31 Ocak 2025 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 NİSAN 2002 SALI 12 LJA kuttur@cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Uzamdan ve zamandan koparken"Füruzan edet»iyaünuzda ofaydn-" diyor Memet Fuat Tüık toplumunu oluşruran ınsan manzaralannı hem bireyse! duyarhlclar özelinde işle- yip, hem de bu duyarlıldann örtüşüp ve çatışıp genel bir toplum portresi- ne dönüşmesini nasıl da yalın bir anlatıma dökebiümiştir yapıtlannda! 'Trajik' olanı, yaşandığı anda bıle- yıp keskinleştirmektense, akan za- man içinde koyuJtup, bilince gülle gı- bi oturan 'pathos'a (onanlmaz bu- rukluğa) nasıl da dönüştürmüştür! Ezilmiş küçük insanlar ile onlan ezen küçük insanlar Füruzan öykü- cülüğünün özgül konulanndandır. Sınıfsal farklılıklann beyinde ve yü- rekte oluşturduğu 'înce sızı'nın za- man içinde bütün bir yaşamı kıska- cına alışı. bir öyküden bir başkası- na koşarken. Fünızanca duyarlığm damıttığı dilden akmadı mı bilincı- mize? Sınıfsal ildyfizlOIûk Füruzan, sessizlıği oluşturan ses- siz çığlıklann yazandır. Ankara Dev - let Tiyatrosu "nda 'tek kjşiük oyun' biçiminde sahnelenen 'Sevda Dolu Bir Yaz' işte böyle bir çıglıgın anla- tımı. Bir anneye ve bir babaya sahip olma hakkından, orta-yüksek sınıfın katı ahlak kurallan izin vermediği için yoksunbırakılmış bir 'küçükkız'ın, 'erginkadın'a dönüştüğüyıllarson- ra, kendi çocuğuna anlattığı, anlatır- ken hem 'küçük laz'm, hem de 'er- gin kadın'ın bakış açısından, güler- yüzlü bir hiizünle buluştuğu öykü- den taşan çıglık... Oyun, zaman ve mekân boyutun- da çizilmiş karşıtlıklar doğrultusun- da deviniyor. 1950'lerin Kadıköy yakasındaki köşk yaşamı ile bugü- nün beton yapılaşması içinde yitıp giden doğal güzellikler karşıtlaştın- lıyor bir düzlemde. Elli yıl öncesi- ne yüzeyden baktığınızda 'nostalji' yaşayabilirsiniz belki. Ama uzak- larda kalmış bir yaşamın sayguı gö- rüntüsünün gerisinde gizlenmiş 'du- yarsız sınıfsal tavır\ 'geçmişe özJem'i silip süpürüyor. Sevgiyle ve yaşa- ma sevinciyle dolu bir kız çocuğu- na biçilen yazgının acımasızlığı bir 'insanhksuçu' olarak beyninize kay- doluyor. 'Nostalji', 'çocuk' günleri- nin mekânını yitirmiş ergin kadının bakış açısından yansısa da, Füruzan toplumdaki sınıfsal ikiyüzlülüğü ir- delemektedir. Gülmeceyle hüznün bileşimi Trajedi olgusunun temelınde 'kim- Kk bunahmı 1 yatar. Sahip olduğu- nuzu sandığınız kimlik elinizden çe- kip ahndığında yaşadığınız buna- lımdır bu. Oysa Füruzan trajedi yaz- mıyor. Sahip olduğunu sandığı kim- lik elinden yavaş yavaş, alıştınla alış- tınla alınmış, ait olduğunu sandığı toplumsal sınıftan usul usul dışlan- mış bir küçük kızın 'bunahm'a dö- nüşmeyen ince sızısı üstünde odak- laşıyor. Füruzan, karakterini dingin ve yalın bir eksende devindirirken, seyirciyi yaman bir ustalıkla kışkır- tıyor. Oyunu sahneye taşıyan yönetmen VacideÖksüzcü oyunculuğu da yük- lenmiş. 'Köşk' görüntüsünün, tül- den fon perdeleri arduıdan 'geçmi- şe dönüş' bölümlerinde belirdigi ya- lın bir dekor önünde yaşıyor Füru- zan' ın karakterinin dramıru. Giyi- miyle 1970'ler başındaki 'derütop- lu kadın' imajını yansılıyor. Özenli ama 'özentisiz' bir yorumla Füru- zan'ın karakterini 'sahici' kılıyor. Dahası, gerçekten de yanındaki kı- zına anlatıyormuş gibi 'naiT bir düz- lemde sürdürüyor yorumunu. "Doğ- ru karar verdiğinden hiç kuşkusu ol- mayan otoriter babaanneyi, annesi- nin sözünden çıkamayan "sevimli" babayı ve babasına 'baba' diye ses- lenebildiği 'sevda dolu yaz' boyun- ca yaşamında rol oynayan kişileri" yansılarken, 'dramatikeîtki' yaratma- ya çalışmak yerine, gülmeceyle hüz- nü birleştiren bir duyarlıkta karar kılıyor. 'İnce sızı'yı belki de bu ne- denle kolayca iletiyor seyirciye. 'ts- yan' yalnızca bir kez beliriyor göz- lerinde. Finalde, sahnede görünme- yen, seyirci mekânında bulunduğu varsayılan kızına, gülen gözleri yaş- larla yüklü, "Ben seni hiç bırakma- yacağım" dediği zaman, isyan ve yengi! Çocukluk mekânından ve za- manından kopanlarak istemi dışın- da bir yaşama yerleştirilmiş bu ezik kadın, kendi sınıfinın ahlak kuralla- rına ve acımasız sınıfsal tavnna tut- sak babaanneden de, a sevgi"nin be- delini ödemekten korkan babadan da daha güçlüdür artık. 'Son Aylar' tki yıldu- Ankara Devlet Tiyatro- su'nda süren 'Son Aylar' geçmişin yaşanhsına bugünden bakan bir baş- ka oyun. Bugünlerde Anadolu tur- acide Öksüzcü 'Sevda Dolu Bir Yaz'da,Baykal Saran da 'Son Aylar'dasahnedeki olayı 'sahici' kılan sanatçılar. 'Sahici' kılmak için özenli ama özentisiz, yalın ama etkileyici bir oyunculuk sergiliyorlar. nesinde. Furio Bordon'un yapıtını Necdet Adabağ'ın Türkçesinden sahnele- yen Ecder AJoşık. Bir başka yalnız- lık öyküsü. Tüm insanlan kucakla- yan. Oğlunun evinde yaşayan, çok sevdiği eşini uzun yıllar önce yitir- miş bir yaşlı adamın, yaşamın kıyı- sında kalmışlığı göğüsleme adına, oğlunun ailesiyle belirgın bir soru- nu yokken, huzurevine gitme kara- n alışı. Dünyaya bilinçîi bir veda. Yaşlılığının belirli bir aşamasında. romanlanndaki kimi karakterler gi- bi bile isteye isteye huzurevine yer- leşen ve orada ölen büyük yazar Sa- muelBeckett ı anımsatan bu seçim. tıpkı Füruzan'ın yapıtında olduğu gi- bi 'sahici'leşiyor sahnede. llk perdede ölmüş eş ile yapılan konuşmalarda belirginleşen 'yihıız- hk\ sevecen, düşünceli, ama yaşam kavgası içinde babasının dünyasını paylaşamayan oğul ile sürdürülen tartışmada belirginleşiyor. Gitmek- le gitmemek arasındaki kıl payı se- çım anında oguldan gelecek duy- gusal elektrik oluşmuyor. Oğulun babaya. "Gitme, seni seviyoruz, se- ni yanımızda istiyonız" diyemediğı an... Beckett'tan işte bu noktada ay- nlıyor Bordon'un yaşlı adamı. Yal- nızlık zaten yanıbaşındayken, kal- manın anlamı yok. Gidiyor. tkinci perdede huzurevinde. Artık eşi de canlanmıyor gözünün önünde. Tek başına hesaplaşıyor kendisiyle ve dünyayla, yaşamı ölüme bağlayan dargeçitte. Seyirciyi ezipgeçerek... CmitSergen'in ölmüş eşi, Ahmet Türkoğlu'nun oğulu canlandırdığı ilk bölümden sonra Baykal Saran yaşlı adamı, çok kişili oyundan tek kişılik oyuna taşıyor. Pek çok yoru- mundan bildiğimiz gibi 'oynamı- yormuş gibi oynayan' bir sanatçıdır Saran. Oyuncu kişı becerilerini bi- riktirip yerine göre çeşitli rollere serpiştirmeyen. Bu nedenle de oy- nadığı tüm dramatik rollerde sahi- cidir. Soluklu, ama kendi evindey- mişçesine, rahattır sahnede. Bor- don'un oyununu yüreğe işler kılan da sanatçının sahneden salona ilet- tiği ve sanat yaşamının bir başka doruğa daha ulaştırdığı sahicilik duygusudur. Devlet Tiyatrolan 'nın genç sanat- çılannın Baykal ağabeylerinden öğ- reneceği çok şey vardır. THOMAS BERNHARD'IN 1984'TE YAZDIĞI OYUN TÜRKİYE'DE ÎLK KEZ SAHNELENÎYOR Oyunlar Tiyatrosu 'ndan 'Tiyatrocu' • ÖzdemirNutku'nun Türkçeye çevirdiği, Üveys Akıncı'nın yönettiği 'Tiyatrocu'da, Tarkan Çeper, Ismail Karagöz, Serhat Kurtay, Nilay Çıtak, Aurelie Tourniaire rol alıyor. Kültür Servisi - Daha önce Türkiye'de hiçbir oyunu sahnelenmemiş olan Avusturyalı yazar Thomas Bernhard'ın 1984'te, sanatoryumda yazdığı 'Hyatrocn' adlı oyunu Türkiye'de ilk kez Oyunlar Tiyatrosu tarafından sahneleniyor. ilk olarak 1988'de yazann ölümünden üç ay önce Viyana Burgtheater'da oynandığında yalnız tiyatroculann ve sanat çevresinin değil, politikacılann, hatta halkın büyük tepkilerine neden olan oyun her pazartesi saat 20.30'da îstanbul Sanat Merkezi, Kumpanya Sahnesi'nde oynanıyor. ÖzdemirNutku'nun Türkçeye çevirdiği, Üveys Akıncı'nın yönettiği 'Tiyarrocu'da. Tarkan Çeper, İsmail Karagöz, Serhat Kurtay, Nilay Çıtak, Aurelie Tourniaire rol alıyor. Evlilik dışı bir 'Tiyatrocu' her pazartesi 20.30'da Kumpanya Sahnesi'nde. ilişkiden olduğu için Katolik yakın Haarlem'de dünyaya gelir. Avusturya'da doğmasına izin Çocukluğu ve ilk gençliği verilmeyen Bernhard, 1931 'de Almanya-Avusturya Nazizminin Hollanda'da, Avusturya sınırına yıkıcı karanhğında, tkinci Dünya Savaşı'nm tam ortasında faşizmin bütün Avrupa'yı kasıp kavurduğu bir dönemde, yokluk, hastalık ve şiddet içinde geçer. Kendisine dayatılan bu hayata aynı şiddette öfke ve ironiyle yoğrulmuş bir dilin hâkim olduğu 'Tiyatrocu'da, bitip tükenmek bilmeyen hatırlama, tekrar yaşama ve karşı çıkma, tüm yapıtlannın kurgusunu belirleyen zamansızlığın ve döngüsel tekrarlann omurgasını oluşturuyor. Adeta bir dil senfonisi olan oyunda, bir zamanlar devlet sanatçısi olan, ancak daha sonra yalnızca kansını ve çocuklarını oynattığı gezgin tiyatro kumpanyası kuran Bruscon'un köy köy dolaşması anlatılıyor. Adeta bir dil senfonisi olan oyunda diyalog neredeyse yok. Bruscon'un uzun konuşmalanndaki tekrarlarla, zıtlıklarla, döngülerle giderek artan gerilimin, şiddetin ve boğulma hissinin ardında derin bir kara mizah, alaycı bir felsefi bakış ve barok bir öfke bulunuyor. Oyunun oynanacağı hanın sahibi küflü kafalı hancı ve ailesi, Bruscon'un artık konuşamayan sadece öksüren kansı. budala kızı, asluıda tiyatroya hiç uygun olmayan oğlu, bu öfkeden payını alıyor. (0 212 235 54 57) 'Yeni Bir Hayat îçin' Maya Sahnesi'nde Kültür Servisi - Tiyatro Boğaziçi 'Yeni Bir Hayat tçin' adlı tek kişılik oyunuyla, 6, 13, 20, 27 Nisan'da 20.30'da Maya Sahnesi'nde. Uluç Esen ve Cünejt Yalaz'ın yazdığı oyunda Cüneyt Yalaz rol alıyor. Oyun, sıradan ve ortalama bir hayat süren bir kişinin yeni bir hayat kurma maceralarını anlatıyor. Günümüz insanının doğaya, sanata, insan ilişkilerine ve toplumsal olaylara yönelik tüİcetici ve yüzeysel yaklaşımmın tartışıldığı 'Yeni Bir Hayat için' adlı oyun, sululuğa kaçmayan mizahi bir anlatımı tutturmaya çahşıyor. (0 212 252 74 52) 'Aman Aman' ve 'Mavi Pullu Balık' Kültür Servisi - Tiyatro Pera'da 31 Mart'ta prömiyeriyapılan Avrupa'nın en ünlü çocuk tiyatrosu olan Grips ekibiyle birlikte V. Ludwig ve R Lückerin yazdığı 'Aman Aman' adlı çocuk oyununu, her pazar 12.00'de sahneliyor. Nesrin Kazankaya'nın çevihp uyarladığı ve yönettiği oyunda, Neylan Ozgüle, Başak Meşe, Eda Yapanar, Yeliz Demir, Zevnep Özden, Gökçe Akyıknz, Seyit Ozcan rol alıyor. Çocuk - yetişkin, kadın - erkek demeksizin insana dair her türlü aynmcılığa bir başkaldın olan oyun, çocuklann ve yetişkinlerin dünyayı ve insanı değiştirebilme yeteneğini sorguluyor. Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu, 'Mavi PuDu Bahk' adlı oyunu her hafta sonu 11.30'da Akatlar Kültür Merkezi'nde sahneliyor Haluk Işık'ın yazdığı, Şakir Denürpehnvan'ın yönettiği oyunda, hastalığına çare bulamayan bir kralın son umut olarak yedi suyun ötesinde yaşayan mavi pullu bir deniz kızının peşine düşmesi anlatılıyor. 1987'de tzmir'de kurulan ve 1997'den bu yana da tstanbul'da da faaliyet gösteren Pınar Çocuk Tiyatrosu, bugüne kadar toplam 18 oyun sergiledi. Yaz aylannda Türkiye'nin dört bir yanını dolaşan turneleriyle Anadolu'daki çocuklara da ulaşan tiyatro, geçen yıl Güneydoğu'daki çocuklara da tiyatroyu sevdirdi. (Tiyatro Pera: 0 212 245 44 60 - Akatlar Kültür Merkezi: 0 212 282 60 76) YAZIODASI SELİM İLERİ Cezanne Mektupları Rainer Maria Rilke adı beni hep gençliğime, ilkgençliğime götürür. Ikide birde gittiğimiz, ye- ni yayınlarını özlemle beklediğimizyayınevi, De Yayınevi'dir. Bir gün de Malte Laurids Brig- ge'nin Notları'yia yayınevinden çıkışımızı anım- sarım. Behçet Necatigilin çevirisiyle Rilke'nin ese- ri yıllarca başucu kitabım oldu. Bir anlamda öz- yaşamöyküsel sayılabilecek bu roman büyüle- yicidir. Gizlerle dolup taşar ve gizlerine hiçbir za- man varılamaz... Şimdilerde Rilke imzalı bir başka başyapıt elimin aftında: Cezanne Üzerine Mektuplar(Cem Yayınevi). Cezanne'ın ölümünden sonra, Paris'teki Son- bahar Salonu'nda bir sergi açılıyor. Rilke, Ce- zanne resimlerine adeta vuruluyor. Ekim 1907 ayı boyuncakarısınamektuplaryazmış. Yalnız- ca Cezanne'dan değil, sanatın pek çok inceli- ğinden söz açan mektuplar. Cezanne Üzerine Mektuplar'ı çağdaş edebi- yatımızın belki de en alçakgönüllü kişisi, Kâmu- ran Şipal Türkçeye kazandırdı. Kâmuran Şipal usta bir hıkâyecidir; ölüm ve ödeşmeyle yüklü romanı, güzel öyküleri hiçbir zaman günün mo- da değerleri arasında yer almamıştır. Kâmuran Şipal çeviri edebiyatımıza çok önemli yapıtları kazandırmış bir çevirmendir. Gelgelelim hep uzak durmayı, kendi köşesinde çalışmayı yeğ- lemiştir. Öylesi kişilere bugünün yaygaracı, şımank, küs- tah edebiyat ortamı gönül veremiyor. Öylesi ki- şılerin emeğine saygıyı görmezden gelmek, bu ortamın doğası gereğı... Şipal'in Türkçesinden Cezanne mektuplarını okurken, ordan oraya, şuna buna, nelere sav- rulup durdum! Daha da savrulup duracağım. Rilke bir kentte, bir kasabada, bir evde, bel- lı bir adreste yaşamaya katlanamazmış. Hepi to- pu yanm yüzyıl süren yaşamında, Münih, Ber- lin, Paris, Roma, Rilke'nin gezdiği kentlerden ba- zıları. Isviçre var, Almanya'nın kentleri var. Pa- ris birkaç kez var. Malte Laurids Brıgge'nin Not- ları soluk kesici bir Paris tümcesiyle başlar. 1907'nin Paris'inde Cezanne'ın resminden esin- ler, çağrışımlarkonuşmaktadır. Notlar, 1910'da yayımlanır. Sanatlar içindeki yolculuk, 1907'den Notlar'a ne ölçüde etkidi diye düşündüm. "Bilindiği gibi," diyor Rilke -ama ben alıntı- layacağım tanımı okuyuncaya kadar bilmiyor- dum, çözememiştim-; "ne kadar ileriye gidilir- se, yaşantı o kadar özel, o kadar kişisel, o ka- darbiricik nitelik kazanır; sanatyapıtı da bu bi- ricikliğin zonınlu baskı altına alınamayan, elden geldiğince keskin dile getirilişidir." Bir yaşam deneyimini en uç noktaya, sonu- na kadar yaşamak. Böyle bir şey herhalde Ril- ke'nin dediği. Ancak ondan sonra yazıya dök- mek, tuvale geçırmek, taşı yontmak... Daha Cezanne mektuplan başlamadan, 13 Ey- lül 1907 tarihinde yazılmış bir mektupta, güz ha- bercisi üç dalın tasviri, evet, sadece üç kuru da- lın bir iki sayfa kadar süren tasviri bende bütün bir roman oldu. Nedir roman, öykü? Sayfalarca yazmak, bir olay örgüsü çevresinde gezinip durmak, baş- langıç-düğüm-sonuç üçgeninde anlamsızca debelenmek mi? Toprak kokusuyla çıkıp gelmiş üç kuru dal, Rilke'nin harikulade şiirli düzyazı- sında, işte, çarçabuk bir roman oluveriyor. Anı- lar, geçip gitmiş zaman, doğa, deniz ve şimdi- den sonbahar! "Denizler, parklar, ormanlar ve ormanlar için- de çayır çimenler; bütün bunlara karşı duydu- ğum ozlem bazen dile getihlecek gibi değil. He- le burada, kışın kapıya dayandığı şu sıra; şim- diden sisli sabah ve akşamlaryaşanmaya baş- landı, kendisi gitmiş de izi kalmış gibi silik ve ölgün parıldıyor güneş; bahçelerde, parklarda bütün yaz çiçeklen, dalyalar, uzun boylanyla gla- yöller ve dizi dizi sardunyalar kırmızı renklerini bir çelışki gibi sisli havadan içeri haykırıyor. " Çevirinin de diline tutkun, defalarca okuyo- rum. Şu kadar satır, yetmez mi, iddia ediyorum: İş- te roman! Takvimde İz Bırakan: "Hoşça kai... Yarına kadar..," Rilke, Cezan- ne Üzerine Mektuplar, Cem Yayınevi, 2002. Turhan Selçuk YKYde • Kültür Servisi - Yapı Kredi Kültür Yayınları'nın bu haftaki Salı Toplantısı'na çağdaş dünya kcjikatürünün büyük ustalanndan Turhan Selçuk konuk olacak. Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi Sergi Salonu'nda bugün saat 18.30'da düzenlenecek 'Yaşam Öyküm: Turhan Selçuk' konulu toplantıyı, Saadet Baykal yönetecek. (0 212 252 47 00) Tiyatro Dünyası' müzesi açıldı • Kültür Servisi - îstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları. kurulduğu 1914 yılından beri sahneye koyduğu oyunlardaki malzemeler ile oyunculara ait özel eşyalan, yakın bir zamanda açtığı müzede sergiliyor. Karagöz, meddah ve ortaoyunundaki malzemelerle bu alanda hizmet veren sanatçılann kostümleri, Zübeyde Hanım Sahnesi'nde 25 Mart'ta açılan 'Türk Temaşa Sergisi'nde tiyatroseverlerin beğenisine sunuluyor. Müze için önemli bir adım olan sergide ortaoyunu sanatçısı Vasfi Rıza Zobu'nun kavuğu, hırkası, tespihleri ile pişekâr şakşakları gibi eşyaları yer alıyor. P îstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan Genel Sanat Yönermeni Şükrü Türen, müzede önemli tiyatrocuların kişisel tarihlerini anlatan yazıların ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'ndeki Muhsin Ertuğrul'unçalışma odasının da müzeye konulacağını belirtti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear