13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 ARALIK 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Hastane Arif Çelik: “Pazar günü elimi kestim ve kan durmayınca İstinye Devlet Hastanesi acil servisine gittim. Cerrahi müdahale yapacak bir doktor bulunmaması nedeniyle başka bir hastaneye gitmem söylendi. Her şeyi bilen Sağlık Bakanı’na duyurulur.” Ya ğ m u r E k i m Meclis’te türban kavgası çıkmış... “Çankaya için talim yapıyorlar!” ONURSAL Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, dün Cumhuriyet’te yayımlanan makalesi ile Cumhurbaşkanlığı seçimine yeni bir boyut kazandırdı ve AKP’nin 354 milletvekili ile tek başına cumhurbaşkanı seçemeyeceğini bildirdi. Kanadoğlu, anayasanın 102. maddesine göre Meclis’in üçte ikisini oluşturan 367 milletvekilinin katılımı ile Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılabileceğini, daha az sayıda milletvekilinin katılacağı bir oylamanın yapılmamış sayılacağını ve ikinci tur oylamaya geçilemeyeceğini belirtti. Kanadoğlu, ilk oylamada yeterli katılımı sağlayamayan iktidar partisi turlara devam edip sonraki turlarda salt çoğunluğu sağladığını öne sürerek cumhurbaşkanını seçtiğini ilan ederse, bu seçimin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebileceğini savundu. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Şenlik Kanadoğlu’nun belirttiği tablonun geçerli olması için bir tek koşul var, o da iktidar partisi dışındaki milletvekillerinin oturuma katılmaması. Geriye dönüp baktığımızda 2000’de Ahmet Necdet Sezer, 550 sandalyeli Meclis’te 533 milletvekilinin katılımı ile üçüncü turda 330 oy almış. Anayasanın 102. maddesine uygun bir seçim yapılmış. 1993’te Süleyman Demirel, 450 sandalyeli Meclis’te 431 milletvekilinin katılımı ile üçüncü turda 244 oy almış. Yine anayasanın 102. maddesine uygun bir seçim yapılmış. 1989’da Turgut Özal, 450 sandalyeli Meclis’te 285 milletvekilinin katılımı ile Ahmedinejad: “BM kararı kâğıt parçası.” Dileriz ağıt parçası olmaz! Işık İşgüden: “Hayvanat bahçesindeki aslan ‘Allah’ diye kükreyince millet bahçeye hücum etmiş. Havaalanındaki deve de bu işi becerebilseydi, hem canını hem müdürünü kurtarırdı!” Hayvanat üçüncü turda 263 oy almış. Anayasa’nın 102. maddesine uygun değil! 20 Ekim 1989’da başlayan Cumhurbaşkanlığı seçim turlarına en az 300 milletvekilinin katılması gerekirken 285 milletvekili katılmış. Sabih Kanadoğlu’nun değerlendirmesine baktığımızda anayasa’yı bir kere delmekle bir şey olmayacağını savunan Turgut Özal’ın, anayasayı delerek Çankaya’ya çıktığı anlaşılıyor. AKP iktidarı da bu kafada giderse hiç kuşkusuz Özal’a sarılacak ve anayasanın 102. maddesinde toplantı için öngörülen yeterli çoğunluğa gerek duymadan seçim turlarını yaparak kendi kendine bir cumhurbaşkanı seçecektir. Böyle bir sonuç, Anayasa Mahkemesi’nden dönecektir. İşte o zaman seyredin şenliği! Tayyip Erdoğan’ın amacı belki de bu; Türkiye’yi şenlendirmek! Toplum Çürüyor Gün geçmiyor ki basında, okurken yüzümüzü kızartan bir haber yer almasın. İzmir’de on yedi aylık bir bebeğe annesinin göz yummasıyla üç yetişkin adam tarafından tecavüz edilmesi olayı henüz belleklerimizde tazeyken, şimdi de Tunceli’deki bir Yatılı Bölge İlköğretim Okulu’nda yaşları 69 arasındaki dört çocuğa aynı okuldan öğrencilerin cinsel tecavüzde bulunduğunu öğreniyoruz. Bu tür haberler yeni değil, geçen aylarda da çeşitli Anadolu kentlerinde 1314 yaşlarındaki kız çocuklarına cinsel tecavüzde bulunulduğunu, birinde 23 kişinin, öbüründe 30’dan fazla kişinin bu nedenle tutuklandığını okumuştuk. Çocuk pornosunun Türkiye’de yaygınlaştığını, hatta internet sitelerinden çocuk pornosu indirenler sıralamasında İstanbul kaynaklı sapıkların dünya sıralamasında birinci olduklarını da biliyoruz. İnternet ortamında ülkemizin popüler kültür dünyasından birçok kadının cinsel ilişki sırasında gizlice çekilmiş video klipleri dolaşıyor. Güvenlik güçleri son zamanlarda uyuşturucu ve uyarıcı madde satışının büyük artış gösterdiğini duyuruyor. Evlere, işyerlerine, taşıt araçlarına düzenlenen her baskında büyük miktarda eroin, kokain, esrar, uyuşturucu ve uyarıcı kimyasallar ele geçiriliyor. Okul önlerinde, eğlence yerlerinde sigara satılır gibi zehir satılıyor. Kullanıcı yaşı 13’e inmiş, aileler telaş içinde. Uyuşturucu ve uyarıcı satıcılarının toplumun her kesiminden müşterileri var; iş dünyasından, sanat dünyasından, popüler kültür dünyasından ünlü kişiler ve onların o dünyalarda yetişmiş çocukları… Alkol tüketimi alt yaş gruplarında yaygınlaşıyor, küçük alkolikler yetişiyor. Yoksul çocuklar ise tiner kokluyorlar. Türkiye genelinde fuhuş sektörü hızla büyüyor. Kadınlar sokağa düşüyor. Ülkemiz, yabancı fahişeler için de bir çekim merkezi; uçaklar, otobüsler, trenler her gün yüzlerce yeni fahişe taşıyorlar buraya. Salt büyük kentlerimizde değil, irili ufaklı Anadolu kentlerinde ve kasabalarında da aynı gelişmeye tanık olunuyor. Temel işlevi kadın pazarlamak olan özel eğlence yerleri açılıyor birbiri ardınca. Buralarda yalnızca kadın değil, uyuşturucu ve uyarıcı da pazarlanıyor. Büyük kentlerin banliyölerinde kadın ticaretinin yapıldığı özel oteller var. Fuhuş, organize bir sektör ve bu sektör kendi içinde, kendine özgü meslek grupları oluşturuyor. Pezevenkler kol geziyor kentlerimizde. Fuhuş, aynı zamanda cinsel hastalıkların yaygınlaşmasına da neden oluyor. Sınır dışı edilmek üzere gözaltına alınmadan önce doktor muayenesinden geçen kadınlarda çeşitli bulaşıcı hastalıklar saptanıyor. Ülkemizde AIDS virüsü taşıyan hasta sayısının 2.120 olduğu belirtiliyor, bu sayı yalnızca buzdağının görünen bölümü. Rüşvet, yolsuzluk, orman yağması, toprak talanı; hırsızlık, gasp, kapkaç, cinayet… Gazeteler her gün bu tür haberlerle dolu. Öte yanda ise kolay kazanılan paralarla yürüyen, yürütülen bir sefahat âlemi var; bir de bu âlemin sefih figürleri… Büyük kentlerin geniş caddeleri geceleri yarış pistlerine dönüşüyor. Sefahat âleminin gençleri cip yarışları düzenliyorlar o caddelerde. Toplumun çivisi çıkmış, hızla çürüyor. Nedeni hiç kuşkusuz toplumun önemli bir bölümünün gelecekten umudunu kesmiş olması. Bireylerinin gelecek beklentisi kalmamış tüm toplumlar gibi bizim toplumumuz da çürüyor. Eğitimimiz bir felaket, bir avuç dirençli öğretmenimiz olmasa sistem tümüyle çökecek. Milyonlarca amaçsız, geleceklerinden umutsuz öğrenci okuyor okullarda. Yükseköğrenim özel ellere ihale edilmiş, devlet üniversitelerinin durumları içler acısı. Koskoca İstanbul Üniversitesi’nde öyle derslikler var ki oturulacak sırası, pencerelerinde camı yok parasızlıktan. “Yeni yıla girerken içimizi karartma!” demeyin bana. Benimki yalnızca bir anımsatma; bu gerçekleri, bu çürümeyi görerek, bilerek bakalım geleceğe, diyorum. İçimiz ne kadar kararsa da çıkış yollarını aramak, bulmak için önce gerçeklerle yüz yüze gelmek gerekiyor. Devekuşu değiliz ki biz! eposta: dkavukcuoglu?superonline.com SESSİZ SEDASIZ (!) Sigarayla savaşanlar müşteri avında! ANKARA’DA memur. Öğle tatilinde biraz hava almak için sokağa çıkmış, dolaşıyor. Başkentin Bağdat Caddesi sayılan Tunalı Hilmi Caddesi’nde yürürken karşısına bir kadın çıkıyor ve eline bir kartvizit tutuşturuyor. Arkasından baktığında kadının herkese kartvizit dağıttığını görüyor. Kartvizite “Sigarayı bırakmanıza yardımcı olabiliriz. Lütfen bizi arayınız” yazıyor. Kim bunlar diye kartvizitin öteki yüzünü çeviriyor: Sigarayla Savaşanlar Vakfı. Bir ara kartvizitte adı yazan kadına Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Kopyacı Müberra Şimşek: “RTE, eski cumhurbaşkanlarının söylemlerini, siyasi üsluplarını, politika yaşamlarını incelemeye almış. Galiba kopya çekecek, ama yakalanırsa sıfır alır!” telefon ediyor; vakfın yardımıyla sigarayı bırakmak istediğini söylüyor. Kadın 30 dakikalık üç seansta 300 milyon liraya sigarayı kesin olarak bıraktırdıklarını anlatıyor. “Bir vakıf olarak sigarayı bıraktırmak için ücretsiz uyguladığınız seminer veya diğer çalışmalar var mı” diye sormasına gerek kalmıyor ve “Tunalı Hilmi’de öğle saatlerinde müşteri ararsanız, karşınıza benim gibi memurlar çıkar; biz de size para kazandıramayız. Onun için piyasaya çıkma saatinizi değiştirin” diyor. Milli Piyango’dan iyi bir hayat çıksa da onu yaşasak! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Yatağan’da 25 yıl... Yıllar önce “Yatağan”lı bir sanatkârla tanışmıştım. Muğla’nın “termikzede”lerinden değil; Denizli’nin “bıçakçılık” beldesinden... Zeybeklerin “yan yatırarak” kuşaklarına taktıkları, kısa ama göz alıcı “kılıç”lara adını veren kasabada; halkın yarısı bu sanatla geçiniyor. Sanatkârımız demişti ki: “Herkes Muğla’daki Yatağan’ı tanıyor; oysa hakikisi biziz…” Bu haklı “sitem”e karşı “tesellim” ise şöyleydi: “Oranın zehirli havası dayanılmaz oldu; siz ise sanatınızla daha nice yıllar yaşayacaksınız...” Nitekim haberlere bakılırsa, Muğla’daki Yatağan’dan kaçan kaçana. Çünkü termik santral iyice “azmış” durumda. Denizli’deki ise “hünerli kültürü”yle 2007’yi karşılıyor... kızartıcı bir durum... Mahkemeler “arıtmasız baca”ların tütmesini durdurmuş olsalar bile santral yıllardır “yargıya inat” alınan Bakanlar Kurulu kararlarıyla çalıştırılıyor. Yani hükümetler “Mahkemeler önemli değil, biz biliriz!” diyorlar; “sözde” bunun “sorumluluğu”nu da üstleniyorlar; ancak “dokunulmaz” olduklarından onca başbakan ve bakan arasından ne hesap veren var ne de sorgulayan... Bu nedenle Yatağan’daki “25 zehirli yıl”ın özeti; bir yandan 50 yıllık kömür rezervi uğruna yaşamı karartmadaki “siyasal ısrar”; öbür yandan buna karşı destanlaşan bir mücadele yürütenlerin bugün sadece “hukuk kazanımları”yla yetinmeleri... Geride kalan ise yakın geçmişe kadar bereketli tarım topraklarıyla da ün yapmasına rağmen şimdi tarlaları verimsiz; “olanakları olanların terk ettikleri”; her yönüyle hastalıklı bir kasaba... Aynı kömürü çıkarmak için paramparça edilen antik Stratonikeia kentinin hüzünlü “yok ediliş” öyküsü ise santralı kuranların ve çalıştıranların doğayla birlikte kültür düşmanlığını da belgeliyor... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Mum ışığına özlem Bir anımız da Çanakkale’nin, adını geleneksel “çan” üretiminden alan ilçesinden; seramik fabrikasının yanı sıra kömür ocaklarıyla da adeta bütünleşmiş kasabamızdan... 1980’lerin sonlarıydı... Halk sadece “fabrika”dan ve “ocak”lardan geçindiği için “kirli”liğin sineye çekildiği kasabada “sanayi ve çevre” panelindeydik. “Enerjisiz çağdaş yaşam olmaz” diyerek kirlenmeye “hoşgörü”yle bakanlara en sert yanıtı “Yatağan sakini” olarak 68 kuşağının militanlarından Mustafa Gürkan vermişti. “Biz neredeyse mum ışığına razı olacağız; yeter ki yaşayalım...” sözü dakikalarca alkışlanmıştı... Oysa Gürkan, santralın “filtre”yle çalışmasını; böylece ulusal kalkınmaya katkısıyla birlikte çalışanlarına iş olanağını sürdürmesini savunacakken, Çan’ın durumuna adeta isyan etmişti... Yatağan, işte o “umut” bağlanan filtreye, yani “baca gazı arıtma tesisi”ne tam 25 yıl sonra kavuştu. O da üç ünitesinden ikisinin yine “filtresiz” bacalarla zehir saçmaya devam etmesine rağmen... Geçen kasımda sadece birinci ünitesi devreye girebildiğinde, Belediye Başkanı Hasan Haşmet Işık demiş ki: “Halkın göç etmesine yol açan tesis için verdiğimiz hukuk mücadelesinde ilk kez bir sevinç yaşıyoruz...” (DHA16 Kasım 2006) Başkanın “hukuk mücadelesi” dediği süreç de aslında yüz HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Yerel duyarsızlar Şimdi kanser daha da çoğalırken; astımlılar çaresizlik içindeyken; çocuklardaki solunum hastalıkları önlenemezken; ürün alamayan köylüler kazandıkları tazminat davalarıyla avunurken; yargı ve bilim “zehirleyen kirliliği” belgelerken.. Esnaf Odası Başkanı Mustafa Kuzu bakın neler söylemiş: “Santrala haksızlık yapılıyor; evlerdeki sobalardan çıkan gazlar havayı daha fazla kirletiyor...” (Milliyet19 Aralık 2006) İşte bu anlayış da 25 yıldaki direnişe “dar çıkarlar” uğruna destek vermeyen “yerel duyarsızlığın” özeti... Esnafın santral gelirinden yoksun kalmaması; orada çalışan binlerce kişinin taksitlerini en düzenli ödeyen “maaş”lı müşteriler olması; “hastalıklı yaşam”ı savunmaya yetiyor... Sözü yine Denizli’nin Serinhisar ilçesine bağlı “gerçek” Yatağan halkına seslenerek bitirelim... Böylesine “insan onuruna aykırı” bir tanınmışlık yerine, dünya güzeli Yatağanlarınızla gurur duyarak yaşamanızın kıymetini biliniz... ekinci?cumhuriyet.com.tr OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 27 Aralık www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Burdur 1 ilinde turistik bir mağara... 2 Parola. 2/ Ni 3 kel elementinin simgesi... 4 5 Çiftçilikte, toprağı işle 6 yerek ürüne 7 ortak olan kimse. 3/ 8 “Lazkirazı” 9 da denilen bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 meyve. 4/ Belirteç 1 M Ü S E D D E S olarak kullanılan eylem soylu sözcük... 2 U R U P O R A N O L E Kirli işler yapan bir 3 Ş E D İ T Z çetenin başı. 5/ Bir 4 A M A D E U S K E N T F A tür börülce... Her 5 B hangi bir bakımdan 6 A S M A M İ K E bir bütün oluşturan 7 K O L İ B R İ şeylerin tümü. 6/ 8 T İ A İ D A T Metal eşya üzerine 9 P E R E S T İ Ş vurulan renkli cam katmanı... Aşıboyası. 7/ Düzgün ve ötümlü sesler çıkaran bir dizi taş üzerine vurularak çalınan bir çalgı. 8/ İtici neden, güdü... Yabanıl hayvan barınağı... Kimyada basit şekerlerin genel adı. 9/ Süzülmüş et ya da tavuk suyu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bartın ilinde turistik bir plaj... Takımlar grubu, küme. 2/ Depresyonun tedavisinde kullanılan ilaç. 3/ Raşitizm hastalığına tutulmuş olan. 4/ Una su katılarak yapılan bir tür çorba... Japon lirik dramı. 5/ Kayseri ilinde, önemli bir kuş alanı olan göl... Ölüyü gömme. 6/ Afrika’da yaşayan bir antilop... Bir tartı birimi. 7/ İriyarı, güçlü kuvvetli ve erkeksi kadın. 8/ “Çavuşkuşu, hüthüt” gibi adlar da verilen bir kuş... Kemiklerin yuvarlak ucu. 9/ Ateş ya da kızgın bir şeyi tutmaya yarayan, iki kollu metal araç... Pembe renkli şarap. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear