Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15ŞUBAT2001 PERŞEMBE CUMHURtYET SAYFA
J v L J l - i l \jMX kultur@cumhuriyet.com.tr 15
HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ
Kendi sesi olakflmek içiıı..."Karşımdaki sese dönerek
yüzümü, yeni sesler üretebili-
1™" diyordu müzısyen dos-
tum.
Şimdi, onun, "Aynlanlar
tçm"ini dinlerken 0 çoğalan
sesin bizi yıllarca sarmalayan
yanlanna uzanıyorum.
Içsesini dinleyerek bestele-
rine renkler katan Thnur Sel-
çuk'la uzayıp giden konuş-
malanmızın ardından, sık sık
şu özelliğini dü-
şünmüşümdür: O
yeni bir sesi, ezgi-
yi yakalarken hep
kendi olabilmeyi
önemsemiş, ait ol-
ma duygusunu en
çok besleyen ya-
nmın da bu oldu-
ğunu göstermiş-
tirbize.
Varoluşun an-
lamına, yedi ve
yeni olanın biçim-
lenegelen boyut-
lanna buradan bakabilmek
duygusunu körükleyen biri-
dir, Selçuk. Tıpkı, MünirNu-
rettin Selçuk'vâri bir tavırla,
kendi sesi olabilmenin coğraf-
yasında gezinedurur. Kimi dü-
şüncelenn atlasında yeni renk-
leri keşfetmek kimi duygula-
nn okyanusunda da farklı ses-
leri bulabilmek çabalan, on-
lan bir geleneğin hem kalıtı
hem de ardılı kılmıştır.
Avusturyalı yazar Thomas
Bernhard'ın konuşmalannı
okurken Selçuk'un o söyle-
şilerimizde sürekli yineledi-
ği, benimse onunla ortak bir
yerde buluştuğum, sözlerine
döndüm.
Bernhard, "Bir şey yazan
herkes yeni bir gerçek oluştu-
ruyor" diyordu. "Gerçeğiya-
kalama isteği''nin ardındaki
düşü anlatırken de
u
insan i>i
bir şey yapmak istiyor, yapö-
ğıiştenzevkahyt)r,bir piyanist
gibi" türünden bir benzetme-
yegidiyordu. Doğrusu,onun
sözleriyle yüzleşince, bir sa-
natçının / yazann kendi sesi
— — — — olabilme dü-
şüncesinin ne/
ler olabileceği-
ni daha sık, yo-
ğun, sarsıcı bi-
çimde düşün-
meye yöneldim.
Sanatçı bize,
öngörülenin
ötesinde bir
dünya sunuyor-
du. îçinde baş-
ka seslerin,
renklerin ağış-
masıyla kendi
sesi olabilen bir dünyaydı bu.
Sözcüklerle kurulan bir ev-
rende kendi sesi olabilmek
için; başka hayatları anlat-
mak, hayatın öte yakasmda
olup bitenleri bize yansıtmak,
belki deyarancı yazınınbiryo-
ludur.
Bunu derken de diğer bir
yolunun olduğunu da imle-
mek mi istiyorum? Sanınm
öyle!
'Nedir bu' diye sorarsanız
dogrusu, size çok açık bir ya-
nıt vermekten çekinirim. 'Ne-
den bu' derseniz yazann/sa-
natçının hayata/insana dair
söyledikleri, bir bakıma ken-
söyleşiler
birtür
yüzleşmesidir
insanın
kendisiyle,
geçmişi,
geleceğiyle.
"Ben kimseye hakaret etmiyorum, Ama yazarlann
hemen hepsi oportünisL Ya sağaya da sola asûıp
orada burada şöyleya da böyle yürüyüp bununla
geçiniyorlar. Hoş değiL Bunu neden dile
getirmemeli ki? Biri kendi hastalığı ve ölümüyle
çalıştyor ve ödülter alıyor, öteki barış için oradan
oraya koşuyor, ama aslında hain ve budala biri.
Nedir buyani?" THOMAS BERNHARD
"Oransızlık gerçekliğimizin bir parçasıdır.
Gerçekliğimiz, kendi içinde oransızdır.
Bunu anlatacak sözcükleri bulamayan yazarlar
için sık sık ciddi sorunlar doğurur."
G.G. MARQUEZ
dine dair söyleyebilecekleri-
nin de birer izdüşümü oldu-
ğundan, başlayan ve süren ya-
ratıcı edimin her aşamasında
yaratma cesaretinin kendi se-
si olabilmekle önemli ölçüde
bağıntılı olduğunu düşünü-
rüm de ondan.
"Sanat,insanınkendiseçti-
ği aleti daha iyi çalabümesin-
den başka bir şey değildir ki"
diyen Bernhard izdüşümleri-
nin arayışını değil yansılan-
nı sorgulayan bir yazardır.
Şu sözleri: "Hayann içinde
yaşıyorsanız, buna ek olarak
'İMişfca bîr şey yapmamza ğe-
rek yoktur, her şey kendiligin-
den içinize girecektir; yapü-
ğmız iştede bir yansıması ola-
cakür" benı onun dünyasına
daha çok yakınlaşnnrken Kurt
Hofmann'ın onunla yaptığı
konuşmalann anlamını da dü-
şünmeye yöneldiğimi söyle-
meliyim.
Bu yönelimim de yazarlar-
la/ sanatçılarla yapılan söy-
leşılerin ne boyutta/ne düzey-
de olduğu/olması gerekliliği-
nin anlamına değin götürdü
beni.
Thomas Bernhard'ın bu ko-
nuşmalanna yansıyan yûzü/
içi, bana bir okur olarak şu
notlan düşürüyordu ilkten:
Bemhard'la ilk kez yüzleşiyo-
rum. Önce bu konuşmalarla
dünyasına bakacağrm. sonra
da yazdıklanna... Kendini ya-
lınlaştırmak eyleminde bir ya-
zann içtenlikli kendi sesine
kulak vermek zenginleştirici
bir dünya sunuyor. size...
İki sesin yüzkşmesL.
Bernhard, bir duruşu, bir
tavn sergilerken kendi olabil-
menin sesini duyuruyor as-
lında. Onun salt bu sözleri de-
ğildir o yanını anlatan, konuş-
malannın her bir satınna si-
nen düşüncedir aslında bu.
Hayata/insana derin, kav-
rayıcı, içtenlikli bakışının an-
lamını yansıtan konuşmala-
nyla Bernhard, bir şeyı daha
çok iyi anlatıyordu: Yazarlı-
ğın sismografısi.
Ardı ardına SamueJBeckett
ile Görüşmeter'i, Borges ik
Söyieşi'yi okurken bu düşün-
cemin daha da pekiştiğini gör-
düm. Gecmişte okuduğum bu
tür kıtapiara döndüm. Marqu-
ez'le, Sartre'la, Yaşar Ke-
mal'le yapılan konuşma ki-
taplanna..
tki sesin yüzleşmesi...Biri,
ötekinin içses'i olabihnesi;
kendi sesini dış- — —
talayabiknesi için
bir tür sismograf
kesilebiliyor.
Charles Juli-
et'nin Beckett ile
değişikzamanlar-
daki görüşmeleri-
nin izlenimlerini
taşıyan kitabı, bu
izleri getiriyor.
Tümüyle aradan
çekılenKurtHof-
mann ise belli ki,
Bernhard'm sis-
mografi kesilmiş adeta.
Yazdığı metinlerin/anlatı-
lann örtüklüğünün yansılan-
nı taşıyan dünyasına bakar-
ken Beckett'ın dil/yazı ve ya-
şam evreninin de sıkı(cı)lığı-
nın labirentlerinde gezinirsi-
niz Juliet'nin anlathklanyla.
İşte onun içses'inin yansıla-
nyla yola çıkarken öteki'nin
/yazann kendi sesini hısseder-
siniz: "İçindeki o, konuşan
ve olup biten şeyi dinkmek ve
gözlemlemek için yine saat-
lercesessizve hareketsiz kahp
kalmadığnu soruyorum. Işit-
menin görmeye orania gkkrek
daha çok önem kazandığmı
T
A. homas
Bernhard, her
ne kadar biriyle
konuşmaya
karşı da dnrsa,
eninde sonunda
o da anlaşılmayı
istiyor.
ymefiyor."
Bu tür konuşmalar/söyleşi-
ler bir tür yüzleşmesidir insa-
rnn kendisiyle, geçmişi, gele-
ceğiyle. Kendi içses'ini bula-
bibnektir aynı zamanda.
Beckett, içe dönük/dış dün-
yaya kapalı biri. Juliet ile gö-
rüşmelerinde susma/ konuş-
mama hakkını kullanıyor ne-
redeyse.
Thomas Bernhard, her ne
ı kadar biriyle ko-
nuşmaya karşı da
dursa, eninde so-
nunda o da anla-
şılmayı istiyor.
Yazıp okura ilet-
tikleri,bununbir
yoludur elbette.
Ama diğer bir yol
da kendi sesi ola-
bilmek için baş-
ka seslerle yüz-
leşmeningetirdi-
ği labirentlerde
gezinmektir sa-
nınm. Tıpkı bir sismograf gi-
bi.. lçtekini ve dıştakini göre-
bilmek o ölçüde de içtenlikli
olabilmektır.
Borges, bunu, bir tür alışve-
riş gjbi görenlerdendir: "FTldr
ahşvertşL,her tûrlûsevgi,dost-
hıkvegerçek diyaiog için şart-
teBoİJİrieriyfekonuşabfleniki
insan, kendOerinisonsuza dek
zenginleştirebUir, uruklanm
genişletebiürier.
Benden çıkanlar, başkala-
rmdan aMıtdanmkadar şaşrt-
nuyorbenL"
Bizimse henüz bunun uza-
ğında olduğumuzu düşünü-
yorum.
OKUMA ÖNERİLERI
* Kurt Hofmann, Thomas Bemhard'la Konuşmalar, Çev.:
SezerDuru, 2000, Yapı Kredi Yay., 114 s.
*Charles Juliet, Samuel Beckett ile Görüşmeler, Çev.: Sema
Rifat, 2000, Om Yay., 127 s.
*RichardBurgin, Borges ileSöyleşi, Çev: Alber Sabanoğlu,
1994, Mitos Yay., 144 s.
*Plinio A. Mendoza, Gabriel Garcia Marquez 'le Konuşmalar,
Çev.: Şen Süer-Hilmi Bitim, 1983, Metis Yay, 144 s.
*Alain Bosquet, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor,
Çev. :O. Kutlar-Altan Gökalp, 1993, Toros Yay.
"tçimde katiedilmiş bir varlık taşıdığım
duygusunu hep hissetmişimdir. Ben doğmadan
önce katiedilmiş bir varlık. Bu katiedilmiş varlığı
bulmak zorundayım ben. Onayeniden can
vermeyi denemeliydinu" SAMUEL BECKETT
Lübnanlı udi Rabih Abou-Khalil grubuyla yann saat 19.30'da ış Sanat'ta konser verecek
Doğu 'nun miizJğiBatı'nınidkadar önemli
CUMHUR CANBAZOĞLU
Ernik caz tutkunlannın, dünya müziğini
(world music) yakından izleyenlerin favori
sanatçılanndan Lübnanlı ünlü udi Rabih Abou-
Khalil bir kez daha Türkiye'de. Yann akşam
saat 19.30'da Iş Sanat'ınLevent'teki salonun-
da grubuyla çalacak ünlü sanatçırun konserin-
de müzikseverler, baladlar yardımıyla Doğu
ve Batı'nın makamlannın nasıl ustaca bir ara-
ya getirildiğine şahit olacaklar.
Doksanlı yıllarda çokuluslu şırketlerin Tür-
kiye pazanna girmesiyle renklenen, çeşitlenen
plakçı tezgâhlannda meraklı müzikseverler
yoğun araştırmalara girişerek özellikle world
music etiketiyle satılan albümler arasından
çok ilginç isimleri bulup çıkardılar. Bu yapıt-
lar, söyleyenlerini tanımasak da, kulaktan ku-
lağa yayılarak kısa sürede onlan çok sevilen
isimler haline getirdi.
'Yara' filminin mfiziklerini de yazdı
Lübnanlı udi Rabih Abou-Khalil de bunlar-
dan biri; Blue Camel albümüyle Türkiye'de ta-
nındıktan sonra diğer yapıtlan da bir bir ithal
edildı ve de 1996'da kendisi îstanbul'a gelip
caz festivalinde sahneye çıktı. Konser, doğaç-
lamaya prim veren yapısıyla müzikseverlerin
büyük ilgisini çekrnişti.
Şu anda da Türkiye'de Lübnanlı udinin ha-
tın sayılır bir dinleyici kitlesi var. Yayımladı-
ğı albümlerden Al-Jadi-da, The Sultans Pic-
nic, Bulue Camel, Tarab, Bukra, Arabian vals
ve Nafas'ı da çeşidi bol plakçılarda buhnak
olası...
Abou-Khalil 'in dinleyici sayısı bizde de sü-
rekli artarken sanatçı bir Türk filmine müzik
yazacak kadar bağlantılan sıkılaştırdı Türki-
ye'yle. Yılmaz Arslan'ın yönettiği Yara adlı
filmin müziklerini yazabilecek en isabetli
isimlerden biriydi Abou-Khalil; çünkü fihn iki
kültürarasına sıkışmış Türk kızı Hülya'nın öy-
küsünü anlatıyordu ve Lübnanlı udi de bu ko-
nu üzerine en fazla kafa yonnuş bestecilerden-
di. Ülkesinde ut eğitimi aldıktan sonra Lüb-
nan iç savaşı nedeniyle 1978'de Almanya'ya
göçen Abou-Khalil burada flüt üzerine çahş-
mış akademik çe\Telere girip Batı'nın müzik
yapısını da yakından inceleme olanağı bulmuş-
tu. Yapıtlannda da hep iki kültürün harmanm-
dan oîuşan özgün bir tat vardı...
'Bah, Doğu'yu tam olarak anlavamrypr'
Aynı yolda yürümeyi sürdürüyor besteci.
Ortadoğu'nun geleneksel sazlanyla Batı'nın
temel çalgılannı birleştirip caz öğeleriyle mü-
ziğini zenginleştiriyor. Ritim de önemli; bu sa-
hada ufkunu Japonya'ya ve Hindistan'a kadar
genişletip o bölgelerdeki ezgilerden de bolca
besleniyor.
Doğu'nun Batı'ya birhediyeük eşya gibi gö-
türülmesine karşı iki tarafin da dokusunu an-
lamak için müzığin sınırlannı aşıp kültürün de
tam olarak özümlenmesi gerektiğini savunu-
yor. Cumhuriyet'te yayımlanmış bir söyleşi-
de de Batı'nın Doğu'yu ne derece yanlış de-
ğerlendirdiğini şöyle açıklamıştı: "Baü'nm
bizi tam olarak anladığını zannetmiyorum.
DoğuküKürünü hanfe alıyoıiar. Görünen kül-
tûrüngerisinde Bati'nmldkadargefişmişve kar-
maşık bir kültür var,amabunu görmezden ge-
Kyoriar.Beniki küMrü deiyitamyorum, çün-
kü klasikBaü müziği eğitimi aküm. Bu neden-
le Baü'nm neler kaçınhğmı görebüıyorum.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
'praıatıların Hemen
Önündeki Gece'...
Önce, mekân.
Tıyatro Oyunevi, bu yıl oyunlannı "çokeskiden kal-
ma" bir yeni mekânda, istanbul Sanat Merkezi'nin
Tariabaşı'ndaki binasının ikinci katındaki bir salon-
da sergiliyor.
"Mekân" ile "mesaj" arasında böylesine uyum
sağlanması, herzaman -amaçlansa bile- böylesine
gerçekleşmeyebilir. Ama burada, Tariabaşı'ndaki
bu binada, Mahir Günşiray'ın ve kurucusu olduğu
Tıyatro Oyunevi'nin daha en baştan bu yana tiyat-
rolanyla iletmek istedikleri ya da tiyatrolanna yükle-
dikleri birtür "misyon", sanki tam yerine oturmuş.
'Bulunduğumuz mekân, İstanbul için, Beyoğluiçin
çok özel bir mekân. Burası sanki Beyoğlu'nun do-
ğusu..." diyor bir röportajda Mahir Günşiray, Tıyat-
ro Oyunevi'nın yeni yeri için. Belki şöyle de tamam-
lanabilir: Izleyici buraya, Beyoğlu'nun doğusunda-
ki bu mekâna geçmekle, sanki daha baştan bir se-
çim yapmış oluyor. Tıyatroda sıradışı'nı bulmaya, ta-
rihi boyunca ancak "muhalif" ve "polıtik" olabildiği
ölçüde variığını koruyabilmiş bir sanat dalı olan ti-
yatroda muhalefeti de, politikayı datiyatro estetiği-
nin katıksız özü temelinde izlemeye yönelik bir se-
çim.
Ya da günümüzde hepimize benimsetilmeye ça-
lışılan, gerçek sonucu ancak mutlak bir körleşme ve
sağırlaşma olabilecek iğrenç bir tekdüzeliği kök-
tenci bırtutumla, tiyatro sanatının -olması gereken-
tüm köktenciliğiyle yadsımaya yönelik bir seçim.
Ve son oyun: "Ormaniann Hemen Önündeki Ge-
ce"...
Metnin yazan Bernard-Marie Koltes'in 41 yıllık,
kısa, ama dolunun dolusu yaşamı, zaten "muhale-
fet" kavramının insan kalıbında dile gelmesinden baş-
ka bir şey değil. 1948'de doğan Koltes, altmışlı yıl-
lann sonunda "asla çalışmamaya" karar verir. Ama
aylaklığa, asalaklığa yönelik bir tutuma kayışla ilin-
tili değildir bu karar. Koltes'in amacı, dünyaya bir ya-
zar olarak bakmasını engelleyecek her türlü -alışı-
lagelmiş- "/ş'ten kaçmaktır. Başka deyişle o, bir
baltaya sap olmak yerine, kaleminden yaptığı ken-
di battasını gerekli gördüğü noktalarda topluma ve
bireye indirmeyi yeğlemiştir. Bu nedenle peş peşe
oyunlar ve romanlar kaleme alırken, aç kalmamak
için sinemalarda yer göstericilik yapmakta hiçbir
aykınlık görmez.
"Ormaniann Hemen Önündeki Gece", aslında
monolog olarak kaleme alınmış bir metin. "Insanlar
konuşsalar, anlayacaklarbirbirierini, anlayacaklar, an-
layacaklar, anlayacaklar..." tümcesini temel edin-
miş olan metinde konuşan'ın tek, ama tek amacı bi-
rileriyle konuşmak ve anlatmak; insanca dilin artık
anlatım gücünü hızla yitiımekte olduğu bir dünya-
da, onu dinleyecek, yalnızca dinleyecek birini, biri-
lerini bulabilmek: "...koştum, koştum, çünkü bu kez
köşeyi döndüğümde sensiz bir sokakta olmak is-
temiyorum artık, çünkü artık sağım solum önünı
arkam sadece yağmur olsun istemiyorum... Çün-
kü köşeyi dönünce seni görmek ve sana arkadaş
diye bağıracak cesaretı, koiuna girecek cesareti
bulmak istiyorum arkadaş!, sana yaklaşma cesare-
tini göstermek istiyorum: arkadaş, ateşini isteyece-
ğim..."
Mahir Günşiray ve arkadaşlan, bu tek kişilik met-
ni yedi ayn kişiye bölmüşler. Aslında yırmi üç say-
falık tek bir cümle olan bir metnin böylesine bölün-
mesi, metnin anlamının parçalanması sakıncasını da
beraberinde getirebilirdi. Ama Tıyatro Oyunevi'nin
çalışmasında böyle olmamış. Tersine, yazann vur-
gulan tek kişi yerine yedı kişinin ağzından konuşu-
lunca daha da güç kazanmış. Yedi oyuncu, aynı tu-
valin başında çalışan yedi ressam gibi: Görünüşte
her birinin fırça vuruşlan farklı, fakat sonuçta orta-
ya tek bir resim çıkıyor ve bu, ressamlardan biri bi-
le eksik olsa var olması düşünülemeyecek bir resim.
Mahir Günşiray'ın yönettiği oyunda Alper Deve-
lioğlu, Güven Irtce, Ayça Damgacı, Ece Eroğlu,
Evren Yazıcı, Elif Ongan ve Ali Ozmen rol almış-
lar. Metnin Olcay Kunal tarafından, aynı zamanda
oyunun sahne tasanmını yapan Claude Leon'un kat-
kılanyla gerçekleştirilen nefis çevirisi üzerinde de ay-
nca durulmaya değer.
"Ormaniann Hemen önündeki Gece", ancak "Be-
yoğlu'nun doğusunda" yaşanabilecek, çok farklı
bir gece...
e-posta: ahmetcemalfa superonline.com.
acem20(a hotmail .com.
Derviş Zaim liselilenle tartışıyor
• Kültür Servisi - Türkiye Felsefe
Kurumu'nun desteğiyle dört yıldır
çalışmalannı sürdüren tstanbul Liseler Arası
Felsefe Platform'u'nun 2001- 2002 döneminde
'Estetik' başhklı seminerleri kapsamında
yann saat 17.00'de Beyoğlu Eseyan Lisesi'nde
yönetmen Derviş Zaim ile 'Sinemada
Anlam Yaratma' başlıklı bir tartışma
düzenleneCek. Robert, Alman, Avusturya,
St. Benoit, Vefa Anadolu gibi liselerden
öğrencilerin aktif katılımıyla hazırlanan
seminerler. daha sonra Cevat
Çapan, Orhan Taylan ve Rekin Teksoy'un
katılımıyla devam edecek.
BUGÜN
• CEMAL REŞtT REY KONSER
SALONU'nda saat 19.30'da 'Leyla Ue Mecnun'
operası sahnelenecek. (232 98 30)
• SABANCI CENTER'da saat 20.00'de
Akbank Oda Orkestrası'nın konseri izlenebilir.
(281 66 00)
• ORHAN VELİŞÜRE\1'nde saat 19 30da
Gezikrden isimlı dia gösterisi yer alacak.
(249 49 36)
• BABYLON'da saat 21.30 Ayşe Tütüncü'nün
konseri izlenebilir. (292 73 68)
• AKSANAT'ta saat 12.30'da laser-disc'ten
Schubert'in konseri gösterilecek. (252 35 00)
• BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT
MERKEZİ'nde saat 18.30'da 'Ühan
Usmanbaş'ın Yapıü' isimli söyleşi
gerçekleşecek.
• AKM BÜYÜK SAHNE'de saat 20.00'de
Mozart'ın 'Saraydan Kız Kaçırma' adlı operası
izlenebilir. (251 1023)