25 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 OCAK 2006 PAZARTESİ 6 DİZİ BİRER BİRER KAPANIYOR Psikiyatr Dr. Etem Ete, Almanya’ya gelin giden Türk kızlarının korkularını yenememelerini eğitimsizliğe bağlıyor ‘Baskılar, mutsuzluğa itiyor’ P sikiyatr Dr. Etem Ete 1961’den beri Almanya’da yaşıyor. 1943 İstanbul doğumlu olan, çok yönlü çalışmalarıyla ve renkli kişiliğiyle tanınan Etem Ete tıp öğrenimini de Kiel ve Münih kentlerinde tamamlıyor. Bir Hamburglu kadar Hamburg’u tanıyan ve 33 yıllık meslek yaşamının 25 yılını bu kentte geçiren Etem Ete, Türkiye kökenlilerle içlidışlı olmuş. Diyor ki: ‘‘Hastane deneylerimi bir yana bırakıyorum; son 18 yılım kendi muayenehanemde geçti. Bu süre içinde 4 bin 5005 bin hastam oldu. Bunun üçte ikisi kadınlardı. Aile birimi olarak hesaplarsak 20 bin dolaylarında muayenehaneme insan girdi çıktı.’’ ‘Bende bir Alman kıza aşık olmuştum’ Onunla, Elbe Nehri’nin kıyısında çok sevdiği şirin bir kahvede görüşüyoruz. Şimdi, gününün bir iki saatini Elbe kıyılarında yürüyerek geçirdiğini söyleyen Etem Ete’den, Kiel’e ilk geldiği yıllarda yaşadığı ve hiç unutmadığı bir anısını dinliyorum: ‘‘1961’de Kiel’de yabancı olarak sadece öğrenciler vardı. Bizlerde 56 Türk öğrencisiydik. Körfez manzaralı güzel bir talebe yurdunda oturuyordum. O zaman bizlere en sık sorulan soru: ‘Almanya hoşunuza gidiyor mu?’ydu. Almanlar bunu da mahcup bir şekilde sorarlardı. Şimdi artık bize kimse böyle soru sormuyor!.. Almanya’da geçirdiğim ilk Noel’de tam 18 Alman ailesinden Noel’i yanlarında geçirmek için davet almıştım. Seçimi ben yaptım; birbirinden güzel üç kızıyla yaşayan çok kibar bir Alman annenin daveti bana en yakışanıydı. Bu annenin sarışın, güzel iki numaralı kızına daha sonra âşık olmuştum...’’ psikolojik sıkıntılar görülüyor? Çağdaş toplumlarda evlenmek demek, anneden babadan ayrılıp yeni bir yuva kurmak demek. Bizde öyle algılanmıyor. Köy yaşam tarzı çoğu kez hâlâ geçerli. Kız evlenirse, evlendiği delikanlının ailesinin yanına gönderiliyor, oğlan gelin getirirse o da oğlan evine, bize geliyor! Evin içindeki odalardan biri de genç evlilere veriliyor. Gelin, evin genç hizmetkârı oluyor. Önce kaynananın tımarından geçmesi lazım. Gelinin ayrı eve taşınma dileği, anasına ayıp olur gerekçesiyle koca tarafından geri çevriliyor. Genç evli erkeğin kendini çevreye kanıtlayabilmesi için en geç bir yıl içinde bir çocuğun doğması lazım. Bu ilk çocuktan sonra genellikle dama oynamıyor. 25 yaşına gelen gelin ve genç anne hem üç çocuğuna, hem kayınvalidesine, hem de kocasına bakmakla yükümlü. Ailelerin sosyal ilişkileri çok zayız’ Bu durumda gelinlerin, ne Almanca öğrenmek imkânları oluyor, ne de herhangi bir meslek öğrenmeye zamanları oluyor. Sosyal ilişkiler, yaşadıkları mahalle ve sokakla sınırlı. Yaşadıkları Almanya’da hiçbir sos dın babası, eğer birinci çocuk erkek değilse ille erkek torun sahibi olmak istiyor. Bu konuda geline baskı yapıyor. Bu arada genç gelin anne olmaya hazır mı, değil mi hiç sorulmuyor. Parasal ve mesleksel faktörler hiç rol yal, kültürel ilişki oluşturamıyorlar. Tek eğlence, ki biz bundan cümbüş ve şamata anlıyoruz, ayda bir eşi ile gittikleri eş dost tanıdık düğünleri. Buralarda birlikte çekilen birkaç halayın dışında, erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla sabah saatlerine kadar karşılıklı göbek atıyorlar! Cinsel eğitimsizliğimizin yarattığı sorunlar ve psikotravmalar işin cabası. Tüm bu baskılar, yasaklar, tutucu gelenekler göz önüne alındığında kişiler zaten hiç özgür değil; istemler hep bastırılmış, insanlar kendi öz benliklerinden uzaklaştırılmış, özünde mutsuzlar. Ama ‘‘Mutsuzum!’’ demek yasak. Bu durumda sağlıklı bir ruhsal yapıdan söz edilebilir mi? AKP’li belediyeler sığınma evlerini gereksiz görüyor BERİV AN TAPAN Uluslararası sözleşme ve standartlara göre, her 7 bin 500 kişilik nüfusa karşılık bir sığınak açılması zorunlu. Mevcut Belediyeler Yasası’na göre de, nüfusu 50 binden fazla olan yerlerde kadın ve çocuk sığınma evlerinin kurulması öngörülüyor. Nüfusu 70 milyonu aşan Türkiye’de en az 9 bin sığınak olması gerekiyor. Ancak, bu sayı yalnızca 9. Bunların 6’sı da İstanbul’da. Töre cinayetlerinin çokça işlendiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ise hiç sığınma evi yok. İstanbul Üniversitesi (İÜ) Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı Prof. Dr. Necla Arat, kadın sığınma evlerinin açılmasının Belediyeler Kanunu’nda ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması (CEDAW) Uluslararası Sözleşmesi’nde yer alan yasal bir zorunluluk olduğunu söyledi. AKP’li belediyelerin yaklaşımlarıyla bu sorumluluğu yerine getirebilecek kapasitede olmadıklarını savunan Arat şöyle konuştu: ‘‘AKP’li belediyelerin kaygıları oy potansiyellerini arttırmak olduğundan sığınma evleri ile uğraşmak istemiyorlar. Töre cinayetlerinin çokça işlendiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kadınların başvurabilecekleri hiçbir sığınma evi yok.’’ sığınma evlerine para ayırmasını beklemek yersiz’’ dedi. Uçan Süpürge’den Halime Güner ise Yerel Yönetimler Yasası’na göre, İstanbul’un 29 belediyesinde onlarca sığınma evi olması gerekirken, yalnızca 6 sığınma evi bulunduğunu belirterek ‘‘Nüfusu 9 milyon olan İsveç’te sığınma evlerinin toplam kapasitesi 3 bin kişi, Almanya’da ise 400’e yakın sığınma evi bulunuyor’’ dedi. Güner, ‘‘Bazı belediye başkanları bu yasal zorunluluğu keyfi olarak algılıyorlar. Çünkü yasada ‘Belediyeler sığınma evi açar’ deniyor, yani ‘zorundadır’’ ya da ‘‘bunun dışında da özel önlemler almalıdır’ gibi bir dayatma olması gerek’’ diye konuştu. 17 yıldır geçmeyen hastalık Size gelen hastalardan birini örnek olarak verebilir misiniz? 3435 yaşlarında bir kadın hasta geldi. Sorunu, şikâyeti 17 yıldan beri hiç bitmeyen baş ağrıları. 17 yıldır sayısız doktorlara gitmiş, yapılmadık muayene kalmamış. Çeşitli teşhisler koyulmuş, hasta delik deşik edilmiş. 17 yıldır çözüm yok, çare yok. Bendeki intiba hasta dolu dolu bir gerilim içinde. Sıkıntısını dile getiremiyor. Tercümanı başı. Çünkü başı hep ağrıyor. Psikiyatri muayenehanemde alet edevat yok. Hastama üç soru sordum: a) Kaç yıldır başınız ağrıyor? Verdiği yanıtta baş ağrısını çok soyut anlatıyor. Yaz kış, gündüz gece, yani her pozisyonda ağrıdığını, sadece tatile Samsun’a gittiğinde yüzde 50 azalma olduğunu söylüyor. b) Evleneli kaç yıl oldu? Yanıt ‘‘17 yıl’’. c) Kaç yaşında evlendiniz? Yanıt ‘‘17 yaşında!..’’ Bunları anlattıktan sonra hasta ağlama krizine tutuldu ve ardından kısa öz geçmişini anlatmaya başladı. Samsun’da yaşayan bir ailenin üç çocuğundan ye karar veriyor. Kendinin düşüncesi şu: ‘‘Zavallı anneme yük olmayayım. Almanya yeni bir yaşam imkânı. Belki orada liseyi bitirir yükseköğrenimime devam edebilirim.’’ Bundan 17 yıl önce evlenip Hamburg’a gelen hastamız mutlu değil. Özünde babası yaşındaki eşini sevmemiş, bu nedenle Almanya’yı da sevmemiş. Geldikten birkaç yıl sonra kendisinin de iki çocuğu oluyor. Dört çocuğuna da bakmakla yükümlü, sadece eşi değil! Yıllardan beri de, parasal zorluklardan dolayı vardiyalı temizlik işlerinde çalışıyor. Sorunlarının nedenini özünde biliyor. Ama mutsuzluğunu ifade edemiyor. Sonuç, nedeni bulunamayan, teşhisi koyulamayan baş ağrıları. Suçlu, baş ağrılarını keşfedemeyen Alman doktorları! Burada ortaya çıkan şu: Hastamız dürüst bir şekilde kocasından boşanabilse ve Samsun’a dönse baş ağrıları son bulacak. Ama sorunu çözüp sonuçlandırması olası değil. ‘Önyargılılar’ Ayrıca, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in 2004 yerel seçimlerinden önce, ‘‘Sığınma evlerinin bir yıl sonra neye dönüştüğünü bilirim’’ sözünü anımsatan Güner, ‘‘Sığınma evleriyle ilgili önyargılar nedeniyle konunun önemini anlamıyorlar’’ dedi. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’dan Birsen Atakan, AKP’li belediyelerin kadın sığınma evlerine bakışını, ‘‘AKP’nin kadına bakışı zaten belli. AKP, AB üyeliği sürecinde sadece birilerinin emriyle dayatılan davranış biçimlerini sergiliyor. AB sürecinde ‘Çok şey yapıyoruz’ diyorlar, ancak her şeyi eksik yapıyorlar’’ diye değerlendirdi. Devletin sığınma evlerine maddi yardımda bulunmadığını, bu yüzden de Mor Çatı sığınma evini kapatmak zorunda kaldıklarını söyleyen Atakan, ‘‘Sığınma evine gelen kadınlar dayanma ve direnme güçleri bitmiş bir şekilde geliyorlar. Bu yüzden yatak ve yemek gibi yardımların yanı sıra psikolojik desteğe de öncelik verilmesi gerekiyor’’ diye konuştu. Psikiyatr Dr. Ete, Anne babaların eğitim düzeyi yeterli olmayınca gelişmekte olan kız ve erkek çocuklarının sorunları karşısında çok zorlanıyorlar diyor. biri. Babalarını erken yaşta kaybediyorlar, anneleri büyütüyor. Mütevazı bir yaşamları var ama mutsuz değiller. Hastamız o yıllarda liseye gidiyor. Amacı liseyi bitirip yükseköğrenim yapmak. Tam 17 yaşında iken annesine tanıdık bir görücü geliyor. 42 yaşında Hamburg’da çalışan bir gurbetçi işçi. Hastamızı görmüş, beğenmiş evlenmek istiyor. Onunda 1012 yaşlarında iki çocuğu var. Anneleri talihsiz bir şekilde genç yaşta ölmüş. Adamcağız özünde, çocuklarına annelik yapacak birini arıyor. Hastamız annesiyle oturup konuşuyor, nerdeyse babası yaşındaki taliplisiyle hiç tanımadan evlenme ‘Annelerin, babaların eğitim düzeyi yetersiz’ O günden bugüne Almanya’da yaşam ne kadar değişikliğe uğradı. Öyle güzel Alman kızlarına âşık olan, evlenen gençlerimiz oldu ama, 1990’lı yılların başından bu yana Türkiye’den gelin getirmeler başladı, böyle evlilikler giderek yaygınlaştı. Cami derneklerinde İslami usullere göre evliliklerde bunun tetikleyicisi oldu. Size göre, Almanya’da doğup büyümüş bir gence Türkiye’den gelin getirmede ne gibi faktörler rol oynuyor? ‘Toplum kendini aşmalı’ Türkiye’den Almanya’ya gelin olan kadın ve kızların yaş ortalaması konusunda herhangi bir bilgi var mı? Var, ortalama 1723 yaşlarındalar. Son yıllarda psikiyatri muayenehanelerine gelen Türk hastaları içinde göreceli olarak Türkiye’den getirilen gelinler grubu artmaktadır. Bunlar genelinde, Almanya’da tam tersi gerçeklerle karşılaştıkları için büyük hayal kırıklıkları ve moral çöküntüsü içindeler. Almanya’daki Türkiye kökenlilerin gelişmişlik düzeyi, Türkiye toplumundan daha geride kaldı. Burada Almanya’yı sorgulamak gerekiyor. İnsanlar dışlanır gettolara mahkum edilirse sonuç bu olur. Size gelen hastalar daha ‘AKP’li belediyeler çekimser’ İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Aydeniz Alisbah Tuskan da, AKP’li belediye başkanlarının sığınma evi açılması konusunda çekimser davrandıklarını söyleyerek ‘‘Belediyeler, sağlık ocağı açılmak istense oy gelir düşüncesiyle hemen açar ancak sığınma evlerinden oy gelmeyeceği için bunu yapmazlar. Menekşe dikimi için 30 trilyon harcayan bir iktidar için Psikiyatr Dr. Etem Ete, Almanya’daki Türkiye kökenlilerin gelişmişlik düzeyi, Türkiye toplumundan daha geride kaldığını söylüyor çok hangi rahatsızlıklardan, sıkıntılardan yakınıyorlar? Hayal kırıklıkları, aynı evde yaşamadan dolayı kaynanadan ve kayınpederden yakınmaları ve doğrudan eşlerinin verdiği sıkıntılar. ‘‘Kocam çok iyi bir insan ama, anası ne derse onu yapıyor, onun sözünden dışarı çıkmıyor’’ diyorlar. Hastalık konusunda da, depresyon hastalığının farklı belirtileri, yaşam krizleri, psikosomatik bozukluklar; yani ruhsal kökenli organik yakınmalar ve davranış bozuklukları görülüyor. Aynı zamanda o güne kadar gizli kalmış nevrotik bozukluklar daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Örneğin, saplantılar, takıntılar, çeşitli korku ve panik ataklar; karanlıkta duramama, ışıkta uyuyamama, yalnız kalamama gibi!.. Bunlara şunu da ekleyebilirim: Sık sık görülen cinsel sorunlar; cinsel isteksizlik, ‘‘İçimden gelmiyor’’ diyor. Sözle anlatamayınca organlar sert reaksiyon gösteriyor; kusma gibi vs. SOSYOLOG NİLÜFER NARLI Anne babaların eğitim düzeyi yeterli olmayınca gelişmekte olan kız ve erkek çocuklarının sorunları karşısında çok zorlanıyorlar. Birde gizli cinsel korkular var Anadolu insanlarında. Çocuklar 18’ine girdikten sonra anne babalarda bir endişe ve panik başlıyor. Bunun sonucu bir cümleyle ifade ediliyor: ‘‘Çocuğumun kötü yola düşmesinden endişe ediyorum!..’’ Bu şöyle somutlaşıyor: ‘‘Ya kız çocuğunu baştan çıkarır fahişe yaparlarsa!..’’ Erkek çocuk için ise ‘‘hafifmeşrep bir Alman kızının eline düşerse ya da esrar müptelası olursa!..’’ Bu endişeli yaşamın, daha fazla sorumluluk yüklenmeme istemi tek bir sonuçta düğümleniyor; bu da çocukları bir an önce evlendirmek... Ondan sonrada çocukların hiçbir istemi dikkate alınmadan bilinen geleneksel yöntemler uygulanmaya başlanıyor. Önce görücüler ve tanıdıklar aracılığıyla bilgi toplanmaya başlanıyor. Tercihi şöyle sıralayabiliriz: Gelinin damat adayının iyi bilinen akrabalarından olması ya da kasabadan tanıdık bir aileden olması. Daha sonra diğer tercihler geliyor; emrivaki tanıştırmalar başlıyor. Aileler arası pazarlıklar; bir düğün Türkiye’de bir düğün Almanya’da!.. ‘İbadetin gizliliği anlayışı değişti’ BARIŞ DOSTER Bahçeşehir Üniversitesi Rektör Yardımcısı, sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Narlı, Türkiye’de siyasal İslamda zayıflama gözlenirken özellikle büyük kentlerde dindarlığın dışavurumunda artış yaşandığını söyledi. Narlı, toplumda ve medyada artan dini söylemin, kamuoyunda öne çıkan isimlerin AKP iktidarıyla birlikte artan ‘‘dini duyarlılıklarının’’ tahlilini yaparak son üç yılda dindarlığın önemine, dinle ilgili çeşitli konulara ve ‘‘ilahi adaletin tecelli edeceği’’ mesajına yer veren dizilerin tüm televizyon kanallarında yaygınlaştığına dikkat çekti. Bu süreçte birçok ünlü kişinin dinle olan ilişkisinin de, medyada işlendiğini, televizyonlarda sık sık yer almaya başladığını belirten Narlı, ‘‘Bu programlarda, dine verilen önemin, toplumun tüm kesimlerinde yaygınlaştığı mesajı öne çıkıyor. Bir zamanlar geçerli olan ibadetin gizliliği anlayışı tümden değişti. Artık ibadet dışa vurularak adeta bir gösteri olarak sunulur oldu’’ dedi. Büyük kentlerde dinin sosyalleşme aracı olarak da yeni toplumsal işlevler üstlendiğine işaret eden Narlı, ‘‘Örneğin pazar sabahları kalabalık gruplar halinde sabah namazı kılındıktan sonra kahvaltılı toplantılar düzenleniyor. Bu toplantılarda da sosyal ve siyasal konular ele alınıyor. Bu tür etkinlikler, büyük kentlerde ve Anadolu kentlerinde daha da yaygın’’ diye konuştu. Narlı, kırsal alandaki dini tutumda ise bu yönde bir değişim yaşanmadığına işaret ederek ‘‘Kırsal alandaki din anlayışı Anadolu Müslümanlığıdır. Araştırmalarımız, büyük kentlerdeki değişime karşın kırsalda Anadolu Müslümanlığı ağırlıklı din anlayışında önemli bir değişiklik olmadığını gösteriyor’’ dedi. ‘Cinselliği kötü hale getirdik’ Almanya’daki kadın sığınma evleri üzerine neler düşünüyorsunuz? Kadınlar için bir soluklanma yeri olan bu evlerin, kadınlar ve onların çocukları üzerinde ne gibi olumsuz etkileri oluyor? Şiddete maruz kalan kadınların gittikleri sığınma evleri çözüm değil. Ama çok acil, üç beş gün korunabilecekleri bir yer. Kocası bıçağı çekip üstüne yürüyor, kadın kendini zor bela dışarı atıyor. Eninde sonunda akrabalar gidip kadını getiriyorlar barıştırıyorlar. Kadınlar sığınma evlerini santaj olarak eşlerine karşı da kullanmamalı. Gerek kadınların, gerek erkeklerin ihmal ettiği en önemli konu, çocuklarının karşılaştığı şoklardır. Çocuk ev yaşamına alışmış birdenbire hiç alışmadığı sığınma evine gidiyor. Oradaki görevliler, yaşayan insanlar, çocuğun bütün yaşantısını olumsuz etkiliyor. Yaşamı boyunca kötü anıların olumsuz etkilerinden kurtulamıyor. Almanlar ve Türkiye kökenliler kadın sığınma evi denince ne düşünüyorlar, nasıl değerlendiriyorlar? Genellikle bizim toplumun bütün olaylara bakmasında, kol kırılır yen içinde kalır, anlayışı hâkim olduğu için sığınma evlerine yaklaşımları da çok olumsuz. Almanlar ise bu işi çok külfetli bir uygulama olarak görüyorlar. ‘‘Bizim düşük gelirli işsiz ailelerin sorunları yetmiyormuş gibi bir de Türklerin ve yabancıların sorunlarına da hep biz mi hamallık edeceğiz’’ diyorlar. Az öncede kısaca değindiğiniz, gerginliğin, mutsuzluğun ve çatışmaların yaşandığı bir ortamdaki cinsel yaşamda, bunların şiddetine göre kırılmalar, farklı etkilenmeler başlıyor değil mi? Elbette cinsel yaşamı etkiliyor. Anadolu kadınlarının birçoğu cinsel ilişkide soğuk; bu konu konuşulmadığıiçin zevk almıyor. Çoğu kez cinselliğe çocuk doğurmak için bir araç olarak bakılıyor. ‘‘Tüm erkelerin aynı istemi var; beni kullanmak istiyorlar’’ diyen kadın, bakıyorsunuz ki üç ay sonra gidip ikinci evliliğini yapmış. Yanlış seçim sonucu ikincisi, birincisini aratıyor. Hatalardan ders alınmıyor, genellemelere gidiliyor. Cinsellik dünyanın en güzel yanıdır. Biz onu en acayip, en kötü hale getiriyoruz. Kadının kendine güveni yok. Tek başına ayakta durma cesareti de çok az. Birilerinin himayesi altında olmayı kaçınılmaz bir gereksinim olarak görüyor. Örneğin ‘‘Bizim sorunumuz çözülmez. Biz hayatta mutlu olamayız’’ diyor ama, boşanmaya da yanaşmıyor. Nedenlerde hep aynı: ‘‘Aile efradı konu komşu ne der!’’, ‘‘Peki, bana sonra kim bakacak?..’’, ‘‘Ben yalnız kalmaktan korkarım!’’ Bir hastam şöyle konuşuyordu: ‘‘Alman doktoruna gittim derdimi anlattım; bunalımda olduğumu, kocamla geçinemediğimi söyledim. Beni 10 dakika dinledikten sonra ‘Sizin çözümünüz bir an önce boşanmaktır’ dedi. Adam deli mi ne!.. Bizim evliliğimizin akraba evliliği olduğunu nerden bilsin. Benim sadece kocamdan boşanmam yetmiyor; ikimizin de toplam aile efradı sayısı 27 kişi. Benim 27 kişiden de boşanmam gerekiyor. Bunlar beni dışlarlar. Bunun bedeli ağır olur, ben ödeyemem!’’ B İ T T İ ‘Evlenmek yeni bir yuva kurmak dekem ama..’’ Türkiye’den getirilen gelin ile Almanyalı Türkiye kökenli damadın birlikte yaşadıkları süre içinde ne gibi Duisburg kentinde bir kadın sığınma evinde kalan kadın ve çocuklar bir gezi de. CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear