24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 OCAK 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Sis Türk devriminin yapı taşçısıdır Tevfik Fikret. Bugün yurdu kaplayan ‘‘sis’’ içinden çıkıp gelse, yüzünün o keskin hatları ardından nasıl bakardı ki yağma sofrasındakilere? CHP’li Ziya Yergök, Tevfik Fikret’in unutulmazlığını unutmayanlardandı. 29 Aralık’ta, 90. ölüm yıldönümünde TBMM kürsüsünden andı devrimci şairimizi: ‘‘Gazeteciyazar Orhan Karaveli’nin dile getirdiği gibi, ‘Toplum, umutsuzluk ve çaresizlik içinde sürüklenip giderken, karabaskı, bağnazlık, cehalet, haksızlık, ahlaksızlık, yolsuzluk ve vurdumdaymazlık üzerine yıldırımlar yağdırmaktan korkmayan bir ahlak ve cesaret anıtı, bir yurtsever devrimci idi’ Fikret. O, aynı zamanda Atatürk’ü derinden etkileyen, ona ışık tutan, ona esin kaynağı olan bir aydınlanma savaşçısıydı. Büyük önderin ‘Ben inkılap ruhunu Fikret’ten aldım’ demesi, bunu her yerde gururla belirtmesi ve şairin çoğu şiirlerini ezbere bilmesi boşuna değildir...’’ Gün döndü. Tevfik Fikret ve Atatürk ne dediyse, tersini yapmak gerektiği ezberletiliyor artık genç kuşaklara. Bir değerli dostumuzun dediği gibi, ezberi bozma zamanıdır, hem de Tevfik Fikret’i ve onun devrimciliğini hatırlama zamanıdır! Çürütme yöntemi SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Üniversitelere dokunmayın CHP Uşak Milletvekili Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu’na göre, Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘‘Türkiye’deki bilimsel araştırmalar için ayrılan para 200 milyon Avro’nun üzerinde. Bizim araştırmacılar bu paranın sadece yüzde 6’sını kullandı. Kalan para Avrupa bütçesine geri gitti’’ savı, hiç de doğru değil: ‘‘Altıncı Çerçeve Programı adı altındaki AB fonlarından üniversitelerimizin yeterli düzeyde yararlanamadığı doğrudur. Fakat Sayın Başbakan’ın verdiği rakamlar yanıltıcıdır. 20032006 arasında Altıncı Çerçeve Programı için ulusal kaynaklarımızdan karşılanan miktar tahminen 170 milyon Avro’dur, bundan ülkemize geri dönüş tahminen 5356 milyon Avro’dur; yani, yüzde 3033 arasındadır. Kaldı ki, sadece bu program içinde olmanın yarattığı niteliksel yarar, deneyim ve öğrenme rakamsal olarak ifade edilemez.’’ Prof. Coşkunoğlu, Recep Tayyip Erdoğan’ın akademisyenleri ve üniversiteleri suçlamasının ‘‘yanlışlık, haksızlık, hatta insafsızlık’’ olduğunun özenle altını çizip Başbakan’ın bildiği halde değinmekten kaçındığı başka doğruları da şöyle sıralıyor: Avrupa Komisyonu’nun Nisan 2004 verilerine göre, Almanya’nın söz konusu fonlar için tam zamanlı araştırmacı başına düşen proje başvuru sayısı 0.23’tür. Aynı dönemde, Türkiye’den yapılan araştırmacı başına proje başvuru sayısı 0.22’dir. Yani, bizim araştırmacılarımızın başvuru oranı ile, nüfusu bize benzeyen ve bu konuda başarılı görülen Almanya’nın araştırmacılarının başvuru oranı arasında kayda değer bir fark yoktur. Ancak, Almanya’da 480 bin tam zamanlı araştırmacı varken ülkemizde bu rakam sadece 27 bindir. Fark işte buradadır. Aralık 2002Ağustos 2005 arasında Türkiye’den söz konusu AB fonlarına 2 bin 174 proje başvurusu yapılmış, bunun 323’ü fonlanmıştır. Bu yüzde 15 başarıdır. Nisan 2004’te AB ortalaması da yüzde 15 başarıdır. Yani, başvurulan projelerin fonlanma başarı oranında da Türkiye ile AB arasında kayda değer bir fark yoktur. AB ülkeleri ortalama olarak GSMH’lerinin yüzde 2’sinden fazlasını araştırmageliştirmeye (ArGe) ayırırken bu rakam ülkemizde 2005 yılındaki önemli artışa rağmen sadece yüzde 0.67’dir. DPT 2006 Programı’na göre, ülkemizdeki ArGe harcamalarının yaklaşık yüzde 70’ini kamu, yaklaşık yüzde 30’unu ise özel kesim yapmaktadır. AB’de bu yüzdeler tam tersidir: Kamu yaklaşık yüzde 30, özel kesim ise yaklaşık yüzde 70. Coşkunoğlu, bu verilere bakarak vardığı sonucu da şöyle açıklıyor: ‘‘Yapılması gereken; üniversitelerimize yüklenmek, akademisyenleri yetersiz bulmak, yöneticileri suçlamak değildir. Yapılması gereken; bir yandan üniversitelerimizin koşullarını ve olanaklarını düzeltip tam zamanlı araştırmacı kadrolarını arttırırken diğer yandan da doğru ekonomi, sanayi, teknoloji ve teşvik politikaları ile iş dünyamızı bilgi talebinde bulunmaya yönlendirmek, ArGe’yi talep etmeye ve yapmaya özendirmektir.’’ Yaptıkları kadrolaşma değil, başka bir şey... Bir kadro boşaltılıyor diyelim. O kadrodaki, o kadronun gerektirdiği deneyim, birikim, beceri ile donanımlı personel, hiçliğe atılırmışçasına işlevsizleştiriliyor. Yerine, deneyim, birikim ve beceri açısından o kadroya hiç de uymayan biri atanıyor. Bir başka deyişle, o kadroya atanan ve kendilerinden, cemaatlerinden bir kişiye iş bulunmuş oluyor. Ama, o cemaatçi, o işin gerektirdiği sorumluluğu yerine getirecek nitelikte olmuyor. O nitelikte olması da istenmiyor zaten. Çünkü asıl amaç, iş yapmak değil, o Cumhuriyet kadrosunu çalışmaz, işlemez hale getirmek. İçten çürütmek! Abu Dabi’de Yılbaşı Yılbaşına ‘‘haram’’ gözüyle bakan, İstiklal Caddesi’ni süslemekten korkan, içki yasağını bayrak edinen AKP’lileri Abu Dabi’ye yollayalım... Böyle bir ‘‘yılbaşı furyası’’ ile karşılaşacağıma, doğrusu bu ya ben de inanmazdım. Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkentindeyiz. Suudi Arabistan’la İslam cumhuriyeti İran arasında sandviç olmuş bir Arap ülkesi burası. Kompleksiz yılbaşı kutluyor! Her yer ışıl ışıl. Noel süsleri, yılbaşı ağaçları; alışveriş merkezlerinin dört bir yanında ‘‘İyi Noeller’’, ‘‘Mutlu yıllar’’ yazıları... Kadınlar için özel ‘‘kırmızı iç çamışırı’’ satan dekolte iç giyim mağazaları... Dantel, şeffaf kombinezonlar, minik ‘‘Gstring’’ külotlar, mankenler üzerinde vitrinlerde alenen teşhir ediliyor... Kimsenin de aklına ‘‘Din elden gidiyor!’’ diye bunu protesto etmek, teşhiri ‘‘poşete sokmak’’ gelmiyor... Eğlencenin yarısı ‘naklen yayın’! Önce yeni yıl kutlaması ile başlayalım. Yeni yıla burda, Abu Dabi’de büyük otellerin birinin ‘‘roof’’unda girdim. Büyük otel dediysem.. öyle Dubai’nin meşhur 7 yıldızlı ‘‘Burj Al Arab’’ı falan gibi bir yer değil. Bizim ‘‘Dedeman’’ otellerinin hallicesi... Aman efendim ne eğlence, ne eğlence! Masaların üzerinde viski şişeleri, şaraplar... İçkiler, bazı İslam ülkelerinde olduğu gib CocaCola ya da elme suyu niyetine gizli gizli bardaklarda servis edilmiyor. Ortada her şey. Müşterilerin çoğu Arap. İçlerinde beyaz entarilikefiyeli erkek de var, kara çarşaflı kadın da. Ama ezici çoğunluk ‘‘açık’’. Erkekler kravatlı. Kadınların giysileri, saçları.. herhangi bir Adana düğününde karşılaşacağınız türden. Müzik... OrtadoğuGüney Akdeniz eksenindeki benzeri tüm ortamlarda olduğu gibi kırk yıl geriden; 60’lar ve 70’li yılların ‘‘romantik parçalarıyla’’ başlıyor. Frank Sinatra’lar (‘‘My Way’’), Adamo’lar (‘‘Tombe le Neige’’), Domenico Modugno’lar (‘‘Volare’’) v.s... O yılların yoklukları, kısıtlamaları içinde hayal edilmiş, ancak yaşanmamış düşlerin müziği bu! Fevkalade tanıdık. Sıra Gloria Gaynor’un ‘‘I will survive!’’ına geldiğinde pist ağzına kadar doluyor. Ama ne dolmak! Yalnız pistte değil, salonun arka bölümündeki açık büfenin önünde bile dans ediyorlar. Nerde boş alan bulurlarsa orda dans ediyorlar demek daha doğrusu. Yalnız çiftler değil, kadın kadına da dans ediyorlar. Böyle bir ‘‘eğlenme tutkusu’’, böyle bir ‘‘eğlence özlemi’’ görmedim. Kimse bizde olduğu gibi sırtını iskemlenin arkasına yaslayıp, başkalarının eğlencesini seyretmiyor. Acayip ‘‘interaktif’’ Araplar. Anında havaya giriyorlar. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Zeliha Kanalıcı’dan mektup geldi. Heyecan verici bir haber veriyor: ‘‘Yarattığımız birikimlerle sürdürülen çalışmalar sonucunda, yayımladığımız bilimsel yapıtlar, oluşturduğumuz arşiv, derlediğimiz kitaplar küçümsenmeyecek düzeye ulaştı. Elektronik ortama aktardığımız İsmail Hakkı Tonguç’un arşivi yakında ilgilenenlerin kullanımına Köy Enstitüleri Vakfı’ndan mektup sunulacak.’’ Kanalıcı, bir küçük ayraç açmış, ‘‘Mekân sorunumuz var’’ diyor: ‘‘Vakıf olarak halkımızın bağımsız ve özgürce yaşamasını amaçlayan Cumhuriyetimizin kurucularına karşı duyduğumuz minnet duyguları açısından da Köy Enstitüsü ilkelerini savunmayı, geliştirmeyi, yaygınlaştırmayı en büyük görev sayıyoruz. Bu çerçevede planlamış olduğumuz çalışmalarımızı sürdürmekte mekân sorunumuz var. Ekonomik sorunlarımız var. Bu sorunların çözümünde Köy Enstitülerine gönül vermiş dostların desteğine gereksinim duyuyoruz. Ortak ülkümüzü gerçekleştirmede olanaklarımızı birleştirmeyi öneriyoruz. Bu amaçla bir imece başlattık. Sizleri bu imeceye katılmaya çağırıyoruz.’’ Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı’nın adresi ve telefon numarası şöyle: ‘‘Atatürk Bulvarı No: 95/704 (Emek İşhanı) 7. Kat 06650 Kızılay/ANKARA. Tel: 0312425 24 68’’ ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Haftalık izin ve ara dinlenmesi SORU: 1475 sayılı İş Yasası’nın bize tanıdığı hakları az çok biliyorduk. Yeni İş Yasası yürürlüğe girdiğinden beri, birçok konuda değişiklikler yapıldı ve bizim yeterli bilgimiz yok... Öğrenmek istediğim birçok konudan biri de haftalık çalışma saatleri ile haftalık izinler ve günlük çalışmalardaki ara dinlenmeleridir. Sorularım, yeni İş Yasası’nda: 1) Normal işlerde günlük çalışma, kaç saattir? 2) Haftalık izin süresi kaç gündür. Yararlanma koşulları nedir?.. 3) Günlük çalışmalarda ara dinlenmeleri kaç saat veya dakikadır. Bu dinlenme nasıl düzenlenmektedir? Ara dinlenmeleri, çalışma süresinden sayılır mı? (E.H.) YANIT : 10 Haziran 2003 günlü Resmi Gazete’de yayımlanıp aynı gün yürürlüğe giren, 4857 sayılı Yeni İş Yasası’nın 120. maddesi uyarınca, ‘‘25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı’’ İş Yasası’nın ‘‘Kıdem Tazminatı başlıklı 14. maddesi dışında’’ diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. 4857 sayılı Yeni İş Yasası ile haftalık çalışma süresi, ara dinlenmeleri, yıllık ücretli izinlere ilişkin hükümlerle ve diğer hükümler yeniden düzenlenmiş ve yeni uygulamalar getirilmiştir. 1) ‘‘Çalışma süreleri’’, 4857 sayılı Yeni İş Yasası’nın 63. maddesi ile düzenlenmiştir. ‘‘Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırk beş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır.’’ 2) 4857 sayılı İş Yasası kapsamına giren işyerlerinde, işçilere ‘‘en az’’ kırk beş saat çalışmış olmaları koşuluyla, ‘‘yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirmi dört saat dinlenme (hafta tatili) verilir.” Yasadaki karmaşık anlatımdan, haftanın altı gününde en az kırk beş saat çalışan işçilere 24 saat (1 gün) ‘‘ücretli hafta tatili’’ verileceği anlaşılmaktadır. 3) Günlük çalışma sürelerindeki ‘‘ara dinlenmeleri’’ yasanın 68. maddesinde belirlenmiştir. ‘‘Günlük çalışma sürelerinin ortalama bir yerinde’’ ve de o yerin gelenekleri ve işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle işçilere, a) Dört saat veya daha kısa süreli işlerde on beş dakika, b) Dört saatten fazla ve yedi buçuk saate kadar (yedi buçuk saat dahil) süreli işlerde yarım saat. c) Yedi buçuk saatten fazla süreli işlerde bir saat Ara dinlenmesi verilir. Bu dinlenme süreleri en az olup aralıksız verilir. Ancak bu süreler iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak sözleşmelerle aralı olarak kullandırılabilir. Dinlenmeler bir işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir. Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz. 70’lerin Beyrut’u gibi... Bütün gece yanlarından ayırmadıkları, ellerinden düşürmedikleri cep telefonları, bu ‘‘interaktif’’ özelliklerinin bir başka göstergesi. Cep telefonlarıyla pistteki Rus revüsünün, dansözün resmini çekmedikleri zaman.. ‘‘naklen yayın şeklinde’’ sürekli konuşuyorlar. Yılbaşı gecesi.. hoparlörlerden yükselen bangır bangır müzik bana mısın demiyor. Salondan dışarı çıkmaya zahmet falan etmiyorlar. Oracıkta hemen, oturdukları yerde cep telefonlarına yapışmış; gördüklerini, yediklerini, içtiklerini.. eşe dosta, anında ‘‘naklen anlatıyorlar’’! Geceyarısından sonra Batı müziği yerini giderek Arap ve Ortadoğu müziğine bıkarıyor. Orkestra ‘‘Boğaziçi’’ ve Tarkan’dan ‘‘Şıkıdım, şıkıdım’’ olmak üzere iki Türk şarkısı da çalıyor. Yüzünde peçe ve kara çarşafla sahneye çıkan oryantal, ‘‘yeni yılın ilk sürprizi’’ oluyor. ‘‘Maya’’ isimli oryantal peçesiyle çarşafını sıyırıp beyaz dansöz kılığıyla kaldığında.. salonda düpedüz bir elektriklenme yaşanıyor. Bir süre sonra hoop.. ‘‘eller havada’’, herkes pistte göbek atmaya başlıyor. 70’li yılların ilk yarısının Beyrut’u gibi. Atmosfer bu. Birleşik Arap Emirlikleri, iç savaş öncesi Lübnan’ı çağrıştıyor. Yerel basın da zaten aynen bunu söylüyor. Abu Dabi ve Dubai’yi bir dönemin Beyrut’u ile karşılaştırıyorlar. Beyrut’tan farklı olarak yalnız çölün ortasında yoktan var olmuş, hiç yoktan var edilmiş bir dünya burası... Bu değişik dünyanın öyküsünü daha sonraki yazılarımda anlatacağım. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com ANMA Okulumuzun kuruluşunda katkıları olan, anaokulu öğrencilerimizin ve okulumuz personelinin Merâl annesi, Prof. Dr. İlhan Kılıçözlü’nün sevgili eşi, Erhan ve Arzu Kılıçözlü’nün sevgili anneleri, TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Ocak www.mumtazarikan.com Dr. MERÂL KILIÇÖZLÜ’yü ölümünün 1. yıldönümü nedeniyle sevgi ve saygıyla anıyoruz. Dr. Merâl Kılıçözlü Anaokulu Müdürlüğü KIRŞEHİR FATİH 1. AİLE MAHKEMESİ’NDEN Esas No: 2003/424 Karar No: 2005/788 Davacı Gülmira Çiftçi vekili Av. Hülya Özkan tarafından davalı Selim Çiftçi aleyhine açılan boşanma davasında: Mahkememizden verilen 01.12.2005 tarih ve 2003/424 esas 2005/788 karar nolu karar ile; 1 Siirt ili, Aydınlar ilçesi mücahit mah/köy cilt no: 47, hane no: 28 BSN: 107’de nüfusa kayıtlı Cu Madil ve Rapiya kızı 11.10.1974 doğumlu davacı Gülmira Çiftçi ile aynı yerde kayıtlı Musa ve Cemile oğlu 21.12.1974 doğumlu Selim Çiftçi’nin TMK.nun 166/1 maddesi gereğince boşanmalarına, 2 İstenmediğinden tedbir nafakası takdirine yer olmadığına. 3 Peşin harcın mahsubu ile 3.32.YTL. bakiye harcın davalıdan alınmasına. Tarafların kararı tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay’a gönderilmek üzere mahkememize başvurarak temyiz edebileceklerine dair karar davacı vekilinin yüzüne taraf asillerin yokluğunda karar verilmiş olup, Hacı Mümin Mah. Lüleci Hendek Cad. Karakaş Sok. No: 15 Beyoğlu İstanbul adresinde tebligat yapılamayan ve zabıta marifetiyle de yeni adresinin tespiti mümkün olamayan davalı Selim Çiftçi’ye tebligat (karar tebliği) yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 22.12.2005 Basın: 62363 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Organizmanın herhangi 1 bir noktasında 2 bulunan has 3 talık olayının organizmanın 4 başka bir ye 5 rine sıçrama 6 sı. 2/ Acele, 7 tez... Çölden esen rüzgâr. 3/ 8 Ev giysileri ve 9 sabahlık yapı1 2 3 4 5 6 7 8 9 mında kullanılan dökümlü bir kumaş... 1 Y A R I K K A Y A A S İ L Eski Mısır’da güneş 2 A T A Ş A D İ tanrısı. 4/ Utanç duy 3 T A K I R OĞU Z İ Z ma... Minarenin ezan 4 A R Ş E okunan yeri. 5/ Ha 5 A B R A N AME vadaki su buharı... 6 F A A B A D İ Bir çeşit börülce. 6/ 7 İ L K Cennet ile cehennem 8 Ş İ İ R U Y U M arasında bulunduğu 9 E Ğ R E K K A Y A na inanılan yer... Telli bir çalgı. 7/ Satrançta bir taş... Rafları olan kapaklı ve taşınır dolap. 8/ Bürümcük görünüşlü bir tür kumaş... Çin’de Buda’ya verilen ad. 9/ Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan... Lantan elementinin simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gazete, dergi gibi yayınlarda sayfa düzeni. 2/ Üç ya da dört yaşına kadar olan dişi manda... Yayla ya da bahçe kulübesi. 3/ ‘‘Ölür ise ölür/Canlar ölesi değil’’ (Yunus Emre)... Anadolu halklarının en eski ana tanrıçası... Arjantin’in plaka imi. 4/ Adları aynı olanlardan her biri... Tekel idaresine eskiden verilen ad. 5/ Sinema filmlerinin sanat, eğitim ve kültür amaçları göz önünde tutularak toplandığı ve korunduğu yer. 6/ Mekke’nin doğusunda, hacıların arife günü toplandıkları tepe. 7/ İskambilde bir kâğıt... Hayat arkadaşı. 8/ Belirteç... Avrupa Futbol Birliği’nin kısa yazılışı. 9/ Orkestra şefi. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear