23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet Imtivaz Sahibi: Berin Nadi Genel Yayın Yonetmenı Orhan Erinç # Genel Yayın Koordınatöru Hikmet Çetinkaya 0 Yaznşlen Müdurlerı Ibrahim Vıldız (Sorumlu), Dinç Tayanç 0 Haber Merkezı Muduru Hakan Kara # Gorsel Yonetmen. Fikret Eser Dı^ Haberler Ergun Balcı# İstıhbarat Cengiz Yıldırıın 0 Ekonomı Bülent Kı/anlık 0 KuUur Handan Şenkoken 0 Spor Abdülkadir Yücelman 0 Makaleler Sami Karaören 0 Dürcltnıc Abdullah Yazicı 0 Fotoâraf ErdoğanKöseoğlu 0Bilgi-Bclae Edibeftuğra0 Yurt Haberlen Mehmet Fafaç Vavin Kunılu İUıan Sdçuk(Ba$lmn). Orhan Eriırç, Okta> Kurtböke Hikmet Çrtînka> a, Şükran Soner, Ergun Bakı, Dinç Ta\anç, tbrahbn Vıldız. Orhan Burialı. Mustıfa Ralbat. Hakan Kara. Ankara TemsılciM. Muslafa Balbav • Habcr Muduru Doğ*n Alun Atatûrk Bulvan No 125. Kat4. Bakanlıklar- AnkaraTel 4195020 (7 hat), Faks 4W5027 • tzmır Temsılcısı Serdar Kızık, H Zıya Blv 1352 S 2 3 Tel 4411220. Faks-44!9117«AdanaTemsılcıaÇeÖnrığeııoğhi inönüCd 119S No-1 Kat: 1, Tel 3522550, Faks 352257ü Muessese Muduru Erol Erkut 0 Koorduutör Abmet Korulsan 0 Muhasebe BülentYener0ldare H>ıse>r inGürer01şletme Önder Çelik 0 Bılgı-lşlem Nafl İnal 0 Bılgısayar Sıstem MürüvetÇüer MED>AC:0Y5netım Kurulu Ba>kanı-tıenel MIKIUT Gülbin Erduran 0 Koordmator Reha Işttman 0 Genel Müdur Yarduncısı MineAkdağ MEDYA C : 0 Yonetım Kurulu Başkanı - Genel Mudur (slün Alanen 0Murahhas uye BoraGöaenç Vnımlayın ve Ba&an: Yenı Gün Haber Ajanü, Basın ve Yayıncılık \ Ş TirU'caih Cad î*M'CjŞaloğlu W 4 Ist PK 246 Isunbull e! (0 212ı 512 05 05 (20 ha!) Faks (0 212ı 513 85 24ŞUBAT1996 fmsak'5.16 Guneş:6.41 Öğle: 12.25 İkindi: 15.24 Akşam 17.55 Yatsı: 19.14 M E D Y \ C T e l 51407 5 1 - 5 1 3 9 5 80 - 5 H 84 M>-61. Fakb 5118466 ADO Kadıköy Şubesi'nde oyun • İstanbul Haber Servisi - Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Kadıköy Şubesi, dernek yaranna, "'Paşam Annem" adlı oyunu sahneliyor. Can Murat Şengel yönetimindeki "Paşa Annem" adlı oyun Kenan Evren Lisesi'nin tıyatro salonunda 10 mart tarihinde sahnelenmeye başlayacak. Oyun ıçin tüm hazırlıklann tamamlandığını belirten şube yetkilileri "Tüm Atatûrkçüleri bizimle dayanışmaya çağınyoruz" dediler. Gazeteci Yücebaş toprağa veriUi • İstanbul Haber Servisi - Gazeteci-yazar Hilmi Yücebaş Istanbul'da toprağa verildi. Türk edebiyatını inceleyen çalışmalanyla tanınan Yücebaş'ın cenazesi Üsküdar Ayazma Camii'nde dün kılınan öğle namazından sonra Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi. Evlı ve iki çocuk babası olan Yücebaş 'ın cenaze törenine ailesi, yakınlan ve arkadaşlan katıldı, İsrail'le askeri • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Genelkurmay Ikinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, Israil'le imzalanan "Askeri Eğitim ve Işbirliği Anlaşması"nın amacının bölgede istikran sağlamak ve bölge banşına katkıda bulunmak olduğunu söyledi. Israil'e yaptığı iki günlük ziyareti tamamlayarak dün Ankara'ya dönen Orgeneral Bir, anlaşma uyarınca iki ülke silahlı kuvvetleri arasında subay ve personel değişimi ile belirli okullann heyetlerinin karşılıklı ziyaretlerinin gerçekleşeceğini belirterek en kısa zamanda bir uygulama planı yapılacağını kaydetti. Hayalarda soğuma sürüyor • İstanbul Haber Servisi - 9 günlük Şeker Bayramı tatili süresınce mevsim normallerinin üstünde seyreden hava sıcaklığının, batıdan gelen soğuk ve yağışlı hava kütlesi ile yeniden mevsim noımallerine dönüşü sürüyor. Yurt genelinde hava sıcaklıklannın 10 ila 15 derece düşmesi bekleniyor. Istanbul'da hafta sonunun karla kanşık yağışlı geçeceği belirtiliyor. En yaşlı kadm • Çeviri Servisi - Dünyanın en yaşlı kadını Jeanne Calment, şampanyalı ve pastalı bir partiyle 121. yaşgününü kutladı. Yeryüzünde, 124 yaşında olduğunu söyleyen Brezilyalı samba dansçısı Maria do Carmo Geronimo gibi dünyanın en yaşlı insanı unvanına sahip olmak isteyen bırkaç kişi daha olmasına karşın, Fransız Calment, doğum belgesiyle yaşını resmi olarak İcanıtlayabilen tek kişi. Önümüzdeki günlerde, Calment" in funk - techno - rap türü müzikJer eşliğinde yaşamının öyküsünü anlattığı bir CD yayımlanacak. Calment, doğumgününü, 21 Şubat 1875 yılında doğmuş olduğu Arles kentinde kalmakta olduğu bakımevinde kutladı. Süreyya Paşa Plajı'nın kuruluş öyküsü 1939 vılına uzanıyor. Şimdi plajdan geriye bir şey kalmadı. Kadıköy'deki Sürey va Sintması ise 1923 yılında inşa edümeye başlamışü. (Fotograflar: KUBtLAY TÜNTÜL- KAAN SAĞANAİC) • Süreyya Paşa, kurduğu sinemayla ilgili olarak, "Maksadım para kazanmak olsaydı, aynı masrafla bu abideyi Beyoğlu'nda pek güzel inşa ederdim" diyordu. Ama Nâzım Hikmet aynı görüşte değil. • • Uç Süreyya'nın öyküsüZAFERAKNAR lstanbul'un üç Süreyyası van ikısı öldü, biri yaşıyor... Uç Süreyya'nın üç öyküsü var: ikisi unutul- du, biri yaşıyor... Süreyya Paşa'nın Süreyyalan; Süreyya Sine- ması, Süreyya Opereti ve Süreyya Plajı... Sürey- ya Paşa (llmen), köken olarak Osmanlı bürok- ratik elitinın birüyesidir. Mehmet Rıza Paşa'nın oğludur ve grubunun çoğu ü\ esi gibi askeri okul- larda eğitim görür. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra askerlikten istifa eder ve daha subayken ilk denemelerini yaptığı iş yaşamına atılarak zen- ginbir işadamı olur. lstanbul'un Batılılaşması için kafa yorar. Sinema salonu yaptırma düşüncesı- nin, bir inat ve onur kınklığı sonucu ortaya çık- tığı söylenir. Kadıköy Tesis-i Mekaâtip ve Terak- ki-i Maarif Cemiyeti'nin başkanlığını yapan Sü- reyya Paşa, 1922 yılında Kadıköy okullan yara- nna bir oyun düzenlemeyi düşünür. Yer olarak Kadıköy Rum kilisesinin malı olan Apollon Ti- yarrosu (yıkılarak şımdıki Reks Sineması kurul- du) düşünülür. Ancak kilise yönetımi bu ısteği soğuk karşılar ve salonu vermez. Bundan son- raki gelişmeleri Süreyya Paşa şöyle anlatır: "1923 senesinde ben ne yapıp yapıp derin bir hamivct hissi> le memleketimizde eşi olmayan Sü- reyva Sineması'nı inşaya başladım. \Iaksadım pa- ra ka/anmak olsa\dı, hic; süphcsi/ ki a\nı mas- rafla (yalnız arsa fivatı farkı hariç olmak iizere) bu abideyi Be\oğiu'nda pek giuel inşa ederdim~" Ancak Nâ/jm Hikmet, aynı düşüncede değıl- dir... Süreyya Sineması'nın müdürlüğünü 1930'lu yıllarda Nâzım Hikmet'in babası, Hikmet Bey yürütür. Aynı gün içinde köpek ısırdığı için ku- duz, yere düştüğü için de tetanoz aşısı olan Hik- Manyas'ın diploması tehlikede COŞKUN YAMAN BALJKEStR- Avrupa Konseyi'nden A sınıfı diploma ödüllü Manyas Kuşcenneti'nın tunzm açısından önem taşıyan diplomasını yitırme ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu bildirildı. Akarsu ve yağışlarla göle ulaşan ze- hırli sanayi atıklanyla, çeşitli tanm ilaçlanmn 'kus^ cenneti'ndeki doğal dengeyi bozması, bunun ya- nında sular altında kalan ağaçlann çürümeye başlaması yetkilileri düşündürüyor. Yaklaşık 239 kuş türünün bannma. beslenme ve üreme yeri olan 'kuşcenneti'nın korunması ve sorunlann çözümü amacıyla toplantılar yapılı- yor. Karacabey Ovası'nın sulanması için bölgeye fazla su verilmesi nedeniyle DSİ eleştiriliyor. Yeni bir kuşcenneti yaratmanın olanaksızlığına değinen Baîıkesir Valisi YahyaGürdevletinter- cihini yapmasını istedi. "Ya Karacabe> Ovası sulanacakya da kuşcennetini koru>^cagız" diycn Gür. ovanın sulaması için başka seçenekler bu- lunabileceğini, ama kuşcenneti seçeneğirtin ol- madığinı söyledi. Çe\re ll Müdürii İbrahimKo- zan da. ağaçlann çürümesi ile birlikte kuşlann yuva yapacak yer bulamayacağını vurgularken sonuçta başka yörelere göç edebileceklerini, Manyas Kuşcenneti'nin de zengin kuş varlığını yitirebileceğini bildirdi. Bu arada, kuşcennetindeki çevre sorunlannı çöz- meyı amaçlayan ve geçen ay kurulan Manyas Gölü Kuşcennetini Konıma Altyapı Tesisleri Yaptırma ve tşletme Birliği'nin ilk genel kurulu da Vali Yahya Gür başkanlığında yapıldı Yöre- deki belediye başkanlan, il genel meclısi üyele- ri; turizm, çevre. baymdırlık. sanayi, köy hiz- metlen ıl müdürleri: DSİ ve Orman bölge mü- dürlen; kuşgölüne kıyısı olan Kocagöl, Hamam- lı, Akçaova. Kayaca, Bereketli. Külefli, Çepni, Yeşiçomlu, Kuşcenneti ve Kayacık köy muhtar- lannın katıldığı genel kumlda sorunlar bir kez daha ele alındı. met Bey ateşlenir. Oğlunun kucağında kendin- den geçmiş bir halde yatarken Süreyya Paşa, ev- lenne gelir ve Hikmet Bey'in ağır hastalığına bak- madan parasal konularla ilgili hesap sorar. Budu- rum Nâzım Hikmet'i derinden etkiler ve "Hiciv Vadisinde Bir Tecriibe-i Kafcmiye" isimli şiirini yazar. Nâzım Hikmet'in şiiri şöyledir: "Bir varmış bir yokmuş/ Develer tellalhk edip satarken develeri bir benim babam \-armis, bir de zahmuhteremin pederi/ Benim babam, daz- lak kafata ufak tefek bir adanV O bir zaümuhte- remin pederi/ İkinci Sultan Hamid'in meşhur hırsız seraskerL." Süreyya Paşa'nın kendi adıyla anılan sinema- sını inşa etme nedenlennden biri, kendi sözleri- ne göre içındeki tıyatro tutkusuyla ilgili. Bu tut- ku 1928 yılında yaşama geçirilir; Süreyya Ope- reti kurulur. Topluluk, sinemanın sahnesı ta- mamlanamadığı için Hale Tiyatrosu'nda tem- sillere başlar. Ama kısa süre içinde, vilayetın topluluk için verdıği ödenek kesılince, Süreyya Paşa olay\ kendi başına götüremeyeceğini oyun- culara açıklar. Oyuncular paşanın da onayıyla ay- nı adı korurlar ve Süreyya Opereti 1934 yılına kadar ara \ererek de olsa çalışmalannı sürdürür. Cçtincû Süreyya, plajm Süreyya Paşa'nın üçüncü Süreyyası, Süreyya Plajı... Kuruluş öyküsü 1939 yılında başlar. Kartal Kay- makamı ve Maltepe Reisi, Küçükyalı mevkim- de, deniz kenannda bulunan bostan yennin üze- rinde bir plaj kurulmasını isterler. Bostan, paşa- ya aittir. Bu isteği kıramaz. Bostanın plaja dö- nüştürülmesi için çalışmalar başlar. Araya İkin- ci Dünya Savaşı girer. 1946 yılında plaj açılır. Devlet Demiryollan buraya bir peron inşa eder. Ardından bir geçitle plaja bağlanan "Sür^ya Paşa" istasyonu inşa edilir. Plajda 80 birinci mevki, 200 de ikinci mevki soyunma kabıni var- dır. Deniz içinde bulunan \e plaj ın sembolü olan "Bakireler Mabedi'"nin kuruluşunu Süreyya Pa- şa şöyle anlatır: "Eski Yunan tarihinde bir Bakireler Mabedi ve bu mabedi ziyaret ve tavaf eden genç ve gelin- lik kıztann çabuk koca buldukları efsanesi mev- cut olduğu cümlece malumdur. A\rupa parkla- ruıda ve sular kenariannda ve sinema funlerin- de tesadüfedilmekte olan mabedin şekli hoşumu- za gittiği cihetle, biz de sahildcn elli-altmış met- re uzakta, piajımızın sembolü olmak üzere ahı di- rek ve bir kubbeden bir deniz mabedi inşa ettik. plajımut süskdik.^" Süreyyalann en şanssızı, belki de plaj olanı. Sahil yolundan Küçükyalf ya giderken İcara ta- rafinda kalan ve ayaklan şimdi toprağa basan "Ba- kireier Mabedi",bir kentin geçmiş ve gelecek ara- sında kurulan felaket köprüsü adeta. Çok değil bundan yanm yüzyıl önce genç kızlann, kadın- lann üzerinden denize atladığı bu mabed, şimdi tstanbul'un utanç anıtı... MESELA DEDİK ERDAL ATABEK Rıılısal soruıüarın en iyi flacı, sanatANKARA (Cumhurivet Bürosu) - Resim, müzik, dans, drama gibi güzel sanatlar aracılığıyla hastanın kendini yanstımasına dayanan "sanat terapi", Türkiye'de de yaygınlaştınlmaya çalışılıyor. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr Melike Günay iki yıldan beri uyguladıklan etkileşimli grup sanat tedavisınde oldukça başaralı sonuçlar aldıklannı söyledi Prof.Dr. Günay. Amerika. îngiltere, Fransa. ltalya ve Almanya'da yaygınlaşan sanat terapiyle, hastadan sanatsal bir ürün ortaya koymasının beklenmediğinı vurguladı. Günay, "Önemli olan ifade etmek ve yaratmaktır. Bu terapi modelinde, resim, müzik, dans, drama gibi sanatsal yöntemleıie birevin kendini özgürce ifade etmesi amaçlanmaktadır" dedi. Günay, hastalara uygulanan sanat terapide ağırlıklı olarak resim yaptınldığını belirtirken. konu ve malzeme seçiminde • Prof. Melike Günay, "Bu terapi modelinde, resim, müzik, dans, drama gibi sanatsal yöntemlerle bireyin kendini özgürce ifade etmesi amaçlanmaktadır" dedi. bireyi rahat bıraktıklannı söyledi. Resim aracılığıyla başlatılan iletişimin, hastanın sorunlannı dışa vurmasını sağladığını belır»en Günay, "Bütün grup üyelerinin kişiliklerini yansıtan resim, hem zihinsel hem de duygusal olarak bir imaj oluşturur. Resimler. duvgu yüklü objelenlir. Resimler üzerine yapdan konuşma, duygular üzerine >apılan konuşma anlamuıa gelmektedir" diye konuştu. Günay, hastanın resim yoluyla kişisel sorununu açıklarken, oldukça rahat davTandığını, zorlanmadığını, bu nedenle de tedaviye uygun tanılann konularak, başanlı sonuçlar elde edildiğini vurguladı. 4'er ve 6'şar aylık gruplar halinde çalıştıklannı belirten Günay, "Sanat aracılığıyla yapılan terapide, bunalonın az, duygulann yoğun olarak yaşandığını gözlemliyoruz. Resim hakkında konuşmamn hastalara kolay ve /fvkli geldiğini, etkileşimin hızlandığını görüyoruz. Tedavideki başan, bizi yüreklendiriyor" görüşünü dile getırdi. SEYAHATNAME YAVUZGÖR 27 Mayıs Ankarası ve Afrika Şubesi Sızlere 27 Mayıs Ankarası hakkında çok ılgınç şeyler anlatabilınm... Kiminın, 'Diktatörlerden kurtulduk" diye şenlık yaptığı, kıminin sessiz seda- sız mınldanıp soytendıği bu süreç için yo- rum yapmayacağım. Milli Biriik Komitesı üyesı iki arkadaş edinmiştık. Kendileri bizim 'Tenis Kulü- bü'ne gelerek bızle ilişki kurdular... Bir tanesi, "27 Mayıs günü ne yapa- cağımızı pek iyi biliyorduk... Sonra an- ladım ki, 28 Mayıs ve sonrası için belir- li bir hareket planı yokmuş..." demişti. • • • "lyibirmemur, politika ile uğraşmaz" denilirdi. Bu anlayış da bızi ıç politika dai- galanmalannın dışında bırakırdı. Rejımler, hükümetlerdeğışebılır... "Ida- re", devleti yürütmeye devam eder... Biz de işimize bakıp aşımızı sağlayan ma- aşımızı almayı sürdureceğız. Bcyle de yaptık. ••• Bakanlık'ta II. Politik Daire'de üç "şu- be" vardı...Ortadoğu,CENTO, Uzakdo- ğu ve Afrika şubeleri... 5 yıl Amerika'da, bir yıl Meksika'da, 2.5 yıl Afga- nistan'da görev yapmış bir 'büyükelçilik başkâti- to/'nin Afrika şubesi mü- dürlüğüne atanması, bi- zim işleri yakından bilme- yen kimselere, en azın- dan, 'acay/p'görünebilir. Bunda hiçbir garabet yok... Bu Afrika şubesinin işlerini, birisinın yünjtme- si gerekiyor ve de bu gö- rev bana verildi. Bu kadar basit... • •• 1960 ve 1961'de bir su- rü eski sömürge, bağım- sızlığına kavuşmaya başladı Yukarı Vol- ta, Sierra Leone, Kongolar vb... Katan- ga'daki diktatör TScohombe^'nin iki akıl hocasının, biri Musevı, öbürü Müs- lüman iki Türk olduğu anlaşıldı. Musevi vatandaşa, 'fahri konsolosluk' verildi. Bütün bu yeni ülkeler hakkında bizde bil- gi, 'yok' denecek kadar az... Kuzey'de- ki Fas, Cezayir, Tunus, Libya ve Mısır'da ve eski Afrika devletleri olan Sudan ve Habeşıstan'da eskıden beri temsilcilik- lerimiz var... Ama, 'Kara Afrika' için, hazırlık yap- mak gerekiyor. Mill1 Biriik Komrtesi çok kısa zamanda (3 gün) Kara Afrika konu- sunda 'hizmete özel' bir yapıt istiyor... Eski sömürgecılerden bulup buluşturu- yoruz, Bakanlık matbaasında bastınyo- ruz. Yeni Afrika ülkelerinde, yeni büyükel- çilikler açılması gerekiyor... Bir süre sonra, NATO'nun Afrika'da olup bitenlerte ilgilenen 'Afrika Eksper- leri' komrtesi kuruluyor. Biz de her altı ayda bir, o zaman Paris'te bulunan NA- TO'nun bu toplantılarına 'eksper po- zunda' katılıyoruz. Bu 'eksper pozu' deyimini yadırga- mayın... Toplantıda bulunan ingiliz, Fran- sız, Belçikalt, Portekızli delegelerin ço- ğu, onlarca yıl Afrika'da görev yapmış eski sömürge ıdarecileri. Konu hakkın- da 'Yedi Tulâ' sahibi... Sadece ben ve Yunanlı meslektaşım, işin acemileriyiz. Komrtenin başlıca konulanndan biri, Çin'in ve Sovyetler Birliği'nin, Afrika'ya ulaştıımaya çalıştıkları etkilerinın ınce- lenmesi... O arada, Moskova'daki Patrice Lu- mumba Ünıversrtesi'nde Marksıst ide- olojiye göre yapılan eğitimi biiiren Afri- kalı öğrerıcilerin, ülketerine döndükteri za- man, 'Sovyet rejıminden' yaka silken ve Batı yanlısı olmaya yönelen bir tutum içerisinde olduklan ve önemli mevkile- re gelen bu gençlerin içinde Sorbonne, Cambndge ya da Amerika'nın ünlü üni- versrtelennden çıkanlann ise 'sosyalizm' peşinde koştukları kanısı egemen olu- yorbueksperiere... Ilginç bir paradoks... • • • Bu toplantılann bırinde, Ingılız delege- si, diploması alanında mangalda kül bı- rakmayan İngiliz dıplomatlanna hıç de uygun düşmeyen bir 'gaf yaptı. 'Afrika'daks (tehlike) sade komünistsız- ması değil. Bize gelen belgelere göre, Islam di- ni de çok süratle yayılmakta. Bu kadar uzun süredir, misyonerierimizin çabası- na rağmen" deyiverdi. Yanımda oturan Amerikalı, "Adamsi- zin burada olduğunuzu unuttu galiba" diye fısıldadiKulağıma...Yapılacak birtek şey yardı, "İngilizdelegesinin verdiğibu bilgiye teşekkür ederiz" dedik. İngiliz hariç, diğerieri gülüştüler... • • • Ankara'da sivil idare geri geldi.. Bizim de atanma vaktimiz gelip çattı. ikinci adam, 'elçilik müsteşan' olarak Sofya el- çiliğine atandım. O zaman, Bulgaris- tan'dakı temsilciliğimiz 'orta elçilik' se- viyesinde idi. 1962 yılının mayıs ayı sonunda, Sir- kecı'den trene bindik. Yunan arazisinden geçip tekrar Türkiye'ye, Edirne'nin Ka- raağaç istasyonuna geldik. Biraz son- ra, bir Bulgar lokomotifi gelip trene bağ- landı... 14-15 kilometre sonra, 'Bulga- ristan Halk Cumhuriyeti'ne ulaştık. Yarın: Bulgaristan... Mayıs 1962 - Arahk 1963 y biri ticaret yapmaya karar vermiş. Babasından kal- ma tarlayı satıp parayı kuşa- ğınakoymuş, yola çıkmış. Eündeki pa- ra iş yapmaya yetmediğı için ortak ara- maya başlamış. Konuştuğu kişiler. ona "Yahu sen ticaretten ne anlarsın, seninle hangi işi yapsakzararederiz" diye ortak olmamışlar. Köylü de yo- lun kıyısında öyle dertli dertli otu- rurken şeytan yanına gelmiş, "Nedü- şünüyorsun kardeş" demiş, "böyle düşünceli oturman içüne dokundu". O da "ortak aradtğını ama bulama- dığuu, kendisine ticaretten anlamaz- sın dediklerini"ağlamakh bir sesle anlatmış. Şetan da ona "çok üzüldü- ğünü, bunlan kim söviemişse yanhş söylediğinL hangi işe elini atsa kârlı çı- kacağının belliolduğunu" söylemiş ve "Gel seninleortak obhm"demiş. Köy- lü, karşısındakinin şeytan olduğunu anlamış. ama kurnazlığına güvenmiş. "Peki" demış. Şeytan demiş ki: "Bu yıl bir tarla bulup ekelim. Toprağın üstünc çıka- nı mı istersin, altında kalanı nu, sen seç. Sonra götürüp pazarda satahm" Köylü de düşünmüş. "seçme hakkı- nı bana verdiğine göre ben şevtanı kandınnm, kârlı çıkan da ben olu- rum". "Peki" demiş. Üstteki köylünün. alttaki şeytanın... "öylü toprağın üstüne çıkanın pazardasatıldığınıbiliyorva. üsttekininkendisıninolmasi- nı istemiş, şeytan da kabul etmış Köylü içinden diyormuş ki "şeytan bu işten anlamıyor, yıl sonunda kârlı çı- kan ben olacağun." Şeytan tohumla- n getırmış, köylü de çalışıp onlan ek- miş. Beklemeye başlamışlar. Topra- ğın üstünde yapraklar belinnce köy- lü sevinmiş. yaprakları kesıp demet- ler yapmaya başlamış. Onun isi bıtın- ce. şeytan toprağı eşelcvıp >umrula- n çıkârmaya başlamış. Meğerse ek- Köylünün şeytanla ortaklığı. tikleri patates tohumu değil miymiş? Köylü hiç patates ekmediği için ne- yin para ettiğini kes*irememiş. Pa- zarda yan yana mallannı satarken şey- tan patateslerin hepsini satmış. köy- lünün yapraklannı kimse almamış. Köylü buna pek içerlemiş ama se- sini çıkarmamış. İçinden "bak ben sana ne yapacağım" diye geçırmiş. Şeytana dönmüş. "Bu yıl da toprağın alündaki benim, ûstündeki senin ol- sun" demiş. Şeytan da boynunu bü- küp. "Peki, hep senin dediğin oluyor ama ne yapalım. madem ki ortak ol- duk, diyecek bir şevr yok" demiş. Alttaki köylünün, üstteki şeytanın... Ş gene oflaya puflaya to- , \ humlan getirmış, "Benim ca- 3 ^ nım çıktı, artık ekme işi senin" demiş. Köylü onun haline kıs kıs gü- lüyoımuş. Yağmurlar yağmış. otlar bü\ iımcyc başlamiv Bu kez da cktık- len arpa değil miymiş? Şeytan arpa- lan toplamış, köylü de toprağın altın- da kalan kökleri derlemiş. Pazara gıt- mişler ki arpalar satılıyor, köklerin yüzüne bakan yok. Köylü fena içerlemiş. Şe>tana kı- zıp söylenmış. Şeytan da ona kızma- masını, ortaklıkta böyle şeylerin ola- bildiğini söyleyerek "Anlaşılan bizim toprakta talihimiz yok. Bu sefer kıs- metimizi denizde arayalım" dcmış. Böylece balık tutup saîmaya karar vermişler. 'Bası senin, gerisi benim...' öylübu kezuyanmış, "Pazar- lığı baştan yapalım" demiş Şeytan da "Sen nasıl istersen ortak" diye yanıtlamış. Köylü "Ba- hğın neresi iyidir?" diye sorunca da şeytan "Neresi olacak, her şeyin başı i)i değil mi, bahğında başındaakıl var- dır, başı senin olsun" demiş. Balıkla- n tutmuşlar. Öyle ın, güzel balıklarmış kı köylü hayran kalmış. Balıklann başlan da pek güzel duruyormuş. Köylü içinden "bu seferşeytanfenaaklandı" diye se- viniyormuş. Güzel bir balığı pişirip yemeye başlamışlar. Köylü bahğın başını kemirip durur- ken. şeytan bahğın etlerini afiyetle yemiş. Köylü artık dayanamamış, "Bu or- talıkta hep sen kazanıyorsun, benim bir şey kazandığun yok" demiş. Şey- tan da" "Haksızlıkedi>orsun" diye ya- nıtlamış. "Bak bu ortaklıkta hep se- nin dediğiniyapük,ben de sana ne söy- ledimse çıkn. Görmüyor musun, ba- hğın başını yiyince nasıl akıllandın. Bundan sonra kendine başka ortak ara." Bu hikâye de böyle bitmiş.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear