23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 HAZİRAN 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Tarihsel kentlerimizdeki farklı kültürleri birlikte koruma çabası da 'ilkesiz' bırakıldı Konıma ldfltüründe lcarşıde\Tİın\.. Emre Kongar'ın müsteşarlık anılannı okuyan kımı dostlarımız. "Bilge Bürokrat'ın" Kültür \e Tabıat Yarliklannı Koruma Yüksek Kurulu Başkanlığı'na ayırdığı bölümle ılgili olarak benı de soru yağmuruna tuttular. Hoca, sağolsun, "Ben nıüsteşarken" demesine karşın. "bizi" de \e üstelık isim vererek anılanna ortak ertiğinden, koruma konusuna duyarlı dostlar telefona sanlıp ~ek bilgf* ıstiyorlar. Merak ettikleri şey ıse yine Emre Kongar'ın kıtabında özel olarak genişçe bır şekilde yer verdiğı. "kentsel arkeolojik SİT" kavramına dayalı. 1993 yılında alınan Yüksek Kurul İlke Karan'nın "şimdi ne durumda" olduğu. Kültür Bakanlığında Agâh Oktav Cüner dönemı başlar başlamaz öncekı dönemın korumacı kadrolanna \e ılke kararlanna "tasfiye operasyonu" uygulayan Genel Müdür Altan Akat'ın. acaba o değerli çalışmayı da kendı düşüncesine uydurup uydurmadığı... Aslında bunu merak eden okurlar haklılar. Çünkü, "yeni" Koruma Yüksek Kurulu'nun 19Nisan 1996günü tam 26 adet **eski" ilke karannı nasıl ve hangı yönde değiştırdığıne değindı|ım 23 Mayıs 1996 tarihli yazımda. Kentsel Arkeolojik SİT karannın "akıbeti" hakkında bir bılgi yoktu. Bunun nedeni ıse yıne Altan Akat'ın hazırlattığı taslaklan "olduğu gibi" onaylamaktan başka hıçbırçahşma yapmayan Koruma Yüksek Kurulu'nun aynı toplantıda "tümüyle iptal ettiği" dıger iike kararlan arasında yer almasıydı. Yanı Altan Akat \e Yüksek Kurul. "elbirliğiyle" kentsel- arkeolojik SİT ka\ramıni \e buna dayalı ılke karannı da "yok etmişlerdi". Yıne o yazımda yok edilenlere değil. sadece değiştirilen iike kararlanna değindığımden, okuyanlar ıçın bu konu belırsız kalmıştı... Neyse ki Emre Kongar kitabına aldı da dikkatli \e duyarlı okurlanmızın uyansıyla şimdi bu önemli eksıkliği gidermış oluyorum Geçen hafta Taşkışla'dakı' HABITAT Paneli'nde de yıne bu konu gündeme geldiğınde gördüm kı Emre Hoca'nın bile. kentsel-arkeolojik SİT tanımının yeni İ/mir"in anrik Agorası bugünkü kentle de iç içe. Hem arkeolojiyi hem de tarihi kent dokusunu bugünkü yasamı da gözetecek şekilde nasıl korınacagınııza dair kurallar arök ",vok"(.%. Kı ültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nca 19.4.1996 günü 'iptal edilen' düzenlemeler arasında. Türkiye'nin yeryüzündeki çok özel kimliğini oluşturan kentsel-arkeolojik yerleştnelerimizi 'uygarlık ve dönem aynmı yapmadarf korumaya özen gösteren 1993 yılına ait 338 sayılı ilke karan da var... Yüksek Kurul'ca iptal edıldığınden pek haberı yok. Öğrendiginde de önce inanası gelmedi ve hayret ertı. Salondakı sessızlığı bozan ise bır mimar ızleyicinın ağzından dökülen şu sözler oldu: "fşte bu bir karşıde* rimdir..." E\et. 1993-1995 döneminde Kültür \e Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nda alınan kımı ilke kararlan. Türki>e'nın kültür \e doğa değerlerinin yağmaya karşı korunması çabalarında belkı de gerçekten "devrinT nıtelığındeydı. 1980 sonrasındakı "imar rantına duyarlı" sözde koruma ılkelerınin "terk edilmesi" anlamına selen bu kararlar arasında. 30.11.1993 tarih \e 338 sayılı düzenlemenin. yanı "kentsel arkeolojik SİT" karannın çok değerlı \e "stratejik" birönemi vardı Çûnkü "Türkiye" demek. "binlerce yıllık uygariıklar heşiği" dcmcktı Bu uygarlıkların doyasıya yaşandığı "tarihsel kentlerimiz" ise y ıne Türkıye'nın yeryüzündekı çok ozel bır ayncalığı olarak a>nı aııda "arkeolojik zengjnliklerinıi/le*" üst üste \e ıç içeydi. İstanbul(Tarihi Yamnada). Foça, Sidc, Bodrum, Milas. İzmir (Bayraklı). Antaha(Kaleıçı). Kayseri. Edirne, Adana (Yepebag). Ören, Trabzon \e daha sa>makla bıtiremeyeceğiniz uygarlık nıerkezlerımız hem "anrik kent" hem de "tarihsel kent" kimliklenni birlikte taşımıvorlar mıydr.'.. 0>sa "farklı kiiltürlerin" aynı kentte yarattıkları bu "müthiş beraberliğin" korunması için gereklı bılımsel kurallar. 1993'e kadar yıne bu çok özel bırliktelıği esas alacak şekilde hâlâ belırlenememıştı. Antık değerlerle daha geç çağlara ait değerleri ve hatta yakın dönemin tarihsel kent dokusunu. bugün yaşayan kent ortamını da gözeterek "birlikte" koruyabilmek. bunun için de tüm bu uygarlık katmanlarına "eş saygınlıkta" vaklaşacak bir kentsel koruma anlayışını yasal kurallara bağlamak. A R Ş İ V İ N İ Z İ Ç İ N / " K e n t s e l A r k e o l o j i k S İ T ' l e r " k a r a r ı Yiiksek Kund'ım 19.4.1996 tahhindeki "iptalinden" sonıv yasalgiicünü' yitirmiş olan. aııcak ülkenın tarihsel kimlıgi ve çugdaş kültür anlciyışı acısmdan "bilimsel geçeriiliği " <le\ am eclen 30.11.1993 giin e 388 sayılı ılke kaıvnmn "kentsel-arkeolojik SİT" tammıykı birlikte öngördüğü koruma kunıllarma ilişkın bölüm şöyle. İLKE KARARI Arkeolojik SlT'lere ilişkın me\cut ilke kararlarının yeniden gözden geçirilmesi kapsamında yapılan çalışmalar sonucunda: farklı kültürlerin birlikte korunmasına olanak sağlayacak kentsel arkeolojik SİT tanımı yapılmış ve koruma koşullan belirlenmıştır. Kentsel arkeolojik SİT: Kentsel arkeolojik SlT'lerin arkeolojik SlT'lerle, 2863 sayılı yasanın 6. maddesinde tanımlanan korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklannı içeren ve aynı yasa maddesi gereğı korunması gerekli kentsel dokuların birlikte bulunduğu alanlar olduğuna. a) Bu alanlarda. arkeolojik değerlerin bilimsel yöntemlerle açığa çıkarılmasi. onanlması ve sergılenmesı işlemlerınin esas alınarak saglıklı ve kapsamlı arkeolojik envanter temeline dayalı gerekli bütün ölçeklerdeki planlama çalışmalannın ıvedilikle yapılmasına. bu planlar onanmadan. parsel ölçeğınde uygulamaya geçilmemesıne. Planlama çalışmalan sırasında; - Alana gelecek işlevlerin uyumuna. - Günümüz koşullannın gerektırdigi altvapı hızmetlennin proje aşamasından ıtibaren "kültür katmanına zarar vermeyecek \e toprak kullanınıını minimumda tutacak" bıçimde ele alınmasına. - Önen yapı gabarılerı ıle yapı teknıgı ve malzemesının geleneksel doku ıle uyumuna, özen gösterilmesine. b) Bu alanlardakı mevcut yıkıntı temeller üzerıne. o temellerin ait olduğu eski yapı. korunması gerekli kültür varlığı nıteliği taşıyorsa, ayrıca içinde bulunduğu SlT'ın tanhsel kimligının yeniden canlandınlmasında önemli bir boşluk varatıyorsa. vapıya ait eski bılgı. resim. gravür, fotoğraf. anı bclgelerı vb. dokümanlarla restıtüe edılebıleceğı ılgili Koruma Kurulu'nca kabul edıldıkten sonra restıtüsyon projesı düzenlenerek ve kurulca onavlanarak eski yapının yeniden ihya edılebıleceğine. cl Tek vapı ölçeğındekı korunması gerekli kültür varlığı nıteliği ta^ıyan yapı ve yapı kalıntılannın rölöve ve restoras>on projelerınin koruma kurulunca onanması koşulu ıle onarılıp kullanılabileceğine. vasal kapsamı dışında kalan ta-îinmazlann ise Müze Müdürlüğü denetiminde basıt onanmlannın yapılabileceğine, (...) Arkeolojik SlT'leH.; yeni yapılanma amacıyla SİT alanlarınııı derecelerinin değiştirilmesı ve SİT alanlanndan çıkpnlmasına olanak sağlayan 15 5.1989 gün ve 83 sayılı ılke karannın ıptaline. karar verildi. Türkiye için artık kaçınılmaz bir evrensel sorumluluktu. Nitekim bu sorumlulugun geregi yerine getırilmediği için de ülkedeki "kent arkeoJojisi" hızla tahrip oluyor, Türkiye tanhten gelen onurunu ve kımlığını yıtırıyordu. Çünkü yağmacılar. yıllardır gerıciliğın ideolojik saplantısı olan "antik kültür düşmanlıgından" da yararlanarak, tarihsel kentlerdeki arkeolojik mirası gözden çıkanp sözümona "mimari dokuyu koruma" adına binlerce yıllık zenginliklerin üzerinde inşaat yapma olanagını elde ediyorlardı. Yine tstanbul'un Tarihi Yanmadası'nda, Foça'da, Side'de ve daha birçok "uvgariıklar mozaiği" kentimizde olduğu gibi... lşte bu yıkım sürecine ve "yağma işgaline" dur denebilecek yeni bir uygulama dönemini başlatmak umuduyla geliştirilen kentsel- arkeolojik StT kavramının ilke kararına bağlanarak "yasal güvenceye" alındığı "devrimci toplantı", 30.11.1993 günü Ulus'taki tarihi TBMM binasında yapıldı. Bu anlamlı yer seçiminin gerekçesini ise dönemin Yüksek Kurul Başkanı ve "eski müsteşar" Emre Kongar, toplantıyı açarken şöyle vurgulamıştı: "Yakın tarihünizde bu bina ve bu salon, ülkeyi işgalden kurtarmanın coşkusunu vaşayan insanlann Türkiye'vi korumak için en önemli kararlan almalanna tanık oldu. Şimdi de durumumuz pek farklı değil. SİT alanlanmız. tarihsel ve dogal zenginliklerimiz, bugün açık bir işgal tehdidi altinda. Yağmaya karşı alacağımız önlemler. ülkenin korunması anlamını taşı>acak_" Bu toplantının ardından tarihi bınada alınan kararlan bildırdiği 10.12.1993 tarih ve 5336 sayılı yazısında ise şunu hatırlatmıştı: "^'eni ilke kararlannda farklı kültürierin birlikte korunmasına olanak sağlayacak düzenleme koşullan saptanmtşftr. Aynca arkeolojik SİTTerde yeni yapılanma amacıyla StT dereceierinin değiştirilmesine ve SİT alanlanndan çıkanlmasına olanak sağlayan (1989 tarihli) ilke karan da vürürlükten kalkmaktadır..." Istanbul'a aynı anda "B\ r zantion", Foça'ya aynı anda "Phokai", Ören'e aynı anda "Ceramos", Ankara'ya aynı anda "Ankyra" ve tüm tarihsel kentlenmize aynı anda "tüm kültürteriyle'" sahip çıkmanın anlamlı bırbelges'i olan 30.11.1993 gün ve 338 sayılı ilke karannı (artık yürürlükte olmasa bile) bu sayfamızda "arşKiniz için" yeniden yayımlıyoruz. Şu pek "miöiyetçi" Kültür Bakanı Agâh Oktay Güner'in "himayesindeki" kadrolar ve Yüksek Kurul tarafından alternatifini üretmek zahmetine bile girilmeksızin, bır kalemde yok edilen bu karar. hiç kuşkusuz "Troya savaşlanndan Çanakkale Destanı'na" dek uzanan binlerce yıllık "Anadolu yurtseverliğin'' gelenegini de yansıtıyordu. Umanz Bölge Koruma Kurullan, bakanlığm ve Yüksek Kurul 'un Türkiye kentlerine yakışmayan bu tutumuna kendilerini kaptırmazlar. Ortada bir ilke karan olmasa bile bu topraklardaki farklı kültürlere "eş sayguılıkta" yaklaşan çağdaş korumacılık anlayışından ödün vermezler... Uyumsuz tiyatronun etkileri hâlâ sürüyor... DtKMEN GÜRÜN UÇARER Zehra İpşiroğlu'nun'L> umsuz Tiyat- roda Gerçekçilik' adlı kitabı uzun bir aradan sonra geçen günlerde ikinci bas- kısını vaptı. - Uyumsuz riyatro k;n ramını açabiiir misiniz, neden absürd değil de u\ umsuz? ZEHRA İPŞİROĞLl-Martin Ess- lin'in "Das Theater des Absurden" kita- bında getırdiğı tanıma uyarak absürd ti- yatro da denilebilirdoğal olarak. Ancak hem absürd yabancı bir sözcük olduğu için. hem de uyumsuz teriminin bu tiyat- royu daha iyi açıkladığını düşündüğüm için bu kavramı kullandım. Çünkü bu ri- yatro, yaşamımızdaki uyumsuzluklara. dengesizlıklere. çelişkilere, saçmalıklara parmak basıyor. Nasıl dış güçlerce yön- lendirildiğimizi. dogmalann. ideolojile- rin, geleneklerin. tüketim ve reklam dün- yasının. kitle iletişiminin. politik ve sos- yal baskılann bizleri nasıl güdümlediği- ni, kendi kişiliğimizi. kendi benliğimizi bulmamızı nasıl engelledığıni gösteriyor. Kitapta uyumsuzluk kavramından yola çıkarak bireyle toplum, birevie > akın çev - resi ve kendi özbenliği üzerindeki uyum- suzluklar üzennde duruluyor. İletişim- sizlik. yalnızlık. bunalım. kısırdöngü, ki- şilik yitimi. bu tiyatronun yazarlarının üzennde durduklan ortak izlekler. - Bu Utabın ilk kez \a\ ımlanmasından bu yana aradan çok uzun bir süre geçti Neden daha önce ikinci baskıya geçmedi, neden şimdi? İPŞİROĞLU- Bir kitabm okuyucusu- nu bulabilmesi, v ani yaşayabilmesi doğ- ru zamanlamajı koşulluyor. Şımdı bir- çok açıdan kitabın veniden güncellik ka- zandığını düşünüyorum. - Neden? Umuflann tükendiği bir dö- nemde yaşadığımız için mi? İPŞİROĞLU-Belki. Uyumsuz tiyat- royla koşutluk gösteren postmodern çiz- gideki oyunlar. -bizde sürdürülen kimi deneysel çalışmalan da buna katabiliriz- tiyatro dilini yenilemenin. geleneksel ola- nabaşkaldırmanınötesindebirumutsuz- Z ehra İpşiroğlu, ikinci basımı yapılan 'Uyumsuz Tiyatroda Gerçekçilik' adlı kitabında uyumsuzluk kavramından yola çıkarak bireyle toplum, bireyle yakın çevresi ve kendi özbenliği üzerindeki uyumsuzluklar üzerinde duruyor. İpşiroğlu, uyumsuzluğun en yalın, en somut biçimde sergilenebileceği biçimi bulması, dili yaratması gerektiğini belirterek "Bu dil ise yapıtla alımlayan arasında yepyeni bir iletişime yol açıyor. Gösterilen, düşünsel bir yaratım süreci" diyor. Iuğu. bir sıkıntıvı dadıle getınvorlar. Ya- nı özıinzorlamasıvlabıçımdedeğışiklik- ler oluyor. Istanbul'da Bilsak'ın. Kum- panya'nın kimi çalışmalannı buna örnek verebiliriz. Benzer gelişmelen diğer sa- nat alanlarında da. ömeğın romanda da görebilıvoruz. Sözgelimi Bilge Kara- su'nun "Gece"romanı ıle bu yıl Bonn'da- ki bıenale katılmasını önerdiğimız "Ka>- bolma Üzerine Bir Piyano ve Dört Oyun- cu ile Fantezi" adlı oyun arasındaki şaşır- tıcı benzerlikleri düşünüyorum. Korku. bunalım. baskı. terör, şiddet, kişilik bö- lünmesı, kimlık parçalaması gibi izlekler geleneksel roman ya da tiyatro anlayışı- nın dışına çıkılarak sergileniyor. Başı. dü- ğüm noktası ve sonu olan bir olay akışı yok. kendi içinde bütünlüğü olan karak- terleryok.dilbıranlaşmaveıletiş.ımara- cı olmaktan çıkmış. zaman ve mekân ım- gelem dünyasının karmaşalığı içinde ala- bıldiğine özgürce kullanılıvor. Övle kı ezen ezilen. ızleyen ızlenilen. i<>kence- cikurban gibi rollerin sürekli değiıjime uğradığı.düşvegerçeğin ıç ıçegirdiğibir karabasan dünyasının içinde bulu>oruz kendımızı. Bulabırentın içinde bütüniiv- le yıtmemek ıçın seçebıldiğımız ipuçla- nnı. -belki bunlara mozaık parçacıklan demek doğaı olur- bır arava getirerek mantıksal bağlantılan kurmaya çalışma- mız gerçı yardımcı oluyor. ama yeterlı değil. Çünkü bu bır puzzleoyunu gıbı de değil. yanı parçacıkları bıraraya getirdi- ğinızde tam bir bütünlüğü gene de bir tür- lü kuramıvor^unuz. Bütünlük kıırulabıl- se yazarla alımlayan arasında belli kural- lan olan bir oyun oynanmış olurdu. oysa burada altı çızilen. hiçbirkuralın, hiçbir bütünlüğün olmadığı bır uyumsuzluk. !ş- te bu noktada alımlayandan daha da faz- lası beklenıyor. Kendi imgelem gücünü zorlay arak. kendi deneyimini v e birikimi- ni de katarak y apıtı kafasında bütünleme- sı. - Yani alımlayanı da içine katan, başka deyişle, okuyucu ya da izleyici boyutunu da göz önünde tutan bir öz/biçim bütün- lüğünden söz ediyorsunuz? IPŞİROĞLU-'Evet Uyumsuzluklarla dolu olan bır dünyanın. uyumsuzluğun en yalın en somut bıçimde sergilenebilece- ği biçımı bulması. dili yaratması gereki- yor; kendineözgü olan dili. Budil ise ya- pıtla alımlayan arasında yepyeni bir ile- tişime yol açıyor. Kendimizi kolayca kap- tırabileceğimiz, özdeşleşebilecegimiz bir yanılsamadünyası sunulmuyorbize: gös- terilen, düşünsel bir yaratım süreci. Bu sürece etkin katılımımız bekleniyor. Ti- yatrodaki bugünkü gelişmelere baktığı- mızda, uyumsuz tiyatro yazarlannın '50'li yıllarda tiyatroya getirdikleri yeni- liklerin, bugün bir yenilik olmaktan çok- tan çıktığını görüyoruz. ancak etkılerini değişık biçimlerde de olsa sürdürüyor. Özellikle genç kuşakta bu konuya bır il- gi var. Örneğin bir-iki yıldır I.Ü. Edebı- yat Fakültesi Dramaturgi ve Tiyatro Eleş- tirmenliği Bölümü'nde yapılan yüksek lisans çalışmalannda bu konu hep gün- deme geliyor. Melih Cevdet Anday'ın, Sabahattin Kudret Aksalın, MemetBay- dur'un: yabancı yazarlardan da V'aciav Havel, Samuel Beckett üzerine yapılan çalışmalan düşünüyorum. Kuşkusuz ti- yatro yayınlarındaki artış da özendirici oluyor. Bu oyunlar bizde de okuyucusu- nu bulabiliyor artık. Aynca bualanda ya- pılan çalışmalar, örneğin Ayşegül Yük- sel'in Beckett ve Melih Cevdet Anday ki- tapları da genç araştırmacılara ışık tutu- yor. Kendi çalışmamın da bu açıdan ya- rarlı olabileceğini düşündüm. - Khabın yeni baskısında değişiklikler yaptinız mı? İPŞİROĞLU- Özüne pek dokunma- dım, çünkü bu akımı kendi içinde bütün- lüğü olan birçizgide aydınlattığını düşü- nüyorum. Ancak kitabın bu baskısı için hazırladığım giriş yazısında güncelliğini belirlemeye çalıştım. Kitabın bugünkü okuyucusunun, kendi deneyiminden ve birikiminden yola çıkarak uyumsuz ti- yatronun doğduğu 50'li yıllarla doruğu- na ulaştığı 6O'lı-70'li yıllar ve bugün ara- sında bir bağlantı kurması gerekiyor. Bu bakımdan metinler, dönemler ve kültür- lerarası bir hesaplaşmaya girmek yaratı- cı okuyucuya düşüyor. Özellikle uyum- suz tiyatronun bizdekiaçılımlannıneleş- tirel açıdan sorgulanması tiyatromuzda yeni arayışlara yol açabiiir. ODAK NOKTASI AHMET CEU4L Anlatmayan Sanat, Nasıl Anlaşılın? Sanatlar, aslında birer dıldir. Resim, heykel, grafik, baskı, sinema, müzik.. evet, bunların hepsi birer dildir. Zaten bu olgu, günlük ko- nuşma dilimizden de yansır. "Resmın dılinden", "heykelindilinden", "müzığindilinden", "sinemanın dilinden" söz ederiz. Peki bunlar, yalnızca birer dil oldukian için mi birer sanattırlarl Elbet hayır. Çünkü ister sanatın dili, ister başkaca diller olsun, dünyada hiçbir dil, yalnızca kendisi için yalnızca dil olarak kalmak uğruna var olmakla yetinemez. Anlatılması gerekeni anlatmayan bır konuşma di- linin herhangi bir işlev yerine getırdığıni söyleyebilir miyiz? Dillerle yalnızca dil oldukian için ılgılenmek, dilbi- limcilerin uğraşıdır. Dillerı kullananlara düşen ise, kul- landıkları dil aracılığıyla anlatmaktır. Anlatmadıkları takdirde, kullandıkları dilin anlaşılabilmesı de söz ko- nusu değildir. Herhangi bir dili kullanabılme becerisı ne kadar yetkin bir düzeye vardırılırsa vardırılsın. tek başına bu beceriyi sanat diye nitelendirmeye olanak yoktur. Çünkü sanat eseri, en yetkin düzeydekı bır dilın an- latılanla birleşmesinden doğan bir üründür. Beceri, beceri olarak kaldığı sürece ancak "ışçilık" kavramı- nın içeriğini oluşturabilir. Örneğin kamera aracılığıyla birbırınden usta çekım- ler gerçekleştirmek, yetkin bir sinema ışçiliğinin gös- tergesı olabilir; ve en yetkin düzeydeki ışçilık, hiç kuşkusuz her sanat eserinin onsuz olunamaz iki ko- şulundan biridir. Gelgelelim ikinci koşul da gerçek- leşmeden, yani yetkin düzeydekı dil bir anlatım için kullanılmadan, bir sanat ya da edebıyat eserinin var- lığından da söz edilemez. Buna karşılık neyi nasıl anlatacağı, hiç kuşkusuz sanatçının özgürlügüne kalmış bırşeydir. Sanatçı bu bağlamda o denli özgürdür ki, kendi ortamının bü- tün temel sorunlannı, toplumsal çalkantılarını, bu or- tamdan kaynaklanma bireysel çıkmazları görmezlik- ten gelip ya da ilgilenmeye değer bulmayıp "başka şeyler" anlattığı zaman bile -anlatması koşuluyla- sanatçılığı tartışılamaz. Böyle bir sanatçıya tanınamayacak tek hak, orta- mındakilerin kendisıni anlamadıklarından yakınma hakkıdır! Çünkü birbirlennin sorunlannı paylaşmayı hiç dü- şünmeyen insanlar arasında ne kadar iletişım kuru- labilirse, ortamlannın sorunlarını sanatlarının difıyle anlatmayı düşünmeyen sanatçılarla ortamlan ara- sında kurulabilecek ilişki de o kadardır. Türk edebiyatı şiirıyîe, romanıyla, öyküsüyle öte- den beri ortamını da -üstelik genellıkle çok yoğun dü- zeyde- anlatan bir dil olma özelliğını korumuştur. Ör- neğin Türk insanının Tanzimat'tan günümuze uzanan var olma savaşını Türk romanından da ızleyebılmek, rahatlıkla olasıdır. Sanatsal bağlamdakı tüm aksak- lıklarına ve henüz edebiyatla boy ölçüşebilecek ko- numda olmamasına karşın. aynı durum Türk sınema- sı ıçın de söz konusudur. Ama ülkemizde güzel sanatlar için aynı şeyi söy- leyebilmek, genelde ne yazık ki mümkün değildir. Örneğin resim ya da heykel dilini yalnızca dil uğ- runa kullanmak. uzunca bir zamandan bu yana sa- natımızda artık egemen bir eğilimdir; renklerin, çiz- gilerin, gölgelerin ve yontuların diliyle yola çıkılıp ne- ler anlatıldığını sorduğumuz takdirde karşımıza yanıt diye çıkacak olan, çoğunlukla bir boşluktur. Evet, sanat ıradesiyle yönlendırıldiğınde. boşluk da bir anlatımdır. Ama ben burada böylesınden de- ğil, gerçek boşluklardan söz ediyorum. Türk resim ve heykel sanatı. anlatım biçimleri bağ- lamında Batı'nın gelişme evrelerını ve sanat akımla- nnı ızlemeyı hemen hiçbir zaman ihmal etmemıştir. Buna karşılık o bıçimler aracılığıyla anlatmayı -bırkaç değerli sanatçının dışında- nedense önemsememiş- tir. Güzel sanatlarımızda dün ve bugün, bütün olup bi- tenler karşısında kaç başkaldırıya, kaç protestoya, kaç "sarsıcı" sergiye tanık olabildik? Biliyorum, şimdi kimileri hemen, "Sanatçı sıyaset- le uğraşmak zorunda mıdır?" diye karşı çıkacaklar. Elbet hayır. Sanatçı, "siyasetle" uğraşmak zorun- da değildir. Ama eğer "muhalif" olrmayı. sanatçıda bulunması gereken farklı bakış açısının özü sayıyor- sak o zaman sanatçının "politik" olması gereğinı de benimsememezlık edemeyiz... Belki de ad yanıltıcı ve "güzel sanatlar"dar\ sade- ce "dünyayı güzelleştirmek" anlaşılmakta. Fakat böyle olsa bile unutulmamalıdır ki, "dünyayı güzel gösterme" ile "güzelleştirmeye çalışma" arasında dağlar kadar fark vardır. Ve "dünyayı güzelleştirme- yi" hedefleyen sanatçı, bu işi ancak sanatının diliyle yaratacağı bir eleştirel bakışla, "politik" bir bakışla ya- pabileceğinın de bilincinde olmak durumundadır. Tıpkı ömrü boyunca barışı istemış olan Picas- so'nun, bu amaç uğruna savaşı görmezlikten gel- meyle, üslup denemeleriyle yetinmeyip "Guernıca "yı da yapmış olması gibi... BIGIN 24. L luslararası İstanbul Müzik Festhali kapsamında bugün saat 19.00'da Aya Innı'de Mıseha Maıschi ve Dario Havaro vıyolon^el ve piyanoda Beethoven. Schubert. Rahmaninof ve Şostakovıç'ın eserlerinden oluşan bir konser sunuyor. Saat 21.30'da ıse Topkapı Sarayı Müzesi'nde Aidan Lang'ın sahneye koyduğu "Saraydan Kız Kaçırma" ızlenebılır. Aksanat Kültür Etkinlikleri kapsamında bugün saat 12.30'da \Vhitney Houston'ın laser-dısc'ten pop konsen. saat 18.30'da ise Sabahattin Türkoğlu'nun "Tanh Boyunca Anadolu'da Kadın Kıvafetleri" adlı dialı söyleşisi yer alıyor. Evrensel Kültür Merkezi etkinlikleri kapsamında bugün saat 19.00'da Federico Fellini'nin yönettıği 'Sekizbuçuk' adlı film yer alıyor. Feneryolu Vakıfbank Sanat Galerisi'nde "Beş Yorumcu'nun karma resim sergısi gezilebilir. Asaf Koçak Karikatür Yarışması Kültür Servisi - Kankatürcüler Derneğı "nın 2 Temmuz 1993 Sıvas olaylannda yitirilen karikatürıst Asaf Koçak'ın anısına düzenlediği 'Asaf Koçak Kankatür Yanşması'nın bu yıl ikincisi yapılıyor. Tüm amatör \e profesyonel kankatüristlere açık olan yarışmada konu kısıtlaması yapılmıyor. Her sanatçının sıyah-beyaz tekniğiyle oluşturduğu 4 yapıtla katılabıleceği yanşmaya gönderilecek kankatürlerin daha önce yayımlanmamış ve ödül almamış olması gerekiyor. Yanşmaya katılmak isteyen kankatürcülenn son katılım tarihi olan 28 hazirana dek yapıtlannı. "Karikatür Dergisı. Konur Sokak 31 10 Kızılay. Ankara" adresıne göndermeleri gerekiyor
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear