28 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 ŞUBAT 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un Selçuk'ta gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaşı anıtı tartışmalara yol açtı 'Büsteeverler'den anıta tepldAHUANTMEN SELÇUK- Heykeltıraş Mehmet Ak- soy'un Selçuk'takı Istasyon Meyda- nı'nda gerçekleştirdiği Kurtuluş Sava- şı anıtı, Selçuk halkı arasında tartışma yarattı. Istasyon Meydanı'nı yeniletne çalışmalan kapsamında meydanın sım- gesi haline gelmiş Atatürk büstünün kaldınlıp yerine Aksoy'un heykelınin yerleştirilmesi bazı Selçuklulann tepki- sini çekince, 'böstçüler' ile 'yeniheyket cfler' arasmda görüş aynlığı ortaya çık- tı. Selçuk'un yerel gazetelerinden Selçuk gazetesi, heykel olayını, "Tarihi eserier, yenilik için yıkılıp yok ediliyor" şeklin- de duyururken, heykeltıraş Mehmet Ak- soy'a söz konusu heykeh ısmarlayan Selçuk Belediye Başkanı Kamil Suba- şı. "Tamamen bittiğinde, çok değerli, özellikli bir he> kcl olacak. Ama tabii Sel- çuk halkında heykel mefhumu yok. Ay- nca şetırin belirti yerlerine heykel dik- memden rahatsız olan gruplar var». Bu heykel, betki de kitlesel bir halk hareke- tini simgelediği için Idmilerini rahatsız etti" dıyor. Mehmet Aksoy, heykeh üze- rindeki son rötuşlan yapmak üzere mart ayında Selçuk'a gidecek. Yenilenmiş tstasyon Meydanı'nın açılışı ise 19 Ma- yıs'ta gerçekleştirilecek. Selçuk'un bir kesimi. söz konusu hey- kelin tarihi su kemerleriyle çevnli tstas- yon Meydanı'nı çirkinleştirdiği görü- şünde bırleşirken, bazılan da olayı "Ata- türk'e yapıbnış bir saygısızuk" olarak ele alıyor. Oysa meydandakı Atatürk büstü, kentin en gûzel köşelennden bi- *3elçuk'taki Istasyon Meydanı'nı yenileme çalışmalan kapsamında meydanın simgesi haline gelmiş Atatürk büstûnün kaldınlıp yerine Mehmet Aksoy'un Kurtuluş Savaşı anıtmın yerleştirilmesi bazı. Selçuklulann tepkisini çekince, 'büstçüler' ile 'yeni heykelciler' arasında görüş aynlığı çıktı. rine, Dutlu Yol'ayerleştirilmiş. Ve Meh- met Aksoy'un heykeli de klasik bir büst kadar açık seçik olmasa da aslında ye- ni bir 'büstü' Atatürk'ün: Heykelin üst bölümüne kazınan Atatürk siluetinin iz- düşümü, her ayın belli bir gününde tam ögle vaktinde (elbette güneşli günlerde) bir gölge halınde meydana vuracak. "As- hnda bir tür Atatürksaati diy ebüirsiniz o heykele" dıyor Mehmet Aksoy. ''Ata- türk, yaprtın ruhunu oluşturuyor. Hey- kelitasarlarken,KurtuluşSavaşı'nın ne demek olduğunu, önümüzde nasıl bir yol açtığını düşündüm." Mehmet Aksoy'un Kurtuluş Savaşı anıtı, ilkbakışta Istasyon Meydanı'nın ortasında mermer bir kaya parçası gibi görünüyor. Heykeli bütünüyle kavraya- bilmek için etrafinda dolaşmak, ûzerin- dekı yansımalara dikkat etmek ve hat- ta içine girmek gerekiyor. Ayak izlen- nin peşinden içine girince, taşın içinden fişkvran rölyefimsi fıgürler bir öykü an- latmaya başhyorlar. Heykelin içinde ol- mak. dışardaki dünyadan tamamen so- yutlanmışlığı getiriyor. Dışına çıkınca, yeniden bugüne, günümüze dönüyoruz: Katedilen kısa mesafe, simgesel bir Cumhuriyet tarihi işlevi görüyor. Selçuk, on yıldır belediye başkanlı- ğmı sürdüren CHP'li Kamil Subaşı'nın öncülüğünde heykeller ve anıtlarla do- nanmış bir kent. Bunlann arasmda iki adet de Uğur Mumcu anıtı bulunuyor. Mehmet Aksoy"a göre, Selçuk halkının bir kesiminin Kurtuluş Savaşı anıtına gösterdiği tepki, politikbirtavırdan kay- naklanıyor. Politik bir tavırdan mı kay- naklanıyor bilinmez ama, bir Selçuklu, heykeli belediyeyle özdeşleştirmiş ger- çekten: "Bu belediyegktinceo heykel de bu meydandan kaİkar!" diyor. Selçuk gazetesi ise Selçuk halkına soruyor: "Büstün yerine konan mermerier ne işe yanyor? Çocuklarm kaykayı,gececilerin konaklama yeri oldu.~" Mehmet Aksoy'un Selçuk'taki hey- kel olayı, kimi yönleriyle New York'ta 1980'lerde minimalist heykeltıraş Ric- hardSerra'nın bir heykelinin, çevre sa- kinlerinin topladıklan imzalarla Manhat- tan'daki bir meydandan kaldınlması ola- yını akla getiriyor. Söz konusu heyke- li, "Içimizi karartıyor" diyerek kaldırt- mıştı çevre sakinleri... Sanat dünyası ayağa kalkmıştı ama sonundahalkın de- diği olmuştu. Selçuk Belediye Başkanı Subaşı, halkının bu heykeli istememe- si durumunda ne yapacağı sorusuna, "Heykel tamamen bhükten sonra çok se- vileâğineinanıyorum*' yanıtını venyor. Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un kent ortamı içine yerleştirilen heykellerinin ne uğursuz bir yazgısı var! Sanatçının Ankara'daki Alhnpark'ta bulunan "Fe- riler Ülkesuıde" başlıklı yapıtı da An- kara'nın Refah'lı Belediye Başkanı Me- lih Gökçek'in, "Böyle sanatm içine tü- küreyim, ahlaksızhğın adını sanat koy- muşlar" şeklmdekı çirkin sözlerine ma- ruz kahruş ve parçalanarak kaldırtılmış- tı. Bir çevirmenin archndan, saygı üe, SEZERDURU 19 Şubat Perşembe günkü Cumhuriyet gazetesinin üçüncü sayfasında "Dk öğretmenlerden Melahat Togaröldü" diye bir ha- ber okudum. Arka sayfalarda da yeğenlerinin verdiği ölüm ilanı- ru gördüm. Başka hiçbir gazete- de -görebildiğim kadanyla- bu ölümle ilgili bir haber yoktu. Bir kez daha her gün okuduğum ga- zetemle gurur duydum. O, Me- lahat Togar'ı unutmamıştı. 1982 yılında Almanya Federal Cumhuriyeti Büyük LiyakatNı- şanı'nı aldığımda; sesinden, yaş- lı olduğu belli olan bir harume- fendi beni aramış ve tebrik etmiş- ti, çünkü kendisi de yıllar önce aynı nişanı tıpkı benım gıbi Al- mancadan yaptığı çevinlerle al- mıştı. Çevirmenlere böyle nişan- larvenlmesıne ne kadar sevindı- ğini belirtmiş, beni yüreklendir- mışti. Böylesine nazıkbırdavra- nış hiç tanımadığım bir kişiden geliyordu, oysa yakın arkadaş- lanm bile beni kullamatnışlardı., Melahat Hanımefendi'yi çevin- lerinden biliyordum, ama ken- disi ile hıç tanışmamıştım. Aradan yıllar geçti. Alman- ya'nın Straehlen kentinde bulu- nan Avrupa Çevirmenler Mer- kezi'ne DAAD bursu ile gitmiş- tim. Bu merkezde dünyanın her yanından gelen çevırmenler ça- Kısa süre önce yitirdiğiıniz Melahat Togar ilk öğrvtmenlerdendi. lışır, hepsine banyolu odalartah- sis edilir, büyük bir mutfak ve her şeyden önemlısi binlerce sözlü- ğün ve çeviri başvuru kitabının bulunduğu zengin bir kütüpha- neye sahiptir. Oraya dünyanın her yennden sözlük yollanır, çe- virmenlerin çalışmalan destek- lenir. . Küfüpbanedeki en yokjşul bö- lüm Türkçe bölümü ıdı. Ne AP mancadan çevrilen kitaplar ne de yeterli sözlük vardı. Sadece ikı sözlük ve birkaç çeviri kitap. Iç- lerini açıp baktım. Bu kitaplar ve sözlükler benden yıllar önce orada çalışma yapmış olan Me- lahat Togar Hanımefendi tara- fından merkeze armağan edil- mişti. Onun sayesinde kütüpha- nede Türkçe sözlükler ve birkaç kitap, bölümün varlığını sürdü- rüyordu. Yurtdışındaki Türkoloji fakül- telerine, Türk edebiyatını dün- yaya tanıtan tüm ülkelerin çevir- menlerine en ufak bir ilgi göster- meyen, başta bakanlık olmak üzere tüm kültür(!) kurumlan, son derece önemli olan bu tip merkezlerden zaten bihaberdi. Budurumaynen devametmek- te. Onlardan Melahat Togar gibi kültürümüze bu kadar emek ver- miş, ama tüm alçakgönüllülüğü ile kenarda kalmış bir insana dik- kat etmelerini beklemek zaten hayal olurdu dıye düşünüyorum. Tüm edebiyat çevirmenlerinin başı sağolsun, Melahat Togar Öğ- retmen nur içinde yatsın... Balkan Naci Islimyeli 'nin 'Suret' adlı sergisiAKM'deKültür Servisi - Balkan Naci İsümyen'nın gele- neksel halk resmı temalannı yorumladığı 'Suret' adlı resim sergisi 4 Mart'ta AtatürkKültür Merke- zı Sanat Galerisi'nde açılıyor. Sanatçı, 4 Nısan ta- rihine dek sürecek olan sergisinde, bugüne kadar yüzlerce halk sanatçısmın oluşturdugu geleneksel halk resim sanatına kişisel bir bakış getiriyor. Bu sergi, daha sonra lzmır ve Adana'daki Yapı Kredi Sanat galenlerinde de yer alacak. Islımyeli'nin 1998 tanhli resımleri, camaltı resimlerinin, taş bas- kısı kitaplann, yazı-resim levhalannın büyülü dün- yasından gelen temalan ele alıyor. Bu sergıde, 'Hi- caz Demiryolu'. 'FerhatfleŞirüı', 'Ah Minel Aşk', 'Şahmeran 5 gibi halk öykülennden doğan gele- neksel resımlerin içerdiği efsaneler, sanatçının bi- reysel resim dünyasıyla birleşiyor. Bu dünyaya ken- di görüntüsüyle giren sanatçı. birmasal anlatıcısı- nın yorumlanna dramatik bir boyut kazandınyor. 1970'li yıllardan itıbaren geleneksel halk resmı temalannın dayandığı 'benfik', Swhk'. 'khnHk' sorulanyla yakından ilgılendi ve resimlerinde bu öğelerin yansımalanna yer verdi. Sanatçı bu sergi- sinde, çeşitli dönemlerden geçtikten sonra başlan- gıç noktasınayepyeni birdönüş yapıyor. Büyük aşk- lann olduğu kadar büyük yasaklann da alanı olan 'suret'in üzerinde gerili duran giz perdesini arala- yarak, ardındakı kımliğı sorguluyor. tslimyeli, "Yûz en büyük çekim alanıdır ve aynı zamanda ret ala- nıdır"diyorveeklıyor "Birtaraftansureteâşıkok mak, yüz sürmek,yüz göstermek üzerine, diğer ta- raftan ise sureti gizlemek üzerine kunılmuş para- doksal bir dünya bu. Bu dünya ister istemez insanı toohımsalbir kinılik anahzinegötürüyor.Yüzün üze- rindeki giz perdesini kaldırtnğunızda bireyseHeş- memevegiztibir kulluk bilinciyk' karşdaşıyoruz. Di- ğer bir deyişle, sanatsal anlamda son derece etkfle- yici olan çeüşkilerk yüzleşiyoruz_" Özel olarak haztrlanmış görüntü efektlerini, Ko- dak fırmasının teknolojisiyle Dimage tesislerinde kurgulayarak tuvale aktaran sanatçı, daha sonra bunlara boya ve yazılarla müdahalede bulundu. Bu sergi, geleneksel temalar içinde saklı duran düşün- ce ve düş dünyasınm modem boyutlannı kavramada yardımcı olacak. Moliere'in 'Tartufifö'ü, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nda Nesrin Kazankaya'nın yorumuyla sahneleniyor Pek çok iilkeyi yakından ilgilendiren bir oyun Kültür Servisi - Moüere'den Orhan VeB Kanık'ın Türkçeleştirdiği "Tartuf- fe", Nesrin Kazankayatarafından sahne- leniyor. Dramaturgisini Nesrin Kazanka- ya ve ŞafakEruyar'm yaptığı oyunda, de- kor tasanmını Gürel Yontan, ışık tasan- mını Selim Yıldız gerçekleştirdi, reji yar- dımcıhğını Yetldn Dikinciler ve Eb«n Eker üstlendı. Moliere'in 1664 yılında yazdığı 'Tw- tuffe', sarayda ilk oynanışından heınen sonra yasaklandı. Oyun. din ve dini alet eden fırsat düşkünlügü olgusunu, inanç ve yobazlık arasındaki ürkütücü karma- şayı insani bakışla ve komedi anlayıjiy- la işlemesine karşın, sarayda siyasi gü- cü olan Saint Sacrament tarikatı ve kral tarafindan büyük birtepkiyle karşılanmış, yobazlık bahane edilerek dine saldınldı- ğı söylenmış, hatta Moliere ve eseri 'Tar- tuffe' yakılarak yok edilmeye mahkûm edilmiştir. Moliere ölümüne dek büyük acılarçekmiş, din- yobazlık ikilemim i§- lemenin bedelini ağır ödemıştir. Moliere'in 'Tartuffe'ü yazdığı yıldaa itibaren neredeyse ölümüne dek çektigı acılar, çağımızda ürkütücü bir tırman'Ş3 geçen din-yobazlık, radikal körhedefler ve bu bağlamda oluşturulan cepheleî ol- gulanyla büyük benzerliktaşımakta. ^sıl tehlikeli olanın inanç bazındaalıngan^k- larve karşı çıkışlar olmayıp. belli hedef- lerde kilitlenmiş örgütlühareketlero'du- ğunu, oyun, tarih ıçmdeki kendi rasıyla kanıtlıyor. Oyunun yönetmeni Nesrin Kazanka- ya ile yorumu ve Diyarbakır Devlet Ti- yarrosu üzerine konuştuk. - Niçin Diyarbakır Devlet Tiyatrosu? NESRİN KAZANKAYA - Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nün, Devlet Tıyatrola- n içinde, özgül ağırlığmı hissettiren; böl- genin ve kentin somut ve sosyolojik olum- suz konum ve koşullarını. sanatsal bir atıhm. bınkim ve geleneğe dönüştürebi- len tek tiyatro olduğuna inanıyonım. Yü- cel Erten'ın genel müdürlüğü dönemin- de başlatılan, sanatsal yaratıma açık, nı- teliği önemseyen, popülizme karşı duran sanat anlayışının istikrarla uygulandığı tek bölge tiyatrosu diyebiliriz Diyarba- kır için. Işıl Kasapoğlu'nun bu dönemde ger- çekleştirdıği Shakespeare sahnelemele- ri ve benzeri nıtelikli çalışmalarla tıyat- ronun. gelenek oluşturma, kişıler değiş- se de bu geleneği elden ele aktararak bir ekip anlayışı yaratabilme açısından hıç de "suya yazıİan bir yaa" olmadığı, ge- ne Dıyarbakır'dakanıtlandı. Bunun Dev- let Tiyatrolan'nın tüm umarsızlığı için- de bir umut, hattabir örnek olduğunu dü- ± önetmen Nesrin Kazankaya, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nun sanatsal yaratıma açık tek bölge tiyatrosu olduğunu belirtiyor. TartufTe'ün fundamentalizm ve onun kendiliğinden oluşturdugu cephelerin yaşattığı acılan çeken, içinde Türkıye'nin de ağırhkla yer aldığı, günümüzün pek çok ülkesini son derece yakından ilgilendirdiğini söylüyor. şünüyorum ve bu nedenle Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nun önerisine evet de- dim. - Tartuffe ile Diyarbaku-'ı buluşturan ögeler nelerdir? - Benim okuduğum biçimiyle Tartuf- fe'ün, fundamentalizm ve onun kendili- ğinden oluşturdugu cephelerin yaşattığı acılan çeken, içinde Türkiye'nin de ağır- hkla yer aldığı, günümüzün pek çok ül- kesini son derece yakından ilgilendirdi- ğine ınanıyorum. Fundamentalizme, ay- nntılan gözardı ederek hemen açıklana- bilen bir yobazlık hareketi olarak bakma- yıp; onu, oluşturdugu cepheler bazında bir bütün olarak ele aldığımızda, Diyar- bakır'ın odağında durduğu Güneydoğu bölgemizin, bu kavramlan nasıl sıcak yasadığını görüyoruz. Diyarbakır'da son on beş yıldır süregelen kaos, *tek ne- denle" açıklanamaz. Bu sorunsal yuma- ğının, Tartuffe ile Diyarbakır'ı, tam adı- nı koyamadığım bir noktada birebir bu- luşturduğunu da biliyorum. Zaten tam adı- nı koymak biçim değil, "tarih"in işi. - lstanbul'da, 1997 yıhnda "Tartuffe Üzerine Bir Çalışma" yapönız. İstan- bul'un Tartuffe'ü ile Diyarbakn-'uı Tar- tuffe'ü farkh mı? - 1997 yılında tstanbul'da Devlet Ti- yatrosu ve özel tiyatro sanatçılanndan oluşturduğumuzbir grupla, inisiyatif bir çalışma olarak gerçekleştirdiğımiz "Tar- tuffe ÜzerineBir Çabşma* kuşkusuz var oluş neden ve sonuçlanyla Diyarbalur'da yaphğım çalışmadan tamamıyla farkh. îstanbul'daki oyun birbirini tanıyan, ay- nı dili konuşan, aynı hedeflerde buluş- tuğunu süreç içinde birbirine kanıtlamış sanatçılardan oluşuyor. Birbinni seçen "Tartuffe" oyunuyla söylenecek "söz"ün çevresinde gönüllü buluşan sanatçılar. Metin bir-iki sahne dışında dramaturgi açısından aynı olmakla birlikte, yaratım süreci farkı, doğal ki sahnelememi de belirliyoT. Ancak güzel olan, her iki ça- lışmanm da farkh kanallarda beni son de- rece mutlu etmesı. BUAgAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Amların İçinden Adnan Benk Hapishanede 1961 Anayasası'nın halkoylamasından geçtiği günler küçüklü büyüklü derebeyi kalıntılan, düşün- sel bir fırtınayatutulmuş gibi, yalpa vurdu uzun sü- re. Öncelikle "Toprak Reformu Yasas("nın yeniden gündeme gelmesinden korkuyorlardı. Hukukun üstünlüğü ilkesi, yaOsmanh'dan kalma edinim haksızlıklanndan hesap sormaya kadar gö- türülürse? Korkunun kaynağında artı değerin denetim altı- na alınması olasılığı var. lyimser bir bakışla, ortam, birikmiş toplumsal so- runlann üzerine gitmeyi görev bilen kafalara çalış- ma izni veriyor gibi. Bizler, dünyaya coşumcu olarak gelmişiz, co- şumcu olarak gideceğiz ya, sormaya başlıyoruz: - Köy Enst'rtüleri yeniden açılabilır mı dersin? -141 ve 142. maddeler anayasaya aykın değil mi? - ABD ile ilişkilerin Kurtuluş Savaşı Türkiyesı'ne yaraşır biçimde gözden geçirilmesini isteyemez mi- yiz? Yelken dergisinin yönetimini, şimdi 40. yılını kut- lamatoplanttsı düzenleyecek olanlara -Afşar Tımu- çin'e, Aydın Hatipoğlu'na, Eray Canberk'e- bı- rakmışım. Ataç dergısini çıkanyorum. Melih Cevdet'ten Ceyhun Atuf Kansu'ya; At- tilâ llhan'dan Ayşegül Yüksel'e kadar üç kuşak, dergide yaratma özgürlüklerinin tadını çıkanyorlar. Eten'le biz arasındaki uyum gibi güzellik var mı... Hem kendin olma özgüriüğü hem birlikte çalışma- nın bulunmaz sevinçlerini duyuyorsun. Bir ögle vakti yayınevinin kapısı vuruluyor, karşım- da Adnan. İlk kez 1â40'lı yıllann Istanbul dergisinde el sıkış- tığımız Adnan Benk. Kendisine bile ters düşme- lerden usanmadığı için tersi yüzü hiç mi hiç belli ol- mayan adam! - Dergi çıkanyorsun, biz nerdeyiz? 0 tarihte haftanın üç dört günü Dünya gazete- sindeki yazılanyla duman attınyor Adnan ortalığa. Aklıma mı gelir Ataç dergisinde yazmak isteyece- Biliyorum, anılar kendi kendimize yaşarken baş- kadır, satırlara dökülünce değişiverir birden. Anım- sadıklanmız, kurmayı unuttuğumuz bir saat gibi de- vingenliğini yttirmişlerdir artık. Yazma hevesine kapıldığınız anda belleğin kuy- tulanna çekilmiş olan, eskimediğini sandığınız re- simler bir kez daha soyutlanıyor demektir. Zaten hangi sözcük renkgetirebılır o resimlerden... Sizin de, dışınızdakilerin de saatleri durmuyor ki. • • • 1 Ekim 1962 tarihini taşıyan Ataç dergisi, Ad- nan'la o ogle saatleri konuşmasında verdiğimiz ka- rann ürünüdür. Kapakta iri puntolarla verilmiş iki sözcük: "Sosyalizmin Meseleleh." O yıllar, Jean-Paul Sartre; Kafka'ya yasak ko- yan Sovyetler Birliği Komünist Partisi yöneticileri- ni "Kafka 'nın yapıtlannı Sovyet vatandaşlannın elin- de patlayacak bombalar sanmanın âlemi varmı?" gfot bir tümceyle eleştinyordu. Kimden gizleyeceğiz, 1962'de de bizim devletli- ler ve siyaset adamlan da "sosyalizm" sözcüğün- de "infilak edecek bir bombanın özellığini" gör- dükleti için, her döneme özgü yasaklardan kurtu- lamadı ülkemiz. Adnan Benk'in hazırladığı Ataç dergisinin "Sos- yalizmin Meseleleri" özel sayısında Lenin, Stalin, Trto, Jaures, Troçki vb. kuram ve eylem adamla- nnın yanı sıra Raymond Aron, Walter Sippinann vb. gibi Marksizm karşrtlannın dayazılan yeralıyor- du oysa. Ama devletlilerin güdümündeki kuklalar ortalığı birbirine katmakta gecikmediler. - Açıkça komünizm propagandası yapılıyor da 142. madde neden işletilmiyor? - Doçent Adnan Benk, sinsi komünistle ışbirliği yaptığının farkında değil mi? - Siz susarsanız bu ülkenin milliyetçileri susma- yacak. O dergilerin, gazetelerin adlannı bile anmak gel- miyor içimden. Adnan'ın hazırladığı ikinci çeviri özel sayısının başlığı "Çağdaş Insancılık". Amaç belli: Andre Malraux, Albert Camus, Sa- int Exupery vb. gtbı unutulmaz duşun, sanat adam- lannın yazılanyla yüzyıllann kültür mırası hümaniz- manın bilinmesine yardımcı olmak. Bu sayı bilinen çevrelerin "demagoji" yapması- na olanak vermedi belki ama, kovuşturmayı açan savcının atadığı bilirkişi, yazılardan birkaçında 142. maddeye aykın öğeler gördüğü için Adnan'la der- ginin yazıişlerinden sorumlu Afşar Tımuçin'i yaka paça içeriye aldılar. Falih Rrfkı Atay, olayı 36 yıl önce "Kültürsüzlük içinde yüzmek" diye nitelemişti. Ben 36 yıl sonra okuyacağınız tümcelen yazarak kafamdaki ağıriıktan kurtulmak istiyorum. Hümanizma gibi dünyaca sahip çıkılan kültür mi- rası üzerine yazılanları suç sayma bunaklığı. Yürürlükteki anayasanın 20,21. maddelerine kar- şın düşünceyi suç sayma suçu. Adnan'la Afşar'ın hapislikleri uzun sürmedi ger- çi ama.. bizim 27 Mayıs'tan sonraki coşumculuğu- muzun dallanna vuran karşı devrim rüzgârlarının arkası kesilmedi. ••• Çok özleyeceğim Adnan'ı. Gizli sevecenlik ve nükte dolu sesi kulağımdan gitmiyor. • Kültür Servisi - '50. Yıl Akbank Resim Koleksiyonu'ndan Seçmeler' sergisi 27 Şubat Cuma günü Beyoğlu Aksanat Galensi'nde açılıyor. Akbank'ın 'Ustalara Saygı' başlıklı sergisinde, Akbank'ın resim koleksiyonundan derlenen yaklaşık 50 yapıt yer alacak. Yapıtlan sergilenecek sanatçılar şunlar: Ahmet Ziya Akbulut, Muazzez Özduygu, Celal Esad Arseven, Hikmet Onat, Feyhaman Duran, Namık tsmail, Hayri Çizel, Şeref Akdik, Edip Hakkı Köseoğlu, Eşref Üren, Elif Naci, Cemal Tollu, Zeki Faik Izer, Zühtü Müridoğlu, Nurullah Berk, Halil Dikmen, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Sadık Göktuna, Kadri Aytolon, Ahmet Doğuer, Hasan Vecih Bereketoğlu, Naci Kalmukoğlu, Cevad Erkul, Pertev Boyar, Müzdan Arel, Ibrahim Safı, Ihap Hulusi, Adil Doğançay, Abidin Elderoğlu, Fikret Mualla, Aliye Berger, Ali Halil, Ahmet Uzelli, Nermin Faruki, Ayetullah Sümer, Şinasi Barutçu, Maide Arel, Numan Kemal Pura, Afife Ecevit, Agop Arad, Cihat Burak, Selim Turan, Mustafa Esirkuş. 21 Mart'a dek açık kalacak sergi, pazar ve pazartesı günü hariç her gün saat 11.00-19.00 arası gezilebüir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear