22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
«9MART2004CUMA CUMHURİYET SAYFA JV U Li X U M\ kulturfacumhuriyet.com.tr 15 Tönetmen Çağan Irmak'm gerilimli bir ihanet öyküsünü anlattığı filmi bugün başlıyor Kocanın adı Mustafa Hemen hemen her hafta iddialı bir Türk fîlminin gösterime girmesı nicedir âdetten o»ldu iyice. En son ömek, özellıkle görsellı- ğçiyle, mekanlanyla alışılmışın dışına çıka- rak ilgi çekmiş, namlı televizyon dizisi As- malı Konak'la adını duyuran Çağan Ir- raıak'ın senaryosunu yazıp yönettı- ği. bugün başlayan Mustafa Hakkında Herşey. Kısa filmden ve asis- tanlıktan yetişen Çağan Irmak'ın, nedense tıca- ri vizyona çıkmayan Bana Şans Düe adlı ilk uzun metrajından 2 yıl sonra çektiğı bu ikinci filmi. ne yazık ki çağıldayıp gürül gü- rül akmıyor perdede. Görünürde güzel ka- nsı Ceren (Başak Kök- . lükaya) ve zamane vele- \ di oğlu Kerem'le (Arda Seçgün), dayalı- döşeli zen- * gin evınde. paşalar gibi yaşa- yan, mutlu aile reisi, başan- lı reklam ajansı patronu \lus- tafa'nm (Fikret Kuşkan) çevresinde gelişen film, 'hiçbir- şeyin göründüğü gibi olnıadı- ğı'nın vurgulandığı bir vicdan mese- lesini önümüze sürüyor, bayat ve yavan tarafından. Mustafa Bey'ln Intlkam seferl Herkesin ona yalan söylediği önyargısıy- la, işyerindeki toplantilarda esip gürleyen, hırslı, kudretli, hırçın ve kıbırlı Mustafa Bey'in merkezinde yer aldığı ideal mut- lu aile tablosu, kansının Kılyos yolunda- ki bir trafik kazasında öldüğü habeny- le bir anda parçalanıyor. Mustafa'nın üzüntüsü, kansının kazadan yaralan- makla kurtulan, hıç tanımadığı, baş- ? j ka bir erkekle birlikte olduğunu öğ- J rerunesiyle şaşkınlığa dönüşüyor. ' Derken şaşkınlık yerini nefrete ve kavurucu bir intikam arzusuna bırakı- yor. Bundan sonrasıysa. bolluk-varlık içinde yaşayagelen, boş zamanlannda büst-heykel çahşmalanyla oyalanan ama aslında evinde kocasınca zarif bir biblo mu- amelesi görmekten de fena sıkılmış kansı tarafından nerdeyse bir yıldır aldatıldığını öğrenince, boynuzlanmış olmayı kendine ye- diremeyen Mustafa Bey'in, adam kaçırmay- la işkence ve şiddetin eksik olmadığı bir in- tikam seferi halinde seyrediyor filmde. Al- datıldığını öğrenince tüm yaşamı karararak, 9 yıllık mutlu evliliği balon gibi sönen rek- lamcmın sırf intikam almaya yogunlaştığı bu hikâye, şimdiye dek seyrettiğimiz yığın- la filmi çağnştırdı bize, anında bir 'deja vu' et- kisi uyandırdı. Son yı1ların geçerli mo- dasına uyularak gerilimden aşk- ıhanet dramına kadar çeşitli türlerin kanşı- rru halinde tez- gâhlanmış film, inandıncılığını yitirmeye başladığı yansından ıtibaren irtifa kaybedi- yor. Kimi yerde, olmamış sahnelerle, başa- nlamamış çekımlerle nerdeyse müsamere düzeyıne ındırgenen bu filmin en büyük şanssızlığı, aslında bizim onu etkisi birkaç gün süren Duvara Karşı gibi bir filmden sonra seyretmiş olmamız. Yavan, özentl ve parıttısız... Mor ve Ötesi imzalı King Crimson'vari müzikleriyle özenilmiş bezenılmiş görünrü- lerinin ve Nejat İşler'in sivrildiği oyuncu kadrosundaki kimi çabalann dışında, geriye pek akılda kalıcı bir şey bırakmayan bu Mus- tafa'daki burjuvazi eleştirisi, köklerine sırt çevirmiş, emekçi düşmanı, züppe başkahra- marumızm aksi, faşist, çirkin, hatta ırkçı bir portresini çizmekten öteye geçemiyor. tşçi sınıfını dünyanın safrası olarak gören Mus- Filmde Ceren 'in sevgilisini Nejat tşler, kocasım da Fikret Kuşkan oynuyor. \ tafa Bey'in çocukluk anılannda ikide bir kar- şımıza çıkan, yastıkJa boğduğu özürlü ağa- bey motifi ve sorunlu anne-oğul ilişkisiyle giderek çorbaya dönen ve finalde açık seçik netleşen konusu bir yana, sinema dili bakı- mından herhangi bir panltı da içermiyor fihn. Hele bahçedeki yansı kazılmış mezar, iğreti işkence sahneleri. doğanın, ormanın ortayerindeki şık şıkırdım ev, \1valdi - kla- sik müzik rutkunluğu ve bildik doğrulann tekrarlandığı, komik kaçan kimi diyaloglan bu Mustafa'yı iyice özenti kılıyor sonuçta. Tlpik konfekslyon slneması ürünü Abartılı bir beyaz Türk yorumunda ısrar e- den ve mimikleriyle, jestleriyle Gary Old- man'ı akla getiren Fikret Kuşkan'ın boy- nuzlu koca rolündeki bütün çabalan havada kalırken Ceren"in ilişki kurduğu taksi sürü- cüsü Fikret'i oynayan Nejat Işler'in rolüne cuk oturduğu söylenebilir. Kocasım aldattı- ğına bin pişman Ceren"i canlandıran Başak Köklükaya'ysa alışılmış çizgisinden farklı bir rolde göz dolduruyor. Kasaba alışkanlıklannı şehre taşı- dığı, oğlunca ikide bir yüzüne vuru- lan bahtsız anne Mukadder hanı- mın (Şerif Sezer) filmde sıkça tekrarladığı 'Sen bilirsin deyince kavga olmazmış' deyışi gibi. biz de seyırcı bilir diyerek bağlaya- hm lafı. Doğrusu hiç hazzetmedik biz bu tipik konfeksıyon sinema- sı ürünü Mustafa Hakkında Her- şey'den. Yönetmen, senaryo: Çağan Irmak / Kamera: Selahattin Sancaklı / Müzik: Mor ve Ötesi / Oyuncular: Fikret Kuşkan, Nejat Işler, Başak Köklükaya, Şerif Sezer, Kutay Köktürk, Zeynep Eronat / Ans 2004 (VVB) YENİ BAŞLAYANLAR... ÇATIKAT1 / Duplex Bugün gösterime gıren film- lerden ilki Danny De Vito'nun yönettıği, senaryosunu Larry Doyle'un yazdığı 'Çatıkatı'. Ben Stiller, Drew Barrymore, Eileen Essell, Harvey Fierste- in. Justin Theroux. James Re- mar, Robert VVisdom, Swoozie Kurtz, VVallace Shawn, Maya Rudolph ve Amber Vallet- ta'nın oynadıklan fil- min müzikleri David Newman imzasını taşı- yor. 'Çatıkatı', istedikle- n her şeye ulaştıklannı düşünen fakat hiç um- madıklan olaylarla kar- şılaşan genç bir çifti an- latan neşeli bir komedi. Filmde Alex ve Nan- cy New York City'de Amerikan rüyasım tas- tamam yaşayan, mutlu, âşık ve gelecekJeri par- lak bir çifttir. Nancy prestijli bir dergide üst düzey bir görevde çalı- jir, Alex de yazacağı Jdnci kitabı üzerinde j|raşmaktadır. Tek ek- >iklen kendilerine ait oir evdir. Bir gün başvurdukla- n bir emlakçı onlan Brooklyn'deki iki katlı, kılerli ve üç şömineli eski bir çatıkatı eve gö- tûrdüğünde hayalleri- nm gerçekleştiğini dü- şûnürler. Rüyalanndaki evin sonradan keşfedecekle- n tek handikapı üst kat- u yaşayan ev sahibı Mrs. Connelly'dir. tler- lemiş yaşına ve sağlık- 52 görünüşüne bakarak yamuşakbaşh ve naif kri olduğunu sandıkla- n yaşlı kadına sempa- Eyle yaklaşan çiftin ya- Eİdığını anlaması ise izun sürmeyecektir. Mrs. Connelly anormal birdayanıklılığa sahiptir, üstelik usta da bir dalaverecidir. Yaşlı kadının azar azar gelen taleple- ri, Alex ve Nancy'nin, Mrs. Connelly'nin kiracılannın kıya- fetlerini tamir etmek ve ona hiz- met etmek için başlannı kaşıya- cak vakit bulamamalanna varan bir sürekhlikte artar. Çift, mutlu yaşamlan \ e yuva- lan çılgın bir savaşa dönüşünce şunu fark etmeye başlar "Aşk- ta, savaşta ve gayrimenkulde her şey mubahfır!" Bundan sonra olaya el koyma- ya karar veren genç çifti çok zor- lu ve bir o kadar da komik bir se- rüven beklemektedir. HABABAM ROCK / The School of Rock Bu hafta yeni başlayan, birdi- ğer film de Richard Linkla- ter'ın yönettiği ve Jack Black, Mike White ve Joan Cusack'ın başrollerin- de oynadığı 'Hababam Rock' Film Dewey adlı. ken- di kurduğu rock gru- bundan yeterince pro- fesyonel olmadığı ge- rekçesiyle atılan bir gencin öyküsü üzerine gelişiyor. Parasız kalan rock'çı en iyi dostu ve ev arka- daşı Ned ve onun sevgi- lisi Patty'den kirayı öde- yemezse evden de atıla- cağına dair tehditler al- maya başlar. Ne yapaca- ğını bilemeyen ve köşe- ye sıkışan rock'çı çare- yi öğretmen olan Ned'in kimliğini kulla- narak zengin çocuklan- nın gittiği bir ilkokula kapağı atmakta bulur. Ancak aslında öğret- men olmadığından, ço- cuklara hayat bilgisi an- latmayı değil rock sev- gisi aşılamayı, AC/ DC, Ramones. Led Zeppe- lin gibi gruplan dinlet- meyi ve öğrencilerinden oluşan bir rock grubu kurmayı kendine görev edinir. Tabii ki veliler ve mü- dire Mullins bu durum- dan hiç hoşlanmazlar. Gerçek yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başla- dığında da olaylann sar- pa sarması kaçınılmaz aksilikleri de beraberin- de getirir. İZLEYİCİ ERDAL ATABEK Kardan adamlar ülkesinde...'Buzdan Hayal- ler' (Noi Albinoi) bir Izlanda filmi. Karla- nn ve buzlann ülke- sinde 17 yaşındaki Noi, yaşam sorunla- nyla başa çıkmaya çalışıyor. tklimin çok sert olduğu bu ülkede doğa her zaman uğra- şılması gereken ko- şullar yaratıyor. Noi bir albino. Bedenin- deki pigment eksikli- ğinden saçlan, kaşla- n, kirpikleri bile be- yaz. Böyle karlar ül- kesinde bir albino, filmin ilgi çekici iro- nisi. Beyazlar ülke- sinde beyaz bir genç. Noi, okulla sorunlar yaşıyor. Okula gitmi- yor, derslerde devam- sız. Zeki ve mizah duygusu olan bir genç. Okul müdürünün bütün çabala- nna karşın öğretmen artık onun okul- dan atılmasmı istiyor. Oysa Noi'nin babasmın bütün çabalan Noi'nin oku- lu bitirmesi ve kendine uygun bir ya- şam kurması için. Kaçıp gttme. kurtulma Isteğl Noi başka sorunlarla uğraşıyor. Bu buzlar ülkesinde hiçbir gelecek göre- miyor. Doğanın bu sert koşullan Noi'de hep kaçıp gitme, buralardan kurtukna isteği yaratıyor. Film. bu is- teği çok güzel yansıtıyor. Izlerken siz de sıkılıyorsunuz, bunalıyorsunuz, filmden çıkma isteği duyuyorsunuz. Ama garip bir biçimde bu sıkıntıyı iz- lemekten kendinizi alamıyorsunuz. Salondaki izleyiciler de filmi sonuna kadar bırakmadılar, oysa arada ofla- yıp pufluyorlardı. Filmin bu sıkıntılı atmosferinde Noi, benzin istasyonun- da çalışan kızla aıkadaş oluyor, onun- Filmde Noi'yi Tömas Lemarquis canlandırıyor. la bir kaçamak yapıyorlar. Artık bu gencin ne yapacağı belli olmuştur. Oradan bir yolunu bulup kaçacaktır. Bu amacı için her şeyi deneyebilir, her şeyi yapabilir. Aslında, gençlerin içinde bulunduk- lan ortamdan kaçıp kurtulma isteği ev- rensel bir sorun. Aynı kaçış güdüsünü '8 MiP filminde de görüyorsunuz, 'Lili'de de. Genç erkekler de, genç kızlar da içinde bulunduklan koşulla- n değiştirmek istiyorlar, bunun için de pek çok şeyi göze ahyorlar. Bunun ev- rensel bir sorun olduğunu bir kenara yazmak gerekiyor. Bizim üniversiteli gençlerimizın yüzde 30'a varan oran- larda başta Amerika olmak üzere yurt- dışına girmek isteğinde olduklannı da anımsayalım. Bu Izlanda filminin yönetmeni Da- gur Kari. Film kuzey ülkelerinde ödüller almış ama bizim sinemalan- mızda şöyle bir oynayıp geçiyor. Oy- sa, insan sorunlanna eğilen, önem ve- rilmesı gereken bir yapım. KEDİ GOZU VECDİ SAYAR İnatçılık Inatçılık, hep olumsuz bir özellik olarak anılır. Oysa, ben bayılırım inatçı kedilere. 'Şurda dur' deyince durmayan, yalnızca sevdiklerine yakın- lık gösteren, canı istemeyince kimselere yüz ver- meyen, dünyaya başkalarının gözleriyle değil, kendi gözleriyle bakan özgüryaratıklara... Günü-- müzün moda eğilimi yalakalıktan uzak, kişilikli tavırlan ile insanoğluna onur dersi verirler adeta. Elbette, her kedi için geçerli değil bu söyledikle- rim. Nice kediler tanıdım 'evcilleşmiş'. Zengin sofralarının, iktidar koltuklannın kıyısından aynl- mayan... Mutlak siz de tanımışsınızdır. Ben size, inatçılıkta inat eden kedilerden söz etmek istiyo- rum. İnatçı kediler, geçen hafta gene boş durmadı- lar. "Beni de fişleyin!" diye sokaklara fırladılar. Çocukça bir inat mı bu? Hiç de değil. Çoğunlu- ğun suskunluğuna katılmaktansa, 'kötü çocuk! olmayı göze aldılar. Eminim, yarın da sokaklarda olacaklar. 20 Mart günü bütün dünyadaki inatçı kedilerle birlikte "Gelme Bush!" diye haykıracak- lar. Geçen hafta PEN Türkiye Merkezi'nin Istanbul Bilgi Üniversitesi'nde düzenlediğı 'Antiterör Ya- salannın Ifade Özgürlüğüne Etkisi' başlıklı toplan- tıda, Amerika'dan, Çek Cumhurıyeti'nden, Nor- veç'ten, Ispanya'dan gelen inatçı kedilerle bir araya geldik. Amerika PEN Merkezi Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Larry Siems, 'özgür dünya'run sözcüsü Amerika Birleşik Devletle- ri'nde, özellikle 11 Eylül sonrası düşünce özgür- lüğünün nasıl tehdit altında olduğunu ayrıntılany- la anlattı. FBI'nın, kütüphanelere giren her yeni kitabı ıncelemeye aldığı, 'izleme, önleyici tutuk- lama, gizlilik' gibi kavramlarla aydınlar, marjinal gruplar ve tüm yabancı uyruklular üzerinde yo- ğun bir baskı kurulduğu bir ülkede yaşamanın na- sıl bir şey olduğunu anlamakta zorianmadı el- bette bizim kediler. Avukat Fikret llkiz de Ame- rikan rüyasından başka örneklerie tabloyu ta- mamladı. Terörle mücadele gerekçesiyle resim, fotoğraf sergilerinden kaldırılan tablolar, müzis- yenlere söylememeleri gerektiği bildirilen şarkı- lar bizim kedilere pek aşina geldi. Iran, Kuzey Kore, Küba gibi 'düşman' ülkelerin bilim ve sa- nat eserieri üzerinde yorum yapmanın, Ameri- ka'da 10 yıla kadar hapis cezasıyla sonuçlana- bildiğini de öğrenmiş olduk. Panelde, Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye muhabiri Erol Önderoğlu, Terörle Mücadele Ya- sası'nın bazı maddelerinin değışmesinin ifade özgüriüğünü sağlamak için yeterii olmadığını, da- ha pek çok yasada kısıtlayıcı maddeler olduğu- nu anlattı. Yayın kuruluşlarında yöneticilik yap- mak için, Başbakanlık'tan bir 'Güvenlik Belgesi' alınması gerekiyormuş mesela. Eh, bizim Ame- rika'dan geri kalacak halimiz yok ya... PEN Türkiye Merkezi Başkanı Üstün Ak- men'in, Türkiye'deki ifade özgürlüğü ihlallerini özetleyen konuşmasıyla açılan ve Türkiye PEN'in Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Müge Sök- men'in moderatörlüğünde gerçekleşen toplan- tıda, Uluslararası PEN Başkanı Jiri Grusave, PEN'inin Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Eugene Schoulgin, Katalan PEN Başkanı Char- les Torer Pifarre, Istanbul Bilgi Üniversitesi Hu- kuk Fakültesi İnsan Haklan Merkezi Başkanı Prof. Turgut Tartıanlı'nın konuşmaları, dünya üzerin- de mutlak bir egemenlik kurma hayalleri kuran* ların, bu emellerine ulaşamayacaklarını gösteri- yordu. Baskı rejimleri, istedikleri gibi yasalarla oynasınlar, inatçı kedileri ehlileştiremiyoriar işte! İnatçı kediler, sanat alanında da sürünün pe- şinden gitmeyerek dünyayı tekdüzelikten, seçe- neksızlikten kurtarıyorlar. örnek mi istiyorsunuz, alın size birkaç örnek, yalnızca geçen haftadan: Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin Avrupa yaka- sında ikinci okulunu açması, 30 yıl aradan son- ra Yeni Melek Gösteri Merkezi'nin açılması, Reis Çelik'in 'İnat Hikâyeleri' ile, Zeki Demir- kubuz'un 'Bekleme Odası' ile bağımsız (ve el- bette inatçı) tavırlannı sürdürmeleri. Başanyı gi- şede arayan nice sanatçının yanında onurlu bir seçenekoluşturuyorlarhepside... Plastiksanat- lardan birörnekle noktalayalım bu yazıyı: Erdinç Ünlü'nün A Sanat'taki 'Bedene İnatçı Yaklaşım- lar' sergisi, geçerli eğilimlerin ardına takılmak ye- rine, kendi rüyalannın peşinden giden bir sanat- çının özgün bakışını yansıtıyor. Inadınız bol olsun! vecdisayar(â yahoo.com Sherlock Holmes'un mektuptarı • LONDRA (AA) - Cnlü dedektif karakteri 'Sherlock Holmes'un yazan Sir Arthur Conan Doyle'un, çoğu yayımlanmamış el yazısı notlan ve mektuplan Londra'da bulundu. Londra'daki Cristie's Müzayede Evi, koleksiyonun, sanatçınm 1930'da ölümünden . sonra mirasçılan arasmda çıkan hukuki bir * anlaşmazlık sırasında kaybolmuş 3 bin parçadan oluştuğunu bildirdi. Dedektif Sherlock Holmes'un eskizi ise koleksiyonun en önemli parçalanndan biri olarak değerlendiriliyor. BUGÜN • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda 19 30da 'Uygur Müzik ve Dans Günleri'. (0 212 232 98 30) M ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30'da tstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın 'Bach' konsen. Şef: Ilarion Ionescu-Galati Solistler: Mehmet Okonşar, Feryal Türkoğlu, Ferda Yetişer, Ömer Yümaz, Tuncay Kurtoğlu. (0 212 251 56 00) M ATATÜRK KİTAPLIĞI'nda 18 00 de 'Endüstriyel Müzikte Derinlik: Coil' adlı dinleti. (0 212 249 38 19) • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZİ'nde 20.00'de Işıl Kasapoğlu'nun yönettiği 'Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış' adlı oyun. (0 212 252 35 00) •FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde ! 19.00'da Nicole Thierry'nin konuşmacı olarak katılacağı 'Kapadokya Bulgulan' konferansk (0 212 334.87 40) 6 k ;
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear