23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 AĞUSTOS 2005 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER "Valiyi göreceğiz" dediterboyunlannıbü- kerek. Sıvas Vılayet Konağı'nın önündey- dik. Eski, ahşap bir yapı. Halil Rifat Pa- şa zamanında yapıl- mış. Hani şu "Gitme- diğinyersenin değil- dir" özdey\şin\söy\e- yen vali. Yolumu kes- tiler, dahadoğrusu iricesi, kabacası kesti. "Va- liyigörecem amca" dedi. Beni kim sandı bil- mem, belki vali ya da yardımcısı, herhalde önemli bir ktşi. Esas duruştaydı karşımda Ya- nında, elinden tuttuğu bir başka çocuk. Iki- üçyaş ancak fark var aralannda, Kardeşim- le valiyi göreceğiz amca" dedi. Sustu son- ra, - Braylül^ağmuru vardı o sabah Sıvas'ta. taidesınlsıklamdı. "Nerdengeliyorsunuz?" Baktı, anladı benim vali ya da öyle p yetkili olmadığımı. Şaştı sanki. ı bir adamdı karşısındaki. Büyük adam leolur! "Köyden" dedi. Birad söyledi. Ka- iç yanında duruyorduk. Bir ara karde- burnunu sildi. "Yuvaya geldik." Alma- nşlar yuvaya. Yanlışlık var, demişler. Geri gi- dâpeklermiş. Biri demiş ki valiye çıkın, sizi aya aldırsın. Zor anlıyordum dediklerini. 'Çevremizde kimse bizimle ilgili değildi. Ko- nağın merdivenlerinden girenler, çıkanlar, yağmurdan kaçanlar. Benim de işim vardı yu- karda. Eğitim müdürlüğünde. Anlattıklann- dan bir şey çıkaramıyordum, acele ediyor- dum. Işte iki çocuk! Her yerde var, binlerce. Birden bir kâğıt uzattı. Muhtar yazmış, im- zalamış. Sıvas Kızılay Çocuk Yuvası'na gi- receklermiş bu kâğıtla Ama bu kâğıt geç- mez, demiş oradaki bir amca, "Otobüs için para verdibize" dedi. Köyterine geri dönme- leri gerekiyormuş şimdi. Nice umutlaria gel- dikleri yerden gerisin geri... Polis memuru da yaklaştı. Sordu bir şey- ler. Hangi köyden geliyorlar, babaian kim, ne- ci? Sıvas'ta işleri ne? Kaç yaşındalar, adla- n? Büyüğünün Hasan, küçüğünün Murta- za. On yaşında biri, sekizinde öbürü. llkc- kula gitmiş, bırakmış. öteki yeni başlamış. Bütün umutian yuvadaymış. öğretmen öy- le demiş, muhtar kâğıdı yazmış, otobüse bindirmiş, gelmişler bu sabah kente. Polis baktı, nediyeceğini bilemedi. Kâğıdı okudu, muhtann mührü var, o kadar. Şöyle bir şey- leryazmış muhtar Bu çocuklar kimsesizdir, yuvaya alınsınlar. Polis, "Olmazki!" dedi. Bu resmi bir kâğıt değilmiş! önce yuvaya baş- vurulacak, yanıt alınacak, bir süre geçecek, bilmem nereden kabul kâğıdı gelecek, son- ra mektup yazılacak, çocuklaryuvaya alına- cak... "Böyle olsa yuvada yer kalmaz" dedi polis. Ne olacaktı şimdi? Akşam otobüsüyle kö- ye dönecekler gerisin geri! Başını salladı po- lis, çıktı kapıdan. "Valiyigörecem" dedi Ha- san. "Geri dönmeyiz biz." Niye? "Babamın başka kansı var, istemez, bizi o gönderdi bu- raya" dedi, kesti. Gözleri gözlerimdeydi. Sözcükler yetmezdi anlattıklanna Birfikte merdivenden çıktık. Her adımda gıcırdıyor- du basamaklar. Aşınmıştı. Tırabzanlarsalla- nıyordu. Ikinci kat, üçüncü kat. "Siz eğitim müdürünü görün" dedim. Bir hademe gel- EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bir Öykücük İki Çocuk di.çektibiryanaon- lan. "Bizimköyeya- kın bir köy bunlann- ki" dedi. "Beyefen- di, ben ilgilenirim, sizyorulmayın"de- di. Sanki herşeyidü- zeltebilirmiş gtbi, al- dı çocukları, bir ye- re götürdü. Kapıla- rın önünde bekle- şenler vardı. Daldım bir odaya. Eğitim mü- dür yardımcısının yanına girdim. Kahveler içtik, sigaralaryaktık, oradan buradan konuş- tuk. Birden kapı açıldı. Ali Bey kızdı çocuk- lan karşısında görünce. Hasan'la Murtaza geJ- diler, durdular önümüzde. Kâğıdı uzattılar arkadaşa, okudu. Ben de anlattım durumu, ktsaca "Benim yapacağım bir şey yok" de- di, "eğitim müdürünegitsinler". Birşey söy- lemedi çocuklar, geri dönüp çıktılar. Derken hademe geldi. "Oldu" dedi, "çocuklann işi oldu, üzülmeyin siz". Bir saat oturduk, başkalan geldi, çıktım. Vali yardımcısı dostumdu, bir ara ona uğra- yayım, dedim. Bir kahve de orada içtim, bir de baktım iki çocuklar çıkıverdiler gene kar- şıma. Gene o kâğıt parçası. Gene aynı söz- ler. Gene vali yardımcısıyla aynı konuyu ko- nuşma. Duygulu bir adamdı. Vali yardımcı- sı halden anlardı, o da köy çocuğuydu. "Ne yapmalı?" dedi. "Neyapmalı?"dayd\ bütün anlam. Çaresizlik anlamı! "Geri dönecekler. Köylerine gidecekler. Sonra yeniden yuva- ya resmen başvuracaklar." Bir şey yapa- mazlarmış. Hasan konuşmuyordu, bizi ince- liyordu koca mavi gözleriyle. Umutsuz, yal- nız, yıkılmış. Küçük, hep yere bakıyordu. Korkuyordu insanlardan. Ağabeyi vardı ya- nında neyse ki! Hasan'a anlatıldı durum. Ge- ri dönecek. Otobüs saatine kadar vilayet ko- nağında beklesinler, sonra hademe amca onlan otobüse bindirsin. Akşamın ilk karanlığı kente çöküyordu. Vı- layet konağından çıktım. "Gitmediğin yer senin değildir..." demiş yüz yıl mı ne kadar önce Halil Rifat Paşa? Insanlannı kurtarama- dığın toprak senin midir? Yalnızlıklanna, ça- resizliklerine bıraktığın insanlar senin midir? İki çocuk niye sahipsizdi, niye yitip gitmeye mahkûmdu? Köy Enstitülerini hatırladım: Bu iki çocuğa okumak, yetişmek olanağı sağ- lansa, bunlar gibi nice çocuğa kendilerini kurtarmak, aydınlanmak yolu açılsa... Cad- dede baktım sağa sola. Işten çıkmıştı insan- lar. Orta Anadolu'nun eylül akşamı iniyordu. Vrtrinler ışıklandı. Hasan'la Murtaza hademe amcayta belki de caddede geziyoıiardı. Ha- deme amca onlara poğaça almıştı. Yanm saat sonra hertarafı dökülen bir otobüs kal- kacaktı, güneş doğarken köylerine giden patikanın başında onlan indirecekti. Saba- hın ayaznda iki çocuk, Hasan'la Murtaza, köy- lerinin yolunu tutacaklardı. Üvey bir ana, ça- resiz bir baba bekliyordu onlan. Bir umut yakmışlardı içlerinde. Bir günde sönmüştü. Bir daha kolay kolay yanmayacaktı. Nice Hasan'lar, Murtaza'lar gibi yitip gidecekler- di milyonlann içinde. Bu bir günlük serüven, anı bile olmayacaktı. Unutacaklardı bir süre sonra hepsini, her şeyi... "Istinye Sulan"ndan (1952) 'VanGölü'nde... Prof. Dr. Tümer URAZ S ayın Oktay Sönmez'in 9 Temmuz 2005 tarihli Cumhuriyet'teki yazısına, özellikle yöreyi tanı- tan enfes değerlendirmelerinden dolayı teşek- kür ederim. Ancak o bölgenin bir insanı olarak, ufak bir iki eklentide bulunma gereğini duydıım. 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı, Van Gölü'nde ilk kez değil, benim bildiğim 1940'lann ba- şından -belki de daha eskiden- beri Tatvan'da kutlan- maktadır. Ben kendim 1945-1958 yıllan arasındaki "Deniz Bavramlan"nın (orada öyle anılıyor) tümü- ne kanldım. Oniversite öğrenimi dolayısryîa 1959'dan bu yana olan "bayramlarT pek yaşamadım. O dönemde, Tatvan'da (Tuğ'da) Ulaşûrma Bakan- hğı'nabağh Devlet Denız Yollan Genel Müdürlüğü'nün bir işletmesi (Van Gölü Denizcilik Işletmesi) buhı- nuyordu. Bu kuruluşun her yıl 1 Temmuz'da düzen- lediği etkinlikler, gerçekten bir bayram havası içinde geçerdi. Çoğunluk Bitlis'ten olmak üzere Ahlat'tan, Adilcevaz'dan halk, kamyonlarla otobüslerle Tatvan'a taşınır ve düzenlenen yağh direk, sandal ve yüzme yanşlanyla oldukça eğlenceli bir gün yaşanırdı. Van Gölü Denizcilik işletmesi kurulduğu tarihe bakıldığında, o bölge için ayn bir önem yüklenmek- teydi. Tatvan'a taşındığınız 1942 yıhnda bile kendi ateh/eleri, lojmanlan ve oteli için ürettiği elektriğin, geceleri, yıldazlar yere inmişçesine ortaya koyduğu manzara, birçok künse gibi benim de çocukluk anı- lanm arasında hâlâ yerini korumaktadır. Andığım ta- rihte il merkezi olmalanna karşın ne Van'da ne de Bit- lis'te elektrikle aydınlatma bulunmuyordu. Bu de- nizcilik işletmesinin sayesindedir ki ortaokul D. sı- nıftan itibaren (1952) ben de, derslerimi elektrik ışı- ğında çalışmaya başladım. Van Gölü'ndeki yük taşıma ve ulaşım işlerini yü- rütmek üzere adı geçen ışietmenın. adlan Bidis, Van, Tatvan ve İki Nisan olan 4 tane yolcu gemisi; Akda- miir ve Erek adında 2 şilebi; Gevaş ve TVığ adında 2 adet acil yardım ve kurtarma gemisi bulunuyordu. Yol- cu gemilerinden birisi Van Gölü'nün güneyinden, öbürü de kuzeyinden haftada iki kez (Reşadiye, Ge- vaş, Ahlat, Adilcevaz, Erciş üzerinden) Van'a sefer yapar dönerlerdi. Güneyden olanı bir gece Van'da kaîıp ikinci gün Kuzey'den dolaşarak Tatvan'a gelir- di. Kuzey yolu daha uzun olduğu için zorunlu olarak bir gece de Erciş'te kalmak suretiyle tur tamamlanır- dı. Yolcu sayısının artması üzerine 1950'lerin orta- sında yeni inşa edilen Tatvan gemisi ile Van'a 4 sa- atte giden ekspres seferleri başlaüldı. özellikle 1980'lerden önce Tatvan'a uğramış olan herkesin "Denizcilik lşleöneaOtefiwTesisleri''nden beğeniyle söz ettiğine pek çok kez tanık oldum. Bir ülkenin bağımsızlık ve egemenliğini temsil eden De- nizdük ve Kabotaj Bayramı'nın, tümüyle siyasal bir organ olan ve bundan dolayı da amacı, yönü, eğılımı her an değışen befedrv'derce kudamaya bıralalnıası ne kadar doğrudur? Türkiye'nin her yerinde gırtlağına kadar borç ba- tağında İavranan halkına karşı birinci derecede sorum- lu bulunduğu su, aydınlatma ve kanalizasyon hiz- metlerini yerince kotaramayan belediyeler, bu tür bir görevi nereye kadar götürebilir? Ülkemizde hangi belediye, toplumuna 40 öncesinin olanaklanm yara- üyor? En doğrusu u Van Göiü"nden ulaşım amacryia ya- rarianan, bu iş için Uman, iskele, tesis ve ahyapısı olan bir kuruluşun (adı ister u Denizdnk İşletmesi'', ister "Feribot İşletmesi" olsun) yükümlülük alması gere- kir. Sanınm akla en uyan da budur! Ecevit ve Vahdettin Yrd. Doç. Dr. Faruk GÜÇLÜAbant IBC-IIBF öğr. üyesi A tatürk'ün kurduğu onunöndennesaldıranlannönpla- CHP'nin uzun yıllar ge- nel başkanhğını yapan es- ki DSP Genel Başkanı Sn. Bülent Ecevit geçen günlerde Fetfaulbb Hoca ya yakınhğı ile büinen bir ile- tişim organı muhabirine "Vahdet- tin hain değüdi" diye demeç ver- miş. Doğrusu hiç şaşırmadım. Çün- kü Türk halkı ve Türk solu ihane- tin bin bir türlüsüne ne yazık ki Sn. Ecevit sayesinde tanık ohnuş- tur. Bir kere Sn. Ecevit tarihçi değil- dir. Gerçi kendisini destekleyen tarihçiler oknuştur. Ancak bu ko- nuda Ecevit'e söz söyleme hakkı düştüğü kanısında değilim. Ayn- ca Sn. Ecevit'in bu konuda yeter- li ve detayh bir bilgi sahibi oldu- ğunu da hiç sanmıyorum. Ancak demecinin veriliş dönemi ve veril- diği yeri çok önemsiyorum. Çün- kü zaman Kurtuluş Savaşı'na ve na çıktığı ve itibar gördüğü dö- nemdır. Cumhuriyet'e, laikliğe ve Atatürk'e saldıran saldırana. Kuş- kusuz insanlann görüşlerinin de- ğişmesi, evrime uğraması doğaldır. Ancak siyasal önderlerin görüşle- rindekı anı değişiklikler toplumsal bunalımlara ve açmazlara yol aç- maktadır. Bu nedenle Sn. Ecevit 'Vahdettin hain değildi' diyecek kişilerden en sonuncu olması ge- reken kışiydı. O halde ortada bir yanlışlık vardır. Ya Türk halkı Sn. Ecevit'i gerçek kimliği ile tanıya- madı, ona farklı bir misyon yük- ledi. Ya da Sn. Ecevit topluma ken- disini yanlış tanıtarak Türk toplu- munu aldattı. tnsanlan hele hele toplumlan aldatanlann mutlaka bir yapanma maruzkalması gerek- mezmi? Sn. Ecevit, Atatürk'ün kurduğu CHP'nin uzun yıllar genel başkan- hğını yapmıştır. Arşivde bulunan pek çok konuşmasında Vahdettin'e hain nıtelemesınde bulunmaktadır. Ne değişti, Sn. Ecevit'e hangi ila- hi bilgiler geldi de görüş değiştir- di henüz bilemiyoruz. Yasalanmı- zın yasaklamasına rağmen bir baş- bakan olarak "hi huylu tarikat" diyerek bir tarikatı öven ve o tari- kat mensuplannı değışık illerden miUetvekili adayı göstererek sol oylarla onlan seçtiren Sa Ecevit'tir. Son Osmanlı Padişahı Vahdet- tin a hain w dir ya da değildir. Bunu değerlendirmesi gerekenler tarih- çilerdir. Ancak herkesin bildiği bir gerçek vardır ki Vahdettin bir düş- man ülkenin savaş gemisi ile ülke- sini terk etmiştir. Ulusu Kurtuluş Savaşı verirken o, düzenli ordula- rmı dağırma emrini vermiştir. Kur- tuluş Savaşı'nm komutanlan ve Ecevit'in bir zamanlar genel baş- kanlığmı yaptığı partinin ilk ve ikinci genel başkanlan Vahdettin'i "hain" olarak tanımlamışlardır. PENCERE KeyüsizBb 1 PazarVmsL. Bugün pazar.. Eski Babıâli'de ya da yeni medyada yazılı olma- yan bir kural geçeriidir; pazar günleri okuru neşe- lendirmek, rahatlatmak, keyiflendirmek için yazı- lır, çizilir... Ne yalan söyleyeyim, ben de bu kurala genel- likle uyanm... Bu pazar da mizaha dönük bir balonu zihnim- de şişirmenin yazınsal esrikliğine kapılmış, esin pe- risiyle cilveleşmeye başlamıştım... Küçük bir iğne, şişmeye başlayan o balonu pat- latü. Şu Cumhuriyet gazetesini bilmem ki ne yap- sak?.. Atsan atamıyorsun.. Satsan satamıyorsun.. Başa belâ!.. Gerçeğe salâ!.. Cumartesi günkü, yani dünkü sayısında, Cum- huriyet'in iri siyah harflerle attığı birinci başlığı ney- di: "Yetkilerimiz kısıldı" Kim söylüyor bunu? Genelkurmay Başkanı!.. Demek ki asker söylüyor. Teröre karşı savaşımda askerin yetkilerini kim kı- sıyor?.. Takıyyeci sıfatıyla ya da adıyla anılan siyasal ik- tidar bu marifeti yapıyor... • Gözlerimi birinci başlıktan kaydınyorum, man- şetin hemen altındaki ikinci başlık: "Kışlaya bomba: 5 asker şehit!.." Düşünüyorum: Son günlerde kaç şehit verdik?.. Bilemiyorum... Sen şimdi kalk, keyifli bir pazar yazısı yaz!.. Yazsan bile yazdığın keyifli yazıyı şehit ailelen ke- yifle okuyabilirier mi?.. • Ne tür bir kanlı cümbüşün içine girdik?.. Amerika mı, Dabılyu Buş mu, her kimse, Ku- zey Irak'ta PKK'nin üstüne kol kanat germiş... Sınınn öteki yakasında terörü düpedüz ABD hi- maye ediyor.. Takıyyeci mi, dinci mi, her neyse~AT<P iktidan da içerde askerin yetkisini kısıtlıyor.. Asker-sivil şehit üstüne şehit veriyorûz.. Şehit aileleri eş, baba, ana, çoluk çocuk ağlaşı- yorlar.. Hepimiz elleri kollan bağlı seyrediyoruz.. • Bugün de inadına pazar.. AJ sana keyifsiz bir pazar yazısı!..
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear