25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 TEMMUZ 1996 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Mehmet Sander, önümüzdekiyülarda daha da çok konuşulacak, tartışılacak Seyircinin de paylaştığı estetik deneyim• Mehmet Sander"in koreografilerini kendi ülkesinde. L'luslararası İstanbul Müzik Festivali gibi başanlı ve nitelikli bir festival kapsamında gerçekleştirebilmesi önemli bir olaydı. RANA E\ CİM Mehmet Sander \e dans topluluğunun 9-10 temmuz tarihlennde AKM Büyük Sa- ion'da 24. İstanbul Vlüzik Festivali'kapsa- mında verdıği göstenlerayakta.çığlıkçığ- liğa alkıslanırken şunlan'düşündüm: Bir Tiirk'ün Amerıka'da başanlı olmasını ulusça pek önemseriz. Hele hele bu Türk bir sanatçıysa \e Amerıkan sanat akımla- rına uvum sağlamakla kalmayip onları et- kılemevı de başarmışsa... Mehmet Sander bu niteliklerinin yanı sıra Amenka'dakı va- tanda^lık hakları konusunda da mücadele- ci yapısıvla dıkkatleri çekmış bir sanatçı. Mücadelelerin pek zordestek bulduğu ül- kemizde. Mehmet'in bu vönünün de baş- ka bir özlemle alkışlandığını sanıyorum. Alkı^la\anlarınarasında.\1ehmet'ın Istan- bul'dan arkadaşları da \ardı: bu şehırde ya- şamayı başaran, Türkiye'de modern dans yapmayı akıllarına koymuş sanatçılar... Onların kendi ülkelerinde ödüller alması. sponsorlar bulması, ülke çapında düzenle- nen modern dans fesmallerine katılması şimdıve kadar gerçekleşmiş değil. Meh- met' ı alkışlarken yürekten gururlandıkla- rı besbellı... Buduygunun içınde kiiçük bir cız var mı? Mehmet Sander'in koreografilerini ken- di ülkesinde. Uluslararası tstanbul Miizık Festi\ali gibi başanlı ve nitelikli bir festi- \al kapsamında gerçekleştirebilmesi önemli bir olaydı. lstanbul'dakı seyircinin "a\ant garde" sanata karşı yaban bir tav ır göstermesinden çekinenlerbunun tam ter- sı bir tutumla karşılaşarak şaşırdılar. Gö- rüldüğü gıbı. bizım ızleyicımız sıradışı ve aykırı estetik anlayışlarına o kadar da ya- bancı degıl. Bizler zaten aykırılığın ola- ganlaştıgı bir toplumun üyeleri dcûıl m.- yız? Sander'in koreografilerinde çarpıcı bir şekılde ortaya çıkan bedenın dayanma gü- cü ve denge becensi seyircinin çok hoşu- na gıttı. Sander. "Dance Magazine" ile yap- tıgı bir söv leşıde "Neden çalışmalannızda risk göze almak bu kadar yüksek bir dü- zevde \er turuyor" sorusuna şöylc yanıt veriyor: "İzleyicininanalizsüreciniyenmek için. Dansın birincil olarak bedenen algılan- ması için." Müzik kullanmamasının savu- nusunu da yapıyor: "Eğer bir konser izle- meye giderseniz orada dansçı görmezsiniz. O\ le> se. bir dans gustcrisi izlemeye gittiği- nizde neden mıi/ik duv mak zorunda olası- nız" (Dance Magazıne). Her şev,den önce harekete ağırlık \eren Sander. in>>an hare- ketlerınin doganın çekim gücüyle kısıtla- nışına ve mımari mekânlann sınırlarına karşı baş kaldınyor. Bu açıdan. dığer dans akımlarından ay- nlarak sırklerdekı akrobatların yürek hop- latan gösterilenne vakın bir harekct dılı kullanıyor. Yalnız, sırk gösterılerınden farklı olarak. uçuşlar. düşüşler ve ınıp çı- kışlar arasında ince bir zekâyla hesaplan- mı> simetri-asimetri geçişleri oluşturulu- yor. Konsantrasyon ve kimi zaman San- der'in. kımizaman dığer dansçılarınağzın- dan çıkan komut sözcüklerinın zamanla- ması temsillerin ba^arı düzeyıni etkiliyor. İnsanlar. özellikleçağınıızın "uygar" in- sanları bedenlerini rıske atınaktan çok onu sakınmava, bedene iv ı dav ranmaya, sağlık- lı yaşamın gereğını yerine getirdiklerıne inanmayaçalışırîar. Otevandan. süregelen ~u>gar" va^amın bedelı "gelişmekteolan, geri" toplumların sürdüğü acımasız savaş- lardır. Aynı ikilemi büyük kentlerin içinde de görürüz. Yaroşlardaki çatı>an bedenler ile "nezih" semtlerın sağlıklı yaşam ilke- lerını uygulamaayrıcalığını taşıyan beden- lerı arasında da büyük birçelişİcı yok mu- dur'.' Sander'in yerçekimıne meydan oku- yanaçılarlainşaedılmişgeometrikprizma- İarı içınde birbırinin üstüne külçe gıbı dü- şen. havada bütün hızlanyla çarpışan be- denleri bütün incelik ve yumuşaklık ilke- lerıni bir anda altüst edıyor. Bu nıtelikler Sander'in Amerikan basınında "dansınge- riltası1 " olarak tanımlanmastna yol açmı^. Onun estetığı. kıyamet gününü karşıla- maya hazırlanan savaşçı bfr ruhun keskin bir zekâyla silahlanışını anlatıyor. Işte bu yüzden seçtiği dansçı bedenlerı esnekliğı duvarlanitmekveyerçekimınıaşmak.ada- le gücünü çarpmalara direnmek ıçın kul- lanan bedenler. Uy um, çoğu zaman birlık- te yükselip birlıkte düşüşün başarılıp ba- şarılamamasıylayada incedengelerin tut- turulmasıyla ortaya çıkıyor. Dansın dınamikleştiği anlarda zaman zaman bir tuvale boyaların hoyratça. gelı- şıgüzel fışkırtılışını anımsatan koreogra- fıler dıkkatle ıncelendiginde hıçbır şeyin tesadüflere bırakılmadığı anlaşılıyor. Bu- nun yanı sıra. sahneye matlann yerleştirı- liv ya da tahta bir panonun sessizlikte sah- neyi bırkaç dakıka ışgal edışı gibi geciş an- larında rastlantısal öğelere de yer verili- yor. Her şeye ragmen. mekânı kuşatan dansçıların kontrolü ele geçinşıyle rastlan- tıların üstesınden geliniyor. Sander. dansçılanndan hıçbirduygu kat- kısı beklemiyor. "Dansçılanmın, sejirci- nin, içlerini kendileriyle doldurabilecekle- ri boş odalar gibi olmasını istiyorum" dı- yor sanatçı. Böylece, seyircinin belli bir İcatılımla estetik deneyimi paylaşmasını bekledigı anlaşılıyor. Heryenikoreografisıninbiröncesinden daha zor olmasını hedefleyen. kendisinı bu şekildegeliştiren Sander. önümüzdeki yıl- larda daha da çok konuşulacak, tartışılacak bir sanatçı. Bizler de artık onun neler yap- tığını bılerek tartışmalan izleyebilecegiz. Yolun açık olsun Mehmet. daha niceler- ine... Bakalım başarılar senı yumuşata- bilecek mi? DUŞUNCEYE SAYGI Açıkhava, Brezilya cazıyla 'ısmacak' Jacky Teırasson Üçlüsü, yoğıın bir müzikle iletişimi ve uyumu sağlıyor lUllSUUtMUI ICMKSTHUIİ KültürServisi- Açık- hava Tiyatrosu. caz fes- tı\ali kapsamında bu gece saat 20.30'da gü- nümüz caz müzigi ile sıcak Brezilya ritimlerini öne çıkaran vo- kal enstrümantal grubu Unity ile Brezil- ya"nın uluslararası şöhretlerinden Sergio Mendes'i agırlıyor. Kolayca benimsenen Brezilya ritimlerini cazın zorlu dogaçlama özelliğiyle birleşti- ren Unity. vokalist Koyn Lettau. gitarist Ricardo Silveria. tuşlu çalgılarda Renato Neto. basçı Jern VVatts Jr \e davulcu Mi- ke Shapiro'dan oluşuyor. Grup üyelerinin ortak müzigi. tüm ulus- lararası müzik sınırlannı aşarak farklı ülke- lerden cazseverleri kaynaştınyor. Brezilya ritimlerini Amerikan caz \e blues müzikle- riyle harmanlayan Unity'nin vokalısti KeAyn Lettau ise Amerika'nın en başanlı genç caz şarkıcılanndan biri. Sekiz yıl bo- yunca Sergio Mendes ile çalıştıktan sonra kendi adına beş albüm dolduran Lettau. ABD ve ABD dışında özellikle de supers- tar konumuna yükseldiği. Japonya'da geniş bir hayran kitlesine sahip. Son albümü. 'Universal Language'. günümü2 caz müzi- ginin bu en yaratıcı şarkıcıianndan biri olan Lettau'nun müzige yaklaşımını tümüyle yansıtıyor. Unity'den sonra sahne alacak Sergio Mendes ise Brezilya müzigini dünyanın çe- şitli köşelerinden müzik meraklılarına ta- ntştıran ilk müzis>enlerden biri. 15 yaşlann- dayken Dave Brubeck'in bir albümünün kendisine hediye edilmesi üzerine *ha>atı değişen' Mendes. "oandanitibarenCharlie Parker'ı ve Bud Po\vell'i \e tüm usta caz pi- yanistlerini dinlemeye başladım. ^etişkinli- ğe gectiğim dönemde üzerimdeki en biiv ük etki işte bu oldu" diyor. 1960 yılında caz müzigini sambayla har- manlamaya karar vererek Hot Trio adında bir grup kuran Mendes, bu yeni müzik dili- ni oluştururken Parker ve Nlües Davis gibi ustaları dinlemeyi sürdürmüş. I964\ılında ülkesındeki askeri rejim sırasında. yeni gru- bu Brasil '65 ile birlikte Amerika'ya göç eden sanatçı. kendi adını taşıyan ilk albümü- nü doldurmasını sağlayacak müzik prodük- törü David Ca\anaugh'un dikkatini çekti. Sanatçının Polygram için doldurdugu son albümün yarısı Jngilizce. yansı Portekizce parçalardan oluşuyor. Mendes'in yetenekli eşi Gracinha Leporace de Portekizce parça- lardan bazılannı seslendiriyor. Brezilya'nın büyüleyici sesi Simone'un yanı sıra Gilber- to Gil, Caetano N'eloso, Emmanuel, Zucce- hero \e Mauranne ın da birer parçayla kat- kıda bulundugu albüm, Jobim. han Lins ve Djavan gibi dünyaca tanmmış best&cilerin yapıtlannı içeriyor. Brezilya ritimleri ile hip- hop'u birleşti- ren 1992 yapımı 'Brasilerio' albümü ile Grammy aİan Mendes, farklı müziklere im- za attıgı dönemlenn hepsinden keyif aldı- gını söylüyor. ilham perisinin onu götüre- cegi her yöne gitmekten hoşlanan sanatçı, "Hindistan'dan bir şarkıcıva ya da Mozanv bik'ten bir davulcu\a gereksinim duysam, hemen gruba alabilir, istediğim gibi bir sound elde edebilirim" divor. GÜL ERÇETtN İstanbul Caz Festıvalf nın önceki ak- şamki konuklarından bırı de Jacky Ter- rasson t çfüsü >dü. Pıvanoda Jacky Ter- rason. basta Ugonna Okegvvo ve davulda Clarence Penn'den oluşan üçlü. konser- lerinde klasik caz parçalannı dogaçlama yaparak kendi yorumlanvla sundu. Do- gaçlama yapan üç ayrı sanatçının birbir- lerı arasındakı iletişim ve uyum Jacky Terrason'ın "Sahnede ben \earkadaşla- nm arasında yoğun bir müzik oluşuyor; sanınm bir üçlü iletişimi. müzigi boğma- dan sağlıyor" sözlerını doğruluyordu. Konserden önce gruba ismın i v eren genç sanatçı Jacky Terrasson ile görü^tük. Kendısini bilinen parçaları veya stan- dartlan alıp yeni bir şeyler yaratmaya motive eden şeyın öncelikle kendi mü- zigiyle sıkılmak ıstememesı olduğunu söylüyor Terrasson \e eklivor: "Stan- dartlan s«ivorum. ama onlara yeni bir şeyler eklemek istiyorum; çünkü daha önce pek çok sanatçı çaldı bu parçalan hatta benden çok daha iv i sanatçılar çal- dı. Ben kendi tarzımla bu sanatçılann et- kisinden kurtulmak istiyorum." Keith Jarretfın kendi miizığı üzerın- de çok etkilı olduğunu söylerken "Ke- ith'ın doğaçlamalan beni çok etkiliyor" diyor. Dışarıdan kendısinden sonra sah- neye çıkacak olan Herbie Hancock'un son prova seslerini duyunca ekliyor: "Herbie de harikadır. Bu iki adam ger- çekten birer dâhi." Doğaçlamadan uzak bırmüzigin kendısinin yapamayacağı bir şev olduğunu düşünüyor sanatçı. "Ben klasik müzikegitimi aldım, Keith Jarrett. Herbie Hancock ve Chick Corea da kla- sik müzikegitimi aldılar. Klasik müzikel- bette bizleri etkiledi, ama ben klasik mü- zik çalamazdım. Sınırlan belli bu müzi- ğin. O\sa ben özgürolnıak istiyorum. Da- ha kiiçük bir çocukken bile dogaçlama çalardını. Bu nedenle de sanatçıya çok fazla özgüıiük tanıyan cazı sectim" diyor. Pekı. sahnede dogaçlama yapan üç müzısyen nasıl olup da böylesine uyum- lu ıletışım kurabılıyor? Müzik aracılıgıy- la anlaştıklannı aslında pek prova yap- • Dogaçlama yapan üç ayrı sanatçının birbirleri arasındaki iletişim ve uyum Jacky Terrason'ın "Sahnede ben ve arkadaşlarım arasında yoğun bir müzik oluşuyor; sanınm bir üçlü iletişimi, müzigi boğmadan sağlıyor" sözlerini doğruluyordu. madıklarını ve en çok üçlü çalışmaları sevdığını söylüyor \e nedenını şöyle açıklıvorTerrasson: Aslındadinledigim sanatçılarla çalmayı çok seviyonım ben. Sahnede arkadaşlarımdan herhangi bi- rinden gelecek bir mesaj beni bambaşka yerlere götürüyor bö>lelikk birbirimize yeni kapılar açmış olu>oruz." Sanatçı. cazın bugünkü durumunu de- ğerlendirirken cazın artık başlangıçtaki tanımından tamamen uzaklaştığını ve konumunun çok karışık olduğunu söylü- yor. Terrasson. insanların içınde basolan her müzige caz demelerinden. 'caz' terı- mınin içinı çok fazla doldurup müzıği bozmalarından rahatsız. "Bugünyeniye- tişen nesil caz denildiğinde cazla hiçbiril- gisi olmayan müzikleri anlıyor.gercekcaz ustalannı tanımıyorlar bile" diyor. Ken- di müziğinin bugünkü caz ıçindeki yerı- ni degerlendirirken de. "Kişisel bir şey- ler yaratmaya çalışsam da geleneksel ca- za daha yakınım, çoğunlukla bu tür caza gönül vermiş sanatçılarla çalıştım ve bu müzigi seviyorum" di>or. Rap sanatçısı Giftof Gap ile çalışma- sını kendisı pek beğenmemiş. Degişik müzısyenlerle çalışmak hoşuna gittiyse de parçanın pıyasaya sunuiuşu sırasında denetim kendı elinde değilmiş ve sonuç istedigi gibi olmamış. Dinleyicılerinin bu çalışmaya yönelik tepkılerini sordu- ğumuzda "Zaten tek bir parçaydı. Çogu- nun hâlâ haberi bile voktur. ama ben ken- dim beğenmediğim için insanJann bege- nip beğenmediğijle fazla ilgilenmedim" diyor. Jackv Terrasson piyasayı lyıtanı- yor ve müzik endüstnsine oldukça bi- linçli girmiş. Kendısinin ne istediğini çok iyi bildiği ve çok ıyı ifade ettigi için pazann çok güçlü baskılannı hissetme- miş üzerinde. Elbette 1993 yılında Thelonious Monk Yanşması'nı kazanması da kendisine da- ha çok söz hakkı vermiş. Piyasadan ko- nu açılınca "Eğer ben bilinçli olmasaj- dım piyasa. benim müziğimi de diğer gençlerin müziklerini şekillendirdiği gibi şekillendirmek isteyebilirdi" diyor. Düşen bir maske, kapanan bir dönemFİKRİ SAĞLAR Eski Kültür Bakanı 54. Türkıye Cumhurıyetı hükümetınin güvenoşu alarak göreve başladığı içinde bulunduğumuz günlerde, geride bıraktıgı- mız dönemin bir değerlendirmesini yap- mayı. Kültür Bakanlığı görevıni onurla üst- lenmiş bir siyasetçi olmanın ötesmde. kül- türel uğraşa gönü! vermiş bir bırey olma- nın sorumluluğu olarak görüyorum. Sayın Agâh Oktay Güner'in yaklaşık 4 ay süren bakanlığı. Kültür Bakanlığı açı- sından kelimenin tam anlamıyla yıtik bir dönem olmuştur. Hatta. 1991 yılı sonların- dan başlayarak kültürel yaşamda temelle- nen v e toplumun kendi dınamiklerine yas- lanan baskı \e buyurganlık yerine özgür- lük \e özendırıcıliğı yeğleyen; salt geçmı- şi yaşatmak v erıne. geçmışı. bugünü v e ya- rını kucaklayan. ulusal kültür adına üzerin- de bulunduğumuz coğrafyanın belli birdö- nemı dışında kalan tarihi dışlayan bir yak- laşıma karşılık. tüm değerleri aynı duyar- lılıkla sahıplenen çağdaş anlayışın \ok edılmeye çalışıldığı bir dönem olmuştur geride bıraktığımız 4 ay... Bir kıyıma dönüşen personel atamaları dışında. bu dönemde anımsayabileceğimız olumlu tek bir somut ıcraat gerçekleştiril- memiştir. Bu dönemi simgeleyen en önem- li icraat ise bir Kültür Bakanı'nm, bir sa- nat eserinin yasaklanmasını kutlamasıdır. Say\n Güner'in bakanlığmın son günle- nnde gazetelere gönderdiği günah çıkarma niteliği taşıyan mektubu. bu savımın Sayın Güner'in kendi kaleminden kanıtlanması- dır. Bu mektupta temenni dışında. Sayın Güner, tek bir icraatından söz etmemekte- dir. Kamuoyunda tepki gören yaklaşımla- nnı haklı göstermeye yönelik gercekleri ise doğrusu bir kara mızah örneğidir... Bir televizyonun hayali iddiaları üzen- ne. her biri kendi alanlarının en önde ge- len uzmanlan arasında olan Topkapı Sara- yı'nda çalışan görev lilerin ev lerine baskın yaptıran \e kendilerını açığa aldıran Sayın Güner. daha sonra basın toplantısı düzen- leyerek bu iddiaların gerçek dışı olduğunu açıklamış ve kimseden özür dılememiştir. Evlerine baskın düzenlenen insanların onurlarının Kültür Bakanlığı için hiçbir önemi ve anlamı olmamıştır. Bu dönemde. Pamukkale'detravertenlennbeyazlatılma- sı çalışmalarını yürüten Hacettepe Cniver- sıtesi'ne mensup bılim adamlarını başarı- sızlıkla suçlamış ve termal suyun önce tar- lalarda kullanılması nedeniv le trav ertenle- rin karardığını ıddıa etmıştir... Oysa tarla- lar. tra\ ertenlerden yaklaşık 200 metre aşa- ğıdadır. Yanı A. Oktay Güner. suyu tersi- ne akıtmaya çalışmıştır. Hıçbir projesi olmadığından kendısin- den önceki dönemi karalamak için nafile teftişler açtırırken bir kaza. foyasını orta- ya çıkarmıştır. ANAP kongresıne katılmak için gittiği Çorum'a götürdüğü bakanlık kameramanı ve fotoğrafçısı kaza geçirmış- tir. Fotoğrafçı >aşamını yitirirken kamera- man hâlâ evindeki yatağında kırıklarının lyıleşmesini bekliyor... Personeli fişlemek için girişimde bulunan. aydınlann beynı- ne beton dökülmüş diyen. herkesın istedi- ği gibi dü^ünebıleceği. ama ifade edenıe- yeceği bir dönemi vaşadık hep birlıkte. Kültür Bakanlığfna ait olan \e sıvıl top- lum örgütlerine tahsıs edilen mekânlann. yasalar ve hukuk hiçe sayılarak iptal edil- diğini gördük bu dönemde. Kültür varlıklarımızın ve doğanın ko- runması açısından son derece büyük önem taşıyan koruma kurulları. çıkar çevreleri- ne rant sağlamak uğruna hemen hemen tü- müyle değiştınlmiştir. Koruma konusunda alınmış olan ilke kararlarının ortadan kal- dınlması ile ülkenin kültürel ve doğal var- lıkları. giderilmesi olanak^ız bir biçimde tahribata açık hale getırılmıştir. Görev vaptığım dönemde dönerserma- ye işletmeleri aracılıgıv la geleneksel el sa- natlarının vaşatılmasuıa yönelik olarak ak- tanlan kaynaklar tümüvle kesilmiş, gele- neksel el sanatları ile geçınen ve çoğunlu- ğu gen kalmış yörelerimizın ınsanları olan üreticiler. sanatçılar. yazgılannaterk edil- miştir. Belki en çarpıcı olan. Sayın Agâh Oktay Güner'in ülkenin dört bir yanında düzenlenen kültür ve sanat festivallerine yapılan yardımları. 'festival bakanlığı'' alaycıtanımlamasıyladeğerlendirerekdur- durmasıdır. Ne var ki Sa> ın Güner. görev- den aynlmadan önce bakanhk kaynakları- nı yandaş vakıflara. bir yandan da kendı partiMne mensup beledıyelerce düzenle- nen kültür ve sanat festivallerine kaynak aktarmavı ıhmal etmemiştir ku asıl 'festi- val' Sayın Güner'in bu dav ranışı olmuştur. Bu örnekleıi vermemin nedeni. Sayın Agâh Oktay Güner'in bakanlık dönemini nasıl geçirdiğinı ortava koymak içindır. Bu dönemde kendilerine yakışmayacak icraat ve sö\ leme sahip bu kışjden ANAP'lıların bile rahatsız olduklarını bitıyorum. Bakanlıklar narsıst örneklerı sergileme yeri değıl. icraat makamıdır. İcraat özürlü olmavan. asgari devlet adamı niteliği taşı- yan her bakan, düşünceleri v e eylemleri ile kamuov unun gündemine gelmelıdir. Açtı- ğı kütüphanelerle. gerçekleştirdiği kültür merkezleriyle. yayımladığı kitaplarla. top- luma kazandırdığı kültürel olanaklarla kül- türel yaşama dınamizm ve üretkenlik ka- zandıracak projeleri ile gündeme gelmeli- dir. Kültür bakanı, çağdaşlık. sanat ve in- san ile iç içeolmalıdır... "Ecdadımaküfur ettirmem" edebiyatı ile popülarite kazan- maya çalışmak; yasakçılığı kutlama, so- rumsuzca yalan beyanlarla halkı aldatma, sivil toplum örgütlerını yadsıma. aynı za- manda Şark kurnazlıgı ile onların ürettik- lerini aşırma. Hamasi nutuklarla kolaycı- lığa kaçma ve bakanlık personeline reva gördügü ve personelin aile bütünlüğünü hiçesayanuygulamalan.sadecetoplumda alay konusu olur... Bir Kültür Bakanlığı; çağdaşlığa. demokrasiye, laikliğe sahip çıkmalıdır. Bu anlamda geride bırakttgı- mız dönem. kültür yaşamı için bir hiçtir. Olkeye tek yararı. belli bir düşüncenin maskesinın düşmesi. bilinen yüzünün or- taya tekrar çıkması olmuştur. Yeni bir Kültür Bakanı'nm görevi dev- raldığı şu günlerde çiçeğı burnunda bakan Sayın İsmail Kahraman ve kamuoyunu uyarmayı bir görev sayıyor. Sayın Bakan'a görev inde başarılar diliyorum. MEMET FUAT Düzeltmenlik "Düzelti" yayım dünyasındaki çok önemli bir işin adı. Bu işi üstlenene de "düzeltmen" deniyor. Eski- den "musahhih" denirdi. Dizgıde yapılan yanlışlan düzelten kişi... Ülkemizde önemi de, değeri de pek bilinmeyen bir uzmanlık konusu. Düzeltmen yazarın verdiğı yazıyla, dizilen yazıyı karşılaştırarak okur. Dizgi yanhşlarının yanı sıra atla- maları da yakalar. Kolay bir iş değil. Hertümcedebir aslına, bir dizilene bakılacak. Hızlı iş ısteyen bir or- tamda, diyelim birgazetede, genellikleiki kişi birlik- te çalışmak gerekir. Bu işin en tatsız yanı ise "redaksiyon" ile karıştırıl- masıdır... "Redaksiyon" Fransızcadan aktarma bir sözcük: "Yazılmış bir yazıyı belirlı kurallara göre düzeltmek amacıyla gözden geçırme." Türkçede bu sözcüğe karşılık yazıdüzen, yayın- düzen" karşılıkları önerilmiş, ama pek kullanılmıyor. Redaktör yazarla ilişkıde olan, onu bazı konular- da uyaran, iznini alarak gerekli degişiklikleri yapan bir uzman. Düzeltmen ise verilen yazının dızilirken değişikli- ğe uğramamasını sağlamakla görevlı bir uzman. Takıldığı bir yer olursa. düzeltmen de redaktörler aracılığıyla ya da doğrudan yazara uyarıda buluna- bilir. Yazar genelgeçer kurallara uymayan bir uygulama- yı sürdürüp gidiyorsa, bunu tartışmaya açmak, re- daktörlere olduğu kadar, düzeltmenlere de düşer. Demek ki ayrı konuların uzmanlan olsalar da, re- daktörle denetmen arasında bir yardımlaşma var. Ama, bence, dizgi düzelti aşamasmda, bir yazarın yazısını olduğu gibi korumak, noktası, virgülü bile de- ğiştirilmeden yayımlanmasını sağlamaktırdüzeltme- nin asal görevi. Örnekse bu son tümcede "bence" sözcüğü iki vir- gül arasında, o virgülleri kaldırırsanız hiçbir şey de- ğişmez. Düzeltmen kaldırılmalarının daha doğru ola- cağına inansa da onlara dokunmamahdır. Çünkü yazar öyle yazmış... Her zaman öyle yazı- yor... Anlaşılan öyle yazılmasını istiyor... Günümüzdedilimizin yazım kuralları, siyasanın sa- ğa sola çekiştirmelerine karşın, oturmuş durumda. Yazarların büyük çoğunluğu Omer Asım Aksoy'u iz- lemenin yarattığı bir tutarlılık içindeler. Benim de temel kitabım onun Ana Yazım Kılavu- zu diyebilirim. Ama kendime göre yaptığım sapma- larda yok değil. Örnekse Ömer Asım Aksoy, "Tümce içinde ayrın- tı sayılabilecek ara sözler, açıklamalar iki kısa çizgi arasına alınabilir," diyor. Bu kısa çizgileri de sözcüklere bitiştiriyor. Şöyle: "Sümerbank fabrikalarının -bunlara devlet fabri- kaları da diyebiliriz- 1934 yılında ne kadar iş çıkar- dıklarını gösteren birtakım rakamlar vardır." (s. 58) Ben aynı amaçla uzun çizgi kullanıyor, hem de sözcüklere bitiştirmiyorum. Görüntüsünü sevmiyo- rum, bitişik kısa çizgilerin. Onun için de denetimim- den uzak yerlere gönderdiği yazılarda hiç çizgi kul- lanmam. Düzeltmenlerin kuralı bilmediğimı düşüne- rek düzeltmelerinden korkarım. Bir ara kesme iminden sonra ünsüz uyumunu gö- zetmeden yazıyordum. Ayrı sözcük sayılan "de" bağlacında yaptığımız gibi... Şöyle: "Ahmet de Beşiktaş 'da oturuyor." Kesme imi de sözcüğü bölüyor, nasıl "Ahmet te" yazmıyorsak, "Beşiktaş'ta" yazmamızda gerekmez diye düşünüyordum. Sonundadizgiciler, düzeltmenlerle çekişir, doğruy- du yanlıştı derken, yazılanmda tutarsızlıklar belirme- ye başladı. Yazım kuralları konusundakı titizliğimi bi- len bir şair arkadaştan, İsmail Uyaroğlu'ndan da bir mektup alınca, bu tür aykırı kullanımlara girmenin ge- reksizliğini iyice anladım. Kıtaplarımın yeni basımla- rında hepsini geçerli kurala göre düzeltiyorum. Anlaşamadığımız bir konu da "dedim-dedı" diye yazarken konuşmaların sonundakı noktaların ne ola- cağı; duracak mı, kalkacak mı, vırgüle mi dönüşecek? Şöyle: "Ahmet de Beşiktaş'ta oturuyor," dedi. Ben böyle yazıyorum. "Cumhuriyet"'\n düzeltmenleri hiç çaktırmadan vir- gülü atıveriyorlar: "Ahmet de Beşiktaş'ta oturuyor" dedi. Fethi Naci ise noktayı olduğu gibi bırakır: "Ahmet de Beşiktaş'ta oturuyor." dedi. Bilinçle uyguladığı bu kullanımı "Adam Sanaf'ta hep koruruz. Hangisi doğru? Kime sorarsanız, onunki... Ben İngilizce kitapların yalancısıyım... • Biz gençken bazı yaşlı yazarlann yazılarına söz- cükleri nasıl kullanmış, noktayı, virgülü nasıl koymuş diye bakardık. Bugün de öyle gençler varsa, bu ara- da benim bu köşedeki yazılarıma da'bakıyorlarsa, özellikle virgülleri, araları. italikleri. siyahları denetle- yemediğimi bilmelerini isterim. Erşahin akustik cazdan yanaKültür Servisi - İstanbul Caz Festivali'nin bu akşam- ki ilk konuklan saat 18.30'da AKM Konser Salonu'nda izleyıcivle buluşacak olan İlhan Erşahin Üçlüsü. Bu akşam Kenny VVollesen (da- v ul) v e Trevor Dunn'la (bas) sahneye alacak olan İlhan Erşahin. ilk olarak Bod- rum'da Jazz !Now adlı klüp- te çalmaya başladı. Isveç'te liseyi bitirdı ve bir senelik bir müzik okuluna gittı. Sa- natçı 1986 yılında dakendi- sini geliştirmek için ABD'ye gıtti ve Berklee Müzik Akademisi'nedevam etti. Yedı yıl Nevv York'ta ya- şayan Erşahin burada zor günler > aşadı. ama beste ça- lışmalarını ihmal etmedi. Sanatçı Nevv York sokakla- nnda müzik çalarken bir giin trompetçi Vallery Pttmarev ile tanıştı ve grubuyla turne- ye çıktı. Turne sonrasi tanış. tığı EddieHenderson'ın tav siyesı>le de Neu Vork'ur ünlü klüplenndeıı SweetBa- sil'de çalmay a başladı. Erşa- hin bu klüpte her cumartes öğleden sonra kendı adını ta- şıvan grubuvla çalişıyor. Şımdıye kadar VYallace Ro- ney. Eddie Henderson.Cindy Blackman. Kevin llaves. Konnv Garrett. Clarence Penn. Da>eDouglasgıbi mü- zısvenlerle çalma olanağı bulan genç saksafoncu ilk albümü "SheSaid~idoldur- du." Yaklaşık iki yıldır mü/j- ğimin olgunlaşmasını, ka\- dedilecek kıvama gelmesini bekliyordum. Her parcavı birer kez \e toplu olarak ca- lıp çıktık. Kayıtlann üzerin- de o\ namak istemedim." divor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear