14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET 26 TEMMUZ 1996 CUMA 12 BIR KONU BIR KONUK \4odacı Vural Gökçayh, Refah Partisi 'nin iktidar oluşundan duyduğu kaygıyı dile getirdi Tesettürle kadın modası bağdaşmaz • Vural Gökçayh, 'göstermelik Atatürkçüler'e de tepkisini şu sözlerle dile getiriyor: '•Kendilerine Atatürkçü diyenlere de, dindar kesimin dindarlığına da inanmıyorum. Sırtında frak, Anıtkabir'e çıkıp deftere "Atam sana geldim' yazanın samimiyetine de hiç güvenim yok. Bugün, Türkiye'de her şey birbirine kanşmış. Tesettürlü kadına bakıyorsunuz, mantosunu çıkarıyor, içinde son moda bir giysi. Tesettürlü genç kızlar sokaklarda mantolannın altında yırtık paçalı 'jean'leriyle dolaşıyorlar. Burada tam anlamıyla bir ikiyüzlülük var." LEYLA TAVŞANOĞLU Tüfkiye"de çagdaş, demokrat. laık ilkelere bağlı kJşJer. 21. yüzyıla dört kala. REFAHYOL adını verjiğımız yeni hükümete tepkı. öfke ve üzüntülerini her fırsatta ortaya döküp 'veryansın' ediyorlar. Bu kişilerden biri de, ülkemızde 'haute couture' kadın modasına imzasını atan Vural Gökçayh. Vura] Gökçaylı. Türkive'de birdinci partinin iktidar oluşundan duyduğu derin kederle sık sık gözeri dolarak bize içini döküyor. Kadın modasının bir yaratıcısı olarak bundan sonra tesertür modası yapnıak zorunda kalırsa ne yapar? Dıyorkr "Tesettür \e kadın modası birbiriyle kesinlikle bağdaşmavan iki kavranı. Halta birfoirhle çelişkili. Görüyoruz; tesettür defileleri de yapıyoriar. Ama bunlar şeriatçılann kendilerine, inançlanna da ay kırı. Bu, bir özenti. Bizinı toplunıda 200 yıİdan fazla zamandır Batılılaşma yönünde çok ciddi bir eğüim var. Ama karşısında da sürekli olarak taassubu göriiyor. Taassup ve Batılılaşma birbirleriyle bağdaşabilir mi? Dolayısıyla Refah ve moda suyla yağ gibi..." Karşımızda oturan Gökçaylı'nın. son politik gelişmelerden çok etkifendiği beili oluyor. Konuşurken dudaklannı ısınyor. parmaklanyla elinin altındaki dosyanın üzerinde trampet çalıyor. Sesinde hafif bır titremeyle konuşmasını sürdürüyor: "Türkiye'de bir türlü gereğince çağdaşlaşamay ışımızın nedeni de, sürekli frene basılmasından kaynaklanıyor. 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de hep frene bastılar." 1940'lı yıllarda çocukluğunun geçtıgi Kadıköy'de. genç kızlann sokak ortasında şortla dolaştığını anımsayan Gökçayh, "Bugün bu mümkün mü" diye esefle soruyor. Gökçayh'nın bakışlan, geçmişe dalıp gıdi>or: "Bir şehir güzeL çağdaş olursa. güzel givimli insanlar o şehri çiçekler gibi süslerler. Bugün artık sokaklan süsleyecek o insanlar yok. Çünkii tstanbul çepeçevre varoşlarla kuşatılmış. IstanbuL, artık tam anlamıyla bir kö>-kent haline geldiği için bu köv-kentin de kendine özgü bir giyim zevki oluştu." Sırtında kurşun grisi şık bır kostüm olan Vural Gökçaylı. "70 yüdan beri bir Batı ülkesi olmamız gerekirken ben ilk kez 40 yaşımdan sonra Türkiye'nin bir Batı değu\ Ortadoğu ülkesi olduğıınu gördüm. 21. yüzyıla girilirken ülkemizde hurafelerden söz edilivor. anlatıljyor" diye konuşuyor Batılılann Türkiye'de ırtıca eğılimlerine karşı ne kadar duyarlı olduklannı da şu anılanyla dile getiriyor: "Konya'da Refah ilk defa seçim kazandığı zaman Fransız televizyonundan geldüer, 'Sız. bir modacısınız. Şimdi Konya'da Refah kadınlarla erkekleri ayıracak. otobüslere bile ayn ayn oturtacak. Buna ne diyorsunuz' di>e sorduklannda bunu bir Fransızın bana söylemesi çok onuruma dokunmuş, 'Korıya özerk bir yer Atöh/eme iki başörtülü kadın geldi. Nişan elbisesi istiyorlarmış. Yakası kapalı bir elbise> le a\ nı kumaştan başörtüsü modcli çizdim. Valnız sekreterime, "Kendılerine söylersıniz. provalan ben yapıyorum. Razılarsa siparişı alalım" dedim. Bunu duyunca, 'Vural Bey'ın bir hanım yardımcısı yok mu' diye sormuşlar. Benim öyle bir liiksüm olduğu anlatılınca bir daha gelmediler. Valnız, Allah korusun, bu üikeye bir şeriat düzeni filan gelirse o zaman modacı olarak bu benim sonum olur." Bu sözleri telaffuz ederken gözleri yeniden >aşanyor. "Bövle bir düzen gelirse ben mesleğimi bırakır, başka bir iş de yapanm. Ama Türkiye'de çağdaşlığa öylesine sıkı sıkıya bağlı bir kuşak var ki, buna izin vereceklerini sanmıyorum. Bugün artık sivil toplum örgütleri de ülkemizde söz sahibl, seslerini du> uruyorlarf Vural Gökçayh, 'göstermelik Atatürkçüler'e de tepkisini şu sözlerle dile getmyor: "Kendilerine Atatürkçü diyenlere de, dindar kesimin dindarlığına da inanmıyorum. Sırtında frak, Anıtkabir'e çıkıp deftere 'Atam sana geldim' yazanın samimiyetine de hiç güvenim yok. Bugün, Türkiye'de her şey birbirine kanşmış. Tesettürlü kadına bakıyorsunuz, mantosunu çıkarıyor, içinde son moda bir giysi. Tesettürlü genç kızlar sokaklarda nıantolarının altında yırtık paçalı 'jean'leriyle dolaşıyorlar. Burada tam anlamıyla bir ikiyüzlülük \ar. Bugün başörtüsü bağlama biçimleri de farklı farklı. Bunlar tamamıyla ideolojik simgeler. Bunun altında büyük olasılıkla büy ük çıkarlar da var. Çünkii çok da pahalı giysiler. marka kıyafetler giyiyoriar. Şeriatçılar bugün otursunlar kalksınlar da Atatürk'e şükretsinler. Atatürk olmasaydı, bugün burada ezan sesini de duyamayacaklardı, sokaklarda tesettürtü de dolaşamayacaklardı. Çünkü Türkiye'ye Batı emperyalizmi egemen olacaktı." Şeriatçılann Atatürk'e hıçbir biçimde saygı göstermediklerini Gökçayh şu cümlelerle hatırlatıyor: "Müslümanlıkta ve bütün öbür dinlerde ölüye saygı vardır. Bunlar Atatürk'e bu saygıyı bile göstermiyorlar." Sonra yeniden kadınlarda tesertür kıhğına dönüvor "Kadınlann üstlerini başlarını örtmek, bir garip sapkınlığı da gösteriyor. Çıplakiıktan hiçbir zaman tehlike gelmez. Kadın kapandığı zaman daha tahrik ediri. erkek muhayyilesini çok daha canlandıncıdır. Bakın. Anadolu'da kadın hiç Mİ/ünü kapattı mı? O Müslüman değil mi? İnancım o ki Türk insanı çağdaş kılıktan da, çağdaş düşünceden de hiçbir zaman vazgeçmeyecektir." Gökçayh tesettür defilelerinin yapıldığı ancak bunlann şeriatçılann inançlanna \e kendilerine ay kın olduğunu ve bir özenti olarak kaldığını vurguluyor. degil. Türkiye'de anayasa, yasalar var. Yasalar ne diyorsa Kon>a Belediye Başkanı da onu yapacaktır' diye cevap vermiştim. Bir başka Fransız arkadaşım bir gün bana sordu: 'Uçaktan indım. şehre geldim. Bütün sahil yolu boyunca başı örtülü. çarşaflı kadınlar gördüm. Siz ne yapıyorsunuz Allahaşkına?" Bu kılıklara inançtan değil. ne olduklan belli olsun diye ideolojik olarak giriyorlar. Kıyafetlerini ideolojilerinin simgesi yapmasalar belki bu kadar çok tepki çekmeyecekier. Bizler de Müslüman kökenliyiz, ama o kılıklara girmiyoruz. İnancınıza neden şekil vermeye çalışıyorsunuz? İslamiyet zaten şekle karşıdır." Günün binnde tesettürlü bır kadın gelıp kendisıne bir gardırop hazırlamasını ıstese Vural Gökçaylı'nın tepkısi ne olur? "Bir kere bana gelemez, çünkü provaları bilfiil ben yapıyorum. Tesettürlü kadın. bildiğiniz gibi erkek elini üzerine değdirmez. Böyle bir şey başıma bir kez geldi. Birkaç yıl öncesiydi. ORUŞl FARUKŞEN Avrupa'nın Refah'a ve Türkiye'ye BakışıAvrupa'da Refah korkusu Mart 1994 yerel se- çimlerinden sonra ortaya çıktı. 1973 yılında yüz- de 11 civarındaki oy oranıyla Erbakan ve kitle- si Avrupa'nın henüz gözünü korkutamamıştı. 1994 seçimleri ve ardından 24 Aralık seçimîe- riyle Avrupa'nın Refah korkusu elle tutulur hale geldi. Refah'a ve Türkiye'ye yaklaşımı bakımından Avrupa'yı homojen olarak görmek ve değerlen- dirmek yanıltıcı olur. 25 Aralık 1995'ten bugüne kadar geçen gelişmelere göz atarsak. Avrupa Birliği ülkelerinin Refah'a bakışını üç ana grup- ta toplamak mümkün olur. 1) Refah'a kaygılı bakan ülkeler: Refah'a gerçek bir korkuyia bakan ve Refah'ta islami fundamentalist birgelişmeyi gören ülkelerin ba- şında Fransızlar gelmektedir. Bunun tek nede- ni, Fransızların Cezayir deneyimini yaşamış ol- malan ve Cezayir'deki fundamentalist akımla- rın kendi ülkelerine ne açıdan etki yaptığını ya- kından bilmeleridir. Nitekim Fransız Cumhur- başkanı Chirac, 21 -22 haziran tarihlerinde Flo- ransa'da gerçekleşen Avrupa Birliği Zirve Top- lantısı esnasında bu konuyu tüm çıplaklığıyla or- taya koymuştur. Chirac ve Fransız hükümeti, 1987 yılında Avrupa Birliği'ne tam üyelik için müracaat eden Türkiye'nin, Avrupa Birliği için- de yer alması gerektiğini ilk defa dile getirmiş ve Türkiye'yi İslami fundamentalistlerin eline bı- rakmanın Avrupa Birliği'nin zararına olacağını belirtmiştir. Fransa bu konuda ciddi bir yakla- şım içindedir. Avrupa Birliği'nin diğer ülkelerine kıyasla fundamentalizmi ve getirdiği sorunları eski kolonilerinden gören, FIS hareketini ciddi inceleyen bir ülke olarak Fransa, Refah'a sert ve olumsuz bakmaktadır. Bu yaklaşım kısmen Belçika, Lüksemburg ve belirli ölçüde de Hol- landa'da geçerlilığinı sürdürmektedir. 2) Refah'a ılımlı bakan ülkeler: Refah'a ılım- lı bakan ülkelerin başında, son aylarda Federal Almanya gelmektedir. Federal Almanya. hem toplumuyla hem de hükümet olarak islami fun- damentalist akımlara genelde karşı çıkan bir ül- kedir. Ancak buna paradoks olmasına rağmen, İslami fundamentalizmin en belirgin ömeklerini oluşturan Iran ve Suudi Arabistan ile ülke ba- zında ekonomik ve siyasi ilişkileri en üst düzey- de götürmesini başaran ülke yine Almanya'dır. Özellikle Hür Demokrat politikacılar bu konuya son derece rasyonel yaklaşmakta ve Türkiye'de İslami fundamentalistlerin güç kazanmasını kendileri açısından pek fazla olumsuz bir geliş- me olarak değerlendirmemektedirler. Bunlar, Iran örneğinden yola çıkarak, AB'den dışlanmış, fakat Refah Genel Başkanı'nın ve onun örgütü- nün kökeninde Almanya'ya bağımlı bir ülke ile dostça ilişkiler geliştirebilecekleri. AB'ye dahil etmeden Türkiye'den daha fazla yararlanabıle- cekleri görüşünü benimsemiş bulunmaktadırlar. Bunun sinyallerıni, dolaylı olarak federal hükü- metten para alan iki kurumun yaklaşımlannda da görmek mümkün. Federal Başbakanlık ta- rafından finanse edilen Alman Bilim ve Politika Vakfı uzmanlarından Heinz Kramer'in hazırla- dığı raporda Refah'ın tüm olumlu yönleri orta- ya çıkarılmakta, hiç de korkulacak bir parti ol- madığı tezi savunulmaktadır. Buna yakın bir gö- rüşü, uzun yıllardır Türkiye'de faaliyetlerinj sür- düren Konrad-Adenauer Vakfı'nın temsilcisinin açıklamalarında da bulmak mümkündür. Anka- ra'da yaşayan vakıf yöneticisi, bugüne kadar iş- birliği yaptığ/ ANAP ve DYP gibi partileri başa- rısız ve nıteliksiz olarak tanımlarken, Refah'ın Al- manlarla gerçek kooperasyon yapacak bir par- tiye dönüştüğünün sinyallerini vermektedir. Bu konuda Refah'ın, kısa vadede ılımlı davranma- sı beklenmesine rağmen, uzun vadeli funda- mentalist emellerini ortaya koyan tek rapor, fa- aliyetlerini Essen'de sürdüren Türkiye Araştır- malar Merkezi'nin hazırladığı rapordur. Almanya'nın yanında, Türkiye'ye karşı sert politikalarıyla tanınan Kuzey Avrupa ülkeleri, italya, Ispanya gibi ülkeler de Refah'a pek so- ğuk bakmamakta, belki de Türkiye'yi Avrupa Birliği'nden uzaklaştıracağı için olumlu yaklaş- maktadırlar. 3) Refah'a sevinen tek Avrupa ülkesi: AB'nin 14 ülkesi içinde Refah'a değişik dozaj- larda sert, korkarak ya da ılımlı bakan 13 ülke- nin yanı sıra Refah'ın Türkiye'de iktidara gelme- sini sevinçle karşılayan bir ülke bulunmaktadır. O da, Türkiye'nin "kadim dostu" Yunanis- tan'dır. Yunanistan'daki genel yaklaşım, Refah yönetimindeki bır Türkiye'nin Avrupa Birli- ği'nden ve Amerika'dan uzaklaşacağından yo- la çıkmakta ve böylece Yunanistan'ın tarihsel olarak AB ve Amerika'ya kabul ettirmek istedi- ği tezin, yani Avrupa'nın sınırlarının Yunanis- tan'da biteceği yaklaşımının Refah sayesinde kabul göreceği düşünülmektedir. Yunanıstan, Türkiye'nin Refah iktidarından sonra Avrupa'ya ters düşen bir ülke olarak algılanıp Avrupa'dan da aynı cevabı alacağından hareket etmekte, is- lamiyetin önem kazandığı bır Türkiye'nin kendi iç politikası açısından da yararh olacağını dü- şünmektedir. Bundan önceki ANAYOL hükü- metinin başbakanı Yunanistan'a zeytin dalı ata- rakYunanistan'ıAvrupalınezdindegüçduruma düşürürken, Refah'ın yaklaşımının hiç de böy- le olmayacağından hareket eden Yunanistan, herhalde tarihinde ilk kez, Türkiye'deki bir hü- kümeti sevinçle karşılamaktadır. 8 temmuzda güvenoyu alarak iktidara gelen REFAHYOL hükümeti Bonn'dan fazla tepki al- mazken, Brüksel ve Strasbourg'dan biraz kor- ku ile izleniyor. Parıs'te ise korkunun da üzerin- de, bir tepki görülüyor. Bakalım, olaya sevinen Atina ile Ankara önümüzdeki aylarda Avrupa Birliği'ne yönelik ne gibi gelişmeler içine gire- cekler. Hepimiz ilgi ile bekiiyoruz. MUTASLİYEHUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1995 325 Davacı Orman Genel Müdürlüğü'ne izafeten Mut Orman tşletme Müdürlügü tarafından davah Mahmut Derbent hakkında açılan tazminat davasının mahkememizde yapılan duruşmasında venlen ara karan gereğince; Davalı İstiklal Mah., 223 Sokak. No: 75. Adana adresinde mukım olan Mahmut Derbentın teblı- gata yarar açık adresi >apılan zabıta kanah ile araştırma\a rağmen tespıt edılememiş olup. da\a dılek- çesi ve duruşma gününün ılanen tebliğıne karar verılmiş olmakla da\ah Mahmut Derbent'in mahke- memizde duruşma günü olan 18.9.1996 günü saat 09.00'da mahkememiz dııruşma salonunda hazır bulunması veya kendisini bir \ekille temsil ettırmesi. aksi takdirde duruşmanm yokluğunda yapılaca- ğ: ve karar \erilebileceği hususu tebliğ olunur. Basın: 81625 MUTASLİYEHUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1995 375 Davacı Orman Genel Müdürlüğü'ne izafeten Mut Orman Işletme Müdürlügü tarafından dava- lı Kadır Eser hakkında açılan alacak davasının mahkememizde yapılan duruşmasında verilen ara karan gereğince: Da\alı Ağaç Sanayii Kınmlı Sokak. No: 57. Konya adresinde mukım olan da\ah Kadır Eser'in tebligata yarar açık adresi zabıta kanalı ile yapılan araştırmava rağmen tespit edilememiş olup. bu nedenle dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiş olduğundan. da- valı Kadir Eser'in duruşma günü olan 18.9.1996 günü saat 09.00'da mahkememiz duruşma sa- lonunda hazır bulunması vev a kendisini bir veki İle temsil ettırmesi, aksi takdirde duruşmanın yok- luğunda vapılacağı ve karar \erilebilecegi hususu ilanen tebliğ olunur. *" Basın. 81628 ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU Bir Damla Işık Kıyıda yürüyor, bir kanepeye oturarak denizi sey- rediyor. Adalet Ağaoğlu, kim bilir neler düşünüyor. Ölüme yatmayı düşünemez. Ama düşünmedikleri- mizi yaşıyoruz durmadan! Yazıma başlamadan ye- niden sordum. Yaşamak umudu artıyor giderek. Umudun yeşermesini diliyorum. Değerlı yazarımızın yaşama dönmesini, onurlu savaşını sürdürmesini. Tüm kitaplarını sevdiğımı söyleyemem, ama onu saygıyla düşünürüm her zaman. Güzel bircumhuri- yet kızı, özünü aşmak, tüm olanaklan zorlamak için güzel savaşları var, olaylar içinde yerini, yöntemini yüreklice belirtir. Çevresındeki özen ve sevgi de top- lumdaki yerini belirtiyor şimdi. Konuşmaları anlıyor, ama yanıtlamıyor henüz. Sıcak seslenişler, sevgı söz- cükleriyle sevilmenin mutluluğunu da yaşıyor ben- ce. O mutluluğun da solmamasını diliyorum. Yeşermeyı değil, solmayı yaşıyoruz artık. Bir ölüm haberi daha aldım biraz önce. Ölüm orucu eylemin- de bir kişi daha yaşamını yitirdi. Başka yitirenler de olabilir. Tutukluların yaşamını koruyamıyor devleti- miz, sağlığını güvenceye alamıyor. Adalet Bakanı'nın konuşmasını inandırıcı bulmuyorum ben. Açlık gre- vi yapanların, ölüme yatanların davranışı, dışarıdan yönlendirilmeleri ötesinde bir olay bu. Onların suçu olabilir, ama biz de suçlu değil miyiz acaba? Bu top- lumun bireyleri, bu düzenin, sistemin seyircileri ola- rak hepimiz sorumlu değil mıyız olaylardan? Çağdaş bir toplum olmaktan çok uzak değil miyiz, çağdaş yaşam özlemimizi dindirebilir miyiz bu durumda? Sesimizi, tepkımizi duyuramazsak, duyuracak güç- te örgütlenemezsek, uyarı görevinde geri kalırsak umutla bakabilir miyiz geleceğe, kararan ufukları na- sıl aydınlatabıliriz? Her gün, her olayda boynumuzu büken, yüreğimizi kızartan utançtan nasıl annabili- riz? Sevgili Türkân Saylan, bir damla ışık vermeye çağırıyor herkesi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Der- neği'nin amacı, eylemi doğrultusunda bir çağrı. Tüm sorunların kökeninde geri kalmışlık var, çözümü de eğitim hiç kuşkusuz. Bilimin ışığıyla halkımızı eğit- mek, yetişen kuşaklan çağdaş eğitimle aydınlatmak gerekiyor. Bu çağrıya herkes katılmalı, parasal gücü olanlar da, olmayanlar da. Nasıl derseniz, güçbirli- ğiyle. Bir öğrenci için gerekli parayı birkaç kişi öde- yerek, karanlığa bır damla ışığı damlacıklarla oluş- turarak. Çağdaş Yaşamı Destekleme Demeği'nin çağrışını özüne, çevresine de yaparak, benimsete- rek. Özellikle bugün, siyasal yaşamda da. dinsel po- litikanın ağırlık taşıdığı bir dönemde laık cumhuriye- timizi korumanın yolu eğitimden geçıyor. Çağdaş eğitimden ödün vermemek gerekiyor. Ödün vererek vardığımız ortamı aşmak istiyorsak, tüm yolları, ola- naklan zorlamalıyız. Belli özverilerı de göze almalı- yız. O özverilerle güzel çiçekler açıyor yaşamımız- da. O çiçekler açarken özveriler de mutluluğa dönü- şüyor. Ben de mutlu bır kışiyim doğrusu. Babacığımın va- siyeti var, mevlit okutmayı değil çocuk okutmayı öğütledi bıze. Annem bu söze bağlı kaldı ölünceye dek. Sonra ben üstlendim bu görevi. Altı çocuk oku- tuyoıum şimdi. Beşi kız, biri erkek. Her aşamada öğ- renciler. İki kız ayrıca sevindiriyor beni. Fakir baba, tutucu çevre nedeniyle Kuran kursuna gitmeye ha- zırlanırken yolu kestim! Biri lise 1 'de, öteki orta son- da şimdi. Pariak notlarla teşekkür mektubu alarak geçiyoriar sınıfı. Desteğimi sürdürürsem ünıversıte- ye gitmekten söz edıyorlar. Hiç karşılaşmadık, ama tanımak gerekmiyor bence. Karanlığı delen ışık önemli, ışığın kaynağı değil. Kimi dostlarım masal türü dinler bunları, oysa her- kes bir masal yazabilir bence. Çağdaş Yaşamı Des- tekleme Derneği yolu açmış bulunuyor. Bu yolu uzat- mak, genişletmek ulusal bir görev bugün. Neredey- se devletle yarışmak gerekiyor. Devleti yönetenlerı, cumhuriyetimizin ilkeleri doğrultusunda görevıni şa- şıranları, yan çizenleri uyarmak gerekiyor. Karanlık güçlere karşı aydın bireylem, güçbırliğı oluşturmak, itici bir güç olmak için el ele, yan yana gelmeli, var- gücümüzle yansıtmalıyız ışığımızı. Bir damla, bir damla, derken bir ışık seli oluşabilir. Ören'e geldiğim akşam ay doğmamıştı henüz. Derken bir hilal parladı, küçük ayın parıltısını izledim denizde, sonra yarım ay oldu, neredeyse dolunaya dönüşecek. Mavi körfez ne güzel gümüşlenecek. Doğa hiç şaşırmıyor. Güneş doğuyor, batıyor. Meh- tap iri güller gibi açsa da solma anı hiç değişmiyor. Ama insan öyle mi? Özellikle çağdaş yaşama yönel- meyen ülkelerde! Özünden kaynaklanmasa da tüm sorunların sorumluluğunu duyuyor insan. Ölenlerle ölüyor, özgürlüğünü yitirenlerle tutsaklaşıyor, birey- sel sevinç, özüyle banş yetmiyor. tüm bireylerin se- vincıni hissetmek istiyor, toplumsal barışı özlüyor. Kolay değil insan olmak! Ot gibi değil, insanca ya- şamak için çarpıyor kalbiniz, beyniniz durmadan zonkluyor. Dağlar, denizler dar gelıyor artık. Güneş üşütüyor, deniz ısınyor. Dinlencede de işkenceyi ya- şar gibi... Kuşkusuz direneceğız, özlemi de din- direceğiz. Her sabah yeniden doğuyor güneş... S B U L M A C A SEDAT YAŞAYA\ SOLftVN SAĞA: 1/ Ökçesız ve ar- kalıksız terlık. 2/ Yunan mıtoloji- sınde tanrılann habercısı olan kız... "'Hayır. hayır sana değil bu tel'ınat" (fevfık Fıkret).3/Bırnok- tanın denız yüze- yınden olan yük- seklığı... Denden sızan sıvı. 4/Yap- ma. etme... İki an- lamı olan bır söz- cüğün akla en az gelen an- lamının amaçlanarak kul- lanılması sanatı. 5/Pınnç- le yapılan bir yemek. 6/Bır bağlaç... Cst kol. 7/Avı >a da kendisıne gösterilenı yakalavıp getırmesı için köpeğe venlen buyruk . Bır şeym doğru olduğunu belirtmek için vapılan ışa- ret. 8/Yakışır. vennde. uy- gun... Dinsel tören. 9/ II. Dünya Savaşı'nın sonlan- 1 2 3 4 5 6 7 y na doğru Japonlar tarafından kullanılan ıntıhar ucaklanna- venlen ad. VTKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Karagöz, ortao>unu. tuluat gıbı seyırlık ovunlarda lafı açan ve karşısındakıne nükte yapma fırsatı vererek konuşan kışıye venlen ad. 2/Asva'da bır ülke... Bır dokuma madde- si. 3/Küçükkamyon... Düz\egenışarazı.4/Hararet... Alış- verışte satıcının alıcı>a\aptığı ındınm. 5/lsa Peygamber'ın doğduğu gün. 6/ Şarîcı. türkü... Eskı dilde eşek... Bır renk. 7/Göeebe balıkların IM düşmesı sonucu Karadenız'den Mar- mara Denızıne ya da Akdenız'e geçmelerı. 8/"' Sendın o câ- mı — gıbı hakkıyla nuş eden" (Yahva Kemal)... Yapılma- sında sakınca olmayan. 9/Meyve kurusu... Bır o\un va da fılmin başlıca bölümlennden her biri.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear