23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8ŞUBAT2001 PERŞEMBE CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr UYCARLIKLARIN İZİIMDE OKTAY EKİNCt 20. yüzyıla mesleğiyle ve yazılanyla tanıklık eden Zeki Sayar, artık anılanyla yol gösteriyor CunûümyeCe 'mimarca' kanatgmüYıl 1956... Türkiye'nin kavramını hızla terk etmeye başla- dığı 1980'lerden bu yana "Bayın- dn-hkveİskânBakanlığr'' adıyla anı- lan eski "İmar ve tskân Bakanb- ğı"nın kuruluş süreci yaşanıyor... îmar sözcüğünûn anlamını oluş- turan "bakmak, güzelleştirmek, dü- zenkmek,mamurkümak-." gibı he- defler için yüreği umutla çarpan her aydın gibi Yüksek Mimar Zeki Sa- yar da bu coşkuyu herkesle paylaş- mak üzere kâğıda kaleme sanlıyor: "- Bundan sonra mesken prog- ramlannm ve tatbikatmm tesadüfle- re terk edilmeyerek, ilmi ve rasyonal (bılımsel ve akıl- cı) metodlarla bir etöen ida- reedfleceğiniüınitetraekte- yiz_." (Arkitekt 1956) Ogün,yani 16Ocak2001 gûnü Zeki Sayar'ın Kadı- köy-Söğütlüçeşme Cami- si'ndeki cenaze töreninde yamma yaklaşıp 45 yıl ön- ceye ait bu yazının kupürü- nü cebinden çıkaran MeBh Birsel, göz atmarru bekle- dikten sonra dedı ki: "- İmar Bakanhğı'nı bu umutiarla kurdular: ömür- krini tükettiler ama umut7 lannı tüketroedilerJ" Evet... Zeki Sayar, 1905'ten 14 Ocak 2001 'e kadar sürdûrdüğü 96 yıllık "dinlencesiz" yaşamında, ge- lecekten asla umudunu kesraeyen "Cumburiyet kusağuun" en uzun soluklu neferlerinden biriydı. Hem 1923 devrimine hem de mimarhğı- mıza sürekli "kanatgermenin" ade- ta "destanını" noktalayıp sonsuzlu- ğa doğru yola çıktı. Onu uğurlarken, böylesi bir 'imar emektanna" son saygılannı ve ve- fa borçlannı ödemek üzere cenaze törenine katılan ve çıçek gönderen- ler arasında "Bayındırük Bakann- ğı"nı da aradım. Göremedim... •Şirrfchki Mimar Sinan Ünıversıte- si (MSÜ) olan GüzetSanatlar Aka- • 14 Ocak 2001 günü96 yaşında yitirdiğimiz Yüksek Mimar Zeki Sayar, 1930'lardan 1980'Iere dek yayımladığı Arkitekt dergisi ve her alandaki yoğun mesleki hizmetiyle Cumhuriyet döneminin imar ve kent kültürü atılımlanna hem önderlik etti hem de uyardı ve sorguladı... demisi'ndeki (Sanayi-i Nefise Mek- tebi) mimarlık öğrenimine 1923 yı- lında (18 yaşında) başlayan Zeki Sa- yar, ulusal mimarlık binkimlerimi- ze büyük katkılan olan VedatTek'in ve Itaryan mimar Mongeri'nın öğren- cisi olarak yetişti. 1928'deki mezuniyetinden sonra ise mımarlığı, hem bir "tasanmcı" hem "uygulamacı" hem bir "kamu görevKsi" hem de bir "örgütçü" ve "yayma" olarak sürdûrmek gibi dün- yada eşı benzeri olmayan bir "sev- gi, bağhlık ve mesleki sorumluluk" içinde yaşamıyla ve ülkesiyle bü- tünleştirmenm "efsanesini" yarat- tı... Bu efsanenin ep büyük beigesi, "Arkftekt" dergisidir. 1931'de önce Guzel Sanaüar Akaderaisi'nde fahri doktora ödülü verüdiğinde 'Akademili' arkadaşianyla... (ûstte) 1938'deki ilk çauşmalanndan. Dönemin tTÜ Rektörû Tevfik Tayian'ın evL. (solda) Zeki Sayar, yakm dosâan Yunus Nadi ve ailesinin Edirnekapı şehitiiğindeki mezannı 1940'Iarda tasarladı ve inşa etti. (sağda) "Mimar" adıyla yayımlamaya baş- ladığı, 1935'ten sonra da 1980'e ka- dar Arkitekt adıyla "kesintisiz" 50 yıl ülkemize kazandırdığı bu dergi, aynı zamanda Cumhuriyet dönemi- nin yine 1980'lere dek yaşadığı "imar-mimarük-güzel sanatiar ve beledivecilik" serüveninin de hem "tanığr, ama hem de "bflnnselve kûl- türel denetçjsi" gibidir... Yunus Nadi'ye gönûl bağı Işte bu çahşkanlık ıçınde "kamu- salgörevler'' de üstlenen Zeki Sayar, 1942-1950 yıllannda T.C. Merkez Bankası'na miman daruşmanlık yap- Yannlara ışık tutan saptamalar Yüksek Mimar Zeki Sayar, Mimarlar Odası'run Mimar Sinan'ın 400. ölüm yüı nedeniyle 1988'de başlattığı "Ulusal Mimarlık ÖdüJleri" kapsamında "Mimarhğa Katkı Başan Ödûlü"nü almıştı. Bu ödülün gerekçesini oluşturan "mimarhk mücadelesinde" Zeki Sayar'ın nasıl bir "kararhhk'' içinde çaba gösterdiğini de "Mimarhk" (1931-1935) ve "Arkftekt" (1935- 1980) dergiJerindeki yazılanndan izliyoruz... îşte bu yazılardan, çok küçük bir derleme... Neden 'hep' betonarme?.. 1999'daki Doğu Marmara depremleriyle de gündeme getirdiğimiz; "Neden tek seçenek olarak betonarme yeğleniyor?" sorusunu bundan "60 yıl" önce Zeki Sayar şöyle sorguluyor: "(Avrupa'da olduğu gibi) bizde de yapdann yerü malzeme, daha doğrusu yerine uyan malzeme ile yapılması lazundır ki bmalanmız bulunduJdan yere uygun bir karakter kazansınlar. (...) Betonarme insaatinı ber sahada ve her yerde üstelik yanbş olarak tatbik ermek lûzumsuz ve Sayar, Kesintisiz 50 yıl yayımladığı Arldtekı'in her sayısmı bir belgesel ve öğretici dergi olarak hazırladı. muzırdır (zarariıdır). Iklim ve kullatulan malzemenin, yapı üshıbu üzerine tesiri böyüktûr. Yeni Türk mimarisi de bu esas vasıflan (yöresd-geleneksel malzeme) başlıca karakteristikleri olarak kabul etmeödir-." (Arkitekt - 1939/9-10) Zeki Sayar, Arkitekt'in 1946 yıJındaki 179- 180. sayısında, "devlet yapılannda" başlanan "gösterişii ve pahalı" uygulamalara dıkkat çekerek gelişmeleri eleştrriyor: "Hangi bakanhğa ait ohırsa olsun, lûkse ve tesire (etldye) ehemmiyet (önem) verflmekte, maliyet unutulmaktadır (~) Ödenekler işin sonunda dört-beş misline çıkmaktadır. (.„) güzel binalar elde etmenin ne büyük programlar, ne de iüks malzeme ile olnıa> acağmı, beUd idarecilerimiz bilemezierse de, (kamu projeJerini yapan) meslekdaşlanmızın takdir etmesi gerekû".-" 'Sahipsiz' kalan tstanbul Arkitekt'in "başyaalannı" genel sorunlara ayıran Zeki Sayar, 1974'teki "Sahipsiz Kent" başlıklı uyansında şunlan vurguluyor: "tstanbuTun bakımlı bir kent olabibnea için gerekli bütün beledi ni7amlar, talhnatnameler, kanunlar ve zabıtası, hemen her şe>' vardır. Noksan olan ise belediyecilik ruhu, metodu ve disipünidir. Buna halkın hemşerilik şuurunun eksikliğini eklerseniz, durum anlaşıbn»" tı, 1944te "IstanbulŞehirMecHsi'' üyelığjneseçildi. 1946-1949 dönemin- de daha önce kurucusu olduğu *Türk MimarlarBirüğTnın lstanbul Şube- si Başkanlığı'nı üstlenirken, 1954'te- ki Mimarlar Odası kuruluş çalışma- Iannda da yine etkin yer aldı... Sayar'ın mimarlık yapıtlan ara- sında ise Abktin Mortaş ile gerçek- leştirdiği ilk tasanmlanndan Zon- guldak Halkevi (1933), tzmir Ço- cuk Hastanesi (1935), Maçka (ls- tanbul) Demırağ Apartmaru (1940), Merbank Evteri (1950'ler), Fmdık- h tşhanı (1956), Eskişehir'deki Köp- rübaşı (1970) ve Kıbçoğlu (1974) iş- hanlan gibi yapılar, meslek yaşamı- nın sürekli geliştirdiği aşamalannı da yansıtırlar... Bunca yoğun bir yaşamm hemen her alandaki ürünlen içensinde Cum- huriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi ve ailesi için 1940'ta tasarla- yıp gerçekleştirdiği "hazire"nin de (aile mezarhğı) miman olmaktan hep gururla söz etmesı, Cumhuri- yet devrimi ilkelerine sahip çıkanla- ra karşı ne denli "gönül bağı" için- de yaşadığının da bir göstergesi gi- bidir... Teşekkûr borçluyuz Zeki Sayar'a sadece mimarlan- mızm değıl, tüm ulusumuzun, "te- şekkür" etmesi gerekiyor. Eğer bu ülkenin daha uygarca bir yaşama kavuşması için sürdürülen ca- balarda 20. yüzyıldaki doğrulan ve yanlışlan "irdeleyerek" yolumuza devam edeceksek bu kaçınıhnaz ve zorunlu tarihsel gözlemlerde en zen- gin "yol gösteridlerden'' bin de Ze- ki Sayar'ın 96 yıllık özverili yaşa- mıyla armağan ettiği eşsiz "bügi, bi- Knç ve duyarhhk mirası" olacak... 'SEYAHATNAME 2001'İNDÜNYA PRÖMÎYERİ YAPILDI Insanın iç dünyasındakiyolculuğu Kültür Servisi - De\ letOpera ve Ba- lesiModernDans Topfuluğu'nun sah- neledıği 'Sejahatname 2001' adlı ya- pıtın dünya prömiyeri çarşamba gü- nü Ankara Opera Sahnesi'nde yapıl- dı. EvfiyaÇeiebi'nin değişik coğrafya- larda yaptığı seyahatlerden öte, insa- nın iç dünyasındaki yolculuğunu ko- nu alan yapıt, dans, tasanm, video-teks* ve müziğin buluştuğu bir mulhtned- yaprodüksiyonu. Özünü Türk st>s y°- kültürel kaynağından alan ve görü- nüm ihbanyla teknoloji ve iletişim çağına ayak uyduran yapıt, yaşamın müşterekbiryolculuk olduğu olgusun- dan yola çıkıyor. Koreograf ve Modern Dans T*>plu- luğu Sanat Yönetmeni Bej'han Murphy, özgün senaryosu ile bu Ç_a- lışmasında Evliya Çelebı'nin 17 yüz- yıl seyahatlerinin tasvirlerini, Orhan Pamuk'un 'Öteki Renkler'indeki ça- ğımız insanının durum ve lji sini irdeleyen betımlemeleri ile kay- naştınyor. Materyalist dünya ile duy- gu ve düşünce dünyası arasında gidip gelen 'Seyaharname 2001' çok yönlü müzisyen ArkmADen'ın (Mercan De- de) Doğu-Batı sentezini içeren, akus- tik ve elektronik müzik anlayışı ile birleşiyor. Yapıt, sahne sanatlannın ılişkili alanlannda isim yaprruş sanat- çılan bir araya getiriyor: Kostümler moda tasanmcısı BaharKorçan, sah- ne tasanmı Tuncaj' Karvon. özel efekt- ler alternatif illüzyon sanatçısı Kubi- layTunçer, fotoğraflar MerihAkoğuL vızyonda Cem Yılmaz ve Meltem Cumbul. Murphy, yapıtta Türk kültürünün özü ile Bah'nın teknolojısinı bir ara- ya getirip sentez oluşturduklannı söy- leyerek Devlet Opera ve Balesi'nin klasik yapısına karşm eserin modern öğeler içerdiğini ve bu anlamda bir 'macera>-a' atıldıklarını belirtti. Mel- tem Cumbul ve Cem Yılmaz'ın sine- vizyon aracılığıyla rol aldığı yapıtta, sinevizyonun dansı bölmesi tehlıkesine karşı Murphy, *Bu izJevidyebag- lı, kullandığımız öğelerin içinde bir bütünlük oldu- ğuna inanıyoruz" dedi. Müzikleri besteleyen Ar- kın Allen ise temsil sı- rasında bestelerin can- h çahnacafını ve bu- nun da doğaçlamayı ön plana çıkaracağını vur- guladı.Şubat ayı boyun- ca sahnede Arkm Al- len'a, Kanadalı müzis- yenler Hugh Marsh (elekt- rik keman) ve Scott Russefl (perküsyon) eşlik edecek. 'Seyaharname 2001' 11 Şu- bat'ta Bahreyn, 15 Şubat'ta Bur- sa, 17 Şubat'ta Izmit, 20-21 Şu- bat'ta lstanbul ve 26-28 Şubat'ta Ankara'da sahnelenecek. SAYFA 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Apistos'u Okurken... Kafamı -geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi- neden bizi hep "öugün"lerimizle sınıriamak istedik- leri yaşamımızı zamana yaymamızı engelledikleri gibi sorularatakmışken, Aynntı Yayınlan'ndan çıkan nefis bir kitap geçti elime: Zamanımızın ünlü Ingiliz yazan John Fowtes'ın "AristoS'Yaşam Uzerine Not- lar adlı eseri. Serdar Rifat Kırkoğlu'nun kusursuz çevirisiyle dilimize gelen bu kitabında Fowles'ın, kendi deyişiyle, en önemli meselesi, "bireyin özgûr- lüğûnüyüzyılımızıtehdit eden bütün şuuyuşma-bas-^ kılan'na karşı" korumak. "Yaşamı Zamana Yaymak başlıklı yazımda ben, birilerinin "yaşam-zaman iliş- kisi bağlamında bizi sanki hep sıkıştınr gibi" olma- lanndan yakınarak şöyle demiştim: "Tarih boyunca yaptıklan gibi, bugûn de bizi -üstelik daha sinsi ça- relere başvurarak-, yaşamımızı ömrvmüzün zama- nınayaymaktan, bugünlerimizi kendi dûnlerimizin ve kendimizce kurgulamak istediğimiz yannlanmızın ekseninde yaşamaktan alıkoyma peşindeler." Fowles ise "Aristos"un önsözünde olayı çok da- ha geniş boyutlarda ele alıyor. Bireyin yaşamının na- sıl parsellendiğini, düşünce yaşamımız bağlamında "izinsiz girenler dava edilecektir" levhalanna günü- müzde de ne kadar sık rastlandığını şöyle açıklıyor "Dünyamızda felsefenin ülozoflara, toplumbilimin toplumbilimcilere ve ölümün de ölülere bırakılması gerektiği yolunda çokyaygın birgörüş vardır. Sanı- nm bu, zamanımızın en büyük sapkınlıklanndan -ve tiranlıklanndan- biridir. Genel ilgi konusu olan me- selelerde... yalnızca uzmanın -veyalnızca kendi ko- nusunda- görüşlere sahip olma hakkı olduğu görü- şünü tümüyle reddediyorum." Tüketim toplumu modelini yaratan 20. yüzyıl, as- lında işe çok köktenci bir girişimle, variığını o yüzyı- lın eşiğine kadar şu ya da bu ölçüde koruyabüen n ü " manist kültüre son verme eylemiyle başladı. Röne- sans'ın en görkemli getirilerinden olan hümanist kül- tür, insanın salt belli bir uzmanlık alanıyla sınırlı kal- masını kesinlikle yeterli bulmamış, bilme yükümlü- lüğünün sınırlannı, yaşanılan çağ açısından önem ta- şıyan bütün alanlarda fikir sahibi olabilecek ölçüde derinleşmeyi de içine alabilecek kadar geniş tut- muştu. 18., 19. ve 20. yüzyıllarda, insanı temel ölçüt edi- nen tüm ideolojilerin hümanist kültürden gelen dü- şünürlerce yaratılmış ve savunulmuş olması rast- lantı değildir. Çünkü biraz yukandaki anlamıyla hü- manist kültür anlayışı, hiçbir toplumsal düzenleme- ye ve kurumlaşmaya insan karşısında öncelik tanı- maz; bu kültür anlayışı, adı üstünde, hümanist, ya- ni 'insancı'dv. Aynca bu kültür anlayışı, eleştırel dü- şünmeyi doğal düşünme biçimi sayması nedeniyle, insanoğlunun tanımayı gerek duyduğu/duyması ge- reken tüm alanlarda görüş sahibi olması hakkını o alanlarda edineceği bilgilerin temeline oturtmasmı ön- gören bir anlayıştır. Fovvles, "bizi ilgilendiren her şey üzerinde kendi kendimize birgörüş sahibi olmak" hakkı açısından 20. yüzyılın konumunu şöyle özetliyor: "Ancakbu ki- tabm birbaşka amacı da iyımseıiiğın on sekızınciyüz- yılın ve kendinden hoşnutluğun da on dokuzuncu yüzyılın yakasını bırakmaması gibi, hoşnutsuzluğun yüzyılımızın yakasını bırakmamasının ana nedeni- nin, tam da en temel insani doğuş hakkımızı göz- den kaçıımak olduğunu ortaya koymaktır. Yani, bi- zi ilgilendiren her şey üzerinde kendi kendimize bir görûş sahibi olmak." Aslında 20. yüzyılda bu hakkın, gözden kaçınlma- sından öte, bireye bilinçli olarak tanınmak istenme- mesi söz konusudur. Çünkü "her şey üzerinde ken- di kendimize birgörüş sahibi olmak" için tek tek bi- reyler olarak çaba harcamamız, kendini egemen kıl- mak isteyen hiçbir buyurgan toplum düzenınin onay- layabilecegı birtutum değildir. Fovvles, "Anstos"un- da: "Teknolojıdeki bütün büyük başanlanmıza kar- şın bizler, dar profesyonel alanlanmızın dışında, zi- hinsel olarak şimdiye değin var olmuş en tembel ve en koyunsukuşaklardan bir tanesiyiz" derken bu ger- çeğe atrfta bulunuyor. Böyle kuşaklardan biriyiz, çün- kü bizlerden -görünüşte bu bağlamda var olan ne- redeyse sınırsız(!) bir özgürlüğe karşın- artık pek az alanda düşünmemiz, "resmı" uzmanı olmadığımız alanlarda işi "bilenlere" bırakmamız ve kendi işimi- ze bakmamız istenmekte. Başka deyişle, zamanımızda çoğumuzdan bekJe- nen, kendimizi düşünerek var etmemiz değil, fakat yalnızca "kendi işimize" bakarak tüketmek! e-posta: ahmetcemaKg superonline.com acem20@hotmail.com Şafr-yazar Şevket Yücd toprağa vertldi • ADAINA (Cumhuriyet Bürosu) - Şair-yazar Şevket Yücel, önceki gün memleketi Kahramanmaraş'ta toprağa verildi. Rahatsızlığından dolayı uzun süredir tedavi gördüğü Çukurova Üniversitesi Balcah Hastanesi'nde günü yaşamını yitiren Yücel, Kahramanmaraş'ta toprağa verildi. Çeşitli dergi ve gazetelerde şiir, öykü ve denemeleri yayımlanan ve bunlann birçoğu ile ödül alan Yücel'in 'Görmeden Gidenler', 'Kuş Gölgesi', 'Çocukla Keklik', 'Boşta Bırakanlar', 'Sakar Oğlak', 'Bir Sevgi Adamı', 'Beyaz Sesler', 'Umut Bir Gül Uzatırken', 'Sevgi Güneşi', 'Banş Istiyorum', 'Sözcüklerle Opüşmek', 'Güz Rengi', 'Aynlıklar' gibi öykü ve şiir kitaplan bulunuyor. Fanl Kıaltaş fotoğraf sergisi • KüMr Servisi - Fotoğraf sanatçısı Fazıl Kızıltaş'ın 11. kişisel fotoğraf sergisi bugün Ataköy 5. Kısım Emlak Bankası Iş Merkezi'nde (Motivasyon Müdürlüğü) açılıyor. 23 Şubat'a kadar devam edecek olan sergide sanatçı 40 renkli doğa fotoğrafinı sergileyecek. BUGÜN • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 20.00'de G. Gershwin'in 'Porgy ve Bees' adlı konseri izlenebilir. (251 10 23) • AKSANAT'ta saat 18.30'da Prof. Dr. Selçuk Mûlaytm, "Sultan Reşad'ın RumeU Seyahati" konulu bir konferans verecek. (252 35 00) • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda saat 19.30'da Piotr Kwasny keman resitali verecek. (232 98 30) M BABYLON'da saat 21.30'da 'AçıkRadyo Partisi' gerçekleşecek. (292 73 68)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear