaşkanı seçebileceğini anımsattı. Çiftçiye “Ananı da al git” demişti. Bekir’e “Memleketten çek git” dedi. Her geçen gün biraz daha değişen RTE’deki son büyük değişikliği fark etmiş olmalısınız. Bekir’e basın kartı indirimi yapıp, ailesine dokunmamış! “Sülaleni de al git” diyebilirdi... Bir de “ya sev ya terk et” ile “çek git” arasındaki benzerliği fark ettiniz mi? Türkİslam sentezinde iki seçenek sunuluyor; ya seveceksin ya gideceksin. Ilımlı İslam sentezi de iki seçenekli; ya tanıyacaksın ya çekip gideceksin. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU ABD Osmanlı örneğini izliyormuş. Batışı yakındır! Evlat Işık İşgüden: “Hayrünnisa ‘cumhur’un anası oldu diyelim... Peki, Nur suresinin 31. ayeti, evlatlara karşı tesettürü yasaklamıyor mu!” Bekir’in işi çok zor; çünkü hiçbir yere gidemez. Kürek mahkumu olduğu Hürriyet’ten gidemedi; Türkiye’den nasıl gidecek! Hem Ertuğrul Özkök, Bekir’i şu sıra bir yere göndermez. Dün Hürriyet’in manşeti “Tanımam polemiği”ydi. Hürriyet’in internet sayfasına girenler ise başka bir bomba haberle karşılaştılar: “Tanımam polemiğinde Bekir Coşkun’dan Başbakana cevap. Az sonra sadece hürriyet.com.tr”de.” Az sonra... Reklamlardan sonra... Bekir’in internetten getirdiği “reyting”, Emin Çölaşan’la gazeteden giden “prestij”i karşılamış olmalı ki saat 14 sularında beklenen cevap Hürriyet’in internet sayfasına düştü: “İşte Bekir Tanımak Coşkun’un cevabı: Asıl cevabımı yarınki yazımda vereceğim.” Reklamlardan sonra ne olur bilinmez ama bu cıvıklığın sonunda Türkiye büyük bir bataklığın içine sürüklenecek gibi görünüyor. Yarın, Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısının değiştirilmesi, yeni üyeleri siyasilerin ataması söz konusu. Üstüne bir de anayasa değişikliği yapılacak, “renksiz anayasa” hazırlanacak. Anayasayı istediğin gibi değiştir, “tanınmış” cumhurbaşkanına imzalat, “atanmış” yüksek yargıçlara onaylat ve sonra... Ve az sonra... Türkiye’nin yeni rejimini beğenmeyenlere üç gün içinde ülkeden çıkma izni verilmiştir! Allah’ın izniyle memleket nurlu ufuklara doğru yol almaktadır! İlginç Demokratlıklar Emin Çölaşan’ın Hürriyet yönetimi tarafından gazetedeki işine son verilmesi, okurları, meslektaşları ve düşünce/açıklama özgürlüğünden yana kamuoyu tarafından tepkiyle karşılandı. Aradan iki hafta geçmesine karşın protestolar, boykot çağrıları, imza kampanyaları sürüyor. Emin Çölaşan, iktidar ile doğrudan çatışmayı göze alan yürekli ve üslubu sert bir köşe yazarıydı. Her yazar gibi onun da hayatın çeşitli alanına ilişkin doğru saptamaları, önerileri olduğu gibi kendisi gibi düşünmeyenler tarafından ‘yanlış’ bulunan yargıları da vardı. Bu, demokratik toplumlarda olağan bir durumdur. Her düşüncenin, önerinin, yargının yandaşları olacağı gibi karşıtları da olacaktır. Karşıtlık, demokrasinin olmazsa olmazıdır, çünkü demokrasiyi geliştiren, yeni düşünce oluşumlarına yol açan, bir düşüncenin yandaşlarıyla karşıtları arasındaki tartışmalardır. ??? Ne var ki kapitalizm, tüm liberal söylemlerine karşın tekelcileştiği ölçüde kendi çıkarlarına aykırı bulduğu görüşler, düşünceler karşısında yasakçılaşır. Özellikle tekelleşen medyada karşıt/aykırı düşünceler karşısında yasaklamalar, dayatmalar, zorlamalar yoğunlaşır. Emin Çölaşan’ın uzun yıllar görev yaptığı gazetesinden uzaklaştırılması da bunun somut örneklerinden biridir. Dünyadaki örneklerle karşılaştırıldığında Türk basınında iki özellik ‘temel fark’ olarak öne çıkmaktadır. İlk temel fark, Türk yazılı basınında belirgin olarak görülen magazin ile ciddi haber ve yorumculuğun iç içe geçmiş olmasıdır. Birçok gazetemizde üçüncü sayfadaki ciddi köşe yazısına ulaşmak için önce ikinci sayfada yer alan baldırbacak haberlerinden geçmek gerekmektedir. Ya da başsayfadaki, siyasal bir olaya ilişkin büyük puntolu manşetin yanında çoğunlukla yarı çıplak bir kadın fotoğrafı yer almaktadır. Sözgelimi, Hürriyet gazetesinin başsayfasının görünümünün birer bulvar gazetesi olan ve o toplumların kültür düzeyi en düşük kesimlerini hedef alan İngiliz ‘The Sun’ ya da Alman ‘Die Bildzeitung’ gazetelerinden bir farkı yoktur. İkinci temel fark ise Türk basınındaki köşe yazarı bolluğudur. Batı basınındaki günlük gazetelerde düzenli yazan köşe yazarlarının sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır. Bir gazetenin yazar kadrosunda bulunan kalem sahiplerinin tümünün aynı görüşleri paylaşması beklenemez; fakat gazetelerin yazar kadroları genişledikçe doğal olarak görüşler de çeşitlenmektedir. Bu, belli bir ideolojik/siyasal omurgaya oturan gazetelerin yazı kadroları için de geçerlidir. Tekelci basında yazarların düşüncelerini açıklama özgürlükleri gazete patronları/yöneticileri tarafından sınırlandırılırken, ikinci grupta bu sınır yukarıda sözü edilen ideolojik/siyasal omurganın en geniş halkası tarafından belirlenir. ??? Türkiye’de parlamenter demokrasi olgunluk çağını yaşarken, bireylerin özel yaşamlarında demokrasiyi kendilerine kılavuz edinmeleri henüz emekleme çağındadır. Buna bağlı olarak, ‘bana göre demokrasi’ söylemi ilginç bir Türkiye gerçeği olarak ortaya çıkmaktadır. Aile ilişkilerinden çalışma yaşamına kadar hayatın her alanında bu ‘emekleme’ düzeyinin yansımalarını, etkilerini görüyoruz. Demokrasi, evrensel, kişiye göre olmayan, genel geçerli ve parçalanamaz/bölünemez bir kavramdır. ‘Bana göre’, ‘bence’, ‘bana kalsa’ vb. sözcüklerle tarif edilemez. Fakat toplum olarak yaklaşımımız ne yazık ki hâlâ ‘herkes için demokrasi’ ilkesinden çok uzakta, ‘benim için demokrasi’ düzeyindedir. Emin Çölaşan’ın Hürriyet’ten uzaklaştırılmasına ilişkin olarak ortaya konan tepkilerin, açılan kampanyaların bir bölümünü elektronik posta kutuma düşen iletilerden izliyorum. Bu protestolara, kampanyalara katılanlar arasında öyle adlar var ki insan hayrete düşüyor. Çünkü bu kişilerin daha önce başka gazetelerin yöneticilerine mektuplar yazdıklarını, o gazetelerde yazan ve yazdıkları kendi düşüncelerine, görüşlerine ters düşen köşe yazarlarının kovulması yolunda istekler ileri sürdüklerini biliyorum. İşinden uzaklaştırılan bir gazeteciye sahip çıkmak, düşünce ve açıklama özgürlüğü, demokrasi adına saygı duyulacak bir davranıştır. Ya açıkladığı düşünceleri kendi görüşlerine ters düştüğü için bir gazetecinin kovulmasını istemek?.. Buna ne diyeceğiz? (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) Hasan Baş: “ABD sayesinde cumhurbaşkanlığı seçimi kolay ama finaldeki ‘molla’ seçimi kanlı mı olacak, kansız mı belli değil!” Final SESSİZ SEDASIZ (!) Bir baş soğan ve bir tas bulgur NAPOLİ’DEKİ bir davette İtalya İçişleri Bakanı Osmanotti Guneshentro’nun önüne bir yemek getirmişler. Herkesle birlikte başlamış yemeğe. Beğenmiş de. İtalyan yemeğine benzetip “nedir bu” diye sormuş; “salçalı ve yoğurtlu döner” demişler. Nasıl yapıldığını anlatmışlar. İtalyan bakan bir tuhaf olmuş... Tuhaf değil mi? Ama asıl tuhaflık, İtalyan Bakanın “Güzel de olsa, bilmediğim yemekleri yiyeceğime, üstüne domates salçası döküp bir tabak makarna yemeği tercih ederim” demesi olsa gerek. Böyle tuhaflık olmaz tabii ama bizde oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanlığı Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Asil Gümüşdal: “Sıkma başın kadın özgürlüğü sayıldığı ülkemizde, özgürlüklerimiz çoğaldıkça gstring dedikleri ipdon satışlarında patlama yaşanır mı?” İpli koltuğunda seçim nedeniyle oturan bürokrat Osman Güneş, Muğla’da turistik bir tesiste birazını yediği risottonun, şarapla yapıldığını öğrenince bir tuhaf olmuş. Bir Müslüman olarak kendisine alkollü bir yemek verildiği için gazetelerin yazdığı gibi olay falan çıkartmamış ama sadece sitem etmiş. “Bana kalsa denize karşı bulgur pilavı yer, kuru soğanı kırar, ayran içerdim” demiş. Şimdi, bizim demokrasi salaklarına sormak gerek: Avrupa Birliği’ne, denize karşı bağdaş kurduktan sonra bir baş soğan kırıp, bulgur pilavına kaşık sallayarak mı gireceksiniz? Doğru söyleyeni dokuz köyde sansürlerler! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Çambel ve Çakırhan’ Heykeli “Böyle bir insan yetiştiren Muğla, Ula, Gökova, Akyaka’ya düşen bir görev var; onu bir simge, bir değer olarak benimsediğini, sürgit yaşatacağını kanıtlamak…” Geçenlerde “Bir Anıt İnsan: Çakırhan” yazısında bunları belirten Oktay Akbal diyor ki; “Yıllar önce önermiştim Muğla’da bir alana heykelinin yapılmasını! Olmadı…” (Cumhuriyet14 Ağustos 2007) Önerinin bir tanığı da benim… Nail Amca’mıza saygılarımızı sunmak için Akyaka’da bir toplantı düzenlenmişti. Bir “Nail Çakırhan tasarımı” olan Yücelen Oteli’ne büstünü diken Hamdi Yücel Gürsoy, bölgede sürdürülen “doğayla uyumlu yöresel mimarinin önderi”ne teşekkür ederken şunları söylemişti: “Çakırhan olmasaydı, burası da çoktan betonlaşmıştı…” Akbal da aynı konuya değinerek; “Bu yörenin mimarisiyle güzelliklerini yaşatan Nail liği de gelecek kuşaklara esin kaynağı olarak aktaracak bir anıt... Nail Amca’nın 19471950 yıllarında Sultanahmet ve Aydın cezaevlerinden Çambel’e yazdığı mektuplar, “Canım Halet’im” hitabıyla kitaplaştı. Nâzım Hikmet’le olan dostluğunda, sadece fikirsel yönlerinin değil, “şiirsel” dünyalarının da ne denli etkili olduğunu, bu mektuplar öylesine insancıl satırlarıyla kanıtlıyor ki… İki insanı “birlikte heykelleştirecek” her sanatçı için de eşsiz bir esin kaynağı. (TUSTAV Yayınları) Tarihsel buluşma 1916 doğumlu Halet Hanım, Atatürk’ün yakın arkadaşlarından Hasan Cemil Çambel ile Berlin Büyükelçisi’nin kızı Remziye Hanım’ın kızları… Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde arkeoloji okurken, dünya “eskrim şampiyonası”nda Türkiye’yi temsil etmiş. Almanya’daki öğretim üyeliğinden yurda döndüğünde, Tan gazetesinin solcu ve devrimci yazarı Nail Çakırhan’la tanışmış. Nail Çakırhan ise Ula doğumlu... Molla Ahmatlar’dan Halise Hanım’la Hacı Çakırhan’dan Ali Efendi’nin çocukları… 1930’da Nâzım’la birlikte yayımladıkları “1+1=Bir” adlı şiir kitabında ve dergilerdeki şiirlerinde “Nail V.” imzasını kullandığı için edebiyatta bu adla tanındı. 1950’lerde Kadirli yakınlarındaki Karatepe kazılarında Hititler’in peşine düşen Halet Çambel’e mimar Turgut Cansever bir açık hava müzesi projesi çizince, yapımı da ancak Nail Çakırhan’ın “alaylı mimarlık yeteneği”yle mümkün olabildi. Çünkü, Cansever’in “kolonsuz açıklıklar”ını dağın başında inşa etmek, her ustanın becerebileceği bir iş değildi... İşte o başlangıcın günümüzdeki sonucu, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar tüm Anadolu kıyılarında, betonlaşmaya karşı doğasını ve yöresel mimari kimliğini koruyabilen “tek” yerleşmenin, “Çakırhan evleri”yle bezenmiş Akyaka olması... Muğla’ya bu eşsiz ayrıcalığı kazandıran kültür militanlığının arkeolojiye armağanı da dünyadaki tarih öncesi belgelerini altüst eden ve Anadolu uygarlıklarının geçmişini binlerce yıl daha eskiye götüren “Halet Çambel araştırmaları”... Ne dersiniz; tüm bütün bunlar “heykelsi” bir yaşamın ürünü değil mi? ekinci?cumhuriyet.com.tr OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22Ağustos www.mumtazarikan.com Çakırhan’ın heykeli de dikilmeli” demişti... Ne var ki o gün “alkışlarla” desteklenen bu öneri gerçekleşemedi. Muğla’nın, Ula’nın, Akyaka’nın meydanlarında, Nail Çakırhan’ın heykeli neden hâlâ yok? Bu eksikliğin bir an önce giderilmesi için, başta belediye başkanları olmak üzere herkese, hepimize görev düşüyor... Efsanevi birliktelik Sevgili Akbal izin verirse, bu önerisine bir katkı yapmak istiyorum. Mimarlık ustası Nail Çakırhan ile “arkeolojinin anası Halet Çambel”in heykelini “birlikte” dikmeliyiz... Her ikisinin de “birbirlerini tamamlayan bilgelik”lerini anlatmaya gerek var mı? Birbirlerini “birlikte var eden” dayanışmalarını; bu ülkeye “beraber kazandırdıkları” tüm değerleri; aynı dayanışmayı adeta “bütünleşmiş bir yaşam”a dönüştüren efsanevi “sevgileri”ni simgeleyecek bir heykel, Muğla’nın tarihsel meydanlarından birine ne de güzel yakışır... Aynı zamanda, her yönüyle destansı bir “ortak” yurtsever T.C. FATSA İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI Dosya No: 2007/131 Tal. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: Bir borçtan dolayı ipotekli olan ve tapu kaydına göre; Ordu İli, Fatsa İlçesi, Sakarya mahallesi, Duatutu mevkiinde kain, imarın 492 ada, 32 no’lu parselini teşkil eden, 561,00 m2 alanlı arsa niteliğindeki taşınmazın, tamamının satılarak paraya çevrilmesine karar verilmiştir. Satılacak olan taşınmaz Ordu ili, Fatsa ilçesi, Sakarya mahallesi, Duatutu mevkiinde, imarın 492 ada, 32 parselini teşkil eden, 561,00 m2 alanlı arsa niteliğindeki taşınmazdır. Taşınmaz üzerinde Bodrum katı 15.05 m x 12.75 m = 191.88 m2 alanlı, zemin katta arka ve yan kısımlarına çıkmaları olan brüt 240.00 m2 tuğlası örülü, iki katlı betonarme karkas yeni bina mevcuttur. Taşınmaz, Elekçi deresi üzerine yapılmakta olup, Gondol ve Gezinti alanı karşısında, etrafı açık, merkezi yerde ve ana yola yakın bir yerde bulunmaktadır. Arsanın %35’ine temelde bina inşa edilebilmektedir. Taşınmazın bulunduğu parsel, imar planında bodrum kat hariç ayrık ikiz nizam ve beş kat müsaadelidir. İmar durumuna, tapu kaydına ve sair evsafına ilişkin detaylı bilgileri yukarıda numarası yazılı dosyamızdan temin edilebilecek taşınmazın, tamamı 666.000,00YTL (Altı yüz altmış altı bin Yeni Türk Lirası) muhammen bedelle satışa çıkarılmıştır. SATIŞ ŞARTLARI: 1) Satış, 01/10/2007 tarihinde, saat 13:30’dan 13:45’e kadar, Fatsa İcra Müdürlüğü’nde açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmin edilen kıymetin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, en çok arttıranın taahhüdü baki kalmak şartı ile 11/10/2007 tarihinde, aynı yer ve saatte 2. arttırmaya çıkarılacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde edilmemiş ise gayrimenkul en çok arttırana ihale edilecektir. Şu kadar ki, arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’nı bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakları toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2) Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. İhale pulu, tapu alım harcı ve masrafları ve KDV alıcıya aittir. Birikmiş vergiler, Tellaliye resmi ve Tapu Satım Harcı satış bedelinden ödenir. 3) İpotek sahibi alacaklılarla, diğer ilgililerin* bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dahil olan iddialarını, dayanağı belgeleri ile 15 gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4) İhaleye katılıp da, daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan, diğer zararlardan ve temerrüt faizinden müteselsilen mesuldürler. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak ve varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5) Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görmesi için dairede açık olup, masrafı verildiğinde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6) Satışa iştirak edenlerin, şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin yukarıda numarası yazılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilân olunur. 16/08/2007 (İc.İf.K.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (*) Tebliğ yapılamayan ilgililere İİK.nun 126 ve 127. mad. göre ilanen tebliğ olunur. (Basın: 45519) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Harran Ovası’nda ta 1 nınmış bir 2 ören yeri. 2/ 3 Konut... Aziz Nesin’in bir 4 öykü kitabı. 5 3/ Din işlerini 6 devlet işlerine 7 karıştırmayan... Doku 8 sunda çoğun 9 lukla gümüş 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ve altın renginde tel 1 K O K A R K Ö Y bulunan kumaş. 4/ 2 A N A N E K A N Birine herhangi bir A S A konuda öncelik ve 3 R İ Y A ayrıcalık tanıma. 5/ 4 A R N E Ş E L İ O R Ayak direme... Çem 5 G O B E N E V E T O berin çevresinin ça 6 Ö L E T S İ M B pına oranını göste 7 L O R ren sayı. 6/ Bir şeyin 8 J İ L E E T İ kenarı... Belli iki yer 9 F İ L A T E L İ arasında gidip gelebilme. 7/ “Ağaç yaprak verir vermez rüzgâra” (C.S. Tarancı)... Gözü kapalı inanılan düşünce; dogma. 8/ “Akaju” da denilen büyük bir orman ağacı... At yavrusu. 9/ Turuncu etli bir kavun cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde antik bir kent. 2/ Yumurta biçiminde olan... Halat ucu. 3/ İtici neden, güdü... Nâzım Hikmet’in soyadı. 4/ Çeşitli işleri kendi kendine yapabilen aygıtların ortak adı... Telli bir çalgı. 5/ Bağışlama... Yat limanı. 6/ Bir tür sağlam ve yumuşak dana ya da öküz derisi. 7/ Doğu Anadolu’da bir ırmak... Düz dam, taraça. 8/ Osmanlılar döneminde Roma kentine verilen ad... Küçük kamyon. 9/ Büyük makamdaki kimseleri hoş sözlerle, fıkra ve öykülerle eğlendiren kimse. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear