23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22EKİM1996SALI 14 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Finlandiya'da yapılan Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği'nin 14.Dünya Kongresi ve Fin tiyatrosu Tiyatrofutboldan dahapopülerTürkiye ile aynı boylamı paylaşan. anıa alabıldığine kuzeyde. "uygar" ola- rak bilınen dünyanın elverişli iklım ko- şullanııın uzanamadığı bır başka uygar- lıkta> ım. Uluslararası çıkarpazarlıkları- nm dışmda kalmış. ulusal bağımsizlığı- nı bızimle hemen hemen aynı zamanda. bizıın gıbı vaman bır bedel ödeyerek el- deetmiş. orınaıılarlagöllerin sarmaşdo- laş ülduğıı. güz renklennin tüm tonları- nın kilometreler bovunca sereserpe uza- nıverdiğı. kocaman bir ülkedeyim. Yü- zölçümü bizinıkinden daha küçük olsa da nütusu bızimkintn onda birine bıle ulaşmayan. aynı düzeydeki teknoloji sa- vıea çok dalıa az kişiye hizmet verdığı içın bızdon kat kat uygarolabilen Finlan- di>a Ze>nep Oral'la L'luslararası Tiyatro Eleştirmenleri Bırlığı'nm (AICT) 14. Diinya kongresi'ne katılmak için uçuyo- ruz Helsinkı'ye. Fınlandıya "dageçıreee- ğinıız bir hattalık süre içinde lıer şeyin zamanlanıası kusursuzolacak. hiçbirşey aksamayacak. hiçbir terslık olmayacak. hiçbır tatsızlık çıkmayaeak. Bu ülkede her türlü "dü/enleme'" kusursuz. Artık biz de kentııı bir parçasıy ız. Herkes Ingilizce konuştuğu için. Fın yaşamının ıçinde. sanki onlardan biriy- mişçesineyoğrulmaolanağımızvar. On- lanıı dingin \e valın yaşama bıçimini gözlenılemede zorluk çekmiyoruz. Bu yılki seminerin konusu tiyatro gazeteciliği Türkıye 1985 yılından bu yana AICTninyönetim kurulundayeralıvor. (Geçen v ıl y itirdığinıiz sevgili Lütfi Av, Türkıye'vı \ ıllar önce bu kuruluşun ilk üvelennden bin y apmış. Kongrede onun anısına savgı duruşu vapılıyor.) Bugüne dekgırdığinıiz seçinılerın hiçbirindeyü- zünıüz kara çıkmadı. (Sonuç olarak bu kez de oy \ erme yetkisi olan 24 ülkeden 20 siniıı o\ ıınıı alarak y ine gırıyoruz yö- netim kurulıına.) Bu yılki semınentı ko- nu>u tıyatro gazeteciliği. Kore'den Bre- zilva'ya. 60 dolayındaki delegenin ezici bir çoğunluğu. görüntülü "medya"njn sıradan tivatro yapımlarının çığırtkanlı- ğını vaparak tiyatro sanatını sıradanlaş- tırdığındaıı yakınıyor. Bizinı bildirımiz- de de görüntülü ınedya \e renkli basının tiyatro ile olan ılişkisı irdeleniyor. Çoğu Batılı \e Doğulueleştirmen -tiyatroeleş- tirisrnıngeçerliliğıniyitirmekteolduğu- ııu ileri sürüyor. Ancak. geçerliliğini yitiriyor gibi gö- rün.'-e de bir tiyatro eleştiri yazısına. Şi- li "de bıle Türkiye'de ödendiğınin en az on katı ödeniyor Bu işı "•amatörruh"la ya- pan bır tek bız kalmışız da dünyada. ha- berimızyok! Ftnlilergöstenşten hoşlanmayan. içten pazarlıklı olnıayan. sağduyuyu duygu- sallığa egemen kılmış. özü sözü doğru, doğal bır nezaketi ineelikle taşıyan, gü- zel insanlar. Teknolojinin sağladığı ola- tıakları sayıca çok daha az kişi paylaştı- gından. "uygariık" göstergeleri bıçim- sel görüntülerle sıııırlı değil; yaşam bı- çiminin doğal bir parçası olabilmış. Ge- nel telefonların önünde kuyruk. treıı \e otobüslerhıncahıııç dolu. bizimkılerdü- zey ındekı yollar kalabalık olnıadığı için itiş kakış. gürültü ve trafık kazası yaşan- mıjorbu ülkede İş bulamavan herkes iş- sizlik sigortasından yararlandığından. sokaklarda dilenci de görülmüyor. O ül- kede lıerkes "gülümsemeyi" biliyor... Gösteri sanatlarına gelince. sanatçı ye- tiştiren dört üniversiteden. i> i eğitim gör- müş bir dolu sanatçı çıkıp. özel ya da tam ödenekli bir dolu sanat kurumunda göre\ alabiliyor. Nütusu otıız bıni bulan heryerleşim merkezınde birkaç sahnesi olan en az bir profesyonel. birkaç da amatörtiyatrobulunuyor. Yerel yönetim- ler tivatro yapıları kurma bağlamında birbıriyle yanş içindeymiş. Bıroyuncu- nun aylık ücreti 2400 Amerikan Doları. (İşsız oyuncu sayısı çok az.l Yabaneı oyunlar yanında her yıl 70-80 >eni Fin oyunu sahneleyen tıyatrolann seyırcisi de örnek düzey de. Ortalamaya \urulun- ca. toplam nüfusun sansından çoğu ka- dar tiyatro bileti satıîıyorhervıl. Finlan- di\a. sıösteri sanatlan bafilamında bir Virüs Tiyatrosu 'nda Strindberg'in 'Baba'sı Onuncu yılını \e 30 yapımı geride bırakan Viruus Tiyatrosu'nda ("»iriis": "Anlaıtı bulaştıran") yine Isveççe olarak Strindberg'in gerçekçi oyunlannın en ünlülerinden olan "Baba"yı izliyoruz. Oyun ezberimizde. bu nedenle, aradakı yabaneı dil engeli daha kolayca ajılabiliyor. Karşımızda genç bir topluluk var. Bu yılı "Erkek Yüı" ilan etmişler. Oyunlan da "erkek" cinsinin duvarlıklarını ^ergileyen yapıtlar arasından seçilivor. (Sakın şaşırmayın. Finlandiya'da kadın- egemen bir topltım yapısı var. Bu nedenle. erkeklerin haklarını korumak sanatın işlevlerinden biri olabiliyor.) Çeşitli rollere. olması gerekenden daha genç oyuncular çıktığı \e olay oldukça derrne çatma bir sahne tasanmı içınde gerçekleştirildiği için. natüralizmin gerektirdiği inandıncılık bütünüyle oluşamıyor. Binbaşı'da Mats Langbacka, karısı Laura'da Birthe VVingnen etkili birçift oluşturuyorlar. Iki karşı einsin kıyasıva bır varoluş savaşı verdiği oyunda "ezen"le "ezüen" yer değiştirirken. aralarına hep en az üç metrelik uzaklık koyuyorlar. Dans edercesine... Kadının, alt etmeye kararlı olduğu erkeğe dokunduğu ender anlarda ise on be> yıllık e\ lilikte yaşanmış eziklik. sevecenliğin ilişkiye egemen olmasını engellıyor; Laura ateşe dokunmuşçasına uzaklaştırıveriyor ellerini.. "şenlikler ülkesi"; her \ ıl çeşitli alanlar- da onlarea t'estıval düzenlenişor. Ne vazık ki kongre bu festi\allerden binne rastlamamıstı. Bu nedenle seçimi- mizi Helsinki'de sergilenen o\unlarara- sından \aptiL_ • • Tampere İşçi Tiyatrosu'yla ağır top Jouko Turkka'nın oyunu Otobüse doluşup Fınlandiya'nın Manchester'i olarak tanıınlanan Tampe- re kentine (180 km. uzaklıkta) gidiyoruz. Çünkü Hefsinki'de Finlandiya'ııın ya^a- yan en bü\ük tı\atro adamı olarak nite- İeneıı Jouko Turkka'nın bir yapıtı sah- neleniyor o sırada. Sandalvelerle çe\re- kavrayamışoruz. (Bizım ortao\ununa benzeyen bir biçemle kar^ı karşiya\ız.) Perde arasında yerel se\ ıreılcr yanmııza vaklaşarak. "Niye geldiniz. Fince bilme- den bu oyunu anlayanıazsınız" diycrck yüreği/nizesu şerpiyorjat»»-. ,. - Döniişte yof bo\uncâ rRTcleştinnen arkadaijlarımızı öldürurcesine sorıı yağ- muruna tutsak da. ızlediğınıız olavııı "olay" olduğunu anlamamız için eıte.M güıı Jouko Turkka'nın kendı.-.i\le tanış.- mamız gerekli. Alkolizmden yeni kurtulnıuş. kaf'ası kazınmış. çarpıcı bır kışilık \ar karşı- mızda. •'O\unumun \enı' olduğunu si- ze kanıtlanıa\a çalışmakla kendimi aşa- reci ıçinde gencın hem scvtjilısı hem de aııa babası olarak rolden role geçiyorlar. Biryaııdan "Hamlet"sı ılişkilerdilege- lirken. öteyandan rınlandıya'daki asker- lik düzenının belgeselı sıınuluyor. Ayn- ca yaşlı kadının ovuncıı ki^i JdmJiğL- Turkka'y a bır yönctmen olarak duyduğu nefret. a.slında oyundakı kımliğinin dı- şinda bin olduğu. dahası biitün bunların gördüğü bırdıi') olma olasılığı oyun sü- reci içınde hep gündemde. Turkka ay n- ea oy unlarını kendısiy le ilgili çok u özer gerçeklerı seyırcisine "itiraf ettiği bir aracı olarak da değerlendiriyor. Dahası. oy utı Tampere kentıy le doğrudan doğru- ya ilgili. (ienç fılozof oyun başında as- Â ürkiye 1985 yılından bu yana AICT'nin yönetim kurulunda yer alıyor. Bugüne dek girdiğimiz seçimlerin hiçbirinde yüzümüz kara çıkmadı. Yine giriyoruz yönetim kuruluna. Bu yılki seminerin konusu tiyatro gazeteciliği. Gösteri sanatlarına gelince. yabaneı oyunlar yanında her yıl 70-80 yeni Fin oyunu sahneleyen tiyatroların seyircisi de örnek düzeyde. Ortalamaya vurulunca. toplam nüfusun yarısından çoğu kadar tiyatro bileti satılıyor her yıl. Ne yazık ki kongre. festivallerden birine rastlamamıstı. Bu nedenle seçimimizi Helsinki'de sergilenen oyunlar arasından yaptık. lenmiş mınıcik bir sahnede "Aşkın Kut- sanmış Düşkırıklıklan" adlı oyunu izli- yoruz. Göstermeci ve benzetmeci bı- çemlerin. "«jun içinde oyun", "anlam jçindeanlani" labirentlerinde sık sık ver değıştırerek dolaştığı bu gösterinin hak- kını \erebilmek için elimizdeki özetin yeterli olmayacağını kısasüredekavnvo- ruz. çünkü tüm çekıcıliğine karşın dene- v inıli başov uncu Eüa Roine'nin (NisaSe- rezli'nın kolavca başedebileeeği) ülke- nin en genç telsefe doktoruna âşık vaşlı kadın rolünde. jest ve mimiklerini dur- madan vineleverek çırpışinın oneminı ğılamış olujorum" dıve başlıvor söze. Tiyatroda bıçemın durmadan değiştiği- ni. kendisinin de üç yılda bir hem metin hem de sahneleme bağlamında veııı bı- çemlere geçtiğirıı söylihor. "Son on >ıl- dır görsellik modası \ardı" dıvor; "şim- di ise görsel olan dilin ta kendisi. Özellik- leyineleme." Yaşlı kadınla. askerdekı ça- vuşunun aynı zamanda â^ık olduğu 20 vaşındaki felsefe doktorunun sahnede vaşadığı serüvenin onlarea anlam kat- manından oluştuğunu dile getirıvor. Te- mel konu birgenein "erkek" kılmma.sı Ça\uş ve ya$h kadın oyunungelışinı sü- kerden Tampere've dönüvor ve bu işçi kentinin bırburjııva kenti olduğunu sö>- lüvor. Ovuının sonunda ıseburjuva sını- tınagömmetöreni vapılıyor. (Kutlanma- sı âdet olmıış Fraıısiz Burjuva Devri- mi'ne iroııık bır tepkı!) Bıreleştırnıenın ~Artaud"nun kıyıcı tivatrosuna benzer bır vaklaşmıla. tivatroyıı "gerçek ve iç- tenlikli bir dene> im alam"na dönüştüren. Fin tivatrosuna eoşku. şiddet. biranlam- da Latin kanı taşıvan biryazarve vönet- men olarak nıteledığı Turkka'vı tanımış olmaktan mutlııvum. Çalişmalarını bir gün aıılavabıldığım bırdilde izleyebileceğimi umuyorum yi- ne de... 1993'te tamamlanan Ulusal Opera Helsinki'nin ıncisi. (ünlü mimar-tasa- rımcı Alvar Aalto'nun küçük çaptaki ta- , ^umjarını yakında«,,.ba$yapıtlanndan "tTıri olan Fınlandiya Konser ve Kongre Salonu kompleksini uzaktan görebildik ancak.) "VVestside Storj" müzikalinden vazgeçip iiçlü bale gösterisini izlemek için Ulusal Opera'ya gidiyoruz. Fin sanatının tipik öğelerinden olan, çeşitli taşlann soyut bir tasarım anlay ışı içinde biçimlendirilmesiy le oluşan hey- kellerle bezenmiş. genişlik duygusunu uç boyutlarda yansıtan bu görkemli ya- pının büyük salonunda dansın üç büyük ustasının, Danimarkalı Harald Lan- der'in. Hollandalı JiriKyliaıTın veAme- rikalı VVilliam Fors>1he''ın üç ünlü yapı- tını izliyoruz. Her üç koreografın da "klasik baledeki hareket dili"nı bireysel yaklaşımlandoğrulrusundadeğerlendir- dikleri gösteride önce Lander'in "Etüt- ler"ini. sonra Kylianın "Unutulmuş Toprak"ını. en sonra da Forsythe'ın "İkinci Aynntı"sını izliyoruz. Aralann- da bir de Türk dansçının (Özen Erdinç) bulunduğu Fin bale topluluğu. gitgide daha kusursuzlaşan bir beceri gösterısi ve yorumla. üç gösteriden geçerek hızla doruğa tırmanıyor. Finlandiya'da izledi- ğim en coşku verici sanat olayı... Cam. porselen. seramik ve tekstil ta- sanmları tahta ve kâğıt işçiliği. takı sa- natı bağlamında Avrupa'nın en özgün ürünlerini sunan. sanatsever Finlerin hu- zurlu ve sessiz ülkesinden. gerçekten "canlı" bir anıyla dönüyorum: Kışa dayanıklı olduğunu sandığım bir saksı kırmızılı beyaz çiçekli "kanerva" (çalımsı bir ot) ile. Haftada bir suluyo- rum. şimdilik yaşıyor... Sesini yitirmiş Maria Callas'tan 4 UstalıkDersi' Amerikalı vazar Terence McNally'nin. şu anda dünyanın birçok tivatro metropolünde sergilen- mek'teolan •lstalıkDersi"(MasterClass)adlıoyu- nu. Finli nüfıiMin İsveççe konuşan kesimi için oyun sunan Svenska Tiyatrosu'nda izledik. Gerçek bir olaya dayanan oyun. büyük soprano Maria Cal- las'ın. 70'li y ıllann başında. opera şarkıcılığını bı- raktıktan sonra Nevv York'un ünlü Julliard Müzik Okulu'nda. mezun olma aşamasına gelmiş genç klasik-opera şarkıcılarına verdiği ustalık dersleri- ni dile getiriyor. Bir deneyimli kadın oyuneu. ikisi kadın üç ope- ra sanatçısı \e bıreşlıkçi için yazılmış olan oyun. hiç şarkı söylemeyen Maria Callasın. oturduğu yerden. karşısııuia ayakta dııran üç genç şarkıcıya verdiği "sahnekişiliği"derslenndenoluşuyor. C'al- las hiç durmadan konuşuyor ve başka hiç kimseyi konuşturmuyor. Callasın kişiliğıne biraz gülmece duygusLiyla daha çok da sevgi ve saygıyla yakla- şanbu nostaljik metni sahneve getirme'k için yö- netmene ve sahne tasarımcısına pek gerek yok. Ba- şoyuncu Christina Indrenius-Zale»ski. Jest. mi- mik. ses kullanınıındaki u>tahğını sergilcyecek oyunu tek başına götürüvor. (GülrizSururi'nın hiç zora gelmeden süriikleyebileceği bır rol.) "Hare- ket*" olgusunun hemen hiç y er almadığı >alıne ola- yını tekduzelıktv-'iı Bellini, Puccini \e \erdi opera- İarından kusıırsıızca yorumlanmış ary alar sunan üç genç opera sanatçısı I Annika Sjötund, Martina Ro- os. Anders Blom) kurtanvor. Bir Fin mafya müzikali 'Vera Veroşka' Helsinki Kaupungin Tiyatrosu'nda Finceolarak sunu- lan "\era Veroşka"nın kadın yazarı Pirkko Saisio, maf- ya müzikali olarak nitelidiği bu yapıtında Helsinki'de iş- çı kesımının vaşadığı Kallio mahallesinden birkaç yıllık bır kesıt sunuyor. "Nera" adlı lokantayı işleterek zar zor geçınmeye çalışan orta yaşlı Aune. askerden yeni dönen oğlu Rodney. polis olan kızı Tina \e y akın çev reden ge- len yoksul müşterilerle "Keşanlı Ali Destanr havasında başlıvor oyun. Kısasüre içinde ise yine Haldun Taner'in "Fazilet Eczanesi**ni anımsatan bır "değişen çevre oyn- nu"na dönüşüyor. Sovyetler Birliği'nin çözülmesınden sonra. başka ülkelerde ziy areti ticarete dönüştürme yo- liıvla oluştıırulan Rus mafyalarından birinin bu yoksul çe\rede iş tutmasıyla yaşanan yozlaşmayı dile getiren oy unda. "Vera" Iokantası önce 14 Veroşka*'adını alıp Rus- laşiyor. Aune \e ailesi dağılıp tükendıkten sonra ise ye- ni sahıplerince Fransız lokantasına dönüştürülerek "Ve- n>nique"adını alıyor. Düzenbazlıketmeyibeceremeyen. buyalın. saf veyoksul Finleri kandıran. Rusmafyasının. zorbalığı y alancı ipekten bir örtü gibi gizleyen incelik ve soyluluk görüntüsü... Sömürgen yabancıîar. hele Rus- ya'dan gelenlcr. dürüst ve saf Fin vatandaşlannın düze- ıııııı bozaeak sevimsizetkenler olarak değerlendiriliyor. Fın-Rus ilişkilerinin son yüzyıl boyunca hepduyarh bir dengede tutulmuş olması da bu yaklaşımda etkili. Pirkko Saisio'nun oyunu biraz dağınık: iki "geriyedö- nüş" sahnesi \e dans gösterileriyle daha da gevşek kıhn- miş. Bunda sahne düzeninın yeterince hızlı bir tartıma oturtulmamasının payı var. Oyuncular boşlukta kalıyor çoğunlııkla. (Rodney de Oskari Katajisto, Rus fahişe Lyuba'da Tiina \\eekstrom etkili bır oyun çıkanyorlar. Oy ııncuların çoğu bedenlerıni çok iyı kullanıyorlar.) Ge- nellıkle fonda kalan müzik bemol tonlardadolaşıyor. Fin duvarlıöına vatkın... YAZIODASI SELtM tLERİ Söylem Diizeyi Sözlükler, 'söylem' sözcüğünün değişik, zengin anlamlarını yaklaşık Şöyle devşiriyor: Söyleyiş, söyleniş. telâffuz... ,, Dilin sözlü ya dayazılı gerçekleşmesi... Düşünce alışvenşi, tartışma, anlatış tarzı... Dil-anlatım yetisi.. ; Çoğumuzun üzernde durmadığı, onsuz yaşanai bilir sandığı bu sözcük, işin aslı aranırsa, nasıl koj nuştuğumuza, neyı nasıl anlattığımıza işaret eder^ Açılımı zöriarsak, ooğrudan doğruya, nasıl yaşa* dığımıza, hayata işaret ettiği de düşünülebilir. Bir on yıl var ki, söylemin niteliği, geleneği büs- bütün değişti Türkiye'de. Gerçi on yıldan da çokr Insan ister istem'ez 12 Eylül sonrasının anlatış, ifade ediş tarzını düşünüyor. Bir emir-komuta zin- ciri altında konuşmaya çarçabuk alışmadık mı? O 'arz ederim'ler, o 'sayın başkanım', 'sayın müdü- rüm'ler usul usul hayatımıza sindi. Karşımızdakini yersiz yere büyümseyip kendimi- zi alçalttığımızı galiba algılayamadık. Söylemdeki değişim, yeni bir 'saygı' belirtisi bile sayıldı. Öyle bir saygı ki, 'birey'i yine 'kul' kılmaktaydı. Sonra Özal dönemi çıkageldi. Rahmetli Özal ve ailesi, dış görünümde, rahat, hatta demokrat, eşit- likçi görünürlerdi. Ne var ki bu, besbelli bir dış gö~ rünümdü; arz da yalan dolan sayın da varlığjnı ko- rudu. Birde 'hanımefendi' ektendv, Semra Özal'a başka türlü seslenilemiyordu. Bununla birlikte söylem yine -sözüm ona- değf- şimden değişime uğruyor, askerî dönemin buyur* gan dil-anlat/m yetisi. pek karşıt dünya görüşleri| nin köşeyi dönmede birleşiverdiği bir siyasal ori tamda köşe dönücü. köşe döndürücü dil-anlatınâ yetisine evriliyordu. Burada 'yeti' sözcüğünün gereksizliği düşünü- lebilir ama, buyurmak da. köşeyi dönmek de -biz- ler başaralım başaramayalım- elbette birer yetidir. Söylem hep aynı kalmakla birlikte değişir görün- meyi sürdürdü. Bugünse, bayağılığının doruk nok- tasında. Bayağıhğa karınca kararınca değinmeden önce, biraz da dünden söz açmak istiyorum. Yakup Kadri'nin Atatürk monografisinı ya da Politikada Kırk Beş Yıl anı kitabını okuyanlar, ora- da her iki kitapta, ne kadar 'kişilikli', kendini ezdir- meye yanaşmayan, gerçek bir bireyle çoktan kar- şılaşmış olmalılar. Yakup Kadri, Atatürk'e büyük sevgi duyduğunu dile getirmekle yetinmemiş, olumsuz eleştirilerini de saygı çerçevesinde açık açık söylemiş, yazmış : tır. Hele, ismet Inönü söz konusu olduğunda, say : gı korunmuş, olumsuz eleştirinin düzemi arttırıl- mıştır. Yakup Kadri, Menderes'in siyasetine artık merhamet duyduğunu söylemekle yetinmiştir. Fa- kat hep bir düzeyi kollayarak. Cumhuriyet'in ilanından sonra Türkiye'den ayrıj lan, Atatürk'e kırgın Halide Edib, taa 1955'lerde gençlik anılarını Ingilizce'den Türkçe'ye çevirirken söyleminde düzeye özellikle ihtiyaç duymuş, şöy> le yazmıştır: "Istiklâl savaşmın imtihanında en başta telakki edilen ve sembol olan Mustafa Kemal Paşa var- dı. Işte bundan dolayı onun devrinde eziyet çek- mişlehn bile, kalplehnde daima biryeri vardır." Bugüne dönelim: Bir yandan siyaset adamlarının söylemi, bir yan- dan basının bazı ünlü kalemlerinin söylemi, herhal- de demokrasi ve konuşma hürriyeti adına olacak, akıllara durgunluk verici bayağılıkta bir 'söyleyiş', 'telâffuz ediş' yaratmış bulunmaktadır bugün. Suda halkalar gibi büyüyen gündeş söylem, ik7 tidardakilerden en alttakilere yayılmakta, gitgide artık herkesin genel söylemi olmaktadır. Televizyon kanallarındaki ifade ediş tarzı ne demek istediği- min en seçik kanıtıdır. Eskiyken yeni görünen bu söylem, yalanm, çir- kinin, tiksinti verenin ardını kovalarken, bir yandan da bencilliği, ben-benciliği, kendini pofpoflayıcılı- ğı, küçük dağlar yarattım'cılığı sergiliyor. "Teşekkürederim", dediğinizde "o/du/" yanıtını alıyorsunuz. Sanırım çok yalın bir örnek. Söylemde düzeyi aramaya kalkışanlar, eski yön- tem alçakgönüllülüğü yeğleyenler 'alık' yerine ko- nuyor. Ne yazık ki edebiyat adamının da aynı yolda yit rüdüğünü, günrJeş söyleme yenik düştüğünü za,- man zaman saptayabiliyoruz. Öylesine yukardah bir bakış ki, biz aşağıdaki lağım sıçanları kaçacak delik aramalıyız... Zaten aramıyor muyuz? Vecihe Hatiboğlu'nu yitirdik • Kültür Servisi - Dılbilim alanındaki araştırmalanyla Türk tanhinin MO 3 binli y ıllara uzandığını kanıtlay'an , profösör Vecihe Hatıboğlu Kılıçcıoğlu'nu yitirdik. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi eski öğretim üyes'i ve Türk Dil Kurumu Dilbügisi Bölümü eski Başkanı olan Hatiboğlu,' Türkçe'nın bilimsel temellere kavuşması konusunda yaptığı çahşmalanyla tanınıvordu. Sümerce ve Kasça'nın Türkçe olduğunu kanıtlayan'. Hititçe'nin de Türk Kus (kuş) kavminin konuştuğu dil olduğunu savunan Profösör Hatiboğlu'nun yapıtlan arasında Atatürk'ün dil ve tarih ' kuramlarıyla ilgili görüşlerinin ele alındıeı •Ölümsüz - Atatürk ve Di! Devnrnf (1981). 'Türkçe^nin Ekleri' (1974). 'Pekiştirme \e Kurallan' (1973). -Türkçe'nin Sözdizimi" (1972). 'Dilbügisi Terimleri Sözlüğü'(1969) yer alıyor. Hatiboğlu'nun yaşamı ve Türkçeye sahip | çıkışına ilişkin çalışmalan TRT 2'de yayınla'nan 4 'Cumhuriyete Kanat Gerenler' belgesefine konu oldu. « Eskişehir Festivali sona erdi • Kültür Servisi - 2 Uluslararası Eskişehir Festivali, b: dünya prömiyeriyie sona erdi. Festivalin kapanış konserinde orkestra >efi ve besteci Betin Güneş'in 'Klarinet Konçertosu' dünyada ilk kez Ensemble Mondiale Yaylı Çalgüar Orkestrası tarafından seslendirildi. Şet Betm Güneş yönetimındeki orkestra. Güneş'in eserlerinin yanısıra Bela Bartok'tan Rumen Halk Dansları. Feritfüzün'ün 'Esintiler'inı seslendirdi Anadolu L'niversitesı Atatürk Kültür \ferkezi salonunda.' gerçekleştirilen kapanış konserine ilgi büyük oldu. Konserı Eskişehir Vaiisi Ali Fuat Giiven de izledi. Dede Efendi'ye 8 milyarlık belgesel • ANKARA(AA)-Kültür Bakanlığı. ölümünün 150." yıldönümü için yaptırdığı belgesel-drama ve tiyatro oyunu ile besteci Dede Efendi'yi anıyor. Dede Efendi'nin yaşamını konu edin'en befgesel nitelikli bir ; drama çekilmesi içın proje hazırlayanbakanlık. yazar ~ Turan Oflazoğlu'na da oyun siparışi verdi. Özdemir ; Birsel tarafından çekilecek belgese! dramada ünlü bestecinin 22 yaşından ölümüne dek yaşadığı çeşitli olay lar konu edilecek. Çekimlerine önümüzdeki günlerde başlanacakfilmin 8 milyarliraya mal olması bekleniyor. Dev let Tıyatrolan Genel Müdürlüğüde. Turan Oflazoğlu'na Dede Efendi'nin yaşamını konu • alan bır oyun siparı,; verdi. 'Yıne Bır'Gülnihal" adını ; taşıyacak olan oy unbır ay içinde tamamlanacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear