26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10 ARALIK 2006 PAZAR 16 İtina Gülhan Elmas: “Hükümet Rumlara jest olarak liman açıyor. Üs, liman, gümrük fark etmez; ‘sıkmabaş’ haricinde her şey itinayla açılır!” Yağmur Ekim ABD’ye göre Türkiye Sünni Müslüman bir ülkeymiş... “Anayasası da suni!” TÜRK milleti adına karar vermeye yetkili TC Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesi hâkimi Tekman Savaş Nemli’nin 2006 / 1094 MÜT sayılı kararı: “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 11.08.2006 tarih ve 2006 / 1864 Basılı Soruşturma sayılı yazıları ile internet sayfalarına erişimin engellenmesi sebebi ile evrak mahkememize gelmekle, evrak incelendi. Gereği düşünüldü: Talebin kabulü ile ‘Siyonist Ağalar Mührü TayYeap’e, Padişahlığı Zapsu’ya bağışlayınca’ başlıklı yayının yer aldığı www.sesar.com.tr isimli internet sayfasının Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 162. maddesi gereğince Türkiye’den erişimin engellenmesine, evrakın gereği için, ikmali için Cumhuriyet Savcılığı’na iadesine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu itirazı kabil olmak üzere karar verildi.” Sözü edilen internet sayfası, kısa adı Sesar olan Siyasi, Ekonomik, Sosyal Araştırmalar ve Strateji PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Sesar Geliştirme Merkezi’ne ait. İslamcı iktidarın pek hoşuna gitmeyen bir merkez! Sesar, sansürlenen yazı için “Bu Başbakan’la özel ilişkilerimiz var diyen İsrailli Bakan’a, ifşasından ötürü buradan teşekkür gönderiyoruz” diyor. Sesar’ın internet sayfasında çarpıcı analizler, araştırma dosyaları, belgeler yayımlanıyor. Örneğin; son bin yılda Batı’nın başına gelen en iyi “şey”in Türkiye’deki AKP iktidarı olduğunu savunuyor Sesar: Ormanlar kralı aslan acı içinde inlerken kaplumbağa “Hayrola haşmetli kral ne oldu size” diye sormuş. Ormanların kralı “yaralandım” demiş. Kaplumbağa, “Sabah bizim çocuk ava çıktıydı, haşmetli kralımızı bizim zıpır yaralamış olmasın” demiş. O deyim değişti: Bin dönüm orman, yan gel Osman! Karakaş Tacettin Güleç: “Prof. Eser Karakaş’a öneri; ülkemiz 85 yıl önce işgal altındaydı; bir jest yaparak işgalcilere açsak ne değişir!” Aslan öfkeyle “Hayır, senin zıpır yaralamadı, ben bu yara yüzünden de ölmem ama senin sözün beni öldürür” diye cevap vermiş. ABD bugün tam “yaralı aslan”ın trajedisini yaşıyor. Aldığı yaralardan dolayı değil de seçtiği yanlış aktörler, uyguladığı hatalı stratejiler, tespit ettiği yanlış hedefler sebebiyle kaplumbağaların maskarası oldu. Batı, Türkiye’nin tam anlamıyla yok olmasını istiyor. Bunun için Batı’yı göklere çıkaran reaksiyonerlerle anlaşmayı çıkar yol görmüşlerdi. Bu yol tutmayınca para, makam, mevki, papaz ve haham aferini için Allah, peygamber, Kuran, vatan, millet ve devlet gibi tüm değerleri satabilecek ‘sahte İslamcılar’ sürüldü piyasaya. Sahte laiklerle, sahte Atatürkçüler ordu ile milletin, millet ile devletin arasını açacak, sonra sahte İslamcılarla olgunlaşan meyve düşürülecek; Türkiye tarihin tozlu sayfalarına postalanacak. ‘Gel Desen Gelemem ki...’ Son günlerde eski bir şarkı takıldı dilime; sanırım Gönül Yazar söylerdi: “Seni uzaktan sevmek / aşkların en güzeli / alıştım hasretine / gel desen gelemem ki…” Anımsadınız değil mi? Geçen gece televizyon kanalları arasında dolaşıyorum, Kanaltürk’ün 5. Boyut adlı tartışma programında sevgili dostum Ali Sirmen çıktı karşıma. Ne yazık ki programın sonuna rastlamışım, Avrupa BirliğiTürkiye ilişkileri üzerine kendisinden son sözlerini söylemesi istendiğinde, “Yahu” dedi, “adamlar bize, ‘hadi gelin’ diyecek olsalar bu ekonomimizle, bu eğitim düzenimizle, bu okulluluk durumumuzla gidecek halimiz mi var bizim?” Kısacası tam anlamıyla bir “Gel desen gelemem ki” durumuydu Ali Sirmen’in gözler önüne serdiği… Şimdi bir yandan o şarkıyı söylüyor, bir yandan da düşünüyorum... Bizim bu gittikçe kördüğümleşen Avrupa maceramız 1959 yılında, Demokrat Parti’nin son iktidar yılında başladı. 25.11.195725.05.1960 arası görev başında bulunan Beşinci Adnan Menderes hükümeti Cumhuriyetimizin 23. hükümetiydi. Bugün iktidarda bulunan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığındaki hükümet ise 59. hükümet. Bu arada kimlerin gelip kimlerin geçtiğini anımsamak ister misiniz? ??? Aradan geçen yıllar içinde sırasıyla iki Cemal Gürsel, üç İsmet İnönü, bir Suat Hayri Ürgüplü, üç Süleyman Demirel, iki Nihat Erim, bir Ferit Melen, bir Naim Talu, bir Bülent Ecevit, bir Sadi Irmak, yeniden üç Süleyman Demirel, yeniden iki Bülent Ecevit, bir Bülend Ulusu, iki Turgut Özal, bir Yıldırım Akbulut, bir Mesut Yılmaz, yeniden bir Süleyman Demirel, üç Tansu Çiller, yeniden bir Mesut Yılmaz, bir Necmettin Erbakan, yeniden bir Mesut Yılmaz, yeniden iki Bülent Ecevit ve bir de Abdullah Gül hükümeti yaşadı bu bahtsız ulusumuz. Bizi, “Gel desen gelemem ki” hallerine bu politikacıların kurdukları hükümetler düşürdüler. Okulluluk ortalamamız hâlâ dört yılın altındaysa, çalışma yaşına gelmiş nüfus içindeki meslekli insan sayısı oran olarak düşüyorsa; mercimeğimizi, fasulyemizi, meşrubatta kullandığımız portakalımızı, buğdayımızı, ayçiçeğimizi, etimizi... dışarıdan ithal edecek duruma düşmüşsek; dünya refah sıralamasında 68., kadının toplumdaki yeri sıralamasındaki yerimiz de sondan 5. ise; sendikalarımız iğdiş edilmiş, emekçilerimiz patronların insafına terk edilmiş ise; yoksulun daha yoksullaştığı, zenginin ise daha zenginleştiği bir düzende boğuluyorsak; etik değerlerimiz altüst oluyor, ahlaksızlık giderek kitleselleşiyorsa, sokaklarda gönül rahatlığıyla dolaşamıyorsak; din, kutsal bir inanç olmaktan çıkıp politika pazarında bir metaya dönüşmüşse; üniversitelerimizde bilim çökmüş, akademik özgürlükler budanmışsa; kültürümüz yozlaşmış, medyamız çürümüşse; topraklarımız yağmalanmış, ormanlarımız talan edilmişse... Kısacası başımıza ne tür felaketler gelmiş ve geliyorsa bunların suçlusu bu hükümetlerdir. ??? TürkiyeAvrupa ilişkilerini de arapsaçına döndürenler bunlardır. Bakmayın şimdi kendilerinden öncekileri ya da birbirlerini suçladıklarına; örneğin, TürkiyeAvrupa Ekonomik Topluluğu ilişkilerine yasal zemin oluşturan Ankara Anlaşması’nın imzalandığı 12 Eylül 1963 tarihinde İsmet İnönü başbakandır. TürkiyeAvrupa Birliği Katma Protokolü’nün imzalandığı 23 Kasım 1970 tarihinde ise Süleyman Demirel Hükümeti iş başındadır. Türkiye’nin tam üyelik başvurusunu yaptığı 14 Nisan 1987 tarihinde ise başbakanlık görevini Turgut Özal yürütmekteydi. Türkiye, Tansu Çiller Hükümeti döneminde Gümrük Birliği’ne katılmıştır. AB Katılım Ortaklık Belgesi ise Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu 8 Kasım 2002 tarihinde açıklanmıştır. Dolayısıyla Adnan Menderes’in Demokrat Parti döneminden başlayarak Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi, Demokratik Sol Parti ve koalisyon ortağı olarak Milliyetçi Hareket Partisi Avrupa Birliği’ne tam üye olarak katılmayı bir “devlet politikası” olarak kabul etmişlerdir. Ne var ki beceriksizliklerinden imzalanmaması gereken belgeleri imzalayarak imzalanması gerekenleri de imzalamayarak bu devlet politikasını çığırından çıkarıp yüzlerine gözlerine bulaştırmışlardır. AKP hükümeti ise bu beceriksizler katarının son vagonudur. Bir an önce seferden alıkonulması gereken, zamanından önce köhnemiş bir vagon... (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) Zafiyet Nami Tepe: “O dedi ki; eşimin başını açmak mı, Allah göstermesin, siyasal kimlik zaafı olur. Ben de dedim ki; senin köşke çıkman mı, Allah göstermesin, Cumhuriyetin zaafı olur!” SESSİZ SEDASIZ (!) Babasının bavulu, annesinin çıkını! SONUNDA en meşhur ödül Nobel’i de alan meşhur yazar Orhan Pamuk’un İsveç Akademisi’nde yaptığı ve herkeslere gözyaşı döktüren konuşmasında sözünü ettiği “babasının bavulu” Akın Oyat’a nedense bir zamanların sarışın başbakanı Tansu Çiller’in sözünü ettiği “annesinin çıkını”nı anımsatmış: “Yoksa, anneannesinin çıkını mıydı? Bu kadar da olmaz derken gazetelerdeki alıntılar dikkatimi çekti. Kendisini bir odaya kapattıktan sonra, şöyle düşünmüş: ‘Yazarlığın Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Borsa Erdal Yücel: “AKP, Rumlara limanlarımızı açmaya karar verince Borsa yükselmiş. Türkiye’nin zararına olan her şey ödüllendiriliyor!” içimizden geldiği gibi yazmanın, toplumdan, devletten, milletten gizlice yapılması gereken bir iş olmasına, babamın bavuluna bakarken artık isyan ediyordum’ Demek ki neymiş; yazarlık toplumdan, devletten, milletten gizlice yapılması gereken bir işmiş. Bu, bizim ülkemizde mi böyleymiş (romanlarını Türkiye’de yazdığına göre bu olasılık çok büyük), yoksa bütün dünyada mı, ben anlayamadım.” Ağlayanlara sormak gerek. Ağladıklarına göre mutlaka bir şeyler anlamışlardır! Bir havaalanı ve bir liman açıyorum, var mı arttıran? Satıyorum, satıyorum, saattımmm! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Kent Konseylerine ‘Güdüm’ Yönetmeliği ‘Sivil toplum kuruluşlarımıza büyük görev düşüyor…’ Bu söz, özellikle yerel ve merkezi yöneticilerin son yıllardaki hemen tüm konuşmalarında yer alıyor. Her türlü kamusal hizmetin artık sadece ‘devlet’ten beklenmemesi, sivil toplum kuruluşlarının (STK) üzerlerine düşeni yapmaları gerektiği de ‘resmi söylem’in güncel şablonları arasına girdi... STK’ler arasında ise kamusal hizmetleri sadece ‘üstlenmek’le yetinenler, yerel ve merkezi yönetimlerin ‘gözde’leri oldular. Karşılıklı ‘teşekkür’ törenleri sayesinde ‘plaket sektörü’ de altın çağını yaşıyor. Kamusal hizmetleri üstlenmekle yetinmeyip bunların neden ‘aksatıldığı’nı sorgulayan; hatta kamu yararına ‘aykırı tutumlar’a tepki gösteren; ‘toplumsal çıkarlar’ın korunması için Ülkemizdeki ‘sivil duyarlılık’ işte böylesi gerilimlerle yöneticilerin ‘yanlışlarını engelleme’ye çalışırken, 3 Temmuz 2005’te yürürlüğe giren 5393 sayılı yeni Belediyeler Kanunu’nda STK’lerle işbirliğini amaçlayan ‘Kent Konseyleri’ de yer aldı. Kanunun 76. maddesinde ‘kurulmaları zorunlu’ tutulan kent konseylerinin oluşum ve çalışma koşullarına ait ayrıntılar ise ‘yönetmelik’le düzenlenecekti… İşte bu düzenlemeyle, “kamusal yönetimde demokratik birlikteliğin” sağlanması beklenirken, STK’lerin etkinliğini ‘sınır’layan hükümler getirildi. İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanarak 8 Ekim 2006’da yayımlanan yönetmelik, kent konseyleri için yerel yönetimlerin ‘güdüm’ünde bir yapılanma öngörüyor. Çalışmalarına yasadan önce başlayanlar arasındaki Antalya Kent Konseyi’nin, yönetmelikteki bu yaklaşıma eleştirileri kısaca şöyle: Belediye başkanı, aynı zamanda konseyin de başkanı. Konseydeki vekilinin ise ‘özerk’liğin sağlanabilmesi için ‘konsey içinden’ seçilmesi gerekirken, bu görev ‘belediye meclisindeki başkan vekili’ne veriliyor; Muhtarların katılımı 10 kişi ile sınırlandırılarak ‘tüm mahalleler’in temsiliyeti engelleniyor; Her biri ‘farklı uzmanlık’ların eğitimini üstlenen fakültelerin, ayrı ayrı katılımları yerine; ‘üniversitelerden sadece 1 temsilci’yle yetinilerek bilimsel zenginlik dışlanıyor; Farklı mesleklerin ve sektörlerin, kendi uzmanlık alanlarındaki bağımsız örgütlenmeleri değil; bunların oluşturdukları ‘birlikler’den yalnız ‘1 temsilci’ yeterli görülerek ‘katılımcılık daraltılıyor’; Kanundan çok önce yerel duyarlılıklarla yaygınlaşan ‘öncü kent konseyleri’nin tercih ettikleri, güçlü ‘genel sekreterlik’ organı da yok edilerek, tüm yönetim yetkisi ‘belediye başkanı’na bağlanıyor... Şimdi bütün bunlar karşısında akla şunlar geliyor: Acaba 5393 sayılı Yasa’nın 76. maddesi, önceden kurulmuş kent konseylerinin ‘hiza’ya sokulması için mi düşünülmüş? Yönetmelikteki ‘güdüm maddeleri’ne de bakılırsa, yoksa ‘kent konseyi lafı’ da 2005’in ‘flört ortamı’nda AB’ye ‘jest’ olsun diye mi getirildi?.. ekinci?cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN davalar açan STK’ler ise gözde olmak bir yana, ‘sakıncalı’lar listesindeler... ‘Vatan değerleri’ için Dahası, örneğin Beyşehir Belediye Başkanı gibilerince ‘vatan haini’ bile ilan edilebiliyorlar... Beyşehir Gölü’ndeki kıyı düzenlemesini ‘betonlaştırma yaratacağı’ için eleştiren STK’ler hakkında; “Bunlar Osmanlı döneminden beri ülkenin geriye gitmesinde rol alan dış kaynaklı güçlerdir” diyen Başkan Nazif Tekinöz ekliyor: “Sözüm ona çevre adına bazı örgütler turizmi baltalıyor; yaptıkları vatan hainliğidir…” (Milliyet15 Kasım 2006) Akla 1980’lerdeki ‘Taşkışla direnişi’ geliyor... Tarihi okul binamız, Başbakan Turgut Özal’ın himayesinde ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Dalan’ın izniyle otele çevriliyordu... Mimarlar Odası ve bir grup İTÜ’lü hocanın açtıkları davada, yargı “dur” kararını alınca, yatırımcı Selim Edes de basına: “Bu binanın otel yapılmasını engelleyenler vatan hainidir…” demişti; ardından kimi kanunsuz işlerinden ötürü ‘yurtdışı’na kaçtı. Davacı mimarlar da ‘vatan değerlerini kurtarma’nın gururuyla yaşıyor... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 10 Aralık www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Fırat Irmağı’ndan Kı 1 zıldeniz’e ka 2 dar uzanan 3 topraklarda yaşamış eski 4 Arap halkı. 2/ 5 Saz şairi... Ma 6 navgat ilçesine 7 bağlı, arkeolojik ve turistik 8 bir belde. 3/ Y 9 oz beğeni, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 zevksizlik... Orta ve G Batı Karadeniz’in 1 G E Z E K Ç İ L A R dağlık kesimlerinde 2 E L A R A B A K L A görülen dağınık kırsal 3 Z A R 4 E R D AM A D yerleşme tipi. 4/ ÖğüO tülmüş tahıl... Sarhoş 5 K A B A L A K AMA Z ON ya da külhanbeyi ba 6 Ç K ON A K ğırması. 5/ Donmuş 7 İ L K lav sıkıntılarıyla kaplı 8 A L A N A R A alan... “Süsen” de 9 G R A D O K A V denilen süs bitkisi. 6/ Buğday tanesinin olgunlaşmış içi... Bir nota. 7/ Ekmek yapmak için çeşitli tahılların yasaca gerekli karışım oranı... Belirli bir iş için ayrılan para. 8/ Hastalıklı, sakat... İnce ve parlak nakış. 9/ Dinsel dogmaları yorum ve saptırma yapmaksızın olduğu gibi kabul eden bir İslam mezhebi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Kokulu bir çörek cinsi... Mantarların bitkilerde oluşturduğu hastalıkların genel adı. 2/ Edirne’nin, peyniriyle ünlü ilçesi... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 3/ Osmanlılarda gümrük vergisi... Yağı alınmış sütten yapılan peynir. 4/ Tarla sınırı... Gereken yiyecek ve içecek şeyler. 5/ Rusça’da “evet”... Vilayet. 6/ Halk dilinde gürgen ağacına verilen ad... Bir nota. 7/ İçinde diri balık saklanan, denizden ayrılmış havuz... Satrançta bir taş. 8/ Tavır, davranış... Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay. 9/ Avrupa’da bir ırmak... Çam ağacından yapılmış su testisi. CUMHURİYET 16 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear