Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
9 OCAK 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Küçülen devlet hastalığı SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Pazarlığın sonuçları Amerikalıların biri geliyor, öbürü gidiyor. FBI, CIA yetkilileri gitti, ABD Dışişleri Bakanı’nın eli kulağında. ABD ile sürdürülen görüşmelerin ana konularının, yıllardır aynı coğrafyayı paylaştığımız ve bundan sonra paylaşacağımız komşularımız Irak, İran, Suriye olduğu anlaşılıyor... CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, bir deneyimli diplomat olarak diyor ki, ‘‘Bu gibi ziyaretlerde bir şey vermek için değil, almak için gelirler...’’ Ne alacak ABD bizden? Onur Öymen’e göre, ABD’nin bölge ülkeleri ile ilgili projeleri için Türkiye’den destek istediği çok belli: ‘‘Amerika, bölgedeki petrol kaynaklarını ve ulaşım Danıştay, yıllardır adım adım izlediğimiz, sorguladığımız özelleştirmelerle ilgili peş peşe tarihsel kararlar verdi. SEKA’nın Balıkesir tesisleri sudan ucuza AKP’ye yakınlığı ile bilinen Albayraklar’a devredilmişti. Yargı, işlemi durdurmuştu. Bırakın yargıya müdahaleyi, doğrudan yargı kararını uygulamamışlar, Maliye Bakanı da yargı kararını uygulamayan Özelleştirme İdaresi Başkanı’na soruşturma izni vermemişti. Danıştay’dan yanıt geldi: Kararı uygulamayan Özelleştirme İdaresi Başkanı hakkında soruşturma açılabilecekti. TÜPRAŞ’ın yüzde 14.76 oranındaki hisse satışı da şaibeliydi. Dayollarını askeri olarak güvence altına alma politikasını yürütüyor. Bu politikada Türkiye’nin kendisine destek olmasını istiyor. Buna karşılık ne veriyor? Hiçbir şey vermiyor. Tam tersine ülkemize yönelen terör örgütlerine karşı en küçük bir hareket yapmıyor. Üst üste temaslar gerçekleştirerek ülkemizi tek taraflı politikalarının peşinden sürüklemek istiyor.’’ Sürükleniyor muyuz? Sürükleniyoruz kuşkusuz. Kimi kez stratejik işbirliği, kimi kez lojistik destek adıyla gerçekleşen bu sürüklenişin teslimiyet boyutu bir yana, Onur Öymen’in altını çizdiği bir başka yönü var ki, o da bambaşka bir tehlikeyi gündeme taşıyor: ‘‘CIA’nın işkence ile suçlanan uçaklarının Avrupa’da kuvvetle eleştirildiği bir dönemde CIA Başkanı Türkiye’de bando mızıka ile karşılanıyor, Başbakan ile görüşüyor. Bunun bölgede ne gibi yansımaları olacağını kimse düşünmüyor. Bu temasların etkisinin farklı olacağını, bölgede Türkiye’yi bir terör tehditi altına sokacağını, bölge ülkelerinde de güvensizlik yaratacağını düşünmüyor. Elbette büyük müttefiklerle ilişki kurulacak. Ama bu, herkesin gözünün içine baka baka yapılırsa, bölgedekiler sizi kendisine yönelik bir tehdidin sıçrama tahtası gibi görür.’’ Artık at pazarlığı bile yapamıyorlar. Etkisizler, bağımlılar, boynu bükükler. Yönetemiyor, yönetiliyorlar. tiği fiyattan ve teklif ettiği şekilde satılıyor. Danıştay da, TÜPRAŞ’ın o hissesini ‘Niye bu şekilde, niye şimdi, niye bu koşullarda satıyorsunuz?’ diye soruyor. Karar gereği, ilgili bürokratlar hakkında dava açılabilecek. Ancak basın, satışın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın talimatıyla gerçekleştirildiğini duyurmuştu. Bürokratlar hakkında açılacak dava, Unakıtan’ın da yargılanmasına olanak sağlayacak bir süreci başlatabilir. Bu da, Danıştay kararlarının en önemli ve apayrı yönüdür.’’ ‘‘Kemal abi’’ babalar gibi satıyordu... Bu gidişle babalar gibi yargılanacak da... Yargılanmaya giden yol nıştay o konu ile ilgili olarak da yine Özelleştirme İdaresi Başkanı, yardımcısı ve Sermaye Piyasaları Daire Başkanı hakkında soruşturma izni verdi... Özelleştirmelerle ilgili davalarda kamunun ve çalışanların haklarını koruyan dilekçeleriyle yakından tanıdığımız Avukat Gökhan Candoğan’a göre, son Danıştay kararları ile farklı bir boyuta giriyoruz. Şöyle ki: ‘‘TÜPRAŞ’ın yüzde 14.76 oranındaki hissesinin satışı ile ilgili Danıştay kararının gerekçesi çok önemli. Gerekçede; aleniyet ve dolayısıyla rekabetin sağlanması için gerekli esaslara aykırı davranıldığı, herkesin eşit koşullarda yarışabildiği bir ihalenin yapılmadığı, dolayısıyla bunun da fiyatı belirleyen en önemli unsur olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla fiyatın hukuka aykırı bir süreçle belirlenmiş olduğu ifade ediliyor. Gerekçede ayrıca, bir önceki dönemde yüzde 65.76 kamu payının tamamı ihaleye çıkmıştı, yüzde 14.76 oranının ayrıca niye ayrılarak satıldığı da soruluyor. Bu da çok önemli. Hisseler bir şirkete o şirketin teklif et Bir zamanlar, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü, ona bağlı taşra teşkilatı, veteriner il müdürlükleri, ilçe müdürlükleri vardı. Oralarda, veteriner hekimler, sağlık teknisyenleri, teknikerler çalışır, hayvan hastalıklarına karşı koruyucu sağlık ugyulamaları yapar, salgınlar söz konusu olduğunda da anında müdahale ederlerdi. O genel müdürlük, ‘‘reorganizasyon, yeniden yapılandırma, reform’’ filan gibi artık söylene söylene pörsümüş gerekçelerle kapatıldı. Hantallıktı, personel çokluğuydu, ıvırdı zıvırdı; taşra teşkilatı da ortadan kaldırdıldı. Yerine, Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü oturtuldu. Onun içine, hem gıda denetimi, hem üretimin teşviki, hem bitki hastalıkları, hem de hayvan hastalıklarıyla mücadele, hep birlikte tıkıştırıldı... Türkiye’de 10 milyon büyükbaş hayvan vardı, Tarım Bakanlığı’nda 2 bin veteriner hekim çalışıyordu, veteriner açığı ise 8 bindi. Başkent Ankara’nın ilçelerinde bile; Evren’de, Beypazarı’nda, Elmadağ’da veteriner hekim yoktu. 2006 yılında hayvan hastalıkları için ayrılan bütçe kısıtlanıp 10 milyon YTL yapılırken kamusal hizmete yönelik Manisa Tavuk Hastalıkları ve Aşı Üretim Enstitüsü de kapatıldı. O enstitü ki, kuş gribi üzerinde aşı üretme çabası vardı. 2003’te aşıyı bulmaya yönelik bir çalışma tasarlanmıştı. Deneme çalışmaları yapılıyordu. Bir antijen üretilmişti. Enstitü kapatılmamış olsaydı, Manyas’taki çiftlikten alınan kanatlılardan virüs üretecek, ondan da aşı yapacaktı... Sosyal devlet giderek küçültüldü, küçültüldü, küçültüldü. O şık şıkırdam reorganizasyonlar, serbestleşmeler, özelleştirmeler, özgürleşmeler, liberalleşmeler, yeniden yapılandırmalar, vizyon dolu reformlar da cahillik oldu, çaresizlik oldu, vurdumduymazlık oldu, kuş gribi oldu, geldi gariban çocuklar ile yoksul halkı vurdu! Dubai Vizyonu DUBAİ ‘‘Dhows’’... Bu balıkçı yelkenlilerini daha önce Mısır ve Tanzanya’da görmüştüm. Doğu Afrika, Hindistan ve Pakistan’a dek yayılan geniş bir coğrafyanın ulaşım aracı olan bu eski yelkenliler, ne yazık ki artık motorla çalışıyor. Küçük olanlarına Dubai’de ‘‘abra’’ adı veriliyor. Kenti boydan boya kesen Dubai Halici’nde (Dubai Creek) ‘‘abra’’lar, müşterileri hâlâ bir kıyıdan öteki kıyıya taşımak için kullanılıyor. Bu kentte denkleyebildiğim en egzotik tecrübenin ‘‘abra’’lar olduğunu söyleyebilirim. Bir yanda ultra modern gökdelenler, bir yanda rüzgâr ve güneşten kavrulmuş kaptanlar ve Doğu’nun tekneleri... Burada bir ileri, bir geri koşan zamanın kaypaklığını, en çok ‘‘abra’’larda hissettim. Kıyıyı çepeçevre kuşatan geleceğin mimarisine baktığınızda bir an için Chicago ya da Miami’de olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ancak Dubai Halici’nden Hürmüz Boğazı’na, Umman Körfezi’ne açılan ve Sudan, Somali, Hindistan kıyılarına yük taşımaya devam eden küçük balıkçı tekneleri ile ‘‘dhow’’ları gördüğünüzde çöl kıyısında böyle bir şehrin nasıl olup da on beş yirmi yılda bittiğini anlıyorsunuz. Ticaret DNA’larında var Dubai bir rastlantı değil. Arkasında yüzyıllar öncesinden gelen bir ‘‘ticaret geleneğine’’ yaslanıyor. Bu insanlar yüzyıllar boyunca İran Körfezi, Kızıl Deniz ve Hint Okyanusu ile baharat, ipek, inci, köle ve silah ticareti yapmışlar. DNA’larında ticaret var. Yabancılar ve de başka kültürlerle bir arada yaşamaya alışıklar. Tepeden tırnağa çarşafa bürünmüş yerli kadınlarla, şortla gezinen Batılıların böylesine küçük bir dirsek mesafesinde yaşaması, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) hemen yanı başındaki İran ya da Suudi Arabistan’da mümkün olamıyor. Ama burada mümkün. BAE çünkü yabancılardan korkmuyor. Dubai’de nüfusun yüzde 97’si ‘‘yabancı’’. Bizdeki ‘‘gurbetçi’’nin karşılığı olan ve ‘‘expatriates’’ (expats) sözcüğüyle anılan yabancılar, ekonomi ve ticaretin dizginlerini elinde tutuyor. Ezici çoğunluk Hintli, Pakistanlı, İranlı ve de Lübnanlı. Batılılar ise daha çok büyük şirketlerde, üniversitelerde, hastanelerde, sağlık tesisleri ve enformasyon alanında çalışıyorlar. El emeği düşük, kalifiye elemanlar dolgun maaş alıyor ve vergi ödemiyorlar. Uluslararası standartlarda yüksek maaşların yanı sıra, üst düzey elemanların giderleri kira ve sağlık masraflarından tutun da çocukların okul parasına dek karşılanıyor. Bu arada her türlü cazip avantaj ve olanaktan yararlanıyorlar. Uzun lafın kısası; şeyhler parayı basıyor, yabancılar çalışıyor. Sistem, şeyhler ve emirlerle ‘‘expat’’lar arasında adı konmamış bir centilmenlik anlaşması sayesinde yürüyor: Burada yaşayan yabancılar düzene, emirliğin içişlerine burunlarını sokmuyor; ceplerini doldurup işlerine bakıyorlar. Şeyhler de yabancıların hayat tarzına hiçbir biçimde müdahil olmuyor. Buna BAE’de ‘‘istikrar, tolerans, pragmatizm ve vizyon’’ diyorlar. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘İsteğe Bağlı Sigorta’: SSK En çok değişime uğrayan yasalardan biri de, 1 Mart 1965’te yürürlüğe giren 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’dır. Sosyal Sigortalar Yasası’nda “İsteğe Bağlı Sigorta’’ yasanın 85. maddesinde yer almıştır. İsteğe bağlı sigorta için öngörülen koşullar, günümüze kadar değişik dönemler geçirmiştir. 1 Mart 1965’te yürürlüğe giren ‘‘İsteğe Bağlı Sigorta’’ için öngörülen koşullara göre: ‘‘Sigortalılık süresi en az 5 yıl olan ve en az 750 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş bulunan sigortalı’’ isteğe bağlı sigortadan yararlanabilmekteydi. 3395 sayılı (Süper Emeklilik Yasası) ile bu madde, 1 Ekim 1987’den geçerli olarak değiştirilmiş ve isteğe bağlı sigortadan yaralanabilmek için, ‘‘tescil edilmiş olmak’’ yeterli görülmüştür. 4842 sayılı yasa ile, ‘‘tescil edilmiş olmak’’ koşulu, 1 Mayıs 2003’ten geçerli olarak değiştirilmiştir. Onun yerini, “En az 1.080 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmak’’ koşulu almıştır. Ayrıca, İsteğe Bağlı Sigorta’yla ilgili 85. madde 4958 sayılı yasayla bir kez daha, 6 Ağustos 2003’ten geçerli olarak yeniden düzenlenmiştir. Günümüzde, isteğe bağlı sigortadan yararlanabilmek için aranan koşullar: ‘‘a) En az 1080 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına prim ödemiş olmak, b) Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna zorunlu ya da İsteğe Bağlı Sigortalı olmamak ve buralardan kendi sigortalılığından dolayı aylık bağlanmamış olmak, c) İsteğe bağlı olarak her ay kesintisiz otuz gün üzerinden malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemek, d) Örneği Kurumca hazırlanacak isteğe bağlı talep dilekçesiyle kuruma müracaatta bulunmak, şarttır.’’ Ayrıca, bu koşulları yerine getirenlerin, uymak zorunda oldukları bazı kurallar da vardır. Bu kurallar, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı’nın 23.9.2005 günlü 12 151 Ek Genelgesi’nde açıklanmaktadır: 1) İsteğe bağlı sigortalılık, başvurusunun “Kurumca alındığı tarihi takip eden aybaşından itibaren başlar.’’ Ancak, ‘‘isteğe bağlı sigortanın başladığı tarihte, sosyal güvenlik kuruluşları ile ilgileri kesilmediği’’ saptananların “isteğe bağlı sigortalılıkları başladığı tarih itibarıyla’’ geçersiz sayılır ve “ödedikleri primler faiz uygulanmaksızın ilgililere’’ geri verilir. 2) İsteğe bağlı sigortaya devam etmek isteyenler, ödeyecekleri sigorta primlerini, prime “esas kazanç alt sınırı ile üst sınırı arasında olmak şartıyla kendileri belirlerler. İsteğe bağlı sigorta primi oranı % 25 olarak uygulanır.’’ 3) İsteğe bağlı sigorta primlerinin, “en geç ait olduğu ayı takip eden ayın sonuna kadar ödenmesi zorunludur. Ait olduğu ayı takip eden ayın sonuna kadar ödenmeyen primler için’’ gecikme zammı uygulanır. 4) İsteğe bağlı sigorta primini art arda üç ay ödemeyenlerin primi ödenmiş son ayın bitiminden geçerli olarak sigortalılıkları son bulur. İsteğe bağlı sigortalılık primlerine esas alınacak günlük kazancın alt sınırı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 39’uncu maddesine göre 16 yaşından büyükler için belirlenen günlük asgari ücrettir; üst sınırı ise günlük asgari ücretin 6.5 katıdır. 1 Ocak 2006’dan geçerli olarak saptanan asgari ücret 531 YTL olarak belirlenmiştir. Böylece, isteğe bağlı sigorta primine esas alınan alt sınır kazancı 531 YTL, üst sınır kazancı ise bunun altı buçuk katı olan 3.451,50 YTL olmuştur. İsteğe bağlı sigortaya devam etmek isteyenler, ödeyecekleri sigorta primlerini, “prime esas kazanç alt sınırı ile üst sınırı arasında olmak şartıyla kendileri belirlerler. İsteğe bağlı sigorta primi oranı % 25 olarak uygulanır.’’ Postmodern globalizmin adresi Başdöndürücü ekonomik büyümenin insan kaynakları ve altyapı açığını bu yöntemle kapatan BAE, ‘‘postmodern globalizm’’e en somut örnek aslında. Hong Kong ve Singapur’la yarışan Dubai; şaka değil, dünyanın ‘‘en hızlı gelişen kenti’’ bugün. Bunu yalnız ekonomik verilere ve istatistiklere bakarak değil, çıplak gözle de görüyorsunuz. Şehrin tamamı şantiye halinde. Ha bire yeni gökdelen inşa ediyorlar. Rasgele gökdelen de değil; ‘‘benim’’ diyen mimarların elinden çıkmış, şık, ‘‘dizayn’’ binalar bunlar. ‘‘Arabesk’’ olarak adlandırılabilecek bir mimari örneğine hemen hemen hiç rastlamadım diyebilirim. Arabesk’ten anlaşılan ‘‘zevksizlik kakofonisi’’ ise eğer, bizde daha bol bir ‘‘arabesk’’ enflasyonu bulunduğunu söyleyebilirim. Beni Dubai’de en çok şaşırtan şeylerden biri bu, bir diğeri de Ortadoğu kentlerinde kolay görülmeyen ‘‘düzen ve organizasyon’’ oldu... Alıştığımız türden sokak gürültüsü yok mesela burada. İşportacılar avaz avaz bağırmıyor. Restoranlardan birbirine karışan müzik sesleri yükselmiyor. Klakson gürültüsü dahi duymuyorsunuz. Ezan bile namaz saatlerinde yalnız bir merkezden okunuyor. Camileri senkronize etmişler. Bir yerde ezan sesi biterken bir başka yerde yeniden başlamıyor. Tuvaletler ve yollar temiz. Kaldırımlar düzgün. Tretuvar kenarlarında çöp dağlarına toslamıyorsunuz. Dubai’den bakıldığında, 21. yüzyıl globalizminin ne menem bir şey olduğu çok daha somut ve net hissediliyor. Daha sonraki yazılarımda fırsat buldukça devam edeceğim. OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 9 Ocak www.mumtazarikan.com TC ÜSKÜDAR 2. AİLE MAHKEMESİ’NDEN 2005/246 Davacı Güfer Karataş tarafından davalı Şenol Karataş aleyhine açılan boşanma davasında; Ordu İli, Mesudiye İlçesi, Güzelce Köyü, Cilt No: 42, Hane No: 57, BSN: 98’de nüfusa kayıtlı Yusuf ve Ayşe oğlu, 01.12.1965 doğumlu davalı Şenol Karataş’ın adresine dava dilekçesi tebliğ edilemediğinden; 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi gereğince ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir. Duruşma günü olan 16.02.ƒ 2006 günü saat 10.00’da davalının veya vekilinin duruşmada hazır bulunması, aksi takdirde yokluğunda yargılama yapılıp karar verileceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 67 1 Ocak 2006 İsteğe Bağlı SSK Primleri (YTL) Kazanç Sınırı Alt Sınır (Taban) Üst Sınır (Tavan) Prime Esas 531,00 3.451,50 % 25 Prim 132,75 862,88 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eskiden li1 se dengi okullara verilen ad. 2 2/ Türkiye’nin 3 plaka imi... İstemli kas ha 4 reketlerinde 5 düzensizliğe 6 yol açan eşgü7 düm bozukluğu. 3/ Rus 8 kentlerinde iç 9 kaleye verilen 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ad. 4/ Yılmaz Gü1 K OMP L İ MA N ney’in bir filmi... YaT E L A sal olmayan cinsel 2 A T E L S İ T İ L ilişki. 5/ Karşılıklı ko 3 L A T B A B A nuşma. 6/ Ağrı Da 4 A R İ K E B A N A ğı’na verilen bir baş 5 A C U R F A ka ad. Yaklaşık on iki 6 bin yıl önce Pasifik’e 7 Ç E K E K H A R gömüldüğüne inanı 8 A C A R T U R A lan, insanlığın ve uy 9 K E Ç İ S A Ğ A N garlığın anayurdu sayılan kıta. 7/ Vilayet... ‘‘ yanımda yarem var / Sol yana dönder beni’’ (Türkü). 8/ Bir gıda maddesi... Peru’nun başkenti. 9/ Mehmet Âkif Ersoy’un toplu şiirlerini içeren kitabı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ 1941’de Romanya’daki Nazi soykırımından kaçan 769 Yahudi sığınmacıyla İstanbul’a gelen, Türk yetkilileri tarafından karaya çıkma izni verilmeyince İstanbul açıklarında 70 gün bekleyen ve bir patlama sonucu batan gemi... Hayat arkadaşı. 2/ Tümör... Bir tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvuf yollarını öğrenen kimse. 3/ Bir cins guguk kuşu. 4/ Diş taşı... Bir nota. 5/ Tanrıtanımaz... ‘‘ Demirci’’: Çizerimiz. 6/ Aday... Eski dilde su. 7/ Uzun bir zaman aralığı içinde belirli bir bölgede egemen olan atmosfer koşulları... Bir şeyin doğru olduğunu belirtmek için yapılan işaret. 8/ ‘‘Yedinci Sanat’’. 9/ Arapça eylem çatısını konu edinen bilim ve kitap... Buğdayın kaynatılmasıyla yapılan bir çeşit yemek. CUMHURİYET 17 K