02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 MART 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15 Dünya Tiyatro Günü Bildirisi Yavuz Tanyeli’nin yeni çalışmaları 31 Mart’a kadar Garage of Art’ta görülebilir Hoyrat ve cesur... KAYA ÖZSEZGİN ‘Sahne seferberliği yaşamsal bir zorunluluktur’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 27 Mart Dünya Tiyatro Günü bildirisini bu yıl, Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı, Bilkent Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Talat Halman hazırladı. Halman, bildiride, tiyatronun insan varlığının tümünü yansıtan, yaratan, yaşatan sanat olduğunu belirterek ‘‘Sahne seferberliği yaşamsal bir zorunluluktur’’ görüşünü kaydetti. Bu yılki 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü Bildirisi’ni hazırlayan Prof. Dr. Talat Halman, bildiride, edebiyatta metnin, resimde, fotoğrafta, filmde insanın benzerlerinin ağır bastığını, müzikte ve operada hoş ezgilerin, heykelde soyut ya da reel hacimlerin, balede uyumlu hareketin egemen olduğunu kaydetti. Bildiride ‘‘Tiyatro ise insanın ta kendisi, bedeniyle ve ruhuyla, maddi, manevi her yönüyle, aklı ve aşkıyla, dili ve duygularıyla, yüzüyle, yaşantılarıyla...’’ ifadesine yer veren Halman, ‘‘yerel’’ ile ‘‘evrensel’’in, belki hiçbir sanat türünde böylesine sarmaş dolaş olmadığını belirtti. Tiyatronun, yaşamın canlı öyküsü olduğunu ama yalın bir öykünmesi olmakla yetinmediğini kaydeden Halman, tiyatronun, gerçekliği aktarıp yaşatırken varlığı hayallere ve ütopyaya yönelttiğini belirtti. Türkiye’de ve başka yerlerde tiyatronun şimdiki bunalımdan kurtulmasının, dinamik, azimli, enerjik düzenlemelerle gerçekleşebileceğini ifade eden Halman, dünya çapında bir ‘‘sahne seferberliği’’nin artık yaşamsal bir zorunluluk olduğunu dile getirdi. ‘‘Yeryüzünde dramatik diriliş için tiyatro erlerinin harekete geçirilmesi gerektiğini’’ kaydeden Halman, Dünya Tiyatro Günü’nün, hem ulusal silkinişlerin hem de verimli bir uluslararası işbirliğinin perdesini açabileceğini belirtti. Yavuz Tanyeli, notlarından, eskiz ve poşadlarından oluşan ‘‘Ene’l ayn’’ (Ben gözüm’ adını verdiği kitabının girişine şöyle bir not düşmüştü: ‘‘Bugüne kadar hiçbir ressamın izlemediği bir ‘yoldan’ figür çizebilir misin?’’ Kendine sorduğu bir soru muydu bu, yoksa bütün resamlara yöneltilmiş bir sorgulama mı? Resim sanatımızda figür kaynaklı bütün sanatçı çıkışları, bugüne kadar resmin anakarası sayabileceğimiz bu tema çevresinde öbeklenirken, genellikle figürü entelektüel sanat akımlarının merceğinden görmenin getirdiği biçimsel bir yaklaşıma bağlı kalmışlar, bir tür ‘‘ustalık’’ güdümü içinde olmuşlardır. Böyle bir güdüm, kayıt ve kural tanımayan, özgürlüğü bu bağlamda görmekten kaçınan eğilimlere ister istemez yabancılaşmayı da beraberinde getirmiştir. Sonuçta ‘‘iyi’’ figür çizmenin koşulları bellidir: Onu doğacı anlamda kavramak ve yansıtmak kadar, belli ölçülerde biçimbozma yöntemlerine göre şekillendirmek de, okulcu geleneğin kazandırdığı yeteneklerdir. Sanatçı, bu geleneğe sırtını döndüğünde varacağı nokta, ‘‘otodidakt’’ ressamların ya da halk sanatçılarının yöneldiği ‘‘bâkir’’ alan, yani kayıtların ve koşulların dışındaki serbest bölge olacaktır. Bugüne kadar hiçbir ressamın izlemediği ‘‘yol’’, bu ‘‘serbest bölge’’ içinde arandığında, karşımıza çıkacak figür konsepti, yerleşik figür ana örneklerinin de ötesine geçecektir. İçimizdeki saklı isyan Bir süredir Yavuz Tanyeli’nin, büyük boyutlu resimleriyle yapmak istediği budur kanımca. Ne var ki onun boya kullanımından kompozisyon düzenine varıncaya kadar, han tal görünüşlü figürler aracılığıyla kendine mal etmeye çalıştığı öznel disiplin, resim sanatının özellikle 1900’lü yılların başlarından bu yana geliştirdiği ve giderek uluslararası bir kabul gören dışavurumcu akımla da görece bir bağlantıyı yansıttığından, yalıtılmış bir tarz da değildir. Ama bu bağlantıya, gene de etkilenme bazında oluşmuş bir ilişki açısından yaklaşmamak doğru olur. Yavuz Tanyeli’nin hoyrat ve cesur fırça tuşlarıyla kurduğu figürler kadar, onların içinde yer aldıkları çevre de bize yabancı değil: Biz, onun resimlerdeki insanlar gibi, onların yaşadıkları çevreyi de bilmekteyiz. Tanyeli’nin resimleri karşısında yabancılık duymak yerine, onları bizim yaşantı dünyamızın belgeleri olarak görmemizin nedeni belki de budur. Ya da biz, bu resimlerin durdurak bilmez, ‘‘vahşi’’ görüntüsünde, içimizdeki saklı isyanın göstergelerini bulmaktayız. Ne olursa olsun, göz ardı edilmeyecek olan şey, bizim insanımızın, bir yerlerden gelerek bu resimlerin içinde kendi temsiliyet portresiyle özdeşleşmenin bir yolunu bulmuş olma ? Yavuz Tanyeli’nin kullandığı teknik göz önüne alındığında, ustası olarak nitelendirdiği Orhan Peker ile dirsek teması içinde bulunduğu kuşku götürmez. Ama söz konusu olan, sadece dirsek teması ve ustasını iyi saptamanın getirdiği bilinçli seçimdir. Ondan ötesi ise sanatçının kendi yorumuna dayanan biçim ağırlıklı yaklaşımıyla ilgilidir. sıdır. Yeni çalışmalar arasında, Tanyeli’nin öteden beri ikinci bir uğraşı alanı olarak benimsediği bronz döküm iki heykeli ve Beykoz’da ki fabrikada yaptığı cam işleri yer alıyor. Bunlar, görsellik olgusunu malzeme temeli üzerinde değerlendirmeye özel bir itina gösteren sanatçının yeni ürünleridir. Bronz heykellerin, primitif uygarlıklara özgü bir tasarım modeliyle kan bağı içinde bulunması şaşırtıcı bir şey değil. Cam etütler için de aynı şeyler söylenebilir. Resimleri gibi, bu tür işleri de kadim kültürlerin gizemli inanç kültleriyle yakından ilgilidir. Daha doğrusu Yavuz Tanyeli, kendi sanatının esin kaynaklarını, gizem kapılarında aramanın getirdiği uyarıcı unsurlara vurgu yapmaktan fazlasıyla hoşlandığı için, her çalışmasında bu unsurları doğaldır ki öne çıkarmaktadır. İlginç gördermeler Değinmemiz gereken bir başka nokta, aynı beden üzerindeki farklı yönlere bakan birkaç insan başının işlendiği resimlerin, ilkel kültürlerdeki eşzamanlılığı anımsatan bir tasvir geleneğine yaptığı ilginç göndermedir. Yavuz Tanyeli’nin her cepheden ayrı bir algıya yol açan heykellerinde de zaman zaman uyguladığı bu yöntem, düşünsel içerikli çağrışımlara zemin hazırlamaktadır. Yeni resimlerinde, ‘‘her şeyin başı’’ dediği ışık, Bodrum gibi ışığı yoğun bir ortamda çalışmanın doğal sonucu olarak, daha önceki resimlerine oranla boyanın yapısına bu kez büyük oranda karışmakta, kompozisyonlara işlek bir uyum sağlamaktadır. Yavuz Tanyeli’nin kullandığı teknik göz önüne alındığında, ustası olarak nitelendirdiği Orhan Peker ile dirsek teması içinde bulunduğu kuşku götürmez. Ama söz konusu olan, sadece dirsek teması ve ustasını iyi saptamanın getirdiği bilinçli seçimdir. Ondan ötesi ise sanatçının kendi yorumuna dayanan biçim ağırlıklı yaklaşımıyla ilgilidir. (0 212 351 16 04) Che’nin kitapları Agora’da ? Kültür Servisi Efsanevi devrimci Ernesto Che Guevara’nın tüm kitaplarının Türkçe yayın hakları, Agora Kitaplığı’nın oldu. Agora Kitaplığı, Che Guevara’nın tüm kitapları ve koleksiyonunun telif haklarını elinde bulunduran Havana’daki Centro de Estudios Che Guevara (Che Guevara Araştırmaları Merkezi) ile bir yayın tasarısı doğrultusunda tüm yapıtları yayımlayan Avustralya’daki Ocean Press’le anlaşarak 19 kitaplık koleksiyonun yayın haklarını satın aldı. Bu çerçevede ilk önce ‘Gerilla Savaşı’, ‘Küba Devriminden Hatıralar’ ve ‘Bolivya Günlüğü’ yayımlanacak ve yayınevi daha sonra, içlerinde Che’nin daha önce hiç yayımlanmamış ‘Felsefe Defterleri’ ve ‘Siyasal İktisat Üzerine Eleştirel Notlar’ gibi yapıtların da bulunduğu diğer kitaplarla seriyi devam ettirecek. Havana’daki Che Guevara Araştırmaları Merkezi’nin titizlikle hazırladığı ‘Che Guevara’nın Kendi Portresi’ başlıklı resimli albümü ise 20062007 kışında, Che’nin büyük kızı Alieda Guevara’nın da hazır bulunacağı bir sunuşla okurla buluşturulacak. Yönetmen Steven Sodenbergh’in ‘Bolivya Günlüğü’nü temel alarak çekmekte olduğu ve Che rolünde Benicio del Toro’nun oynadığı ‘Gerilla’ adlı filmi 2007 yılında gösterime girecek. Ne mutlu şiir okuyana ve sevene!.. 21 Mart Şiir Günü Bildirisi’ni bu yıl şair Arif Damar yazdı ARİF DAMAR Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır. Şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir. Şiiri, yani yıldırımı hiçbir siperi saika durduramaz. Şiir korkunçtur, güzeldir. Hiçbir kapı, hiçbir duvar önünde duramaz. Kapı tunçtan, demirden, çelikten de olsa önünde duramaz. Şiir yürür, ezer geçer. Şiir her şeyden, herkesten daha güçlü, daha yıldırıcıdır. Şiir sınır tanımaz, ne kral tanır, ne imparator. Şiir Cengiz Han’dan da, Sezar’dan da, Hitler’den de, Büyük İskender’den de büyüktür. Şiirin yürüdüğü yolun bitimi yoktur. Şiir sonsuzluğa gider, sonsuzluktan gelir. Şiir hiçbir güce boyun eğmez. En güçlüden daha güçlü, en güzelden daha da güzeldir. Eşsizdir, bir benzeri daha olmamıştır ve olmayacaktır da. Şiir bütün dillerden başka, bambaşka bir dille konuşur. Ama onun dilini, söylediğini herkes ama herkes anlar. Şiiri hiçbir güç tutsak edemez. Altın da, pırlanta da, elmas da şiirden değerli değildir; olmamıştır, olmayacaktır. Şiir dilsizleri konuşturur, sağırların kulaklarını açar. Şiir buluttur, yağmurdur, gökyüzüdür. Şiirin arkadaşları, dostları vardır. En yakın dostu bilimdir. Sonra musiki ve resim gelir. Şiirde müzik de vardır, resim de, yontu da. Mimar Sinan’la da dosttur, Darwin, Einstein’la da. Şiir gelecektir, umuttur, özlemdir, mutluluk ve güzelliktir. Şiirden en zalim, en gaddar, en acımasız krallar, imparatorlar bile çekinir, korkar. Şiir ölümü bilmez, şiir yaşamdır. Şiir muştu, sevinç ve mutluluktur. Şiir kötümserlik bilmez, tanımaz. İyimserdir, cömerttir ve gençtir, delikanlıdır. Yakışıklıdır şiir. Şiir sonsuzluk gibi en güzel kokar; güllerden de, karanfillerden, zambaklardan da güzel. Şiir deniz gibidir. Nasıl denizi kimse anlatamazsa şiir de tıpkı öyledir. Homeros, Dante, Shakespeare şiiri anlatmak için büyük çaba harcadılar ama şiiri deniz gibi tam anlamıyla kimse, hiç kimse anlatamadı. Deniz gibi, o da yalnız kendi anlatır kendini. Şiir sevgilidir, şiir yazandan iyi koca olmaz. İyi baba, iyi oğul, iyi kız da olmaz belki ama iyi arkadaş, iyi dost, iyi kardeş olur. Şiir sevgilidir dedik ve hep sevgili kalmıştır ve kalacaktır. Şiir ne tanker, ne şilep, ne gemidir. Şiir yelkenlidir. Bir korsan yelkenlisidir. Hayduttur şiir. Şiir aldatmaz, çalıp çırpmaz. Doğruluktur şiir. Emektir, alın teridir. Şiir inatçıdır, hırçındır ve hep ama hep yürür gider. Şiir durmaz ve durdurulamaz. Şiire ne boyunduruk, ne tasma takılır. Şiir zincire vurulamaz. Şiire kelepçe takılamaz. Şiir özgürdür, özgürlüktür. Şiir zalimlere, alçaklara, namussuzlara meydan okur. Onun gücü en güçlüye boyun eğdirir. Engel tanımaz. Engelleri yıkar ve ezer geçer. Şiir ölümsüzdür. Şiir olmasa, sevdalılar söyleyecek söz bulamaz; o zaman sevda da, aşk da olamaz. İnsanoğlu yok olur. Şiirdir insanoğlunu sürekli kılan. Anaların şefkati, babaların güveni, çocukların kıvancıdır. Şiiri anlatmaya çalıştım ama ne gezer. Önce söylediğim gibi şiiri, deniz gibi kendi, yalnız kendi anlatır. Yaşasın şiir. Yıkılsın diktatörler, krallar, asiller, emperyalistler. Şiir zaten onları hep ama hep yıktı ve hep yıkacaktır. Ne mutlu şiir yazan, şiir okuyan, şiir sevene. Ötesi yok. 21 MART, İSTANBUL VE İZMİR’DE ETKİNLİKLERLE KUTLANIYOR Tüm dünyada şiir günü... Kültür Servisi ‘Dünya Şiir Günü’ İzmir ve İstanbul’da çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Türkiye Yazarlar Sendikası tarafından düzenlenen ‘Şairler Yürüyor’ başlıklı etkinlik bugün saat 14.00’te gerçekleşecek. Taksim’de Fransız Kültür Merkezi’nin önünde, Arif Damar’ın kaleme aldığı Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni okuyacak olan şairler, Nâzım Hikmet, Cemal Süreya, Orhan Veli, Edip Cansever, Ahmed Arif, Cahit Sıtkı Tarancı gibi şiirimizin büyük ustalarının maskelerini takarak Tünel’e kadar yürüyecek ve şiir dağıtacak. TYS’nin ikinci etkinliği, Kadıköy Moda Kulübü’nde saat 17.30’da başlayacak. İstanbul’da yaşayan şairlerin şiirler okuyacağı etkinlik, yine aynı yerde bir akşam yemeğiyle son bulacak. Ayrıca Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Kadıköy Şubesi tarafından hazırlanan şiir resitali bugün saat 14.00’te Halis Kurtça Kültür Merkezi’nde düzenleniyor. Açılışını ve sunumunu Gülheran Esen King’in gerçekleştireceği etkinlikte müzikler Berkay Tok’a ait. Etkinliğe, Sami Karaören, Mehmet Başaran, Akile Vardar, Cengiz Bektaş, Türkan Ergin, Egemen Berköz, Filiz Timur, Tekin Gönenç, Tansu Bele, Aydın Hatipoğlu, Deniz Banoğlu, Şadiye Akay şiirleri ve yorumlarıyla katılıyor. Türkiye Yazarlar Sendikası İzmir Temsilciliği ile Çiğli Belediyesi’nin düzenlediği ‘Dünya Şiir Günü’ etkinlikleri de bugün saat 17.30’da Çiğli Belediyesi İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek. Sunumunu Tacim Çiçek’in yapacağı etkinliğin müzikleri İrfan Ünal’a ait. Ayrıca Asım Gönen, Metin Erten, Mustafa Gökçek, Refik Uğur, Zübeyde Seven Turan ve Bilsen Başaran da şiirleriyle katılacak. Bunun yanında ‘Çocuk ve Şiir’ başlığıyla yarın saat 14.00’te Evka2 Kütüphanesi’nde Mevlüt Kaplan ve Bilsen Başaran’ın şiir dinletisi yapılacak. Doğa Bienali başlıyor ? Kültür Servisi Hırvatistan’da on üçüncüsü gerçekleşecek olan ‘FIAP Doğa Bienali’ saydam ve baskı dallarında yapılacak. Fotoğraf Federasyonu bundan önceki bienallerde olduğu gibi geniş katılım ve fırsat eşitliği yaratmak amacıyla Türkiye takımının belirlenmesi için ulusal bir yarışma düzenliyor. Renkli baskı ve saydam dalındaki yarışmanın konusu ‘Sudaki Dinamizm’ olarak belirlendi. Renkli baskı ve saydam bölümü küratörlüğünü Ali İhsan Gökçen üstlendi. Renkli baskı ve saydam bölümü için yollanacak fotoğrafların orijinallerinin gönderilmesi gerekiyor.13. FIAP Doğa Bienali’ne gönderilecek fotoğraflar, FIAP kuralı gereği renkli baskı bölümünde bir kişiden en fazla bir adet olmak üzere toplam 10 adet, saydam bölümüne ise bir kişiden en fazla 2 tane fotoğraf olmak üzere 20 tane seçilecek. (www.tfsf.org.tr) Ataol Behramoğlu: ‘Şiir şimdi daha önemli’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Gazetemiz yazarı şair Ataol Behramoğlu, 21 Mart Dünya Şiir Günü’nün İzmir’de, yabancı şairlerin de katılımıyla kutlanmasının Türkiye’nin tanıtımı açısından son derece önemli olduğunu söyledi. Behramoğlu, PEN Yazarlar Birliği’nin girişimiyle başlayan kutlamaların Türkiye ayağının geniş kesimler tarafından benimsendiğini belirterek ‘‘Şiirin, insan yaşamından çekildiği, gerilere gittiği bir süreçte yeniden gündeme gelmesi önemli bir olgu’’ dedi. Konak Belediyesi’nin Dünya Şiir Günü nedeniyle düzenlediği ‘‘Uluslararası 2. Şiir Buluşması’’nın son derece başarılı geçtiğini söyleyen Behramoğlu, şu görüşlere yer verdi: ‘‘Yabancı katılımcılar geçen yıl da vardı. Bu yıl da İspanya, Portekiz, Romanya gibi ülkelerden çok sayıda konuğumuz oldu. Bu etkinliğin İzmir’de yapılması gerçekten çok önemli. Çünkü bu kent bizim gözbebeğimiz. Kültürünün yanı sıra bulunduğu coğrafya anlamında da önemli. Bu bakımdan bu kente fazlasıyla yakışıyor Dünya Şiir Günü’nü kutlamak. Etkinlik kapsamında kente gelenlerin hepsinde ayrı bir mutluluk gözlemledim. Batı ülkelerinin çoğunda bu tip etkinlikler 1015 kişinin katılımıyla yapılır. Oysa İzmir’de salonlar her oturumda doluydu. Bu da yabancı şairleri fazlasıyla hoşnut kıldı.’’ Sanat evrensel bir dil Sanatın evrensel bir dil olduğunu söyleyen Behramoğlu, kapitalizmin Türkiye’de insanların şiire olan ilgisini azaltmadığını söyleyerek ‘‘Türkiye’de insan doğaya daha yakın. Tarihin ilkçağlarından bu yana doğa ile ilişki sürmüş. Akdeniz ülkeleri de buna dahildir. Doğa ve insan ilişkisi daha sıcak ve yakın. Orta Avrupa ülkelerinde, Kuzey ülkelerinde daha çok doğa ve insan ilişkileri daha mesafeli. Dolayısıyla daha içine kapalı şiirler söz konusu. Daha mistik ya da aklın daha fazla öne çıktığı şiirler görülüyor. Türkiye’de, kapitalizmin insanı yaşamın canlılığından koparıp bir metaya dönüştürme olgusu her şeye rağmen daha az etkilenmiş durumda. Türkiye’de insanlar, yaşamı ilgilendiren can alıcı sorulara daha yatkın. Şiire yakınlık da bundan’’ diye konuştu. Behramoğlu, Konak Belediye BaşkanıMuzaffer Tunçağ’ın, Dünya Şiir Günü buluşmasını ikinci kez İzmir’de düzenlenmesi girişimini başlatmasının çok önemli olduğunu da sözlerine ekledi. Sürücü belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. ASIM İŞLER CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear