23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 KASIM 2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA İ. LJİA. kultur(2 cumhuriyet.com.tr 13 Tüm zamanlarm en iyi Fransız yapımlarmdan 'Amelie9 ikinci haftasında Le Fabuleux Destln d'Amelie Poulaln / Yönetmen: Jean-Pierre Jeunet / Senaryo: Guillaume Laurant, J.P. Jeunet / Kamera: Bruno Delbonnel / Müzik: Yann Tiersen / Oyuncular. Audrey Tatou, Matthieu Kassovitz, Rufus, Serge Mertin, Claire Maurier, Isabelle Nanty, Dominique Pinon, Jamel Debbouze, Clotilde Mollet, Yolande Moreau, Lorella Cravotta, Claude Perron, Artus de Penguern, Urbain Cancelier, Maurice Benichou / Fransa 2001 (Umut Sanat) utlulukterapisigibi filmGitgide Harikalar Diyan'nın Ali- ce'iyle sonuna dek iyimserlik aşüa- yan Pollyanna arası bir iyilik meleği- ne dönüşüp çevresindeküerinyaşam- laruıa gizlice müdahale ederek mut- luluk dağıtan, sevimli Amelie'yle da- ha tatuşmadınız mı? Zamanla yalnız- lığına nokta koyarak artık aşka kanat açmak isteyen Montmartre'h garson kız Amelie'nin, büyülü Paris atmos- ferinde geçen öyküsünü anlatan ve i- ki saatin nasıl aktığını unutturduğu seyircinin, sinema çıkışında gönlün- de güller, yüzünde gülücükler açtı- ran, Jean-Pierre Jeunet imzah 'otay- fihn'i seyretmek bahtına ben de er- dim sonunda. Sinemadan büyülen- mişçesine keyifli, kasvetli havayı, s o ğuğu, yağmuru umursamaz biçimde neşeli, zengin, tazelenmiş, dolmuş olarak çıktık, Amelie'yle, komşula- n, iş arkadaşlan, kahve müdavimle- Tİnden, Çcirşı-pazar esnafından olu- şan yakın çevresindekilerin unutul- maz görüntülerinibelleğimize nakşe- derek. Nicedir, herkesin kendi deneyim- lerinden, ilgilerinden, takıntılann- dan, yaşamından, kökeninden, genç- liğinden bir şeyler bulduğu, yaşama sevinci tazeleyen, böylesi şirin, sı- cak, yalın (beylik deyişle 'kalpkriısı- tan'), olaganüstü, rüya gibi bir filme, hayranlık uyandıncı bir yaratıcı yö- netmen eserine ve iri gözleri, muzip mimikleri, tatlı gûlümsemesiyle ye- diden yetmişe tüm seyirciyi mıkna- tıs gibi çeken, acaip duyarlı, sevecen, kınlgan, cömert, naif bir film kahra- maruna rastlamamıştık beyazperde- de. Amelie rolüyle tüm Fransa'yı kendine âşık eden, bir zamanlannku- ğu güzeli Audrey Hepburn'ün zara- fetine sahip Audrey Tatou'yu şimdi- den sinema tarüüne taşıyan "Amelie PoulahVin OlağanüstüYazgısı", baş- tan belirtmek gerekirse göze, kalbe, kulağa seslenen bir keyifpınan ya da mutluluk terapisi izlenimi veTen, ay- nksı bir küçük başyapıt. Zekâ, mizah ve espri kanşımı bir sentez, şiirli, görkemli, yenilikçi ve 'evrenseB yakalamış' bir karışım. Amelie'nin barikulade kaderi Sevgisiz, hoşgörüsüz bir dünyanın baskılanna maruz kalarak büyüyen, sinir hastası öğretmen bir armeyle buzdağı gibi soğuk bir babanın, inti- hara tneyüli küçük bir kurmrzı balık- tan başka arkadaşı bulunmayan, çe- kingen, saf, küçük kızı olarak ve sev- gisiz, hoşgörüsüz bir dünyanın bas- kılanna maruz kalarak büyüyüp Montmartre'dakibir kafeteryada gar- sonluk yapan Amelie Poulain (Aud- rey Tatou), onu bunu mutlu etme gi- rişimlerinden frrsat buldukça, suda taş sektirmek, baklagil çuvallanna el daldırmak. kaşığıyla creme bra- lee'nin çıtınnı kırmak, vb. gibi gibi küçük zevkler peşinde koşturmayı seviyor. Ayrıca odasmdaki bir fare deliğin- de bulduğu, çocuklukta özenle top- lanmış kımi nesnelerin saklandığı küçük bir kutuyu, 40 yıl sonra izi sü- rülüp bulunan eski sahibi Bredote- au'ya (Maurice Benichou) iade edip şaşırtmak, annesininölümünden son- ra hayata kapanan babasına (Rufus), dünya seyahatine çıkmışU), bahçe süsübir cüceheykelinden gelen, dün- yanın dört bir bucağından gönderil- miş kartpostallarla sürpriz yapmak, kapıcı Madeleine'e (Yolande More- au) 40 yıl önce Ölmüş kocasınca ya- zılmış(!), gecikmeli aşk mektubunu iletmek, garson arkadaşı Gina'ya (Clotilde Moüet) tutkun, kıskanç bar müdavimiyle (Jeunet'nin fetiş aktö- rü Dominique Pinon) hastalık hasta- sı, sigara satıcısı Georgette'in (Isa- beBe Nanty) arasını yapmak, sattığı sebzeye-meyveye canlı muamelesi yapan, doğasever çırağmı (Jamel Debbouze) her fvrsatta azarlayan, içi- nin kötülüğü dışına vurmuş, zalim manavı (Urbain Cancelier) ufak u- fak cezalandırmak da onun ilgi ala- nına giriyor. Umulmadık müdahale- leriyle çevresindekilerin mutsuz ya- şamlarvnı değiştiren Amelie'nin yal- nız kalbi, sonunda orda-burda şipşak fotoğraf çekilen polaroidlerden top- ladığı yırtık purtık, sararrmş, kopmuş, eski vesikalıklan bir albümde bir ara- ya getirmiş, lunaparktakikorku tüne- linde çalışan, genç Nino (Mathieu Kassovitz) için atmaya başlayacak- tır... İnsamiyihissetirenbirbaşyapît Paris'te saniyede kaç çiftin orgaz- ma eriştiği gibisinden tuhaf sorulann yanıtlannı da içeren fılmi, gündelik yaşamdan seçilmiş ayrıntılardan, gözlemlerden, anektodlardan, suya sabuna dokunmayan küçük olaylar- dan oluşturmuş Jeunet. Aslında o da tıpkı Nino gibi sıkı bir koleksiyoncu. Günlük yaşama, alışkanlıklara da- ir yıllardır saptayıp biriktirdiği 'mal- zeme'yi, incelikle görüntü diline ak- taranustayönetmen, 1990'lıyıllarda Marc Caro'yla ortak imzaladığı "ŞarküterTyle "Kayıp Çocuklar Şehri" gibi iki fantezi başyapıtvn ar- dından Hollywood'da çektiği "ABen 4"dan sonra ülkesine ve 'Şarküte- ri'dentanıdık, tuhaf, fantastik âlemi- ne dönüyor tt Amene rı yle. Masaldan çok Prevert tarzı bir şür niteliğinde- ki filmde yüıe teknik becerisini ko- nuşturup animasyontekniğinden ya- rarlanan mükemmeliyetçi Jeunet bu kez nesnelerden çok duygulara yö- neltiyor bakışvnı, sinema dilinin ola- naklannı zorlayarak. Sonuçta düşmeyen bir ritimde sey- rederek yağ gibi kayan bu naif, do- kunakh "AmeBe", senaryosundan mizansenine, müziğinden ışıklandır- masuıa, özenli çerçevelemelerinden oyunculuğuna kadar bütünüyle fark- h bir sinema büyüsüyle baş başa bı- rakıyor meraklısmı. Baştan çıkancı bir sevimli fanteziye, Jeunet'nin ye- nilikçi sinemasına teslim olmak iste- yen sinemaseverler "AmeBe*yi iki kez görebilir. İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Sevmek mi? Kıskanmak mı?Önünde güzel bir abla bulunan şişman ve ken- disini hiç beğenmeyen genç kız ne yapar? lna- drna daha da yer, çevresini sürekli kîzdırrr, daha da kızdırmak için elinden geleni yapar, sürekli sonın çıkanr ve mutsuzdur. Şişman bir kız kar- deşi olan, gittiği her yere onu da götürmek zo- runda olan, hiçbirhareketini gizlitutamayan gü- zel bir abla ne yapar? 'Kizkardeşim' filmi böy- le iki kız kardeşi anlatıyor. Gittikleri tatil yerinde anne babalanyla tatil yapan bu iki genç kız "erkelderle tarüşmayı", "cinseüiğin gizrive çekki dünya$uu n , "aşkı, ger- çek erke^ni bulmayr konuşuyorlar. Anais 12 yaşında ve göze çarpan özelliği şişman oluşu. Annesine göre 'hormonal' ve yapacak bir şey yok. Ablası Elena 15 yaşında, güzel ve çekici. Genç erkeklerin ona bakmalan "normalsonuç". Anais bu durumun"erkenveyanaş"olduğuka- nısında ama Elena çevresindeki ilgiye kayıtsız değil, tersine çok istekli yanıt veriyor. Bir üni- versite öğrencisi olan Italyan Fernando ile git- tiklerikafede tanışıyorlar ve Elena-Fernando ar- kadaşhğı başhyor. Femando'yu gizlice kız kar- deşiyle yattığı odaya alan Elena, kendisi için hem çekici hem ürkütücü olan "flk cinsel bera- bertiği" yaşamaya çalışıyor. Ama bu işhiç de ko- lay değil. Sonradan kadvnlann da büyük korku- su olacak olan çekince Elena için çok önem ta- şıyor. - Benimle yattıktan sonra gene beni sevmeye devam edecek misin? Kadrnın büyük korkusu sonralan da bu ola- caktır. "Kendimi verirsem, bana değer vermeyi sûrdürecek mi? Yoksa, alelade biri\Trüş mi diye- cek? Bana arHk değer vermeyecek mi? Bu korku, kadına kendisine de meta olarak •bakmayı öğreten cinsel ideolojinin yarattığı kor- kudur ve kadına "bedeninivermekya da verme- mek" olarak öğreümıektedir. Bu öğretide kadın "kendisininistedigzevkialdığınıveerkeğinken- disimverdigmi n unutmuş görünmektedir. Cinsel ilişkinin bir alışveriş değil, birpaylaşım olduğu- nu öğretecek insancüideolojinin cinselliğe yan- sımamasınınürünüolanbukorku fümde çok gü- KADINLIK SERÜVI^-FraımsröenıasıküMrödüh^^ rine Breülatu genç ktdannmerakhvekorkulu kadmhkserüveni'ne önemtibir saptamayapıy or. zel işlenmiş. Elenahem korkarhem de denemek- ten uzak kalamaz. Sahnelerin oldukça gerçekçi verilişi olaya yüzeysel olarak "açık sahnekr" gözüyle bakdmasınayol açmaktadır, oysa fümin verdiği ileti, pornografık öğeler değildir, yaşa- nan olayın karmaşık yapısıdır. Yönetmen, genç kazlanncinsellik olayınailişkin duygusal karma- şasını çok incelikli bir duyarlıhkla vermektedir. Ablasının ilk deneyimini izleyen kız kardeşin ağlayışı da hem olayın yaşanışına hem kendisi- nin dışarda kalışına dökülen gözyaşlannı simge- lemektedir. Gençlerinbu fılmi izlemesinin engellenişi (16 yaşından küçüklerin görmesi yasaktır) fihnin yüzeysel yorumundan kaynaklanmaktadn". Fü- mi izleyen genç kızlar (salonda onlar da vardı) kendimeraklannı,korkularmı beyazperdede iz- lerken yaşayacaklannın (belki de yaşadıklan- run) samldığı kadarkolay olmadığını izlemiş ol- malıdırlar. Anais, böylesine karmaşık bir olayı yaşamak yerine abur cubur atıştrrmanınkolaylıgına kapıl- mış giderken, anne, Elena'yı "babasınınona be- kâret muayenesi yapüracağını" söyleyerek kor- kutur. Ama filmin sonu beklendiği gjbi bitme- yecektir. Fransız sineması kültür ödülünü alanbu fıkn- le yönetmen Catherine BreiBat, "genç kızlann merakhve korkulu kadınlık serûveni"ne önem- li bir saptama yapıyor. Anneler ve babalarla birîikte genç kızlann ve genç erkeklerin de görmesi gereken bir film. Yönetmen "kadın oluş sürecPne önerrüi katkı- lar yapıyor. Dikkate değer bir yapım. Alışılmış bir heyecan-gerilimbulamacı Dont't Say A Word / Yönetmen: Gary Fleder / Senaryo: Anthony Peckham, Patrick S. Kelly / Kamera: Amir Nlokri / Müzik: Mark Isham / Oyuncular: Michael Douglas, Sean Bean, Brittany Murphy, Famke Jannsen, Oliver Platt, Jennrfer Esposito, Guy Torry / ABD 2001 (özen Film) Kansı, kızıylamutlu, işinde başa- nlı, New Yorklu ruh doktoruNathan Conrad'rn (MichaelDougjas), onyıl önceki bir soygundan kalma eVma- sın peşindeki gözü kara kötü adam- lannkaçrrdığı kızını kurtarma çaba- sını eksen alan "Sakm Konuşma", yıllardır yığınla benzerini seyTettiği- miztürden, Hollywood yaprmı, bey- lik bir heyecan-gerilim serüveni. Son anda çete reisine (Sean Bean) kazık atmasının bedelini ölümüyle ödeyen uyamk soyguncunun. ruh- sal dengesi bozulanhastakızı Elisa- beth'i (Brittany Murphy) akıl has- tanesinde teda^ etmeküzere devre- ye giren doktorumuzla ailesinin ta- bii ki mutlu sona bağlanan hikâye- sini Edgar Klaven'in aynı adlı ro- manmdan uyarlayan yönetmen GaryFleder, türün ahşıhnış klişele- rine yaslanan, eli yüzü düzgün (ve daha çok Michael Douglas hazret- leri için) çekilmiş havası veren, bi- ter bitmez unutuVmaya mahkûm bir heyecan kokteyli kotarmış. Son yıllarda özellikle "ThingsTo Doin Denver", "Kiss The GWs" gi- bi ilginç kara fihn-gerilim çeşitle- meleriyle dikkati çeken yönetmen Fleder'in giderek bu türde uzman- laştığuu örnekleyen "SaknıKonuş- ma", uzaktan uzağa Hitch Amca klasiği "Arka Pencere" esintileri de içeriyor. Rahatlıkla izlenen, çokça bir önemve anlamtaşrmayanbu Holly- wood usulü, klasik gerilim serüve- ninde hayli yaşlanmış M. Doug- las'tan çok, tamdık dilber Famke Janssenve Elisabethrolündeki Brit- tany Murphy'yle, kahraman kadın poüsi oynayan JenniferEsposito gi- bi yeni güzeller de epeyce göz dol- duruyor. KEDİ GOZU VECDt SAYAR Yoksa "Yoksa ölmeye de mi alışıyorvz ihtiyartamaya alıştığımız gibi" Çarşamba günü, Sevgili Memet Baydur'u uğurlarken Nâzım'ın bu dizesi beni hiç yalnız bı- rakmadı. Eski dostlarla göz göze geldığimde, dü- şündüm: alışıyor muyuz gerçekten?.. ölmeye alıştığımız gibi, yaşamaya da mı alışı- yoruz'? Memet, yaşamayı bir alışkanlık haline getiren- lerden degildi. Yaşamı yeniden yaratmaktı onun görevi. Herkesin olağan görmeye alıştığı şeylerin hiç de olağan olmadığını anlatmak için didinip durdu. Devlet sanatçısı olmadı, dünya sanatçısı oldu. Memet'inöldüğükoca bir yalan... Inanmıyorsa- nız bana, gidin bir kitapçıya ya da bir tiyatroya -hem de dünyanın hangi kentinde olursanız olun- Memet'i orada bulacaksınız. • • • Geçen hafta, devlet yapısındaki yeniden yapı- lanma taleplerinin, kültür alanına olası yansıma- lan üzerinde durmuş ve ülkemiz için bir model oluşturmanın gereğini vurgulamıştım. Özetle, şu- nu anlatmaya çalışıyorum: Kamusal alandaki dü- zenlemelerin içi doldurulmadığı -yani bu düzen- lemenin hangi ılkeleri hayata geçirmek için yapıl- dığı konusunda tutarlı bir görüşe sahip olunma- dığı- sürece, herhangi bir yapısal değişiklikten ya- rar ummak hayalcilik olur. Mevcut imparatorluk- lar\ birleştirip daha büyük imparatorluklar yarat- makla hiçbir şey hallolmaz. Imparatorlukların de- mokrasiye dönüşmesidir mesele. Hep söylenir, yazıhr: bizim bir kültür politikamız yok diye. Olduğunu iddia edenler de vardır. Eğer varsa bile, çoktan unutulmuş olmalı... Peki, nasıl bir kürtür politikasına ihtıyacımız var? Kuramsal ta- nımlar yapmakyerine, bu ülkedeadam gibi adam- lar yetişmesinı sağlayacak bir politika gerekli, di- yelim. Yani, Memet Baydur'u tanıyan insanlann sayısının, tanımayanlardan fazla olduğu bir top- luma doğru bizi götürecek bir politika. Böyle bir politika, yalnızca nitelikli insan yetiştirmekle yetin- meyecek, yaratıcılığın gelişmesi için önlemler ala- caktır. Yani, bir iki üç değil, daha fazla Memet Bay- dur... Bu hedef, ülkenin yaşam kalitesinin arttırılması hedefidir... Avrupa'nın en ıleri kültür kalelerinden biri, Isveç'ten örnekleyelim: "(sveç'te merkezihü- kümet ve yerel yönetimler, yurttaşlannın yaşam deneyimlerinin ve kendilerini ifade olanaklannın artması için yardımcı olur, toplumsal gerçekliğin araştınlması ve toplumsal eleştiri yeteneğinin ge- liştirilmesini, kültürel üretimin ülke çapında eşit- lik ilkesi uyannca yaygınlaştmlmasını hedefler." Böylesi bir kültür politikasının buyurgan bir Kül- tür Bakanlığı ile yürütülemeyeceği ortada. Peki, o zaman tümüyle ortadan kalksın mı dıyelım? Böy- le bir yaklaşımın liberal görüş açısından hiçbir sa- kıncası yok. Çünkü, o zaman tüm değerleri ser- best piyasa belirler. Yani, Memet Baydur'u anla- yacak seyircinin sayısının, Ibrahim Sadri'yi anla- yanlardan daha fazla olması kimsenin umurunda olmaz. "Post-modern"Türkıye'nin cahiller ordu- su her gün biraz daha kalabaltklaşır. Avrupa'da kültür bakanlıklannın varlığı, sosyal demokrat dü- şünce ile çelışmiyor. Tam tersine, kültürel alana ka- munun kaynak aktarması bir zorunluluk olarak görülüyor. Çünkü, ne demiştik, amaç "yaşam ka- //tes/"ni yükseltmek. Bu da marka giymekle, her yıl cep telefonu değiştirmekle olmuyor. Ne demek istediğimi biraz daha açayım. Kültür alanı, ne politıkacılara ne de serbest pazarın ku- rallarına terk edilemeyecek kadar önemlı ve has- sas. Dolayısıyla, bu alandayapılacak herhangi bir düzenleme, yeniden yapılanma çalışmasının, an- cak küttür-sanat emekçilerini, yani yaratıcılan bu alanda söz sahibi kıldığı ölçüde başarı şansı var. Hedef, kültür ve sanatı, siyasetin vesayetınden kurtarmakve toplumsal gelişmenin önünü tıkayan engellerden kurtulmaksa; bu hedefe ancak özerk kültür-sanat kurumlarıyla ulaşabiliriz. Yoksa, "Bu bakan olmadı, umudumuz gelecek bakanda" diye ömürtüketiriz... MIKARA FtLM FISTİVALİ'NDE BUGÜN • KAVAKLIDERE SÎNEMASI'nda saat 12.00'de 'BölünerekYolOhıyoruz', saat 14.30'da 'NisanÇocuklan', saat 17.00'de 'FuimadanÖnce', saat 19.15'te 'Ekmekve Güfler', saat 21.30'da 'Kaçış' adlı fılmler gösterilecek. (0 312 468 7193) • KTZHJRMAK StNEMASI nda saat 12.00'de 'Knşak', saat 14.30'da 'Şölen', saat 17.00'de 'Mta'nmKimlikleri', saat 19.15'te 'İğrençnkve Öfke', saat 21.30'da 'KüDer ve Ebnaslar' adlı fihnler izlenebilir. (0 312 425 53 93) • ODEON CINEPLEX'te saat 12.00 ve 2l.3O'da 'Prova', saat 14.30'da 'Gregory'nin Kızlan'. saat 17.00'de 'Susuzhık', saat 19.15'te 'Büyücü Kadınlann Odaa' adlı fihnler gösterilecek. (0 312 541 13 33) • ANKARA EKtN TİYATROSU'nda saat 12.00-14.30 arasuıda 'Passing Drama', 'Aynhğm Yurdu Hüzün', 'Travel Up to The EndofThe Arrival', saat 14.30-17.00 arasında 'Not In May Garden', 'Kim A>irdı Bizi?', 'Sûryoyo', saat 17.00'de 'Tarzan tstanbul'da', saat 19.15'te 'Süpermen Dönüyor' adlı filmler izlenebilir. (0 312 425 84 63) • TtTOC-tNGtUZKÜLTÜRDERNEĞÎnde saat 12.00-14.30 arasında 'Are You Lui^, I'm Starving', 'Ethel's Sofa', 'Knife&ForkOnh/', 'IndefînaUe Moods', 'Sen de Efise', 'Max Goodman's Last Füm', 'Fray Fruit' saat 14.30'da 'Uzun MetrajmResmi', 'Crysthal Photographer', 'Butterfly', 'Le Jour De Grace'. 'DeBvered', 'My BigHeart', 'Stüls', 'Waking Mete' adlı fihnler gösterilecek. (0 312 419 18 44) ÇUKUROVA DEVLET SENFONl ORKESTRRSI • Şef Konstantin D. Krimets'in yönettiği, MartinBerkofsky'nin (piyano) eşlik ettiği orkestra, bugün saat 20.00'de, yann saat 11.00'de konser verecek. (0 322 454 50 18)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear