24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 OCAK 2006 PAZAR 4 HABERLER Ayrımcılık ve fırsat eşitsizliğinin yanı sıra ekonomik krizde ilk işten çıkarılan da kadınlar oluyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Hangi Futbol? Sevgili, Biliyorum, ‘‘Çok gürültülü, pek nahoş görüntülü Futbol Federasyonu seçimlerinin hemen ertesinde, futboldan söz etmek pek iç açıcı görünmüyor’’ diyeceksin şimdi. Haklısın. Ama unutmayalım Fransızların pek sevdiğim bir deyişleri var; ‘‘Ne yaptığınız değil, nasıl yaptığınız önemlidir’’ derler. Gerçekten de öyle, televizyonu, hele hele artık her türlü yayını yapan çok çeşitli kanalların olduğu bir dönemde afyon olarak da kullanmak mümkündür, haber alma, bilgilenme, kaliteli sanat yapıtlarını kullanma aracı olarak da. Futbol da öyle. Futbola nasıl yaklaşırsan, ondan ne beklersen onu alman mümkün olur. Yaşamın zenginliklerini arttırmaktan çok dünyanın geri kalanını unutmak, birçok soruna gözünü kapamak için kendine yeni bir tutku arıyorsan eğer, futbolu bir toplumsal afyon olarak kullanmak isteyenlerin kurbanı olan bir topluluk içinde kaynayıp gidebilirsin. Senin gibi olmayanı mutlaka karşıt ya da daha ötesi düşman olarak görüyorsan, futbol kanlı bir savaş düşünün aleti olabilir ve toplumda anlamsız gerginlikler yaratabilir. Düşünmemeyi, sorgulamamayı bir yaşam biçimi olarak seçmişsen, futbol tutkun seni, omuzlarının üzerinde baş değil yuvarlak top taşıyan bir yaratığa dönüştürebilir. ??? Ama bütün bu durumlarda kabahati bu oyuna bağlayamazsın, bozukluk oyunun kendisinde değil senin ona yaklaşımında yatmaktadır. Futbol ile çok küçük yaşlarımdan beri hemen hemen altmış yıldır ilgiliyim. Tabii bu süre içinde çeşitli evrelerden geçtim. Birkaç kez, Galatasaray’ın yediği son dakika golleri üzerine Dolmabahçe Stadı’nın tribünlerine yığılıp kaldığım çocukluk ve ilkgençlik yıllarımı unutmuş değilim. Tutku, gençliğin özelliklerinden biri. Teninin rengi gibi zamanla solması da doğal. Genç arkadaşlarımın, takımlarına tutkuyla bağlanmalarını da anlayışla karşılıyorum. Burada önemli olan, bu tutkulu bağlılığı yıkıcı bir davranışa yöneltmeyecek ortamı yaratmak. Çocukluğunu ve ilkgençliğini her doğan çocuğun doğallıkla Fenerbahçeli olduğu Kadıköy’de geçiren bir Galatasaray öğrencisi ve Cimbom yandaşı olarak komşularımdan, semt arkadaşlarımdan, insanların ayrı ayrı yerlerde ve kimliklerde olarak da dostluk, arkadaşlık yapabileceklerini, illa benim tarafımın her zaman daha güçlü olamayabileceğini öğrenmek olanağını buldum. Bunu futbol, daha doğrusu spor sayesinde öğrendim. O zamanlar futbol, spor olarak kabul edilirdi haklı olarak. ??? Artık futbol, sportif bir yanı da olan ‘‘ShowBusiness’’ gösteri alanı, dünyanın en büyük sanayi dallarından biridir. Futbolun büyük aktörleri, aralarında etkinlik ile estetiği kendi stillerinde birleştirenlerin yıldız mertebesine yükseldiği futbolculardır. Ama mademki bir gösteri sanatı hatta sanayiine dönüşmüştür futbol, o zaman efendisi de, artık oyuncu kadar ‘‘onsuz olmaz’’ı haline gelen seyircidir. Eskiden statların sınırları dışına taşmayan çağımızın oyunu, statları evimize taşıyan televizyon sayesinde odalarımıza kadar girerek demokratikleşmiş ve yalnız erkeklere özgü bir ilgi alanı olmaktan çıkarak cinsel ayrımı da bir yana itmiştir. Futbol, gösteri etkinliğine dönüşmüştür ama unutmayalım ki, eninde sonunda bir oyundur. Oyun insanın doğasında var; kuşkusuz o oyun oynayan tek yaratık değil, ama oyunu kuralları önceden konmuş biçimde oynayan tek yaratık insan. Boş sahnenin önündeki kırmızı tiyatro perdesi, nasıl biraz sonra oynanacak oyunun güzelliklerinin habercisiyse, boş yeşil saha da aynı şekilde biraz sonra sergilenecek hünerlerin, mücadele azminin, güzelliklerin muştucusudur. Ve üstelik yeşil sahadaki oyunun sonucu hiçbir zaman başlangıçtan belli değildir. Yaşamın türlü sıkıntısı, ezikliği, biteviyeliğine karşılık sana her hafta böyle bir heyecanı sunan futbolda kimi çirkinlikler de yaşanıyorsa, bil ki, bu oyunun kendisinden değil ona yaklaşımdan kaynaklanmaktadır. İşte Sevgili, ben bu futbolu seviyorum, hep de seveceğim... Sen de böyle yaklaşırsan, seversin eminim!.. Kadınlar zorla eve döndü AYŞE SAYIN ANKARA Ayrımcılık, fırsat eşitsizliği, ekonomik krizler ve siyasi iktidarların uyguladığı olumsuz politikalar çalışan kadınları vurdu. Kadınların yalnızca yüzde 25’inin istihdama katıldığı Türkiye, bu oranla kadın çalışan oranının ortalama yüzde 56 olduğu OECD ülkeleri içinde son sıralarda yer alıyor. Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun verdiği bilgiye göre kadınların işgücüne katılma oranı 1990’da yüzde 34.1’den ekonomik krizin de etkisiyle 2002’de 26.9’a, AKP iktidarının ikinci yılı olan 2004’te ise yüzde 25.4’e geriledi. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Çubukçu’nun, CHP Adana Milletvekili Gaye Erbatur’un çalışan kadınların durumuna ilişkin soru önergesine verdiği yanıtlar, yasa ? AKP sonrası gerileme: Türkiye’de çalışma yaşındaki kadınların yalnızca yüzde 25’i çalışabiliyor. Türkiye bu oranla, kadın çalışan oranının ortalama yüzde 56 olduğu OECD ülkeleri içinde son sıralarda yer alıyor. Kadınların işgücüne katılma oranı 1990’da yüzde 34.1’den ekonomik krizin de etkisiyle 2002’de 26.9’a, AKP iktidarının ikinci yılı olan 2004’te ise yüzde 25.4’e geriledi. lardaki olumlu düzenlemelere karşın çalışan kadınların zorunlu olarak iş yaşamından koptuğunu ortaya koydu. Çubukçu’nun verdiği bilgiye göre kadınların gerek işgücüne katılım, gerekse istihdama katılım oranlarında son yıllarda azalma yaşandı. Buna göre 1990 yılında kırsal kesimde yaşayan kadınların yüzde 52’si istihdama katılırken, bu oran 2004’te yüzde 30.9’a geriledi. Kentsel yerleşim yerlerinde ise fazla bir değişim göstermeyerek yüzde 17.1 düzeyinde gerçekleşti. 2004 verilerine göre Türkiye genelinde erkeklerin yüzde 71.9’u işgücüne katılırken, kadınlar için bu rakam yüzde 25.4’te kalıyor. karşın, yıllar itibarıyla tarım sektöründe kadın sayısı azalmasına rağmen sanayi ve hizmetler sektöründe de aynı oranda artış gerçekleşemedi. Buna göre 19551965 yılları arasında tarımda istihdam edilen kadın oranı yüzde 95 iken bu oran 2004 yılında yüzde 53.1’e düştü. Sanayi sektöründe ise 19551965 yıllarında yüzde 2.5 olan kadın çalışan oranı 2004’te yüzde 13.4’e yükselebildi. Kadınların son yıllarda en yoğun çalıştığı alan ise hizmet sektörü oldu. 1965’e kadar hizmet sektöründe çalışan kadın oranı yüzde 2’yken, 2004’te En yoğun istihdam hizmet sektöründe Türkiye’de kadınların büyük bölümü tarımda, ücretsiz aile işçisi olarak çalışırken, kırsal kesimdeki işgücünün tarım dışı alanlara yönlendirilmesi amaçlı izlenen politikaların etkisiyle yaşanan göç sonucu, kadınlar, kentte istihdam dışı kalıyor. İzlenen politikalarla tarım sektöründe azalma, sanayi ve hizmetler sektöründe ise artış hedeflenmesine yüzde 26’ya yükseldi. Devlet Bakanı Çubukçu, cinsiyete göre işgücüne katılım oranlarına bakıldığında, kadınların erkeklerin çok gerisinde olduğuna işaret ederek ‘‘yasalardaki eşitlikçi yapıya rağmen, kadının niteliksel gelişimini ve işgücü piyasasına girişini sağlayacak gerekli mekanizmaların oluşmaması, kadınların işgücüne katılım oranının düşük olmasındaki en önemli etkenlerden biridir’’ görüşüne yer verdi. Çubukçu, kadınların istihdam alanındaki sorunlarını da şöyle özetledi: Her kademede eşitsizlik Kadınların eğitim düzeyi arttıkça, işgücüne katılım olanakları artmaktadır. Ancak halen eğitimin her kademesinde kadınlar için bir eşitsizlik söz konusudur. Kadınların hem çalışma yaşamına girmesi, hem de girdikten sonra işe devamları konusunda yasalarda cinsiyete dayalı ayrımcılık söz konusu değildir. Ancak belli iş ve mesleklerin kadınlara uygun işler olarak toplumsal kabul görmemesi, görev dağılımında adil davranılmaması, ekonomik kriz dönemlerinde önce kadınların işten çıkarılması, özellikle kayıt dışı sektörde ücretlerin düşük tutulması gibi bazı ayrımcılık örnekleri ile karşılaşılmaktadır. İş piyasasında iş ve mesleklerin ‘‘kadın işleri, erkek işleri’’ olarak ayrışıp toplumsal kabul görmesinden dolayı, kadınlar ancak geleneksel kadın mesleklerinde yoğunlaşmakta, daha düşük statülü ve ücretli işlerde çalışmaya razı olmaktadırlar. Bu işler süreli ve geçici çalışmayı beraberinde getirmektedir. TİHV’DEN PROJE Önen: İşkence kayıt dışı ? Türkiye İnsan Hakları Vakfı Dokümantasyon Merkezi verilerine göre 2005 yılında on bir ay içinde 400 kişi işkence ve kötü muameleye uğradı. 657 kişi işkence gördüğü gerekçesiyle TİHV’ye başvurdu. 5 kişi gözaltında öldü. İstanbul Haber Servisi Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Yavuz Önen, Avrupa Birliği (AB) ile bağlantılı Uyum Yasaları yürülüğe girmesine karşın Türkiye’de hâlâ hak ihlallerinin yaşandığını ve işkencenin kayıt dışı yapıldığını söyledi. ‘Demokrasi İçin Aktif Katılım Projesi’ dün Makina Mühendisleri Odası’nda, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı (TİHV) Yavuz Önen, İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Yusuf Alataş, EğitimSen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer’in katılımıyla basına tanıtıldı. Toplantıda konuşan Önen, Türkiye’de işkencenin kayıt dışı yapıldığını söyledi. Önen, TİHV Dokümantasyon Merkezi verilerine göre 2005 yılı itibarıyla on bir ayda 400 kişinin işkence ve kötü muameleye uğradığını, 657 kişinin TİHV’ye başvurduğunu, 5 kişinin ise gözaltında öldüğüne dikkat çekti. Eviş uzlaşmazlığı Çalışma yaşamına girebilen kadınların çalışma yaşamlarını kısa bir dönemde bitirmesi veya kariyerde yükselme doğrultusunda tüm potansiyelini ortaya koyamamasının temel nedeni, ev ve iş yaşamını uzlaştırma konusunda yaşadıkları sorunlardır. Kadın aile yaşamında çocuk bakımı, yaşlı ve hasta bakımı gibi yükümlülükleri kocası ve/veya devletle paylaşmak durumundadır. Ancak ülkemizde kreş, gündüz bakımevi gibi sosyal destek kurumları tüm çabalara karşın yeterli sayıya ulaşamamıştır. TKP, Avrupa Konseyi’ni protesto etti Türkiye Komünist Partisi (TKP), ‘‘komünist rejimleri işledikleri suçlar nedeniyle mahkum eden bir tasarıyı’’ görüşecek olan Avrupa Konseyi’ni protesto etti. Taksim’deki Fransız Konsolosluğu önünde bir araya gelen TKP üyesi bir grup, ‘‘Tarihi çarpıtamazsınız! Komünizmi karalamanıza izin vermeyeceğiz’’ yazılı pankart açtı. ‘‘Komünizmin tarihinde eşitlik ve özgürlük yazar’’, ‘‘Komünizm insanlığın umududur’’ yazılı dövizler taşıyan TKP’liler, ‘‘Yaşasın devrim ve sosyalizm’’, ‘‘Paranın saltanatı varsa, halkın TKP’si var’’ sloganlarını attı. Grup adına açıklama yapan TKP Genel Başkanı Aydemir Güler, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nin, 2427 Ocak’ta yapacağı toplantıda, komünist rejimleri insanlığa karşı işledikleri suçlar nedeniyle mahkum etmeye kalkacağını belirterek toplantıdan ne karar çıkarsa çıksın, komünizm karşıtı bu girişimin şimdiden başarısız olduğunu söyledi. Güler, ‘‘Bugün insanlık hâlâ bazı değerlere sahipse, bunda komünistlerin emeği ve gözyaşı var’’ dedi. (Fotoğraf: GÖKÇE UYGUN) Erdoğan’a üstü kapalı Hitler benzetmesi Bahçeşehir Üniversitesi’nde ‘liderlik’ konulu konuşma yapan SP Genel Başkanvekili Recai Kutan, Erdoğan ve Hitler için ‘karizmatik lider’ ve ‘tek adam’ ifadelerini kullandı İstanbul Haber Servisi Saadet Partisi Genel Başkanvekili Recai Kutan, kapatılan RP’nin son genel başkanı ve eski başbakanlardan Necmettin Erbakan’ın affına yönelik bir çalışmalarının olmadığını, hapis cezasını evinde geçirmesine yönelik bir çalışma bulunduğunu söyledi. Bahçeşehir Üniversitesi’nin ‘‘Siyaset Okulu’’ programı kapsamında “Liderlik” konulu konuşma yapan Kutan, dünyadaki lider tiplerini anlatırken ‘‘Karizmatik lider, kalabalıkları sorgusuz şekilde peşinde sürükleyebilir, tıpkı Hitler gibi. İnsanları daha fazla motive eder, bütün görevleri kendinde toplar, tek adamdır. Çabuk yükselir, ama orada kalma süresi, bilgi ve becerilerine bağlıdır. İstikrar ve yerleşme dönemlerinde bu tip liderler topluma zarar verirler’’ diye konuştu. RecaiKutan’a, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik tarzının sorulması üzerine şu değerlendirmeyi yaptı: ‘‘Başbakan Erdoğan’ın liderlik anlayışı, anladığım kadarıyla bir yönüyle ‘karizmatik lider’ tanımına giriyor. Parti içi uygulamalarını tam olarak bilmiyoruz, ama basından takip ettiğimiz kadarıyla ‘tek adam’ gibi görünüyor.’’ Kutan, kendisini ‘‘değiştirici lider’’ olarak anlatırken Erbakan’ın dış görüntüsü nedeniyle tek adam olarak değerlendirildiğini, ancak ‘‘demokratik katılımcı’’ yönü olduğunu söyledi. Kutan, ‘‘Erbakan’ın benden farkı karizmasıdır’’ diye konuştu. DSP Genel Başkanı Zeki Sezer ise 17 yıl Bülent Ecevit ile çalıştığına dikkat çekti. ‘‘Liderlerin, yeni liderler yetiştirmeye açık olmaları gerektiğini’’ belirten Zeki Sezer, ‘‘Lider, kendini başkalarının yerine de koyabilmelidir’’ dedi. Sezer, katılımcıların, ‘‘Bülent Ecevit, sağlık sorunları yaşamasaydı görevini bırakır mıydı’’ şeklindeki sorusunu, ‘‘Bunu benim bilmem mümkün değil. Ancak kendisi, 2 kez başbakanlıktan istifa etmiş biri’’ diye yanıtladı. Liderlikten söz ederken Atatürk’e değinmeden geçemeyeceğini de ifade eden Sezer, ‘‘Yok olmuş bir imparatorluk üzerine çağdaş laik bir ülke oluşturdu. Çağının liderleri yok oldu. Onun ışığı artarak sürüyor. Çağını aşan bir liderdi’’ diye konuştu. 12 Eylül’le başladı Toplantıda, yapımcılığını Can Dündar’ın üstlendiği proje ile aynı adı taşıyan belgesel de gösterildi. Belgeselde, ‘‘İfade Özgürlüğü’’, ‘‘Örgütlenme Özgürlüğü’’, ‘‘İşkencenin Önlenmesi’’ başlıkları altında 12 Eylül ile başlayan hak ihlalleri anlatıldı. Ayrıca ‘Manisalı Gençler’ üzerinde uygulanan işkenceye ve EğitimSen’in kapatılmasına da yer verildi. asirmen?cumhuriyet.com.tr ABANT’TA REKTÖR SEÇİMİ Yaşar Akbıyık en yüksek oyu aldı BOLU (Cumhuriyet) Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde (AİBÜ) rektörlük görevini yürüten Prof. Dr. Yaşar Akbıyık, rektör aday adayı seçiminde en yüksek oyu aldı. AİBÜ Mavi Salon’da yapılan seçimlerde 6 aday yarıştı. Seçimler sonucunda, AİBÜ’de rektörlük görevini yürüten Prof. Dr. Yaşar Akbıyık 171, Prof. Dr. Atilla Kılıç 97, Prof. Dr. Esergül Balcı Bucak 52, Prof. Dr. Cihangir Uyan 47, Prof. Dr. Mustafa Kepez 36, Prof. Dr. Güniz Akın Kesin ise 1 oy aldı. 409 oy kullanılan seçimlerde, 5 oy geçersiz sayıldı. Oylama sonuçları pazartesi günü YÖK’e gönderilecek. YÖK Genel Kurulu ise 3 Şubat’ta yapacağı toplantıda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e göndereceği 3 rektör adayını belirleyecek. Seçim sonuçlarını değerlendiren Prof. Akbıyık, ‘‘Demokratik ortamda gerçekleştirdiğimiz rektör aday adayı belirleme seçimlerinde AİBÜ akademik kadrosu büyük bir olgunluk sergilemiştir. Tarafımıza yapılan haklı haksız tahriklere kapılmadan işimizi yaptık ve şimdi meyvelerini topluyoruz’’ diye konuştu. Güniz Sokak’tayız. Süleyman Demirel’in hareketli bürosunda Hikmet Çetinkaya ile birlikte uzun bir görüşme yapıyoruz. Türkiye’nin 12 Eylül öncesi günlerini konuştuğumuz sohbet, sonunda kaçınılmaz olarak güncel siyasete geliyor. Süleyman Demirel, AKP’den şikâyetlerin arttığından söz ediyor. Halkın oylarının önemli bir kısmının bu Meclis’e yansımadığına dikkat çekiyor: ‘‘AKP iktidarı halkın yüzde 25’inin oyuyla Meclis’teki koltukların yüzde 66’sına sahip. Yasal olarak meşru, ancak halkın iradesini temsil açısından sorunlu bir durum söz konusu.’’ Tabii, bu Seçim Kanunu’nun yeni olmadığını, yıllardır bu ülkeyi yöneten Süleyman Demirel’in de bu yüzde 10 barajıyla Meclis’e girdiğini biliyoruz. İktidar böyle bir şey. Yüzde 10 barajını bugün de Meclis’te iktidarı ve ana muhalefeti elinde tutan ve yüzde 10 barajını aşma garantisini kendilerinde gören iki parti savunuyor. Süleyman Demirel, son yapılan ve Ankara’dan Dönerken... Vatan gazetesinde yayımlanan anketlerin AKP’nin oy yitirdiğini göstermesini doğal karşılıyor ve o anketlerin gerçeği yansıttığına inanıyor. ‘‘Bazı çevrelerden şikâyetler yükseliyor. Bana da gelip şikâyetlerini anlatanlar var. Onları dinliyorum.’’ ??? İki partili Meclis tablosundan ve son seçimlerde yüzde 50’ye yakın oyun Meclis dışında kalmasından şikâyet eden Demirel’e, yüzde 10’luk barajı hatırlatıyoruz. Şöyle cevaplıyor: ‘‘Bu kez dört parti Meclis’e girecek gibi görünüyor. Geçen seferki gibi olmaz, o zaman AKP tek başına iktidarı kazanamaz.’’ Yüzde onluk barajın da düşürülmesi gerektiğini belirten Demirel, yüzde 57 arası bir barajın normal olduğu inancında. Bizim, ‘‘DEHAP Meclis’e girmesin diye bu baraj korunuyor’’ dememiz üzerine, ‘‘Eğer yasalara uygun bir şekilde bir parti kurulmuşsa onun temsilcilerinin de Meclis’e girmesinin nasıl sakıncası olabilir ki! Parti yasaları ihlal ediyorsa, memleketin hukuk kurumları var, mahkemeleri var, onlar harekete geçerler. Onun dışındaki yollar doğru değil.’’ ??? Süleyman Demirel, AKP iktidarından çok şikâyetler aldığını ancak çözümün normal yollarda aranması gerektiğini belirtiyor. ‘‘Sabırlı olun, seçimleri bekleyin’’ sözlerini bize hatırlatıyor. Demokrasinin yerleşebilmesi için çözümün normalde aranması gerektiğini belirtiyor. Bu arada bundan sonra ne olur sorumuza: AKP’ye alternatif olarak DYP’yi gördüğünü ifade ediyor. Parti liderliğinin önemine dikkat çekiyor. Burada, yeniden siyasette daha aktif bir rol oynayabilir miyim şeklinde bir arayış içinde olduğu izlenimi edindiğimi söyleyebilirim. ??? Süleyman Demirel, Güniz Sokak’taki evini bir parti merkezi gibi kullanıyor. Belki de ‘‘bir bilen’’ olmak onun alışkanlığı haline gelmiş. Çünkü 82 yaşından sonra yeniden Anadolu yollarına düşüp aktif siyaset yapması kolay değil. Ancak, Demirel’in siyaset aşkını da yabana atmamak gerekiyor. Süleyman Demirel’in yeni siyasi stratejisi anladığım kadarıyla, AKP’ye yönelmiş, AKP’de toplanmış sağ oyları geri alabilecek yeni bir yol bulmak. Bunun için DYP’yi uygun bir zemin olarak görüyor. ‘‘MHP ne olur’’ şeklindeki sorumuza DYP tarifiyle cevap verdi: ‘‘DYP Kürt’ün de, Türk’ün de, Alevinin de, Sünninin de, Laz’ın da, Çerkez’in de partisi. Bunların hepsinden oy alır, oy alacak bir yerde durur.’’ MHP’nin böyle kurulmadığına dikkat çekiyor. ??? AKP’lilerle Süleyman Demirel arasındaki bu farklılaşma ya da Demirel’in AKP’ye yönelik stratejisini nasıl okumalı? İlk başlarda Tayyip Erdoğan, Süleyman Demirel’i ziyaret ediyor ve dirsek temasını korumaya önem veriyordu. Bu açılma neden? Demirel, AKP’de bir düşüş mü gördü, yoksa yeniden siyasette rol almak için AKP’ye karşı yeni bir seçenek yaratmanın koşullarının oluştuğunu mu hissetti? Geçmişten değişik bir durum olduğunu kabul etmeliyiz. Süleyman Demirel’in yeniden siyasi yaşama dönme isteği mi bunlar? Ben çok emin değilim. Ancak Demirel siyaseti sever. Kamuoyunun dikkatini çekmek onun 50 yıllık alışkanlığı. Bu çıkışları öyle okumak daha yararlı ve daha gerçekçi gibi... İstanbul’a dönerken Ankara’ya kar yağmaya devam ediyordu. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear