22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 AĞUSTOS 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA 21. DUNYA FELSEFE KONGRESI ABDÜLCANBAZ PETROL SAVAŞU\RI TURHAN SELÇUK 6 Yeni Dünya Düzeni'ne muhalif bir aydınlanma felsefecisi Prof. Dr. Jürgen Habermas: KuraltanımayanAmerika Prof. Dr. Jürgen Habermas: ABD, 1990'h yıllann başında kendi koyduğu kuralları kendisi yıkryor... SERAP GÎRGtN BAYKAL 21. Dünya Felsefe Kongresi'nin ilk gününde "Fdsefenin Rolü: Ay- dınlanma. Post-modern Düşünce ve DigerFerspektifler" oturumun- da konuşan Prof. Dr. Jürgen Ha- bermas, Yeni Dünya Düzeni ve kü- reselleşme üzerine sorulanmızı yanıtladı. -1990 sonrasıohışan Yeni Dün- ya DüzenTndekendisini süpergüç olarak tanımlayan ABD'nin özel- likle 11 EylüTden sonra uluslara- rası hukukun ahlaki yönü Ue ilgi- li yanlış uygulamalannı nasıl de- ğeriendiriyorsunuz? HABERMAS - Berlın Duva- n'nınyıkılmasıilebaşlayanve 1. Körfez Savaşı'ndan sonrakı sü- reçte ABD "Yeni Dünya Düze- ni"nin süper gücü oldu. Böylece Yeni Dünya Düzeni dediğımiz oluşum ABD'nin yanında olan ve yanında olmayan güçler olarak kendisini göstermeye başladı. # Hegemonyacı güç anlayışına göre günümüzün suçlu devletlerinin uluslararası çatışmalan başlattığını söyleyen Habermas, "Bununla yetinmeyip uluslararası terorizmi de kamçılıyorlar. Kendilerini değil, rakiplerini savaş suçlusu olarak görüyorlar. Ve onlan cezalandırmak için de Irak'ta olduğu gibi savaş başlatıyorlar" dedi. ABD'nin gölgesinde yaşananlar ise insanlığı yeni sorunlarla kar- şı karşıyagetirdi. Aydınlanmacı- lar arasında da görüş aynlıklan başladı. Hegemonyacı bir gücün yanındaki yeni anlayışlar Yeni Dünya Düzeni ile ilgili yeni soru- lan ortaya çıkardı. Hegemonyacı güç... Yeni Dünya Düzeni için en önemli sorun, uluslararası adale- tın mümkün olup olmadığı değil, uluslararası hukukun bu tür bir adaletı sağlamak için doğru olup olmadığı sorusunda aranmalıdır. Dünyaya hâkim olma çabasın- daki hegemonyacı bir güç; kendi argümanlannı uluslararası huku- kun yerine geçirmeye çalışıyor ve dayatıyor. Kendinden yana olma- yanı terorizme destek vermekle suçluyor, adeta tehdit edıyor. Oysa ABD global ve liberal ola- rak zaten dünyaya egemen. 1917 'den beri hukukun oluşması ve uluslararası ilişkilerin anaya- sallaştınlması için çaba veren ABD, 1990'lardan ben bunun ter- si bir anlayışla adeta kendi koy- duğu kurallan kendisi yıkıyor. 80 yıllık uluslararası hukuk savaşırru ilkesel olarak radıkal değişikler- Canalı filozof VViredu, yoksul ülkelerin şiddet ve açlık kaderini paylaştığını söyledi: Çahşmm sömürgecibaşktıyor Prof. Dr. ULUĞ NUTKU "Dünya Sorunlan Karşısında Felse- fe" ana başlığında yapılmakta olan 21. Dünya Felsefe Kongresi'nin Prof. Dr. Onay Sözer'in yönettiği ılk ana oturu- munda "Febefenin Rolü: Aydınlanma. Pbst-modem DüşünceveDigerPerspek- tifler" üzerinde konuşuldu. Konuşma- cılar Jürgen Habermas, Gianni Vatti- mo ve VVîredu idi. Wıredu, "Kültür- lerarası Diyalogda Feisefenin Rolü-Bir Afrika Bakış Açısı" başlığında pek önemli bir bildiri sundu. İki gün son- ra konakladığırruz otelde dünya sorun- lan bağlamında Cumhuriyet için kısa bir söyleşi ricamı kırmadı. - Bay YViredu sizce bugün başbca dünya sorunu nedir? YVTREDU - Iç içe geçmiş, ama ayn ayn da çözümlenebüecek iki sorunu öne sürebilirim. Birincisi şiddet sorunu- dur, hem ulusal hem de uluslararası ölçeklerde. Diğeri fakirlik, açlık soru- nudur. Dünyada eşitsizlikler dağıhmı var. Bu maddi eşitsizlikler, eşitsiz, hak- sız güç ve iktidar dağılmasının teme- lidir. Daima şiddete başvurarak sür- dürülür. Ve şiddete karşı elbette şiddet- le karşı konuluyor. 'Şiddet ve açlık...' -Bu iki temeJ sorun. ülkderegörefark- b görünümler abyor mu? WIREDU- Evet. ABD'de ülke için- de geniş boyutta şiddet olmaz. Ama ken- di dışına çıkınca şiddet uygulanımına bağlanıyor ABD. Birçok fakir ülke ay- nı kaderi paylaşıyor: Şiddet ve açlık. Bu yüzden kendi içlerinde hep çatış- malar oluyor. - Gördüğünüzçözüm olanaklan ne- lerdir? \VIREDU - Bunlar acil sorunlardır. Afrika'da uygun demokrasi biçiminin henüz bulunamayışı şiddeti daha da tırmandırdı. Etnik gruplar arasındaki çatışmalar da önemli etken, bazı grup- lann çok daha fazla nüfusa sahip ol- malan ve demokrotik seçimlerde hep iktidara gelerek küçük gruplan ezme- leridir. Bu da sisteme sempatiyi kay- bettiriyor. Afrika'nın birçok yerinde # ABD Güney Florida Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde öğretim üyeliğini sürdüren VViredu, 'Bir ülkede iç çatışmalann boyutu büyüyor ve parçalanmaya doğru gidiyorsa sömürgecinin parmağı var demektir' diyor ve ekliyor: "Önceleri Afrika'da bu tür çatışmalar hiç olmamıştı." K\VASI WIREDU Ganalıfilozof, 1931 'de doğdu. Gana Üniversitesi'nde ve Chcford'dafelsefe üzerine öğrenim gördü. Gana Üniversitesi'nde 23 yıl öğretim görevlisi olarak çalıştu 1987'de ABD Güney Florida Üniversitesi Felsefe Bölümü 'ne geçtL Halen orada öğretim üyeliğiyaptyor. Bir ara North Carolina 'da Duke Üniversitesi 'nde dersler verdL ULUĞ NUTKU durum bu. Çözüm için diyalog öneri- yorum. Diyalog, sadece karşıhklı ko- nuşmak değildir. Konuşmanın gelişti- rici olması gerekir. Hiç kimse kendi- sini yanlışsız, mutlak haklı sanmama- lı. Karşısındakinden öğrenmeye istek- li olmalı. Bu, felsefi tavır gerekririr ve yüzeysel olmayan, derinden kavrayan anlaşmalar için temeldir. Tarihsel de- neyimlerin önemi ve anlamı ancak bu tür diyalogla ortaya çıkar ve gelecek için sağlam yollar döşer. Uzlaşım llkesl gellytirllmell - Biçimsel demokrasi Afrika için uy- gun değilse ne yapmah? VVIREDU - Konsensüs (uzlaşım) ıl- kesini geliştirmelı. Herkesin söz hak- kı olacağı ve haklı olduğunda sözünün kabul edıleceği bir sistem. Bu olma- yınca. sadece oy hakkına sahip olmak- tan gelişririci bir sonuç alınamaz. Par- tiler. iktidar mücadelesinin araçlan ol- maktan çıkmalı, siyasal topluluklar düzeyınde çalışmalı. Bu örgütlenme tarzı farklı bir anayasayı ortaya çıka- nr. Demokrasi var dıyoruz ama adale- ti bulamıyoruz. iktidara gelen, kendi yandaşlanna iş sağlayıp koltuğunu sağ- lamlaştırmaya çalışıyor. - Bizde de böyle oluyor. Son 20 yılda "ış bitırici demokrasi" hayli gelişti. Türkiye hiçbir zaman sömürge ol- madı. ama öyleymiş gibi muamele gö- rüyor. \Y1REDI-Bir ülkede ıç çatışmala- nn boyutu büyüyor ve parçalanmaya doğru gidiyorsa sömürgecinin parma- ğı var demektir. Önceleri Afrika"da bu tür çatışmalar hiç olmamıştı. - Bizde de "72 millet"fikri,hem bu topraklarda bannan halklarla hem komşu devietlerleyüzyıDarca banşçılya- şamamızı sağlamışür. " 7 2 millet" ta- rihsel olgunluğun anlatımıdır. Bu kısa konuşmada bir son sözüniiz var mı? VVIREDU - Diyaloğu hiç kesmeye- lim. Tartışmalarda aklın yolundan sap- mayalım. Bu yol, akıllan birleştirerek döşenir. Feisefenin hayata geçiril- mesinin esası bu. Prof.Dr. UluğNutku, 1935İe Zara'da doğdu. 1947-56 yıllan arasında Robert Kolej'de ve 1957-1964 ydlan arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü 'nde okudu. 1969'da Takiyettin Mengüşoğlu 'nun yanında asistan olarak çalışmaya başladı. 1974 yılında aynı bölümden doktor unvam alan Nutku, 1978 'de doçent oldu. Çukurova Üniversitesi Felsefe Grubu Eğitim Bölümü'ne kendi isteğiyle geçtL 1994\e Mersin Üniversitesi'nde çalışmaya başlayan Nutku, aynı yıl profesör unvam aldu Ağırhkh olarak "însan Felsefesi" alanında çalışan Uluğ Nutku 'nun değişik yayın organlannda çok sayıda makalesi yayımlandu Pek çok felsefe dergisinin çıkmasına öncülük etti. İstanbul'da yayımlanmakta olan "Fehefelogos " dergisinin yayın kurulundadır. Felsefe eğitiminin kalitesini yurdun her yerinde arttırma arzusuyla çıktığı Anadolu turun sürdüren Nutku, halen Sıvas Cumhuriyet Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesidir. le tersine uygulanıyor. - Bu yeni sürec ABD'nin huku- ki ve hatta küresele doğru ilerle- yen bölgesd egemenlik statüsünü detneşrulaşörmışrnı oluyorsizee? HABERMAS - Bana göre; ABD bölgesel egemenlik statüsü- nü uluslararası hukuku hiçe sa- yarak meşrulaştırdı biîe. En son yaşanan Irak'a askeri müdahale bunun en somut kanıtı. Burada uluslararası hukukun artık önemi olup olmadığı tartışılıyor. Hege- monyacı güç anlayışına göre gü- nümüzün suçlu devletleri ulusla- rarası çatışmalan başlatıyorlar. Ve sadece bununla yetinmeyip ulus- lararası terorizmi de kamçılıyor- lar. Hegemonyacı güçten yana olanlar, kendilerini savaş suçlusu olarak görmüyorlar. Tam tersine karşıt güçleri, ya- ni rakiplerini savaş suçlusu olarak görüyorlar. Ve onlan cezalandır- mak için de Irak'ta olduğu gibi sa- vaş başlatıyorlar. Burada bir ada- letsizlik. ahlaki olarak bir hukuk- suzluk var. Sorunlar artık ulusal olmaktan çıktı. E\Tensel boyutta. Ulus devletler yetkilerini ve sta- rülerini bir şekilde kaybediyorlar ya da açıkça buna zorlanıyorlar. Burada karşımıza üç yeni kav- ram çıkıyor. Çatışmanın Imajı değiytl -lluslararas] anlaşmazhklann çözümü ve banşın sağlanmasın- da BM'nin rolü artik yok mu? HABERMAS-Uluslararası ça- tışmalann imajı değişti. Çok fark- lı gelişmeler var. Devletlerüç ka- tegoride ele alınıyor. Suçlu dev- letler. başansız devletler ve ulus- lararası terorizm. ABD'nin Irak'a hiçbir hukuki dayanağı olmadan müdahalesi gibi. Alman filozof Kant; egemen bir devletin sava- şa girmesi hakkını sorgulamışrır. Bugün de uluslararası hukukun öneminin var olup olmadığı tar- tışılmalıdır. Demokrasi, banş ve uluslarara- sı hukuk kavramlan yok sayılıyor. Global güç kendi ahlaki yasala- rını uluslararası hukukun yerine geçirmeye çalışıyor. Ve bunu ya- pıyor. Kendi istediği zaman sava- şa gitme yetkdsi var. Savaş suçlu- lannı kendi yasalanna göre yar- gılıyor. Burada hukukun ahlaki yönü çok zayıflıyor. Bunun sor- gulanması gerekır. Askerl güç tehdldl... Pax Americana polirikası hâlâ uluslararası banşı korumaya ça- lışıyor. Ancak kendi yetkisıne da- yariarak insani müdalialede bulun- maya karar veren bir ülke hak- kında hiçbir zaman emin oluna- maz. ABD kendi ulusal çıkarla- nnı, paylaşılan uluslararası ortak çıkarlardan ne derece ayırt ediyor° Hem global hem de yerel alan- da halklann yaranna uygulanacak bir tek taraflılık bu alanda kural- lann ve yasaların olmaması açı- sından yetersiz kalıyor. Bugün ABD stratejik bir oyun oynuyor gibi görünse de, var olan bir güç kavgasında bu askeri bir güç teh- didi olarak ortaya çıkıyor. ABD bugüne kadar dünyaya egemen olan süper güçlerden daha farklı taktik izliyor. Gelecekte ortaya çıkacak adil bir uluslararası hukuk düzeninin ve adaletın oluşmasında bugün Amerikan vatandaşlarına çok önemli roller düşmektedir. DUZYAZI ORHAN BİRGİT Kendi Sözcülerini Arayan Toplum Ordu'dayapılanfındık üreticileri mitingi, med- yamıza hak ettiği ölçüde yansımamış da olsa, yöre insanının büyük ilgisi ile karşılaştı. Kimine göre 10, kimine göre ise 20 bin kişi, iktidarın fın- dık politikasını protesto etti. Toplantıyı, herhangi bir siyasal parti düzenle- medi. Yörenin CHP'li milletvekillerinin de birer gözlemci gibi bulunduğu bu mitingin benim için anlamı, emeklerinin karşılığını yeterince alama- yan ve özellikle kimi büyük aracıların etkisiyle soyulduklarına inanan Karadenizli fındık üreti- cilerinin, kendi seslerini kendilerinin duyurmak için kolları sıvamış olduklarıydı. Başbakan, bu sorunda bizzat AKP Genel Baş- kan yardımcılanndan birisi ile Parti Genel Sek- reteri'nin de halkın şikâyetlerini dile getirmiş ol- maları karşısında, çok yakın danışmanı Cüneyt Zapsu'nun avukatlığını üstlenerek ağızlarını açanları susturdu. Tamam. Cumhuriyet Halk Partisi'nin, 3 Ka- sım'da aldığı oylann kendilerine verdiği görevi yapmaktan aciz olduğu da artık tartışma götür- mez biçimde anlaşılmış durumda. CHP, sanki TBMM'de görevini yapıyormuş da, yerel seçim- lerde sol muhalefetin sözcülüğü kendisine ve- rilirse, öylelikle belediye başkanlıkları için ken- di adaylarının sandıktan çıkması sağlanabilirse, Türkiye'nin kurtulması için bir umut penceresi açılacakmış gibi bir havayı yaratmanın peşinde. CHP Genel Merkezi'nin, bazı medya organ- larına sık sık empoze ettirilen haberieri, öteki sol partilerden ve özellikle DSP'den başarılı isimle- rin transferi umudunu ayakta tutma çabasının sürdürüldüğünü de ortaya koyuyor. Mesela Yıl- maz Büyükerşen'in adı, kaçıncı kez yalanlamış olsa da, bu gazetede bile CHP'nin Ankara Bü- yükşehir adayları arasında yer alabiliyor. Genel Sekreter Süleyman Yağız'ın, gazete- ci Yalçın Bayer ile yaptığı bir söyleşi de, "Aday- lanmızı çalıyorlar" biçimindeki şikâyeti de gös- teriyor ki, CHP'lilerin transfer girişimleri DSP Genel Merkezi'nde sinirli bir hava yaratmış. özellikle Ahmet Priştina'nın, yerel seçimlerde Ecevit'i ve DSP'yi bırakmayacağı yönünde, medyanın ve yüzlerce kişinin önünde yuptığı açıklamaları bir kalemde unutmuş görünerek parti degiştırdiğini duyunca, Bülent Bey'in "Sıt- kım sıyrıldı" dediğini biliyorum. Ne yazık ki, bi- zim kimi insanımız, bugün söylediğini birkaç gün sonra unutup hiçbir şey olmamış gibi, par- ti degiştirenlere karşı yeterince duyariı olmuyor. Dolayısıyla Priştina örneğini, profesyonel birfut- bolcunun transferi ile eşdeger görebiliyor. Hat- ta, bu tür gömlek degişimlerini, solun ya da sa- ğın güçlenmesi gibi birözverinin doğal akışı ola- rak algılayabiliyor. Kendilerini aldatanlar Ve elbette kendisini aldatıyor. Çünkü o tür transferler, hele izmir Belediye Başkanı'nın ya- nm ağızla açıkladığı, Ecevit genel başkanlıktan aynlacakmış türünden bahaneler, ideolojik te- melden yoksun oldukları için, büyük kitleleri po- litikadan ve politikacıdan soğutuyor. Alanı, kimi üç kâğıtçıların parti liderliğine soyunmaları için boş bırakıyor. Benzer bir örneği, şayet dün akşam gerçek- leştiyse, AKP'nin 2. kuruluş yıldönümü nedeniy- le bir ANAP'lı ile iki CHP'li miiletvekilinin, iktidar partisine kayıt oluşunda da göreceğiz. Bu olgular tamam da; halkın politikada umut yitirmesi için başka olup bitenlerin hiç mi etkisi yok? Yani Nasrettin Hoca'nın hamamda yı- kandıktan sonra tüm giysilerinin çalındığını an- layınca kendisine mazeret uyduran hamamcı- ya söylediği biçimde, "Hırsızın hiç mi kabahati yok?" Dün Türey Köse'nin Cumhuriyet'te ya- yımlanan yazısında ve DSP Genel Merkezi'nin, yerel seçimlerin öne alınması olasılığı karşısın- da bütün güçlerini bu seçimler için hazırlanma- ya verme gerekçesini ileri sürerek, kurultayı ve kongreleri erteleme düşüncesinde olduklannı okuyunca inanmak istemedim. Sevgili arkadaşım Süleyman Yağız, "Yerel se- çimlerin kasım ayına alınması söz konusu. öy- le olursa iki tarafta birden çalışma yapmak doğ- ru olmaz. Şimdilik yerel seçimlere ağırlık vere- ceğiz. Kendimizi bağlayacakbirtarih belirtmek istemiyoruz" demiş. önce yerel seçimlerin kasım ayına alınması ola- sılığı, özellikle şu Irak krizi kapıda iken niçin söz konusuymuş? Bunu anlamak zor. Olsa bile, biz- zat o seçimleri öne alacak AKP, kendi kongre takvimini işletmiyor mu? Ana muhalefet partisi de öyle. Hatta orada Baykala karşı bir de Der- viş takımının çalışmasından söz ediliyor? Yanm yüz yıllık politika deneyimim ve gözlem- lerim, kongrelerin parti örgütlerini canlandırıp daha da sağlamlaştırdığını söylüyor. 3 Kasım se- çimlerine bölünerek girmiş bir DSP de, yönetim boşlukları ağır bir yöntemle doldurulsa da, par- ti örgütünün ana omurgasının sağlam biçimde durduğunun en büyük kanıtı, o örgüte CHP yö- netiminin göz dikmiş olması değil midir? Ülkede özellikle demokratik ve ulusalcı sol bir partinin, bir an önce kendisini derieyip toparla- yarak alanlarda AKP'nin ezdiği, CHP'nin sahip- siz bıraktığı yığınlara yeniden umut olma, söz- cülük yapma gereksinimi her zamankinden da- ha çok duyuluyor. Umarım ve dilerim ki, Bülent Ecevit'in dene- yimi, birikimi ile bu yeni dönemi başlatmak için DSP'Iİ arkadaşlar, daha fazla ayak sürçmezler. Faks: 0212- 677 07 62 obirgrtta e-kolay.net DUZELTME Gazetemizde 13 Ağustos 2003 tarihli çıkan 'Cumhuriyet dönüm noktası' başlıklı yazıda Prof. Betül Çotuksöken'in istanbul Bilgi Üniversitesi'nde öğretim üyesi olduğu yazılmıştır. Doğrusu, istanbul Maltepe Üniversitesi olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear