24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Kütüphaneler gidiyor Kültür SanatSen’in saptamaları: ‘‘Türkiye’de halk ve çocuk kütüphaneleri son birkaç yıldır bilinçli bir darbeyle karşı karşıyadır. Ödenekleri kesilmiş, yeni yayınlarla desteklenmemişlerdir. Personel alımı yapılmamaktadır. Son üç yıl içinde çalışanların sağlık ödenekleri, yakıt giderleri ve telefonları ya çok büyük zorlama ve gecikmelerle ödenmekte ya da hiç ödenmeme yoluna gidilmektedir.’’ Perişan edilmiş bu kütüphaneler, şimdi de yerele devredilip tümüyle yok edilmenin eşiğinde... Kültür SanatSen soruyor: ‘‘Halk kütüphanelerini biz sokakta bulmadık. Bu kurumları bizim meslektaşlarımız köylerde eşeklerin sırtında taşıdıkları kitaplarla okumayı sevdirerek, tanıtarak yarattılar. Şimdi biz işyerlerimizi, kendini ve bizi bilmez birkaç cahilin eline mi terk edeceğiz?’’ SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Hekimler kongresi Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) kongresi bu hafta sonunda yapılıyor. Öyle anlaşılıyor ki, kongrede iki grup yarışacak. Eski Kültür Bakanı Suat Çağlayan’ın başını çektiği ‘‘Ulusal Hekim Dayanışması’’ grubu, TTB’nin bugünkü siyasal çizgisine karşı bir duruş gösteriyor. Suat Çağlayan, bu tutumu şöyle özetliyor: ‘‘TTB’nin bugünkü çizgisinde, özellikle ülkenin ulusal bütünlüğüne dönük yaklaşımlarında bazı duyarsızlıklar olduğunu görüyoruz ve buna karşı çıkıyoruz. Elbette biz de hekim haklarını, halkın sağlığını birinci plana alıyoruz. Ama, bunun ötesinde laik cumhuriyete, ulusun bütünlüğüne ve ülkenin bölünmezliğine karşı da önemli bir duyarlığımız olduğunu özellikle dile getiriyoruz.’’ Ulusal Hekim Dayanışması grubu, meslek alanına bakışını gösteCHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, bir parlamento heyeti ile Yunanistan’daydı, döndü. Abdullah Gül’ün Boğaz turu arkadaşı Yunan Dışişleri Bakanı Bakoyanni ile de görüşmüşler. İzlenimlerini aktardı: ‘‘Bakoyanni, güleryüzle, yumuşak bir üslupla konuşuyor. Halbuki işin özünde son derece kararlı. Yunanistan’ın tezlerinden bir adım geren kimi ilkelerini de kamuoyuna duyurdu: ‘‘Hekimlerin insanca yaşam koşullarının, iş güvencelerinin ve mesleki gelişimlerinin sağlanmasını savunup sağlığın bütün yurttaşlar için vazgeçilmez ve eşit olarak ulaşılması gereken bir kamusal hak olduğuna inanıyoruz. Ülke çıkarlarının ülke kaynaklarında olduğuna inanıyoruz. Yüksek ve pahalı teknoloji kullanılmasının özendirilmesine, sağlık harcamalarının katlanarak yabancılar lehine artmasına, ilaç ve teknoloji piyasasında yabancılar tarafından yapılan dıştan yönlendirmelere ve neticesinde bu piyasanın yabancıların eline geçmesine ve yurtdışına giden paraların artmasına karşıyız. Bu durumda, ulusal sağlık teknolojilerinin geliştirilmesi için politikalar oluşturulmasından yanayız.’’ Prof. Dr. Gençay Gürsoy’un önderliğindeki ‘‘Etkin Demokratik TTB’’ grubu ise ‘‘iyi hekimlik’’ değerlerini önceleyen ilkeler üzerinden hekimlere ulaşıyor: ‘‘Uzun yıllardan süzülüp gelen birikimimizle; meslektaşlarımızın haklarının korunmasını, mesleki etik değerlerin geliştirilmesini, iyi ve onurlu hekimlik değerlerini, hekimlerin mesleki, özlük hakları için etkin mücadeleyi; herkese eşit, ulaşılabilir ve kamusal sağlık hizmetlerini; sağlık hizmetlerinin sunumunda ve geliştirilmesinde insanı temel almayı, demokratik, laik, bağımsız bir ülkede barış ve kardeşlik içinde bir arada yaşamayı; temel insan hak ve özgürlüklerine saygıyı, emeğin insana özgü en yüce değer olduğunu savunuyoruz.’’ Hekimler, düzeyli ve demokratik bir ortamda seçimlerini yapacaklar. Kongrede hangi grup kazanırsa kazansın ‘‘sağlık ortamının ticarileşmesi’’ne karşı mücadeleyi bırakmayacak. Bu, çok önemli... gerektiğini söyleyince, Yunan yetkililer çok şaşırmışlar. Şaşırmalarının nedenini de Öymen şöyle açıklıyor: ‘‘AKP iktidarı, Türkiye’nin tezlerini açık ve kararlı söylemediği için Yunan tarafını heveslendiren, umut veren bir zemin oluşuyor.’’ Dış politika ‘‘Ben sana hayran, sen cama tırman’’ üzerinden yürümüyor. Yürütenlerin hali belli zaten. ‘Gazete’ler Ölüyor mu? Global köyün medyasında ‘‘muhalif basına’’ yer var mı? ‘‘Muhalif basının’’ olmadığı yerde, ‘‘demokrasiler’’ bildiğimiz, anladığımız geleneksel anlamda kendilerini koruyabilir mi? Ne kadar ya da ne zamana dek koruyabilirler? Demokrasilerin kalitesini ölçen ilk kıstas, ‘‘enformasyonun çoksesliliği’’ değil mi? Fransa’nın en etkili muhalif gazetesi ‘‘Liberation’’un krizi, işte bu soruları gündeme getiriyor. ‘‘Liberation krizi’’ bu bağlamda, bir gazetenin sorunu olarak değil, Avrupa basınında kendisini benzer kulvarda gören tüm diğer ‘‘muhalif gazetelerce’’ kolektif bir sorun olarak algılanıyor ve de birinci sayfalara taşınıyor. İtalya’da örneğin böyle iki gazete var: Sol entelektüellerin gazetesi ‘‘Manifesto’’ ve ‘‘Repubblica’’... ‘‘Liberation’’dan farklı özellikler taşımalarına rağmen, kendilerini düzen gazeteleriyle özdeşleştirmeyen, farklı bir yere koyan yayın organları bunlar. Büyük medyaya devşirilmeyi reddeden gazetelerin geleneği nice olacak? Soru bu. Yeni parola: ‘Medyatiklik’’ Bu sorunun ortaya atılmasına yol açan neden, geçen hafta ‘‘Liberation’’un kurucusu ve genel yayın müdürü Serge July’ye yol verilmesi oldu. July, yalnız gazetesi ‘‘Liberation’’la değil, bir dönemle ‘68’liler dönemiyleözdeşleştirildiği için, konu büyük yankı yarattı. 33 yıl önce gazeteyi Sartre’la birlikte kuran July, bir başka ‘‘duruş’’, bir başka ‘‘tarih’’, bir başka ‘‘eda’’ demekti. Eski Kıta’da; Sartre gibi toplumsal vicdanın sesine hitap eden, o sesi biçimlendiren ağırlık sahibi aydınlar bir süredir yok zaten. Şimdi o aydınların mirasını sürdüren ve yüklenen gazetecilere de, öyle görünüyor ki yer kalmıyor. Yeni parola ‘‘aydın vicdanı’’, ‘‘entelektüel tutarlılık’’ ve ‘‘çokseslilik’’ değil, ‘‘medyatiklik’’. Aydınlar, gazeteler ve de gazetecilik artık yalnız buna prim veriyor. Postmodern kapitalizmin kuralları içinde yolunuzu bulacak, popüler kültür üzerinde yükselecek ve adınızı ‘‘marka’’ haline getireceksiniz. Bunun ötesini ‘‘piyasa’’ kaldırmıyor ve de ‘‘yük’’ olarak algılıyor. July’nin başına gelen bu. Serge July’nin ‘‘Liberation’’un arkasına koymuş olduğu kişisel geçmiş ve ağırlık, yayıncılık dünyasını bundan böyle ilgilendirmiyor. Gazetesini maddi krizden çıkaramayan herhangi bir genel yayın yönetmeni gibi ona da şimdi yol gösteriliyor... ‘‘Liberation’’ bir süredir reklam ve okur kaybediyor. July, soruna çare bulmak adına ünlü bankacı Edouard Rothschild’i yayın organına davet edince, işadamı bankacı birkaç ayda isyan bayrağını çekiyor: ‘‘Gazetenize para koymamı istiyorsanız siz gideceksiniz!’’ ‘‘Dağdan gelen, bağdakini kovar!’’ misali... ‘‘Parayı veren, düdüğü çalar!’’ diye de bir laf var diyeceksiniz... Ancak mesele bu kadar basit değil. Krizde olan yalnız çünkü ‘‘Liberation’’ değil. ‘‘Fikir gazetelerinin’’ hepsi, hele hele büyük medyaya dahil değillerse krizdeler. Şaka Recep Tayyip Erdoğan, nasıl bir cumhurbaşkanı istediğini özetledi: Toplumun tümünü kucaklayacak. Herkese eşit mesafede duracak. Gerginlik yaratmayacak. Birlik ve beraberlik zeminini hazırlayacak. Koordinasyonu sağlayacak. Gazetelere bakılırsa, bu özelliklerle Erdoğan kendisini tanımlıyormuş. Saflık derecesi yüksek bir şaka olmalı... ri atmıyor. Kıbrıslı Rumların AB ile müzakerelerde teknoloji bölümüne siyasi kulp takmalarına doğrudan destek olmuş, çok belli. Açık konuşuyor; ‘İlke olarak Türkiye’nin üyeliğine karşı değiliz ama, sizin üyeliğinizi alabilmeniz için sizin de bizim isteklerimizi yapmanız lazım’ diyor.’’ Bakoyanni’ye göre ne yapacakmı Ben sana hayran şız? Rum gemi ve uçaklarına limanlarımızı açacakmışız, İstanbul’daki Rum patrik ekümenik olacakmış, ruhban okulu da faaliyete geçecekmiş... Onur Öymen, gerçekleri anlatmış onlara. Türkiye’de hiçbir hükümetin bu üç konuyu kabul edemeyeceğini, boşuna vehme kapılmamaları ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Türban ve Yargı (3): Yargıtay 2000 yılında bir gazetede yayımlanan bir yazı nedeniyle açılan davada alınan karar, ‘‘itirazen’’, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderilmiştir. Dava konusu yazıda başörtüsünün ‘‘İslamın sembolü’’ olduğu da vurgulanmaktadır. Dava, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda incelenerek 13 Mayıs 2005 günü karara bağlanmıştır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın ‘‘türban ve başörtüsü’’ ile ilgili kararları dayanak yapılarak ve değerli hukukçuların görüş ve yayınlarından da yararlanılarak verilmiştir. Karar okunduğunda, ayrıntıların göz önüne alınarak çok özenli bir inceleme sonucu karara varıldığı anlaşılmaktadır. Karardan aşağıya aldığımız alıntılarda bu açıkça görülmektedir. ‘‘(...) Sanığın yazdığı ve davaya konu olan yazıda, eğitimöğretimde başörtüsü yasağı ve başörtüsünün İslamın sembolü olduğundan söz edildiğinden, bu konudaki düzenleme, uygulama ve yargı kararlarına değinilerek bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. (...) Türk Milli Eğitimi’nin genel amacının Atatürk devrim ve ilkeleri ile milletçiliğine dayalı olmasının yanı sıra ‘insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti’ ilkelerine bağlı olduğunu öngörmektedir. Öte yandan, anılan yasanın 12. maddesi ‘Türk Milli Eğitimi’nde laiklik esastır’ hükmüyle söz konusu ilkeye bir kez daha vurgulama yapmaktadır. (...) Eğitim ve öğretimde uygulanan türban yasağı uygulaması Danıştay’ın ilgili daire kararlarında istikrar kazandığı gibi (8.D. 23.2.1984 T., 1983/207 E, 1984/330 K.; 16.11.1987 T., 1987/128 E, 1987/4986 K.; 27.6.1988 T., 1987/178 E, 1988/512 K.) Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 17.6.1994 gün ve 1993/61 esas ve 1994/327 sayılı kararında da; yükseköğretim kurumlarında öğrencilerin kılık ve kıyafetinin anayasanın 174’üncü maddesiyle anayasal güvence altına alınan devrim yasalarına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilke ve kurallarına, Cumhuriyetin özgün niteliklerine ve... yükseköğretimin amaç ve ilkelerine uygun olması gerektiği kuşkusuzdur.’’ ‘‘...Çağdaş kıyafet ve görünüme ters düşen dinsel nitelikli kılıkkıyafet giyen, başörtüsü veya türban takan öğrencinin, Atatürk inkılap ve ilkelerine aykırı davrandığı, böylelikle yükseköğretim öğrencisi olma sıfatının gerektirdiği itibar ve güven duygusunu sarstığı açık bulunmaktadır’’ değerlendirmesi yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi de 7.3.1989 gün ve 1/12 sayılı kararında: ‘‘Sosyal ve dinsel değerlere, geleneklere saygı ayrı, başörtüsü için çıkan yasayı dinsel inançlara dayandırmak ayrıdır. Toplumun ahlak kuralları ve gelenekleriyle yön verdiği içtenlikli uygulamaları, yükseköğretim kurumlarında dinsel gereklere bağlamak, dinsel özgürlüğü saptırmaktır. Belli bir biçimde giyinmek özgürlüğü, dinsel inancı aynı, ayrı olanlar ve olmayanlar arasında farklılık yaratmaktadır. Vicdan özgürlüğü inanma hakkıdır. Laiklikle vicdan özgürlüğü karıştırılarak dinsel giyinme özgürlüğü savunulamaz. Giyim konusu Türk Devrimi ve Atatürk ilkeleriyle sınırlı olduğu gibi vicdan özgürlüğü konusu da değildir. Kişileri şu ya da bu yönde giyinip başını örtmeye zorlamak, ayrı ve hatta aynı dinlerden olanlar bakımından ayrılık yaratacaktır. Giysi durumu, salt bir biçimsel görünüm konusu değildir. Laiklik, düşünsel yapının değiştirilmesidir... Devrim yasalarının öngördüğü düzenlemeyle çelişen giysiler uygun karşılanamaz. Dinsel nitelikli giysiler ayrıca laiklik ilkesine ters düştüğünden daha yoğun bir aykırılık oluşturur...’’ ‘‘Kadınerkek eşitliğini benimseyen Türk Devrimi’nin, kadın giysilerinin çağdaşlığını savsakladığı kabul edilemez. Kamu yaşamında ve özel yaşamda kadınerkek giyimleri dinsel gerekler gözetilerek yasayla düzenlenemeyeceği gibi özellikle kamu kesiminde giyinmeyi düzenleyen kurallar ancak hukuksal gereklere göre düzenlenir. Devletin kendi kurumlarında düzenleme yapması en doğal hakkıdır...’’ ‘‘(...) Yükseköğretim kurumlarında, bilimsel yöntemlerle yetişerek birlikte çalışmalar yapan gençlerin kimin hangi inançtan olduğunu gösterecek biçimde güçlü bir dini simge olan başörtüsü takmalarına izim verilerek onları dinsel inanç ve görüşleri nedeniyle çatışmalara sevk edebilecek ortamın yaratılması başkalarının inanç özgürlüğünü ihlal edebileceği gibi kuşkusuz kamu düzenini de tehlikeye sokar...’’ (22.6.2001 gün ve 1999/2 esas ve 2001/2 sayılı kararı) ‘‘(...) Ceza yargıcının, devlet düzenlerini belli bir dinin üstünlüğü esasına dayandıran totaliter yönetimlerin yer aldığı coğrafyada, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı iç ve dış tehlikelere maruz kalabileceği gerçeğini asla unutmaması ve bu dikkat ile ilkeyi koruyup kollayanlar safında yerini alması tartışılmaz bir gerçek ise de temel işlevi özgürlükleri koruma olan bu üst değerin, salt kendisini koruma namı altında, bireyin vazgeçilmez haklarından olan din, inanç ve ifade özgürlüğünü yok etmeyi ya da kısıtlamayı benimsemeyeceğini, hukuk devleti olmanın vazgeçilmez evrensel koşulu olan ‘yasallık ilkesi’ni de zedelemeyi asla hedef tutmayacağını gözetmesi ve dengeleri bu gerçekler üzerine oturtması gerekmektedir (...).’’ Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay, Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek yargı kurumlarıdır. Bu kurumların kararları kesin olup bu kararlara bireylerin ve özel ya da kamu kuruluşlarının uyması zorunludur. Ancak ‘‘başörtüsü ve türban’’ konusunda yüksek mahkemelerin kararları yeterli görülmemiş, ülkenin onca sorunu varken yargının ve kamuoyunun ‘‘dinsel bir simge’’ olarak gördüğü ‘‘türban’’ ülkenin en önemli sorunlarından biri olarak sürekli gündemde tutulmuş ve en sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınmıştır. AİHM de Türk yüksek yargı kurumlarının kararına aynen katılarak türbanın ‘‘dinsel bir simge’’ olduğuna karar vermiştir. Bir dönemin sonu... Fransa’da ‘‘Le Monde’’ 100 gazeteciye yol vermiş durumda. Yüzyıllık geçmişi olan solun yayın organı ‘‘Humanite’’ de krizde... Başyazısında ‘‘56 milyon Avro’ya ihtiyacımız var!’’ diyerek okur desteğine başvuran ‘‘Humanite’’nin genel yayın müdürü Patrick Le Hyaric: ‘‘FranceSoir, Liberation, Humanite... ‘ölümcül’ bir krizdeyiz. Büyük gruplara yaslanmayan gazetelerin çoğu krizde. Üretim, baskı, dağıtım masrafları... yazılı basını boğuyor... İş dünyasının çoğulculuğu önemseyen temsilcileri, bu organların yayın çizgilerini şartlamaksızın, krize düşen gazetelere yardım etmeli!’’ Durum bu kadar vahim yani... ‘‘Humanite’’nin genel yayın müdürü, yalnız kendi adına değil, çoğulculuk uğruna krizdeki tüm gazeteler için ‘‘el açıyor’’! Kriz yalnız Fransa ile de sınırlı değil. Yazılı basın, Eski Kıta genelinde çöküş yaşıyor... Son beş yılda Avrupa’daki tirajlar % 5.2 oranında geriledi. Bunun nedeni sadece basın piyasasına hâkim olan ve piyasaya kendi kanunlarını dikte eden büyük medya grupları değil. Büyük medyanın yanı sıra bir de ‘‘internet’’ ve son beş yılda patlama yaşayan ‘‘bedava gazete’’ olgusu var. Tren ve metro istasyonlarının giriş çıkışlarında dağıtılan ve tüm masraflarını aldıkları reklam gelirleriyle karşılayan ‘‘bedava gazeteler’’ de, geleneksel gazeteleri sallıyor. Geleneksel basından hem okur, hem reklam çalıyorlar. ‘‘Bedava gazeteler’’ Fransa’da artık tirajı en yüksek yayın organları arasında. İspanya’da ise ‘‘piyasanın’’ % 51’ini ele geçirmiş durumdalar. Bu oran Portekiz’de % 33, Italya’da % 29’u buluyor. ‘‘Liberation’’un krizi bu nedenle bir gazetenin değil, ‘‘gazetelerin krizi’’. Kaygı verici bir dönemeç bu... HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Haziran www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İnce kabuklu, yuvarlak ve 1 beyaz taneli 2 bir üzüm cin 3 si. 2/ Belirteç olarak kulla 4 nılan eylem 5 soylu söz 6 cük... Yön7 tem. 3/ Hizmet hayvanlarının 8 ayağına çakı 9 lan demir... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bozukluk, aksaklık. 1 4/ Bir ilimiz. 5/ Fas’ın B A H A M A L A R başkenti... Fütüvvet 2 A C U K N A T O K O V U K şeyhi. 6/ ‘‘Kimine bir 3 K A Ş B A F A vermez giyesi / 4 A R E Ş İ K Kiminin atına atlas 5 L A B A E T O L ME çul eyler’’ (Yunus 6 K A F Emre)... Eski dilde 7 S A R A T göz. 7/ Ekvator böl 8 E Ğ İ R T İ M İ gelerinde yetişen bir 9 M A L D İ V L E R meyve ağacı...Tantal elementinin simgesi. 8/ Ateş... Pulu yapıştırılmadan gönderilen mektup için, alıcının cezalı olarak ödediği ücret. 9/ ‘‘Dalkavuk, yağcı’’ anlamında argo sözcük... İnsan bedeni çevresindeki manyetik alan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bozcaada’da yetiştirilen ve kaliteli bir şarap veren siyah üzüm cinsi... Trabzon’un bir ilçesi. 2/ Karışık renkli... Kalınca ve açık samanrenginde bir kâğıt türü. 3/ Bataklıklarda yaşayan iri bir kuş. 4/ ‘‘Doğar midelerden nur topu gibi ihtilaller’’ (F. N. Çamlıbel)... Akım şiddeti birimi kiloamperin kısa yazılışı... Yapısına girdiği sözcüğe ‘‘kendi kendine’’ anlamı katan yabancı önek. 5/ Kazakistan’ın başkenti. 6/ Bir tür küçük atmaca... Kıyı, kenar. 7/ Teknelerdeki hamuru kazımaya yarayan araç... Kenar süsü. 8/ Bulutlarla ilgili işlere baktığına inanılan melek... Azerbaycan ve Kars yöresine özgü telli bir çalgı. 9/ Tasarı. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear