Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 6 EYLÜL 2006 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yargıya Güven Duygusu Atatürk’ün devrim ve ilkelerinin aydınlattığı yolda, anayasaya, yasaya ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeyi ilke edinen Türk yargıçları, her zaman ve her koşulda sağlam duruşlarıyla ve kararlarıyla adalete güven duygusunu pekiştirecek, görevlerini yargının bağımsızlığı ve yansızlığı ilkesi doğrultusunda yerine getirmeyi sürdüreceklerdir. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi Başkanı ıl 1935. Ankara Ağır Ceza Mah kınız dışarıdan bir gücün (yasama ya da yükemesi’nde ‘‘Atatürk’e suikast gi rütme organının) yargı erkini kullanan Yarrişimi’’ savıyla açılan bir dava gö gıtay’ın bile yargıçlar üzerinde baskı yapmarülmektedir. Her duruşmadan sını doğru bulmadığını belirtmesi, günümüzsonra mahkemenin savcısı Ba de örnek ve ibret alınacak soylu bir davranış ha Arıkan ile dönemin Adalet Bakanı Şükrü olarak değerlendirilmelidir. Ülkeyi yönetenSaraçoğlu, Çankaya’ya giderler ve Atatürk’e ler bunu örnek almalı, bundan herkes (özeldavanın seyri hakkında bilgi sunarlar. Atatürk likle yasama, yürütme ve yargı erkini kulladinler ve hiçbir yorumda bulunmaz, her kere nanlar) kendilerine ders çıkarmalıdır. sinde savcıya ‘‘Meslek ve göreviniz neyi emreYargıç ödün vermemeli diyorsa onu yaparsınız’’ der. Anayasaya, yasaya ve hukuka uygun olarak Bir gün savcı Baha Arıkan’a, kendisini Atatürk’ün beklediği bildirilir. Savcı, çağırıldığı vicdani kanaatlerine göre karar vermekle yüyere gider; gösterilen yere oturur. Atatürk’ün kümlü bulunan yargıçlar, dışarıdan gelecek herhangi bir etki ya da karışmaya asla ödün veryanında dönemin önemli kişileri vardır. memeli, böyle bir kalkışmaya kimden, ne Atatürk sorar: ‘‘Davanın sonu ne olacak?’’ Savcı ayağa kalkar: ‘‘Mahkemenin kararı amaçla ve nasıl gelirse gelsin hoşgörüyle bakmamalı, yargıya güven duygusunu sarsacak eynı beklememiz gerekiyor!’’ Atatürk savcının sözünü keser: ‘‘Mahkeme lem ve işlemlerden kesinlikle kaçınmalı ve nin kararı ne demek? Mahkemeyi de kapatı uzak durmalıdır. Yargı yetkisinin kullanılmasında hiçbir organ, makam, merci ve kişinin, rım, hâkimleri de atarım seni de atarım!’’ Baha Arıkan, ulu önderin huzurunda doğ mahkemelere ve yargıçlara buyruk veremeruların söylenmesi gerektiğinin bilincindedir: yeceği, genelge gönderemeyeceği; öneri ve ‘‘Atatürküm, mahkemeyi de kapatırsınız, hâ telkinde bulunamayacağı yolundaki anayasa kukimleri de atarsınız ama, tarihe adınız Musta ralı her an gözetilmelidir. Tersine bir davranışın, yargının bağımsızlığı ve yansızlığı ilkesifa Kemal Atatürk diye geçmez!’’ der. Atatürk içten bir gülüşle karşılık verir: ‘‘Ço nin zedelenmesine, dolayısıyla yurttaşların adalete ve giderek devlete olan güven duygucuk, ben de senden bunu bekliyordum!’’ Dava, sanığın beraatıyla sonuçlanır. Savcı sunun sarsılmasına yol açacağı unutulmamalığın temyizi üzerine karar, Yargıtay Birinci lıdır. Yargı, gücünü bağımsızlığından alır. BuCeza Dairesi’nce 19 nedenle bozulur. Yerel nun için de yargı işlevini yerine getiren yarmahkeme önceki kararında direnir ve sanığın gıçların ve savcıların güvenceli olmaları gereberaatına hükmeder. Savcılık bu kararı temyiz kir. Yargıçlar ve savcılar, ‘‘yargı bağımsızlığı’’ etmek ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda gö ilkesine uygun düşecek nitelikteki güvencelerüşülmesini sağlamak niyetindedir. Ancak Ata re kavuşturulmuş olmadıkça, özellikle siyasal türk, şahsı ve hayatıyla ilgili bu davanın yeni güç (yürütme erki) elini yargıdan çekmedikden incelenmesini istemez. Savcıya şöyle der: çe, yargının bağımsızlığından, yargıçların ve ‘‘Çocuğum, davayı tekrar temyiz edecekmiş savcıların güvenceli olduklarından söz edilesin, etmemeni öneririm. Türk yargıcına güve mez. Yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi nim sonsuzdur. Türk yargıcı vicdani kanaati sözde kalır ve yargının siyasallaşmasına ortam ni gösterdi. ‘Bu işe inanmadım’ demektedir. Yar hazırlanmış olur. Ülkemizde son yıllarda yargının siyasallaşgıtay’ın, isterse bilimsel bile olsa, yargıçların üzerinde baskı yapmasını doğru bulmuyo tırıldığı savı gündeme gelmekte, az sayıda da olsa bunu doğrulayacak nitelikte olaylar yaşanrum.’’(1) maktadır. Örneğin Şemdinli olaylarına ilişkin Örnek alınmalı iddianamenin hazırlanması (bilgi ve belge topAtatürk’ün, canına kasteden bir sanığın lama) yöntemiyle iddianamede ileri sürülen savyargılandığı davada Ankara Ağır Ceza Mah lar, adalete güven duygusunu zedelemiş; Türk kemesi’nin verdiği beraat kararı Yargıtay’ca ordusunu hak etmediği bir tartışmanın konu19 nedene dayanılarak bozulmuşken, mah su yapmıştır. Unvanı ve görevi ne olursa olsun kemenin direnme kararına karşı temyiz yo kimsenin yargıyı siyasallaştıracak ortama çekluna gidilmesini istememiş olması, vicdani meye, adalete güven duygusunu sarsmaya, kanaatini ortaya koyduğuna inandığı Türk devletin kurumlarını karşı karşıya getirmeye yargıcına duyduğu sonsuz güveninin açık bir ve yıpratmaya asla hakkı yoktur. Anayasanın ‘‘Başlangıç’’ bölümünde tanımgöstergesidir. Yukarıda değinilen somut olayın geçtiği dönemin siyasal ve toplumsal ko lanan güçler ayrılığı ilkesi doğrultusunda yaşulları da gözetildiğinde; ulu önderin, bıra sama ve yürütme organları ile idareden beklenen; yargı işlevinin yürütülmesinde yargıya gerekli donanımı ve kolaylığı sağlamak, ancak yargılama işine kesinlikle karışmamak, yargı kararlarına uymak ve bunların yerine getirilmesi konusunda gereken duyarlılığı ve özeni göstermektir. Ne var ki uygulamada her zaman böyle olmadığı, örneğin Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘‘kamusal alanda türban yasağı’’ getiren kararlarına uyulması konusunda pek de duyarlı davranılmadığı gözlenmektedir. Yargı kararlarına uymak ve bunları uygulamak, hukuka saygının gereğidir. Devlet yönetiminde etkin kişilerin, toplumda hukuka saygıyı pekiştirecek eylemler yerine, yargı kararlarını yok sayar nitelikte hukuk dışı söylemlerde bulunmaları, hukuka ve devletin temelini oluşturan adalete ne denli saygılı davrandıklarını ortaya koymaktadır. Yargı kararı, yetkili yargı organının herhangi bir olay ya da durum hakkında hukuksal sonuç doğuran irade açıklamasıdır. Bu kısa tanımdan da anlaşılacağı gibi, yargıçlar kararlarıyla konuşurlar. Yargı kararları bilimsel yönden eleştirilebilir, ancak niçin öyle karar verildiği sorulamaz; sorgulanamaz. Örneğin türban konusunda karar veren yüksek mahkeme yargıçlarına yöneltilen ‘‘Efendi, o senin işin değil, Diyanet’in işidir; buna ulema (din bilginleri) karar verir’’ gibisinden sözlerin, hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinde yeri ve yakışığı yoktur. PENCERE Müslümanlığa ve Türkiye’ye En Büyük Kötülük... ‘İsmailağa Camisi Cinayeti’ bugünkü Türkiye’nin bağırsaklarını deşip ortaya döken kanlı bir olay... Olayın içinde neler ve kimler var?.. Tarikat.. Cemaat.. Cami.. İmam.. Mürit.. Polis.. Tümünün kapsamında toplumun dinsel örgütlenmesinin yapısını gözler önüne seren korkutucu bir içyüzü sergileniyor... Devletin, siyasetçilerin, medyanın, gazetecilerin bildiği, ama, dile getirmekten kaçındığı gerçeklerin şamarı hepimizin yüzüne bu cinayetle vuruldu... ? Cinayetin anatomisi gazetelerde ve televizyonlarda enine boyuna sergilendi; Nakşibendi tarikatına bağlı İsmailağa cemaati olgusu laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı dinci karşıdevrimin nasıl örgütlenip iktidarlaştığını açıklayan çarpıcı bir örnek; ama, Saidi NursiFethullah Gülen cemaatinin yanında küçük bir örnek... Akılsızlığın dışavurumu... Gülen akıllı, kurnaz... İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu, Fethullah’ın yanında çırak bile olamaz, zavallı kalır... ? Ancak yıllardan beri sabırla, istençle ve dışardan desteklenerek sürdürülen tarikatcemaat örgütlenmesiyle, dinci iktidar, politikasının altyapısını oluşturdu... Artık sendika, parti, dernek, vesaire gibi çağdaş kurumların etkisi solda sıfıra doğru kayıyor... Üstelik tarikatçılık ve cemaatçilik devlet kurumlarında da etkin... İsmailağa Camisi Cinayeti’nde polisin yaptığına bakın!.. Polis raporunda ne diyor: ‘‘ Katil Mustafa Erdal kafasını mihraba vurarak intihar etti...” Oysa Erdal’ın linç edildiği ortada... Ne dersiniz... Bizim poliste kaç tarikat ve cemaat müridi var?.. ? Bir gazetemiz manşet atmış: ‘‘Cami cinayetinde şaşırtan gelişme.. Linç var, gözaltı yok!..’’ Türkiye haritasında yayılmış AKP’li belediyelerin elinde dünya kadar para var; bunların çoğunluğu tarikat ve cemaatlerle iç içe... Türkiye Cumhuriyeti’nde camiler devletin Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlıdır... İmamlar devlet memurudur... Polis devlet görevlisidir... Ortaya çıkan manzara neyi dile getiriyor? Cami, tarikatın cemaatine bağlı... İmam, Nakşi cemaatinin şeyhine bağlı... Polis kime bağlı?.. Asker, subaylar arasına tarikatçı ya da cemaatçi girmesin diye yıllardan beri teyakkuzda!.. Peki, yargı kesimindeki Van Savcısı, Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı’nı bir tarikat ya da cemaat hesabına mı engellemek istemişti?.. Türkiye’de kutsal Müslümanlık ne idüğü ve kime hizmet ettikleri belirsiz cemaat şeyhleri arasında parsellendi... İslama en büyük kötülüğü ve saygısızlığı yapanlar bu din tacirleri ve politika tüccarlarıdır. Yabancı Aklı ON DOKUZUNCU yüzyıl Osmanlısı’ndan beri yabancının aklına göre davranmak, bu toplumu yönetir duruma gelenlerin önemli hatalarından biridir. İstisnalar yok değil tabii: En başta ‘‘Yabancının nasihatiyle bağımsızlık kazanmış var mıdır?’’ diyen Mustafa Kemal olmak üzere, 1974’te Kıbrıs emrini veren Ecevit’i, Birleşmiş Milletler’deki oyunlara direnen Denktaş’ı ve bugünkü Cumhurbaşkanı Sezer’i sayabilirsiniz. Lübnan’a asker gönderme konusunda da aynı durum. Daha çatışmalar sürerken bile dış dünya Türk askerinin devreye girmesi için ağız birliği etmişti. Kıbrıs’ta uluslararası asker bulundurulmasına ve Kuzey Irak’taki terör odaklarına karşı harekâta itiraz edenler, Lübnan’da barış bekçiliği için Mehmetçik’ten başkasını düşünemez olmuşlardı. Aynı şeyi bambaşka nedenlerle isteyen ve Başbakan’ın Washington görüşmelerine böyle bir armağan götürmesi için sabırsızlanan AKP iktidarı da dıştan gelen bu akla uyuverdi.. ysa, Ankara’nın Kıbrıs konusundaki Annan Planı oyunundan sonra o kuruluşa güvenini tamamen kaybetmiş olması gerekirdi. Ameliyatlı Denktaş’ın hastalığından yararlanıp Türkiye’ye çözüm dayatmak bu adı yüce kuruluşa yakışır bir davranış olmamıştı. İsrail’in Lübnan saldırısına ve yıkıma bir ayı aşkın süre seyirci kaldıktan sonra, durumu bir ölçüde meşrulaştırmak amacıyla başkalarından asker desteği istemenin de yakışmayışı gibi. Ama, şu sırada Birleşmiş Milletler’in Türkiye’den istedikleri bununla da sınırlı kalmayacağa benziyor. Şimdi de AB ile Birleşmiş Milletler’in birlikte kotardıkları yeni bir ‘‘plan’’la karşı karşıyayız. Plana göre, KKTC’deki limanlar ve havaalanı Birleşmiş Milletler’in denetimine sokulacak, deniz ve hava trafiği bu kuruluşça denetlenecek ve böylece Kuzey Kıbrıs’la AB ülkeleri arasında doğrudan ticaret yapılmasına Rum yönetiminin itirazı önlenmiş olacakmış. Onların aklınca, böyle bir çözüm KKTC üzerinde uygulanan ambargonun kalkması anlamına geleceği için, Ankara’nın da Rum uçak ve gemilerine karşı uyguladığı yasağı kaldırması gerekecekmiş. Tam da Talat’a ‘‘Formula 1’’ kıyağı uygulandığı ve kendisi ‘‘cumhurbaşkanı’’ sıfatıyla Pakistan’a çağrıldığı, yani ‘‘tanınma’’ya doğru birtakım adımlar atılmaya başlandığı sırada Türkiye’nin böyle bir oyuna gelebileceğini düşünmek, elbet büyük safdilliktir. Ama belli olmaz, şimdiki iktidar ‘‘yabancı aklıdır’’ diye bunu bile benimseyebilir. ep ‘‘Türk’ün aklı sonradan gelir’’ diye kendimize haksızlık edermişiz. IMF’nin başekonomisti Raghuram Rajan’ın ‘‘Sıcak parayla büyüme olmaz’’ dediğini okuyunca, bizdeki Bağımsız Sosyal Bilimciler grubundaki iktisatçıların aynı şeyi yıllardır söylemekte olduklarını anımsamadan durabilir misiniz?.. Meğer sonradan gelen, yabancının aklıymış. Mahir Ersin GERMEÇ Y O Alçakça saldırı Daha kötüsü, kararlarından dolayı yargıçların hedef gösterilmesi ve saldırıya uğramış olmalarıdır. Örneğin 17 Mayıs 2006 günü Danıştay’a silahlı saldırı olayı bu niteliktedir. Danıştay İkinci Dairesi’nin türban konusunda verdiği karar sonrasında, dünya görüşü bilinen bir gazete, ‘‘İşte O Üyeler’’ başlığıyla dairenin başkan ve üyelerini hedef göstermiş; ülkücüİslamcı kimliğiyle tanınan bir avukat, Danıştay’a gelerek türban kararını veren dairenin başkan ve üyelerini kurşun yağmuruna tutmuş, bir değerli Danıştay üyesi yaşamını yitirmiştir. Türk yargıçlarına sonsuz güven duyan ulu önder Atatürk’ün kemiklerini sızlatacak nitelikteki bu alçakça saldırı, yargı tarihine kanlıkara leke olarak yazılacak; yitirilen can (görev şehidi değerli yargıç Mustafa Yücel Özbilgin) yüreklerimizde sonsuza dek yaşayacaktır. İnancımız odur ki; Atatürk’ün devrim ve ilkelerinin aydınlattığı yolda, anayasaya, yasaya ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeyi ilke edinen Türk yargıçları, her zaman ve her koşulda sağlam duruşlarıyla ve kararlarıyla adalete güven duygusunu pekiştirecek, görevlerini yargının bağımsızlığı ve yansızlığı ilkesi doğrultusunda yerine getirmeyi sürdüreceklerdir. (1) Baha ARIKAN, Cumhuriyet Gazetesi, 12.11.1963; Hasan PULUR, Milliyet Gazetesi, 10.11.1989; Yargıtay’dan Anılar, Yargıtay Yayınları, Ankara 1993, s. 158 H ??? TÜMA Y HOTEL BİTEZ YALISI / BODRUM ‘Katı Olan Her Şey...’ Dünya Bankası bu aşamada yaygınlaştırdığı politikalarla, serbest piyasa ekonomisini mitleştirmeyi ve mutlak bir gerçeklik olarak ülkeleri ve bölgeleri bu doğrultuda düzenlemeyi sürdürüyor. Bu politikaların uygulamaya geçmesi ile katı bulunan her şey esnekleştirilir, hak olan her şey metalaştırılırken; gerçekte ‘‘katı olan her şeyin buharlaştığı, kutsal olan her şeyin dünyevileştiği’’ koşullar derinleşiyor. şamını tamamladığında emeklilik hakkı, yurttaşlar için devletten istenecek, isteme hakkı olarak nitelenen haklar. Oysa Dünya Bankası’nın yaygınlaştırdığı anlayışa göre, bundan böyle temel eğitim, ‘‘bilinçli tüketici yetiştirme süreci’’dir. Meslek eğitimi ise kişilerin kendilerini işgücü piyasasına hazırlama yükümlülüklerinin bir gereği olarak, gerektiğinde yaşam boyu sürecek ve niteliklerini sürekli olarak işgücü piyasasının gereksindiği duruma uyarlama sorumluluğunun bir parçasıdır. Yararlanma koşulları, bu hizmetin satın alınması yoluyla olacağından, bedelini de ‘‘kim yararlanırsa, o ödeyecek’’tir. yoktur. İşgücü piyasasının esnekleşmesi için, çalışma hakkının korunması gibi ‘‘eskimiş’’ yaklaşımlardan söz etmek gereksizdir. ‘‘İnsan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürmeye yeterli gelir’’, ‘‘en az ücret’’ kavramıyla bile tanımlanmamaktadır. Gelir, ancak yoksulluk ölçümleri söz konusu olduğunda gündeme gelmesi gereken bir kavramdır. Gerçekte, yeni liberal politikaların, ulus devletleri, kendi sınırları içindeki ekonomik etkinlikleri ve istihdam düzeyini bağımsız olarak etkileyemez duruma getirdiği, uygulanan ekonomik politikaların işi yok ettiği, ulusal istihdam politikası belirleme ve uygulama olanağını ortadan kaldırdığı, belirleyici olanın rekabet koşulları ve uluslararası sermayenin seçimleri olduğu koşullarda, ne işi korumak ne de işçiyi korumak olanaklıdır. Bu koşullar, emek piyasasının tüm koruyucu önlemlerini kaldırarak emeğin metalaşmasını da dayatmaktadır. Çalışma hakkının gerçekleşmesi için bireylerin fırsat eşitliğine dayalı bir sistem içinde donatılması gerekirken, kısıtlı ve sınırlanmış işler için, işsiz yığınların yarıştırıldığı; iş bulamamanın kişisel eksikliğe dayalı olduğu duygusunun, bir algılama sapmasının yaratıldığı koşullarda; çalışma standartları, temel haklar ve sosyal adalet gündeme bile gelmemektedir. YÜZME HAVUZU, DENİZE 60 METRE, BİLARDO, MASA TENİSİ, LANGIRT, DART GAME, ODALARDA KLİMA, MİNİ BAR, FÖN, TV SABAH VE AKŞAM AÇIK BÜFE 5 ÇAYI VE KURABİYE 06 YAŞ ÇOCUK FREE 712 YAŞ ÇOCUK 25 YTL N O V I TA S Tu r i z m BoluAbantYedigöller Tekneyle Boğaz Turu : : 1617 Eylül 17 Eylül Pazar Ramazan Bayramı Turları Hitit Dünyası (AmasyaÇorum) : 2124 Ekim S.boluKastamonuSinopPınarbaşı : 2225 Ekim Klasik GAP (uçakla) : 2125 Ekim HindistanNepal : 2131 Ekim DENİZ Cruise&Ferry Lines İstanbulİzmir, İzmirİstanbul feribot biletleri acentamızda satılmaktadır. İstanbul günübirlik turlarımızı acentamızdan sorunuz. Tel: 0 212 251 28 08 (pbx) novitas?novitas.com.tr www.novitas.com.tr TAM PANSİYON KİŞİ BAŞI 40 YTL Perihan SARI DİSK Genel Sekreter Yardımcısı 0 252 363 79 30 www.tumayhotel.com G CUMHURİYET OKURLARINDAN BODRUM ÖREN’DETATİLİN KEYFİNİ ÇIKARMAYAN KALMASIN TAM PANSİYON 30 YTL DENİZE 50 METRE, ODALARDA KLİMA, TV, SAÇ KURUTMA MAKİNESİ SABAH KAHVALTISI VE AKŞAM YEMEĞİ AÇIK BÜFE (06 yaş ücretsiz, 712 yaş % 50 indirimli) Tel: (0 252) 532 28 44 43 (0 505) 489 11 29 (0 532) 650 68 68 www.oteldenizyildizi.com eçen ay içinde, Dünya Bankası tarafından hazırlanan Türkiye İstihdam Raporu açıklandı. 1213 Haziran 2006 günleri arasında İstanbul’da, yine DB tarafından aralarında Doğu Avrupa ve Kafkasya ülkelerinin de bulunduğu 16 ülkeyi kapsayan İş Yaratma Forumu düzenlendi. Forum, yeni liberal politikaların başarılı örnekleri olarak gösterilen ülkelerin istihdam ve işgücü piyasaları ile ilgili düzenleyici deneyimlerinin paylaşımına dayanıyordu. Aktarılan ülke örnekleri ve sürdürülen atölye çalışmalarında, rekabetçi piyasaların hangi katılıklardan arındırılması, örneğin Çin gibi ülkelerle rekabet koşullarının hangi esneklik boyutunda gerçekleştirilebileceği ve ortaya çıkan yoksulluk ve güvencesizliğe karşı nasıl bir güvenceli esneklik sağlanacağı konuları gündeme geldi. Egemen güçler bir yandan sözcüklerin ve kavramların içeriğini ve anlamını farklılaştırarak içini boşaltıyor, dil aracılığı ile bir algı yanılsaması yaratıyor; bir yandan da dili kullanarak bir savaş yürütüyor ve alan kazanıyor. Gerçekte, yaratılan kavram karmaşası ile emek hakları ile ilgili olumlu değer ve anlam yüklenen içselleştirilmiş ve özümsenmiş toplumsal içerikli her değer altüst ediliyor, toplumsal özü değiştiriliyor. Kapitalizm, bu yolla ve etkin Kavram kargaşası Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 BİZİM GAZETE araçlarla kendi dilini yaygınlaştırıyor, toplumun dilini kendi ideolojisine uyduruyor, yaratılan boşlukta, kitleleri kendine ve sorunlarına yabancılaşmış, duyarsızlaşmış ve dilsizleşmiş olarak edilginleştiriyor. Bir süreden beri uygulanan ekonomik politikaların aşındırdığı bu haklar istenen olgunluk düzeyine gelinmiş olmalı ki, şimdi bir eldivenin tersyüz edilmesi gibi, yaratılan yeni dalga bir kavram karmaşasının odağında başkalaştırılıyor. Dünya Bankası tarafından yaygınlaştırılan ve uygulanan ekonomik politikaların yarattığı yıkımın sonuçları, bu politikalardan olumsuz etkilenen kesimlere sorumluluk yükleyerek ve bedel ödeterek aşılmak isteniyor. Toplumsal haklar temelinde düzenlenmiş ve örgütlenmiş konular, yoksulluk ve işsizlik olgusu veri kabul edilip, bireysel sorumluluklar olarak bu yeni stratejinin dili ile tanımlanıyor. Sosyal devlet ilkesinin geçerli olduğu koşullarda, daha açık söylemek gerekirse sosyal devletin anayasal olarak kurumsallaştığı her ülkede, insanların eğitilerek nitelik kazandırılması, istihdam edilmesi ve onurlu bir yaşam sürdürmeye yeterli bir gelir sahibi olması ve gelecek güvencelerinin sağlanması, temel haklar kapsamında düzenlenen konular. Yani, toplumsal katılımı sağlamak için eğitim hakkı, işlendirme hakkı, çalışma hakkı, çalışırken korunma hakkı, yeterli gelir güvencesi, sağlık hakkı ve çalışma ya Kişisel sorumluluklar Eğitimin temel bir hak; istihdamın çalışma hakkının karşılığı olduğu unutulmalıdır. Eğitim ve istihdam toplumsal niteliğinden soyutlanmak ve piyasa koşullarında kişisel sorumluluklar olarak dönüştürülmek durumundadır. Eğitim ve istihdam artık hak olarak istenemeyecek, piyasa süreçlerinde ulaşılacak gereksinimler olacaktır. Çalışma hakkı, kavramsal anlamını yitirmiştir. Artık, yetenekleri ve nitelikleri işgücü piyasasına uygun olanların çalışabileceği koşullar geçerlidir. Herkese tam zamanlı iş ya da tam istihdam artık olanaklı değildir. Haftanın, ayın, yılın belirli günlerinde ya da günün belirli saatlerinde çalışıyor olmak, yeterlidir. Üstelik bu çalışma koşulları yaygınlaştığında, işi olanlar değil, çalışıyor gibi görünenlerin sayısı artmış olacağı için istenen hedeflere de ulaşılmış olacaktır. İşgücü piyasalarının, sermaye hareketleri için uygun olması adına, iş güvencesi gibi, yani Uluslararası Çalışma Örgütü’nün belgelerinde ve temel hakları düzenleyen tüm uluslararası belgelerde ‘‘işçinin çalışırken korunması’’ olarak tanımlanan kavrama da gerek Sonuç Dünya Bankası bu aşamada yaygınlaştırdığı politikalarla, serbest piyasa ekonomisini mitleştirmeyi ve mutlak bir gerçeklik olarak ülkeleri ve bölgeleri bu doğrultuda düzenlemeyi sürdürüyor. Bu politikaların uygulamaya geçmesi ile katı bulunan her şey esnekleştirilir, hak olan her şey metalaştırılırken; gerçekte ‘‘katı olan her şeyin buharlaştığı, kutsal olan her şeyin dünyevileştiği’’ koşullar, derinleşiyor. CUMHURİYET 02 K