02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 HAZİRAN 2005 PAZARTESİ CUMHURİYET l l ı l v d i ^ l tJlVJJ. ekonomi(S cumhuriyet.com.tr Türkiye hazır giyimden televizyona kadar pek çok üründe dünya markası, ancak ülke markası olarak sonlarda Marka olmakkolaydeğilEkonomi Servisi - Tekstü ve hazır giyijtıden lelevizyona, beyaz eşyaya kadkar sonyıliardapek çok sektörde Türkfirmalan uhisJararası marka olma yönünde ciddi atdımlar içindeler. 2001 yıhrtdapadak veren ekonomik krizjde iç pazardakiyaşanan darmzlma sonucunda ihracata yön^eien birçok sektör için arük tek başına ihracat da yeterii değiL Küresel rekabette şimdi slogan "dünya markası" olmak. Efes Pilsen, Arçelik, Vestel, Şişecam gibi devlerin diğer ülkelerdepeş peşe yapUklan yaanmlarla kendi markalannı tüm dünyaya duyururiar, Türk müteahhitler, uluslararası ihaielerden daha önce taşeron olarak pay kaparken, arük oluşturduklan konsorsiyumlar sayesinde ciddi projelerin sorumluluğunu üsûeniyorlar. Dünya markası olmak için savaşan sektörlerin başında tekstü ve hazır giyimfırmalan geliyor. Bugün Sarar, Damat-Tween, Ramsey, Vakko, Beymen biryandan ihracata ağıriık verirken bir yandan dayurt dışında konsept mağazalar açarak kendi markalannın uluslararası tanımrlıklannu artarma gayreti içindeler. Ancak bir ülkenin, başkalarınca nasd değeriendirildiğini beliriemek üzereyapüan araştırmalarda, Türkiye 'nin sıralamalardaki yeri neyazık kipek de parlak olamıyor. KÜRŞAD TOZMEN: Türkmüteahhitler dünya çapında projeler üstleniyor Ekonomi Servisi - Devlet Bakanı Kürşad Tûzmen, bu yılın ilk 5 ayında Türk müteahhitlerin yurtdışında 3 milyar dolarlık 97 proje üstlendiklerini açıklarken bu yıl 7 milyar dolarlık hedefe ulaşılacağını söyledi. Tüzmen, "Baza fırmalanmız ihüsas gerektiren projelerde dünya markası olma yolunda öncmli mesafe katetmiştir. Hatta dünya markası olnıuşlardır" dedi. Devlet Bakanı Tûzmen yaptığı yazıh açıkl amayla. Türk müteahhitlerin aldıklan işlerin küçüJc projelerden hııla büyük projelere doğru kaydagını belirtti. Yabancılarla kurulan ortakdıklarla milyarlarca dolarlık projelerin alındhğını anlatan Tüzmen, Dubai metrosunu Türlc-Japon ortaklıgııun oluşturduğu konsorsiyumun kazanmasını örnek olarak göstererek "Bu Tûrkhe'nin başansıdır'* dedi. Tüzmen'ın verdiği bılgilere göre yılm ilk 5 ayında Türk firmalan Ortadoğu ülkelennde 1 milyar 824 milyon dolar, Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelennde 859 milyon dolar. Afrika ülkelerinde 279 milyon dolar, Asya ülkelennde 38 milyon dolar, Avrupa ülkelerinde 6 milyon dolarlık iş üstlendi. Kürşad Tüzmen, yurtdışı müteahhitlik sektörünün aldığı her işin o ülkeye yönelik Türkiye'nin ihracatmı da arttırdığını vurg-ulayarak şımlan söyledi: "Biz artan petrol fiyatlann] fırsat olarak degerlendireceğinıia söylenüştik Artan petrol fiyatlan oedeniyle petrol üreten ülkelerin alt ve üstyapı yaürunlannı arttıracaklannı betirtmiştik Nitekim. üsüendiğimiz projeierde ilk sırayı Ortadoğu bölgcsi almışoı\" amat-TweenAvrupa'da da büyüyor GAZİANTEP (Cumhuriyet) - Uluslararası erkek hazır giyim markala- n Damat, Tween ve ADV markalanmn ya- ratıcısı ORKA Group, yurtdışında mağa- za açma atağuıı sürdürüyor. Dünya moda merkezlerinden Barselona'da konsept ma- ğaza açan ilk Türk hazır giyim fırması olan ORKA Group. bu yıl sonuna kadar başta Kanarya Adalan ve Portekiz'de olmak üze- re en az 8 mağaza daha açacak. ORKA Group Genel Koordinatörü Osman Arar, üç haftada 1 mağaza açma stratejileri doğ- rultusunda 2005 yılında konsept mağaza- lar açmaya devam ettiklerini belirterek "Uluslararası marka olma yolunda tuzb adınılaria Uerfiyonız" diye konuştu. Barse- lona'da ilk Damat-Tween-ADV mağazası- m 21 Mayıs'ta açtıklannı. franchising yön- temiyle faaliyete geçen mağaza için 200 bin AvTo'luk yatınm yapıldığmı belirten Arar, yurtdışında mağaza sayılannm 43'ü bulduğunu ifade ederek bu yıl Kanarya Adalan'nda 250-300 metrekarelik bir ma- ğazanm yam sıra Portekiz'in de aralannda bulunduğu farklı ülkelerde en az 8 mağa- za daha açacaklanm bildirdi. ULKEYARIŞI Isveç en iyi Türkiye en kötii LONDRA (ANKA) - "En iyi ulusal marka"nın Isveç, "en kötü ulusal mar- ka"nın ise Türkiye olduğu öne sürüldü. Ingütere'nin önde gelen uluslararası marketing uzmanı Simon Anholt 10 önemli ülkenin, başkalannca nasıl değer- lendinldığıni beliriemek üzere bir araştırma gerçek- leştirdi. tngiltere, ikinci sı- rada yer ahrken Türkiye de sonuncu oldu. Anholt ta- rafindan geliştirilen Ulu- sal Brand Endeksi, 5 mil- yon tüketicinın tunzm, yö- netişim, halk, kültür, yatı- nm ve ihracat gibi faktör- ler konusunda ne düşün- düklerini dikkate alarak oluşturuldu. Tüketiciler, listenin ilk sırasında yer alan Isveç'e banşçıl ve adil toplumuyla, istıkrarlı hü- kümeti nedeniyle hayran- lık duyuyor. Sondan ikin- ci olan Rusya, şiddet olay- lannın yaşandığı ve istik- rarsız bir ülke olarak de- ğerlendirilirken, "Ameri- ka markası T> run zorunlu bir marka olduğu görüşü ortaya çıktı. Tüketicılerin yüzde 10'u ABDhüküme- tini tehlikeli bir yönetim olarakgörüyor. Simon An- holt, Türkiye'nin de aşın tslamı akırnlar ve insan haklan ihlalleriyle "pek hakholmayan" bağlantılar nedeniyle son sırada yer aldığım beürtti. 2005'teki projeler Üke Afganistan Azerbavcan BAE Bulgarıstan Fas Gürcistan Irak Iran Kazakıstan Kırgızistan Libya Rusya Fed. Sudan Tacikistan Türkmenistan j Ukra>-na Umman (Milyon dolar) Üstlenilen Proje 38.0 2.6 1.000.0 6.0 270.7 5.0 802.7 2.4 441.0 10.5 7.0 183.3 1.0 3.3 33.6 181 0 195 40'TAN FAZLA ÜLKEYE İHRACAT YAPIYOR Efes Pilsen yatınma doymuyor PATENT ENSTITÜSÜ ONAYLADI Egepamuğu 'marka' oldu ADANA (AA) - Türkiye'de 1969 yılında Istanbul ve tzmir'de 2 bira fabrikasıyla sektöre giren Efes Pilsen'in, yurtdışında da sektörün önde gelen isimle- rinden bin olmayı başardı- ğı bıldirildi. Anadolu Efes Biracılık ve Malt Sanayi AŞ Türkiye Bıra Grubu Genel Direktörü Serdar Bölük- başu "Grubumuz, Rusya, Kaza- Idstan, Moldova, Sırbistan ve Ro- manya'da 14bira. 4 malt, 1 deşer- betçioru üretim tesishieyurtdışın- da da ses getiriyor" dedi. Yurtdı- şı bira pazarlannda, 40'tan fazla ülkeye Efes Pilsen içecek grubu ihraç ettiklerini ifade eden Bö- lükbaşı, konuşmasuıı şöyle sürdürdü: "Rusya'da StaryMebıikve Sokoİ, Ka- zakistan'da Karagandins- koe, Romanya'da Cara- iman, Moldova'da Vıtanta, Chisi- nau veArc ve Sırbistan'da VVetfert ile Pils Plus, yurtdışı bira piyasa- lanndaki başanmıza katkı sağla- yan yerel bira markalanmız". tZMtR (Cumhuriyet) - tz- mir Ticaret Borsası'nın (ÎZTB) koordinatörlüğünde Ege pa- muğu için yapılan coğrafî işa- ret başvurusu, Türk Patent Enstitüsü (TPE) tarafın- dan onaylandı. Kalitesi, lif uzunluğu, dayamklı- ı lığı, parlaklığı, ve renk tutabilme özellikleriyle dünyaca tanınan Ege pamuğu için. TPE'den Coğrafi Işaret Tescil Belgesi alındı. Böylece Ege bölgesinde yetiştirilen pa- muk çeşitlerinin korunması yo- lunda en büyük adım atılmış oldu. ÎZTB Başkam TuğrulYe- mişçi, markalama çalış- masının, bölge pa- mukçuluğunun gele- ceğini kurtarmak amacıyla bugüne ka- dar gerçekleştirilen en önemli hamle olduğunu belirterek "Bu logoyu kuDanan işletmeler,balyalar içüıdesade- ce Ege pamuğu olduğunu ga- ranti etmiş sayılaeak M dedi. DÜN\A EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA ergin.yildizogluogmail.com Fransa ve Hollanda'da halkın Avrupa Anayasası'na "hayır" demesi birilerinde "şok ve korku" yarattı. Bir grup, olup bi- tenı çok iyi kavradığı için şok geçiriyor ve korkuyor. Birileri de olup bitenleri an- layamadıklan için... 'Küresel' bağlam Fransa ve Hollanda'daki "hayır" oyla- nnın gerçek anlamını kavrayabilmek için Avrupa Biriiği (bütünleşme) sürecini, ön- celıkle küresel serbest piyasa projesi ve Biriiği sürükleyen hegemonya bloku içindeki değişmeler bağlamında ele al- mak gerekir. 1970'lerde dünya ekonomisinde ya- pısal bir kriz başladığında, Avrupa Biriik sürecini, Kömür Çelik Birliği'nden bu ya- na sürükleyen Avrupa oligopollerinin ilk tepkisi dışanya karşı korunma, diğer bir değişle "neo- merkantilist" bir egilimi benimsemek oldu. 1983'te, Avrupa Sa- nayicileri Yuvarlak Masası, en büyük şirketlerin krize karşı AB sürecini düzen- leme girişiminin bir aracı olarak, Volvo, Philips, Ünilever gibi gruplann CEO'la- nnın önderiiğiyle kuruldu ve hemen "neo-merkantilist" eğilimlerie, uluslara- rası finans sermayesi ve küresel çapta etkin çokuluslu şirketlerin temsilcilerinin kriz boyuncayükselmekte olan "neo-li- berai" egilimleriarasındabırçatşmaya sahne oldu. Hatta Ünilever gibi neo-li- beral eğilimi savunan şirketler Masa'dan çe<ildiler. 1990'lann başındaki sert re- sesyon, hem "neo-merkantilist" (koru- macı) kesimin görüşlerini degiştirirken, hem de istifa edenlerin gen gelmesiyle Masa'nın içinde hâkimiyet neo-liberal eğılime geçti. Böyiece Avrupa Biriiği sü- recini yöneten sınıffraksiyonuiçinde de bir hegemonya projesi değişikliği ger- çekleşmiş oluyordu (Gill: "Cons- titutionalising Cap/fa/"; Apeldo- orn: "The Struggle overEurope- an order", Social Forces in The Making ofthe New Europe. 2001, Pelgrave, için- de ve Carchedi, For Another Europe - A Class Analysis of European Economic Integration, 2001, Verso). Avrupa kapitalist sınıfına bakınca, dört ana "für" gözlemlemek olanaklı (Holl- man ve Pjil: The Capitaüst Class in the European Union"dan esinlenerek, Im- pact of Europen Union içinde). Birincisi Avrupa pazan için üretenler. Ikincisi Av- rupa pazannda üreterek dışan satanlar. Üçüncüsü ithalatçılar. Dördüncü- _ sü, uluslararası düzeyde de etkin, aynı zamanda ABD uluslararası sermayesiyle ileri derecede bütün- leşmiş olanlar. Kabaca bakıldığın- da bunlardan iç pazara üretim ya- panlann, güçlü talep, istikrariı emek arzı, düşük ücretler ve AB çapında mali, kurumsal, kültürel homojen- leşmeden, ithalat yapanların, güç- lü bir talep, güçlü Euro, homojen bir ekonomik ortamdan; ihracat ya- panlann ise esas olarak düşük üc- ret ve esnek emek piyasası ve re- kabetçi bir Euro'dan yana olacağı görü- lür. Çokuluslu şirketler ve finans serma- yesinin ise düşük ücret, deregülasyon, özelleştiıme ve esnek emek piyasasıy- la mali disiplinden yana olacaklardır. Avrupa Blokundan transatlantlk bloka Yalnızca bu dördüncü fraksiyon, salt ekonomik gücünden değil. taleplerinin birçok noktada diğerleriyle kesişmesin- den dolayı da tüm diğer fraksiyonlan bir araya toplama, bir blok oluşturma kapa- ŞokveKorku sitesine sahiptir. 1980'lerden itibaren güçlenen ve uluslararası bir nitelik kaza- nan medyanın ağzına sakız ettiği "bilgi toplumu" söytemi, post-modern enteli- jansıyanın ve akademik çevrelerin neo- liberal eğilimleri bu fraksiyonun blok oluşturma projesine büyük katkıda bu- lundu. Yüksek teknoloji sektöründeki (bilgi işlem, medya, elektronik vb..) işçi kesimleri ve toplumdaki rantiye kesim de bu bloku desteklediler. Diğer taraftan bu blokun hegemonya projesi, ABD kaynaklı uluslararası ser- maye ile olan bağlarından dolayı bir transatlarttik hegemonya bloku oluş- turma projesiyle de yakından ilişkiliydi. Nitekim, Avrupa Anayasası'nın reddedil- mesine, ABD'de birkaç kazma neo-con dışında sevinen çıkmadı, iş çevreleri özellikle endişelerini belirttiler (Jon Bu- ell Commondreams, 1/06; Philip H. Gor- don, The New Republic, 01/06). Gerçekten de, tüm küreselleşme şa- matasına karşın ABD sermayesi esas olarak AB pazanna yönelmiş, doğrudan dış yatınmlannın dörtte üçünü 2000'den bu yana AB'ye yapmıştı. Buna karşılık, LVHM, Parmalat, Ünile- ver, Nestle, DaimlerChrysler. Ro- yal Deutsch, Credit Suisse, Henkel vb. çok sayıda AB şırketi, ABD şirketlerini satın almıştı (T.R Reid: The United Sta- tes of Europe, 2005 Penguin). Aynca ABD'nin kendi küresel konumunu koru- mak, dünya ekonomisini yönetmek -kü- resel neo- liberal proje- için de, muha- fazakâr Hoover Institute'ten Patrick Chamorel'in vurguladığı gibi (Christian Science Monitor, 02/06) AB'nin deste- ğine gereksinimi var. Fransa ve Hollanda'da, üstelik de çok kesin sınrfsal temelde, neo-libera- lizme ve ABD-lngiliz modeline bir tepki olarak şekillenen "hayır" oy- lan (David A Bell, The New Repub- lic, 01/06) hem AB projesini neo- liberal temelde yönetmeye çalışan sermaye fraksiyonunu hem de onun transatlantik ittifakını çok te- dirgin etti. Buna karşılık, anayasa tartışmalan Avrupa emekçi sınıfla- nna ortak bir mücadele platformu oluşturma, dolayısıylaAB çapında şekillenen sermayeye karşı AB ça- ptnda birtepki süreci başlatma ola- sılığı yarattı, Bu yüzden AB yönetici eli- ti şimdi ne yapacağını bilemiyor, telaşla referandum sürecini durdurmaya çalışı- yor. Ve saskınlar Ne olduğunu anlayamayanlann kor- kusuna gelince, bunlar. yıllardır neo-libe- ralizmin hegemonya projesini, sosyal devlete, işçi haklanna saldınlan, "devle- te, statükocu elite karşı demokrasi mü- cadelesi veriyoruz" palavralanyla des- tekliyorlar. Bunlar küreselleşmeye, neo- liberalizme karşı muhalefeti, "Sağ ve sol geride kaldı", "Serbesf piyasa demok- rasinin temelidir", "Küreselleşme en- temasyonalizmdir" saçmalıklanyla, "Sol, tedavisi olanaksız birhastalıktır", emperyalizme karşı direnenler de ulu- salcı sol, demode III. dünyacılar, kendi projelerini halka dayatan Jakobenler vb.. karalamalanyla göğüslemeye çalışıyor- lar. Şimdi, bunlar Avrupa'da halk anaya- sa'ya hayır demeye başlayınca, birden- bire kendilerini, dün "statükocu" diye eleştirdikleri devletin, Avrupa yönetici elitinin yanında, halkın demokratik irade- sinin karşısında buluverdiler. Bunlann bizdeki ömekleri, Avrupa elitini, anaya- sayı, halka sormadan doğrudan meclis- ten geçirmekvarken, referandumabaş- vurmakla suçluyor, demokrasinin halkın oyuna başvurmak anlamına gelmeye- ceğini, kalabalıklann cahilliğini, "bilenle- rin" iradesini, adeta Jakobenizmi (ken- di çarpıttıklan tarifiyle) savunuyorlar. As- lında, bunlann kapitalist anlamda bile demokrasiyle bir ilişkileri olmadığından, "Masa'nın" temsilcileri, AB eliti için ana- yasanın oylanarakkabul edilmesinin he- gemonya projesinin meşruiyeti açısın- dan ne kadar öneme sahip olduğunu anlamıyoriar. Bunlar dün tarih bitti der- ken, şimdi bizzat kendi söylemlerinin ta- rihin dışına düştüğünü görüyor, işlevle- rini artık yerine getiremediklerinin ayırdı- na vararak korkuyoriar. İkinci kategoridekilerie akraba, üçün- cü bir kesim daha var. Yıllardır AB kapı- lannda, Sertab'ın şarkısındaki gibi "Any way that I can", (Ne istersen yapanz) sızlanmalarıyla sürünen bu zavallılar, şimdi AB halkına "Aptal n'olacak, elin- dekinin kıymetini bilmiyor" diye adeta hasetle bakıyoriar. ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK Eğitim mi Dediniz? Hükümet, eğitimi laiklik ilkesinden hızla uzak- laştıran adımlar atıyor. Bununla da yetinmiyor, ek olarak devlet üniversitelerini ezerek biçim- lendirmeye öncelik veriyor. Ankara Üniversitesi Senatosu'nun geçen haf- ta yayımlanan açıklaması eğitimdeki gidişi çok güzel özetliyor; Türkiye Cumhuriyeti'nın temel niteliklehnden biri olan laiklik, siyasal iktidann dehnden ve ka- rarlı uygulamalan ile hızla aşındınlmaya çalışıl- maktadır. Senato kararında, yasadışı kurslar; türban; ilk ve orta dereceli okullarda uygulamalı dın eğiti- mi verilmesi; kız ve erkek öğrencilerin ayrı okul- larda okutulmak istenmesi gibi somut örnekler verilıyor. Aynı gün, Inönü, sonra Izzet Baysal üniversitelerinin senatolan da aynı doğrultuda karariar aldı. Üniversitelerin saptadığı gibi, hükümet, ısrar- lı, düzenli ve bilinçli bir biçimde, toplumun her hücresinin Islamlaştırılmasını, eğitimi kullanarak sağlamaya çalışıyor. Kamuoyuna üniversite ön- cesi eğitimin ezbercilikten kurtanlacağı ızleni- mi verilirken genç beyinlehn yaratıcı yetenek- lerinin önü kesiliyor. • • • Oluşturulmakta olan altyapı üniversitelerin ve ülkenin geleceğini de karartacaktır. Bu nokta bir yana, üniversite yönetimlerinin laiklik yanltsıtu- tumu, hükümetin, neden işbaşına geldiği gün- den sonra devlet üniversiteleriyle savaştığını da açıklıyor. Hükümet, devlet üniversitelerini eğiti- mi Islamlaştırma girişiminin önündeki en büyük engel olarak görüyor ve onlann elini kolunu bağ- lıyor. Üniversitelere verilen araştırma görevlisi kad- rosu, önceki hükümet dönemlerine göre yan yarıya azaltılmış bulunuyor; öğretim üyesi fi- danlığı kurutuluyor. Üniversiteler, bölümlerini bi- rincilikle bitirecek öğrencilerini bile asistan ala- mıyor; kendi olanaklarıyla yurtiçinde ve dışında doktora derecesi alan başanlı bilim insanlan, kadrosuzluk nedeniyle devlet üniversitelerinde görevlendirilemiyor. Geçmişte yurtiçinde ve dışında doktora yap- malan için devlet bursu verilen ancak yalnızca yüksek lisans derecesi alabilenlerin, yani dok- tora programlannda başansız olanların, kayıt- sız koşulsuz devlet üniversitelerine dönmesi için yasal düzenleme yapılmak ısteniyor. Böy- lelikle, hükümetin verdiği az sayıdaki kadronun da bu amaçla kullanılması sağlanmak isteniyor. Hükümetin, yasal olarak çok tartışmalı bir bı- çimde el koyduğu TÜBlTAK'ın araştırma kay- naklannın dağıtımında üniversitelere ve bilim insanlanna karşı yanlı davranıldığı şikâyetleri bitmiyor. ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut'un ka- muoyunun dikkatine getirdiği çok önemli bir sı- kıntı daha var. Özellikle, büyük kentlerin dışın- da bulunan devlet üniversitelerinin, her gün ar- tan oranda yerel siyasal baskı altında tutulma- lan yoluna gidiliyor. En son Yüzüncü Yıl (Van) ör- neğinin kanıtladığı gibi, korkutucu bir baskı uy- gulanıyor. Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın, bölge- de görev yapan diğer üniversite yöneticileriyle birlikte sürdürdükleri "çağdaş bir üniversite ya- ratma" çabalannın engellenmeye çalışıldığını açıklıyor ve ekliyor: "Konunun gündeme taşın- ması korkanm bizim için başka ek sıkıntılar ya- ratır." özetle, devlet üniversiteleri baskıyla kor- kutuluyor. Eğitim, bütünüyle çökertiliyor. • • • Açıklama: Geçen hafta yayımlanan "Ey öz- gürlük" başlıklı yazım üzerine YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç telefon etti ve Boğazi- çi Üniversitesi'nde yapılacak olan ve ıptal edi- len konferansı, "talihsizlik" olarak nitelemediği- ni, tersine yapılmasını istediğini söyledi. [email protected] IMF HEYETt ANKARA'DA Gündemde yapısal reformlar var ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye Masası Şefi Lorenzo Giorgianni başkanlığındaki Uluslararası Para Fonu (IMF) heyeti, ekonomi yetkilileri ile Ankara'daki resmi görüşmelerine bugün başlıyor. IMF yetkililerinin bugün Ankara'da resmi kurum ve kuruluş yetkilileri ile yapacağı görüşmelerde son ekonomik gelişmeler. yapısal reformlarda kaydedilen ilerlemeler ve gözden geçirmenin tamamlanmasına yönelik adımlann ele ahnması bekleniyor. Bu kapsamda kamu malıyesi ve para politikası uygulamalan değerlendirilerek 2005 yıh hedefleri doğrultusunda mevcut gelişmeler gözden geçirilecek, yapısal reform programı kapsamında ise bankacılık, kamu bankalan. sosyal güvenlik ve vergi reformuna ilişkin çalışmalar değerlendirilecek. IMF ile görüşmelerde yapısal değişikliklere yönelik taahhütler ile hükümet tarafından çiftçilere verilen 432 trilyon lıralık mazot desteğı. Bağ-Kur ve SSK prim aflarının önemli yer tutması bekleniyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear