23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 HAZİRAN 2001 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus(a cumhuriyet.com.tr ARADA BİR ABDULLAH ŞENTÜRK Felsefeci-Sosyolog Var Olabilmek Insanın aklı, ruhsal yönü ve maddi yapısı vardır. Doğuştan getirdiği içgüdüleri vardır birde. Varlığı- nı devam ettirebilme içgüdüsü başta gelir... Varlı- ğını devam ettirebilmesi için yeme, içme, giyim ve mesken, ana gereksinmelerdir. Bu gereksinmele- ri karşılayabilme savaşımıyla birlikte, variığını ölüm- den sonra da devam ettirmek ister insan. Evlatla- nyla nesil bırakarak ya da eserler bırakarak kalıcı olmaya yönelir. Ana gereksinmelerini karşilayama- dığında, var oluşu tehlikeye girdiğinde riırçınlaşır. Daha bir sıkıştınlırsa saldırır. Bir de özgür olma tutkusu vardır insanın. llk çağ- lardan beri toplumları incelediğimizde; özgür olmak için, vartığını sürdürebilmek için gereksinmelerini karşılayamadığındatoplumlar hırçınlaşmış, engel- leri ortadan kaldırmak istemiş, baskılara ve yoklu- ğa karşı tepkilerini dışlaştırdıklarını görürüz. Ihtilal öncesi Fransa'da krallık ve çevresinin sa- vurganlığı arttıkça halktan alınan vergiler yetmez olmuş, köylülere yeni vergiler salınmıştı. Eski ver- gilerini ödernekte zorlanan köylüleryeni vergileri öde- yemez duruma düştüler. Vergiciler köylünün elin- de nesi varsa almaya başladılar. Karşı koymaya baş- ladı köylüler. Krallık direnen köylüye şiddet kullan- maya başladı. Kaybedecek bir şeyi kalmayan, var- lığını devam ettirebilmekte zorlanan köylüler ken- di aralarında dayanıştılar. Vergi tahsiline gelen verr gicilere ve yanlanndaki askerlere karşı koydular, ça- tşmalar başladı.. ülkenin her yanını sardı. Krallık rejimine karşı gelen aydınlarvedirenenlerin elebaş- lan Bastil Hapishanesi'ne dolduruldu. Giyotinler çalışmaya başladı. Volter, Aristoteles ın bir kita- bını Fransızcaya çevirmişti. Kilisenin dedıkleri dı- şında doğru kabul etmeyen Engizisyon, bu çeviri için Volter'i suçlu buldu ve hapsedildi. Bu baskılar ve şiddet, salınan yeni vergilerin yükü, ödeme gü- cü kalmayan köylüleri daha bir ayaklandırdı. On yı- la yakın iç savaş devam etti. Krallık yönetimi ve köy- lüler arasında çok kan akıtıldı, milyonlarca insan kat- ledildi her iki taraftan. Bastil Hapishanesi'ni bastı halk. Hapishaneyi ele geçirdi; mahkûmlan serbest bıraktılar. Ruso da kurtarılanların arasındaydı. Ay- nı hapishaneye kral veyakınlan, soylulardoldurul- maya başlandı. Sonuçta savurgan, baskıcı krallık yıkıldı. Kendi meclisini kurdu halk. Burada görü- yoruz ki, insandaki varlığını sürdürebilme ve özgür- lük düşüncesi baskı ve şiddet kullanarak belli bir süre susturulsa da için için büyüyen bir alev olur. Belli bir zaman sonra patlar. Halk yoksulluk sının- nın altınadüşürülmüş, gelir dağılımı da bozulmuş- sa yöneticilere güvenini yitirir. Haksızlıkların gide- rilmesini beklerken baskı, yoksulluğun giderilme- sini beklerken variığını sürdüremez duruma düşü- rülürse o toplum sağlıklı toplum olmaktan uzakla- şır. Hırsızlık, cinayet, intihar ve fuhuş artar. Ne ka- dar polisiye önlemler alınırsa alınsın, cezaevleri ço- ğaltılsa da suçlarda eksilme olmaz, artma olur. Toplum'cansız değil, akış halindedir. Yöneticilerin kötü gidişi önceden görüp iyiye kanalize etmesi ge- rekir. Hareketlilik baskıyla, şiddetle önüne set çe- kilerek durdurulamaz. Bir ara durduruldu sanılsa da geriden gelen sularla bent dolar. Taşmaya baş- lar ve bent yıkılır. Şiddet ve baskıyla degil, akılla hal- kın variığını devam ettirebilmesine yardımcı olmak devletin temel görevidir. Tepkiler baskıyla durdu- rulamaz; iyiye kanalize etmekle başarıya gidilir. Eşitlik, özgürlük, hoşgörü ve yardımlaşma içinde aşılamayacak sorun yoktur. Hırsızlığın, savurgan- lıgın, baskının yerine hoşgörü, yardımlaşma ve dü- rüstlük konulduğunda sağlıklı toplumun temelleri atılır. Kişisel hırslardan uzak, akıl ve sevgiyle yak- laştığında. Çiçekler ne güzel açıyor gömnüyor mü- sun? Bulutlar alçaldı, yağmuru düştü kavruk top- rağa. Bir kuş ağzındaki yiyecekle yuvasına indi. Ben kuru ekmeğimi bölüştüm, suyumu bölüştüm. Sev- giyle bakıştık yoksul adamla. Savaş kül oldu, bir orman büyür oldu küllerden. Gölgelerinde uzan- mış insanlar gördüm. Bir çiçekten bir çiçeğe uçtu kelebek. Bir an vızıldadı gitti. Yangın ölümdür, ölüm yok oluş. Var olabilmektir amaç, var olabilmek için varedebilmekgerek. Gönençli bir toplum istedı gön- lüm. Yoksulluğumu, var oluş mücadelesındeki yor- gunluğumu unuttum. [ Sevgili BARIŞ'MIZ Ölüm sönük bir nakarat göğü süsleyen geceye bir renk olur akar zaman Senden kalan her heceye SEVGİLİ BARIŞ Sensiz koca bir yıl geçti Ve şairin dediği gibi: "Nereden baksak bir san yaprak nereden baksak ihtiyar ve ebruli bir konak gibi çöküyor. kalbim; kalbimiz..." A.GüldenDİNİZ Nurav Yobal emokratik Anayasa Ozlemi... *LŞfy GÖREN Anayasa Hııkuku Profesörii, Yükseköğretim DeneŞleme Kurulu Üyesi A nayasalar üstün yü- rürlük gücüne sa- hiptir ve süreklidir- ler, ancak her ana- yasa belli tarihsel koşullar altında ya- ratıldığından, değiştirilmesini ve uyumlu duruma getirilmesini gerek- tiren toplumsal gelişmelerden etki- lenmek zorundadır. Anayasa değişik- liği bir yasama tasarrufudur. ancak yasama organmın nitelikli çoğun- luklarını gerektirmektedir. Anaya- salarda bazı önemli temel ilkeler, anayasa değişikliği dışında tutulabi- lir. Böylece anayasanın çekirdek var- lığı (özgün anayasa) anayasa değiş- tiricilerin müdahalelerine karşı ko- runmaktadır. Partilerarası Uzlaşma Komisyo- nu'nun kabul ettiği T.C. Anayasa- sı'ndaki değişiklik önerilerinin baş- lıcalannı aşağıdaki biçimde özetle- yip değerlendirebiliriz: 1. Anayasanın 13. maddesi Avru- pa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki (AİHS) ilkeler doğrultusunda yeni- den düzenlenerek 13. madde genel bir sınuiama kuralı olmaktan çıka- nlıp genel bir koruma kuralı durıı- muna getirilmiştir. 2. Anayasanın 14, 19, 20, 21, 31 ve 34. maddeleri de Avrupa İnsan Hakları (AİHS) ile uyumlu duruma getinlmiştir. 3. 22. maddede iletişim özgürlü- ğü yeniden düzenlenmekte, ulusal gü- venlik, kamu düzeni, suç işlenmesi- nin önlenmesi, genel sağlık ve ge- nel ahlakın korunması ya da başka- lannın hak ve özgürlüklerinin korun- ması nedenlerinden biri ya da birka- çına bağlı olarak usulüne göre veril- miş hâkim karan olmadıkça, yine bu sebeplere bağlı olarak gecikme- sinde sakınca bulunan durumlarda da kanunla yetkili kılınmış mercıın yazılı emri bulunmadıkça iletişimin engellenmeyeceği ve gizliligine do- kunulamayacağı kuralı getirilmek- tedır. 4.26. maddeye "Düşünceyi açık- lama ve yayma hürriyeti ana>asanın 1, 2 ve 3. maddeleri hükümkrinin değiştirilmesini sağlamak amaciyla kullanılamaz" fıkrası eklenmekle milli güvenlik, kamu düzeni, kamu gü\ enliği, bölünmez bütünlüğün ko- runması doğrultusunda bu özgürlü- ğün özel smırlama nedenleri olarak kabul edilmektedir. Dil farkhlıklan bir sosyolojik ger- çek olarak kabul edilerek bu duru- ma anayasada getirilen engel kaldı- nlmaktadır. Buna paralel olarak 28. maddede "Kanunla yasaklannuş her- hangi bir dilde yayun yapılamaz" hükmünü içeren fıkra metinden çı- karılmaktadır. 5.36. maddede savunmahakkı ile birlikte uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınmış olan adil yar- gılanma hakkı tanınmaktadır. 6.38. maddede 6 no'lu protokol hü- kümleri doğrultusunda ölüm ceza- sının sadece savaş, yakın savaş ve te- rör suçlannda verilebileceği hükmü yer almaktadır. 7. 48. maddedeki değişiklik ile devlete, çalışanlann yanmda işsiz- leri de koruma görevi verilmektedir. 8.67. maddede taksirlı suçlardan hüküm giyenlerin oy kullanabilece- ğine ilişkin düzenleme yapılmakta- dır. Bu maddeye "Seçime biryüdan daha a/ süre kaldığı zaman içindese- çim kanunlarında yapılan değişik- likJer izleyen seçimlerden sonra > ü- rüriüğegirer'' yolunda bir kural ge- tirilmiştir. 9.83. maddede yasama dokunul- mazlıklan ile ilgili işlerin TBMM'de en geç üç ay içinde sonuçlanacağı, genel kurulda bu konuyla ilgili oy- lamaların gizli yapılacağı düzenle- mesi ile dokunulmazlık dosyalannın sürüncemede kalması önlenmekte- dir. Ancak milletvekillen hakkında- ki ceza davalarının Yargıtay'da gö- rüleceği değişikliği ile genel eşitlik ilkesinden uzaklaşılmaktadır. 10.100 maddede soruşturma ile il- gili işin, komisyonlar ve genel ku- rulda gizli oyla sonuçlandırılması öngörülmekte, bu konudaki işlem- lerin sürüncemede kalmasının önlen- mesine çalışılmaktadır. 11. Geçici 15. maddenin son fık- rasının yürürlükten kaldırılması ön- görülmekte, 12 Eylül 1980. 6 Ara- lık 1983 döneminde çıkarılan ka- nunlar. KHK'ler ile 2324 sayılı ka- nun uyannca alınan karar ve tasar- ruflann anayasaya aykınlığının id- dia edilmesinin sağlanması amaç- lanmaktadır. 12. "Hiçbir düşünce ve mülahaza- nın Türk milli menfaatlarının, Türk varlığının, devleti ve ülkesiyle bölün- mezliği esasının, Türkiye tarihi ve manevi değeıierinin, Atatürk milli- yetçiliği, Uke ve inkılaplan ve mede- niyetçiliği karsısında koruma göre- meyeceği*' kuralının yer aldığı baş- langıç 5. fıkradakı "hiçbir düşünce vemülahazanın" ibareleri yeni ana- yasa değişikliği teklifinde çıkarıl- makta, onlann yerine "hiçbir eyle- minn ibaresi getirilmektedir. Deği- şiklik teklifinde bu değişiklik, mev- cut ibarelerin doğrudan düşünceye bir sınır teşkil etmesi ile gerekçe- lendirilmektedir. Oysa, anayasanın 2. maddesine göre T.C. başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan bir devlettır. Başka bir ifadeyle başlan- gıçta belirtilen temel ilkelere bağlı olma niteliği anayasanın değiştirile- meyecek. hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek hükümlerınden- dir. Beşinci paragraf anayasa mad- de 2"nin amaçladığı temel ilkeleri içerdiğınden bu paragrafta bir deği- şiklik yapılmaması gerekmektedir. 13.69. maddede öngörülen deği- şiklıkle "odak" haline gelme konu- sunda kriterler getirılmekte, ayrıca siyasi partiler için kapatmanın yanı sıra devlet yardımından yoksun bı- rakılma yaptınmı öngörülmektedir. Anayasa madde 69,6 fıkrasında ana- yasa koyucu. odak haline gelmenin ne olduğu konusunda Anayasa Mah- kemesı'ne geniş bir yorum alanı bı- rakmıştır. Nitekim Refah Partisi'nin kapatılmasına ilişkin da\ a açıldığın- da Anayasa Mahkemesi, o dönem- de SPK madde 103' ü ön mesele ni- teliğinde görüp iptal etmiş ve ana- yasanın 69. maddesini uygulamıştır. Anayasa değişikliği teklifi ile ya- pılmak istenen, Anayasa Mahkeme- si "nin iptal ettiği SPK madde 103'ün odak olma konusunda koyduğu kri- terleri anayasa kuralı haline getire- rek parti kapatmayı bu açıdan zor- laştırmaktır. Kuşkusuz siyasi parti- ler demokratik siyasal yaşamfn \-az- geçilmez unsurlandu". Siyasi parti- lerin kapatılmalan demokrasiye ona- rılmaz zararlar getirebilir. Ancak 1961 ve 1982 Anayasalan,SP"lenn faaliyetleri konusunda F. Alman Ana- yasası"nın 21. maddesi hükmünden esinlenerek siyasal alanı anayasa ile sınırlandırmış, mücadeleci anayasa anlayışını benimsemişlerdir. Bu an- layışm özü, amacı özgürlükçü de- mokrasi>i ortadan kaldırmak olan akımlara meşru siyasal faaliyet ala- nını kapamaktır. 14. 87. maddede TBMM'nın af yetkısi ile anayasanın 14. maddesi- ne gönderme yapan sınır kaldınl- makta, ancak genel ve özel af kara- nnın TBMM'nin üye tamsayısının 3/5'i ile alınabileceği hükmü getiril- mektedir. Oysa anayasanın 14. mad- desinde sözü edilen fiiller özgün anayasaya dahil olan devletin ülke- si ve mılletiyle bölünmez bütünlü- ğünün korunmasını tehdıt eden fiil- lerdir. Bu nedenle bunlann af kap- samı dışında tutulmasmın sakınca- h olacağı açıktır. 15.118. maddede öngörülen deği- şiklikle başbakan, yardımcılan ve adalet bakanı, MGK'ye dahıl edil- mek istenmektedir. Ayrıca bu deği- şiklikle kurul kararlannın tavsiye ni- teliğinde olduğu vurgulanmaktadır. Oysa MGK. milli güvenlik konu- sunda en uzman kişilerden oluşan. sivil ve askeri kesim arasında de- vamlı bir diyalog sağlayıcı işleve sa- hip bir kuruluştur. "MGK kararia- n Bakanlar Kurulu'nca öncelikle dikkate alınır" kuralına rağmen bu kararlar benimsendiği ölçüde uygu- lanması zorunlu kararlar olup son sö- zü Bakanlar Kurulu'nun söyleyece- ği ve MGK kararlannın dayatmacı bir nitelik taşımayacağı açıktır. 16. 90. maddede kanunlarla mil- letlerarası antlaşmalann çatışması halinde milletlerarası antlaşmalann esas alınması öngörülmekte. gerek- çede bu hükmün AB'ye uyum çer- çevesinde hukuksal altyapının sağ- lanması için öngörüldüğü belirtil- mektedir. 17.19.3.1954 tarihinde onaylana- rak iç hukuka giren AİHS'nin baş- langıç bölümüne göre sözleşme, ilan etmiş olduğu haklann üniversel \e etkili olarak tanınmasmı garantiet- meyi amaçlamakta \ e bu garanti ile Avrupa entegrasyonunu destekle- mek istemektedir. AİHS II-IV kı- sımlannda sözleşmey ı imza edenle- rin sözleşmeden doğan yükümlü- lüklerine saygı göstermesını garan- ti altına almaya çalışmaktadır. Üye devletler iç hukuk düzenlerinde söz- leşmeye aykın kurallar koymama \ e yürürlükteki kurallannı sözleşme ile uyumlu kılma yükümlülüğündedir. Kaldı ki anayasamızın 2. maddesin- deki insan haklarına saygı ılkesi. Türkiye'nin taraf olduğu milletle- rarası insan hakları sözleşmelerine saygıyı da içermektedir. Ancak öne- rilen değişiklikte sadece insan hak- larının korunmasına ilişkin ulusla- rarası sözleşmelerden değil, genel olarak uluslararası sözleşmelerden bahsedildiği için böyle bir hükmün anayasaya konulması sakıncalı gö- rülmektedır. 18.76. maddede milleU ekili seçil- me engeli olarak öngörülmüş olan "ideolojikveya anarşike>temlere" ka- tılma ibaresi "terörevlemlerine'"şek- lınde daraltılmaktadır. Böylece cum- huriyetin temel niteliklerine karşı işlenmiş suçlardan hüküm giyen ki- şilere milletvekili olma olanağı açıl- maktadır. 12 'den 18" inciye değin maddeler- le vurgulamaya çalıştığımız eleşti- riler ve sakıncalar hariç tutulacak olursa anayasanın değiştirilmesine ilişkin bu kanun tekiifi. uygar \ e de- mokratik uluslarailesi içinde amaç- ladığımız şekilde yerimizi alabilme- miz için kayda değer ve önemli bir adım oluşturmaktadır. Genel bir de- ğerlendirme sonucu denilebilir ki bu reform projesi ülkemizin içinde bulunduğu süreçlerin yönelttiği he- defleri de gözden kaçırmaksızın de- mokrasi ve insan hakları standardı- mızı yükseltici niteliğe \e ülkemi- zin AİHS normlan ışığında anaya- sasını yeniden sorgulayıp düzenle- mesini içeren birperspektife sahip- tir. Söz konusu anayasa değişikliği önerisi. toplumun daha fazla demok- rasi isteğini, korunmuş ve gü\ence altına alınmış bir haklar v e özgürlük- ler rejimiyle karşılamaya çahşmak suretiyle Avrupa ile bütünleşmiş bir Türkiye yaratmanın yolunu yakala- m ı ş g ö r ü n ü y o f . ' '•"' <<••'.•• Yurttaş Gözüyle Ekonomi... MeralPAZAR B ir soru: Yaşadığımız ekonomik bunalımın (krizin) kökü nereye dayanıyor?.. Bu yazı- da bunu yanıtlamaya çalışacağız. Osmanlı'nın borçlannı ödeyen, kendi gücüyle sanayisini kuran, do- lar karşısmda (öteki yabancı para- lar karşısmda da) daha değerli 'li- ra'sıyla başı dik Türkiye Cumhu- riyeti, çok partili yönetime geçme- mizle, ekonomide de -öteki alanlar- da olduğu gibi- Atatürk devriminin karşıtı bir sürecin içine düşürüldü. Dışanya ilk borçlanma, dolar kar- şısında liranın değerinin düşürülme- ye başlanması ve bunu izleyen da- ha çok iç ve dış borçlanmalar, lira- nın değer kayipları... 1980'de Türkiye'nin küreselleş- me sürecine katılması, 12 Eylül'le, 24 Ocak kararlannın uygulanma olanağı ve ortamı bulması, servet- sefalet açıklığındaki uçurumun de- rinleşmesi ve halkımızın iki yaka- sını bir araya getirme umudunu yi- tinnesi... Bugüne uzayıp gelen 55 yıllık süreçte siyasal erkin başındakiler sağcj hükümetlerdi!.. Yani, ekono- mik bunalım, 55 yıllık yabanıl (vah- şi) kapitalist uygulamalann bir ürü- nüdür. Türkiye bugün, Atatürk'ün dev- letçl, devTİmci, halkçL, ulusçu, laik, cumhuriyetçi, tam bağınısızlıkçı si- yasasmdan, Ukelerinden uzaklaşü- nlmanın bedelini ödüyor!.. Ne de- mişti koca devrimci Atatürk: "Ya- bancı sermaye empen alizmin jan- darmasıdır!" Ne doğru söylemiş!.. Şimdi emekçilere "dişinizi biraz dahasıkuı" diyorlar! Yıllardır 'di- şini sıkan' emekçilerdi! Vergisini dürüstçe öde>en. aünteriyle yaşa- maya çalışan bizler!.. Değerli ekonomist İzzertin Önder, 17 Nisan 2001 tarihli Cumhuri- yet'teki köşesinde ekonomik bu- nalım ve "Ulusal Program"a iliş- kin şu değerlendirmeyi yapıyor: "Açıkür ki, ülke ve ekonomi, salt si- yasilerin hatalanndan barmadı. İ V telik, si>asiltri de tetikle>en ne halk, ne memuriar, ne işçiler, hatta ne de tanmda ezilen yığuıİardır. Herkes bi- liyor ki, bu kesimlerin hissesine eko- nomiden pay değil de giderek derin- leşen yoksulluk \e şiddet düşmüş- tür. Ülkenin başına bu çorabı ören- ler, önceticariempen-alizmden, son- ra montaj bağımlılığından. daha sonra da bu aşamalarda biriken açıklan finans kurumlan ile kapat- ma>-a çalışırken hem ekonomik(kut- sal piyasa) hem de siyasal alanı (ün- lü siyasal iradeyi) kullanarak ser- vetine servet katanlardır. Bu çevTeler siyasilerie birleşerek içeriden ve dışandan sağladıklan kavTiaklan jnrtiçinde \e >Tu-tdışm- da biriktirdikleri kişisel (şahsi) nıal- varhklanna geçirirken oluşturduk- lan borçlan da böyle bir program- la, bir yandan milli varlıklan ya- bancılaşnrarak, öte yandan da tüm toplumu patlama derecesinde bas- kılayarak yine halka ödetme\e yel- tenmekteler.'' Ekonomik bunalımın hesabı, kri- zin gerçek sorumlulanndan sorul- malı, onlara ödetilmelidir. Ekonomide çıkmaz sokaktan (vahşi kapitalizmin kaçınılmaz çık- mazı) kurtuluşumuza ilişkin temel ilkeleri, Ergüı Yıldızoğlu. 9 Nisan 2001 tarihli Cumhuriyet'tekı köşe- sinde şöyle betimlemiş: "Açık ki neoliberal ütop> a. küreselleşme pa- radignıası Türkiyc'de iflas etti. De- niz bitti! Şimdi, başka şeyler tasar- lamak. ulusal ekonomi> e, halkuı çı- karlaruıa, üretime öncelik veren po- litikalara yönelmek gerekiyor. Yok- sa bu bunalundan çıkış yok! Ama egemen paradigma\ı terk etmeden, ulusal bağunsızlığa sahip çıkmadan bu yeni politikalan düşlenıek bile mümkün değil!" Yazıyı, Abdullah Akay'ın "Sul- tanlann Ö\küsü ve Batık Gemi" şiirinin son dizeleri ile bitirelim: " Yediler/ Düm anın yansını/ Fareler vedikr" Ulusal Gelişme - 'SosyaP Küreselleşme Bülent KIRMACI CHPBilim Y.K. Platformu Koordinatörü K üresel bir çatışma var hem de her alanda. Eşitsizlik ve yıkımla- nn gerçekliği ile her yüzyıldan insancıl düşünceler arasındaki uçurum, coğrafyalarda dimağ- lan darmadağın ediyor... Uretim ve bölüşüm ekseninde ortaklaşmacılık duygusunu, sınır ta- nımaz 'para' gücü öğütüyor; her alana kendi damgasını vuruyor. Somutlayalım: Gelir dağılımının en çarpık olduğu ülkelerden biri olan ülkemizde, 'hak- ça bir düzeni' aramak, Batı'nm 'emperyalist rövanşında' gizli özne olarak kullanılan din- ci ve ırkçı akımlara kalmış görünüyor. Dünya da, Türkiye de aslında bir aynm noktasında. Binyıllann toplumlara tutsaklık sunan eko- nomik ilişkiler ağını sürdürülemez bulmak ya da 'direnerek' insanlaşmak... Karşımızda 'paranın enternasyonab' var. Körfez savaşında 'silah tamtıyor', Latin Amerika'daparamiliterlik yapıyor; Birleşmiş Milletler'in/dünya kalkınmasının 'etikeroz- yonunun' ise baş sorumlusu olarak kendini ör- tü altına alabiliyor. Bu ülkeyi on yıllardır yö- neten ilkelci ve tekelci 'sağ' politikalann si- yasetin yolsuzluk havuzundan nemalanmak- tan öte bu türden uluslararası dayanaklara ek- lemlenme refleksi bize özgü değil... Burada da orada da sömüren buyuruyor - ezenyönetiyor.. Bir eşitlikçi tasanmı olarak Cumhuriyetin onun 'karşıtı' olan ellerde, 'daha çok işçi ve memur çocuğunu okutamadığı", çiftçisini bı- limle buluşturamadığı yetmiyor; kadını er- kekten, köylüyü kentliden, yoksulu varsıldan koparan haksızlıklar genelleşiyor. Kuram da tarih de değil, kara-düzen bizi 'tekzip' ediyor... Yaşadığımız sanallığın adı 'demokrasT olma- saydı, hele ki şu son uygulamalann imzası 'sol' diye atılmasaydı, aldatılmışlıktan düş kınklı- ğına giden yazımız belki de böyle onanmaz- dı... Şiddetle tanışan körpe dimağlann, baskıy- la hemhal olan deli-kanlılann. körelen vicdan- larla tamamlanan yaşamlanna şaşırmamak gerek... Bizim 'paramız' yine yokken Anado- lu devrimimizin idealleri vardı... Ancak. 'pa- ra' kadar olamadık; emeği ve bilimi ulusal ge- lişme-sosyal küreselleşme anlayışına katış- tırmadık... Ne oluyor? Teknolojinin, bilimin sanayi- leşmiş ülkelerde toplanması, uygulamada pa- ra seımayesinin tiranlığına akan ve sayılan azal- dıkça servetleri artan zenginlere yanyor. 'Adaletin bu mu dünya!' diye haykırsan ye- ri tam burasıdır. Bir yanda yoksulluk, açlık; beri yanda israf ve savurganhk... Silaha. uyuş- turucuya akıtılan paralann çok azıyla demog- rafik nüfusa, sürdürülebilir gelişmeye. ekolo- jik ortama kavuşmak mümkün.. Ama ınuhte- mel değil: Bizim de dünyanın da 'anası ağu- yor'... Banşı kâğıtlara yazıyoruz.. Ama o kâ- ğıtların mürekkebi kurumadan kan öcünün Balkanlar'dan Afrika'ya taşındığına tanık olu- yoruz... Çevremize bakarak Türkiyemiz eme- ğe, bilime, insana değer vererek yürümeli; ulusal gelişme-sosyal küreselleşme önermeli. "Sa\ aşlar, silahlar, sömürü dursun; özgürlük, uretim, hakça paylaşım olsun. dünya yeniden kurulsun" diyebilmek için çırpınmalıvız. Cinsel Taciz... A slında hep yaşadığımız, kar- şılaştığımız bir davranış biçi- mi cinsel taciz. Işyerindeki amirin, devlet kurumunda yet- kili bir kişinin silah olarak kullandığı bir arsızlık, haddini bilmezlik. Değişen değer yargılanyla birlikte (özellik- le maganda tiplerin yetkili yerlere gelmesiy- le) daha çok duyar olduk adını. Üniversitede tez mi sunacaksın, bir yerde yükselmek mi istiyorsun, bir işüıi mi yap- tırmak istiyorsun, cinsel tacize maruz kala- bilirsin. Dürüst olmak, onurlu davranmak, donanımh, kültürlü, idealist olmak enayilik gibi görülüyorartık. kimilerince. "Sendebi- raz evet deyiverseydin" bile denebiliyor il- kelerinden ödün vermezsen. Bir bayan arkadaşımın çocuğu. üniversi- telerin bir bölümü için yetenek sınav ma gi- recek. Gireceği bölümün başkanı. eşinde aradığı nitelikleri bulamadığını, sevgilisi ol- ma teklifini ediyor uygun bir dille arkada- şıma. Teklif kabul görmeyince çocuğunka- zanması için çaba göstermiyor doğal olarak. Bir başka bayan arkadaşıma bir yapı ko- opeıatıfi yönetim kuruluna girme teklifi ediliyor. Arkadaşım da kooperatife üye bu- lacak, yönetim kurulu işinden alacağı ma- aşla cebinden para ödemeden ev sahıbi ola- cak. Bunlar boşuna olmayacak elbette. Yi- ne sevgilisi olacak teklif getirenin. İşin ga- rip yanı, adam niyetini tam sözle ifade et- meden elini arkadaşımın bacağına koyuyor. Arkadaşım da adamın elini sert bir biçim- de alıp onun bacağına koyuyor. Ve böyle ev sahibi olmak istemediğini söylüyor. Bir de benim hâlâ yanıtını merak ettiğim soruyu so- ruyor: "Bayanlardan cinsellik beklijorsu- nuz. Peki erkeklere ne teklif ediyorsunuz" Adam kızarıyor. bozarıyor. "Hiçbir şe> " di- yor. Birisi rol alamayacak. birisi tezıni suna- mayacak, bir başkası program alamayacak. ev sahibi olamayacak. çocuğu yetenekli ol- duğu halde okula giremeyecek... Bunlar salt Türkiye"de değil. dünyanın her yerinde bizdeki kadar çok olmasa da yaban- cı olmadığımız şeyler. Bizim toplumumuz- da da gün geçtikçe artış göstermesini ben bu- lunduklan yere, kariyere layık olmadan. hak etmeden gelişlerine bağlıyorum. Çünkü on- lar da o mevkilere cinsel taciz olmasa da ah- bap çavuş, aşiret. parti kayırmalarıyla gel- diler. Türkçeyı doğru dürüst konuşamayan. modaya uyma adına san ya da cart yeşil gi- yebilen. kültür sanat şenliği adma AUşan"ı davet eden birileri bir yerlerde müdür. ida- reci olursa bu işler böyle olur sanırım. Do- ğal olarak şakşakçıları da olur çevresinde. Kendisini imparator sanır, başlar borusunu öttürmeye... Buriuv a kültürü almış, önemli kari>er \ ap- mış olduklannı sanan kişiler de sanırım uy- garlık adına yapıyorlar tacizi, motivasyonu. Kabul etmezsen, çağdışı olabilirsin. Hatta nesli tükenmekte olan kelaynak kuşu. İnsa- nın kendisine saygısını yitirmektense "kuş" olması daha da onurlu bir iş olsa gerek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear