25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 EYLÜL 1998 ÇARŞAMBi 12 KÜLTÜR Aanın Udçocuğu var: Birimizahlf Musa Kart 'ın karikatürsergisi açılırken bir çizgi ustasının sıradan bir günü üstüne tanıklık.. AYDIN ENGİN Bu yazının türü ne acaba? Röportaj? Ha- yır, degil. Söyleşı hıç degil. Tanıkhk? Bel- ki. flan edılmemiş bır kıskançlıgın dolaylı anlatımı? Olabilir. 23 Eylül'de açılacak' Mu- sa Kart Karikatür Scrgisi'nı koşar adım ge- zeceklerin agır agır yürümelennı sağlaya- cak bir yazı? Bak bu da olabılir. Laf uzadı. Bir karikarüristle aynı odayı paylaşırsa- nız, bır kankatürün doğumuna tanıklık eder- siniz. Bu her gün yınelenirse siz de onlar- ca. yüzlerce kankatürün doğumunun, kari- katüristın doğum sancılannm tanığı olursu- nuz ve bir süre sonra kendi kendinize, "lyi Id çizer değil yazar ohnuşum" demeye baş- larsınız. Hele oda arkadaşınız Musa Kart ise... Onunla bır sohbette bır arada olsanız, ön- ce "Nehoşsohbetadam bu" dersıniz. "Her- halde yüzü hep böyle güleçtir" dıye düşünür- sünüz ve fena halde yanıhrsınız. Karikatürü düşünürken yüzü gülse de kıv- randığmı sezersiniz. Örnegin Susurluk pat- lamıştır. Bir aydın, bir yurttaş olarak öfke- niz köpürmektedir. Yurttaşlık onurunuzun çok derınden yaralandığını ıçinız acıyarak duymaktasınızdır. Bu öfke veacı sağanagı- nı yazıya dökmek kolay. Pekı ya karikatü- re? Musa Kart acıyı mizah kalıbına dök- mek için mı kıvranmaktadır? Musa Kart kıvranır. Bir gün kendi ken- dine konuşur gibi mınldandı. Baudeiaire'den birdize fısıldadı: - Acının iki çocuğu var / bir gözyaşı, iki mi- zah_ ••• Bazen şöyle bir goz atıverip geçtiğiniz o özgün çizgilere ulaşıncaya kadar sıkıntılı saatlergeçmiştir. Daha sabah kahvesi (onun- ki açık çay) içilirken o çok bildik cümle ge- lip odanın tavanında asılı kalır: - Lan gazatacı, haydi sazınla bir yol gös- ter bakahm. Bu gün ne çjzetim?- Lafa bakın şimdi. Kelin merhemi olsa kendi başına sürecek. lşgününün ilk saatleri karşılıkh atışmay- la geçer: "Bu gün ne çizmeU -Bugün neyaz- malı?" Bir süre sonra Aydın Engin'in ya da Oral Çalışlar'ın sesi kesilir. Onlar ne yazacakla- nnı saptamış ve bilgisayarlanna yumulmuş- lardır. Musa Kart kıskançlıkJa sataşır: - Şu zalimlere bak. Buldular da başladı- larbüe_ O hâlâ kıvranmaktadır. Kendi ağzından dınleyın o sancılı saatleri: " Her gün beyaz kâgıdın üstüneegüip duy- gu ve düşünce labirentlerinde dolaşıranız. l'mutla umutsuzluk arasında sahncak ku- rarsınız_" ••• Sonunda çizilecek konu güç bela bulunur. Bulunan önce odadakilere, sonra odaya ge- lenlere, sonra odanın önünden geçenlere, alt kattakilere, üst kattakilere danışılır. Mi- desi ekşimiş bir suratla anket tamamlanır ve doguma geçilir. "Bundan sonras arük su gibi akıp gider herhalde~." dediyseniz gene fena halde ya- nıldınız. Örnegin ben bıkıp usanmadan sa- taşınm: - Lan sen üst tarafi bir cızıkçısın, Picasso değil, kuyumcu hiç değiL Bitir şunu be! Nafiledir. Kuyumcu sabn ve titizliği ile cızıktınlır. Bit- tiğinde zaten kankatürün yazı- işlerine teslim edilmesi gereken son saatin, son dakikasının, son saniyesi geçeli epey olmuştur. Bizim odada yazanlar her gün yazı doğurur. Normal doğumlardır bunlar. Bizim odanın çizeri de her gün bir karikatür dogurur. Ama se- zaryenle!.. • • • Musa Kart'ın uzun çizerlik yıllan- nın en güzel örnekJerinden bir seçki 23 Eylül'den itibaren Teşvikiye'de Nelli Sanat Evi'nde sergilenecek. Yolunuz düşmezse düşürmeye çalışın. Düstü- günde bu yazıyı anımsayın. O şamar- dan beter karikatürlerin önünde dur- dugunuzda, ince işçiliğin, meslek saygısının da tadını çıkarın. *,% Ben de bu tuhaf yazıyı bitireyim. V " Önümde zorlu saatler var. Çün- kü Musa Kart başladı bile: - Gazatacı. bugün şöy- le bir şey çizecegim. Nedersiiı?- Yuvarlanan taşlar yerinî bulduBEDRt BAYKAM Onlan son gördüğümde yıl 1981 'di. San Francis- co'da Candlestick Park Stadyumu'nda onbinlerce şanslı ızleyıci arasında. en önlerde yer alabilmek için konserden 28 saat önce stadyumun dışında kamp ku- ran binlerce genç arasında, güzel sanatlar talebesi beş-altı kişılık bir gruptuk. Nihayet ön gruplardan sonra sıra "Yuvarlanan Taşlar"a geldiginde Mick Jagger, dev bır vınçle yukandan o koca dudakJanyla seyircileri taciz menziline alıp yutarcasına stadın üze- rine, tüm kendine has saldırganlıgıylaçökmüşrü. Çim- lerde yer alma şansını kullanan tüm gençler başlan- nı göge dıkip dünyaya ınmek üzere bulunan "messi- ah"lanna çılgınca ve kendilerinden geçercesine teza- hürat yapıyorlardı. Rolling Stones'la geçirdigim o iki buçuk saat gençlığımın en büyük zevk anlanndan bi- riydi. Aynen tahmin ettigim gibi Jagger "Under My Thumb" şarkısıyla girişıni yapmış, diğer hitleriyle de- vamını getirmışti. Şöyle diyordu şarkmın sözleri: "Under my thumb, the gni who once pushed me aro- und" (Bır zamanlar beni itıp kakan kız. şimdi baş par- magımınaltında)... Mick.21 yaşındagelipbugüne ka- dar süren o dünya Rock'ın RoN'unun süper stan ol- ma kanyerinın başlangıcından evvel, kesinlikle ken- dinı begenmış çeşıtli kızlar tarafından itilip kakılmış- tır. Ama artık sıra, "bodyguard"lar tarafindan itilip kakılan "groupples" kızlara gelmişti. "Bugünteksıfanm MickJagger hayranıolmak.onun için benden bugün başka hiçbir şey bekleme" dedım Sibel"e... Böylece eşımı \e asistanımı VIP koltukla- nn rahatına terkedip 17 yıl önceki konseri de beraber izledigim yönetmen arkadaşım Stefan Svetiev ile ön- lere, lstanbul "rocker"lannın yanına attık kendimi- zi. Binlerce vat gücündekı elıptik dev ekrandan apo- kaliptik bir patlamayla Keitfa Richardsbelirdi ve gök sanki o anda patladı. Keith, ağzından düşmek üzere olan sigarasıyla Red Kıd"e. surat hatlanyla da bizim ressam dostumuz Komet'e benziyordu. Benekli, yer- leri süpüren paltosu, umur- samaz ama sevecen ve ba- ba tavırlari)la. ışte Keith oradaydı. En az Mick ka- dar karizmatik \e efsane- vi kimlığıyle çalmaya baş- ladıgı ilk parça ise bu se- fer tatmin garantisinı baş- tan herkese veren bir kla- sikti:"ICan'tGetNoSa- tisfaction" (Artık tatmin olamıyorum)... Yaşlanmak Keith'ın yüz hatlanna ve tavırlanna çok yakışmış- tı. Ama Mick'e degil! Çünkü Mick zaten yaşlan- mıyordu kı! tlk şarkıya de- ri ceketı \e fularıyla başladığı saniyeden itiba- ren Mick. o "zaptolun- maz" elektngini etrafa ya- yıp stadyumu fethetmıştı bile. Etten degil lastikten yapılmış. bir gram bile faz- lası olmayan üç kuşagın ilahı, önümüzde her yeri aynı anda iplerle oynatılan kuklalar gibi sallanıp yu- varlaruyordu. ilk parçadan sonra "Helal olsun sana Mick!" diye avazım çıktıgı kadar bagırdrm. "Let's Spend The Night Together" gibi en eskile- rinden biri olan parçayı ekranda dijıtal efektle "eski film" programıyla bozarak verdiler. Teknoloji artık sahte yaşlandırma becerileriyle 35 yıl geriye ışınlan- mayı kolaylaştıran hale gelmişti. Etrafimda, ilerleme- lerimize göre sürekli dfcğişen genç insan adacıldan arasında. arada denizde rastlanılan kızgın su parça- cıklan gibi gerçek anlamda "Rock'n RoO" yaparak kendini paralayan delikanlüar ve gençtazlarvardı. On- lannbindirmeleriyle nakavt olmamaya çalışıp zikzak- lar çizerek ilerlerken başka adacıklara doğru yol alı- yorduk. Çevremdeki insanlar.. 10-60 yaş grubundan- dı! Mick kılık degiştirip geri geldiginde, "Ne giyseya- taşryor" dedi bir genç.. haklıydı... Ya da starlık öyle bir yanılsama yaratıyordu. Starlann ya da sıkışıklı- ğın yarattığ] diger sendromlardan biri de, önümüzde resmi geçit yaparak çıkanlan bayılmış insanlar dizi- siydi. "Her şeyin fazlası zarar" diyenler bayağı hak- hymış! Işte heyecanın fazlasmdan da bu vatandaşlar, Ankara Devlet Tiyatrosu yeni sezonda 8 yeni oyun sergileyecek Devlet kunuıılanııdaki yozlaşıııa sahnede ANKARA (Cumhurivet Bürosu) - Ankara DevletTiyatrosu. 1998-1999 tiyatro sezonunun ilk turunda 8 yeni oyun ile perdelerini açacak. Ephraim Kfehon'un "Bir Tavsiye Mektubu" adlı yapıöyla devlet kururnlanndaki yozlaşmayı dile getirecek olan tiyat- ro, Nâzrnı Hkmet'in "\"usuf De Me- nofis" adiı oyunuyla da "sevda" ve "tutku" kavramlannı irdeleyecek. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda geçen dönem oynanan "Sa\aştan Banşa Aşk- tan Kav^ara", "Kma\ı Mfflhe", "Aziz- name'95",''UstalarSmın',''KanhDü- ğün" ile "Vatan Yahut Namık Ke- mal" adlı oyunlar bu sezon da sûre- cek. Provalanna başlanan yeni oyun- lar da şöyle: Mutlu Son: Yücel Erten. Bertolt Brecht-Elizabeth Hauptmanndan Türkçeye çevirdiği yapıün yönetmen- ligini de üstleniyor. Sahne ve giysi ta- sanmı Güi Emre, özgün nıüziği tb- rahim Yaacı. dansları Salima Sök- men'e aitolanoyunda, Brecht'in top- lumsal eleştirisi ve yol gösterişi bir gangster çetesi çevresinde anlatıhyor. ^ p hondan Caiüt Okarer'in Türkçeye çevirdiği oyunu AbduDah Ceran yö- netiyor. Sahne tasanmı Gürcan Kü- büay, giysi tasanmı Esra Sdah. ışık tasanmı Ekrem Karadağ tarafından hazırlanan oyunda, işsiz ve tanınma- mış bir yazardan aldıgı tavsiye mek- tubuyla işbulmak için bakanlıga baş- vTjran bir gencin, mektubu yazanın önemli bir kişi zannedilmesi nede- niyleuzmanolmadığı birbölümemü- dür olarak atanması ile devlet ku- rumlannda yasanan yozlaşma anlatı- lıyor. Akü Uvuyunca-Gaya: AntonioBu- ero Vallejo'dan HilmiTukar'ın Türk- çeye kazandırdığı oyunun yönetmen- liğini ŞakirGürzumar üstlendi. Sah- ne tasanmı Hakan Atak, giysi tasan- mı MirinaGerman. ışık tasanmı lev- fîkCenker'e ait olanoyun, Madrid'de 1823 yılında Kral 7. Fernando ile ba- kanı CakHnerdenın özgürlükcülere karşı başlattıklan işkence ve terör or- tamında geçiyor. ArkaBahçe: BügesuErenus'unya- pıtından tskender Aiön'ın sahneye koyduğu oyun, ABD'nin kültürel ve ekonomik olarak ilişki kurduğu La- tin Amerika yurttaşlanndan oluşan Arka Bahçesi'ndeki mutsuz insanla- rm üzerine kuruluyor. Oyunun sahne ve giysi tasanrm Ai Cem Köroğju. ışık tasanmı OsmanUzgören, müziği Oaı Simer tarafından hazırlandı. YuHrfieMenofc:NâamHikmet'm oyununu Erhan Gökgücü yöneriyor. Sahne tasanmı Suar Şeyian, giysi ta- sanmı Sevtaç Demirer, ışık tasanmı Burhanettin Yazar a ait olan oyun, dinsel kitaplarda anlaülan bir aşk öy- küsünden yola çıkarak sevda ve tut- ku kavramlannı ekonomik ilişkiler bazında irdeliyor. o muhteşem zenci-melezi vokalist kız Lisa'nın ne yankılı yanık sesini ne de ayak parmaklannı Mick'e emdirişini izleyemediler. Kızm iki kaş göz arasında kapalı tribün taraflanna kaçarak arkasını dönüp ete- ğini yııkan çekerek poposunu eğip sallayışını seyre- demediler. Sahneden burun gibi firlayıp sahanın or- tasında kurulan küçük sahne adacıgına starlann ge- çişini saglayan otomatik köprüyü de göremediler... Mick'in kırk yıldu 1 aramızda yaşamasına ragmen bi- zi nasıl özledigini anlattığı "Miss You" şarkısını din- leyemediler... Her şeyden memnun kaldım mı? Hayır! Adamla- nn söylemedigi o kadarçok müthiş şarkı vardı ki: "Ang- fe", "UnderMyThumb","ThnebOnMySide'', "Emo- tional Rescue"_ Zaten Mick kesinlikle "sknv" takıl- mamaya karar vermişti. Ama söylemedikleri bir di- ğer şarkı bunlann da yanıtını veriyordu: "You Can't AM^s Get What You Want_" lstanbul kolektif bir histeria'yı ilk defa bu boyut- larda yaşadı. Ne Madonna. ne MkhaeL ne Elton John_ En büyük Stones, başka büyük yok!.. Sahnenin sağına ve soluna yerleştirilmiş Umberto Boccioni'nin futürist heykellerinin dev yorumlan bi- le izleyicinin gözündeki Mick kadar büyük değildi. Ama ben konser sonrasında Intercontinental Otel'de verilen özel davette, yıllardır bizi büyüten, aşk acıla- nmızı paylaşan, bize yaşama sevinci veren bu dev adam- la tanışma ve sohbet etme fırsatı buldum. Meğer ben bile daha uzunmuşum ondan... lstanbul sosyetesinin artık onun gelmeyeceğine inandıgı bir anda "appe- arance"ını sessizce yaptı. O zaman da elit davetliler "Mick'in burada oluşunu takacak adam nuyız biz be!" ayagıyla onu gizh'ce uzaktan süzmeye ve ona ulaş- mak isteyenlere kıkırdamaya başladılar. (Hepsi degil tabii..) Ufak tefek, suratı çarptk bir Ingiliz çocugu, Be- atles'lann yapamadıgını başanp Rock'ın eskimeyen taze dedesi olarak 2000'len kucaklamak üzereydi. "68'B Yıllar" sergımin kataloguna aldığım tek müzis- yendi o. Hem Marilyn, hem JFK, hem Bardot, hem Lennon, hem de Martin Luther King ola- bilmeyi başanyordu. Son 40 yılınuz gözleri- mizin önünden akıp gi- derken tek bir ütopya olu- şuyordu kafamda: Bu kon- seri 2015 'te oglumla be- raber tekrar izleyebilmek... Çünkü kimilerinin iddia ettigi gibi bu son turne- nin son ayagı olsa, bu bi- zim "satisfaction"ı toplu olarak dinleyen son insan- lar olma şansını yakala- dığımız anlamına gele- cekti. "Otaıaz olsun böy- le onur", dedim! Zaten Mick Jagger da dün gece haberlerde, Fe- nerbahçe taraftarlannın birmaç uğruna kendi stat- lannı nasıl Roma'yı ya- kan bir "piroman" gibi harcamaya çalıştıklannı görüp bu şöleni (!) izlediy- se, kendi şovunu her şeye ragmen masumbulup ka- rannı gözden geçirmeye karar vermiştir bile! _ Deri Ceket Stanislav Stratiev'den Ozdemir tnce'nin Türkçeye çevırdi- gi oyunun yönetmenligini RanmiDfl- ^B üstlendi. Oyun, bir detnirperde ülkesinde yaşayan bilim adamının, yeni aldıgı ceketin tüylerini ktrptrmak için berbere gitmesiyle başlıyor ve birbirini izleyen bürokratik aksaklık- lan anlatıyor. BeniDünyn KadarSev: DinçerSü- mer'in yönetmenligini de üstlendiği oyununun sahne ve giysi tasanmı Or- han Alpaslan tarafından hazırlanı- yor. Oyun, ünlü bir tiyatro oyuncusu ile bırpoutikacı arasındaki ilişkilerçev- resinde yozlaşan toplumsal bir kesi- mi eleştirirken, sevgi mesajmı işliyor. Tütüncü Dükkânı: Jose Alonso de Santos'tan Engin Karacaören'in Türk- çeye çevirdiği oyunu MehmetEgeyö- netiyor. Oyunda, yaşlı birkadının, tü- tüncü dükkânına gelen iki soyguncu ile arasındaki ilişkiler, güldürü öge- leri ön planda tutularak sunuluyor. DEFTVE GÖLGESİ TURGAY FtŞEKÇÎ Roman Yazan Şairler Ç ğ u şair için düzyazı, yanına bile yaklaşılma yacak bir yazn türüdür. Orhan Veli, Dağlarca Dıranas, Edip Cansever, Turgut Uyar, Metir Eloğlu, Ahmed Arif, Can Yücel gazete, dergi ya zıları bir yana kalemlerini düzyazı durağına uğ ratmayan şairerden... Şiirin yanınca romanı deneyen, bu "çağcıldes- tan"a biryan»ıdan el atan şairterimiz de çoktur. Nâzım Hikınet, düzyazı türterinden asıl oyur yazarlığına gc>^ül vermiştir. Ne ki, gençlik ve öz- güriük yıllarında gazetelerde tefrika edilmek içir yazdığı romanl#da ucuzluktan kurtulamasa da öm- rünün son yılında yazdığı, kendi yaşamından da ilginç kesitlerie dolu, Yaşamak Güzel Şey Be Kar- deşim ile şiirinin büyüklüğüne yaraşan bir ürün ver- di. Oktay Rifat da, şiirin yanında ikinci bir yazın uğraşı olarak uzun yıllar oyun yazarlığını seçti. Birbirinden ilginç oyunlar yazdı. Altmışından son- ra ise hem "şjirbiryaşiılık uğraşısıdır" sözünü doğ- rularcasına şiirini yeni ufuklara taşıdı, hem de ro- manlar yazdı, resimler yaptı. Bir Kadının Pence- resinden (1977), Danaburnu (1980) ve Bay Lear (1982) ile başanlı bir romancı olarak da yazın ta- rihimizde yer aldi- Melih Cevdet Anday, şiir, oyun ve deneme yazarlığının yanında romanlar da yazdı. Aylaklar (1965), Gizli Emir f1970), Isa'nın Güncesi (1974), Raziye (1975). Bunlara son yıllarda kitaplaşan, bir zamanlar takma isimlerie yazılıp gazetelerde tefrika edilmiş başkalan da eklendi. Anday'ın ro- manlan öteki türlerdeki yapıtlanyla kıyaslandığın- da onlar denli öne çıkmaz. Hatta yakın dostu Sa- bahattin Eyuboğlu ile aralanna kara kedi girme nedeni olarak daEyuboğlu'nun 1970 TRT Roman Başan Ödülü kazanan Gizli Emir romanını be- ğenmemesi gösterilir. Güneyde bir aşk öyküsü- nü anlatan Raziye ise fılme de alınmasıyla yaza- nn en tanınan romanı oldu. Necati Cumalı, kendi yazaıiığı içinde türieri birbiriyle yanştınrcasına şiir, öykü, roman ve de- nemeler yazdı. Hepsinde de okuriarın kalbini ka- zanmayı, yani çok okunan bir yazar olmayı ba- şardı. Romanlarını sıralarsak: Tütün Zamanı-Ze- liş (1959), Yağmuriar ve Topraklar (1973), Acı Tü- tün (1974), Aşk da Gezer (1975), Uç Minik Ser- çem (1990) ve üç ödüllü son romanı Vıran Dağ- /ar(1994). Rrfat llgaz, yıllar boyu süren baskılarla şair ola- rak unutturulmanın öcünü alırcasına kalemini baş- ta mizah yazarlığı olmak üzere öteki türiere vur- du. Bu öfkeden yazınımız dört önemli roman ka- zandı: Karadeniz'in Kıyıcığında (1969), Yusuf Kurçenli'nin başanlı bir uyarfamayla sinemaya da aktardığı Karartma Geceleri (1974), San Yazma (1976) ve Yıl'dız Karayel (1981). Salâh Birsel de Dört Köşeli Üçgen (1961) ad- lı, romanla denemenin yollarını kesiştiren tek ro- manıyla roman yazan şairlerimiz arasında, Attilâ llhan ise şairlerimiz arasında roman ya- zarlığını düzenli bir eylem olarak sördören tek isimdir. Ünlü günde bir sayfa yazma tekniğiyle bu- güne dek yazdığı romanlann sayısı onu bulur: Sokaktaki Adam (1953), Zenciler Birbirine Ben- zemez (1957), Kurtlar Sofrası (1963-64), Bıçağın Ucu (1973), Sırtlan Payı (1974), Yaraya Tuz Bas- mak (1978), Fena Halde Leman (1980), Dersa- adet'te Sabah Ezanlan (1981), Haco Hanım Vay, O Karanlıkta Biz (1988). Onun amacı da tıpkı Fran- sız şairi Louis Aragon'un Gerçek Dünya (4 cilt) ve Komünistler (6 cilt) romanlarında yaptığı gibi ülkesinin tarihinden kesitleri incelemektir. önde*gelen şairierimizin romanlannı neden böy- le sıraladın derseniz yanıt açık: Yazın tarihimizde önemli yerieri olmasa bile o romanlar, yalnızca önemli şairlerce yazıldıklann- dan öne çıkıyortar. Onlarda başka romanlarda bulamayacağımız şair dünyasını bulup paylaşa- biliyoruz. Sözcükler, tümceler, derken bir dünya... Sanat yapıtının da amacı bu değil mi? Zamah Bahçesine' • Kühür Servisi - Gazeteci ve fotoğrafçı Güneş Karabuda'nın kaJeme aldıgı anılan, 'tndim Zaman Bahçesine' adıyla Yapı Kredi Yaymlan'ndan çıktı. Galatasaray Lisesi'ni bitiren ve Paris'te hukuk egitimı gören Karabuda, başta îsveç tejevizyonu olmak üzere çeşitli Avrupa ve Amerika televızyonlanna dünyanın dört köşesinden belgeseller hazirladı. Latin Amerika, Ortadoğu, Uzakdoğu ve Afrika'da çok degişik olaylara ve savaşlara kamerasıyla tanıklık eden Karabuda, bu kitabıyla belleğinin objektifıni kendi geçmışıne yönel t i y o r M e i a e b i su ltani'den Isveç'e uzanan renklı bjr yaşamdan kesitler sunuyor okurlara. Laöfe Hanım'm köşkünden Fransa'da Lmre Vadısı nde b l r kasabaya, kuzey ülkelerinden lstanbul a, Beyo gl u -n d a n Ç u k u r o v a . y a ^ ^ k ç o k m e k a n a d a ı r r e n J d e r g e t i r i *~ K Ü L T Ü R 0 Ç İ Z İ K K Â M t L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear