Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 1ŞUBAT2004PAZAR
10 PAZAR Y 4 Z H A R I dishabisoumhuriyet.com.tr
Anadan üryan IskoçyollanndaW Tzun zamandır hakkında herhangi bir
C_/ habere rastlamayınca herhalde pes etti
demiştim. ama yanılmışım. Meğer aslanlar
gibı sürdürdüğü mücadelesınde(!),
hedeflediği nokta olan tskoçya'ya çoktan
ulaşmış bile. Stephen Gough'dan, hani şu,
"ÎDe de çıplak dolaşacağım" deyip bunu
eyleme döken tngilizden söz ediyorum.
Üzerinde sadece çorap, bot, şapka ve bir sırt
çantasıyla, alt kısmı çıplak olarak yürüyüp
Iskoçya'ya varmış nihayet. Gazeteler
Gough'un yürüyüşünün bir hayli sıkıntıh
geçtiğinden, "çıplak olduğu" için güzergâhı
boyunca karşılaştığı çok sayıda vatandaşın
şikâyeti üzerine, yolculuğunun tam 5 ayını
cezaevinde geçirdiğinden söz ediyorlar.
Muhteremin, Ingiltere'nin güneybatısından
îskoçya'ya, toplam 1363 kilometrelik yolu,
hem de kış koşullannda, üzerine tek bir
giysi bile giymeden katetmesinin nedeni
biliniyor: Çıplaklık hakkına dikkat
çekmek. Talep edenlerin sayısı ne kadardır
bilinmez ama isteyenlere bu hakkın
verilmesi için mücadele ediyor, genele
açık yerlerde anadan üryan dolaşıyor.
Nedense açık saçıklıkla, giderek _
çıplakhkla modernite arasında bir bağ
olduğu sarulır. Modernleştikçe, bedene ilişkin
yasaklarda bir yumuşama olması gerektiği
düşünülür, çıplaklık da yadırgatıcı sayılmasın
istenir. Oysa çıplaklığın günümüzden çok
daha eski zamanlarda "itibar" gördüğünü
bilenler için -çıplaklık hakkını savunuyor
gerekçesini unutun bir an- Gough'un
cıscıbıldak dolaşması, günümüze değil, Eski
Yunan uygarlığına uygun bir davranıştır.
LONDRA
MUSTAFA
ERDEMOL
Dolayısıyla bu kahraman
eylemci "modernite"den
çok "antüdte"nin
adamıdır. Günümüz
dünyasından, çok belli ki,
giyinik dolaşması
istendiği için bir hayli
sıkıntılı olan Gough, eğer
Eski Yunan'da yaşamış
olsaydı, Atina'da ailesi onu "çmlçıplak"
anlamına gelen "gumnoi"den türetilmiş bir
günyaznuma gönderecekti. Çünkü buralarda
genç Atinalılara
u
nasıl çıplak olunacağT
öğretilirdi. Richard Sennet, şimdi bize
anlaşılması zor gelen ama o zamana göre
doğal olan bu davranışı açıklarken "Antik
dönem Atinahlanna göre kişinin kendini teşhir
etmesi bir yurttaş olarak sahip olduğu vakann
onaylanması demekti" diyor. Yani Gough bir
eski zaman savaşçısı olarak aramızda
dolaşıyor. Bugün çıplaklığa da bedene de
yüklenen anlam, aradan geçen bunca yıl
içinde Eski Yunan uygarlığında anlaşılandan
çok daha farklı bir hale geldi. Toplum içinde
çıplak dolaşanlar, normal karşılanmıyor. Bu
nedenle Gough'unki gerçekten çok tuhaf bir
iş. Sen kalk, neredeyse üç bin yıl sonra,
"Çıptakhk diye bir hak var" deyip divaneler
gibi yürü.
Eğer Gough, çıplaklığı öven eski Yunan
bilgelerinin yolunu takip ediyorsa bunu
gerçekten kusursuz yapıyor. Öyle anlıyorum,
çünkü yanında bu eyleminde kendisıyle
yürüyecek bir kadın bulunmuyor.
Biliyorsunuz, Eski Yunan'da makbul olan
erkeğin çıplağıydı, kadmın değil. Çünkü
kadın erkeğe göre daha soğuk bir varlık
olarak değerlendiriliyordu. Yani adamın kendi
halindeymiş gibi görünen yürüyüşünün
arkasında belki de böylesi "felsefr bir duruş
vardır diyorum. İnanmak güzel şey. Kendine
bir ideal bulmak, yaşamı bir amaç üzerine
kurmak, iyi bir insan da\Tanışı. Gough da bir
ideal adamı belli ki. Gerçi artık hükmü
kalmamış, çok "özel" bir fanteziyi yaşama
geçirmek gibi, günümüz koşullannda
gerçekçi olmayan bir ideale kapılmış gidiyor
ama olsun. Küreselleşmenin yoksulluğa itip,
zorla her şeylerinden soyundurup "çıplak"
brraktığı ınsanlar arasında, kendi gönlüyle
"çıplak" kalmayı isteyen Gough. sistemle
kafa buluyor aslında. îyidir iyi. Kendisini
unutan insanlık, ara sıra "çıplak gerçek"le de
karşı karşıya kalsın.
Kimler
evlenmeli?
NEW YORK
A merika'da artık birçok
/ l yetişkin evlenmek
istemiyor; evli olanlann önemli
bir bölümü ise evliliklerini
sürdüımek istemiyor. The New
York Times'ta geçen hafta sonu
yayımlanan bir makaleye göre.
Amerikan toplumunda 30 yıl
önce yüzde 75 olan evli yetişkin
oranı, bugün yüzde 56'ya inmiş
durumda. Bu düşüşün nedenleri
arasında akla ilk gelen maddi
sıkıntı ya da geçimsizlik
sorunlannın yani sıra evlilik
kurumunu tanımlayan yasayı
protesto etme amacı da yatıyor.
Yasal olarak evlenme hakkı olan
çiftler, bu haklannı
kullanmayarak, eşcinsel çiftlere
olan desteklerini göstermek
istıyorlar. "Eğer onlar
evlenemiyorsa, biz de yasanın
bize verdiği bu ayncakğı
istemiyoruz" diyorlar. Bir süredir
devam eden bu tartışmalan iyıce
hızlandıran en
önemli etkenlerden
bın de ABD
Başkanı George W.
Bush'un geçen
hafta başında ulusa
seslendiği
geleneksel Birliğin
Durumu
konuşması oldu. Amerikan
ulusunun evliliğin kutsallığını
koruması gerektiğini kesin(!) bir
dille yineleyerek
muhafazakârlann beklentilerini
boşa çıkarmadı Bush. Aynca,
geçen günlerde Massachusserts
eyaletinde bir yargıcm
eşcinseller arasındaki evliliği
onaylayan karanna atıf yaparak
yargıçlann ihtiyari kararlannda
ısrarcı obnalan durumunda,
geriye kalan tek seçeneğin gay
ve lezbiyen çiftler arasmdaki
evliliği engelleyecek anayasal
süreci başlatmak olacağmı
söyledi. Bush'un konuşmasında,
1996'da Kongre'den geçen
Evlilik Akdini Savunma
yasasından da söz ederek bir
önceki Başkan Bin CBnton'ı
ismen anması ise ahşılmadık bir
durumdu. Bunu yaparak
Demokrat kesimden gelebilecek
eleştirileri engellemeyi
planlıyordu belli ki. Çünkü bu
yasa, evliliği bir erkek ve bir
kadın arasında gerçekleştirilen
ZULAL
KALKANDELEN
bir birlik olarak tanımlayarak,
aynı cinsiyetten kişiler
arasındaki evliliğe izin veren
federal oluşumlan yasaklıyor.
Ülkemiz için şu anda çok aşın
görünen bu konu, Amerika'da
gündemin en sıcak tartışma
konulanndan biri. O kadar ki,
Demokrat Parti'nin başkan aday
adaylan konu ile ilgili soru
sorulduğunda liberal kesimden
alacaklan oylan düşünerek net
bir açıklama yapmaktan
çekiniyorlar. Aynı cinsiyetler
arasındaki evliliğe karşılar fakat
tek söyleyebildikleri, 1996'da
çıkan yasanın evliliği yeterince
koruduğu, aynca yeni bir
anayasal düzenlemeye gerek
olmadığı. Liberal kesimden
birçok insan, evliliğin,
cinsiyetleri ne olursa olsun
birbirini seven ve sayan iki insan
arasında kurulabileceğini, zaten
birlikte yaşayan milyonlarca
eşcinsel çiftin yasal
evlenme hakkına sahip
olması gerektiğini
savunuyor. Pop şarkıcısı
Britney Spears'ın bir
geceliğine evlenip
ertesi gün boşanabildiği
bir toplumda, bu gibi
örneklerin evlilik
kurumuna çok daha büyük zarar
verdiğını de ekliyorlar.
Muhafazakârlar ise aynı
cinsiyetten çiftler arasındaki
evliliğin bir eyalette serbest
kahnası durumunda, bunun diğer
eyaletlere de ilham vermesi ve
giderek tüm ülkede
yayılmasından korkuyor.
Evlenmek isteyen eşcinsel
çiftlere "Kanada'ya gidin"
diyenler bile var. Bu tartışma
bitecek gibi değil. Bu durum,
son aylarda hemen her konuda
birbirine tamamen zıt iki kesime
bölünmüş olan Amerika için çok
da garip değil aslında. Ya ak var,
ya kara. Ya A doğru ya da B. Ya
Cumhuriyetçisiniz ya da
Demokrat. Insanlar içinde
bulunduklan grubun
benimsediği görüşlerin tümünü
hiç sorgulamadan, peşinen kabul
etmiş durumda. Bu zıtlaşmanın
galibi olan gnıp, kasım ayında
ABD Başkanı'nı belirleyecek.
Bir boks ringıne döndü Amerika.
kzulal@yahoo.com
\rnAnv Irftvfi Meksika'nmbaşkentiMeksiko'nungüneyindesejTekyaşanankaryağışıen
KUClClr IvCllil çok çocuklan mutlu etti. Ormanhk ve dağhk La \larquesa bölgesinde na-
« * i dirra$danankarfu*tinasırunardından,çatıdabirikenkaı1antoplayarakve
uflYflflVI flflfllft bütün becerisinikullanarakbirkardanadamyapanMeksikabçocuk.ese-
rVUIUUIl UUUIH rimhayraıılıklaizliyor^FotoğTafREUTERS)
Kanada'da Ararat'ı izlemek...
n uralar yine diz boyu kar ve
Jj dondurucu soğuklann etkisi
altında. Toronto'da bizler rüzgânn da
etkisiyle eksi 35'leri yaşarken biraz
kuzeyde Quebec şehrinde eksi 45 lerle
mücadele var. Daha kışımız uzun,
geceleri de... Daha önce kaçırdığınız
fılmleri kiralayıp battaniye altında
izlemenin tam zamanı. Ben de nihayet,
Türkiye'de son günlerde tekrar günde
me gelmesini de fırsat bilip Ararat
filmini izledim. Yok, öyle kaçmaması
gereken bir film olduğunu
düşündüğümden değil de fılm
gerçekten ne kadar samimi, yoksa
sadece propagandaya mı yönelik,
karar verebılmek için. Film, 2002
Eylül ayındaki Toronto Uluslararası
Film Festivali'nde gösterildikten
sonra sinemalarda da oynamaya başlad
ı. Basından anlayabildiğim kadanyla
ne eleştinnenlerce beğenildi ne de
sinema salonlannda ticari bir başan
1*1BERNA
DEMİRYOL
Dünyayı boş ver ABD, haydî uzaya...
JT'vet, ABD'nin sevgili başkanı
Mli George W. Bush zavallı Irak
halkını Saddam'ın korkunç
ellerinden kurtarmak ve dünyayı
terörden anndırmak için -sadece ve
sadece bu sebeplerden dolayı-
savaş ilan etti. Ulkesine söz
verdiği gibi 1-2 ayda Saddam
yakalandı, genç Amerikan
askerleri Irakhlar tarafından
sevgiyle kucaklandı ve
ülkelerine kahraman olarak
geri döndü. Bush, girişimleri
sayesinde dünyadaki terör ~ ~
korkusunu azaltarak her milletin
gönlüne su serpmiş oldu. Aynca
ulkesine verdiği sözü tutarak
ekonomiyi düzeltmeyi başardı,
artan işsizlik oranı hızla azaldı.
Eğer bu yukanda söylediklerimde
gerçek payı olsaydı, Bush'un
gönlünde birdenbire alevlenen
Mars'a gitme aşkı anlaşılabilirdi.
Ama "maalesef" durum böyle
değil. Tam bir yıl önce dört
lafından biri "Saddam'ın kitie
iraha sflahlan!'' olan Bush, şimdi
TEKSAS
ADALETBARIŞ
GÜNERSEL
bu konuda yorum yapamıyor.
Hollyvvood hayaline kapılıp
Bush'un gerçekten dünyayı
kurtarmak isteyen bir kahraman
olduğuna inanan saf Amerikalılar
şimdi Irak'taki
durum karşısında
hayret içinde. tki
ay sonra yuvasına
döneceğini, hem
kendi, hem ülkesi
hem de Iraklılar
için kahraman
—^—^—^— olacağım düşünen
genç Amerikan askerleri şimdi eve
ne zaman gideceklerini merak edip
ölüm korkusuyla yaşıyor,
Iraklılann tepkileri karşısında
şaşınyor, fakat belki de gözleri
bazı gerçekleri daha net görüyor.
Ülkede ekonomi düzelmiyor ve
işsizlik devam ediyor. Işte bu resim
karşısmda Bush harika bir fikirle
çıkıyor karşımıza: Mars'ı
keşfedelim! Kırmızı gezegene ayak
basan ilk onlar oldu, resim çekip
yolluyorlar... Bunlar tabii heyecan
verici ve bilim adına hoş adımlar.
Ama ülke bu durumdayken ve
günde milyarlarca dolar Irak'a,
milyonlarca dolar ulusal güvenliğe
harcanıyorken birkaç milyar dolan
da Mars'a harcamak akıl kân gibi
gelmiyor doğrusu. Amerika da
liberaller arasında geçen
konuşmada sık sık yapılan espriler,
"Bush dünyadan umudu kesti...
arük tek umudu Mars!", "Bush
bomboş bir çölü (Irak'ı) işgal etti,
şimdi diğer bir bomboş çölü işgale
çalışıyor!'", "Bakahm Mars'ta
petrolvarmı?"
Mars operasyonunun hedeflerinden
biri -çok az kişinin gördüğü hedef-
Amerikan halkının zihnini çelmek;
bunun için ideal. Özellikle
seçimler yaklaşırken Bush halkrnın
dikkatini dünyadaki durumdan
-kendi yarattığı durumdan- çekip
pozitif bir projeye, başannın o
kadar da zor olmadığı bir projeye
çekmek istiyor. Ve bunda gayet
başanlı!
bgunersel2@ hotmail.com
sağladı. Aynı yıl, daha önce gösterildi
ği Cannes Film Festivali'nde de
filmin aldığı tepkiler yönetmeni hayal
kınklığına uğratmıştı. Bunca yazılıp
çizilenden sonra benim beklentim,
filmin 10 üstünden 2 puanı ancak
alması idi. Gerçekten de "geçer" puan
dahi alabilecek "iyi" bir fibn
olamamış. Tanıklann amlan üstüne
kurulduğu söylenen tarihsel
mizansenler, kurgusallıktan,
yapaylıktan kurtulamamış. Izleyicinin
burnuna sokula
TORONTO sokula defalarca
dile getirilen
"soykmm", son
derece özensiz
şekilde filme
enjekte edilmiş.
Beyaz adam-
siyah adam,
masum Ermeni genç-şeytan Türk
teması tüm filme öylesine hâkim ki
artık ustalığa varmış olması beklenen
bir yönetmenin, kişisel hırslanna
kapılıp bu basit kuralı dahi
unutmasına şaşıyorsunuz. tçerdiği
sahneler nedeniyle son derece etkili
olması beklenen film, gerçeklikten
öylesine yoksundu ki neredeyse kılım
kıpırdamadan izledim ve Atom
Egoyan adına üzüldüm. Yönetmen,
belki ikinci denemesinde
propagandacı yaklaşımından
vazgeçerse daha inandıncı olabilir.
Fihnin tek tat aldığım kısmı,
özlediğim Türkiye görüntüleri ve yöre
müziği olabilir. Her neyse, filmi
görmek neden önemli? Ve
Türkiye'de kopan bu gürültü nedir?
BahçeB'nin cevabı, 2004 yılında
politikacımızın bulunduğu noktayı
yurgulamak adma neden çok talihsiz?
Öncelikle şu kadannı söyleyelim,
Türkiye'de malum çevrelerce
kopanlan yaygara sebebiyle, Ermeni
lobisi şevkle çalışmaya ve film
uzunca bir süreden sonra Kanada
gazetelerinde tekrar yer bulmaya
başladı. Toronto Star gazetesinde
kaleme alman yazılarda ne yazık ki
1915-23 yıllan arasında 1.5 milyon
kadar Ermeninin ölümü ile
sonuçlanan bir "so>'kmm"dan, tüm
tarihçilerce görüş birliğine vanlmış
bir gerçekmişçesine bahsediliyor.
Kanada Ermeni Ulusal Komitesi'nin
sözcüsünün Türkiye hakkında ileri
geri sözlerine yer verilirken aynı
şehirde varlık gösteren Türk
cemiyetlerine fikir sormak gereği
dahi duyulmuyor. Aynı yazıda, Ulkü
Ocaklan adlı tehlikeli radikal bir
grubun terörist tarzı tehditleri
yüzünden filmin gösterimden
çekildiğini ve bu grubun Türk ordusu
ve istihbarat teşkilatı ile yakın bağlan
olduğunu okuyoruz. Bu taraflı ve
soykınmı tarihsel bir gerçek
imişcesine bir kesinlikle aktaran
yazılara karşılık olarak, gazeteye kısa
süre içinde Türk camiasından sert
yanıtlar yağdınldı, henüz bunlann
Editöre Mektuplar sayfasında
yayımlandığını göremedim. Ancak
şurası kesin ki Ermeni lobisinin,
inanmak ve inandırmak istediği
hikâyeyi "gerçek" haline getirmek
için attığı adımlar cevapsız kaldıkça,
bir gün tüm dünya ve hatta biz dahi,
bir soykınm yaptığımıza inanmaya
başlayacağız! Unutmayahm ki
"söz"ün "gerçek"ten üstün olduğu bir
çağda yaşıyoruz ve "Gerçek er geç
ortaya çıkar" anlayışı uluslararası
politikada geçerliliği olan bir anlayış
değil. Sadece bu açıdan bakıldığında
dahi, filmin Türkiye'de gösterilmesine
engel olan "vatanmı çok seven"
vatandaşlanmız, doğru bir şey
yapmadılar. Filmin gösterilmesi ve
birkaç bin koltukluk bilet
satılması hiç kimseye ya da
ülkemize zarar vermezdi, aksine
"Bu film ne yapmaya çahşıyor",
"Biziın için neler söykniyor" hakkında
ulusça bir fikir sahibi olurduk ve
merakla tepkimizi bekleyenlere
hoşgörümüzü göstermiş olurduk.
Asıl mühim olan. bu önemli konuda
ulusal bir bılincin oluşması.
Ortada bir sorun varsa gözlerimizi
kapatıp yok farz ederek sorunu yok
edemeyiz, sorun hâlâ oradadır.
Böylesi bir tutum, soruna ve sorunu
yaratanlara güç katar ve onu
çözülemeyecek bir safhaya
ertelemekten başka bir işe yaramaz.
Bu soğuk kış günlerinde hepinize
sıcak ve neşeli pazarlar dilerim.
Babil Kulesi
ve dünyanın
en güzel dili
Ç»tockholm Forumu adlı konferans
i 3 dizisının dördüncüsünü ve (aman
neyse) sonuncusunu geride bıraknk.
Başbakan Göran Persson en sevdiği
rolü, yani uluslararası bir politikacı
rolünü bir kez daha oynayarak mutlu
oldu. Bu arada. kendinden sonra
Başbakanlık için kimi hazırladığını da
Koordinasyon Bakanı Per Nuder'i bol
bol ön plana çıkararak gösterdı. Bana
kahrsa Persson, bundan sonraki kariyeri
için de bir süredir yatırım yapmakta;
başbakanlığı bıraktıktan sonra
uluslararası camıada. tercihen Birleşmiş
Milletler'de başlatacağı yeni kariyer
için. Anna Lindh ın bir mağazada,
birçok kişinin arasında güpegfindüz
öldürülmesinden sonra epey tepki
toplayan Isveç polisi ve koruma
görevlileri, konferans sırasında bol bol
güç gösterisi yaparak tatmin oldular.
Kapatılan yollar, iptal edilen otobüs
seferleri nedeniyle Stockholm halkı
sefıl olurken onlar, biz gazetecileri
handiyse külotumuza kadar aramayı bir
marifet sanıyorlardı. Oysa bizler bu
konferans için 3 hafta önceden
başvurmuş ve her şeyimiz güvenlik
polisi tarafından incelendikten sonra
özel giriş kartı
almıştık.
Basın için
aynlan
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
salondaki dev
ekrandan
konuşmalan
izlerken
kendimi Babil
Kulesi'nde hissettim. Karşımda en çok
21-22 yaşında gözüken ama aslında
temiz 40 yaşında olduğurivayetedilen
sanşın afet Rus kadın meslektaş hanl
hanl telefonla haber geçerken
yanrmdaki telefondan bir Iranlı arkadaş
ise aramadığı akraba bırakmıyordu
(telefonlar bu 3 gün süreyle yurtdışında
ücretsiz açılmıştı). Latin Amerikalı
dostlar, yalnızca İspanyolca konuşan
delegeleri dinliyorlar ve başkalan
konuşurken aralannda büyük şamata
yapıyorlardı. Az ileride Filistinli
dostum, konferansa Israil'in davet edilip
Füistinlilenn çağnlmamasına duyduğu
hakh öfkeyi önüne gelen her Isveçli
görevliye göstermeye devam ediyordu.
Aslında bütün Stockholm bir Babil
Kulesi. Özellikle metroda kulağa
gelmedik dil kalmaz; bozuk Türkçe,
içinde bol bol Arapça ve Türkçe
sözcükler geçtiği için bozuk olduğunu
tahmin ettiğim Kürtçe. Şiilerin işportacı
tspanyolcası. şımank İsveçli gençlerin
Amerikan - İngiliz îsveççesi, orta
Afnkahlann birkaç dilden alınan
sözcüklerden oluşan ve nedense hep
bağıra bağıra konuştuklan diller.
Göçmenlerin bol olduğu semtlerde
oturan "yerli İsveçti" gençlerin, "yeni
isveçK" arkadaşlarına ayak
uydurabilmek için konuşmalannda sık
sık "len, parra, gE, hadi" sözcükleri
kullanmalan. Konferans günlerinde
aklıma sık sık Danimarkalı şair ve yazar
HenrikNorbrandt'ın şu sözü geldi:
"Dünyanm en güzel dili Türkçedir,
Fransızca diyenler halt ediyorİarr
Türkçe benim anadilim olduğu için bu
konuda bir değerlendirme yapacak
nesnelliğe sahip değilim. Ancak
Fransızcanın beni çok etkilediğini
söyleyebilirim. Isveçh erkek şarkıcılann
sesleri bana hep aynı gelir, ama Fransız
beyler için aynı şey söylenemez.
Hanımlar için de hiç kuşkusuz. Bir
Edith Piaf ın dumanlı, boğuk sesi bir
kez duyuldu mu bir daha unutulmaz.
Ama yine de ben burada itiraf etmeden
geçemeyeceğim: Ben dünyanın en güzel
bir değil iki dili olduğu görüşündeyim:
Ilki, bol dereotlu ve sirkeli dil haşlama,
ikincisi ise sevdiğinizin kullandığı dil.
Birini yemeye doyum olmaz, ikincisini
dinlemeye. Aralannda bir seçim
yapmanıza da gerek yok: tkisi birlikte
pekâlâgider... »«