23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10 HAZİRAN 2001 PAZAR 14 KULTUR kulturfj cumhuriyet.com.tr M Beady Belle, 8. Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nin konuklan arasmda ıızıgı okyanusun ustunde M Sadecemüziğinbirdeneyinigerçekle^tiri>oruiTi." (Fotoğraf: KAAN SAGANAK) NENAÇALÎDİS Beate Lech ya da artistik ismi ile Beady Belle. Nor- veç'in soğuk havasını sesiyle eriten bir caz sanatçı- sı. Müzikyaşamına 1993'te başlayan sanatçı, bugü- ne dek Insert Coin ve Folk&Rovere topluluklannda vokalist olarak çalıştı. Bu yıl da bütün çalışmalan- nı kendi evinde gerçekleştirdiği 'Home' albümüyle müzikseverlerletanışti. Belle. 8. Uluslararası İstan- bul Caz Festivah kapsamında 12 Temmuz'da Baby- lon'da müzikseverlerle buluşacak. - Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nin konuğu- sunuz. Bu festival teklifı size nasd geldi? BEADY BELLE - Caz festivaline başvurmak gi- bi bir düşüncem asla olamazdı. Uzun süreden bu ya- na yapılan ve büyük sanatçılann yer aldığı bir etkin- lik. Bu etkinlik, içinde kendimi asla göremeyeceğim bir yerdi. Teklif, plak fîrmasından geldi ve bunu duyduğumda kulaklanma inana- — — — — madım. Plak şirketime konuyu bir kez daha doğrulatmak için aynı so- ruyu iki kez sordum. Benim için onur verici bir şey. - Festivallerin, sanatçı kariyerini geliştirmesi açısından nasd bir ola- nak sağladığını düşünüyorsunuz? BELLE - Festivaller tabii ki sa- natçının kanyerini çok etkiliyor. Hedeflediği kitlelere daha kolay ulaşmasını sağhyor. Festivaller. ba- na aynı yerde yaşamadığım mü- zisyenleri dinleme ve onlardan et- kilenme olanağı sağhyor - tlk solo albümünüzü piyasaya çıkardınız. Bu nasd bir oluşumdu? BELLE-'Home'isimlialbümü- ı ^ ^ _ _ _ ı ı ı _ ^ _ mün çalışmalan 2.5 yıl öncesine da- yanıyor. İlk teklif, Jazzland'in yöneticisi, aynı zaman- da sanatçı dostum Bugge VVesseltoft'tan gelmiştı. Farklı bir albüm, çünkü istediğim gibi çahştım. ya- ni özgiirdüm. Kendime göre bir şeyler oluşturdum ve daha önce çalıştığım toplulukta yer alan Marius Rekjo ile çalışmaya başladım. Onun düşünce yapı- sı bana çok yakmdı ve ortak bir şeyler üretme kara- ' n aldık. Bu ortaklıktan sonra gerçek adım olan Be- ate'den vazgeçip yeni oluşum için Beady Belle'i ya- rattık. Çalışmalanmın tümünü evimdeki stüdyom- da gerçekleştirdim ve böylece 'Home' albümü doğ- muş oldu. - Mii7iğinİ7i deneyerek vararağuuzı bdirtrvorsunuz- BELLE-Kahplar içinde müzik yapmayı hiçbir za- man düşünmedim. Yaptığım müziği deneyerek ya- dünya üzerine bir yere koymam gerekirse bu, Atlantik Okyanusu'nun tam ortası olurdu. Çünkü içinde Avrupa, Latin Amerika, Siyah Amerika, Afrüca ve Akdeniz'den gelen bir şeyler var.' ratıyorum. Şöyle bir düşünün, ortada bir tas var ve çevrede de yığınla baharat... Hip- pop. pop, soul gi- bi tatlann tümünü kanştırarak orta> a bir şeyler çı- kanyorum. Deneysel bir müzik yaptığım söylene- mez, sadece müziğin bir deneyini gerçekleştiriyo- rum. - Peld, tarzuua müzik dünyası içinde nereye otur- tuyorsunuz? BELLE - Şu anda yaptığım müziği dünya üzerin- de bir yere koymaya kalkarsak ne gıbı etkiler > ara- tacağını görebilecek aşamada değiliz. Bu. zaman içinde belirlenecek bir şey. Ama ınüziğimi dünya- da yapılan müziklerin arasında bir yere koymam ge- rekırse bunu Atlantik Okyanusu'nun tam ortasına ko- yardım. Çünkü içinde Avrupa. Latın Amerika. Si- yah Amerika, Afrika ve Akdenız'den gelen bir şey- ler var. Kesin kahplan olan net bir müzik değil. ok- yanusun üstünde yüzen bir müzığim \ ar. — — — — — - Daha önce gruplarla çahyordu- nuz. Şimdi ise solo çahşmalara yönel- diniz, neden? BELLE-2.5 yıl önce Bugge Wes- seltoft arayıp. tek başına bir şeyler yapmamı önermeseydi böyle bir şey yapmama imkân yoktu. Kariyerim belki de hiç bu yönde ilerlemeyecek- ti.Birtopluluklabirlikteçalışmanın her zaman için hafifletici yönleri var, sorumluk pek almıyorsunuz. Bu şekilde pek çok oluşumun içinde yer almanız da mümkün. Bugge bana kendi işimi yapmamı önererek aslın- da bunun karannı vermiş oldu. - Dünyada önemli bir konuma sa- hip olan Kuzey cazmuı günümüzde- _____________ kidurumunudegerlendirirmisiniz? BELLE- İlk dünyaya açıldığımız dönemdeki etkileri artık günümüzde yok. O zaman- lar dünyada yapılmayan bazı şeyleri kendi soundla- n ile yapmışlar ve büyük başanlar elde etmişlerdi. Mesela Jan Garbarek. Garbarek hâlâ kendi türü- nün örneklerini sürdürse de, ilk çıktığı zamanlar gi- bi şoke edici değil. Norveç'teki diğer sanatçılann yap- tığı uluslararası alandaki. işler halkın ve sanat kitle- sinin güvenini perçinliyor. Onun dışında dünya mü- ziğinde çok fazla etkili olduğumuzu düşünmüyorum. - Bundan sonraki projeleriniz neler? BELLE- Ikinci albümümün çalışmalanna başla- dım. Müzikal alanda bir şeyler ürettiğim zaman mut- lu oluyorum. Belli ölçütleraltında çalışmayı hiç sev- miyorum. Yeni ürettiğim her şey, her açıdan beni tat- min ediyor. Bir haftadır ülkenin belli başlı topluluklan, usta oyuncular, ödüllü oyunlar resmi geçit yapıyor Rumelihisam'natiyatroyaraşırZEYNEPORAL "Bir tohum uygun toprakta nasd fışkınrsa, bir fıkir de anlayışlı kafalarda öyle gelişiyor. Ben yıllar ydı RumelihisarTnı İstanbullular ve yabancdar için mehtaph yaz gecelerinde bir sa- nat soirası kurulmuş Boğaz ziyafeti verilmeye en uygun yer olarak düşünmüştüm..." Sanat sofralı Boğaz ziyafeti için Rumelihi- san"nı en uygun yer olarak düşünen kişi. bu yolda ilk tohumlan atan ve verimli topraklar- da fışkırmasını sağlayan kişi Muhsin Ertuğ- ruTdu. Bu düşünceyi benimseyip derhal uygu- lamaya koyduran "anlayışh kafalar" ise önce dönemin Belediye Başkanı Kcmal Aygün, son- ra RefîkTulga'ydı. Rumelihisan'nda, "YazOyunlan". İstanbul Şehir Tıyatrolan'nın sunduğu "Hamlet'Me 1961 yılında başlamıştı. Birkaç akşam önce Ankara Sanat Tiyatro- su'ndan Dario Fo'nun insanı kahkahalara bo- ğan ama sonunda balyoz gibi tepesine inen "Ödenmeyecek, Ödemiyoruz'' oyununu izler- ken Muhsin Ertuğrul'un sözünü ettiği sanat sof- ralı Boğaz ziyafetinden payımı alıyordum. İna- dına bir de mehtap, ziyafeti taçlandırmaz mı! Oyunun, mekânın ve gecenin tatlanm içim- de büyütürken onu, Muhsin Ertuğrul'u düşü- nüyordum. Yalnız inancı. düşünceleri, kişili- ği. yeteneği. birikimi, emeğiyle değil, kurdu- ğu hayallerle de tiyatro yaşantımızı kanatlan- dıran Muhsin Ertuğrul'u sevgiyle, saygıyla anıyordum. (Elbet bu arada, şunu da düşünmeden ede- mıyordum: AST. birgeceliğine Istanbul'age- lecek. tek temsil verecek ve kapılar nasıl yı- kılmaz. tiyatro gişesinin önünde kuyruklar na- sıl uzamaz? Nerede 70'lerin 80Terin o coşku- lu kitleleri?.. Ama bu, başka bir yazmın konu- su!) Ünutulmaz anlar Sözü Muhsin Ertuğrul'a bırakıyorum. 1 Ağustos 1965 tarihli "Türk Tiyatrosu" der- gisinde şöyle dıyordu: "... Rumelihisan 500 yddan beri burada du- ruyordu. Ama şu gördüğünüz tertemiz, güzeL, iç açıcı haliyle değil; yıkık dökük tahta evlerle, kulübelerie, barakalarla; yolsuz, çukursuz bir arasta görünüşündeydi. Kapısından içeriye gt- rip şu canım suriann arasından Boğaz'ı gör- mek bile güçtü ve biz hepinüz, bütün istanbul- lular, 500 \ıl gece gündüz buranın önünden U- gisizce geçtik de bir gün içeriye girmeye değil, bakmaya bile göz pekliliği gösteremedik. Günün birinde gören bir göz, buranın tenıiz- lenmesi. onardması için emir verdi; bugünkü haline geldi. Yine günün birinde ben, zamanın belediye başkam Sayın Kemal Aygün'e bura- • îstanbul Şehir Tiyatrolan Rumelihisan 'ndaki "Yaz Oyunlan" geleneğini ne zaman terk etti bilmiyorum. Bildiğim, o mekân, tüm çevreye egemen olan "vur patlasın, çal oynasın" havasına ve şarkıcılara bırakıldı, tiyatro temsilleri geriledi. da mehtaphyaz gecelerinde klasikpiyeslerin o>- nanacağı bir açık hava tiyatrosu olabüeceğini söyledim. (_) EUi beş ydhk meslek hayatımda hiçbirtiyatro açma teşebbüsümün bu kadar an- layışla karşdandığını görmemiştim." Rumehilisarı'nı, tiyatro olarak Istanbul'a kazandıran Muhsin Ertuğrul, daha birçok yer, tarihi alan için de girişimde bulunmuş ama bunlaranlayışlakarşılanmamıştı. Örneğin, Sü- leymaniye'nin altındaki Salisa ve Rabia med- reselerinin avlulan, örneğin yine Süleymani- ye'deki Tabhane... Ve Muhsin Hoca aynı ya- zıda öfkesini haykınyordu. Rumelihisan, tiyatro yaşantımızın ünutulmaz anlanna tanıklık edecekti. 1961 'de "Handet"le açıldıktan sonra, Rume- lihisan'nda tstanbul Şehir Tiyatrosu 1962 ya- zında "Hamlet". "Macbeth" ve "TarlaKuşu" oyunlanru; 1963 yazında yine "Hamlet", 1964 yazında (Şehir Tiyatrosu'nun kuruluşunun 50. yıh) "Coriolanus''u sunacaktı. O gün bugün dil- lerden düşmeyen. "Coriolanus''ta bü- tün Şehir Tiyatrosu oyunculan rol al- mıştı. Gelmiş geçmiş en büyük isim- ler 50. yıl kutlamasına katdmak için yal- nız önemli rollere değil figürasyona çıkıyordu. istanbul Şehrr Tiyatrolan, Rumelihi- san"ndaki "Yaz Oyunlan" geleneğini ne zaman terk etti bilmiyorum. Bildi- ğim. o mekân, tüm çevreye egemen olan "vur patiasın, çal oynasuı" hava- sına ve şarkıcılara bırakıldı. tiyatro temsilleri geriledi. Son yıllarda bu mekândan tiyatro adına yararlanan, Uluslararası İstan- bul Tiyatro Fesrivali'ydi... Ingiliz Ulusal Tiyat- rosu'nun sunduğu Derek Jacobi'li "Hamlet". Yunanistan Ulusal Tiyatrosu'nun KarolosKa- un rejisiyle "Persler". Polonya Stüdyo Tiyat- rosu'nun Josef Şayna v önetimindeki "RepU- ka"sı, Robert VVilson'ın "Persefone"i. Ispan- ya'dan gelen "Els Commediants", benim ak- lımdan hiç çıkmayacak tiyatro anlanydı. 4 Kalk, Hisar'a gidelim' Bir haftadır Rumelihisan yeniden tiyatro sa- natına kapılannı açıyor. İstanbullular için As- ya Organızasyon'un bu girişimi büyük şans, kaçınlmayacak bir fırsat! Bir haftadır "Rumelihisan, Tiyatrosuna Ka- \nşuyor" başlığı altında ülkenin belli başlı ti- yatroları. birbirinden usta oyuncular. ödüllü oyunlar. oyuncular, kapalı gişe oynamış tem- siller, Rumelihisan'nda birbiri peşi sıra, res- migeçit yapıyor... Açılış gecesi istanbul Şehir Tiyatrolan'nın ölümsüz opereti "LüküsHayat'" havanın, yağ- murun azizliğine uğradı. oyun bu akşama er- telendi. Ankara Sanat Tiyatrosu. Dario Fo'nun "•Ödenmeyecek, Ödemiyoruz" oyunuyla, Ali PoyrazoğluTi>atrosu u Kobay'"la, Izmit Şehir Tiyatrosu "Don Juan"la. Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu "Abelard ve Heloise" ile geride bı- raktığımız günlerde tiyatro sanatıyla Rumeli- hisan'nın birbirine kavuşmasını sağladı. Bu oyunlan kaçırdıysanız, üzülmekte hak- lısınız. Ama şölenden pay almak için önünüz- deki fırsatı da değerlendirebilırsinız. Bu akşanı- dan başlayarak sırayla Haldun Dormen' in yö- nettiği "Lüküs Hayat", MüşfikKenter-Oğuz Aral'dan "Huysuz İhtiyar". Öteki Tiyatro dan YücelErten'den "Azizname". Tiyatro İstanbul - Neil Simon, Gencay Gürün'den "Tuhaf Bir Çift" ve son akşam (perşembe) Yıldız Ken- ter'den "Hep Aşk VardTyı izleyebilırsiniz. Yaz aylannda Boğaz kıyılan tıklım tıklım. Her yerdolu... Siz de bir dostunuza "Hadi kalk. Hisar'a gi- deüm" deyiverin. Balık-ekmek yemeye değil. meyhanelere değil, biralanmak değil, diskotek- lere değil; Boğaz havası alırken tiyatro izleme- ye, mehtaplataçlandınlmış. sanat sofralı ziya- fetten pay almaya. Muhsin Ertuğrul, "Yann kıyamet kopacağı- nı kesinükle bdsem bile, bugün yine bir elma ağacı dikerdim" dı> ordu. Bakarsınız, Rumelihisarı'nda izlediğinız oyunlardan biri, herhangi bir oyundaki bir an, sizi de bir elma ağacı dikmeye, bir tohum ek- meye zorlayıverir. OKUMALAMBASI ENİS BATUR Alaturka Metafizik Yirmı yıl önce, dolmuş-minibüs-otobüs edebi- yatında bir patlama yaşanmıştı: Araçların dört bir yanından sözler, imgeler, işaretler fıriıyor, kimisin- de "şahsı ve muhterem", kımısınde "toplumsal içe- rikli" bildıri(m)ler goze çarpıyordu - toplumbilim- cileri, iletişim kuramcılarını, göstergebilimcileri ha- rekete geçiren o yeni yazılı kültürün seçme örnek- lerinin başansız bir güldestede yan yana getirildik- lerini de anımsıyorum, sonra yasa yoluyla yasak- landı araçlann üzerine yazılar döşenmesi, yanılmı- yorsam şoförlerın dikkatini dağıtarak kazaya ne- den olmaları gibi bir açıklaması vardı söz konusu yasal uygulamanın. Aydın çevrelerin bu kez duvar yazılarına yöneldiği göze çarptı: Anonim edebiya- tın yeni sürelı yayınları onlar olmuştu. O kavşakta "Altı Araba Yazılan" üzerine kıpkısa bir deneme yazmıştım - 1982'de. Konuya daha fazla sokula- madım. Şimdi bakıyorum da, araçlara döşenen ya- zılarla ilgıli yasak hızla deliniyor. Aradan geçen yir- mi yıl, içeriği ve uslubu enikonu değiştirmiş. Bun- da en büyük pay sanırım televızyona, televizyon- dan fışkıran birtür "dil"\n kolektif düzlemde biçim- lendirdiği gözlemlenen etkilerıneayrılmalı. Yamul- muş bir gramer. Çürük çeviri kokusu salgılayan bir sözlükçe. Bir yandan evrenselleşme eğilimi sezi- liyor, bir yandan da kozmopolitin yenilileşme eği- limleri ağır basıyor. Her kültür coğrafyasında, her yanlış çeviri ögesi bir ozgünlük durumu doğuru- yor anlaşılan - ustelik her duzeyde: Heidegger'in Fransızcaya yanlış aktarılan terminolojisinden söz ediyorum örneğin. Bir toplantıda, bu yeni söz yığınağından bir ta- ramayapılmasını kararlaştırdık, geçenlerde. Erte- si gun, yanımdaki koltukta Cem Akaş Barbaros bulvannda ilerliyorduk, gözüm önümüzdeki oto- busün arka camına acemi bir elyazısıyla iliştirilmiş kartona takıldı: "Beni takip etme, ben de (sic!) kayıp olurum." Yazım yanlışı ve deyiş tuhaflıgı bir yana, bende yaratıcı bir yaklaşımla karşı karşıya geldiğim sanısı uyandı. Cem Akaş uyardı hemen: Daha önce Ingilizcesine rastladığı bir cümlenin yanlış aktanmı söz konusuydu burada: "Don'tfol- low me, l'm already lost". Cümle, Ingilızcede, açık vedüzgun bir anlamça- tısı kuruyor. Genellıkle böyle oluyor Batı'da: Sü- rücünün seçtiğı sözun, kendısine uygun bir zekâ düzeyi. bir espri gücu, bir karakterözelliği taşıma- sını istiyor - kendisi tam öyle olmasa da, öyle gö- rülmekten, görünmekten hoşlanıyor. Bu ömekte sözgelimi, üst anlam ve alt anlamdan oluşan, çif- te bildirili bir ileti görüyoruz: Yoldayız, elbette önü- müzdeki arabayı, arabadaki surücüyu ızlemek de- ğil amacımız, ama şu an arkasındayız ya, bir yan- dan da bu durum, takıp etme durumu hepten ge- çersız değil; camdakı yazı bızi hem aklımızdan geçırmediğimiz o koşulla yüzleştiriyor bir anlığına, hem de durup dururken enayi yerine koyuyor bi- zi. Bu iki ıletiye yenilmemek için gülüyoruz birden: Önümüzdeki surücüye Sezar'ın hakkını veriyo- ruz: "Zeki, esprili adam ya da kadın doğrusu" di- ye düşünüyoruz. Bu tabii, o cümleyte ilk karşrtaştığımızda geçer- li. Batı'da, cama ya da kaportaya yapıştınlan cüm- leler, matbu, oniarı masabaşında yaratan, üret- meye ve satmaya çalışan kişiler belki de araba kul- lanmayan ınsanlar: Tıpkı dikiz aynasından sallan- dınlan ya da arka yan cama yapıştınlan küçük to- temlerin tasarımcıları. ureticileri, satıcıları gibi bu matbu cümlelerı kuranlar da bir tüketici alışkanlı- ğı yaratmak için çaba göstermiş, gösteren kişiler: "Sürücünun seçtiği söz" derken, bunun için vur- guladım seçmek fiilinı. Bir dukkân dolusu matbu cümlenin arasından beğendiği, kendisine yaraşır bulduğu sözü seçiyor sürucü-müşterı. Onu yara- tanın, yaratılmasına katkıda bulunanın kendisi ola- mayacağı bir sistemin içinde yaşıyor. Turkiye, şu ya da bu nedenle, tam olarak bu sis- teme geçmiş değil henuz. Şüphesiz, kendiliğinden yapışan işaretler. savsözler, matbu cümleler üre- tiliyor artık bizde de, gene de, çoğunluğun zana- at evresinde kaldığı apaçık ortada. iletilerini gidip bir kaporta boyacısının bileğı kırık çırağına yazdır- tıyorlar - hâlâ, tek tek. elıyle davetiye zarflannın üs- tünü dolduran "/(a//grariarımız varbu ülkede, ge- çerken oniarı selamlıyorum. Türkiye'de sürücü bütün bütüne özgün iletiler sunuyor. demeye mı getiriyorum? Yirmi yıl önce-. sine oranla ciddi bir kan kaybı söz konusu. Her şey-; den önce. kişıselliğin alanı daralmış durumda:' "Sen benim mavilimsın", "Keşan 'da sor beni"tiı-; rü örnekler gitgıde azalıyor. Kolektif etkileşim, im-- geleme set çekiyor ne yazık ki, bir yandan da çe-: viriye gereksiz biçimde yaslanıyor: "Askeroldum'. piyade "den "O şimdi as/cer"e geçilmesigloballeş-I me yanlılarını sevindırecek basmakalıplardan yal-* nızca birisi. Bereket, zanaat kokuyor şimdilik. "Don't follow me"y\ yarım yamalak yabancı dil (ve ondan biraz daha iyı duzeyde anadil) bilgisiyle çevirdikten son- ra elyazısıyla kâğıda duşerken, yaralı da olsa, bi- reyliğinin ve özgünlüğünün izlerini bırakıyor insa- nımız. Bu alaturka metafiziği neden bilmem, se- viyorum. Bilkent Senfoniden senfonik caz • Kültür Servisi - Erol Erdınç yönetımindeki Bilkent Senfonı Orkestrası. 'Kuzeyden Güneye Yansımalar" adını taşıyan konserini 12 Hazıran'da gerçekleştırecek. Dinler arası bir müzik sentezı oluşturan konserde orkestraya Okay Temiz (\urma çalgılar). Yıldız îbrahimova (vokal). l\o Ibrahim Papazov (klarınet - soprano saksofon). Kamıl Erdem (bas gitar), Stoyan Yankulov (davul-vurma çalgılar). Georg\ Yanev (keman), Ahmet Kaya (ney), Tamar Thiam (konuşan davul). Cemil Günçer (keman). Lyn Trepel Çağlar (vokal) eşlik edecek. Bilkent ODEON'da gerçekleşecek konserin biletleri 2 - 5 ve 7.5 milyondan satışa sunulacak. (0212 266 43 68) Karagöz Gelin' Yunanistan'da B Kültür Servisi - Geleneksel Türk Tiyatrosu içinde önemli bir yere sahip olan Karagöz Yunanistan'da. Bu yıl ilki düzenlenen 'Uluslararası Gölge Tiyatrosu Festivali' Patras Antik Tıyatrosu'nda gerçekleşiyor. Etkinliğe Yunanistan. Türkıye ve Endonezya katılıyor. 24 Haziran'a kadar sürecek olan festivale gösteri sanatlan öğretim üyesi Alpay Ekler, "Karagöz Gelın" isımli en esİu gölge ovunu ile katılıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear