23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2» ŞUBAT 2004 CUMA CUMHURİYET SAYFA |\, I J | j I U J \ kuttur@cumhuriyet.com.tr 15 Zeki Demirkubuz'un Dostoyevski'ye adadığı son filmi bugün gösterime giriyor Ketum yönetmenin sancısı 31MMSUNGU ÇAPAN 3iten ilişkilerinin acısını ağlayıp sulanarak hazmetmeye çalışan sev- gilisi Serap'ı (Nilüfer Açıkalın) hi; de umursamayan, ciddı, ketum bi' yönetmen Ahmet (Zeki Demir- kıbuzj. Dostoyevski'nin Suç ve Ctza'sından bir film çekmeye ha- zulanıyor, ama vazgeçmek için de baıane anyor. Ona hayran bir genç kız (Elif- Ts'ırhayat Kavrak), asistanı olarak Raskolnikov'u oynayacak oyuncu anyışında. Felsefe öğrencisi Ke- ren'se (Serdar Orçin) sevgilisi Elıf'i kaybetmenin korkusuyla bir sabah kapısını çalıp sinemaya bu- laştığından beri değişen Elif hak- kuıdaki endişelerini dile getirdiği Ahmet Abi'siyle dertleşiyor. Için- den Dostoyevski, Nietzsche, He- idtgger, Adorno vb. geçen bu soh- bette aslında Kerem'in Elif i yö- neımene kaptırmaktan korktuğu, kıskandığı gibısinden birtakım ' ağır duygular 'a gark olduğu orta- ya çıkıyor. Kerem'le konuşurken yoksul emekçi kesimin çocuklarını okutmak ıçin onca çırpınmasının da onu hiç etkilemediğini, ilgilen- dirmediğini belirten yönetmenin göıünür kapasitesi ve dünyaya ba- kışı da sınırlı, at gözlüğü takmışça- sma. Aynca aynlık acısıyla intiha- ra kalkışıp hastaneye kaldınlan es- ki sevgilisinin durumunu telefonda öğrendiğinde (bildirense Demirku- buz'un 'ruh ikizi' ve semt komşu- su Nuri Bilge Ceylan) ilgisiz kala- cak kadar bencil, kibirli biri. Yönetmenin evine (ve gönlüne) postu seren Elif, odalara tıkılıp ya bilgisayannda sürekli senaryosunu yazan, ya hayvan belgesellerindan haberlere kadar sürekli televizyon Yönetmen, senaryo, kamera, montaj: Zeki Demirkubuz / Oyuncular: Z. Demirkubuz, Nurhayat Kavrak, Serdar Orçin, Nilüfer Açıkalın, Ufuk Bayraktar / Mavi Film 2003 (Özen Film) Altıncı filmi 'Bekieme Odası'nda kameranın hem ardında, hem önünde olan suskun yönetmen Zeki Demirkubuz, içinde Nurhayat Kavrak'ın da yer aldığı ve çoğunluğu amatör oyuncu kadrosundan verim almasını biliyor. seyreden ya da tabancasıyla hırsız kovalayan yönetmene destek olmak için yırtınıyor. Mutsuz, küçiik dünyasında ken- disiyle hesaplaşan, sonradan 'baş- kasıyla mutlu olan eski sevgilile- rinin hep kendini kötü hissettir- diğini' itiraf eden, nedensiz bir ka- yıtsızhğa kapılmış, azıcık da ko- nuşma özürlü, ne çekeceğine ilişkin kafasında tam bir çözüme de ulaş- mamış yönetmenimizin şımdi bu 'bekieme odası'na varan 'dışarı- dan içeriye doğru' yaratıcılık se- rüvenini izliyoruz. Minlmal slnemanın son hall Filmde sağlam bir dramatık yapı- dan ve sıkı bir hesaplaşmadan çok, uzun diyaloglar, ev içi, gergin so- ğuk savaşlar ve psikoiojik durum- lar söz konusu. Işi bırakan Elif, her şeyi bildiğini zanneden oysa hiçbir şey bilmeyen, zalim yönetmeni terk edip Kerem'e dönüyor. Film çeki- minin yatmasıyla eve tıkılıp mey- danı doğasındaki kötülük-zalimliğe bırakarak tam bir yabancılaşma ha- lini örnekleyen Ahmet'in finalde ona kesik, yeni bir genç kadın oyun- cuyla başlayan beraberliğiyle nok- talanan film, insanı sevmeyen. ya- şama coşkusu sıfırlanmış, inancını yitirmiş, karanlık bir anti-kahraman yönetmeni önümüze sürüyor. Yapımcı müdahalelerinden uzak, özgürce çalışarak yaklaşık on yıldır bağımsız ve kişisel bir sinema ya- pan, 1990'lann başyapıtı Masumi- yet'ın yanı sıra İtiraf, Üçüncü Say- fa gibi ilginç filmler imzalayan De- mirkubuz un ıyıce mınimalleştiği- ni örnekleyen bu son eseri, sıkıntı- lı filme çekme süreci üstüne yoğun- laşmış, evinden, kalbinden kadınla- nn gelip geçtiği, Raskolnikov ara- yan, inançsız bir yönetmeni ele alı- yor. Pemlrkubuz tutkunlarına... Buhranh ilişkilerin çıkmazında debelenen bir rejisörün ruh haline ve yatak odasına odaklandığımız, Fındıklı kedileriyle martı çığlıkla- n efektleri eşliğinde, tekdüze bir tempoda seyreden, Dostoyevski at- mosferinin konuşmalarda kaldığı filmin inandıncılık sorunu belirgin. Açıkalın'la Orçin'in dışındaki ama- tör oyuncular arasında Ferit'i oyna- yan Ufuk Bayraktar 1 ın gelecek vaat ettiği, annesi rolündeki Çelik- tepeli hanım teyzenin de alkış aldı- ğı film. yeterince ikna edici olamı- yor, derinlik kazanamıyor. Tıkanmış, tatminsiz ve gönül iliş- kilerinde zalim yönetmeni oynayan Demirkubuz'un aynı zamanda yö- netmen, senanst. kameraman, montaj ve yapımcılığını da üstlen- diği, Dostoyevski'ye adanmış bu film, Demirkubuz'un vasat işlerin- den biri sonuçta. Son haftalardaki Hababam Sını- fı Merhaba, Okul, Firuze gibi gi- şede iddıalı, parlak, gösterişli Tiirk filmlerinin ardından bütünüyle on- lardan farklı, 2003 'te Antalya'da en iyi üçüncü film seçilmiş, bugün gösterime giren Bekieme Odası öncelikle Demirkubuz tutkunları için. Tomas Lemarquis, filmde kimine göre IQ'su yüksek, kimine göre kaçık bir genç. Beyazyalnızlıklabirenti Björk'ün ülkesinden gelen yalın, şiirsel ve hüzünlü bir Izlanda filmi başlıyor Uzun sürede insana keçi- leri kaçırtacak kadar ıssız ve sessiz, sürekli kar altmdaki bembeyaz bir coğrafya. Içe işleyen soğuk, ürkünç man- zaralar. Burası dünyanın bir ucundaki Izlanda. Buzdan sarkıtlann ve çı- ğın her an tehlike oluşturdu- fu bir fiyordda yaşayan, ki- mine göre kasabanın delisi, kimine göreyse dâhi, genç kahramanımız Noi (Tomas Lemarquis) sevdiği genç kızla (Elin Hansdöttir) bir- likte bu beyaz labirentten kaçıp kurtulmamn hayalini kurar. Sabahlan ninesinin yatağından zor kaldırdığı, okul kaçkını, dalgacı Noi, Kuzeylilere özgü bir şekilde içkiye sığınmış, Elvis hay- ranı, şoför babasınm (Thröstur Leo Gunnars- son) yerine taksiyle işe de çıkar arada bir. Yeniyetmenln dünyası Kocaman bir 'puzzle'la oyalanan tonton nine, ilgi- siz, gamsız torunu için kay- gılamp fal baktınr. îstenme- den olmuş, albino tip Noi'nin öğretmenini sinir Noi Albinoi / Yönetmen, senaryo: Dagur Kari / Kamera: Rasmus Videbaek / Oyuncular: Tomas Lemarquis, Thröstur Leo Gunnarsson, Elin Hansdöttir / Izlanda 2003 (1 Film) edip çıldırtarak okuldan atılmasıyla hızlanan yeni- yetmelik, aşk ve mutluluk arayışlan, komik bir banka soygunu ve düz kontak ya- parak araba çalma gırişim- îerinin ardından polisçe ya- kalamp hücreye tıkılmasına vanyor. Babası kurtarıyor hücreden. Ne var ki yeraltındaki sı- ğınağmda yalnız otururken düşen büyük bir çığın altın- da kalıp ölen Iris, babası, ni- nesi gibi bürün sevdiklerini yitirmesiyle finalde yapa- yalnız kalıyor Noi. Iris'le doğal tarih müzesine gece ziyaretı, kan dolu tencereyi babasıyla ninesinin üstüne dökmesi, fos çıkan banka soygunu gibi matrak bölüm- ler de içeren Buzdan Ha- yaller. giderek Noi'nin ya- şadığı ıssız coğrafyaya para- lel betimlenen yalnız ve te- kil dünyasının tam içine çe- kiyor meraklısım. Unutulmaz görüntüler Yazan ve yöneten Dagur Kari'nin ağır aksak anlatı- mını toparlamakta biraz zorlandığı film, beylik ya- kıştırmayla bir şiirsel ve ya- lın tatlar demeti baştan sona. Geriye unutulmaz, sürre- alist manzaralar bırakan ve Björk'ün ülkesinden gelen bu sade, sıradışı Izlanda fil- minde kara mizahtan çok, kara hüzün egemen. Kameraman Rasmus Vi- debaek'in görüntüleri de kolayca unutulur gibi değil. Sistemin darbelerine karşı çıkan, gamsızlık zırhına bü- rünmüş, güvensiz delikanlı Noi'yi oynayan Tomas Le- marquis'ye dikkat. İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDAL ATABEK Onur, sadakat ve cesaret: SamuraySamuray ruhu Japon- ya'nın ruhudur. Onuru için yaşamak, sonsuz sadakat, ölümü hiçe saymak; samu- ray ruhunun üç sarsılmaz ku- ralı. Bunu anlamak için Ja- pon kültürünü anlamak, ya- şamak için ise Japon olmak gerekiyor. Ama bir Amerikalı, yüz- başı Nathan Algren (Tom Cruise), kızılderililerle sa- vaş deneyimi olan bir subay, Japonlar tarafından ordulan- nın eğitimi için çağnlır. 0 sı- rada yüzbaşı Nathan, Winc- hester tüfeklerinin tanıtımı için çalışmakta, kendi gö- zünde düşük bir iş yapmak- tadır. Bu işin eksik şerefinı de viskiyle tamamlamaya çalışan yüzbaşı. Japonya'ya gittiği zaman bambaşka bir kültürle karşılaşır. Yıl 1876'dır. Japon Imparatoru, danışmanlannın öğütleriyle ordusunu Batılı yöntemlerle yenilemek istemektedir. An- cak samuraylar bu girişime karşı çıkarlar ve isyan eder- ler. Japonya tarihinde olay böyle yaşanmıştır. Henüz ha- zırlanmamış ordunun samu- raylarla savaşında yüzbaşı Nathan Algren tutsak düşer ve samuray köyüne getirilir. Püşmanı tanımak Öldürülmesini beklerken samuraylann komutanı Kat- sumoto onu konuk gibi ağır- lar ve 'düşmanını tanımak istediğini' söyler. Yüzbaşı Nathan samuraylann cesa- retlerinden, yaşamlanndan ve yaşattıklan değerlerinden çok etkilenir. Onurlan için hayatlannı hiçe sayan bu sa- vaşçılar kendi bildiği, gördü- ğü savaşçılardan çok farklı- dır. Onlar aslında împara- tor'a sadık kalmakta, kendi yöntemleriyle ona bağlılık- lannı göstermektedirler. Bu arada savaşta öldürdüğü sa- murayın kansı ve çocuklan Filmde, Yüzbaşı Algren (Tom Cruise), samuraylara duyduğu hayranlığı onlara katılarak gösterir. da ona konuk gibi davranır- lar. Samuray geleneğinde hepsi de kendi görevlerini yapmışlardır. Samuray gele- neklerinde kabul edilmeyen şey ihanet ve şerefsizliktir. Yenik düşme de kabul edil- mesi olanaksız bir utançtır. Bu utancı yaşamak zorunda kalan savaşçı kendini öldür- mekle yükümlüdür (haraki- ri). Yüzbaşı samuraylara duyduğu saygıyı ve hayran- lığı onlara katılarak göstere- cektir. 'Samuray ruhu' 'Son Samuray'da büyük savaş sahneleri yer almakta- dır. Samuraylann oklan ve kılıçlanyla yaptıklan saldı- nlar, savunmalar etkileyici sahneler yaratmaktadır. Ye- nilenen Imparatorluk güçle- ri, getirtilen top ve tüfekler- le daha üstün bir sılah gücü- ne sahip olsa da samuraylar, her şeyden üstün tutruİdan onurlan. kendileri için kut- sal olan kılıçlanyla temsil edilen cesaretleri ve ölümü hiçe saymalan ile düşmanla- nnda bile saygı uyandırma- yı başaracaklardır. Aslında Japonya'da 'sa- muray ruhu 1 ölmemiştir. 'Samuray ruhu', Japon kül- türünün eğitimine de endüst- risine de. sanatına da girmiş, oralarda yaşamaktadır. Her Japon, yaphğı her işte onuru- nu önde tutmakta, konusuna kendini adamakta, hiçbir öz- veriden çekınmemektedir. Belki onlann kültürleri de bir ölçüde değişmekte olsa da 'samuray ruhu' dünya için bugün de önemli bir ör- nektir. Film bu anlamda gö- rülmeye değer nitelikler taşı- yor. KEDİ GOZU VECDt SAYAR Sanat, Siyaset, licaret Bir yanda yaklaşan yerel seçimler, öte yanda Meclis'te görüşülen Kamu Yönetimi Temel Kanu- nu tasansı, sırada bekleyen Yerel Yönetimier Ka- nunu tasansı... Hepsi de, kültür ve sanat alanını yakından ilgilendiren konular. AKP hükümetinin önümüze koyduğu kamu yönetimi reformu pake- ti, kamu hizmetinin yurttaşa en yakın hizmet biri- mince götürülmesi gibi doğru bir hedef gösteri- yor. Elbette, yerel yönetimlerin yetkilerinin arttırıl- ması, halkın yönetime katılımını ve yurttaşlık bilin- cini güçlendirmeye katkı sağlayabilir. Kamuda ge- reksiz bürokratik birimlerin (örneğin il kültür mü- dürlüklerinin) ortadan kalkması, hizmet birimleri- ne özerklik sağlanması, hizmeti hızlandırma ve verimliliği arttırma yönünde olumlu bir adım ola- bilir. Kamu hizmetinin yalnızca devlet memuriarı- na ait bir ayncalık olmaktan çıkıp, sivil toplum ku- ruluşlan ile işbirliğine gidilmesi ilkesi de çağdaş yönetim anlayışına uygun. Ne var ki eğitim, sağ- lık, kültür-sanat gibi alanlann özel sektörün eline bırakılması, kamu hizmeti kavramının içinin boşal- tılması, bu hizmetlerden yalnızca parası olanların yararlanması sonucuna yol açmayacak mı? Tasa- nlarda, bunu engelleyecek hükümlere yer veril- mediği gibi, kurumlann (örneğin sanat kuruluşla- rının) özerkliğinin nasıl güvence altına alınacağı- na ilişkin de hiçbir hüküm yok. O zaman, merke- zi idarenin otoriter ve keyfi yönetiminden, beledi- yelerin keyfi ve ticari egemenliği kurulmuş olma- yacak mı? Yaratma özgürlüğünün ancak demokratik katı- lım ve yerinden yönetim ilkelerinin hayata geçiril- mesi ile mümkün olacağına inanıyorsak, önerilen reformun eksilerini ve artılarını birlikte değerlen- dirmekte yarar var. Kültür-sanat kurumlan yerin- den yönetildiği takdirde, çok daha nitelikli hizmet üretebilir, çok daha verimli olabilir. Amaaa.. tasa- rının, halka kültür sanat hizmeti gütürmeyi bir ka- mu hizmeti olmaktan çıkartıp, ticarileştirmesine karşı çıkmamız gerekiyor. Bu yanlıştan bir an ön- ce dönülmesini öneririz. Kültür ve sanat alanını tüccarların eline bırakmanın bedelini kimseler ödeyemez. Ufukta gorünen bir başka tehlike de, uzmanlı- ğın hiçe sayılarak, kültür-sanatın belediye baş- kanlarının yüksek estetik görüşlerine teslim edil- mesi tehlikesi. Bu konuda, mevcut sistemi savun- mak yerine, yerel yönetimlerle işbirliği yapacak 'özerk Sanat Kurumu 'nun kurulması ve kültür-sa- nat alanındaki yerelleşmenin bu kurumun deste- ğinde gerçekleştirilmesi önerilebilir. Elbette, yeni bir yönetim anlayışına geçerken, kültür- sanatı en fazla kollayacaklar sanatçı baş- kanlar olacaktır. Bu açıdan belediye başkan aday- larının kimlikleri önem taşıyor. Istanbul, sanatçı adaylar açısından en şanslı kentimiz. SHP iki de- ğerli müzisyenle başı çekiyor: Artf Sağ (Ümrani- ye) ve FerhatTunç (Kıraç)... Sanatçı başkanlar Is- tanbul gibi bir dünya kentine yakışmaz mı? Yerel yönetimlerde görmek istediğimiz isimler yalnızca sanatçılar değil elbette. Kültür ve sana- ta her zaman destek olmuş adayları da burada an- mak isterim. Mersin SHP adayı Fikri Sağlar'dan Izmir CHP adayı Ahmet Piriştina'ya, Ankara SHP adayı Murat Karayalçın'dan Eskişehir DSP ada- yı Yılmaz Böyükerşen'e, Antakya CHP adayı Iris Şentürk'ten Antalya DYP adayı Hasan Suba- şı'ya, SHP Esenyurt adayı Gürbüz Çapan'dan, Datça CHP adayı Erol Karakullukçu ya (hiç kuş- kusuz bir bölümünü anımsayamadığımız) sınırlı sayıda isimden oluşuyor bu liste ne yazık ki. Ga- ziantep'in CHP'li başkanı Celal Doğan, AKP'li başkanlar Mehmet Özhaseki (Kayseri), Narf Ali- beyoğlu (Kars) da kültüre, sanata değer verdiği- ni bildiğimiz ve kendilerinden bu alanda daha faz- la çaba beklediğimiz adaylar arasında yer alıyor. Istanbul, kültür-sanata duyarlı adaylar açısın- dan öteki illere oranla çok şanslı diyebiliriz. AKP adayı Kadir Topbaş ve CHP adayı Sefa Sirmen kültür-sanat alanındaki hizmetleriyle tanıdığımız adaylar. SHP adayı (Mülkiyelilerin eski başkanı) Hüseyin Ergun, DYP adayı mimar Ahmet Vefik Alp ve iki gazeteci meslektaşımız, DSP adayı Ma- sum Türker, ANAP adayı Pınar Türenç de kül- türe, sanata yabancı olmayan isimler. Yani, Istan- bullu seçmenin işi zor. Ama, pek çok kentimizdeki tablo çok farklı. Kül- tür- sanatla yakından uzaktan ilgisi olmayan baş- kan adaylan o kadar çok ki, saymaya kalksam sayfalar yetmez. Kentlerinin tarihsel- kültürel de- ğerlerinin yok olup gitmesini büyük bir umursa- mazlıkla seyredenleri mi sayayım, kentin ortasına diktikleri çirkin 'anıt'larla övünenleri mi! Tek bir ör- nekle yetinelim: Melih Gökçek'in Ankara için ta- sarladığı projeleri arasında, kente 'sanat' eserieri kazandırmak da var. Ürperdiniz değil mi? Anka- ralılann, Baykal'ın onlar için hazırladığı sona razı olmamalannı ve bu vahşete geçit vermemelerini (yani, oylannı Karayalçın'da birleştirmelerini) dile- mekten başka bir şey gelmiyor elimizden. vecdisayar " yahoo.com Cemal Süreya'nın yaşam arkadaşı 'Boyan Nihoyet y toprağa verildi Kültür Servisi - Önceki gün geçirdiğı kalp ameliyatı sonra- sında yaşamını yiti- ren, usta şair Cemal Süreya'mn son yaşam arkadaşı ve günlükle- rinde 'Bayan Niha- yet' diye söz ettiği Birsen Sağanak'ın (66) cenazesi dün Erenköy Galippaşa Camii'nde kılınan ikindi namazının ar- dından Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi. Süreya günlüklerin- de Birsen Hanım için, "Manken bacakla- rıyla / pehlivan adı- mı atan Arnavut kızı / Bir-so / One-you / Une-toi" diyordu. 1938yıhnda Anka- ra'da doğan Birsen Sa- ğanak'ın Özer Sağa- nak'la yaptığı evlili- ğinden dört çocuğu bulunuyor. Cemal Süreya, 'Sevda Sözleri' (Bü- tün Yapıtlar-Yapı Kre- di Yayınlan) adlı kita- bındaki 'Oteller Han- lar Hamamlar tçin Sürekli Şiir' başlıklı uzun şiirinin üçüncü bölümünün son dize- lerinde Birsen Ha- nım'dan şöyle söz edi- yordu: "Sen temiz hava saklı su / Sen Bayan Nihayet / Sen bir mevsimin sanat eki / Çeşmeler adın koku- lu!"
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear