28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Çuvalcı Anıl Öçal: ‘‘Lübnan’a gidecek askerlerin komutasının Türkiye’ye verilmesi istenmiş; bu durumda acaba çuval fabrikasının yönetimini kime verecekler dersiniz? Ya ğ m u r E k i m Dünya Bankası, istihdamımızı arttıracakmış... “Atarak mı!” DÜN sabah vatandaş; otomobiliyle işine gidiyor. Babasını Şişli’ye bırakacak, oradan yoluna devam edecek. Mecidiyeköy’de yeşil ışığı geçip tam Şişli yoluna devam edecekken, trafik polisi yolunu kesip Gayrettepe’ye dönüş yapmasını istiyor. Ortada polisin trafik akışını değiştirecek bir olay yok. Sürücü, polisin uyarısıyla Gayrettepe yoluna doğru dönüş yapmışken, yanında oturan babası polisin gerekçesiz tavrına camdan seslenerek itiraz ediyor. Polis, otomobili yolun ortasında durduruyor. Ehliyet, ruhsat... Ceza makbuzu. Sürücü hiç sesini çıkartmıyor. Babası ile polis kıyasıya bir tartışmaya giriyor. Polis, adama ‘‘Trafik mahkemesine gider DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Kemal Derviş: ‘’Yoksula verilen söz tutulsun.‘‘ Siz, Türkiye’de tuttunuz mu? Uyum Aysel Ergüney: “Berlin’de yuhalatılan büyükelçi; Şam’da kapıda bekletilen büyükelçi; Ankara’da büyükelçilerle görüşen bir danışman; Türk diplomatlarının medyadan izlediği dış politika. Diplomasi; tepkisiz toplumla tam bir uyum içinde.” hakkını ararsın’’ diyor., Adam, ‘‘trafik’’i anlamayıp ‘‘ne mahkemesi’’ deyince, polis, ‘‘sen mahkemeye hakaret ettin’’ diye baskın çıkmaya çalışıyor. Adam, karşı köşede duran ekip otomobilindeki ‘‘Şişli Polis’’ten yardım istiyor. Polis ilgilenmiyor. 155’e telefon ediyor, ‘‘Karakola git’’ deniyor. Adam, az ötedeki Şişli Emniyet Müdürlüğü’ne gidiyor, Şişli Camisi’nin yanındaki karakola gitmesi söyleniyor. Adam olay yerine dönüyor; 267340 sicil numaralı S. Yıldız adındaki trafik polisi; kendisiyle hiçbir tartışmaya girmeyen, buyruğuna uyup direksiyonu Gayrettepe yönüne çeviren ve yine buyruğuna uyup yolun ortasında duran Polise bak sürücüye ‘‘dönüş şeridinden düz gitti, ihtara uymadı’’ diyerek 101 yeni lira ve ‘‘icrai rezalet çıkarttı’’ diyerek 49 yeni lira toplam 150 yeni lira para cezası kesiyor. 267340 sicil numaralı ki bu arada yüksek öğrenim gördüğünü, öğretmen kökenli olduğunu, polislik mesleğine derece alarak girdiğini anlatan trafik polisi, sürücü olmayan adama mahkemeye gitmesini ısrarla önerirken ‘‘Sen hâkime küfrettin’’ demeyi de ihmal etmiyor. Adam, bu iddiasını nasıl kanıtlayacağını sorduğunda da trafik polisi ‘‘Tanık bulurum’’ diyor. Adam, B Bölgesi Trafik Müdürlüğü’ne gidiyor. ‘‘Dilekçe yaz ama polisin trafik akışını değiştirme yetkisi var’’ diyorlar. Adam, dosya kâğıdı ziyan etmemek için dilekçe yazmıyor ve anlıyor ki İstanbul polisi Celalettin Cerrah’ın yönetiminde başarıdan başarıya koşuyor. Türkiye Batağa Sürükleniyor (II) Geçen hafta yazdığım, ‘‘Türkiye Batağa Sürükleniyor’’ başlıklı yazımın henüz mürekkebi bile kurumadı!.. Ne demiştim o yazıda. İlk tespitimizi yapalım: Ortadoğu’da bir daha eski günlere dönüş olmayacak!.. ABD Dışişleri Bakanı Rice, ya da Abdullah Gül’ün ‘‘Condi’’si, Kudüs ziyareti sırasında ne dedi?.. Artık yeni bir Ortadoğu’nun zamanı geldi!.. Bizim yıllardır yazmaktan, anlatmaya çalışmaktan helak olduğumuz ‘‘Amerikan rüyası’’nı Condi, beş sözcükten oluşan bir cümleyle dünyaya ilan ediverdi!.. Bu açıklamayı bir dil sürçmesi ya da itiraf olarak algılayanlara ise yalnızca acı acı gülümsüyorum; bu arkadaşlara Condi’nin ikinci cümlesini ağır ağır, düşünerek ve sindirerek okumalarını tavsiye ediyorum: Yeni Ortadoğu istemeyenlere, bizim galip geleceğimizi söylemenin de zamanı geldi!.. Böylece ABD, bu kısa açıklamayla Ortadoğu’da Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyada neyi hedeflediğini gayet net bir şekilde ortaya koymuş oldu. Tüm bu coğrafya ABD’nin (ve de İsrail’in) istediği şekilde yeniden çizilecek!.. İşte bu kadar!.. ??? Bu kan ve ateş planında Türkiye’nin yeri ve rolüne gelince... Yine geçen haftaki yazıma atıfta bulunmam gerekiyor... O yazıda, İsrail’in saldırısıyla eşzamanlı olarak Türkiye’nin güneydoğusunda aniden artış gösteren terör ve şehit sayısındaki anormal yükselişten söz etmiş, perde arkasında Türkiye’yi geri dönülmez bir maceranın içine atacak gizli anlaşmalar yapılmış olabileceğini savunmuş ve aynen şöyle demiştim: Yakında, çok yakında ‘‘ağzımıza çalınacak bir tutam bala’’ ya da Türkiye’yi ‘‘faktör’’ haline getirmeye yönelik bir ‘‘zorlama harekâtına’’ hazırlıklı olmamız gerektiği kanısındayım!.. Ne yazık ki tam da öyle oldu!.. Önce ‘‘bal’’ meselesi halledildi; başkanımız Bush, Tayyip Bey’i, Condi de Abdullah Gül’ü arayarak ‘‘PKK meselesinin vahametini anladıklarını ve çözüm için düğmeye bastıklarını’’ söylediler... Şu son dört sene içinde en az yirminci kez!.. Çok sevindik tabii!.. Hatta güzide medyamız, ‘‘good morning Amerika’’ gibi şaheser başlıklar bile attılar!.. Tabii Bush ve Condi’nin küçük bir ricaları da vardı; zinhar bir sınır ötesi harekâta kalkışmayacaktık, yoksa çok fena olurdu... Bizimkiler de ‘‘yapın yoksa fena olur’’ nakaratını yinelediler... Ne kadar hazin... ??? Ardından, Türkiye’nin ‘‘faktör’’ olarak kullanılmasına yönelik ‘‘zorlama harekâtı’’ başladı!.. ABD, sanki Ortadoğu’yu kana bulayan senaryoyu uzaylılar uygulamaya koymuş gibi, Lübnan’da barışı sağlayacak bir ‘‘Birleşmiş Milletler Barış Gücü’’ oluşturulması fikrini ortaya atıverdi!.. Ne kadar insancıl bir yaklaşım değil mi?!.. Peki, nasıl bir güç olacak bu? BM’nin bu konuda iki ayrı görev tanımı bulunuyor: 1 Peace making 2 Peace keeping Tanımlardan da anlaşılacağı üzere iki görev arasında büyük fark var. Birinde sağlanmış olan barışı korumak (peace keeping) söz konusu... Diğerinde ise çatışmayı sona erdirmek için bizzat çatışmanın içine girmek söz konusu (peace making)... İşte ABD’nin istediği de bu!.. Peki bu ne anlama geliyor? Tabii ki, ABD ve İsrail adına Hizbullah ve diğer terör örgütleriyle çatışmak!.. Peki, bilin bakalım ABD, bu güce kimin komuta etmesini istiyor?. Pes doğrusu bildiniz, Türkiye tabii!.. Türkiye şayet bu şartlarla uluslararası güce dahil olursa, bir daha çıkamayacağı bir bataklığın içine girmiş olacak. Bugün Lübnan, yarın Suriye, öbür gün İran... İşbirlikçi kalemler şimdiden 2003 1 Mart tezkeresiyle kaybettiğimiz(!) 21. yüzyıl vizyonunu tekrar kazanabilmemiz için Lübnan’a girmemiz gerektiğini hiç sıkılmadan yazmaya başladılar bile... Türkiye’yi gözünün yaşına bakmadan parçalanmaya kadar götürecek bu kanlı senaryoya karşı çıkmak her yurtseverin görevidir... Yoksa ne olacağı, ABD Silahlı Kuvvetler dergisinde çizilen yeni haritada açıkça görülüyor; paramparça ve zavallı bir Türkiye!!! e posta: umitzileli?gmail.com SESSİZ SEDASIZ (!) Pentapolis, Palestine, Filistiya, Filistin İSRAİL, Filistin’den ne istiyor? Yanıtı binlerce yıl öncesine dayanan bu soru için Yavuz Oymak ‘‘Concise Encyclopedia Britannica’’da ‘‘Palestine’’ maddesine bakıyor: ‘‘Filistin bölgesinin güney kıyılarına yerleşmiş, Ege kökenli halkın bir üyesi. Filistin’ler buraya ilk milattan önce 12. yüzyılda, İsraillilerin oraya gelişi ile aynı zamanlarda, yerleştiler. Hepsi birden Filistiya’yı oluşturan beş kentte (Pentapolis) yaşadılar. Greklerin türettiği Palestine adı buradan gelir. İsraillilerle ilk savaşları milattan önce Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com İhtisas Akif Kökçe: “Yüzme İhtisas Kulübü, İstanbul Boğaz’ındaki tesislerinden çıkartıldı. Çıkacaklar tabii! Bu ülkenin ‘hortum ihtisas’ tesislerine daha çok ihtiyacı var!” 11. yüzyıldadır. 10. yüzyılda İsrail kralı David’e yenildiler. Daha sonra sırasıyla Asur, Mısır, Babil, Pers, Yunan ve Roma yönetimi altında yaşadılar. Adı ilk kez Tevrat’ta geçen ve önemli bir yer tutan bu topluluk hiçbir yazılı tarihi belge bırakmamıştır.’’ Yavuz Oymak: ‘‘Böyle bir kültürel mirasa sahip olan İsrail, asla bir Filistin devletini hazmedemez, o insanları kendileri ile aynı haklara sahip insanlar olarak benimseyemez, onlara karşı girişeceği her türlü operasyonu da meşru görür.’’ ABD’nin izniyle izindeyiz Atam! Zaferin Belgesi Lozan Av. KAZIM KOLCUOĞLU İstanbul Barosu Başkanı Lozan Antlaşması’nı tek cümleyle tanımlamak gerekirse, ‘‘Türk ulusunun bağımsızlık ve zafer belgesi’’ olarak nitelendirebiliriz. İstanbul Barosu olarak Lozan Konferansı’nın yıldönümü nedeniyle, her yıl geleneksel olarak o günün değerlendirilmesiyle, bugün gelinen noktanın ve bulunduğumuz ortamın değerlendirmesini yapıyoruz. Tarih, geçmişi tekrar canlandırmak için değil, bugünü ve yarını aydınlattığı için devamlı olarak belleklerde tutulmalıdır. Tarihe dönüp baktığımız zaman 1. Dünya Savaşı’nı sona erdiren 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması’nın hükümlerine dayanan galip devletler, ülkemizi parçalamak ve işgal etmek için harekete geçtiler. Bir taraftan bu hareketi yaparken diğer tarafta da Türklerin ulus olarak varlığını ortadan kaldıracak ve bağımsız bir ülke olma niteliğini kaybettirecek, adeta sömürgeye dönüştürecek Sevr Antlaşması’nı hazırladılar. ??? İşbirlikçi Osmanlı hükümeti temsilcileri tarafından, tam bir teslimiyet anlayışı içinde 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr Antlaşması, Türk Kurtuluş Savaşı’nı veren Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından şiddetle reddedilmiş ve bu anlaşmayı imzalayanlar da vatan haini olarak ilan edilmiştir. Gerçekten Sevr Antlaşması’nın içeriği incelendiğinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasının yanında, siyasal, yönetsel, yargısal ve ekonomik bağımsızlığının da tamamen ortadan kaldırıldığı görülmektedir. Bu köleleşmeyi amaçlayan antlaşmanın uygulanması durumunda, artık ulustan bahsetmenin olanağının kalmayacağı açıktı. Ülkenin işgaline ve Sevr dayatmalarına karşı direnen Türkler, temsilcilerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Atatürk’ün önderliğinde, Kurtuluş Savaşı’nı başlatarak işgalcilerin ülkeden kovulmasını sağlamış, böylelikle bağımsız bir ulus devletin kurulmasının yolunu açmışlardır. Genç bir Kurtuluş Savaşı generali, Avrupa’nın ortasına, başında kalpağı ile zaferin sonuçlarını tüm dünyaya karşı tescil için giderek fiilen elde edilen sonucu Lozan’da sömürgeci ülkelere de kabul ettirmiş, bu belgeyi Türk ulusunun bağımsızlık ve zafer belgesi haline dönüştürmüştür. Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutku’nda belirttiği gibi, ‘‘Bizim Lozan’da haklarımızı korumak için gücümüz vardı. En büyük gücümüz, en güvenilir dayanağımız ulusal egemenliğimizi elde etmiş, onu eylemli olarak halkın eline vermiş olmamızdır. Lozan Barış Antlaşması’ndaki kuralları diğer barış önerileriyle karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış, büyük bir yok etme eyleminin kırılıp önlenişini gösteren bir belgedir.’’ Lozan’ın sonuçlarını bu sözler, en iyi şekilde ortaya koymaktadır. Lozan Antlaşması, sadece Türk ulusunun bağımsızlık ve zafer belgesi olmakla kalmamış, daha sonra Latin Amerika ve Afrika’da sömürge devletlerin bağımsızlık mücadelelerinde o devletlere yol gösterici de olmuştur. Bu antlaşmadan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş bir devlet anlayışı içinde laik Cumhuriyet kurallarıyla yeni bir hukuk düzenine kavuşmuştur. Türkiye Cumhuriyeti diğer devrimlere de temel oluşturan hukuk devleti ilkesi üzerinde yükselmiştir. Büyük Atatürk, çağdaş bir devletin, çağdaş bir hukuk düzeniyle var olabileceğini sık sık vurgulamıştır. ??? Bugün 1. Dünya Savaşı sonrasını yaşatmaya ve aynı koşulları yaratmaya çalışan emperyalist devletlerin, Lozan belgesini yok farz ederek eskiye dönüş özlemi içinde, o koşulları yeniden oluşturmak için ne yazık ki çabaladıklarını görmekteyiz. Yeni dünya düzeni adı altında genişletilmiş Ortadoğu projesi ve 1. Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu’da yaratılan yapay devletlere yenilerini katmak amacıyla, yeni hudut çizgileri ve haritalar çizilmeye başlanmıştır. Bunun en son örneği, Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayımlanan harita ile ona ait yazılanlardır. Çok ağır bedeller ödenerek elde edilen bağımsızlığımızın, ülke bütünlüğümüzün, ulusal birliğimizin ve çağdaş hukuk düzeninin korunması ve geliştirilmesi anlayışını her zaman ifade eden İstanbul Barosu, bu konudaki duyarlılığını her zamankinden fazla dile getirecektir. Günümüzde bazı iç ve dış çevrelerin Lozan’ın yerine Sevr’in siyasal düzenini geri getirme ve en azından bu çabalara seyirci kalma anlayışını kamuoyu olarak dikkatle izlerken Türkiye Cumhuriyeti’nin, kuruluş belgesi olan Lozan’ın kazanımlarıyla beraber sonsuza dek yaşayacağına olan inancımızın tam olduğunu bir kez daha belirtmekte yarar görüyoruz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 27 Temmuz www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bazı ağaç1 lardan sızan ve romatizma 2 ağrılarına 3 karşı ilaç olarak kullanı 4 lan bir tür sa 5 kız. 2/ Yunan 6 rakısı... Gü7 müşhaneBayburt ka 8 rayolunda bir 9 dağ ve geçit. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 3/ Bir tür tuzsuz 1 H Ö K E L E K S krem peynir... OlaS O K U ğanı aşan büyüklü 2 O Ğ U Z L E Ş ğü olan. 4/ Açık ye 3 Ş E P İ T A N A T OM İ şil renkli, mayhoş ve 4 K E K Ü R İ kokulu bir elma cin 5 U Ç A R İ Y A si. 5/ Düşmanlık... 6 R U S D EM Bir soru eki. 6/ To 7 A B A N T run sahibi kadın... 8 N U G A A Y T A Bunaltma, tedirgin 9 K A R İ Y E Ç etme. 7/ İsrail’in plaka imi... Bir yerde oturanlar, sakinler. 8/ Günlük yaşama ait küçük ve geçici belgeleri toplama şeklindeki koleksiyonculuk. 9/ Kiraya verilerek gelir getiren ev, dükkân gibi mülk... ‘‘Vay bana vaylar bana / vermez çaylar bana’’ (Türkü). YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çekirdeksiz bir üzüm cinsi. 2/ Üye... Aydın ilinde, ‘‘ulusal park’’ kapsamındaki yarımadanın adı. 3/ Davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan... Bir nota. 4/ Türk müziğinde bir makam. 5/ Kötü bir işteki yardımcılar... Halk dilinde babanın kız kardeşine verilen ad. 6/ Bir nota... Bir malın cinsini ve fiyatını gösteren küçük kâğıt. 7/ RizeErzurum karayolunda bir dağ ve geçit... Altın. 8/ Kale duvarı... Kırgızların ünlü destanı. 9/ Mardin’e özgü, ‘‘hayat çöreği’’ de denilen bir tür kalın pide. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear