Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 ARALIK 2004 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Küreselleşme dalgası bizi yeni sözcükler ve kavramlarla tanıştırdı. Kulağa da pek hoş geliyordoğrusu: NGO (Nongovermental Organization): Tam Türkçesiyle hükümet dışı kuruluşlar, yaygın kullanımıyla sivil toplum örgütleri... Good Governance: lyi yönetişim... Dünya Bankası'na göre, iyi yönetişim, "açık ve öngörülebilir bir karar alma sürecini, profesyonel bir bürokratik yönetimi, eylem ve işlemlerinden sorumlu bir hükümeti, kamusal sürece katkıda bulunan sivil toplumu" ifade ediyor... Küreselleşme sözlüğümüzden çok gerekli ve olmazsa olmaz kavramlanmızı öğrendikten sonra asıl konumuza gelelim: AKP iktidanmız, üstünüze afiyet, NGO'lar ve good governance kavramlanna gönülden bağlı olduğu için bir "Insan Haklan Ulusal Kurumu" oluşturmak için kollan sıvadı. Bu kurum, hem iyi yönetişilecek hem de sivil toplum örgütlerinden oluşacak. Yani kurum, Türk hükümetinden kesinlikle ayn, tümüyle özerk olacak... lyi, hoş, güzel de; neden insan haklan "Ulusal" kurumunun oluşturulması toplantısını Danimarka hükümeti finanse eder ki? Canım, o kadar kusur AB kapısında bekleşen kadı kızında da bulunur! Yönetişimci kurul IŞIK KANSU AB dönem başkanı Hollanda'nın 17 Aralık doruğu için hazırladığı sonuç bildirgesi taslağında, Türkiye'ye ilişkin altı çizilerek okunması gereken bölümlervar. örneğin, "Müzakereler İçin Çerçeve" başlıklı bölümün üçüncü paragrafı... Şöyle başlıyor. "Yapısalpolitikalar ve tanm gibi alanlarda, uzun geçiş dönemleri ve özel düzenlemeler, bunun yanında özellikle de kişilerin serbest dolaşımı gibi alanlarda kalıcı sınıriama önlemleri getirilebilir." Dilbilgisi dersinde bir ilkokul çocuğunun önüne konsa bu tümce ve "Çözümle evladım" denilse, çocuk bile "uzun geçiş dönemieri ve özel düzenlemeler" ya da "kalıcı sınırtama önlemleri" gibi rfadelere mutlaka dikkat çeker. Oysa, AKP iktidannı övmeye dönük bir geiişme oldu mu, uçanla kaçanı bile yakalamakta pek becerikli medyaEğitimSen hakkında, tüzüğünde "bireylerin anadillerinde öğrenim görmesi'ni savunduğu gerekçesiyle açılan dava sürüyor. Sendika içindeki tartışmalar da... EğitimSen'in merkez yönetiminde temsil edilen kimi kesimler, tüzükteki bu hükmün yalnızca bir "femenni", yani "dilek" olduğunu ileri sürüyorlar. Varsayalım ki, tüzükteki bu hüküm, bir "niyet" beyanı değil, iyi niyetli bir "dilek"t\r. 0 zaman, sorulması gereken sorular vardır: örneğin; acaba bu dilek, anayasası gereği "Dili Türkçe" olan Türkiye Cumhuriyeti'nde, anadili Türkçe olmayan yurttaşlara "zorunlu" olan lyimser Los Angeles Times'tan Luis Sinco'nun çektiği fotoğrafa bakıyoruz. Sinco, Felluce'de bir camideki Amerikalı askerleri görüntülemiş. Etrafta bazukalar, makineli tüfekler; Coniler yayılmış, yan gelmiş yatıyorlar. "Muhafazakâr demokrat" Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Irak'taki gelişmelerin de ele alındığı Avrupa Akdeniz toplantısından dönmüş, Esenboğa Havalimanı'nda açıklama yapıyor: "Toplantıda Ortadoğu'da iyimser olmak için birçok neden olduğunu gördük..." SAĞNAK NtLGÜN CERRAHOĞLU Kalıcı sınırlamalar varken... Avrupa Poheri... 17 Aralık yaklaştıkça Türkiye'nin Avrupa serüveni gitgide bir "pokeri" andınyor. Zirve pazarlığı tam anlamıyla bir "restleşme" havasına giriyor. Baksanıza; Abdullah Gül tam dönem başkanı Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot'a Türkiye'nin "kırmızı çizgilerini" sunarken mesela, Bot'tan "Müzakereler 2005'te başlamayabilir. Koşullan daha da ağıriaştırabiliriz!" yanıtı geliyor... Geçen hafta sonu Roma'dan aynlmadan önce, bu pokerin nereye varabileceğini "Corriere della Sera"nın AB ve dış politika uzmanı Franco Venturini ile uzun uzun konuşma fırsatım oldu. Kariyerinin önemli bir bölümünü Brüksel'de yapmış olan meslektaşım, müzakere tarihinin 20O6'ya sarkmasını pek ihtimal dahilinde görmüyordu. "Tarih 2005 için verilmesine verilir ama bu nasıl bir tarih olur? Asıl soru bu" dedikten sonra şunlan ekledi: "Ûç olasılık var. llkizirveden '2005, falanca ay... müzakereler başlar!' şeklinde bir deklarasyon çıkması. Bu zayıf ihtimal. Ikincisi '(2005'in ilk 6 ayındaki) Lüksemburg dönem başkanlığı ya da (son 6 ay) Ingiltere dönem başkanlığı' için bir müzakere tarihi çkıması. Üçüncü olasılık da 'müzakereler 2005'de başlar!' şeklinde çıkabilecek ay, gün, dönem belirtmeyen açık bir tarih... En kötü olasılık bu. Tarihin hangi kesinlikle ifade edileceği, başlı başına ayn birönem ve anlam ifade ediyor. Bunlann ötesinde 'tarihin' içerdiğişartlarda önemli. Şöyle bir sonuç çıkabilir mesela: 'Komisyon raporunda belirtildiği gibi doğası gereği ucu açık olanmüzakereler üyelikle sonuçlanmayabilir. Bu takdirde, Türkiye'ye özgü çok sıkı bir ortaklık formülü bulunacaktır'... 'Üçüncü yol' (=özel statü) olarak ifade edilen bu opsiyonun zirve deklarasyonuna girmesi; Fransa'nın tercihi. Ama burada da şöyle bir incelik var. Fransa 'zirvede' tek başına kalıp 'kötü adam' olmak istemez. önümüzdeki süreçte direnç gösteren başka üyeleri deyanına almaya çalışacaktır. Işte 17 Aralık öncesinde ve zirvede 25 7er arasında oluşacak 'cephe koalisyonlan' bu açıdan çok önemli. Zirveden çıkan sonuç deklarasyonunun netlik derecesi, Türkiye'ye evet cephesi' ile 'özel statü cephesi' arasında kurulan dengelere de bağlı..." Yazarken bile insanın başı dönüyor. Zirve karannın "fıilen ne anlama geldiğini", düşünün bu unsuriann hepsi ayn ayn belirieyecek: Tarihin "netlik derecesi", içerdiği şartlar ve 25'ler içindeki cephe ve koalisyonlar! Fransa'nın "özel statü" saplantısı zirve deklarasyonuna şu ya da bu biçimde girer ve bir şekilde telaffuz edilirse, bu; Paris'in 25'ler içinde halen faal biçimde yürütmekte olduğu lobinin zaferi olacak! Durduk yere Chirac "Hepimiz Bizans'ın çocuklanyız!" demiyor. mız her nedense atlamış burayı... Açıkçası, "geleceğe dönük özel düzenlemeler, geçiş dönemleri ve kalıcı sınır1amalar"dan söz eden taslak "Ölme eşeğim ölme" mantığının bir şaheseri. Hem de ne eser! Sözgelimi, emeğin serbest dolaşımının önüne yalnızca engel değil, en az 25 ayn küçüklü büyüklü duvar örüleceğini de muştuluyor: "Kişilerin serbest dolaşımının gerçekleştirilmesi konusunda karar alınırken her bir üyeye karar sürecinde azami rol verilmesi sağlanmalıdır." Çok belli, adamlar ipe un seriyor, ama öbür yanda bir yabancı dergı Recep Tayyip Erdoğan'ı "yılın Avrupalısı" seçti ya, medya gobek havasında... Tıpkı Tansu Çiller ile Murat Karayalçın'ın kayıtsız koşulsuz gümrük birliğini kabul ettiklerinde olduğu gibi... Anadil ve ilköğretim boyunca "anadilleri"r\de eğitim verilmesi, onlar açısından iyi bir dilek midir? Haydi diyelim "Dili Türkçe" olan Türkiye Cumhuriyeti'nde "zorunlu" olan ilköğretim boyunca anadilde eğitim olanağı sağlandı ve isteyen yurttaş istediği anadilinde öğrenim gördü ve mezun oldu. Bu yurttaş, ortaöğretim ve yükseköğretimde hangi dilde öğrenim görecektir? Haydi diyelim, "Dili Türkçe" olan Türkiye Cumhuriyeti'nde; ilköğretimde de, ortaöğretimde de, yükseköğretimde de "anadilde" eğitim olanağı tanındı, anadilleri farklı öğrenciterin bir araya geieceği okullarda eğitim nasıl yürütülecek, eğitim biriiği nasıl sağlanacaktır? Haydi diyelim, okullarda "anadilde eğitim" konusunda eğitim birliği sağlandı(?X!); yaşamı boyunca "anadilinde" eğitim görmüş bir yurttaş, "Dili Türkçe" olan Türkiye Cumhuriyeti'nde nasıl öğretmen, kaymakam, vali, polis, yargıç, hekim, mühendis, milletvekili, Cumhurbaşkanı vb. olabilecek ve diğer yurttaşlara eşrt hizmet götürebilecektir? Üniter yapı içinde böyle bir dilek, iyi bir dilek midir? Bu dileğin yaşama geçirilmesiyle, haklan savunulduğu söylenen yurttaşlann, başta zaten ekonomik açıdan zedelenmişfırsat eşitliği olmak üzere haklanna zarar verilmiş olmaz mı? EğitimSen içinde, yukandaki mantık dizgesi ile düşünen ve tüzüğün davaya konu olan bölümünün değiştirilmesini, yeniden düzenlenmesini ya da açıklığa kavuşturulmasını isteyen büyük bir çoğunluğun da varlığı biliniyor. EğitimSen kapatılırsa, tüzüğün değiştirilmesini isteyen öğretmenlerin de ekonomik ve sosyal haklannı savunmaklayükümlü sendikalan kapanmış olacaktır... Mühürler Sökülürkeıı. MERtÇ VELİDEDEOĞLU Geride bıraktığımız 3 Aralık günü, sekizinci "Devrim Yasası" olan "Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun'un yasalaşmasının 70. yılıydı. Ama ne yazık ki, 1923 Devrimi'nin bu son devrim yasası bugün artıkyok. Yeni Türk Ceza Yasası'nın kabulü ile bu yasa da ortadan kalkmış. Devrimin "sekizmührü" olan bu yasalann bir bir yok edilmesi sürecine mi girildi? Sinsi sinsi böyle bir hedef güdülüyorsa beşinci ve altıncı mühür olan "uluslararası sayılann" ve "yeni harflerin" kabulü yasalan için de tehlike çanları çalıyor demektir. Anımsanacağı gibi, iki yıl önce 1 Ocak 2002'de yürüriüğe giren yeni Yurttaşlar Yasası (Medeni Kanun) ile dördüncü mühür olan Türk Kanunu Medenisi"n\n de "Devrim Yasası" olma niteliğine son verilmişti; hem de Ecevrt hükümeti (koalisyon) döneminde... Dahası bu yasanın, 76 yıl önce yazılmış ve 1923 Devrimi'nin özünü belirten ünlü tarihsel gerekçesi ancak, şurası burası budanarak yeni yasanın "giriş" bölmünde yer alabilmişti. Demek oluyor ki sekiz devrim mühründen ikisi sökülüp parçalandı, geriye altı tanesi kaldı; az önce de belirtildiği gibi, bu geri kalanlara da "işlevlerini bitirdiler" gözüyle bakan bir iktidaria yönetiliyoruz. 1923 Devrimi'nin yapı taşlanndan sayılan saltanatın ve hilafetin kaldınlması, Cumhuriyetin ilanı genelde "siyasal devrim" olarak nitelendirilir, buna karşı toplumsal yaşamda gerçekleştirilenler ise çoğu kez "toplumsal dönüşüm", "toplumsal değişim" söylemiyte anılın bugün gelinen noktada bu değeriendirmenin bir rolü var mıdır? Kaldınlmasaydı 70. yılını yaşayacağımız "giyim ile ilgilibu devrim yasası "na bugün 70 yıl öncesinden daha çok gereksinimimiz olduğu ortada değil midir? Devrim yasalan Meclis'e gelmeden önce Atatürk çoğu kez biryurt gezisine çıkar, halka ilk ön bilgileri verirdi; bu sekizinci yasa için de aynı yöntemi kullanmış, şunlan söylemişti: "Cumhuriyet hükümetimizin bir 'Diyanet Işleri Başkanlığı' vardır. Buraya müftü, hatip, imam gibi görevli birçok memur bağlıdır. Ancak bu kurumda çalışmadığı, burayla hiçbir ilgisi olmadığı halde tıpkı bu kurumun görevlileri gibi aynı kıyafeti giyen pek çok kişinin halk arasında dolaştığını görüyorum. Bunlarbazıyerlerde sanki halkın mümessilleri gibi halkın önüne düşüyoriar, halkı yanıltıyoriar; çoğu cahil hatta ümmi olan bu kişiler bu yetkiyi kimden, nereden almışlardır? Bu duruma hükümetin e/ koymasını diliyorum." Atatürk'ün bu uyansı ile ilk maddesi: "Hangi din ve mezhebe mensup oluriarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve âyinler haricinde ruhani kisve taşımalan yasaktır" biçiminde olan "Devrim Yasası" 3 Aralık 1934 günü kabul edildi. Bırakın Anadolu'yu, Türkiye'nin en büyük metropolü Istanbul'da kimi semtlerde daha ilkokula başlamamış çocuklann sarıklarla cüppelerte dolaşması, şimdi artık bu yasanın yok edilmesiyie büyük bir mutlulukla artarak sürdürülecek. Oysa Müslümantann yoğunlukta olduğu AB ülkeleri adeta Türkiye'nin 70, 80 yıl önce yaptığı bu gibi düzenlemeler doğrultusunda önlemler alıyoriar. Gün geçmiyor ki bir AB ülkesinde türbanla ya da çarşafla ilgili bir görüş bildirilmesin, önlem almaya kalkışılmasın; henüz sank, şalvar ve cüppelere sıra gelmedi ama, eli kulağındadır sanınz. Islamın dünyasal yaşamı en ince aynntılara dek düzenleyen yönünün 1400 yıl sonra hâlâ geçerli olmasının dayatılması karşısında alınacak önlemin "yasa" yaptınmı olduğu ister beğenelim ister beğenmeyelim gün gibi ortada... KİM KİME DUM DUMA BEHIÇ AK behicakm turk.net Cenazelerdeki gibi... Türkiye, peki rest çekerse ne olur? Venturini, "Türkiye'nin fazla bir seçeneği yok" diyor "Fransa f özel statü' için) arkasında geniş destek bulursa, Türkiye müzakere masasına gene otururbence. Başka neyapabilir ki? Bir silahı var mı? Bunlar üstelik komisyon raporuna girmiş olan unsuriar. Hiçbir Türk politikacı 6 Ekim'de çıkıp da 'Brüksel'le köprüleri atanz!' demedi. Gül, bilakis raporu olumlu karşılamıştı. Açıklamalan var... 17 Aralık'ta farklı bir tepki beklememiz için hemangi bir neden yok. Gene aynı şey olacaktır!" 6 Ekim raporunu davul zumayla karşılayan Ankara, görüyorsunuz "pokerpartisinin ilkelini" şimdiden kaybetmiş sayılıyor. Bu kritik bir nokta. Kimse Türkiye'nin bu noktadan sonra oyunu bozacağına ve çıkıp da "Siz bilirsiniz. Benim de kırmızı çizgilerim var. O çizgileraşılırsa bu müzakerenin anlamı kaimazl" diyeceğine inanmıyor. AB çevrelerinden kime bu soruyu yöneltsem; "17 Aralık'ta tavır koymak gibi bir niyetiniz varsa, niye 6 Ekim'de düğün bayram ettiniz?" şeklinde bir yanıt veriyor. Aynı Italyan meslekdaşımın yaptığı gibi... Venturi'nin bundan sonra söyledikleri de ilginç: "Türkiye her şeye rağmen gene de restleşmeye girerse; bunun sadece 'taktik bir restleşme' olması tercih sebebidir. Gerçek bir restleşme çünkü Ankara'yı tamamiyle Washington 'un kucağına iter ki buABD 'nin Ortadoğu politikasının parçası olmak demektir. Sizin için hasar büyük olur. Avrupalı ortaklann Türkiye'nin tavnna gösterecekleri olası tepkiye gelince, herkes mutlaka 'Vah vah' diyecektir. Kimi sahiden üzülür, kimi 'timsah gözyaşlan' döker. Cenazelerde olduğu gibi tıpkı... 'Büyükbir Islam ülkesini AB'ye bağlamak hedefini ıskaladık' derier. Ancak öte yandan 'Neyapalım bu onlann karan. Kendi takdirieridir. Hayıriı olsun!' diyenlerde çıkacaktır. Kuşkunuz olmasın..." Bakalım, göreceğiz. ÇİZGÎLlK KÂMtL MASARACI kamilmasaracidı mynet.com B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN HARBt SEMİH POROY semihporoyCcı yahoo.com SOLDANSAĞA; 12 l/Hemyelken hem kürekle yol alan, özellikle Akdeniz'de kullanılmış bir savaş gemisi. 2/ Dinsel törenlerde Kuran'dan okunanonayetlik ° bölüm... Bir 9 devletinsilahlı kuvvetlerinin tü1 mü. 3/ Tekerleklerin merkezinden geçen vetaşıtlannaltınaen 3 lemesine yerleştirilen mil... Toprağın 5 nemi.4/Tanmişçisi... 6 19671971 yıllanndalstanbul'dayayım 8 3 4 5 6 7 HAYAT E P t K TÎYATROSU MLSTAFA BILGİN UNESCO: "MARDIN KENTİNÎN <ORUNMASI YÖNÜNDEKI CABALARINIZI DESTEKLİYORUZ" DtYOR hayatepik ı mynet.com TC ÇAN ASÜYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 1999131 Esas 2000 '444 Karar Davacı Nurcan Öziş tarafından Enver Öziş aleyhine açılan boşanma davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonucunda 7.11.2000 tarih ve yukanda numaralan yazüı kararla davanın kabulü ile Çanakkale ili, Yenice ilçesi. Karaköy köyü nüfiısuna kayıth Şukrü kıa, 1965 doğumlu Nurcan Öziş ile Hasan Hüseyin oğlu, 1961 d.lu Enver Öziş'in boşanmalanna, müşterek çocuklar Selda ile Serkan'ın velayetinin anneye bırakılmasına, her ayın 1. ve 3. cumartesi pazar günleri ve dini bayramların ikinci günü, ayn yerde olmalan halinde 131 Temmuz tarihleri arasında çocuklar ile babalan arasında şahsi münasebet tesisine, yine küçükler için takdir edilen tedbır nafakasının ayn ayn 15.000.000'ar TL'ye yükseltilmesine ve tedbir nafakasının ayn ayn 15.000.000'ar TL. iştirak nafakası olarak devamına, daracının yoksulluk nafakası ve tazminat talebinin reddine karar verilmiş olup karann Çan Cumhuriyeti Mah. Gül Sok. No: 17'de ikamet eden Enver Öziş'e tebliğ edilemediğinden ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla adı geçene tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 24.11.2004 Basın: 54732 . 5AYIN VALIM BIRI UNESCO'DAN DÎ5ERİ EE t K I MEKTUP VAR.. UNICEF: 12 YASINDAKJ ÇOCUKMRINI BILE KORVYAfAAYAN BİR KENT HİÇBİR ŞEYİ HAKETMEZ" DtYOR !.. f r r ı i ı r 1 4Arahk wine.mumtazarikan.com 13SS'Te BUGÜM, TTJ/SKİYE'DE /UC 7REN İ , Sİ&KECİSO6UKSU İ H/4T7X BANLİYO TGEMİ OLAKAK SLO /LIC GÜM, B/'/MZ M YOLCa £4y/& SO SİM SULMUÇTU.. Ci SoĞa/CSU 8İLMİÇTİ. N/N 3O MKfKAyA İNECEĞ/ AYNI YOL, 8UHAKU ATT& TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN ELEKTR/KLI TREN S£F£RDE!. 1,S S/> 1/ Gümüşhane ilinde ünlü bir yayla. 2/ Öşür vergisini toplayan memur... Bir ilimiz. 3/ "Aptal, salak" anlamında argo sözcük... Islaklık. 4/ "Cahit " : Oyuncu ve şairimiz... Yemin. 5/Köpek... Aynı erkekle evli olan kadınlann birbirine göre adı. 6/Pasifık yerlilerinin, ayak bileklerine dallar bağlayarak yüksek bir kuleden atlamalanna dayanan tören... Halk dilinde kızılcığa verilen ad. 7/Utanç duyma... însan bedeni çevresindeki manyetik alan. 8/Kendi ekseni çewesinde dolanma... Bir zaman ı birimi. 9/ Iri taneli bir zeytin cinsi* •: • lanan sosyalist der 9 gi. 5/Terbiyesiz kimse... Atıf Yılmaz'ın bir filmi. 6/Futbolda sayı... Kastamonu yöresine özgü, domates, kızılcık, pancar, yoğurt ve sütle yapılan tarhana. II Güzel sanat... Sara nöbetinden hemen önce görülen belirtilerin tümü. 8/ Başka bir dindeyken Müslüman olan kimse... " doğmadan şavkı düşmez ovaya" (Karacaoğlan). 9/Köyceğiz Gölü'nün batısında bir kaplıca. YUKARTOAN AŞAĞIYA: