23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 MAY1S 1998 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Baki Kalan Bu Kubbede... ERHAN KARAESMEN K ubbe ılk bakışta elle tu- tulur gözle görülür so- mut bir olgudur. Taştan tuğladan ya da beton- dan yapılmış bır yapı parçasıdır. Ancak düz- gün yapılmış büyükçe boyutlu bir kub- benin altına girdiğinizde kendinizi çok değişik duyumsamalar jçinde bulursu- nuz. Etkileyici \e ürpertici... Bu anlam- da kubbe bir yapı parçasından öte bır nes- nedir. Özel duygular, düşünceler, çağ- nşımtar yaratan simgesel güç yüklü bir araçtır. lnsan eliyle yapılmış en görkem- li \e yüce üç beş nesneden biri olan Se- limiye'nin kubbesi altına girdiğinizde yeTdesinizdir ve göktesinizdir. Tannsal ve hatta tann ötesi güçierle fısıldaşma- yabaşlamışsınızdır. Hem eziliyorsunuz- dur, hem de garip bir utku duygusuyla dopdolusunuzdur. Dünya bir yanda kal- mıştır. sonsuzluk düşüncesi benliğinizi kaplamıştır. Koca Sinan denen büyük adam Remb- randt'lar, Mkhelangelo'Iar, ToJstoylar. Beethoven'lar kümesindeki bir devdir. Onun kubbesınin etkileyiciliğı belkı pek genelleştırilemez. Bununla birlikte kub- be denen oylumlu yapı öğesi belli bir bü- yüye (tılsıma) her zaman sahiptır. Yapı sanatı ve bilimi bakış açısından çok ile- ri düzeyde bir matematiksel dûzeni ve bunun üstünlüklerini sergiler. Görûnü- şü güzeldir. Ses yansıtması ve akustik düzgünlük özelliklerine sahiptir. Ha- mam kubbesi altında en kötü seslilerin söylediği şarkılann dinlenebilir oluşu yolundakı mecazh tekerlemelerbu fizik- sel olguyla bağlantılıdır. "Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş* özdeyı- şinde de hem kubbenin sonsuzluğu, hem de ses yansıtıcılık özelliğine birlikte atıf yapılmıştır. Büyük Sinan'ın 410. ölüm yıldönü- mü bitmez uzunlukta bir bayramın baş- döndürücü tüketsel hayhuyu arasında gürültüye gitti. Zaten, son yıllarda, ya- pı mesleği çevrelerinde bile gittikçe kü- çülen bir ilgi odakçığını ancak oluştu- rabiliyordu. Çığnndan çıkrruş birtoplum- sal düzende. tarihsel kültür kalıtına (mi- rasına) saygi. geçmişin ulu sanat kişile- riyle onurduyma geleneği gibi kavram- lara, hiç yer kalmıyor artık. Bakımsız- lıktan perişan Sinan yapılan. tarihten akıl almaz biçimde kopmuşluğun. gün- delik çıkarlann ötesinde hiçbir şeye de- ğer vermemezliğin acınacak simgeleri olarak karşımızadikiliyor. Ama, daha kö- tüsü var. Sinan'ın sanatsal ve kültürcl düz- lemde temsil ettiği 16. yüzyıl Osmanlı- sının görkemini sadece "din^e sıkıştı- ran tehlıkeli bir çarpıtma, sinsi birdik- kat saptırma olayını da göğüslemek zo- rundayız. "Cami Bakım ve Güzelleştir- me" dernekleri adı altındaki oluşumlar son derece sakıncalı irtıca yuvalanna dönüşüyor. Tarihe saygı dürtüsüyle düz yurttaş olarak Süleymaniye, Beyazıt, Eyüp ya da Fatih Camilerini ve çevre- lerini bir ziyarete gidin. denemek ister- seniz. Fiziksel pisliğin ve özensizligın yanı sıra ruhsal küflenmenin girdabın- da bulursunuz kendinizi. Benzersız ir- kilmelerle sarsılırsınız. Bu satırlann yazan, tarihsel yapılann depremsel davranış konulannın uzma- nı olarak bu yerlere sıkça uğramak zo- rundadır. Sevinç, utku, kıvanç duygula- nyla başlayan bu ziyaretlerin denn bir hüzne dönüşümünü ve bunun sarsıntı- sını çokkezyaşamıştır. Birkez Sinan'ın az bilinen iri bir pırlantasını oluşturan Edirnekap* MihrimahSuKanCamisi'nin benzersiz güzellıkteki mekânında, çok yoğun bur huşu duygusunu yabancı ko- nuklanyla paylaşırken de ilkel. saygısız ve pervasız bir bağnazlık sataşmasını püskürtmek zorunda kalmıştır. (Oysa, dünyaya tanıtma yolunda büyük uğraş verdiği, adına uluslararası sempozyum- lar falan düzenlediği bu bina ile ve onun yapı sanatının çok büyük bir başyapıtı olan kubbesiyle yazann adı neredeyse öz- deşleşmıştir. Atnadinci gerilik, uzman- lıktı. mekân güzelliğiydi, kubbenin son- suzluğuydu falan dinlemiyor işte). Sinan kubbelerinin çağnşımlan bizi günümÜ2Türkiyesi'nın uzak mesafey- le en cıddi sorunu olan "dinsel bağnaz- Uk"'a getirdi işte. Geçmış ve tarih sade- ce umursamazlığın değil irtica özlemi- nin de cenderesinde bogulup giderken bir Koca Sinan"dan kendi yaptığı ölüm- süz kubbelerde çınlayan bir cılız seda ka- lıyor. Ey, gün görmüş Türk toplumu bi- ze ne oluyor, böyle? Nereye gidiyoruz? Toplumsal oluşumlann örtüşmesi, ku- caklasması da kubbe simgesiyle açıkla- nabilir. Mustafa Kemal Atatürkbu top- lumu bir başka gök kubbesınin altında toplamıştır. Bu kubbe örülürken taş ve tuğla yerine yurt sevgisi, bağımsızlık ateşi, devrim coşkusu kullanılmıştır. Harcına neler konmuştur? Antiemper- yalist duygu birliği, ulusal onurun yü- celtilmesi. vicdanla akılın dengeleşme- si. kültürel atılımcılık, kadının toplum- sal bir varlığadönüs,ümü, ülkede ve dün- yadabanşarayışı... Evren tarihinde böyle bir toplumsal kubbe örülmemiştirhiç. Büyük adam ha- yattayken tüm dünya parmak ısırarak izlemıştirbunu. Gıptayla, saygıyla. Ba- tıp batmama savaşı veren bir. Amerikan magazin dergisinin usta bir tiraj topar- lama taktiğiyle düzenlediği (ve aslında çok anlamsız) bir ankette yüksek oy al- dığı halde Mustafa Kemal adına liste- lerde yer verilmeyişine kulak asmayın. Önemsemeyin de. Buna karşılık, şunu önemseyin: Aynı ülke basınının yüzyı- lın ilk çeyreği için günlük haberözetle- rinden oİuşturulmuş ilginç bir ansiklo- pedi elime geçmişti. Burada, ilk yirmi yılda Osmanlı (ve Türk) adı ve haberi son derece seyrek geçerken. 1919'dan iti- baren Türk'e ve Atatürk'e karşı olaga- nüstü bir ilginın yöneltildiği gözlen- mektedir. İşte o benzersiz kubbe örülü- yordu. Hayretle, muhtemelen biraz kız- gınlıkla ama yoğun ilgiyle izlenir olu- yorduk artık. Bu toplumsal kubbenin altında ve hele büyük adamın ölümün- den sonra her şeyin çok yolunda gitmiş olduğu söylenemez. Ama özellikle bir şey başmdan itıbaren çok ters ve aykın gitmiştir ve günümüzde tam bir baş be- lasıdır. Dinsel bağnazlık. Beni bireysel birolayda Mihrimah Sultan Camisi'nin kubbesi altmdan söküp atamamıştir. An- cak, hepimizi Mustafa Kemal'in kubbe- sî altından söküp atma yolundadır. Bir avuç gerçekçi ve dürüst komutan işin sar- pa sarmasına -şımdilik- engel olabilmiş gibidir. Ama, siyasal yöneticilerin gaf- leti, devlet yöneticilerinin umursamaz pişkinliği böyle devam ederse birkaç yıl sonrasını hiç de net göremiyorum. Yine, dinsel gafletin ve çarpıklığın ürünleri olan kadercilik, mukadderatçı- ltk, tecellicilik soyutlamasında debele- negelmiş ve somutçuluğu anyor gibi ol- duğu bir dönemdeyken de hesapsız ve sorumsuz bir tüketimciliğe itılip başı döndürülmüş bu toplumda irtıca tehli- kesini kim ciddiye alacak? Kendi Iran'ı içinde yaşamaya başlamış bir tstan- bul'da, bir Konya'da. bir Sıvas'ta cirit atan yerel, ulusal ve uluslararası hocaefendi- İerin madrabazlığını, sahtekârhğını ve hele hele yurt düşmanlığinı nasıl sine- ye çekeceğiz. Liberal vurdumduymazlığın kanadı altında semiren dinsel hokkabazlık uğul- tuyla ve yankılanarak hertarafa yayılır- ken Koca Atatürk kendi kubbesinde çok cıhz bir sedaya dönüşüyor. Daha neka- dar sürecek bu aşağılanma? Uyanın be insanlar. Uyanalım. silkınıp doğrula- lım. Sağhk Hakkı Ne Olacak! Doç. Dr. TONGUÇ GORKER • • zelleştırmede geç kalındığı eleştınsi O karşısmda Basbakan. TV ekranmda ne- şeyle gülümsüyor. Haklı olduğuna ınan- manın rahatlığı içinde: "ÖzeUeştirme- yi tamamlamak iizmyiz. bastasağkk" dıyor. Sağlık hizmetferinın erken bir tarihte özelleştirilecegi anlaşılıyor. Acababu yolla sağ- lık sorunu çözümlenmiş mi olacak? Geçmişten günümüze, yıllar yılı demekleriyle, meslek odalanyia, sendikalanyla iyileştirme çabala- n gösterdiğimiz sağlık hizmetlen bugünlere nasıl geldi? Nasıl başladı, neler yaşandı, ne sonuca vanl- dı? Osmanlı'nın ülkeden silinip cumhuriyetin kurul- duğu Kurtuluş Savaşı sonrasında. değil sistemli sağ- lık hizmeti kurmak, resmi işlemleri tamamlamak için hükümet tabıbi bulmak bile önemli bir sorundu. On üç milyon nüfusa topluca sağlık hizmeti verme orta- mı karamsardı, ama gelecek umutsuz değildi. l\edi olarak gelecege dönük eleman yetiştirme ve sağlık hizmet birimleri kurma çabalan başladı. Çok az sa- yıdaki hekimin kamu hızmetine çekilmesı için para- sal öncelikler tanımaya yeni Türkiye Cumhuriye- ti'nin olanaklan elvermiyordu, ama bazı ek olanak- lar tanınarak çekicilik sağlanabilirdi. Kamu hizme- tine isteklr olacak hekimlere, yan günlük mesaiden sonra serbest çalışma hakkının verilmesi düşünüldü ve etkili de oldu. Eldekı hekim potansiyeli, olabilen en yüksek düzeyde kamu hizmetine yöneldi. O gün- lerin koşullan bu kadanna yetiyordu. Yıllar geçtı. nüfus çoğaldı, sağlık elemanlan ço- ğaldı. Okuma yazma seferberliğı, aydınlanmaya yö- nelik eğirim ve devrimci gelişmelerle birlikte, sağlık hakkı bilinci de gelişti. Yalnızca hükümet tabipleri. az sayıdakı numune hastaneleri ıle sağlık sorununun çözümlenemeyecegi anlaşthroldu Saghkhbmetinin devleteliyleverilmesigerektiği bilinci gelı$iyor. vatan- daş sağhk güvencesıni devletten beklivordu. Sayıla- n çoğalan hekimler ise hizmet kadrolannın kısıtlı ol- ması nedeniyle iş alanı bulma sorunu yaşıyorlardı. Sağlık alanında ilk sosyal patlama, 1951 yılında hizmete başlayan îşçi Sigortalan Sağlık Örgütü ile görüldü. 27Mayısdevrimininoluşturduğu 1961 Ana- yasası'nda ise vatandaşın beden ve ruh sağhğm\n korunması yükümlülüğü devlete verildi. Hemen ar- dından Sosyalleştirme Yasası hazırlanmaya başladı. Bir yandan da Işçi Sigortalan. 506 sayılı kanunla Sosyal Sigortalar adını alıyor, sağlık örgütünü tüm ülke çalışanlanna ulaştırmayı hedefliyordu. Yıllarca. sosyalleştirme mi, sağlık sigortalan mı tartışması yaşandı. Her ikisi de aynı hedefe yönel- miş bu iki sistemin birleştirilmesi yenne, hangisinin öbürünü yok edeceği inatlaşmalan sürdürüldü. So- run, aynı ülkenın kurumlannın, giderek kişilerinin çe- kişmesi durumuna getirildi. Oysa kargaşa yerine. bi- rinci basamaktan yataklı sağlık hizmetine, hizmet düzeninin şekli ve standartlannm beüıienmesi, fınans- manın nasıl sağlanacağı, personel politikasının ne olacağı, çevre sağlığı hizmetlerinin örgütlenme mo- deli kararlaştınlır ve hizmetlerin yeni bir yasal dü- zenlemeyle birleştirilmesi sağlanabilirdi. Bu yapıl- madı. Tersine giderek, iktidar savaşımında sağlık hiz- metleri konusunda hayali formüllerle oy kazanma yolu seçildi. îlk önemli sapma. 12 Evlül yönetimi- nin 1982 Anayasasfnda sağlık hakkının devlet yü- kümlülüğü dışına çıkanlması ile görüldü. Devlet sağ- lık güvencesi sağlamakla değil. bunu sağlayacak dü- zenlemeye yardımcı olmakla ve denetlemekleyüküm- lü duruma getirildi. Bunu fanatik sağlık sistemi ya- sa taslaklan izledi. Nasıl olsa gercekleşmez düşün- cesıyle bu taslaklarda hayali vaatlerde bulunuldu, propaganda aracı olarak kullanıldı. Tek ciddi çalışma 1978 yılında yapılıp gerekli tek kuruluşun yasa tasansı hazırlandı. Uygulama şansı bulabilmesi için öncelıkle tüm kamu kuruluşlan sag- lık personelinin özlük haklannın eşitlenmesi gereki- yordu. Bu amaçla se\ k edılen tam süre çalışma tasa- nsı, tüm güçlerin engellemesine karşın yasalaştı ve başan ile uygulandı. Ancak beklenen tek kuruluş ya- sasının görüşülmesı fırsatı bulunamadı. Çünkü 12 Ey- lül yönetiminde, bu yasa kaba kuvvetle yürürlükten kaldınldı. Bu süreci, çerçeve kanunlar, yeşil kart gösterileri, hızlı bilgisayar alımlarr. astronomik sa>ılara ulaşan reklam harcamalan, ne olduğu anlas,ılamayan karma- kanşık reform taslaklan izledi. Ve sonunda deniz bitti. Bugün vanlan sonuç. saym Başbakan'ın neşe ile açıkladığı, KSS (Kişisel Sağlık Sigortası).Bunu kim akıl etti? Eibette ki kaderini Amerika'ya bağla- mış olan (büyük dâhı) Turgut OzaL Koskoca Ame- rika Birleşik Devletleri sağhk güvencesini devlet ola- rak yüklenmemişken, küçücük Türkiye neden yük- lensindi? Hemen propaganda başladı. 1994 yılında görevli olduğum kamu eğitim hastanesine, büyük Amerika'nın sağlık sigortası ışlemlennde çok başa- nh bir uzmanı, çevresinde Sağlık Bakanlığı'nın des- tekçıleri ve alkışçılan ile geldi. Hemen toplantı ya- pıldı ve bu başanlı sistem aynntılı olarak anlatıldı. Elbette ki özel sigortalar, ödenen prime göre hizmet veriyorlardı ve pahalı hekimlik hizmetlen için yük- sek miktarlarda prim ödenmesi gerekiyordu. Birkaç kısa sorudan sonra ABD'de yaşayan nüfusun 40 mil- yon kadannm hiçbir sağlık sigortasına bağlanma şan- sını bulamadığını öğrenmiş oldum. Bu kişilerin sağ- hk güvenccsinın ne olacağını sordum. Bu kişilerle Amerika Birleşik Devletleri'nin baş hanımefendisi Bayan Clinton'ın meşgul olacağı. varhklı kimsele- nn bu kişilere yardım etmelerini rica edeceği yanıtı- nı aldım. Dünyanm en zengin ülkesi ABD'de KSS sistemi ile ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 20'sinin sağhk güvencesinden tüm olarak yoksun kaldığını anlamış oldum. Başka soruya gerek kalmarruştı. Böyle bir sis- temle Türkiye nüfusunun en az yüzde 80'ınin sağlık hakkından yoksun kalacağı açıktı. İşte ülkemıze ge- tırileceği Sayın Basbakan tarafından müjdelenen ye- ni sağlık sistemi btıdur. Ülkemizın hasta yataklann- da 200 bin dolayında. sağlık ocaklannda 4 bin dola- yındaeksik vardır. SSK'nın fonlan siyasal güçlerce çarçur edilmiş, sağlık hizmetinin pozitifleri yaşlılık fonuna aktanlmıştır. Çalışanı, emeklisi ve ailesiyle 25 milyonu aşan sigortalılann hasta yataklannda 100 bine yakıneksik vardır. Poliklinikleryetmemekte. per- sonel atanmamakta, kurumun çıkmazdan kurtulma çabalan engellenmektedir. Çünkü amaç sağlık soru- nunu çözümlemek degil. sağlık sorunundan kurtul- maktır. lşçisi ile, memuru ile. aydınlan ile. meslek odala- n ile, tüm vatandaşlanmız uyanmalı, saglık haklan- nın ellerinden alınmak tstendiğini anlamalıdırlar. Devlet seni, düşman saldınsından, hırsızdan, katil- den, haksızhktan korumak için yükümlülük almak- tadır Ancak konu sağlığa gelince "'Kendicanuuken- din kurtar" demektedir. Bu anlayışa karşı savaşım vermek, sivil toplumörgütlerinin öncelikli görevidir! tş işten geçmeden önce. Sözüm Meclisten îçeri... B ir siyasi partinin Mec- lis'te ne kadar çok san- dalyesi varsa, o parti. ka- dınlanna o kadar çok şey borçludur. Bu yadsına- maz bir gerçektir. (Par- tili kadınlar derken, politikacı eşlerini dışta tutuyorum. Onlar partili kadınlar- dandeğildir!) Siyasal bir toplantı, bir miting, sıra- dan bir parti faaliyeti bile kadmlann katkısı, özverisi, emeği olmadan gerçek- leşemez, başanlı olamaz. Bu bağlamda bütün angarya. biz ka- dınlara yüklenir. Biz bunun angarya ol- duğunu bile bile üstleniriz. O işı birile- rinin yapması gerektiğini biliriz. Evımi- zi, çocuklanmızı. eşimizi ihmal ederken de bunun bilincindeyiz. Gebimizdeki son birkaç kuruşumuzu birtoplantıya ye- tişmek için taksiye verirken de biliriz ne yaptığımızı, neden yaptığımızı. Bunun altını çizdikten sonra asıl de- ğinmek istediğim konuya geliyorum. Yıllardır siyasal hareketin ıçindeyim. Henüz hiçbir vekilimın. Meclis üyemin eşi, elimi sıkma onuruna uiaşmadığı (!) gibi beni de o onura ulaştıımadı Çün- kü ben salon politikası yapmıyorum. Çıkar politikası yapmıyorum. Çok ge- rekliymiş gibi düzenli bir biçimde ya- pılan. ama sürekli aynı yüzlerin katıl- dığı yemekleri, davetleri önemsemiyo- rum. Ben sokaktayım, mitinglerdeyim. iz- be salonlardı. dişlerim soğuktan takır- Kesin kayıt başlıyor; hazırlanın, paranızı hazırlayın! Bu büyük yatırım fırsatının, bu büyük avantajların benzeri olmayacak. Aşağıdaki aracı kurum ve bankaların herhangi birine gelin, kesin kayıt yaptınn, paranızı yatırın, Türkiye iş Bankası'nın hissedarları arasına katılın. tOKitıtlm UOifl T O r t ^ S M i K t MfVUKLAOUr SA TlfA YfTKlU AHA Cl KUttUMLAK • AtH A-ro Ho»< Sow« Isunbol Mcnkul O^rie, Ak Mtnkri On Ktytt Y*pt>rthy%ana... ...% 10 özel irvdirim veya peşın fıyatına taksit avantajından yararlanma günû, yani ödeme günü geliyor Ûstelık, öncelik de sizın. Eğer kesin kayıt sırasında an kayrtta belirttiğiniz hissc senedi talebinizi değiştirmeden aynı miktarda kesinleştirineniz daha önce ön kayrt yaptırdığınız aracı kurum veya banfca şubesine giderek avantajlardan yararlanacaksınız. ... fırsatı kaçtrmadınız. Siz de kesin kayrt yaptırabilir, bu fırsatı degerlendiren on binlerce kışınin arasına katılabılırsinız. Kesin kayıt yaptırıp paranızı yatırdığınızda siz de % 5 özel indirimden yararlanacak, Türkiye İş Bankası'na kolayca nıssedar olacaksımz. Ayrıca, ne islemler arasında. ne de hose senetlenniz içm hesap actırırken hıc/ bir masraf ödemeyeceksıniz. Fırsat büyük, yatırım çok değerli. Gelin. paranızı yatırın. bu yatırım olanağını değerlendirin. Kasln kayıttar 4-5-6 Mayıs'ta... yararlanuı. rauın' ftuobjy HenU MMtr' adndtet vnnn n TÜRKİYE İŞ BANKASi t ' tıçn Mcnbıl Oejatef' Gcdık Mnkal bciertcr knut McnUI IUnlYj<rm«elıltı*uiO^BW K^MenUDeiırier MHoi ItoU Oe**r M ' «Mr Vıma miatmn T«kfm Htntaıl KıyıMfer • Yj(« »«n» 'TMtaH'Uittl BAfVIMILACAK fUULMt SÂTIŞA YtTKİLİ ACCNTt OLAN BANKALA* • Uljmi, ' JUmnjuUuııİL Mıt IÜ^ILJI •DaMriMflDıtaık-taifMI^M-bMfeirt-bKbnk ' M r m ı t a t o ' Smıba*- Trttmta* • TMEkooomImk»(rai • TürtiyelfMM- TJMiyeSraKıbiMlrtas- Tqaıbnk- Bruttotoo • rutan**' bvkiiamut»«fiiur,fufcevMtenmqa )<ttA »atıltofanjuttkm âfRnrtüMniL 0 8 0 0 314 53 S3 (U<-"-tsi7) T.C. BAŞBAKAİNİLIK ÖZELLEŞTİRME I D A R E S I B A Ş K A N L I Ğ I dayarak yanndahagüzeLdahaetkin ne yapabiüriz diye, arkadaşlanmla birlik- te, kendi çapımda kafa patlatıyorum. Siyasette ya birilerinin önünde olu- nur bir yerlere gel'ınir ya da biriterine des- tek olunur bir yerlere taşınır. Siyasetin doğası bu! Başka türlüsü de olamaya- cağına göre bu kabul... Ama arkada bı- rakılmak, unutulmak neyin nesi? Gör- mezden gelinmek neyin ne- si? Bizi seçim zamanı "ha- di hanımlar göreyim sizi, birazdahaözveri'" diye yü- reklendiren. sırtımızı sı- vazlayan politikacılanmı- zın, eşlerini bizden köşe bucak kaçırmaları neyin nesi? Ahkam kesmeye "ka- dınlanmızJ' diye başlayan politikacılanmız. eşlerinin de kadın olduğunu. onlan da bu hareketin içine kat- manın gerekliliğini gör- mezler mi? Ulaşabildiğimiz politi- kacı hanımlann ortak ya- nıtı "hoşlanmıyorum"... Bana göre yanıt içten de- i "Liğraşmak istemiyo- rum, siz uğraşıyorsunuz ya" denmesi daha içten olurdu. Birilerine göre ne- zih, görkemli ortamlarda, eğlencelerde, yüzünüzde kendinize güvensizliğin ka- nıtı on kat boya, sırtınızda zavallı bir hayvanın pos- tuyla, o ilgilenmekten hoş- lanmadığmız. ama nimet- lerinden pekala yararlan- dığınız siyasal ortamlarda, yine o hoşlanmadığınız işi yapan kocanızın kolunda kasılmaktan. ilgi görmek- ten çok hoşlanıyorsunuz! Bir yaman çelişkidir bu. Meydanlardaki coşku- yu, ayaküstü bir sinııdi pay- laşmanın erdcmini, bir ağızdan aynı marşı söyle- menin erincini siz nereden bileceksiniz? Bilseydiniz yanımızda olurdunuz. PENCERE Mayıs1998... Önce yel değırmeni mi bulundu?.. Su değirmeni mi?.. Bilinmiyor. Kölelerin bayram edip etmediklerine ilişkin bir bilgi de yok!.. Bilinen şudur: Artık kocaman değırmen taşını, kölelerin kol gücü degil, akarsuyun ya da rüzgânn gücü çevirmeye başlarrHştı. Peki, emek özgürteşmiş miydi?.. Yok canım... Insanın daha çekeceği vardı. Kaç yüzyıl sürecekti çile?.. Köte, köylü olacakt; köylü işçiye dönüşecekti; ama, emek kavgası bitmeyecekti. Ne zaman bitecek?.. Işçi yerine robot çalışacak, insan yan gelip yatacak; özlediği rüyasına kavuşacak... Ne zaman?.. • Denir ki: •'- En kötü miman en usta andan ayıran şey, mimarın kuracağı yapıyı daha önce kafasında (asariamasıdır. Anda böyle bir şey yoktur." Annın emeği bilinçsiz... insanınki bilinçli. 1886'daChicago'da Amerikan Işçi Federasyonu "8 saatlik iş günü" üzerine eylem çağnsı yaparken emeğin bilinci gündeme giriyordu. 1 Mayıs'ın kökeninde bu çağrı var. Sermaye ile emek arasındaki nice kanlı çatışmadan sonra "8 saatlik iş günü" çalışma düzeni olarak benimsendi. • Emek yaratıcı da olsa, üretici de olsa, yineleyici de olsa, sorunlannı birlikte getiriyor; toplumda "emek düzeni" zorunluluğu eskiden beri vardır; Loncalar neden ortaya çıkmıştı?.. Hegel'ın felsefesıne göre emek "insan ruhunun öz benliğini maddeye kabul ettirme /ştem/'dir. Marx bunu nasıl geliştırdi: "Emek her türlü toplum biçiminden bağımsız olarak insanın vazgeçilmez variık koşuludur." Marksçılar, emeği "biricik üretici etmen" olarak görürler; Marksizrn'e göre "kol emekçileriyle kafa emekçileri üreticiler sınıfını oluşturur." 1 Mayıs emeğin bayramıdır. • 19'uncu yüzyılda, sanayi kapitalizmi gelişince, emek sorunu kavga odağına dönüştü. überalizmde istem (talep) ve sunu (arz) piyasada belirleniyor. Pekı, emek ne olacaktı?.. Emeğin örgütlenmesi, demokrasinin temel özgürlüğü olacaktı. Ancak bu özgürlük gülsuyu ile sağlanamadı; kan aktı, çatışma yaşandı; yalnız Amerika ve Avrupa'da değil, bütün dünyada bir tarih yazıldı. Peki, 2Vinci yüzyıl eşiğinde durum ne?.. • YDD (Yeni Dünya Düzeni) sermayeye özgürlük, emeğe kölelik üzerinedir. Gezegenımizde parasal sermaye (finans kaprtal) teknolojik devrimden yararlanarak ulusal sınırlan hiçe ındirgemiştir; dünya "tekpazar"a dönüşüyor. Ancak bu pazarda, emek, ulusal sınıriar içinde hapsedilmiştir. "Soğuk Savaş" sonunda "Işçi Entemas- yonalizm"\n\ savunan cephe yenilgiye uğradı: "Sermaye enternasyonalizmi"n\ savunan cephc kazandı. Sonuç?.. YDD'nin geçerliliğinden bu yana, yoksul ülkelerle zengin ülkeler arasındaki fark, daha çok açıldı. 2000 yılına 1.5 kaldı; ama, insanlık 1998'in 1 Mayısı'nı sömürü dünyasında kutluyor. Evet, sosyalizmin tam sırasıdır. Toktamış ATEŞ'in yeni kitabı gene LAİKLİK gene DEMOKRASİ Ü M İ T Y f l Y I N C I U K Konur Sok. 27/1 Kızılay - Ankara Tel: 419 38 26 - 27 CumhuriYet kitap kulübü KİTAP 98 Uluslararası Sanatsal, Kültürel, Bilimsel, Eğitsel, Akademik ve Güncel Kitaplar Fuan'nda İMZAGÜNÜ 1 Mayıs Cuma COŞKUN Saat:15.00-17.00 ERDAL ATABEK Saat:17.00-19.00 Adres: Istanbul Hılton Exhibition Center Gonca Aydemir DUYURU Vefa Lisesi'nin 126. Kuruluş Yıldönûmü (Geleneksel Boza Günü) 3 Mayıs 1998 Pazar günü saat 14.00'te törenlerle kutlanacaktır. VEFALILAR DERÎNEĞI HÜLYA 1978'den BERt KALBtM EGE'de. YAŞIYORSAN MEKTUP YOLLA. "Güneşin Oğlu"' PK. 214 Teşvikiye - lstanbul
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear