Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
5 MART 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Dediğini Yapsana... Hırgür, sen ben derken, olan Türkiye’ye oluyor. Türkiye zaman yitiriyor; askeri olsun, diplomatik olsun elindeki olanakları yitiriyor. Daha da kötüsü, onurunu yitiriyor... O güçlü, tek başına cumhurbaşkanını bile uzlaşmasız seçebilecek, o kimseyi dinlemeden başına buyruk at koşturan AKP iktidarının bir Irak politikası var mı? Irak’ın kuzeyindeki gelişmelere karşı nasıl bir siyasa izleneceğini belirleyebilmiş mi? Bir politikası var, var da açık edemiyor. Alttan alta Irak’taki Kürt gruplara aracılar ile, “Önümüzde iki büyük seçim var. Sizinle iyi geçineceğiz, sizi tanıyacağız, bu sayede oyları da kapacağız. Ama siz de bize elinizdeki bir iki PKK’liyi teslim ediverin. Elimiz güçlensin. ‘Bakın onlarla görüştük, karşılığını da aldık’ diyebilelim” yönünde yürütülen pazarlıkların üstünü örtüyor. Gidip askere dikleniyor. Tek başına almış kararı. Düşman ile bile görüşülebilirmiş. Eh, görüş o zaman... Yok, görüşemiyor. İçeri dönüp didişiyor. Büyük Kürdistan düşlerinin gerçek, Türkiye’den toprak taleplerinin de doğal olduğunu artık açıkça dile getirmekte olan Barzani ile görüşmek istiyordun. Ne oldu? Konuş, elini tutan mı var, boğazını sıkan mı var? Konuş, al desteği dışarıdan, çevir onu iç politika rantına... Alışmadın mı, alıştırılmadın mı, hep öyle yapmadın mı? Kes bir kere daha, yağlı olsun. Avara kasnakmış... Olmadı öyle, tutturamadım böyle, uyduramadım şöyle. Engellenemez hırslarına yenilip hızla, durmadan, usanmadan dönen kim? Dönme, dur... Bir kere dediğini yap göster de, millet dişini kırsın. Hem kırık dişli cumhura daha kolay baş olunur! Vatan tepelenirken SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Ders kitabında 10 Kasım Eğitimİş Sendikası Manisa İl Başkanı Ömer Arslan ve duyarlı öğretmenler “Aman şu kitaba bir bakın” diye uyardılar. Melek Ay, Risalet Bülbül, Rabiye Ersayar tarafından yazılmış olan “İlköğretim Matematik 1” ders kitabı, Milli Eğitim Bakanlığı’nca 2006’da basılmış. Kitabın 82. sayfası “Zamanı Öğreniyorum” konusuna ayrılmış. “Takvimi Okuyorum” temasını içeren sayfada, 06.00’yı gösteren bir saat, üzerinde deniz, güneş ve kuşların olduğu ve 10 Kasım yazılı bir takvim resmedilmiş. Resimde, Kutlu adlı bir çocuk takvimin 10 Kasım yaprağını çeviriyor. Kutlu’nun çalışma masasının üzerine bırakılmış ileti ise dikkat çekici: “Arkadaşım Kutlu 10 Kasım’da geliyorum. Kıvanç” Aynı sayfanın altına Anıtkabir, onun hemen yanına da halay çeken çocuklar fotoğrafı konulmuş... Takvimi öğretmek için 365 günün içinden Atatürk’ün ölüm günü 10 Kasım’ı, binlerce çocuk adından da “Kutlu ve Kıvanç”ı özenle seçmişler, çocuklara örtük ifade ve görüntülerle “Kutlu 10 Kasım’larda kıvançla halay çekilebilir” demeye getiriyorlar. Basitlik, ilkellik deyip geçmek olası değil, çünkü bu Milli Eğitim Bakanlığı’nın tüm okullarda okutulan “ders” kitabı... Bu ne derin bir kin ve sinsi bir hınçtır ki; Atatürk’ü ve onun simgelediği tüm değerleri küçücük çocuklara bile düşman belletir! Küreselleşme ve 301 TÜMÖD Genel Başkanı Alpaslan Işıklı, şu ünlü TCK 301. madde tartışmalarına çok farklı bir açıdan, küreselleşme olgusu boyutundan bakıyor: “Günümüzde küresel ölçekte dayatılmakta olan dönüşüm, demokrasi ve sosyal adalet gibi değerlerle ilgisi bulunmayan ve Ortaçağ imparatorluklarını anımsatan bir yapılanma doğrultusundadır. Bu sürecin tamamlanabilmesi için ulus devletlerin, küresel iktidar odaklarının emirlerini yerine getirme işleviyle yükümlü yönetsel birimlere dönüştürülmeleri, dolayısıyla, ulusun devleti olma niteliklerinin sona erdirilmesi amaçlanmaktadır. 301. maddenin kaldırılması yönündeki dayatmaların da gene küresel iktidar odaklarından kaynaklandığını görmekteyiz. 301. maddenin kaldırılmasıyla devleti ve milleti alenen aşağılamanın suç olmaktan çıkarılması, ulus devlete karşı özelleştirmelerle başlayan saldırıların doğal uzantısı ve bütünleyicisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki ulus devletin ekonomik temellerinin oyulması yeterli görülmemekte; milletin ve onun devletinin alenen aşağılanması yasalarla güvence altına alınmak suretiyle bu değerlerin ideolojik planda da ayaklar altında ezilen bir duruma düşürülmeleri amaçlanmaktadır.” Köy Kanunu’nu, Tapu Kanunu’nu değiştirip topraklarımızı el, âleme parselletmek? Vatanseverlik. Petrol Yasası’ndaki “ulusal çıkar” ilkesini kaldırmak? Vatanseverlik. Sevda Tepesi’ni Arap şeyhine pazarlamak? Vatanseverlik. Halkın rafinerisini, demiryolunu, telefon şirketini satmak? Vatanseverlik. Kalkınma ajansları kurup Türkiye’yi 26 bölgeye ayırmak? Vatanseverlik. Ulusal bankaların neredeyse tümünü yaban ellere devretmek? Vatanseverlik. Kıbrıs’ta imamlarla verkurtulculuk oynamak? Vatanseverlik. Bush ile at pazarlığı yapmak? Vatanseverlik. Gizli anlaşma imzalayıp 8.5 milyar dolar karşılığı kırmızı çizgilerden vazgeçmek? Vatanseverlik. Düşman ile bile görüşmek? Vatanseverlik. Ya, Irak’ın kuzeyindeki Kürtler ile ABD’nin terör örgütüne destek olduklarını yazmak? Bak işte o, vatan hainliğinin dik âlâsı! Soykırım ve Güç Politikası (II) Srebrenitza kararı, Sırbistan’dan sonra en çok Türkiye’yi rahatlattı. Türk basınında şu yorumlar yapılıyor: 1. Adalet Divanı’nın kararı, “soykırımı” hukuken tanımlayan ve sınırlayan, bir “içtihat” yaratmış, “devletlerin hangi şartlarda soykırımdan sorumlu tutulabileceğine netlik getirmiştir!” 2. Bir katliamı “soykırım” olarak adlandırmakla, “bir devleti soykırımcı” olarak damgalamak arasındaki fark ortaya çıkmıştır. Katliam bilfiil, “soykırım” etiketi ile damgalansa da, “emri verenlerin, devlet katındaki sorumluluk düzeyi belirlenemediğinden devletlere ‘soykırımcı devlet damgası’ yapıştırılması zor!!” 3. Hal böyle olduğuna göre, Türkiye de bu sorundan Uluslararası Adalet Divanı’na giderek kurtulabilir: “Divan kararı, Ermeni iddiaları karşısında.. hukuki yaklaşımımızın doğruluğunu teyit ediyor. Tek yol ‘hukuk!’” 4. “Divanın bu konuda vereceği karar ne olursa olsun sonuç Türkiye açısından değişmez. Divan.. tehcir kararını Ermenileri Ermeni oldukları için değil de düşmanca eylemlerde bulundukları için aldığına karar verirse.. 1915’in soykırım olduğu iddia edilemez. Edilse de bunun anlamı olmaz. Divan, tehcirin soykırım amacıyla yapıldığına hükmederse yine bir şey değişmez. Türkiye yalnız tarihiyle hesaplaşmayı öğrenir...” ‘Fetva’ saplantısı Bu değerlendirmeleri okurken aklıma yıllar önce AB Komisyonu’ndan bir yetkili ile yaptığım konuşma geldi... Bana şöyle demişti: “Türklerde Osmanlı’dan kalma kalıpsal bir ‘fetva’, ‘kanun’, ‘uluslararası metin’ saplantısı var. Diplomasi ve reel politiği bu yüzden göz ardı ediyorsunuz!” “Srebrenitza kararı” karşısında verilen tepkiler de böyle... BM’nin en yüksek yargı organı olan Lahey Uluslararası Adalet Divanı, “soykırım” hakkında bir kez “fetva” verdi ya! Aynı merciin “Ermeni soykırımı” üzerinde vereceği olası bir “fetva”nın, aynı “hukuk penceresi ve normları” üzerinden verilmesi.. matematiksel denklem kabul ediliyor. Bu çok tehlikeli bir yanılgı. Madde madde gidelim: 1. Lahey evet; “soykırım” konusunda ilk kez bir “içtihat” oluşturdu. Bu doğru. Ancak bu, tartışmalı bir içtihat... Kararı yalnız “Soykırımı Marslılar mı yaptı?” pankartlarıyla Saraybosna sokaklarına dökülen Bosnalı Müslümanlar değil, Avrupalı hukukçular da “tartışmalı” buluyor. 2. Belgrad’dan soykırım emrini verenlerin kimliği mi bulunamadı, bulunmak mı istenmedi: Gerçeği dillendirdiği için Sırp milliyetçilerince “orospu, vatan haini” diye damgalanan (Sırp) muhalif Nataşa Kandiç’e bakılırsa, “ ‘devlet sırrı’ adı altında bu belgeler Belgrad’da saklanmakta!” Lahey Belgrad’ı sıkıştırmaya niyetlense bunlara kolaylıkla ulaşabilirdi. Ama Uluslararası Adalet Divanı, bu yolu seçmedi. 3. Neden seçmedi? Kritik soru bu. “Repubblica” gazetesinin bir yorumuyla bu sorunun yanıtını cumartesi günü özetledim. “(Kararın içerdiği) çelişkiler” diyordu söz konusu yorum: “Bosna’da olup bitenle açıklanamaz. Kararın açıklaması, Uluslararası Adalet Divanı’nın yapısında gizlidir... BM Güvenlik Konseyi ile Genel Kurulu tarafından seçilen 15 yargıcın oluşturduğu Adalet Divanı; (Rusya ve Çin gibi) çoğu, ‘hukuk devletini’ takmayan ülkeleri temsil ediyor. (ABD gibi) İç düzeninde ‘hukuk devleti ilkelerini’ önemseyen ülkeler de ilkenin uluslararası planda uygulanmasına karşı... Karara, hukuk dışı unsurların karıştığını tahmin etmek zor değil...” ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Sosyal Güvenlik Reformu ve Anayasa Mahkemesi (3) Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 günlü 2006/111 Esas ve 2006/112 Kararında Genel Sağlık Sigortası uygulamasında kamu görevlilerinin “kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesi ve hizmet alanlar yönünden de olumsuzluklar yaşanmaması için bu hususların da memurların diğer hakları gibi onlara ilişkin düzenleme içinde ayrıca yer alması”nı anayasal bir gereklilik olarak görmüştür. “5510 sayılı Yasa ile sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde görülebilmesini sağlamak amacıyla genel sağlık sigortası kurulması öngörülmüştür. Yasa’nın genel gerekçesinde beş farklı emeklilik rejiminin aktüeryal olarak hak ve yükümlülüklerin eşit olacağı tek bir emeklilik rejimine dönüştürülmesinin planlandığı, buna koşut olarak sağlık hizmetlerinin düzenlenmesinde de aynı anlayışın esas alındığı anlaşılmaktadır. Oysa yukarıda da belirtildiği gibi memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yürüttükleri kamu hizmetine bağlı olarak hukuksal konumları, diğer çalışanlardan birçok bakımdan farklılıklar göstermektedir. Çalışmakta olanları ve emeklileri kapsayan genel sağlık sigortasından yararlanma hakkı da, anayasanın 128. maddesinde memurlar ve diğer kamu görevlileri için yasayla düzenlenmesi öngörülen haklar arasında bulunduğundan, üstlendikleri kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesi ve hizmet alanlar yönünden de olumsuzluklar yaşanmaması için bu hususların da memurların diğer hakları gibi onlara ilişkin düzenleme içinde ayrıca yer alması anayasal bir gerekliliktir. Açıklanan nedenlerle genel sağlık sigortası kapsamındaki dava konusu kurallar belirtilen özellikleri taşımaması nedeniyle memurlar ve diğer kamu görevlileri yönünden anayasanın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.” Anayasa Mahkemesi bu kararında, sosyal güvenlik destek priminin BağKur sigortalıları için uygulanan, % 10 oranın, % 33, % 39’lara varan bir orana yükseltilmesini de anayasaya aykırı görmüş ve iptaline karar vermiştir. “Dava dilekçesinde, sosyal güvenlik destek priminde yapılan artışların, sistemin açık yükünün mevcut sigortalılara yükletilmesine yol açacağı, yurttaşların emeklilik dönemlerinde de çalışmaya devam etmelerinin nedeninin, kazanma hırsı veya servet edinme arzusu değil, insan onuruna yaraşmayan yaşlılık aylığı ile geçinmek zorunda bırakılmalarının olduğu, sosyal güvenlik destek primi oranlarındaki bu artışların, tüm emekli sigortalıların çalışma hayatı dışına itilmeleri sonucunu doğuracağı; kuralın, sosyal dışlayıcılığı engelleyen asgari bir sınırın varlığını göz önünde tutmadığından ‘sosyal devlet’ ilkesi ile bağdaşmadığı ve sosyal devletin asli görevlerinden olan vatandaşların sosyal güvenlik haklarını sağlama ödevini gereğince yerine getirmesini engelleyerek sosyal güvenlik haklarını adil ve makul olmayan biçimde, ölçüsüzce sınırlandırdığı, bu nedenlerle anayasanın 2., 5., 11., 13., 60. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. 30. maddenin üçüncü fıkrasına göre, yaşlılık aylığı almakta iken sigortalı olarak yeniden çalışmaya başlayanların veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaya veya ikamete dayalı sosyal yardım almaya başlayanların yaşlılık aylıkları, çalışmaya başladıkları veya ikamete dayalı sosyal yardım almaya başladıkları tarihi takip eden ödeme dönemi başında kendiliğinden kesilecektir.” Yaşlılık aylığı almakta iken 5510 sayılı Yasa’ya tabi olarak yeniden çalışmaya başlayan “Hizmet akdi ile bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan” 506 sayılı SSK sigortalıları ile 1479 sayılı BağKur Yasası “kapsamında faaliyete devam edeceğini beyan edenlerin, aylıklarının kesilmemesi için yazılı istekte bulunmaları halinde”, prime esas kazançları üzerinden sosyal güvenlik destek primi alınması öngörülmektedir. Buna göre eski 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası kapsamına giren sigortalılar için “% 14’ü sigortalı tarafından, % 19,5 ilâ % 25 arası işvereni tarafından”; ödenmek koşulu ile sosyal güvenlik destek primi ödenecektir. 1479 sayılı BağKur Yasası kapsamına giren, eski BağKur sigortalıları da % 10 oranında sosyal güvenlik destek primi öderken 5510 sayılı yasa uyarınca “% 33.5 ilâ % 39 oranındaki sosyal güvenlik destek primi kendileri tarafından ödenecektir.” Anayasa Mahkemesi, eski 1479 sayılı BağKur sigortalılar için öngörülen sosyal güvenlik destek primi oranlarını “sigortalılar yönünden sigorta primlerinin tamamının kendileri tarafından ödeneceği de gözetildiğinde, % 10 olan prim oranının % 33.5 ilâ % 39’a yükseltilmesi makul ve ölçülü olarak kabul edilemez’’ bulmuş ve iptali gerektiğine karar vermiştir. Böylece, yaşlılık aylığı almakta olan BağKur emeklileri yine BağKur kapsamında çalıştıklarında % 33 ile % 39 oranında değil, % 10 oranında BağKur’a sosyal güvenlik destek primi ödeyecektir. Anayasa Mahkemesi’nin kararında, “yurttaşların emeklilik dönemlerinde de çalışmaya devam etmelerinin nedeninin, kazanma hırsı veya servet edinme arzusu değil, insan onuruna yaraşmayan yaşlılık aylığı ile geçinmek zorunda bırakılmalarının olduğu” vurgulanmıştır. Hukuk değil reel politik... Özet: Bu, hukuktan çok, “reel politik” bir karardır. Büyük güçler Uluslararası Adalet Divanı kisvesi altında Sırbistan’a “soykırımcı devlet” damgası yapıştırmayı uygun görmemiştir! BM Güvenlik Konseyi’nde yer alan Rusya ve Fransa’nın Sırbistan sempatizanları olduğunu unutmayalım. ABD ve İngiltere’nin de Sırbistan’ı Batı’da tutmaktan yana olduğunu düşünebiliriz. Neticede, çıkan kararı herkes, “Sırbistan’ın AB üyeliğine yeşil ışık” diye yorumladı. Türkiye’nin Adalet Divanı’na gitmesi halinde, BM Güvenlik Konseyi’ndeki hangi üye Ankara’yı kollayacak? Rusya mı? Fransa mı? ABD mi? Hangi Divan üyesi ülke, Türkiye’ye AB yolunu açacak? Bu soruların yanıtlarının göz önüne alınması gerekmez mi? 4. “Divan ne karar verirse versin bir şey değişmez!” demek bence bu işi hafife almaktır... “Soykırımcı devlet” damgasından kurtulan Sırbistan, düğün bayram etti. Bir devletin “soykırım temelleri üzerinde yükseldiği” yönünde verilen bir karar çünkü; o devletin “kuruluş temellerini sorgulamaya açıyor!” Yani “meşruiyetini” tartışmalı hale getiriyor. Lahey’den “fetva beklemek”, Ankara’ya “Ermeni sorunu” üzerinde “politika” üretmekten kolay görünebilir. Ancak “Adalet Divanı’na gidelim!” demeden önce bunları düşünmek lazım. HARBİ SEMİH POROY BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 5 Mart www.mumtazarikan.com 1/ Müzikte ya 1 rım tonlardan 2 oluşan ses dizi3 si. 2/ Özellikle “Bolero” adlı 4 yapıtıyla tanın 5 mış Fransız 6 besteci... “Git, defol” anla 7 mında argo 8 sözcük. 3/ Ege 9 Bölgesi’nde 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ünlü bir antik kent... 1 P O R T F O L Y O Bir müzik yapıtını oluşturan notaları se 2 O L U R L İ E D se çevirme. 4/ İzmir’in 3 T A M H A V R A Selçuk ilçesine bağlı 4 U S B ONO turistik bir köy. 5/ Hay 5 R I K A A R A K vanlara vurulan dam 6 E L İ K GO ga... Küba kökenli bir 7 Ş U B A T GO L dans ve müzik. 6/ Ya 8 A F İ S S A R A pısına girdiği sözcüğe 9 P O R T B A G A J “yeni” anlamı katan yabancı önek... Buhar banyosu. 7/ Polonya halkından olan kimse... Oy. 8/ Donuk renkli otomobil boyaları için kullanılan sözcük... Geleneksel Hawaii dansı. 9/ “Şimdi bir servi simindir suda” (F. N. Çamlıbel)... Çam ağacından yapılmış su testisi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Seslerin gittikçe en yüksek bir noktaya doğru kuvvetleneceğini anlatan müzik terimi. 2/ İnceltilmiş, arıtılmış... Panama’nın plaka imi. 3/ Yumurtalık... Önemli tarihsel olgu. 4/ Manisa’da her yıl düzenlenen geleneksel şenliğe ve bu şenlikte dağıtılan macuna verilen ad... Katılmış, ulanmış parça. 5/ Bir renk... “ ile yola gelmeyeni etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” (Ziya Paşa). 6/ İslam müçtehitlerinin hukuki bir soruna ilişkin olarak aynı yargı üzerinde birleşmeleri... Helyum elementinin simgesi. 7/ Yurdumuzun kuzeydeki en uç noktası olan burun. 8/ Orhan Pamuk’un bir romanı... Gemilerde türlü işlerde kullanılan bir tür demir halka. 9/ Şöhret... Halk edebiyatında uyağa verilen ad. CUMHURİYET 17 K