Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2» ŞUBAT 2004 CUMA CUMHURİYET SAYFA
|\, I J | j I U J \ kuttur@cumhuriyet.com.tr 15
Zeki Demirkubuz'un Dostoyevski'ye adadığı son filmi bugün gösterime giriyor
Ketum yönetmenin sancısı
31MMSUNGU ÇAPAN
3iten ilişkilerinin acısını ağlayıp
sulanarak hazmetmeye çalışan sev-
gilisi Serap'ı (Nilüfer Açıkalın)
hi; de umursamayan, ciddı, ketum
bi' yönetmen Ahmet (Zeki Demir-
kıbuzj. Dostoyevski'nin Suç ve
Ctza'sından bir film çekmeye ha-
zulanıyor, ama vazgeçmek için de
baıane anyor.
Ona hayran bir genç kız (Elif-
Ts'ırhayat Kavrak), asistanı olarak
Raskolnikov'u oynayacak oyuncu
anyışında. Felsefe öğrencisi Ke-
ren'se (Serdar Orçin) sevgilisi
Elıf'i kaybetmenin korkusuyla bir
sabah kapısını çalıp sinemaya bu-
laştığından beri değişen Elif hak-
kuıdaki endişelerini dile getirdiği
Ahmet Abi'siyle dertleşiyor. Için-
den Dostoyevski, Nietzsche, He-
idtgger, Adorno vb. geçen bu soh-
bette aslında Kerem'in Elif i yö-
neımene kaptırmaktan korktuğu,
kıskandığı gibısinden birtakım
' ağır duygular 'a gark olduğu orta-
ya çıkıyor. Kerem'le konuşurken
yoksul emekçi kesimin çocuklarını
okutmak ıçin onca çırpınmasının
da onu hiç etkilemediğini, ilgilen-
dirmediğini belirten yönetmenin
göıünür kapasitesi ve dünyaya ba-
kışı da sınırlı, at gözlüğü takmışça-
sma. Aynca aynlık acısıyla intiha-
ra kalkışıp hastaneye kaldınlan es-
ki sevgilisinin durumunu telefonda
öğrendiğinde (bildirense Demirku-
buz'un 'ruh ikizi' ve semt komşu-
su Nuri Bilge Ceylan) ilgisiz kala-
cak kadar bencil, kibirli biri.
Yönetmenin evine (ve gönlüne)
postu seren Elif, odalara tıkılıp ya
bilgisayannda sürekli senaryosunu
yazan, ya hayvan belgesellerindan
haberlere kadar sürekli televizyon
Yönetmen, senaryo,
kamera, montaj:
Zeki Demirkubuz /
Oyuncular:
Z. Demirkubuz,
Nurhayat Kavrak,
Serdar Orçin, Nilüfer
Açıkalın, Ufuk
Bayraktar / Mavi Film
2003 (Özen Film)
Altıncı filmi 'Bekieme Odası'nda
kameranın hem ardında, hem
önünde olan suskun yönetmen
Zeki Demirkubuz, içinde
Nurhayat Kavrak'ın da
yer aldığı ve çoğunluğu amatör
oyuncu kadrosundan
verim almasını biliyor.
seyreden ya da tabancasıyla hırsız
kovalayan yönetmene destek olmak
için yırtınıyor.
Mutsuz, küçiik dünyasında ken-
disiyle hesaplaşan, sonradan 'baş-
kasıyla mutlu olan eski sevgilile-
rinin hep kendini kötü hissettir-
diğini' itiraf eden, nedensiz bir ka-
yıtsızhğa kapılmış, azıcık da ko-
nuşma özürlü, ne çekeceğine ilişkin
kafasında tam bir çözüme de ulaş-
mamış yönetmenimizin şımdi bu
'bekieme odası'na varan 'dışarı-
dan içeriye doğru' yaratıcılık se-
rüvenini izliyoruz.
Minlmal slnemanın son hall
Filmde sağlam bir dramatık yapı-
dan ve sıkı bir hesaplaşmadan çok,
uzun diyaloglar, ev içi, gergin so-
ğuk savaşlar ve psikoiojik durum-
lar söz konusu. Işi bırakan Elif, her
şeyi bildiğini zanneden oysa hiçbir
şey bilmeyen, zalim yönetmeni terk
edip Kerem'e dönüyor. Film çeki-
minin yatmasıyla eve tıkılıp mey-
danı doğasındaki kötülük-zalimliğe
bırakarak tam bir yabancılaşma ha-
lini örnekleyen Ahmet'in finalde
ona kesik, yeni bir genç kadın oyun-
cuyla başlayan beraberliğiyle nok-
talanan film, insanı sevmeyen. ya-
şama coşkusu sıfırlanmış, inancını
yitirmiş, karanlık bir anti-kahraman
yönetmeni önümüze sürüyor.
Yapımcı müdahalelerinden uzak,
özgürce çalışarak yaklaşık on yıldır
bağımsız ve kişisel bir sinema ya-
pan, 1990'lann başyapıtı Masumi-
yet'ın yanı sıra İtiraf, Üçüncü Say-
fa gibi ilginç filmler imzalayan De-
mirkubuz un ıyıce mınimalleştiği-
ni örnekleyen bu son eseri, sıkıntı-
lı filme çekme süreci üstüne yoğun-
laşmış, evinden, kalbinden kadınla-
nn gelip geçtiği, Raskolnikov ara-
yan, inançsız bir yönetmeni ele alı-
yor.
Pemlrkubuz tutkunlarına...
Buhranh ilişkilerin çıkmazında
debelenen bir rejisörün ruh haline
ve yatak odasına odaklandığımız,
Fındıklı kedileriyle martı çığlıkla-
n efektleri eşliğinde, tekdüze bir
tempoda seyreden, Dostoyevski at-
mosferinin konuşmalarda kaldığı
filmin inandıncılık sorunu belirgin.
Açıkalın'la Orçin'in dışındaki ama-
tör oyuncular arasında Ferit'i oyna-
yan Ufuk Bayraktar
1
ın gelecek
vaat ettiği, annesi rolündeki Çelik-
tepeli hanım teyzenin de alkış aldı-
ğı film. yeterince ikna edici olamı-
yor, derinlik kazanamıyor.
Tıkanmış, tatminsiz ve gönül iliş-
kilerinde zalim yönetmeni oynayan
Demirkubuz'un aynı zamanda yö-
netmen, senanst. kameraman,
montaj ve yapımcılığını da üstlen-
diği, Dostoyevski'ye adanmış bu
film, Demirkubuz'un vasat işlerin-
den biri sonuçta.
Son haftalardaki Hababam Sını-
fı Merhaba, Okul, Firuze gibi gi-
şede iddıalı, parlak, gösterişli Tiirk
filmlerinin ardından bütünüyle on-
lardan farklı, 2003 'te Antalya'da en
iyi üçüncü film seçilmiş, bugün
gösterime giren Bekieme Odası
öncelikle Demirkubuz tutkunları
için.
Tomas Lemarquis, filmde kimine göre IQ'su yüksek, kimine göre kaçık bir genç.
Beyazyalnızlıklabirenti
Björk'ün ülkesinden gelen yalın, şiirsel ve
hüzünlü bir Izlanda filmi başlıyor
Uzun sürede insana keçi-
leri kaçırtacak kadar ıssız ve
sessiz, sürekli kar altmdaki
bembeyaz bir coğrafya. Içe
işleyen soğuk, ürkünç man-
zaralar. Burası dünyanın bir
ucundaki Izlanda.
Buzdan sarkıtlann ve çı-
ğın her an tehlike oluşturdu-
fu bir fiyordda yaşayan, ki-
mine göre kasabanın delisi,
kimine göreyse dâhi, genç
kahramanımız Noi (Tomas
Lemarquis) sevdiği genç
kızla (Elin Hansdöttir) bir-
likte bu beyaz labirentten
kaçıp kurtulmamn hayalini
kurar. Sabahlan ninesinin
yatağından zor kaldırdığı,
okul kaçkını, dalgacı Noi,
Kuzeylilere özgü bir şekilde
içkiye sığınmış, Elvis hay-
ranı, şoför babasınm
(Thröstur Leo Gunnars-
son) yerine taksiyle işe de
çıkar arada bir.
Yeniyetmenln dünyası
Kocaman bir 'puzzle'la
oyalanan tonton nine, ilgi-
siz, gamsız torunu için kay-
gılamp fal baktınr. îstenme-
den olmuş, albino tip
Noi'nin öğretmenini sinir
Noi Albinoi /
Yönetmen, senaryo:
Dagur Kari /
Kamera: Rasmus
Videbaek /
Oyuncular: Tomas
Lemarquis,
Thröstur Leo
Gunnarsson,
Elin Hansdöttir /
Izlanda 2003 (1 Film)
edip çıldırtarak okuldan
atılmasıyla hızlanan yeni-
yetmelik, aşk ve mutluluk
arayışlan, komik bir banka
soygunu ve düz kontak ya-
parak araba çalma gırişim-
îerinin ardından polisçe ya-
kalamp hücreye tıkılmasına
vanyor. Babası kurtarıyor
hücreden.
Ne var ki yeraltındaki sı-
ğınağmda yalnız otururken
düşen büyük bir çığın altın-
da kalıp ölen Iris, babası, ni-
nesi gibi bürün sevdiklerini
yitirmesiyle finalde yapa-
yalnız kalıyor Noi. Iris'le
doğal tarih müzesine gece
ziyaretı, kan dolu tencereyi
babasıyla ninesinin üstüne
dökmesi, fos çıkan banka
soygunu gibi matrak bölüm-
ler de içeren Buzdan Ha-
yaller. giderek Noi'nin ya-
şadığı ıssız coğrafyaya para-
lel betimlenen yalnız ve te-
kil dünyasının tam içine çe-
kiyor meraklısım.
Unutulmaz görüntüler
Yazan ve yöneten Dagur
Kari'nin ağır aksak anlatı-
mını toparlamakta biraz
zorlandığı film, beylik ya-
kıştırmayla bir şiirsel ve ya-
lın tatlar demeti baştan sona.
Geriye unutulmaz, sürre-
alist manzaralar bırakan ve
Björk'ün ülkesinden gelen
bu sade, sıradışı Izlanda fil-
minde kara mizahtan çok,
kara hüzün egemen.
Kameraman Rasmus Vi-
debaek'in görüntüleri de
kolayca unutulur gibi değil.
Sistemin darbelerine karşı
çıkan, gamsızlık zırhına bü-
rünmüş, güvensiz delikanlı
Noi'yi oynayan Tomas Le-
marquis'ye dikkat.
İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDAL ATABEK
Onur, sadakat ve
cesaret: SamuraySamuray ruhu Japon-
ya'nın ruhudur. Onuru için
yaşamak, sonsuz sadakat,
ölümü hiçe saymak; samu-
ray ruhunun üç sarsılmaz ku-
ralı. Bunu anlamak için Ja-
pon kültürünü anlamak, ya-
şamak için ise Japon olmak
gerekiyor.
Ama bir Amerikalı, yüz-
başı Nathan Algren (Tom
Cruise), kızılderililerle sa-
vaş deneyimi olan bir subay,
Japonlar tarafından ordulan-
nın eğitimi için çağnlır. 0 sı-
rada yüzbaşı Nathan, Winc-
hester tüfeklerinin tanıtımı
için çalışmakta, kendi gö-
zünde düşük bir iş yapmak-
tadır. Bu işin eksik şerefinı
de viskiyle tamamlamaya
çalışan yüzbaşı. Japonya'ya
gittiği zaman bambaşka bir
kültürle karşılaşır. Yıl
1876'dır. Japon Imparatoru,
danışmanlannın öğütleriyle
ordusunu Batılı yöntemlerle
yenilemek istemektedir. An-
cak samuraylar bu girişime
karşı çıkarlar ve isyan eder-
ler. Japonya tarihinde olay
böyle yaşanmıştır. Henüz ha-
zırlanmamış ordunun samu-
raylarla savaşında yüzbaşı
Nathan Algren tutsak düşer
ve samuray köyüne getirilir.
Püşmanı tanımak
Öldürülmesini beklerken
samuraylann komutanı Kat-
sumoto onu konuk gibi ağır-
lar ve 'düşmanını tanımak
istediğini' söyler. Yüzbaşı
Nathan samuraylann cesa-
retlerinden, yaşamlanndan
ve yaşattıklan değerlerinden
çok etkilenir. Onurlan için
hayatlannı hiçe sayan bu sa-
vaşçılar kendi bildiği, gördü-
ğü savaşçılardan çok farklı-
dır. Onlar aslında împara-
tor'a sadık kalmakta, kendi
yöntemleriyle ona bağlılık-
lannı göstermektedirler. Bu
arada savaşta öldürdüğü sa-
murayın kansı ve çocuklan
Filmde, Yüzbaşı Algren (Tom Cruise), samuraylara
duyduğu hayranlığı onlara katılarak gösterir.
da ona konuk gibi davranır-
lar. Samuray geleneğinde
hepsi de kendi görevlerini
yapmışlardır. Samuray gele-
neklerinde kabul edilmeyen
şey ihanet ve şerefsizliktir.
Yenik düşme de kabul edil-
mesi olanaksız bir utançtır.
Bu utancı yaşamak zorunda
kalan savaşçı kendini öldür-
mekle yükümlüdür (haraki-
ri). Yüzbaşı samuraylara
duyduğu saygıyı ve hayran-
lığı onlara katılarak göstere-
cektir.
'Samuray ruhu'
'Son Samuray'da büyük
savaş sahneleri yer almakta-
dır. Samuraylann oklan ve
kılıçlanyla yaptıklan saldı-
nlar, savunmalar etkileyici
sahneler yaratmaktadır. Ye-
nilenen Imparatorluk güçle-
ri, getirtilen top ve tüfekler-
le daha üstün bir sılah gücü-
ne sahip olsa da samuraylar,
her şeyden üstün tutruİdan
onurlan. kendileri için kut-
sal olan kılıçlanyla temsil
edilen cesaretleri ve ölümü
hiçe saymalan ile düşmanla-
nnda bile saygı uyandırma-
yı başaracaklardır.
Aslında Japonya'da 'sa-
muray ruhu
1
ölmemiştir.
'Samuray ruhu', Japon kül-
türünün eğitimine de endüst-
risine de. sanatına da girmiş,
oralarda yaşamaktadır. Her
Japon, yaphğı her işte onuru-
nu önde tutmakta, konusuna
kendini adamakta, hiçbir öz-
veriden çekınmemektedir.
Belki onlann kültürleri de
bir ölçüde değişmekte olsa
da 'samuray ruhu' dünya
için bugün de önemli bir ör-
nektir. Film bu anlamda gö-
rülmeye değer nitelikler taşı-
yor.
KEDİ GOZU
VECDt SAYAR
Sanat, Siyaset, licaret
Bir yanda yaklaşan yerel seçimler, öte yanda
Meclis'te görüşülen Kamu Yönetimi Temel Kanu-
nu tasansı, sırada bekleyen Yerel Yönetimier Ka-
nunu tasansı... Hepsi de, kültür ve sanat alanını
yakından ilgilendiren konular. AKP hükümetinin
önümüze koyduğu kamu yönetimi reformu pake-
ti, kamu hizmetinin yurttaşa en yakın hizmet biri-
mince götürülmesi gibi doğru bir hedef gösteri-
yor. Elbette, yerel yönetimlerin yetkilerinin arttırıl-
ması, halkın yönetime katılımını ve yurttaşlık bilin-
cini güçlendirmeye katkı sağlayabilir. Kamuda ge-
reksiz bürokratik birimlerin (örneğin il kültür mü-
dürlüklerinin) ortadan kalkması, hizmet birimleri-
ne özerklik sağlanması, hizmeti hızlandırma ve
verimliliği arttırma yönünde olumlu bir adım ola-
bilir. Kamu hizmetinin yalnızca devlet memuriarı-
na ait bir ayncalık olmaktan çıkıp, sivil toplum ku-
ruluşlan ile işbirliğine gidilmesi ilkesi de çağdaş
yönetim anlayışına uygun. Ne var ki eğitim, sağ-
lık, kültür-sanat gibi alanlann özel sektörün eline
bırakılması, kamu hizmeti kavramının içinin boşal-
tılması, bu hizmetlerden yalnızca parası olanların
yararlanması sonucuna yol açmayacak mı? Tasa-
nlarda, bunu engelleyecek hükümlere yer veril-
mediği gibi, kurumlann (örneğin sanat kuruluşla-
rının) özerkliğinin nasıl güvence altına alınacağı-
na ilişkin de hiçbir hüküm yok. O zaman, merke-
zi idarenin otoriter ve keyfi yönetiminden, beledi-
yelerin keyfi ve ticari egemenliği kurulmuş olma-
yacak mı?
Yaratma özgürlüğünün ancak demokratik katı-
lım ve yerinden yönetim ilkelerinin hayata geçiril-
mesi ile mümkün olacağına inanıyorsak, önerilen
reformun eksilerini ve artılarını birlikte değerlen-
dirmekte yarar var. Kültür-sanat kurumlan yerin-
den yönetildiği takdirde, çok daha nitelikli hizmet
üretebilir, çok daha verimli olabilir. Amaaa.. tasa-
rının, halka kültür sanat hizmeti gütürmeyi bir ka-
mu hizmeti olmaktan çıkartıp, ticarileştirmesine
karşı çıkmamız gerekiyor. Bu yanlıştan bir an ön-
ce dönülmesini öneririz. Kültür ve sanat alanını
tüccarların eline bırakmanın bedelini kimseler
ödeyemez.
Ufukta gorünen bir başka tehlike de, uzmanlı-
ğın hiçe sayılarak, kültür-sanatın belediye baş-
kanlarının yüksek estetik görüşlerine teslim edil-
mesi tehlikesi. Bu konuda, mevcut sistemi savun-
mak yerine, yerel yönetimlerle işbirliği yapacak
'özerk Sanat Kurumu 'nun kurulması ve kültür-sa-
nat alanındaki yerelleşmenin bu kurumun deste-
ğinde gerçekleştirilmesi önerilebilir.
Elbette, yeni bir yönetim anlayışına geçerken,
kültür- sanatı en fazla kollayacaklar sanatçı baş-
kanlar olacaktır. Bu açıdan belediye başkan aday-
larının kimlikleri önem taşıyor. Istanbul, sanatçı
adaylar açısından en şanslı kentimiz. SHP iki de-
ğerli müzisyenle başı çekiyor: Artf Sağ (Ümrani-
ye) ve FerhatTunç (Kıraç)... Sanatçı başkanlar Is-
tanbul gibi bir dünya kentine yakışmaz mı?
Yerel yönetimlerde görmek istediğimiz isimler
yalnızca sanatçılar değil elbette. Kültür ve sana-
ta her zaman destek olmuş adayları da burada an-
mak isterim. Mersin SHP adayı Fikri Sağlar'dan
Izmir CHP adayı Ahmet Piriştina'ya, Ankara SHP
adayı Murat Karayalçın'dan Eskişehir DSP ada-
yı Yılmaz Böyükerşen'e, Antakya CHP adayı Iris
Şentürk'ten Antalya DYP adayı Hasan Suba-
şı'ya, SHP Esenyurt adayı Gürbüz Çapan'dan,
Datça CHP adayı Erol Karakullukçu ya (hiç kuş-
kusuz bir bölümünü anımsayamadığımız) sınırlı
sayıda isimden oluşuyor bu liste ne yazık ki. Ga-
ziantep'in CHP'li başkanı Celal Doğan, AKP'li
başkanlar Mehmet Özhaseki (Kayseri), Narf Ali-
beyoğlu (Kars) da kültüre, sanata değer verdiği-
ni bildiğimiz ve kendilerinden bu alanda daha faz-
la çaba beklediğimiz adaylar arasında yer alıyor.
Istanbul, kültür-sanata duyarlı adaylar açısın-
dan öteki illere oranla çok şanslı diyebiliriz. AKP
adayı Kadir Topbaş ve CHP adayı Sefa Sirmen
kültür-sanat alanındaki hizmetleriyle tanıdığımız
adaylar. SHP adayı (Mülkiyelilerin eski başkanı)
Hüseyin Ergun, DYP adayı mimar Ahmet Vefik
Alp ve iki gazeteci meslektaşımız, DSP adayı Ma-
sum Türker, ANAP adayı Pınar Türenç de kül-
türe, sanata yabancı olmayan isimler. Yani, Istan-
bullu seçmenin işi zor.
Ama, pek çok kentimizdeki tablo çok farklı. Kül-
tür- sanatla yakından uzaktan ilgisi olmayan baş-
kan adaylan o kadar çok ki, saymaya kalksam
sayfalar yetmez. Kentlerinin tarihsel- kültürel de-
ğerlerinin yok olup gitmesini büyük bir umursa-
mazlıkla seyredenleri mi sayayım, kentin ortasına
diktikleri çirkin 'anıt'larla övünenleri mi! Tek bir ör-
nekle yetinelim: Melih Gökçek'in Ankara için ta-
sarladığı projeleri arasında, kente 'sanat' eserieri
kazandırmak da var. Ürperdiniz değil mi? Anka-
ralılann, Baykal'ın onlar için hazırladığı sona razı
olmamalannı ve bu vahşete geçit vermemelerini
(yani, oylannı Karayalçın'da birleştirmelerini) dile-
mekten başka bir şey gelmiyor elimizden.
vecdisayar " yahoo.com
Cemal Süreya'nın yaşam arkadaşı
'Boyan Nihoyet
y
toprağa verildi
Kültür Servisi -
Önceki gün geçirdiğı
kalp ameliyatı sonra-
sında yaşamını yiti-
ren, usta şair Cemal
Süreya'mn son yaşam
arkadaşı ve günlükle-
rinde 'Bayan Niha-
yet' diye söz ettiği
Birsen Sağanak'ın
(66) cenazesi dün
Erenköy Galippaşa
Camii'nde kılınan
ikindi namazının ar-
dından Karacaahmet
Mezarlığı'nda toprağa
verildi.
Süreya günlüklerin-
de Birsen Hanım için,
"Manken bacakla-
rıyla / pehlivan adı-
mı atan Arnavut kızı
/ Bir-so / One-you /
Une-toi" diyordu.
1938yıhnda Anka-
ra'da doğan Birsen Sa-
ğanak'ın Özer Sağa-
nak'la yaptığı evlili-
ğinden dört çocuğu
bulunuyor.
Cemal Süreya,
'Sevda Sözleri' (Bü-
tün Yapıtlar-Yapı Kre-
di Yayınlan) adlı kita-
bındaki 'Oteller Han-
lar Hamamlar tçin
Sürekli Şiir' başlıklı
uzun şiirinin üçüncü
bölümünün son dize-
lerinde Birsen Ha-
nım'dan şöyle söz edi-
yordu:
"Sen temiz hava
saklı su / Sen Bayan
Nihayet / Sen bir
mevsimin sanat eki /
Çeşmeler adın koku-
lu!"