28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 KASIM 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Çevre ve Orman Bakanlığı’nın ‘1/100 bin’lik planlarına yurt düzeyinde itirazlar var 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Anadolu’ya ‘plan’lı darbeler İMAR TAHRİBATI KORUMA ALTINDA!... Bodrum’daki yoğun turizm yapılaşması “çevre” planında adeta “kazanılmış hak”! sayılıyor (1). Rize’deki doğal çevreyle uygunsuz apartmanlaşma durdurulmuyor (2). Giresun basınında çevre düzeni planına tepki (3). ‘Yanlış Aydınlar’ Kuşakları… İki haftadır sürdürdüğüm “Köy Enstitüleri” konusunu “yanlış aydınlardan” oluşma kuşaklardan söz ederek noktalamazdan önce, bir alıntı yapmak istiyorum. Bu alıntı, kısa süre önce İş Bankası Kültür Yayınları’nın Nehir Söyleşi dizisinde çıkan “Bir Rönesans Adamı Doğan Kuban Kitabı” başlıklı eserde, Prof. Dr. Doğan Kuban’a ait ve kitlesel boyutlarda bir aydınlanma hareketi olan Köy Enstitülerinin yolunun kesilmesiyle neleri yitirdiğimizi, hangi noktalara varabilmekten yoksun kaldığımızı çok iyi açıklıyor. Prof. Kuban, söyleşiyi yapan Müjgan Yıldırım’ın “Geri kalmanın kökenleri birkaç yüz yıl geride değil mi? Örneğin matbaa üç yüz yıl sonra geliyor...” sorusunu şöyle yanıtlamış: “Evet. Avrupa 15. yüzyıl sonuna kadar 300 matbaa kurmuş ve 20 milyon kitap basmıştı. Heykel yapmamışız, resim yapmamışız… Bütün o boşluk içinde devletin varlığını sürdürmek için yapılacak tek şey, Avrupa’yı taklit etmek olmuş. Bugün de Avrupa ile eşit olmak için silahını, giyimini, otomobilini, uçağını ve onlara uygun yasaları alıyorsun. ‘Şu yasanın şurasını değiştir’ diyorlar. Biz de değiştiriyoruz. Bizim dönemimizde üç kitap yayımlarsan profesör oluyordun: Yeterlik, doçentlik, profesörlük. Üniversite bunları bastırıyordu. Senato sadece basılmış kitaba bakardı. Şimdi bilimsel nitelikli yabancı dergilerde biriki makale ile boy göstermek bile yeterli olur hale geldi. Türkiye’de neredeyse 100 üniversite var, ama uluslararası düzeyde bir dergi çıkaramıyoruz. Bu ne demek: ‘Sen doçent mi olmak istiyorsun? Öyleyse İngiltere, Amerika veya Fransa’daki bilmem ne dergisinde bir makalen çıksın.’ Bazen iki tane makale çıkarsa profesör yapıyorlar… Kendi ülkesinin tarihini yazan adam bile, eğer yabancı bir dergide bir makale yayımlamamışsa profesör olamıyor. Bundan daha alçaltıcı bir durum olabilir mi?” Bugün ne yazık ki çok sık rastlandığı üzere! Köy Enstitülerinden ne zaman söz edilse, bu kurumların öneminin abartıldığı savında olanlar, Prof. Kuban’ın yukarıdaki alıntıda söz ettiği gerçeklerin farkında olmayanlar ya da bu gerçekleri umursamayanlardır. Çünkü yüzyıllar süren bir inanç ve dogma egemenliğinin ardından, bütün bir toplumu dünyayı aklın ve bilimin rehberliği ile yorumlayabileceği bir yörüngeye oturtmayı amaçlamış olan, sorgulayıcı ve özgün bir eğitim sistemine, yani Köy Enstitülerine 1953 yılında son verilmiş, o zamandan bu yana giderek ağırlık kazanan ise ‘nakli’, yani ezbere dayanan bilginin ve taklidin egemenliğindeki bir eğitim politikası olmuştur. “Yanlış aydınlar”, bu politikanın en sakıncalı ürünlerinden biridir. 1923 ile 40’lı yılların sonuna kadarki “Türk Aydınlanması” diye adlandırdığımız süreçte yetişen ve etkin olan aydınlar, bilgi ve birikim bağlamında paylaşmacılığı ilke edinen, başka deyişle aydınlatmayı, aydınlık götürmeyi görev bilen, gerçek anlamda aydınlardır. Bu aydınların, aydın oluşlarını kendileri açısından türlü ayrıcalıkların kaynağı olarak görmek, bu arada kendilerini titizlikle ‘ötekiler’den, yani ‘halk’ diye nitelendirilen kitleden ayrı tutmak gibi bir tavırları asla yoktur. Onları kendilerinden sonra gelen “yanlış aydınlar” kuşaklarından ayıran bir başka çok önemli fark da, kendilerini hep bu iklimden, bu topraklardan, bu ülkeden saymış olmaları, ancak ‘buralı’ olabildikleri ölçüde insanlığın evrensel değerlerine de yelken açabileceklerine içtenlikle inanmalarıdır. Aslında bu aydınların gerçek anlamda aydın olma niteliklerini belki de en belirgin kılan yanları, hemen hepsinin her şeyden önce birer ‘gönüllü öğretmen’ olmalarıdır. En büyük mutluluğu, bildiklerini her fırsatta başkalarıyla paylaşmakta buldukları ve bu işi de çok iyi yaptıkları, bu aydınların çevresinden gelme herkesçe anlatılan bir özelliktir. Bu aydınların Batı’ya her zaman kendi kültürümüzün de potasında oluşturulacak sentezler temelinde yönelme politikası, başlıca kaynağını Köy Enstitülerinin doğasında yatan paylaşmacılıkta bulan özgünlüğün ortadan kalkması ile birlikte yerini, sonuçta tinsel yamalı bohçalardan başkaca bir getirisi olamayacak bir eklektik tutuma, çokbilmişlik kokan bir benmerkezciliğe ve gerçek bilgi bağlamında neredeyse eşsiz bir aydın (!) cehaletine bırakmıştır. Bugün bilimden sanata uzanan çok geniş bir yelpazede yakındığımız sığlık, temelini doğrudan bu “yanlış aydınlar”da bulmaktadır! acem20@hotmail.com mar affı” sağlıyor... Bakanlığın “iki” ille sınırladığı bu planda, özellikle Burdur Gölü’ne “ortak” olan Isparta’nın da neden yer almadığı, “belli” bile değil... Antalya’nın, Isparta’yla ekonomik ve kültürel bağları öteden beri güçlüyken bu üç il arasında adeta kurumsallaşmış olan bölgesel beraberliğin böylesine ayrıştırılması tepki topluyor. Öte yandan, geleceğe dönük önermelerden yoksun olan planda çevrenin korunmasına yönelik kararlar da çok yetersiz… ISPARTA’SIZ ANTALYA, BURDUR!.. yacak…” Bu sözler önceki Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’ye aitti… Bakanlığınca düzenlenen “Çevre Düzeni Planı”nın (ÇDP) İzmir toplantısında şunu da söylemişti; “Artık isteyenin istediği yere istediğini yapma devri kapanıyor..” (Hürriyet24 Ocak 2007) Yani, tarım alanlarına fabrika; zeytinliklere TOKİ betonları; SİT bölgelerine otel; tarihin üstüne baraj; hatta Kaz Dağı’na altın madeni kurmak isteyenlere bile artık izin verilmeyecek!.. ÇDP’ler “engel” olacak! Gelişmeler kısa sürede gösterdi ki bakanın bu konuşması da tıpkı şu “Acarkent’i yıkacağım” sözü gibi “hayali”... Çünkü, yurt düzeyinde yaygınlaştırılan ÇDP’ler de doğaya ve kültürel değerlere özensizlikleri yüzünden artık “yargı”dalar... Üstelik sadece meslek odaları değil; yılların “betonlaşma mağduru” belediyeler ve il genel meclisleri bile itiraz ediyorlar. Yani Anadolu, 50 yılın plansızlığından sonra şimdi de “planlı darbe”ler altında. “B u çalışmalarla yılların ihmalini gideriyoruz; Türkiye’de plansız bölge kalma 1 3 SAMSUN, ÇORUM, TOKAT 2 ‘ÇEVRE’NİN ANLAMI Önce şu “çevre planı”nın anlamını özetleyelim… Kentlerin ve bölgelerin sanayiden tarıma, turizmden ulaşıma kadar tüm sektörlerle ilişkilerinin kurulduğu ÇDP’ler, geçen AKP iktidarında Çevre ve Orman Bakanlığı’nın yetkisine verildi… Eskiden bu yetki Bayındırlık Bakanlığı’ndaydı. “Adı”ndan ötürü Çevre Bakanlığı “bu iş bana ait” deyince mahkemelik oldular. Derken çevre ve ormanı birleştirme yasası “fırsat” bilindi ve aynı planların bu yeni bakanlığa bağlanması sağlandı… Oysa ne “orman”cılar, ne de “çevre”ciler böylesine kapsamlı bir “fiziksel plan lama”dan anlarlar. Çünkü “şehircilikte uzman” değiller. Hele planlardaki “çevre” sözcüğünün, aslında doğayı değil, bir yörenin “çevresiyle birlikte ele alınması”nı tanımladığı bilindiği halde, sadece sözcük benzeşmesiyle, Çevre Bakanlığı’nı, tutup “imarcı” yaptılar... Asıl amaç Bayındırlık Bakanlığı’ndaki, Cumhuriyetin en değerli “planlama birikimi”ni işlevsiz kılmak olunca; “bilim” yine bir kenara itildi. Şehir Plancıları Odası da bu rant oyununa tepki göstermek yerine, “nasıl olsa planları bizim üyelerimiz yapacak” mantığıyla “tarafsız” kalmayı yeğleyince, kamuoyuna gerçekler anlatılamadan operasyon tamamlanmış oldu... Şimdi ise aynı planların neredeyse tümüne yapılan itirazlarla birlikte, çoğuna da yine Şehir Plancıları Odası’nca davalar açılmış durumda; çünkü meslek odalarının anayasadan aldıkları “toplumsal yarar” sorumluluğu, üyelerinin “iş beklentisi”nden çok daha öncelikli... Kimi ÇDP’ler için her biri sayfalar dolusu eleştirileri içeren itiraz raporlarından bazı vurgulamalar ise özetle şöyle: ENİZLİ, AYDIN, MUĞLA... Plana meslek odalarının yanı sıra Muğla İl Genel Meclisi, CHP ve hatta AKP bi le itiraz etti. Örneğin, daha önce “plansız” olarak “turizm bölgesi” ilan edilen yerler “aynen devam” ediyor. Hatta bu alanlardaki ormanların korunmasına yönelik kurallara bile yer verilmiyor... Dahası önceki planlarda, yapılaşmayı imar rantı için çoğaltmak amacıyla ‘yüksek gösterilen nüfus değerleri’ de “geçerli” sayılıyor! Bir doğa cenneti olan bölgede, sanayi ve enerji yatırımlarının “plana bakılmadan, bakanlık izniyle yapılabileceği”ne ise adeta “infial” var... Biri Karadeniz “kıyı” kuşağının; diğeri “Hitit” uygarlığının; öbürü “Kelkit” çayı vadisinin kültürel birikimlerini içeren bu üç ildeki “çok özel kimlikler”e aldırılmadığı gibi, “tarihsel komşuluklar”ı da önemsenmemiş. Şehircilerin itirazlarında, aynı bölgenin yol kademelenmesine yönelik kararsızlıklara dikkat çekilirken tarım alanlarının, yaylaların ve nüfus yığılmalarındaki dengesizliklerin gözetilmiyor olması eleştiriliyor. ORDU’DAN ARTVİN’E... Bu plan ise Ordu, Trabzon, Rize, Giresun, Gümüşhane ve Artvin olmak üzere 6 ilimizi kapsıyor... Ne var ki Karadeniz’in kıyı ve iç kesimleri arasındaki ilişkilerle süregelen kentleşme süreçlerini çevre ve kültür öncelikli irdelemiyor... Nitekim özellikle yaylalara yönelik “yaşatılarak koruma” hedefini yeterince önemsemediği için de yerel basında plana tepkiler şu manşetle duyuruldu; “Çevre Planı Değil; Giresun’u İmha Planı...” Çevre ve Orman Bakanlığı’nca Türkiye’yi plansızlıktan kurtarma adına sürdürülen çevre düzeni planlamalarındaki durum işte böyle… Bakalım, yeni Bakan Veysel Eroğlu, böylesine “planlı” bir çevre ve orman “duyarsız”lığını ne zaman durduracak? ÇDP’lerin geniş katılımlı bir forumda tartışılarak ilke ve hedeflerinin ulusal çıkarlara göre belirlenmesi; Anadolu’nun böylesi bir aymazlıktan bir an önce kurtarılması gerekiyor... MANİSA, KÜTAHYA, İZMİR... Özellikle İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırlarındaki, “1/100 bin” ölçekli planlamalarla “karmaşa” yaratan bu planda da sanayi ve ulaşım gibi temel konularda tam bir “belirsiz”lik var. Yıllardır tartışılan “kuzeydeki 2. havaalanı” için bile olumlu ya da olumsuz bir “önerme” yok; su ürünleri üretim alanlarının hangi kıyılarda olabileceği de belli değil… Planlama alanı olarak sadece il sınırlarıyla yetinilip, “havza” gerçeği göz ardı edildiğinden; Gediz ve Bakırçay nehirlerinin önemli bölümü, çevresindeki tarım alanlarıyla birlikte planın dışında!.. Hele hele yasadışı yapılaşma alanlarının, çevreyi gözeten bir karar üretilmeden “yerleşik alan” sayılması ise bir tür “i D T.C. YOZGAT SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN İLAN Esas No: 2006/804 Esas Davacı/Davacılar SS GÜZELTAŞ KONUT YAPI KOOPERATİFİ ile davalı/davalılar İL DEFTERDARLIĞI, NECATİ DERELİ, NERİMAN DERELİ, YOZGAT BELEDİYE BAŞKANLIĞI, HÜSEYİN, HACI TEVFİK, İSMAİL HAKKI AKDOĞAN, MUSTAFA, SÜLEYMAN, ÜMMÜGÜLSÜM MEHMET KARISI, İHSAN KAYAOĞLU, FATIMA EKİCİ, SALİH AKDOĞAN, YUSUF SAYBAK, HALİS ÇAPAN, MUHLİS ÇAPAN, ÇETİN SAYBAK, SARİYE KOÇAK, CEMAYNUR ÇAPAN, HÜLYA KAYA, HASAN SAYBAK, GÜL EKER, SERVET ÇAPAN, EMİNE AKÇAN, ORHAN ÜÇOK, SEHER ÇAPAN, MEDİHA CEMİLE ÜNAL, SÜLEYMAN KANDEMİR, AYŞE ŞAHİN, NURAN ULAŞ, RAUF ÇAPAN, AYNUR YILMAZ, HABİBE ARSLAN, SEMA SAYBAK, NADİDE SAYBAK, SİNAN SAYBAK, MÜNİRE ÇAPAN, HAMZA ÇAPANOĞLU, HÜSEYİN AVNİ AKDOĞAN, CEMİLE SİVASLI, HÜSEYİN ALPARSLAN AKDOĞAN, MEHMET AKDOĞAN, FADİME KOCA, UĞUR ŞENEL, MÜRÜVVET DENİZ, HALİL YANCIOĞLU, MUHAMMED HAMZA SUSAM, CELALEDDİN SUSAM, ŞAHİN SUSAM, NEJAT HAKAN SUSAM, HATİCE ERTAN, MUAMMER ÇAPAN, MÜVEYDE ÇATUK, FEHMİ AVCIOĞLU, SEMA YARAY, MUSTAFA YARAY, MEHPARE YORTANLI, SARİYE KARALI, EMRE YARAY, AZMİ ARSLAN, KOKSAL ALTUNOKLU, HASAN SAYBAK, HAYRİYE SUCU, İFAKAT CENGİZ, PERİHAN ERDEM, GÜLSEREN YAĞCI, MUSTAFA ÇAPANOĞLU, MURAT YARAY, AYÇAN GÜLCAN, ESME ÇAPAN, AYŞE TANIŞ, MEHMET AKDOĞAN, HAMZA ÇAPANOĞLU, ALİ ÇAPANOĞLU,, KURTULUŞ KIRAL, AYNUR GÜRLEROĞLU, MAHİNUR ÇATAKOĞLU, YILDIZ TAŞKINÖZ, CEMALETTİN YARAY, SEHER ÇAPAN arasında mahkememizde görülmekte olan Ortaklığın Giderilmesi davası nedeniyle; Yozgat ili, Merkez ilçesi Yeni Cami Mah., 1731 ada, 1 parsel sayılı taşınmaza hissedar durumu da göz önüne alındığında, parselin hissederlar arasında ivaz ilavesi suretiyle dahi taksimi mümkün olmadığından, parselde ortaklığın satış sureti ile giderilmesine, karar verildiğinden taşınmazın mirasçılarından: CELAL AKDOĞAN, ZEYNEP ŞAHİN, NADİYE KAYNAK, DÜRDANE ÜÇOK, MAHMUT NEDİM ÜÇOK, RABİA AYAŞ, SUPHİ ÜÇOK, NİLGÜN BAYRAM, YILMAZ AKDOĞAN, YASEMİN EROĞLU (GÜRLEROĞLU), HÜSNÜ ZAFER GÜRLEROĞLU, LEVENT GÜRLEROĞLU, ÖMER BOZDOĞAN, COŞKUN BOZDOĞAN, AHMET SÜREYYA BOZDOĞAN, MEHMET DERELİ, MUSTAFA DERELİ, MEHMET DERE, MELİHA GANİOĞLU, SİNASİ TANER DERELİ, SUZAN EBRU DERELİ, ARİFE HACER DERELİ, MÜŞERREF DERELİ, MUSTAFA DOĞAN EROL, AHMET ORHAN EROL, HÜSNİYE EROL, ERCAN EROL, NURHAN ÖZTÜRK, NURCAN NECİBE YAZICI, SÜHEYLA TÜLİN DURMAZ, KAZIM TÜLAY DİNÇ, İBRAHİM ETHEM DİNÇ, GÜNAY KAPUSUZ, MEHMET RAUF KIZI EMİNE, ZELİHA ÇAPAN, AZİZE ÇAPAN, BÜLENT NECAT ÇAPAN, EDİBE BANU ÇAPAN, RAMAZAN SAĞLAM, ALİ SAĞLAM, HATİCE AKÇİN, MERYEM ÖZÇELİK, YAKUP SAĞLAM, YUSUF SAĞLAM, HİKMET ERGÜN, HATİCE SARI, SÜLEYMAN KANDEMİR, ADEM KANDAMİR, NİMET ARDIÇLI, ASIM KANDEMİR, İSMET ERGÜL, BİLAL KANDEMİR, MEYMENET KANDEMİR, KIYMET SAĞLAM, UĞUR AKDOĞAN (ŞENEL), MÜŞERREF OYA AKDOĞAN, ATİYE AKDOĞAN, MEHMET ŞÜKRÜ AKDOĞAN, NACİYE AKDOĞAN (GÜVEN), YARDAN ALMİRA TÜTÜNCÜOĞLU (KARASOY), KORDAN BERİL TÜTÜNCÜOĞLU, MEHMET SAİT ÜÇOK, LÜTFİ KÜRŞAT ÜÇOK, ALİ RÜŞTÜ ÜÇOK’a karar tebliğ yerine kain olmak üzere ilan olunur. (Basın: 60348) CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear